İslâm'da İstişâre ve Önemi
İslâm’da İstişâre ve Önem 0 ِ ر ْ م َ ْا ِ ْ م ُ ه ْ ر ِ وا َ ش َ و ج "İş husûsunda onlarla müşâvere et" Âl -i İmrân, 159 İSLÂM'DA İSTİŞÂRE ve ÖNEMİ Y a z a n A Celâleddin Karakılıç 2010 D ö r d ü n c ü B a s k ı İslâm’da İstişâre ve Önem 1 İ s l â m’ d a İ s t i ş â r e ve Ö n e m i İslâm’da İstişâre ve Önem 2 İslâm’da İstişâre ve Önem 3 ِ ر ْ م َ ْا ِ ْ م ُ ه ْ ر ِ وا َ ش َ و ج "İş husûsunda onlarla müşâvere et" Âl -i İmrân, 159 İSLÂM'DA İSTİŞÂRE ve ÖNEMİ Y a z a n A Celâleddin Karakılıç 2010 D ö r d ü n c ü B a s k ı İslâm’da İstişâre ve Önem 4 İslâm’da İstişâre ve Önem 5 Besmele, Hamdele, salvele ِ ب ْ س ي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ا ِ م ِ م َ ا ب َ ر ِ ِ ُ د ْ م َْ َ ي ِ م َلا َ ع ْلا رلا ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ ِ ني دلا ِ م ْ و َي ِ ك ِ لا َ م ط ي ِ إ ُ ي ِ ع َت ْ س َن َ كا ي ِ إ َ و ُ د ُب ْ ع َن َ كا ط ِ ص َ مي ِ ق َت ْ س ُ م ْلا َ طا َ ر صلا ا َن ِ د ْ ه ِ ا ا َ ر َ ط ا َ ا َ ني ِ ذ ل ِ ه ْ ي َل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن ْ م ِ ْ ي َ غ َ م ْلا َ ي لا ضلا َ و ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ِ بو ُ ض ْ غ َ ا ِ ْ ل ِ ل ا َنا َ د َ ه يذ لا ِ ِ ُ د ْ م َْ ْ ه َي ُ ا َ و ِ م ْ ل ِ ِ ْا َ و ِ ا َ ِ د ي ِ ق َت ْ س ُ م ٍ طا َ ر ِ ص َ ِ إ ُءا َ ش َي ْ ن َ م ٍ مي َ ا ِ ه ِ دا َب ِ ع َ ىل َ ع ٌ م َ ل َ و ِ ِ ُ د ْ م َْ ا َ ىف َط ْ صا َ ني ِ ذ ل َ ا صل ٍ د م َُ ا َن ِ د ي َ ل َ ىل َ ع ُ م َ سلا َ و ُة َ ول ِ َ ز ْ ن َا ي ِ ذ لا ُ ا َ ل ِ ه ِ لآ َ ىل َ ع َ و َ ني دلا ِ ه ِ ب َ ل َ م ْ ك َا َ و َ آ ْ ر ُ ق ْلا ِ ه ِ ب ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه طلا ا طلا َ ي ِ ب ي ِ ه َ م َ و َ ني ِ ر ْ ن ِ م ْ و َي َ ِ إ ٍ ا َ س ْ ح ِ ا ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َت ِ ني دلا Bi'smi'llâhi'r -Rahmâni'r -Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle, o kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet, gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil Bizi, îmân'a ve (fıtrat dîni olan) İslâm'a hidâyet eden Allâh'a hamd olsun Allâh kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir Hamd olsun Allâh'a ve selâm olsun O'nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği) kullarına Salât ve selâm, Allâh’ın, Kurân’ı inzâl etdiği ve dîni ikmâl etdirdiği seyyidimiz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb, tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve kıyâmete kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun İslâm’da İstişâre ve Önem 6 ُ ه َ ن ْ ي َ ب ى َ رو ُ ش ْ م ُ ه ُ ر ْ م َا َ و ْ م "Onların işleri, aralarında istişâre ile dir" 1 1 - Şûrâ, 38 İslâm’da İstişâre ve Önem 7 Ö N S Ö Z İslâm Dînî 'nin i'tikâd, ibâdet ahlâk ve ictimâiyyet (muâmelât) esâslarına sımsıkı bağlı bulunan bir Müslümân, "Şirk" in her çeşidine karşı yalan, yanlış, eğri, bozuk, sahte, bâtıl, uydurma inanç ve akîdelerden, hevâ ve heveslerden, fikir ve ahlâk kurallarından yüz çevirip dâimâ Hakk'a ve doğruya yönelmeli, dîni yalnız Allâh için hâlis kılıp tefrîkaya düşmeden onun etrâfında toplanmalı, tam bir ihsân, ihlâs ve teslîmiyyet ile yalnız Allâh'a kulluk ve ibâdet edip ecir ve mükâfâtını O'ndan beklemeli ve hâdiseler karşısında "Müşâvere : ( َ ا َ ش ُ م ْلا ُ ة َ ر َ و )" yi ihmâl edip terk etmemelidir Çünkü bir emr -i ilâhî olan "Müşâvere" den maksad, kendisi ile amel olunması lâzım gelen Hukmü'llâh'ı (Allâh'ın hukmü nü: Kendisi ile amel edilmesi lâzım gelen Me'mûrun bih'i) ta'yîn etmek veyâ Cenâb -ı Hakk'ın murâdına en yakın bir netîcenin alınmasına çalışmak, tahakküm ve istibdâd fikrinden uzak rûhî bir olgunluğa, İslâmî bir ahlâka, İslâmî bir siyâset anlayışına ve doğru bir Tevhîd inancına sâhib olmak; toplumun birlik ve berâberliğini tehlikeye düşüren muhtelif irâde ve re'ylerin tenâkuz ve cidâlinden toplumu kurtarmak; nass karşısında veyâ emr -i ilâhî karşısında kendi aklına göre re'y ve kıyâsda bulunarak isyân eden İblîs gibi olmamak ve bu İslâm’da İstişâre ve Önem 8 şekildeki davranışla, hevâ ve hevesle, gizli veyâ açık bir şirk yoluna sapmamakdır 2 Bu bakımdan İslâm'da "Müşâvere" nin ve "Şûrâ" nın hedefi, yalnız kendi arzû ve iştihâlarını ifâde eden irâde ve re'yleri göstermek değil; hâdiseler karşısında -İbâdu'llâh'ın (Allâh'ın kullarının) umûmî menfaatleri nokta -i nazarından, hakk olanın araştırılması cihetinden, aklî ve naklî delîllerden - kendisi ile amel edilmesi lâzım gelen Hukmü'llâh'ı (Me'mûrun bihi) ta'yîn etmek veyâ Cenâb -ı Hakk'ın murâdına en yakın bir netîcenin alınmasına çalışmakdır Rasûlü'llâh aleyhi's-selâm, ın, Ashâb -ı Kirâm'ın ve sâlih kulların , yolunda gitmek sûretiyle davranışlarında bu esâslara riâyet etmeye çalışan kardeşlerimize Allâhü Teâlâ'dan yardım ve hidâyet niyaz eder hayırlı başarılar dilerim Tevfîk ve hidâyet, yalnız ve yalnız Allâh'tandır A Celâleddin Karakılıç 1993 Talas 2 - Me'mûrun bih: Allâhü Teâlâ tarafından emr edilen şey'ler, mükellef bi r kimsenin şer'an yapmaya veyâ terk etmeye mecbûr bulunduğu müsbet vey â nenfî fiiller Tenâkuz ve cidâl : Birbirine zıdd ve çelişik fikirler ile münâkaşa etmek , tartışma yapmak, düşmanca davranışlarda bulunmak, savaşmak İslâm’da İstişâre ve Önem 9 İSLÂM'DA İSTİŞÂRE ve ÖNEMİ İ S T İ Ş Â R E Yüce İslâm Dîni'nin mensûbu olan Müslümânlar içi n her devirde - doğruyu bulmak ve onunla amel etmek konusunda - gerekli olan en mühim konulardan birisi de "İ s t i ş â r e" dir Son yıllarda bir çok İslâmî değerlerimizi heder edip kaybetdiğimiz gibi, maddî ve ma'nevî hayâtımıza doğru bir şekilde yön verec ek olan İslâmî istişâre konularını da terk etdik Bunun yerine kendi hevâ ve heveslerimize veyâ başkalarının hevâ ve heveslerine uygun gördüğümüz görüş ve davranışlarımızı ön plâna geçirdik Bunun netîcesi olarak da her görüş ve davranışlarımızda doğru zann etdiğimiz bir çok yanlış görüş, davranış ve hukümlere bağlanarak dünyevî ve uhrevî hayâtımızda telâfisi güç zarar ve sorumluluklara katlanmak mecbûriyyetinde kaldık Hele -Müslümân olduğumuz hâlde - ileride karşılaşacağımız dünyevî ve uhrevî sorumluluklar ımızı hiç düşünmez bir hâle geldik Kendi nefsimize veyâ başkalarına zulm etdiğimizin bile farkına varamaz bir anlayış içerisinde yaşamaya başladık Halbuki Allâhü Teâlâ'nın, bizlerin mutluluk ve refâhı için göndermiş olduğu Kur'ân -ı Kerîm'e göre asıl dünyevî ve uhrevî mutluluk, şu âyet -i kerîmelerde -ve bunlara benzeye diğer âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîflerde - belirtilen esâslara İslâm’da İstişâre ve Önem 10 göre yaşamak, her türlü görüş ve davranış şekillerimizi ona göre ayarlamak ve bu sınırlardan ötesine değer verip sapmamak dır َ يغ َط ْ ن َ م ا م َا َف َ ي ْ ن دلا َ ةو َي َ ْ ا َ ر َثآ َ و ا ْ أ َ م ْلا َ ي ِ ه َ مي ِ ح َْ ا ِ إ َف ى َ و ط ن َ و ِ ه ب َ ر َ ما َ ق َ م َ فا َ خ ْ ن َ م ا مَأ َ و َ نلا َ ىه ْ لا ِ إ َف ى َ و َْ ا ِ ن َ ع َ س ْ ف َ ج ْ أ َ م ْلا َ ي ِ ه َةن ى َ و "Artık kim haddi aşarak küfr etmiş, dünyâ hayâtını tercih etmiş ise, işte muhakkak ki o alevli ateş (cehennem) onun varacağı yerin ta kendisidir" "Amma kim Rabb'inin makâmından korkdu, nefsini hevâ ve hevesinden alıkoydu ise, işte muhakkak ki o cennet, onun varacağı yerin ta kendisidir" 3 َ و ُ م ِ ر ْ ج ُ م ْلا ا َِ ُ ب ذ َ ك ُي ِ لا ُ من َ ه َ ج ِ هِ ذ َ ه م ٍ آ ٍ مي ِ َ َْ ي َب َ و ا َ ه َ ن ْ ي َب َ و ُفو ُط َي ج "İşte bu, o günahkârların yalan saydıkları cehennemdir Onlar bu cehennem ile kaynar su arasında bocalayıp duracaklardır" 4 َ م َ فا َ خ ْ ن َ م ِ ل َ و ِ ا َتن َ ج ِ ه ب َ ر َ ما َ ق ج "Rabb'inin makâmında (huzûrunda) durmakdan korkan kimseler için iki cennet vardır" 5 َ و ِ م ْ ن د ُ و ِ ن ِ ه ِ َاتن َ ج َام ج “(O) iki (Cennet) den başka iki Cennet daha vardır” 6 3 - Nâziâ t, 37-41 4 - Rahmân, 43 -44 5 - Rahmân, 46 6 - Rahmân, 62 İslâm’da İstişâre ve Önem 11 ا َ هي ك َ ز ْ ن َ م َ ح َل ْ ف َا ْ د َق ص َ با َ خ ْ د َق َ و ا َ هي ل َ د ْ ن َ م ط "Onu (nefsini) tertemiz yapan, muhakkak umduğuna ermişdir" "Onu (nefsini) alabildiğine örten (kirleten) ise, elbetde ziyâna uğramışdır" 7 ُ ؤا َ ز َ ج ب َ ر َ د ْ ن ِ ع ْ م ُ ه ِ ا َ خ ُ را َ ه ْ ن َ ْا ا َ ه ِ ت َْ ْ ن ِ م ي ِ ر َْ ٍ ْ د َ ع ُ تانج ْ م ِ ه ًاد َب َا ا َ هي ِ ف َ ني ِ د ِ ل ط ُه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ا َ ي ِ ض َ ر ط ُه ب َ ر َ ي ِ ش َ خ ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ “Onların Rabb’leri nezdinde mükâfâtı, altlarında ırmaklar akmakda olan Adn cennetleridir Hepsi de içlerinde ebedî, dâimî kalıcıdırlar Allâh, bunlardan ( tâatleri sebebi ile) hoşnûd ve râzı olmuşdur Bunlar da O’ndan (ve verdiklerinden) hoşnûd ve râzı olmuşlardır İşte bu (saâdet), Rabb’inden korkanlara mahsûsdur” 8 İşte bu güzel veyâ kötü netîce, bizim görüş, davranış ve inançlarımıza göre yaşamak isteyişimizin, kendi hevâ ve heveslerimize veyâ başkalarının hevâ ve heveslerine uyup uymayışımızın bir netîcesidir Çünkü Ehl -i sünnet i'tikâdına göre kul fiilinin hâlikı (yaratıcısı) değil, müsebbibi (kâsibi) dir Bu bakımdan kazanmakda olduğumuz ş ey'lerin lehimizde veyâ aleyhimizde netîcelenmesi konusunda, istişârenin rolü büyükdür İslâmî bir istişâre ise, her şey'in lehimizde cereyan 7 - Şems, 9 -10 8 -Beyyine, 8 İslâm’da İstişâre ve Önem 12 etmesi ve müsbet bir huküm ile netîcelenmesi husûsunda en büyük bir âmildir Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm devrinden zamânımıza kadar gelip geçen Ehl -i sünnet âlimleri, İslâmî esâsları, doğru bir şekilde tesbit etmek ve onları kendilerinden sonra gelecek olan nesillere - doğru bir şekilde - ulaştırmak konusunda hiçbir fedâkârlıkdan kaçınmamış, büyük bir titizlik ve dikkât ile bu görevi, -sâdece Allâh rızâsı için -, îfâ' etmeye çalışmışlardır Bu güzel ve büyük emâneti devr alan bizler de, onlar gibi kazançlı olmak ve güzel bir insanlık görevi yapmak istiyor isek, yanılmamak, hevâ ve heveslerimize uymamak, on lar gibi doğruyu ve güzeli bulup kazançlı çıkmak için yapabileceğimiz istişârî konularda onların yolunu, onların usûl ve metotlarını tatbik ederek en doğruyu, en güzeli ve en isâbetli görüneni arayıp bularak o yolda yürüyüp onlar gibi amel etmeliyiz Bu bakımdan İslâmî bir istişâre , Müslümân'lar hakkında, bi'l- hâssa zamânımız Müslümân'ları hakkında en hayırlı bir kurtuluş ve mutluluk yoludur Zâten bu hayırlı gerçeği belirtmek isteyen Hazreti Muhammed aleyh's-selâm da, bir Hadîs -i şerîflerinde şöyle buyurmuşdur: ا َي ِ ن ْ غ َا َ و ْ م ُ ك َ را َي ِ خ ْ م ُ كؤ ُا َ ر َ م ُا َ ا َ ك ا َ ذ ِ إ ُ ؤ ْ م ُ ك َءا َ ح َُ ْ م ُ ك ْ م ُ ك َن ْ ي َب ى َ رو ُ ش ْ م ُ ك ُ رو ُ م ُا َ و ُ ر ْ ه َظ َف ْ لا نم مكل يخ ةوياف ( ا َ ه ِ ن ْط َب ْ ن ِ م ْ م ُ ك َل ٌ ر ْ ي َ خ ِ ض ْ ر َ ْا امم ) ت ا َ ر َ م ُا َ ا َ ك ا َ ذ ِ إ َ و ُ ؤ ْ م ُ ك َ را َ ر ِ ش ْ م ُ ك َ و ا َي ِ ن ْ غ َا ُ ؤ َ ِ ب ْ م ُ ك ُ ك َء ْ م ِ ض ْ ر َ ْا ُ ن ْط َب َ ف ْ م ُ ك ِ ئا َ س ِ ن َ ِ إ ْ م ُ ك ُ رو ُ م ُا َ و اَ ه ِ ر ْ ه َظ ْ ن ِ م ْ م ُ ك َل ٌ ر ْ ي َ خ İslâm’da İstişâre ve Önem 13 "Sizin iyilik sever kimseleriniz sizin âmirleriniz olduğu; eli açık cömert kimseleriniz sizin zenginleriniz olduğu; aranızdaki işlerinizi M E Ş V E R E T ile yaptığınız zaman, sizin için yerin üstü yerin altından (karnından) daha hayırlıdır (Ya'nî yaşamak ölmekden daha hayırlıdır)" "Sizin şerîr kimseleriniz sizin âmirleriniz olduğu; bahil ve cimri kimseleriniz sizin zenginleriniz olduğu; işlerinizi kadınlara yaptırmaya başladığınız zaman, sizin için yerin altı (karnı) yerin üstünden daha hayırlıdır (Ya'nî ölmek yaşamakdan daha hayırlıdır)" 9 Zamânımızda, bu Hadîs -i şerîfin belirtdiği tehlikeli durumlar zuhûr etmeye başlamışsa da bize düşen görev, dâimâ iyiyi, doğruyu, güzeli ve hakk olanı bulup o yolda gitmeye çalışmak, bizden önce gelip geçen ilim adamlarının ta'kîb etdikleri usûl ve metotları kullanıp o yolda yürümek ve bulunduğumuz toplum içinde asıl görevimizi unutup -yeni yeni bir şey'ler ya pabilmek gayreti ile - Havariyyûn gibi eriyip gitmemekdir 10 Çünkü bizlerden önce gelip geçen ve her konuda bizlere örnek olup ışık tutan İslâm Dîni'nin önde gelen imâm ve 9 - Et -Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl,s a v C 5 ss 344-345 Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf 10 -Havâriyyûn: Hazreti Îsâ aleyhi's-selâm, kendisinin peygamberliğine îmân eden ve getirdiği dînin esâslarını başka yerlerdeki insanlara t eblîğ edip öğretmek için "Havârî" adı verilen kimseleri görevlendirip gönderdi Bunlar, gitdikleri yerlere varınca - yakınlarda olanlar görevlerini yapmaya çalıştılar ise de uzaklara gide nler- asıl görevlerini unutarak ve değişik fikirlere kapılarak bulundukları yerlerin âdet ve an'anelerine uydular, soysuzlaşıp gitdiler Bunun netîc esi olarak da istenilen görev yapılmamış oldu İslâm’da İstişâre ve Önem 14 âlimleri, her hangi bir konunun incelenmesinde öyle rast gelen kimselerin riv âyet etdikleri şey'lere derhâl bel bağlayıp onunla amel edecek kadar saf dil bir kimse olmadıkları gibi sahtekâr, çıkarcı veyâ İslâm'a uymayan yenilikci birer kimse de değildirler Hele her hangi bir konu hakkında isnâd uydurmuş veyâ uydurma bir isn âda kulak vermiş olmaları, hiçbir zaman vârid olmadığı gibi, hatıra gelen bir şey' bile değildir Râvîlerin her hâlini, iğneden ipliğe varıncaya kadar tahkîk edip araştırarak adâlet ’de, hıfz ve itkân’ da her birinin lâyık olduğu dereceyi ta'yîn etmek husûsunda hiçbir fedâkarlıkdan kaçınmamışlardır Hattâ sıka olan kimseleri bile eleştirerek onların hangi rivâyetlerinin mu'teber, hangi rivâyetlerinin merdûd olduğunu belirtmek konusunda hiç bir zahmetden kaçınmamışlardır 11 Her birinin yaşadıkları zamanları, kimler ile görüşüp buluştuklarını, nasıl ve kimlerden ilim öğrendiklerini, bu konudaki tahammül ve fedâkarlıklarını, rivâyetdeki dikkât ve i'tinâ derecelerini, çok sıkı bir kontrol altına alarak inceden inceye incelemişlerdir Hattâ Hazreti Muha mmed aleyhi's- selâm, haklarında, ُ ول َي َ ني ِ ذ لا ُ ِ ْ ر َ ق ِ و ُ ر ُ ق ْلا ُ ر ْ ي َ خ ل َي َ ني ِ ذ لا ُ ْ م ُ ه َن ُ و ُ ه َن ْ م 11 -8- Burada adı geçen ta'bîrler, Hadîs rivâyetinde, Hadîs rivâyet eden kimselerde bulunması şart olan vasıflardan ba'zılarıdır ki kısaca ma' nâları şöyledir: Adl: Mürüvvete ( güzel, iyi ve ahlâkî vasıflara ) aykırı davranışları bulunmayan ve fısk sebeblerinden uzak olan kimse Hıfz: Râvînin bir şey'i zabt etme melekesinin kuvveti İtkân: Bir kimseye her konuda tam olarak inanma, emîn olma Muh kem, sağlam Sıka: Hadîs rivâyetinde kendisine tam olarak inanılan, güvenile n kimse İslâm’da İstişâre ve Önem 15 "Asırların en hayırlısı benim içinde bulunduğum (Sahâbe) asrıdır Ondan sonra en hayırlısı onları (Sahâbe'yi) ta'kîb eden (Tâbiîn) asrıdır Ondan sonra da onları ta'kîb eden (Tebe- i Tâbiîn) asrıdır" 12 لَي َ ني ِ ذ لا ُ ِ ْ ر َ ق ) ِ م ُا ُ ر ْ ي َ خ ( ِ سانلا ُ ر ْ ي َ خ ُ و ل َي َ ني ِ ذ لا ُ م ُ ه َن ُ و ُ ه َن ْ م "İnsanların (ümmetimin) en hayırlısı, benim zamânımdaki (benim asrımdaki) Müslümân'lardır Onlardan sonra da onları ta'kîben gelenlerdir" 13 buyurmuş olduğu hâlde sadr -ı evvelde ( ilk zamanlarda ) son derece takvâ, verâ' ve diyânet sâhibi olan kimseleri bile - İslâm Dîni'nde kizb (yalan) ve gıybet haram olduğu hâlde - îcâbında ta'n ve cerh etmekden ( tezkiye etmekden ) çekinmemişlerdir 14 Bu kadar büyük bir titizlik ve dikkât ile davranışlarındaki gâye ise, onları her hangi bir şekilde kötülemek değil, dîne olan sevgi, şefkât, bağlılık, hıfz ve hizmet gayretlerinin bir netîcesidir Huzûr -i ilâhî'deki sorumluluk duygusu ile Allâh korkusunun bir gereğidir ki böyle insanlar, her davranışlarında Allâhü Teâlâ'nın rızasını kazanıp azâbından, gazâbından korunmaya çalışırlar 12 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi C 1 ss 323-324 Ahmed Naim Et-Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl s a v C 3 ss 303 Eş-Şeyh Mansûr Ali Nasıf 13 -Et -Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl s a v C 3 ss 303 Eş-Şeyh Mansûr Ali Nasıf 14 -Ta'n: Hoş görmemek, birisinin ayıp ve kusurlarını söylemek Cerh: Açıkdan söyleme, açık olarak okuma İslâm’da İstişâre ve Önem 16 Onları bu hâle sevk eden sebeb ise, Ashâb -ı Kirâm'ın so n zamanlarında meydana gelen fitne ve çekişmelerin vukû' bulması, Tâbiîn ve Tebe -i Tâbiîn zamanlarındaki avam arasında, -hattâ ba'zı ilim adamları arasında - birer tarafın gayretini gütme meylinin meydana gelmesi, daha sonra bir takım dalâlet ve ehl -i bid'at fırkalarının zuhûr etmesi, bunlar yetmiyormuş gibi bir takım zındıkların dîne şeyn getirecek ( zarar verecek ) aslı olmadık fikir ve rivâyetlerde bulunmaya kalkışması ve bunların te'siri altında kalacak bilgisiz kimselerin bulunmasıdır Bu bakımdan hem ken di zamanlarında yaşayan Müslümân'ları, hem de kendilerinden sonra gelecek olan Müslümân'ları, yanlış inanç ve davranışlardan kurtarmak maksâdı ile her şey'i inceden inceye araştırıp dînin aslî hüviyyetini korumaya gayret sarf etmeleridir Dînî esâsların bu şekilde büyük bir titizlik ile korunup tesbit edilmesi, aklın bir gereği olduğu gibi naklin de vaz geçilmez bir gereğidir Çünkü Allâhü Teâlâ, bu husûsda, şöyle buyurmaktadır: نَ مآ َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َا ا َي ُ و ن ي َ ب َت َ ف ٍ أ َب َن ِ ب ٌ ق ِ لا َف ْ م ُ ك َءا َ ج ْ ِ إ ا ُ و ٍ ة َلا َ ه َِ ًام ْ و َ ق او ُبي ِ ص ُت ْ َأ ا ْ م ُت ْ ل َ ع َ ف ا َ م َ ىل َ ع او ُ ح ِ ب ْ ص ُت َ ف َ ي ِ م ِ دا َن "Ey îmân edenler, fâsıkın biri size bir haber getirirse onun aslı olup olmadığını araştırınız Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da (bir şey' yaparsınız da) sonra yaptığınıza pişman olursunuz" 15 15 -Hucurât, 6 İslâm’da İstişâre ve Önem 17 ُ ك ْ ن ِ م ٍ ل ْ د َ ع ْ ي َ و َذ او ُ د ِ ه ْ ش َا َ و ْ م "İçinizden iki âdil kimseyi şâhid tutunuz" 16 Kezâ, Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm da, şu Hadîs -i şerîflerinde, aynı hakîkati belirtmektedir: َ م ْ ل ِ ع ْلا او ُ ذ ُ خ ْ أ َت ا ِ إ ُ ول َب ْ ق َ ت ْ ن ِ ُ ه َت َ دا َ ه َ ش َ "İlmi (dînî ilimleri), şehâdetini kabûl etdiğiniz kimselerin gayrisinden almayınız" 17 ِ إ َ ذ ُ خ ْ أ َن ْ َأ ا َن ُ ر ُ م ْ أ َي َ ا َ ك ٍ ة َ ق ِ ث ْ ن َ ع "Dîni ilimleri sıkadan başkasından almamamızı (Rasûlü'llâh aleyhi's-selâm) bize emir buyurdu" 18 Bu bakımdan dînin aslından olmayan ve bid'at sayılan her şey'den şiddetle sakınarak dînimizin aslını öğrenip ona göre hayatımızı idâme etdirmek mecbûriyyetindeyiz Çünkü bid'at olan şey'ler, râvînin akîdesine zar ar veren bir ta'n (bir ayıplama, bir yerme ) dir Bunun için bid'at sâhibi bir kimsenin bid'ati, kendisinin ya küfrünü, ya fıskını veyâ dâiye olduğunu ( ya'nî kendi fikir ve duygularını başkalarına telkin ve teşvik edici olduğunu ) îcâb ettirir Çünkü dâiye olan bir kimsenin, ِ ص َي َ و ي ِ م ْ ع ُي َء ْ ي شلا َ ك ب ُ ح م "Bir şey'i sevmek, gözünü kör, kulağını sağır eder" 19 16 -Talâk, 2 17 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrid -i Sarih Tercemesi,C 1 ss 365 Ahmed Naim 18 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 1 ss 365 Ahmed Naim 19 -Sahî 19 -Talâk, 2 İslâm’da İstişâre ve Önem 18 fetvâsınca kendi mezhebini veyâ fikrini güzel göstermek istemesi ve bu uğurda gayret sarf etmesi, her zaman mümkün olduğundan böyle kimselerin söyleyecekleri veyâ yapacakları veyâ yazacakları şey'leri çok iyi değerlendirmek ve incelemek lâzımdır ki bu husûs, Cumhûr'un kavlidir 20 Câbir radıye'llâhü anh' ın Hazreti Muhammed aleyhi's- selâm' dan rivâyet etdiği şu Hadîs -i şerîf ise, bu husûsu açık bir şekilde ifâde edip ortaya koymaktadır: ل َ ص ٍ د م َُ ُ ي َ د ُ ه ى َ د ُْ ا َ ر ْ ي َ خ َ و ِ ا ُ با َت ِ ك ِ ثي ِ د َْ ا َ ر ْ ي َ خ ِ إ َف ى ل َ ل َ و ِ ه ْ ي َل َ ع ُ ا َ م ٌ ة َل َ ض ٍ ة َ ع ْ د ِ ب ل ُ ك َ و ا َ ه ُنا َث َ د ُْ ِ رو ُ م ُ ْا ر َ ش َ و "Sözlerin en hayırlısı, Allâhü Teâlâ'nın Kitâbı'dır En hayırlı hidâyet, Hazreti Muhammed aleyhi's -selâm'ın irşâd ve hidâyetidir Dîn işlerinin en fenâları, sonradan uydurulan şey'lerdir Her bid'at, bir dalâletdir" 21 Bu bakımdan bid'at, -sâhibini küfre götürecek bir yapısı olduğundan - son derece kötü ve tehlikeli bir davranış şeklidir Bunun sebebi ise, bit'at sâhibi bir kimse, kendi amelini güzel görür ve -kendisine nasîhat edilse bile - bunu Allâhü Teâlâ'nın rızâsını kazandıracak doğru bir yol olarak kabûl eder Bunun netîcesi olarak da tevbe edip bu bid'atinden vaz geçmeyi düşünmez Günahkâr bir kimse ise, -eğer kendisine tebve etmesi nasîhat edilirse - büyük bir ihtimâl ile bu kötülüğünden 19 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrid -i Sarih Tercemesi,C 1 ss 365 Ahmed Naim 19 -Sahîh h-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C1 ss 329 Ahmed Naim 20 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 1 ss 329 A Naim 21 -Riyâzü's -Sâlihîn, (172) nolu Hadîs -i şerîf (Müslim'den) İslâm’da İstişâre ve Önem 19 vaz geçerek tevbe eder ve günah olan o şey'i bir daha yapmaya cesâret ede mez Bu husûslar, Kur'ân -ı Kerîm'in şu âyet -i kerîmesinde -açık bir şekilde - şöyle ifâde buyurulmuşdur: ً ان َ س َ ح ُهآ َ ر َ ف ِ ه ِ ل َ م َ ع ُءو ُ ل ُه َل َ ن ي ُ ز ْ ن َ م َفَأ ط ِ إ َف َ م ل ِ ض ُي َ ا ْ ن ْ ن َ م ى ِ د ْ ه َي َ و ُءا َ ش َي َ ش َي ُءا ز ُ س ْ ف َن ْ ب َ ه ْ ذ َت َف َ ك َ ل َ ع ٍ تا َ ر َ س َ ح ْ م ِ ه ْ ي ط ُ ع َ ن ْ ص َي ا َِ ُ مي ِ ل َ ع َ ا ِ إ َ و "Kötü ameli kendisine süslü gösterilib de onu hoş gören kimse mi (Allâh'ın hidâyet etdiği kimseler gibi olacak) ? Şübhe yok ki Allâh kimi dilerse şaşırtır, kimi de dilerse doğru yola sevk e der O halde (Habîbim) nefsin onlara karşı hasretlerle (üzüntülerle tükenip) gitmesin Çünkü Allâh onların neler yapmakda olduklarını çok iyi bilendir" 22 Hakk ve gerçek olan şey'leri, hiçbir kimseden çekinmeden söylemek de, İslâm'ın ana esâsıdır ki Allâhü Teâlâ, bu husûsda da şöyle buyurmaktadır: ُ م َل ْ ع َ ت ْ م ُت ْنَأ َ و ق َْ ا او ُ م ُت ْ ك َت َ و ِ ل ِ طا َب ْلا ِ ب ق َْ ا او ُ س ِ ب ْ ل َ ت َ و َ و "Kendiniz bilip dururken hakkı bâtıla karıştırmayın ve gerçeği gizlemeyin" 23 ْ ن َا ا َ م َ و ُ م ُت ْ ك َي َ ني ِ ذ لا ِ إ ى َ د ُْ ا َ و ِ تا َن ي َ ب ْلا َ ن ِ م ا َن ْل َ ز ِ ِ سانل ِ ل ُهان ي َب ا َ م ِ د ْ ع َب ْ ن ِ م ِ با َت ِ ك ْلا ُ وا ُ م ُ ه ُ ن َ ع ْ ل َي َ ك ِ ئ َل ا ُ ن ِ ع ْلا ُ م ُ ه ُ ن َ ع ْ ل َي َ و ُ َ و ي َب َ و او ُ ح َل ْ ص َا َ و او ُبا َت َ ني ِ ذ لا ِ إ ن ُ و ُ بو ُت َا َ ك ِ ئ َلو ُا َف ا ِ ه ْ ي َل َ ع ْ م ج ا َنَأ َ و و تلا ي ِ ح رلا ُ با ُ م 22 -Fâtır 8 23 -Bakara, 42 İslâm’da İstişâre ve Önem 20 ِ إ ا َ م َ و او ُ ر َ ف َ ك َ ني ِ ذ لا ت ُ و ا ف ُ ك ْ م ُ ه َ و ا ٌ ر ِ سانلا َ و ِ ة َ ك ِ ئ َل َ م ْلا َ و ِ ا ُة َن ْ ع َل ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ ك ِ ئ َلو ُا َ ي ِ ع َْ َا ُ ي ْ م ُ ه َ و ُ با َ ذ َ ع ْلا ُ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ف ف َُ َ و ْ ن َ ظ َ و ُ ر "O kimseler ki bizim inzâl etdiğimiz beyyineler i (Allâh'ın emrine, hukümlerine, irşâdına ve bunlara îmân etmenin, ittibâ' etmenin vücûbuna delâlet eden ve ayn -i hidâyet, mahz -ı hidâyet olan âyet ve delîlleri), biz bunu insanlar için Kitâb'da (Tevrât, İncîl ve Kur'ân cinsi Kitâb'da) beyân etdikden sonra ketm ederler (gizlerler) İşte bunlar (öyle kimselerdir ki) Allâh bunlara lâ'net eder ve bütün lâ'net edebilecek kimseler de lâ'net eder" "Ancak tevbe edenler, tevbe edib de islâh -ı hâll edenler, islâh -ı hâll edib de ketm etdiği hakîkati beyân edi p neşr edenler (yok mu?), ben de onların tevbelerini kabûl ederim (Çünkü) Tevvâb olan, Rahîm olan da ancak benim)" "Tevbe etmeyib de küfürlerinde sâbit olanlar ve bu hâl üzere ölenler (yok mu?), onlar kâfirlerdir ki işte bunlar da böyle mel'unlardır Allâh'ın, meleklerin ve insanların lâ'neti onların üstünedir" "Onlar (o lâ'netin veyâ cehennemin) içinde ebedî olarak kalırlar Onlardan ile'l -ebed azâb hafifletilmez ve onlara hiçbir mühlet ve müsâade de verilmez" 24 Bu âyet -i kerîmelerin te'sîri altında kalan merhûm Kâmil Miras, şöyle diyor: 24 -Bakara, 159-162 İslâm’da İstişâre ve Önem 21 "Bu âyet -i kerîmelerde belirtilen cezâ', bir vaîd -i şedîddir ki peygamberler teblîğâtını öğrenib de başkalarına teblîğ etmeyib ketm edenlere âid bulunuyor Bu cihetle din mürşidlerine ve İslâm âlimlerine terettüb eden ma'nevî mes'ûliyyet çok ağırdır Dînî vecîbelerini bilmeyenlere dînî vazîfelerini tebliğ ve ta'lîm ile mükellef olanların bu mukaddes vazîfeden gafletleri, afv olunur günahlardan değildir Husûsiyle millet hazînesinden bu nâma maaş alanların mes'ûliyyetleri, daha büyükdür Hem ma'nevî, hem kânûnîdir" 25 25 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 7 ss 182 K Miras İslâm’da İstişâre ve Önem 22 "Yâ Rabb'i kavmim câhildir Bunlar doğruyu -eğriyi ayırd edemiyorlar Sen onlara hidâyet ver" Hz Muhammed aleyhi's-selâm İslâm’da İstişâre ve Önem 23 İstişâre hakkında Kur'ân hukümleri Buraya kadar anlatılan konulardan da anlaşıldığı gibi İslâm'da, "istişâre " nin önemi büyükdür Böyle bir istişâreyi, İslâmî ölçüler içerisinde yapıp Allâhü Teâlâ'nın emrine en yakın bir hukme vararak netîcelendirmek ise, ondan daha önemlidir Bu bakımdan aşağıdaki âyet -i kerîmelerin ifâde buyurduğu konular, bize gerekli bilgi ve dayanışmayı vermektedir: ُ ه َ ن ْ ي َب ى َ رو ُ ش ْ م ُ ه ُ ر ْ م َا َ و ْ م ص "Onların işleri, dâimâ aralarında müşâvere (ile) dir" 26 ُ َ َ ت ْ ن ِ ل ِ ا َ ن ِ م ٍ ة َ ْ َ ر ا َ م ِ ب َف ْ م ج َ ل َ و َ ِ ب ْ ل َ قلا َ ظي ِ ل َ غ ًا ظ َف َ ت ْ ن ُ ك ْ و ِ ل ْ و َ ح ْ ن ِ م او ض َ ف ْ ن َ ك ص ْ م َُ ْ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ لا َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُ ف ْ عا َف ِ ر ْ م َ ْا ِ ْ م ُ ه ْ ر ِ وا َش َ و ج ا َ ذ ِ إ َف َ ىل َ ع ْ ل ك َ و َ ت َ ف َ ت ْ م َ ز َ ع ِ ا ط َ ا ِ إ َ ي ِ ل ك َ و َ ت ُ م ْلا ب ِ ُ "(O vakit) sen Allâh'dan (gelen) bir rahmet ile (ahlâklanmış olduğundan) onlara yumuşak davrandın (Tekdîre müstehık oldukları hâlde kusurlarını yüzlerine vurup sert bir muâmele yapmadın) Eğer sen katı yürakli olsaydın, (s ert bir muâmelede bulunsaydın), hiç şübhesiz etrâfından dağılıp gitmişlerdi (Bir daha toplanmamak üzere dağılıp gitmeleri ise büyük bir felâket olurdu) 26 -Şûrâ, 38 İslâm’da İstişâre ve Önem 24 Bunun için artık onları afv et, (Hukûk-i Risâlet ile ilgili kusurlarını hoş gör) (Hukûku'llâh'ı da Allâh afv etdiği için) onların günahlarının bağışlanmasını iste, onlar için istiğfâr et İş husûsunda Onlar ile müşâvere et (Vahy vârid olmayan umûmî işlerde re'y ve ictihâd câiz olduğundan, onların re'yini al ki emir, emr-i bi'l- ma'rûf olsun) (Müşâvereden sonra) karar verip azm etdiğin zaman da, Allâhü Teâlâ'ya tevekkül et, i'timâd et (Allâh'a dayanıp güven, icrâda tereddüd etme, gevşek davranma) Çünkü Allâhü Teâlâ, kendisine güvenip dayananları sever" 27 Âl-i İmrân sûres inin (139-160) ncı âyet -i kerîmeleri, Uhud muhârebesinin ba'zı özelliklerini belirtmek ve onlardan sonraki Müslümân'lara bir ıbret numûnesi olmak üzere nâzil olmuşdur ki bu âyet -i kerîme de onlardan birisidir 28 27 -Âl -i İmrân, 159 28 -Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm, Uhud Muhârebesi esnâsında, Uhud dağı yakınlarına gelip konaklayan Kurayş müşrikleri ordusu karşısında Ashâb-ı Kirâm'ı ile yaptığı istişâre sonunda "Medîne içinde durunuz Düşman içeri hücum ederse midâfaa vaziyetinde cenk edelim" diyerek müdâfaa harbi yapılmasını tavsiye etdi Zâten vahy'in gereği de bu idi Fakat bir kısım Ashâb -ı Kirâm'ın -Bedir Muhârebsinde olduğu gibi - meydan muhârebesi yapılmasını istemesi üzerine şehir dışına çıkıp meydan muhârebesi yapmaya karar verdi Ashâb -ı Kirâm'ına da "Sabr-u sebât ederseniz bu def'a da g âlib gelirsiniz" dedi Uhud dağı civârına varınca, Uhud dağını arkaya alar ak düşmana karşı cephe aldı ve askerlerini harb nizâmına sokdu Ayneyn denilen geçide de elli kişilik bir kuvvet koydu Bundan sonra da "Düşman ister gâlib gelsin, ister mağlûb olsun, benden emir gelmedikce buradan aslâ ayrılmayınız" dedi İslâm’da İstişâre ve Önem 25 Bu âyet -i kerîmede ifâde buyurulan "Müşâvere" konusu ise, -ayrı bir özellik ifâde etdiğinden - her zaman ve her yerde Yapılan muhârebe neticesinde Kurayş müşrikleri ordusu, ke ndisinden beş misli az olan İslâm kuvvetleri karşısında mağlûb oldu ve her şey'l erini muhârebe meydanında bırakarak kaçmaya başladı Böyle bir durum karşısında, Müslümân'lar büyük bir hatâ yaparak - düşman kuvvetlerini ta'kîb edecek yerde - onların bıraktıkları malları yağma etmeye başladı Bu da yetmiyormuş gibi Ayneyn geçidinde bulunan askerler de bu durumu görün ce "Biz de biraz ganîmet malı alalım" diyerek yerlerini terk etdiler Diğerleri ile birlikde yağmaya başladılar Geride yalnız sekiz kişili k bir kuvvet sebât ederek yerlerinde kaldılar Bu durumu gören düşman kuvvetleri geri dönerek bu seki z kişiyi şehîd etdiler ve Müslümân'ları arkadan vurmaya başladılar Ganîmet malları nı toplamak ile meşkul olan Müslümân'lar ise, ne yapacaklarını şaşırdılar Darm a dağınık olarak karşı koyamaz bir hâle geldiler ve bir çok şehîd verdiler B u arada Hazreti Muhammed aleyhi's- selâm' ın öldüğü haberi ise, ortalığı büsbütün karıştırdı Bu sırada birkaç yerinden yaralanan Hazreti Muhammed aleyhi's- selâm, hem atı üzerinde düşmana karşı hamleler yapıyor, hem "Yalan yok, ben Rasûlü'llâh'ım, buradayım" diyerek ölmediğini bildiriyor, hem de "Ey Allâh'ın kulları, bana geliniz Ey Allâh'ın kulları, bana geliniz" diyerek Ashâb -ı Kirâm'ını etrâfında toplamaya çalışıyordu Bu sesi duyan Müslümân'lar, "Ey Müslümân'lar, Rasûlü'llâh buradadır" diyerek yeniden Hazreti Muhamme d aleyhi's- selâm' ın etrâfında toplanarak düşmanla çarpışmaya hazırlandılar Bu arada beşeriyyet için bir hidâyet rehberi olan Ha zreti Muhammed aleyhi's- selâm da, "Yâ Rabb'i kavmim câhildir Bunlar doğruyu eğriyi a yırd edemiyorlar Sen onlara h idâyet et" diye duâ ederek hakîkati teblîğ etmekden bir an bil e geri kalmıyordu Böyle bir derlenip toplanışdan sonra yapılan yeni bir müdâfaa harbi netîcesinde düşman kuvvetleri tekrar perîşan edilerek dağıtıldı v e Müslümân'lar yeniden gâlib gelip kuvvet buldu Bu güzel netîcenin nasıl elde edildiği husûsu, yukar ıdaki âyet-i kerîmede Cenâb -ı Hakk tarafından ifâde buyurulup belirtilmişdir ki Mü slümân'lar için, her zaman ve her yerde vaz geçilmez bir ıbret numûnesidir Zâten âyet -i kerîmenin hedefi de bu gerçeği ap -açık bir şekilde ortaya koyup belirtmekdir İslâm’da İstişâre ve Önem 26 vaz geçilmez bir Sünnet olarak bize kadar gelmişdir Bizden sonra da aynı şekilde devam edecekdir Zîrâ Rasûlü'llâh aleyhi's- selâm 'ın şu Hadîs -i şerîfi de, bu gerçeği açık bi r şekilde ortaya koyup açıklamaktadır ُ ا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئا َط ُ لا َ زت م ُ ه َ ف َل ا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ه ر ُ ض َي ق َْ ا َ ىل َ ع َ ني ِ ر ِ ها َظ ِ ْ م "Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir topluluk, hiç eksik olmayaca kdır" 29 ِ ر ْ م َ ْا ِ ْ م ُ ه ْ ر ِ وا َ ش َ و ج "İş husûsunda onlarla müşâvere et; (Vahy vârid olmayan umûmî işlerde re'y ve ictihâd câiz olduğundan, onların re'yini al ki emir, emr-i bi'l- ma'rûf olsun) َ ت َ ف َ ت ْ م َ ز َ ع ا َ ذ ِ إ َف ِ ا َ ىل َ ع ْ ل ك َ و ط ِ إ َ ي ِ ل ك َ و َ ت ُ م ْلا ب ِ ُ َ ا Karar verip azm etdiğin zaman da, Allâhü Teâlâ'ya tevekkül et, (O'na güvenip dayan, icrâda tereddüd etme, gevşek davranma) Çünkü Allâhü Teâlâ, kendisine güvenip dayananları sever" 30 29 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 1 ss 78 Ahmed Naim Buhârî, i'tisam 10 Tevhîd 29 Menâkıb 28 ve Müslim, îmân 247 30 -Âl -i İmrân, 159 İslâm’da İstişâre ve Önem 27 İstişâre' nin hukmü İstişâre 'den maksad, kendisi ile amel olunması lâzım gelen Hukmü'llâh 'ı ta'yîn etmek veyâ Cenâb -ı hakk'ın murâdına en yakın bir netîcenin alınmasına çalışmak ve nass karşısında veyâ emr-i ilâhî karşısında kendi aklına göre re'y ve kıyâsda bulunarak isyân eden İblîs gibi olmamak ve bu şekildeki bir davranış ile, hevâ ve heves ile, gizli veyâ açık bir şirk yoluna sapmamakdır ِ ِ ُه ل ُ ك َ ر ْ م َ ْا ِ إ ْ ل ُق ط "De ki: Bütün iş Allâh'ındır" 31 âyet -i kerîmesinden sonra, ِ وا َ ش َ و ْ م ُ ه ْ ر ِ ِ ر ْ م َ ْا ج "İş husûsunda onlarla müşâvere et" 32 buyurulması, "İslâm siyâseti" nin, tahakküm ve istibdâd fikrinden uzak rûhî ve ahlâkî bir olgunluğunu ifâde etdiği gibi, Tavhîd'e ve fikrî bir ihlâsa muhâlif olan açık veyâ gizli bir şirk mâhiyyetinde olmamasını da ifâde eder Aynı zamanda böyle bir davranış, yukarıdaki âyet -i kerîmede ifâde buyurulan her emrin Allâhü Teâlâ'ya âit olduğunun vahdetini ihlâl etmek değil, bir araştırma netîcesinde güzel bir açıklığa kavuşmayı ifâde eder 33 31 -Âl -i İmrân, 154 32 -Âl -i İmrân, 159 33 -Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 1 ss 1215 Elmalılı M Hamdi Yazır İslâm’da İstişâre ve Önem 28 Bu gerçekleri kavrayıp anlayan ve ona inanan bir kimse, ا ِ إ َ م ِ كا َ ح "Allâh'dan başka hâkim yokdur Ancak O vardır" ِ ِ ِ إ َ م ْ ك ُ ح "Hiç bir huküm yokdur Ancak Allâh'ın hukmü vardır" esâslarına binâen asıl hâkimin ve huküm sâhibinin Allâhü Teâlâ olduğuna inanarak hareket eder ve şu âyet -i kerîmelerin ifâde buyurduğu kat'î gerçekleri göz önünde bulundurarak her davranışında veyâ kararında mes'ûliyyetden korkar veyâ sevâbından ümid -vâr olur ki takvâ, verâ', diyânet ve ihlâs sâhibi iyi bir Müslümân'a yakışan da budur َ ي ِ ل ِ صا َ ف ْلا ُ ر ْ ي َ خ َ و ُ ه َ و ق َْ ا ص ُ ق َي ِ ِ ِ إ ُ م ْ ك ُْ ا ِ ِ إ "Huküm ancak Allâhü Teâlâ'nındır Doğruyu O haber verir ve O, ayırd edenlerin en hayırlısıdır" 34 ِ ل َ ا َ ك ا َ م َ و ِ إ ٍ ة َن ِ م ْ ؤ ُ م َ و ٍ ن ِ م ْ ؤ ُ م ْ ن ِ م ُة َ ر َ ي ِ ْ ا ُ م َُ َ و ُ ك َي ْ َأ ًار ْ م َا ُه ُلو ُ ل َ ر َ و ُ ا ى َ ض َق ا َ ذ ً اني ِ ب ُ م ً َ ض ل َ ض ْ د َ ق َ ف ُه َلو ُ ل َ ر َ و َ ا ِ ص ْ ع َي ْ ن َ م َ و ْ م ِ ه ِ ر ْ م َا "Allâh ve Peygamberi bir işe hukm etdiği zaman, mü'min olan bir erkek ile mü'min olan bir kadın için (ona aykırı) işlerinde kendilerine bir muhayyerlik yokdur, (Allâh'ın ve Rasulünün emri hilâfına hareket ve ihtiyâr câiz değildir) Kim Allâh'a ve Rasûlüne isyân ederse, muhakkak ki o, ap- açık bir dalâletdedir" 35 34 -En'am, 57 35 -Ahzâb, 36 İslâm’da İstişâre ve Önem 29 ِ ل او ُلو ُ ق َ ت َ و ُ ف ِ ص َت ا َ م َ ا ِ ا َ ىل َ ع او ُ ر َ ت ْ ف َ ت ِ ل ٌ ما َ ر َ ح ا َ ذ َ ه َ و ٌ ل َ ح ا َ ذ َ ه َ ب ِ ذ َ ك ْلا ُ م ُ ك ُت َن ِ س ْل ِ ذ َ ك ْلا َ ب ط ُ ح ِ ل ْ ف ُي َ ب ِ ذ َ ك ْلا ِ ا َ ىل َ ع َ و ُ ر َ ت ْ ف َي َ ني ِ ذ لا ِ إ َ و "Dillerinizin yalan yere vasıflandıra geldiği şey'ler için - Şu helâldir, bu haramdır - demeyin Çünkü (bu sûretle) Allâh'a karşı yalan düzmüş olursunuz Allâh'a yalan düzenler ise, şübhe yokdur ki aslâ felâh bulmazlar" 36 ن َ مآ َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َا ا َي ُ و ِ ه ِ لو ُ ل َ ر َ و ِ ا ِ ي َ د َي َْ ي َب او ُ م د َ ق ُ ت ا ُ وق تا َ و ا َ ا ط َ ا ِ إ ٌ عي ِ َ ٌ مي ِ ل َ ع "Ey îmân edenler, Allâh'ın ve Rasûlünün huzûrunda (sözde, işde, fiilde) öne geçmeyin Allâh'dan korkun Çünkü Allâh, hakkıyle işiden, (her şey'i) hakkıyle bilendir" 37 لا او ُعي ِ ط َا َ و َ ا او ُ عي ِ ط َا او ُن َ مآ َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َا ا َي َ لو ُ ل ر َ و ُ ك ْ ن ِ م ِ ر ْ م َ ْا ِ و ُا ْ م ج ْ ِ إ َف ِ ر ِ خ ْا ِ م ْ و َ ي ْلا َ و ِ ا ِ ب َ و ُن ِ م ْ ؤ ُ ت ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ِ إ ِ لو ُ ل رلا َ و ِ ا َ ِ إ ُهو د ُ ر َ ف ٍ ء ْ ي َ ش ِ ْ م ُت ْ ع َ زا َن َ ت ط ً يو ْ أ َت ُ ن َ س ْ ح َا َ و ٌ ر ْ ي َ خ َ ك ِ ل َ ذ ع "Ey îmân edenler, Allâh'a itâat edin Peygamb ere ve sizden olan emir sâhiblerine de itâat edin Bir şey' hakkında nizâa düşerseniz (çekişirseniz) hemen onu - eğer Allâh'a ve âhiret gününe inanıyorsanız - Allâh'a ve Peygambere döndürün, (Kur'ân-ı Kerîm'e ve Sünnet'e mürâceat edin) Bu, hem hayırlı, hem netîce i'tibâriyle daha güzeldir" 38 36 -Nahl, 116 37 -Hucurât, 1 38 -Nisâ', 59 İslâm’da İstişâre ve Önem 30 Bunun için İslâm'da, her hangi bir kimsenin şer'î bir huküm vaz' etmesi ( ortaya koyması) mümkün olmadığı gibi, kendi hevâ ve hevesine veyâ başkalarının hevâ ve hevesine uyarak bir şey' ihdâs etmesi de aslâ mümkün değildir Böyle bir şey'e cür'et edenler, büyük bir mes'ûliyyet altına girmiş olurlar لَئ ْ لا َف ُ و ذلا َ ل ْ ه َا ا و ُ م َل ْ ع َ ت ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ِ إ ِ ر ْ ك َ "Eğer bilmiyorsanız zikr erbâbına sorun; (İlim ehline, bilgi sâhibi kimselere sorun, bil gi sâhibi olun, cehâlet içinde kalmayın) " 39 39 -Nahl, 43 ve Enbiyâ’, 7 İslâm’da İstişâre ve Önem 31 Devlet adamlarının istişâresi Hukümdarların, devlet başkanlarının veyâ yetki sâhiblerinin kendi devlet adamları ile, memleketin ileri gelen eşrâfı ve söz sâhibi kimseleri ile istişâ re etmesi de yine Kur'ân -ı Kerîm'in bize bildirip beyân etdiği en güzel hukümlerden birisidir Neml sûresinin -Yemen Melîki Belkıs'ın davranış şeklini ifâde eden - (32 ve 33) ncü âyet -i kerîmeleri, bu husûsun en güzel bir örneğidir ki Yemen hukümdâr ı Belkıs , Süleymân aleyhi's- selâm' ın mektûbunu alınca kendi devlet adamları ve halkın ileri gelenleri ile yaptığı istişâre, bu konunun en güzel ve ıbretli bir misâlidir Çünkü Belkıs, Süleymân aleyhi's-selâm' ın, Hüdhüd ile gönderdiği mektûbu alıp okuyunca mektûbun muhtevâsını derhâl kabûl edib ona meyl etmek cihetini tercih etmiş, ona ta'zîm etmiş ve onu kerâmetle tavsîf etmiş olmasına rağmen derhâl devletin ileri gelen adamlarını toplayarak konuyu enine boyuna onlarla görüşüp konuşmuş, onların re'ylerini almış ve onların, "Eğer harb etmek istersen telâş etme Bizler kuvvet ve kudret sâhibi kimseleriz, her an harbe hâzırız Bununla berâber emir senindir, işin netîcesi sana âiddir Hangi ciheti tercih ve emr edersen biz emrine uyarız" İslâm’da İstişâre ve Önem 32 sözleri karşısında, sulh cihetini tercih ederek o yolda hareket etmişdir O'nun bu şekildeki bir ta'zîm ve davranış şekli, kendisinin ve adamlarının ihtidâsına, Süleymân aleyhi's-selâm ile evlenmesine, bu vesîle ile de iki cihân saâdetine nâil olmaya ve sîle olmuşdur ki bu güzel ve mutlu netîce, istişâre'nin bir semeresidir Belkıs'ın ve adamlarının bu teslîmiyyetlerini ifâde eden, ْ ت َلا َق َ ن َ م ْ ي َل ُ ل َ ع َ م ُ ت ْ م َل ْ ل َا َ و ي ِ س ْ ف َن ُ ت ْ م َل َظ ِ إ ب َ ر ِ َ ر ِ ب َ ي ِ م َلا َ ع ْلا ع "(Kadın), Ey Rabb'im, hakîkat ben kendime yazık etmişim Süleymân'ın maıyyetinde âlemlerin Rabb'i olan Allâh'a teslîm oldum (Müslümân oldum)" 40 âyet -i kerîmesi, bu husûsun, en açık bir delîlidir 40 -Neml, 44 İslâm’da İstişâre ve Önem 33 Hazreti Muhammed aleyhi's- selâm' ın istişâresi Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm, her husûsda olduğu gibi, akıl ve zekâ konusunda da beşeriyyetin en yüksek bir sîmâsı olduğu hâlde, ُ كا َي ْ ن ُ د ِ رو ُ م ُا ِ ب ُ م َل ْ ع َا ْ م ُت ْ ن َا ْ م "Siz, dinyânızın işlerini daha iyi bilirsiniz" 41 Hadîs -i şerîfine binâen dünyâ işlerinde Ashâb -ı Kirâm'ı ile istişâre etmesi, O'nun hatırına gelmeyen bir şey'i Ashâb -ı Kirâm'ının hatırına gelmek ihtimâline istinâden yapılan ve o işin hayırlı bir şekilde netîcelenmesi esâsına dayanan -fiilî veyâ kavlî- bir davranışdır Bunun için istişâre, Ümmet -i merhûme hakkında sünnet olmuşdur Çünkü istişâre, ilgili olduğu mes'elenin kolaylıkla hall olunmasına bir sebebdir 41 -Müslim, Fedâil, 4358 İbn -i Mâce, Kitâbü'l -ahkâm, 2462 Bu Hadîs -i şerîf, ba'zı ufak farklar ile bir kaç şekilde rivâye t edilmişdir ki bunlardan ba'zısı şöyledir: ْ م ُ كا َي ْ ن ُ د ِ ر ْ م َ أ ِ ب ُ م َل ْ عَأ ْ م ُت ْ نَأ " Siz,dünyânızın işini daha iyi bilirsiniz" Et-Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl s a v C 3 ss 276 Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf (Müslim'den) ْ م ُ كا َي ْ ن ُ د ِ رو ُ م ُا ِ ب ُ ف َ ر ْ عَأ ْ م ُت ْ نَأ "Siz, dünyânızın işlerini daha iyi anlarsınız (bilirsiniz)" Kur'ân -ı Kerîm'in Türkçe Meâl -i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 484 Ö mer N Bilmen İslâm’da İstişâre ve Önem 34 İstişâre sonunda, ilgili konu ile bir hukme varıldıkdan sonra Allâhü Teâlâ'ya tevekkül ederek O'nun yardımına güvenmek ve O'nun yardımını niyâz etmek de, yine istişâre'nin vaz geçilmez bir şartıdır Böylece îmân ehli kimselerin biribirleri arasında bir ülfet ve ünsiyet meydana getirilmiş, bir dayanışma oluşturulmuş ve isâbetli bir karâra varılmış olur Bunun netîcesi olarak da her hangi bir istibdâd hâli ortadan kalkmış, bir i'tirâz ve cedelleşme hâli kalmamış, Müslümâ'ların biribirlerine karşı olan saygı, sevgi, i'timâd ve güven duyguları te'mîn edilmiş olur ki böyle bir istişâre'nin " Sünnet" olarak yapılması, bizler için bir ibâdet olmuş olur Zâten âyet -i kerîmenin ifâde buyurduğu yüksek hakikatler de, bu şekilde bir ibâdet hâlinin, Müslümân'lar için ne derece büyük faydalar sağlıyacağı husûsunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır İslâm’da İstişâre ve Önem 35 Müşâvere'nin özelliği ve hukmü Müşâvere , her şeyden önce, re'yi alınan kimselerin şanlarının ve derecelerinin yüksekliğini ifâde eder Bunun için müşâvere'ye tenezzül edilmemesi, bir nev'î hakâreti ifâde eder ki böyle bir davranışdan su' -i hulk (kötü bir huy ) meydana gelmiş olur Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm, Allâhü Teâlâ'nın rahmetinin bir eseri olarak O'nun ahlâkı ile ahlâklanmış büyük bir Peygamberdir ِ ا َ ن ِ م ٍ ة َ ْ َ ر ا َ م ِ ب َف "Allâh'dan gelen bir rahmet ile ahlâklanmış olduğundan" 42 ٍ مي ِ ظ َ ع ٍ ق ُل ُ خ َ ىل َ ع َل َ ك ن ِ إ َ و "Sen, elbetde yüce bir ahlâka sâhibsin" 43 ْ ن َ م ِ ل ٌة َن َ س َ ح ٌة َ و ْ ل ُا ِ ا ِ لو ُ ل َ ر ِ ْ م ُ ك َل َ ا َ ك ْ د َ ق َل ك َ ا َ ا او ُ ج ْ ر َي َ َ ر ِ خ ْا َ م ْ و َ ي ْلا َ و ً اي ِ ث َ ك َ ا َ ر َ ك َذ َ و ط "And olsun ki Allâh'ın Rasûlünde sizin için, Allâh'ı ve âhiret gününü ummakda olanlar için, Allâh'ı çok zikr edenler için güzel bir (imtisâl) numûne (si) vardır" 44 42 -Âl -i İmrân, 159 43 -Kalem, 4 44 -Ahzâb, 21 İslâm’da İstişâre ve Önem 36 ُ ت ْث ِ ع ُب ا َ ِ إ ِ ْ ا َ م ِ را َ ك َ م َ م َ َ ُ ْ خ َ ِ ق `Ben, ahlâkî fazîletleri (en güzel ahlâkı) tamalayıp göstermek için gönderildim" 45 Gibi âyet -i kerîme ve Hadîs -i şerîfler, bunun en açık bir delîlidir Bu bakımdan İslâm Dîni'nin en büyük hukümleri, Kitâb ve Sünnet ile beyân buyurulmuş, bir çok hukümleri de İcmâu'l - Ümmet ile tesbît edilmiş olduğundan bu şekildeki hukümler hakkında , müşâverede bulunu yorum diye yeni bir şey' ihdâs etmek ( karalar almak ) asla câiz değildir Fakat hakkında şer'î bir huküm bulunmayan -harb durumları gibi- ba'zı dünyevî, idârî ve siyâsî mes'eleler ha kkında müşâverede bulunarak o işi Allâhü Teâlâ'nın murâdına en yakın bir şekilde hall etmeye çalışmak câiz olup gereklidir ki bu şekilde bir davranış -daha önce de anlatıldığı gibi - Sünnet 'dir Bunun için bir Hadîs -i şerîfde, ْ ن ِ م ٌ م ْ و َ ق َ ك َل َ ه ا َ م ٍ ة َ ر َ وا َ ش ُ م "Hiç bir millet, meşveret'den zarar görüp helâk olmuş değildir" 46 buyurulmuşdur 45 -Muvatta, Husnü'l -hulûk,18 Hak Dîni Kur'ân Dili TürkçeTefsir, C 2 ss 210) Elmalı M H amdi Yazır 46 -Kur'ân -ı Kerîm'in Tükçe Meâl -i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 485 Ö N Bilmen İslâm’da İstişâre ve Önem 37 İşte bu esâsa binâendir ki Müslümân'ların, hakkında şer' î bir huküm bulunmayan bir takım dünyevî, idârî ve ictimâî işlerini -harb durumlar ı gibi- kendi aralarında yapacakları bir meşveret ile hall etmeleri Sünnet olmuşdur Bu bakımdan İslâm şûrâ’sının vazîfesi, yalnız kendi arzû ve iştihâlarını ifâde eden irâdelerini göstermek değil, Allâhü Teâlâ'nın kullarının ( ibâdu'llâh'ın) umûmî menfaati konusunda aklî ve naklî delîllerden istifâde ederek kendisi ile amel edilmesi lâzım gelen hukmü, Allâhü Teâlâ'nın muradına en yakın bir şekilde ta'yîn etmeye çalışmakdır 47 47 -Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 2 ss 1215 Elmalılı Hamdi Yazır İslâm’da İstişâre ve Önem 38 Ashâb'ın eğitim ve öğretimi Hazreti Muhammed aleyh's-selâm'ın, Ashâb -ı Kirâm'ını ve ümmet -i merhûme'sini de kendisi gibi bir imtisâl numûnesi olarak yetiştirmesi ve yüksek bir ahlâka sâhib kılması da murâd -ı ilâhî olup ulvî vazîfesinin bir gereği idi Bu bakından gerek Ashâb -ı Kirâm'ın, gerekse onları ta'kîben onlara tâbi' olarak kıyâmete kadar gelip geçecek olan Ümmet -i merhûmenin, en yüksek bir ahlâk ve en güzel bir siyâsî terbiye ile yetiştirilmesi, İslâmî bir esâs ve beşerî bir gâyedir Bunun için Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm, Ashâb -ı Kirâm'ını, bu esâs ve bu gâyeye uygun siyâsî bir terbiye ile yetiştirmiş, -vahy'in ve nass'ın bulunmadığı yer ve zamânlarda - insanlığın en çok ihtiyaç duyacağı iftâ', kazâ, fetvâ', ictihâd, re'y, kıyâs ve müşâvere konularının ehemmiyyetini onlara t a'lîm edip öğretmiş ve yaşatmışdır 48 Diğer bir deyimle, Ribbiyyûn-i Muhammedî'yi (ya'nî kendisinin ta'lîm ve terbiyesi ile yetişmiş olan Ashâb -ı Kirâm'ını ), Rabâniyyûn -i Muhammedî olarak (ya'nî Ashâb -ı 48 -Müşâvere: Danışmak, danışıp işâret almak, re'y ve görüş almakdır Toplanıp meşveret etmek, danışmak, ma'nâlarına da gelir Bu bakımdan toplanıp meşveret eden bir topluluğa "Şûrâ ( ى َ رو ُ ش )" d enir ki İslâm'da ehemmiyyeti çok büyükdür İslâm’da İstişâre ve Önem 39 Kirâm'ından sonra gelib geçecek olan Ümmet -i merhûme'yi de ), aynı şekilde yetiştirecek bir hâle getirmişdir 49 İşte bunun içindir ki Hazreti Muhammed aleyhi^s-selâm, Ashâb -ı Kirâm'ı hakkında: ِ ا ْ م ُ ه ي َا ِ ب ِ مو ُ ا َ ك ِ ا َ ح ْ ص َا ُ ت ْ ي َ د َت ْ ه ِ ا ْ م ُت ْ ي َ د َت ْ ق ْ م "Ashâb'ım, yıldızlar gibidir Hangisine uyarsanız yolnuzu şaşırmazsınız Hidâyete ulaşırsınız" 50 ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ن ُ س ِ ب ِ ِ تن ُ ل َ و ِ ءا َ ف َل ُ ْ ا َ ني ِ د ِ شا رلا ْ لا َ م َ ي ي ِ د ْ ه ْ ن ِ م ي ِ د ْ ع َب "Benim sünnetime ve benden sonra hidâyete mazhar olmuş Hulefâ’ -i Râşidîn’in sünnetlerine yapışınız" 51 buyurmuşdur Aynı şekilde, ُ ت َ و ِ ر َ ك ْ ن ُ م ْلا ِ ن َ ع َ ْ و َ ه ْ ن َ ت َ و ِ فو ُ ر ْ ع َ م ْلا ِ ب َ و ُ ر ُ م ْ أ َت ِ سانل ِ ل ْ ت َ ج ِ ر ْ خ ُا ٍ ة م ُا َ ر ْ ي َ خ ْ م ُت ْ ن ُ ك َ و ُن ِ م ْ ؤ ِ ا ِ ب "Siz, insanlar için (insanlığın fâidesi için) seçilip çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz İyiliği emr eder, 49 -Ribbî ve Rabbânî lâfızları, -terbiye edip yetiştiren, kişilerin eğitim ve öğretimini yaparak onları olgun bir hâle getiren anlamını ifâde eden- (Rabb ) lâfzına nisbet edilen birer lâfızdır ki cemi'leri " Ribbiyyûn" ve "Rabbâniyyûn" dur Ayrıca "Rabbânî" lâfzının, mürebbî demek olan "Rabb" a nisbet edildiğini, "Ribbî" lâfzının da cemâat demek olan "Ribb" e nisbet edildiğini söyleyenler de vardır 50 -Hak Dîni Kur'ân Dili Türkce Tefsir,C 2 ss 452 Elmalılı Ha mdi Yazır Keşfü'l -Hafâ 1 148 (381) 51 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 60 Ahmed Naim, Ve C 4 ss 83 ve 92 Kâmil Miras İslâm’da İstişâre ve Önem 40 kötülükden vaz geçirmeye çalışırsınız Çünkü Allâh'a inanırsınız" 52 âyet -i kerîmesi de, Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm' ın ümmetlerinin, diğer ümmetlerden daha hayırlı olduğunu ifâde ede r ki bu büyük ve mümtâz özellik, onların Ribbiyyûn olarak yetişmelerinden ve -kendilerinden sonra gelenleri- Rabbâniyûn olarak -Tevhîd'e ve takvâ'ya yönelik samîmî birer eğitimci ve öğretimci olarak - yetiştirmeye çalışmalarındandır Bunun içindir ki Allâhü Teâlâ tarafından kendisine peygamberlik, kitâb, hıkmet, huküm ve hukûmet gibi bir takım ni'metler verilmiş olan bir kimse, diğer insanlara karşı "Bana kul olun, bana ibâdet edin" diye bir rubûbiyyet (tanrılık, üstünlük ) idiâsına kalkışması veyâ böyl e bir fikri benimsemesi, aslâ doğru bir davranış olmadığı gibi böyle bir şey'e, hakkı da bulunmaz Çünkü böyle bir ni'mete sâhib olan bir kimsenin asıl görevi, َ ا َ ك ا َ م ِ ل ُ ق َي ُ َ ة و ُ بنلا َ و َ م ْ ك ُْ ا َ و َ با َت ِ ك ْلا ُ ا ُه َي ِ ت ْ ؤ ُي ْ َأ ٍ ر َ ش َب ُ وك ِ سانل ِ ل َ لو ن ُ و ًادا َب ِ ع ا ِ م ِ ْ ن ُ وك ْ ن ِ ك َل َ و ِ ا ِ و ُ د ن ُ و ْ لا َ و ُ م ل َ ع ُ ت ْ م ُت ْ ن ُ ك ا َِ َ ي ِ نا ب َ ر ا ِ ك و ُ ل ُ ر ْ د َت ْ م ُت ْ ن ُ ك ا َِ َ و َ با َت َ "Allâh'ın kendisine Kitâb, hıkmet ve peygamberlik verdiği (mümtâz) bir beşerin, (bâtıl bir iddiâda bulunarak) - Allâh'ı bırakıb da bana kul olun, bana ibâdet edin - demesi, mümkün değildir Fakat okuyup okutmakda, eğitim ve öğretimini yapmakda olduğunuz Kitâb uyarınca (dersler 52 -Âl -i İmrân, 110 İslâm’da İstişâre ve Önem 41 gereğince) Rabbânîler olunuz (Rabb'e, Tevhîd'e yönelik takvâ sâ hibi hâlis kullar olunuz) der" 53 âyet -i kerîmesinde ifâde buyurulan ك ْ ن ِ ك َل َ و ُ ون ُ و َ ي ِ نا ب َ ر ا "Rabbânî'ler olunuz, (Rabb'e, Tevhîde yönelik takvâ sâhibi hâlis kullar olunuz) " 54 emr- i ilâhîsine göre, ta'lîm ve tedrîs ile Rabbânî' ler yetiştirmekdir Zâten Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm' ın bi'seti (Peygamber olarak gönderilmesi ) de, bu hıkmeti ifâde eder Bu bakımdan Ümmet -i merhûme'nin ( Müslümân'ların), "Ribbî" ve "Rabbânî" olarak tetişmesi ve yetiştirilmesi konusunda, İslâmî esâslardan ayrılmamak şartdır Bu önemli konuyu yanlış yollara yöneltmemek için de, "İslâmî istişâre" 53 -Âl -i İmrân, 79 54 -Âl -i İmrân, 79 Rabbâniyyûn: Fakîhler, âlimler, muallimler, eğitim ve öğretimciler, i lmi ile âmil olanlar, Allâh'a yönelip O'na teslîm olanlar, haram ve h elâli, emir ve nehyi iyi bilip emânete riâyet edenler, anlamına geldiği gibi; diğer b ir deyimle de, ilim ve irfan, fekâhet ve basîret, güzel ahlâk ve amel sâhibi olan, insanların ilâhî bir terbiye sâhibi olmaları için çalışan, kimseler anlamına da gelir Bunun için peygamberler, ümmetlerine kâmil, olgun bir insan olmalarını tavsıye eder ve bunun için çalışır Fakat kendisine kul olup kendisi için ibâdet etmelerini aslâ tavsıye edip emr etmez Bu esâsa binâendir ki ümmet -i merhûme'nin Tevhîd'i esâs alan takvâya yönelik güzîde ilim ve irfan sâhibi olanlarına düşen görev, di ğer insanları da ilim, irfan ve Tevhîd'e yönelik takvâ sâhibi olmalarına çalışmakdır Bö yle bir çalışmanın aksi ise, Tevhîd'e ve takvâya aykırı olduğundan dâimâ zarar ve felâketden başka bir netîce doğurmaz İslâm’da İstişâre ve Önem 42 gereklidir Bunun için ekseriyyet, âyet -i kerîmedeki "Müşâvere" emrinin, vücûb için olduğuna kâil olmuşdur İmâm Şâfiî rahmetü'llâhi aleyh ise, nedb ifâde etdiğine kâildir ِ ا ِ د ِ ر ُي ْ ن َ م ُ ه ْ ه ق َ ف ُي ًا ْ ي َ خ ِ ه ِ ب ِ ني دلا ِ "Allâhü Teâlâ, bir kimsenin hayrini dilerse, onu dînde fakih yapar" (anlayışlı ve bilinçli kılar) 55 Buhârî, Kitâbü'l -ilm,Cüz' 1 ss 28 55 -Buhârî, Kitâbü'l -ilm,Cüz' 1 ss 28 İslâm’da İstişâre ve Önem 43 Müşâvere sonunda kararlı olmak Yukarıda anlatılan konular esâs olunca, İslâmî bir müşâvere konusunda, her hangi bir tereddüd ve teessür câiz değildir Tam bir emniyyet ve inanç içerisinde hareket etmek lâzımdır Böyle bir davranışın sonunda ( ya'nî husn-i niyyet ile yapılan ictihâdî bir re'y sonunda ), bir hatâ yapılmış olsa bile, evvelinde bir mes'ûliyyet olmaz Çünkü aşağıdaki âyet -i kerîme ve Hadîs -i şerîfler, bu husûsun, açık bir delîlidir َ ذ ِ إ َف ا ا َ ىل َ ع ْ ل ك َ و َ ت َ ف َ ت ْ م َ ز َ ع ِ ط ِ ِ ك َ و َ ت ُ م ْلا ب ِ ُ َ ا ِ إ َ ي ِ ل (Müşâvereden sonra) karar verip azm etdiğin zaman da, Allâhü Teâlâ'ya tevekkül et, i'timâd et (Allâh'a dayanıp güven, icrâda tereddüd etme, gevşek davranma) Çünkü Allâhü Teâlâ, kendisine güvenip dayananları sever" 56 ل َئ ْ س َف ُ و و ُ م َل ْ ع َ ت ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ِ إ ِ ر ْ ك ذلا َ ل ْ ه َا ا َ "Eğer bilmiyorsanız zikr erbâbına (ilim ehline, bilgi sâhibi kimselere) sorun (Bilgi sâhibi olun, cehâlet içinde kalmayın) " 57 َ ل َ ف َ ت ْ ب َ ص َا ْ ِ إ َ ك ن ِ إ َ ىل َ ع ْ م ُ ك ْ ح ُا َ ف َ ت ْ أ َط ْ خ َا ْ ِ إ َ و ٍ تا َن َ س َ ح ُ ر ْ ش َ ع َ ك ٌ ة َن َ س َ ح َ ك َل "Hukm et Eğer isâbet eder isen senin için on sevâb, eğer hatâ eder isen senin için bir sevâb vardır" 58 56 -Âl -i İmrân, 159 57 -Nahl, 43 ve Enbiyâ, 7 İslâm’da İstişâre ve Önem 44 َ و ِ ا َ ر ْ ج َا ُه َل َ ف َ با َ ص َا َف َ د َ ه َ ت ْ جا َف ُ م ِ كا َْ ا َ م َ ك َ ح ا َ ذ ِ إ َ ه َ ت ْ جا َف َ م َ ك َ ح ا َ ذ ِ إ ُه َل َ ف َ أ َط ْ خ َ أ َف َ د ْ ج َا ٌ ر Bir hâkim hukm edeceği zaman ictihâd eder de (hakkı arayıp hukm eder de) bu hukmünde isâbet ederse, o hâkime iki ecir ve sevâb vardır (Hakkı aramak, hakka isâbet etmek sevâbları) Eğer hukm edeceği zaman hakkı arar, fakat hatâ' ederse, bu hâkime de bir ecir vardır (Hakkı aramak sevâbı) 59 َ ت ْ م َ ز َ ع ا َ ذ ِ إ َف ك َ و َ ت َ ف ْ ل ِ ا َ ىل َ ع ط َ ي ِ ل ك َ و َ ت ُ م ْلا ب ِ ُ َ ا ِ إ (Müşâvereden sonra) karar verip azm etdiğin zamanda, Allâhü Teâlâ' ya tevekkü l et, i'timâd et (Allâh' a dayanıp güven, icrâda tereddüd etme, gevşek davranma ) Çünkü Allâhü Teâlâ, kendisine güvenip dayananları sever" 60 58 -Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu,C,1 ss 244 Ömer N Bilmen (Buhârî, Müslim ve İbn -i Mâce) Usûl -i Fıkıh Dersleri,ss 556 Büyük Haydar Efendi 59 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 12 ss 411 Kâmil Miras Et-Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl s a v C 3 ss 66 Eş-Şeyh Mansûr Ali Nâsıf (Revâhü'l -Hamse) 60 -Âl -i İmrân, 159 İslâm’da İstişâre ve Önem 45 Müşâvere'de fikrî, ahlâkî ve siyâsî olgunluk İslâmî bir müşâvere'de dünyevî ve uhrevî bir mes'ûliyyetin olmaması için, yapılan istişâre'nin İslâmî müşâvere ahlâkı esâslarına uygun olması ve netîcenin Cenâb -ı Hakk'ın emrine veyâ murâdına en yakın bir netîce olmasına çalışılması lâzımdır Bunun için varılacak netîcenin veyâ hukmün, Cenâb -ı Hakk'ın emrine veyâ nehyine uygun olanının aranması şartdır Aksine olarak fikrî bir tahakküme, keyfî bir davranışa kapılmak, aslâ câiz değildir Bi'l -akis tahakküm ve istibdâd fikrinden uzak rûhî bir olgunluk, İslâmî bir ahlâk, İslâmî bir siyâset ve sağlam bir inanç üzerine binâ' edilmesi gerekdir İslâm siyâset ve ahlâkının gâyesi de, böyle bir netîceyi elde etmeye çalışmakdır Böyle bir olgunluk ve ahlâkî davranış, Tevhîd' in aslına ve ihlâslı bir fikrî davranışa uygundur Aksine hareket etmek ise, gi zli veyâ açık bir şirke, bir işrâke varan bir emir ortaklığı olur ki bundan şiddetle sakınmak lâzımdır Bunun için "İslâm şûrâsı" nın vazîfesi, yalnız kendi arzû ve iştihâlarını îfâ eden irâde ve re'ylerini göstermek değil, hâdiseler karşısında -ibâdu'llâh'ın umûmî menfaatleri nokta -i nazarından, hakkın araştırılması cihetinden, aklî ve naklî delîllerden - me'mûrun bih olması ( kendisi ile amel edilmesi ) lâzım gelen Hukmü'llâh'ı, Cenâb-ı Hakk'ın emrine, nehyine veyâ murâdına en yakın bir netîceyi, ta'yîn etmekdir İslâm’da İstişâre ve Önem 46 Bu sûretle tecellî edecek irâde, ileride hiçbir kıymeti olmayan beşerî bir irâde değil, ileride tahakkuk edecek olan ilâhî irâdeyi temsil ve icrâ'dır Böyle bir müşâvere, usûlüne uygun olarak yapılmazsa, muhtelif irâde ve re'ylerin tenâkuzu ve cidâli netîcesinde, hakk ve hayır fikri, Hukmü'llâh'a ircâ ve isnâd olunamaz Bunun netîcesi olarak da muhtelif fikir ve re'ylerin çarpışması, o toplumun yıkılıp yok olup gitmesine sebeb olur Bu bakımdan Allahü Teâlâ'nın, ِ ْ م ُ ه ْ ر ِ وا َ ش َ و ِ ر ْ م َ ْا "İş husûsunda, Onlarla müşâvere et" 61 emrine uygun olarak yapılan bir müşâvere, bir toplumun yaşamasında, birlik ve berâberliğinde en sağlam bir dayanak olur Bunun için Allâhü Teâlâ, َ ِ إ َ و ِ لو ُ ل رلا َ ِ إ ُهو د ُ ر ْ و َل َ و ُ وا ْ ا ِ َ ط ِ ب ْ ن َ ت ْ س َي َ ني ِ ذ لا ُه َ م ِ ل َ ع َل ْ م ُ ه ْ ن ِ م ِ ر ْ م ُ و ُ ه ْ ن ِ م ُه َن ْ م ط "Onu, Peygambere ve onlardan olan emir sâhiblerine (selâhıyyet ve ihtisâsı olan kimselere) döndürüp danışsalardı, onu onlardan öğrenirlerdi" 62 âyet -i kerîmesi ile, müctehid olan din âlimlerini medh etmiş; 61 -Âl -i İmrân, 159 62 -Nisâ'56, 83 İslâm’da İstişâre ve Önem 47 ا ا َي او ُِ َت ْ عا َف ُ و ِ را َ ص ْب َ ْا ِ "İşte ey akıl ve basîret sâhibleri siz (bundan) ıbret alın (ve Hakka yönelin) " 63 âyet -i kerîmesi ile de, kıyâs yapmayı emr etmiş ve onu i'tibârlı kılmışdır 63 -Haşr, 2 İslâm’da İstişâre ve Önem 48 İstişâre'nin değeri Danışarak ( istişâre yaparak ) iş yapmanın ehemmiyyetini belirten Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm, ِ ر ْ م َ ْا ِ ْ م ُ ه ْ ر ِ وا َ ش َ و "İş husûsunda, Onlarla müşâvere et" 64 âyet-i kerîmesi nâzil olunca, şöyle buyurmuşdur: َ ا َ را َ ش َت ْ لا ِ ن َ م َف ِ م ُ ِ ٌة َ ْ َ ر َ ا َ ع َ ت ُ ا َ ل َ ع َ ج ْ ن ِ ك َل َ و ا َ ه ْ ن َ ع ِ ا ي ِ ن َغ َل ُه َلو ُ ل َ ر َ و َ ا َأ ا َ م َ ك َ ر َ ت ْ ن َ م َ و ًاد ْ ش ُ ر ْ م َ د ْ ع َي َْ ْ م ُ ه ْ ن ِ م ً ا ي َ غ ْ م َ د ْ ع َي َْ ا َ ه "Biliniz ki Allâh ve Rasûlü, müşâvere'den her hâlde müstağnîdirler Fakat Allâhü Teâlâ bunu benim ümmetime bir ruhsat kıldı Onlardan her kim istişâre ederse rüşdden (doğru yolu düşünüp bulmadan) mahrûm olmaz Her kim de terk ederse hata'dan kurtulmaz" 65 َ ق ٌ م ْ و َ ق َ ر َ وا َ ش َت ا َ م ط ِ إ ا ْ و َ د َ ه ِ َ ْ ر ِ ه ِ ر ْ م َا ِ د َ ش ْ م "Müşâvere eden bir toplum, her hâlde işlerinin en doğrusuna muvaffak olur" 66 Bununla berâber vahy nâzil olmuş olan husûslarda her hangi bir istişâre aslâ câiz değildir Çünkü nass karşısında, re'y ve kıyâs bâtıldır 64 -Âl -i İmrân, 159 65 -Hak Dîni Kur'ân Dili Türkce Tefsir,C 2 ss 1217 Elmalılı M Hamdi Yazır Âlûsî, Rûhu'l -Meânî, II 106 66 -Hak Dîni Kur'ân Dili Türkce Tefsir,C 2 ss 1217 Elmalılı M Hamdi Yazır İslâm’da İstişâre ve Önem 49 "Mevrîd -i nass'da ictihâda mesağ (cevaz) yokdur" 67 esâsı da bunu ifâde eder Çünkü bu esâsın aksine hareket eden bir kimse ( ya'nî nass karşısında re'y ve kıyâsda bulunmaya kalkışan bir kimse ), emr-i ilâhî karşısında re'y ve kıyâsda bulunarak isyân eden İblîs gibi olur Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm' ın, vahy nâzil olmayan her hangi bir konuda re'y ve ictihâdda bulunması câizdir Çünkü hatâlı bir davranış olursa vahy ile düzeltilirdi ki Peygamber aleyhi's-selâm' ın re'y ve ictihâdı ile diğer müctehidlerin re'y ve ictihâdı arasındaki fark budur 67 -Mecelle (Mecelle- i Ahkâm-ı Adliyye), ss 10 (Madde 14) Ali Himmet Berki Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhıyye Kâmûsu,C 1 ss 259 (Madde 13) Ömer Nasûhi Bilmen İslâm’da İstişâre ve Önem 50 Müşâver'nin illet ve hıkmeti "Müşâvere" nin illet ve hıkmeti, ümmetin ta'lîm ve terbiyesi, şânının yükseltilmesi, yanlış bir iş, yanlış bir şey' yapılmaması, münâfıkların ümitlerinin kesilmesi ve her konuda başarıya ulaşılması için vârid olması ( uygulanması) dır ِ ر ْ م َ ْا ِ ْ م ُ ه ْ ر ِ وا َ ش َ و "İş husûsunda, Onlarla müşâvere et" 68 Âyet -i kerîmesi ile istişâre'nin meşrû' kılınması, Rasûlü'llâh aleyhi's- selâm için ictihâdın cevâzına delâlet eder Çünkü istişâre, bir nev'î ictihâd demekdir Bunun için müşâvere, Peygamber aleyhi's-selâm hakkında mendûb olsa bile, ümmetleri hakkında vâcib'dir Çünkü, ُ ه َ ن ْ ي َب ى َ رو ُ ش ْ م ُ ه ُ ر ْ م َا َ و ْ م "Onla rın işleri, aralarında istişâre (danışma) iledir" 69 âyet -i kerîmesi de bunu ifâde eder Bununla berâber bu âyet -i kerîme, İslamî idâre şeklinin ve Müslümân'ların kendi aralarından seçecekleri kimselerin, şûrâ kararlarına dayanmasını da ifâde eder ki bu şekildeki şûrâ kararlarının da yine İslâmî esâslar dâhilinde yapılması zarûreti vardır 68 -Âl -i İmrân, 159 69 -Şûrâ, 38 İslâm’da İstişâre ve Önem 51 Yukarıda belirtilen İslâmî esâslara göre yapılması lâzım gelen "Müşâvere" ve "Şûrâ" şekli; َ ْا ُ ر ْ ه َظ َف ْ م ُ ك َن ْ ي َب ى َ رو ُ ش ْ م ُ ك ُ رو ُ م ُا َ و ْ ر ٌ ر ْ ي َ خ ِ ض َ ه ِ ن ْط َب ْ ن ِ م ْ م ُ ك َل ا "İşlerinizi meşveret ile yaptığınız zaman, sizin için yerin üstü yerin altından (karnından) daha hayırlıdır (Ya'nî yaşamak ölmekden daha hayırlıdır)" 70 hadîs -i şerîfi gereğince, bizleri dâimâ -her yerde ve her zamânda - terakkî etdirerek hiç bir tefrîka, hiç bir fısk ve hiç bir perîşanlığa düşmeden, insanlığa örnek insanlar olarak yükselmemizi te'mîn eder 71 Çünkü hakk ve gerçek olan şey'ler, dâimâ gâlib, dâimâ güzel ve dâimâ üstündür Bu bakımdan Allâhü Teâlâ'nı n bizlere lûtf etdiği ve ecdâdımızın bizlere mîras bıraktığı bu güzel değerleri, hiçbir zaman heder etmeden onların değerlerini bilib ona göre hareket etmeliyiz Bununla berâber şu gerçeği de hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalıyız: Evet, Kur' ân-ı Kerîm okumak , güzel bir şey'dir Fakat Kur'ân -ı Kerîm'in hukümleri ile amel etmek , ondan daha güzeldir 70 -Et -Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl s a v C 5 ss 345 Eş-Şeyh Mansûr Ali Nâsıf 71 -Fısk: Kişinin fiil ve kavlinde (sözlerinde) -küfür derecesini bulmamak şartı ile - hakk ve gerçek olan şey'lerin aksini yapma hâlidir ki bö yle bir fısk, ya i'tikâdda veyâ amelde olur İ'tikâddaki fısk da, ya küfür olur veyâ bid'at olur İslâm’da İstişâre ve Önem 52 Müşâvere'nin faydaları Müşâvere, -daha önceki konularda da anlatıldığı gibi - her hangi bir iş hakkında danışmak, o işde ehil olduğu düşünülen kimselerin re'ylerini, görüşlerini almak, onlar ile fikir alış - verişinde bulunmakdır ki böyle bir müzâkere ve mütâleaya "İstişâre" denir Belli bir yerde toplanarak böyle bir müşâverede bulunan bir cemâate de "Şûrâ" denir Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , hakkında vahy olmayan ve dînin esâsından bulunmayan ba'zı dünyevî işlerde -cihâd işleri gibi - Ashâb -ı Kirâm'ı ile istişârede bulunur, onların da re'ylerini almayı uygun bulurdu Çünkü - âyet -i kerîmede de ifâde buyurulduğu gibi - böyle yapmakla me'mûr idi Bunun için bir hadîs -i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır: ٍ ة َ ر َ وا َ ش ُ م ْ ن ِ م ٌ م ْ و َ ق َ ك َل َ ه ا َ م "Hiç bir millet, müşâveretden helâk olmuş değildir" 72 Bunun için müşâvereyi terk eden bir toplum, kendi helâkini kendi eliyle hazırlamış olur Bu bakımdan İslâm'da meşveret, muhtelif re'ylerin tecellîsi ile hakk olan şey'in meydana gelmesine yardım edeceği için mendûb ve mesnûn olmuşdur 72 -Kur'ân -ı Kerîm'in Türkçe Meâl -i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 485 Ö mer N Bilmen İslâm’da İstişâre ve Önem 53 Bununla berâber istişârede bulunacağım diye dünyevî menfaat ve maksadl ar için ihtilâfa düşmek, fırka fırka olup birbirine karşı hasmâne bir vaziyet almak da, aslâ câiz değildir Çünkü bir hadîs -i şerîfde, ن ِ م َ س ْ ي َل َ ف َ ق ر َ ف ْ ن َ م ا "(Müslümânlar arasında) tefrîka çıkaran bir kimse bizden değildir" 73 buyur ulmuşdur Bununla berâber ba'zı selâhıyyetli kimselerin -müctehidler gibi - ba'zı konularda, -şer'î delîllerini araştırarak - muhtelif rey', mütâlea ve ictihâdda bulunmaları, güzel bir niyete, güzel bir ictihâda müstenid bulunduğundan memdûh görülmüşdü r Bunun için istişârede bulunulacak bir kimse ( müsteşâr), hâdiseleri kendi nefsinde kıyâs etmeli ve düşüncesini kendi nefsinde tatbîk edebileceği bir şekilde ifâde etmelidir O şey'in kendi nefsinde tatbîkini uygun bulmadığı halde, aksi bir işâretle, karşısındaki kimseyi yanlış yollara sevk etmesi, büyük bir kötülük olduğundan şübhesiz olarak o kimseye hıyânet etmiş olur Bu husûsa işâretle de, aşağıdaki Hadîs -i şerîflerde şöyle buyurulmuşdur: َ ا َ ت ْ ؤ ُ م ُ را َ ش َت ْ س ُ م ْل َ م ُ ن "Müsteşâr (kendisi ile istişâre olunan kimse) emîndir" 74 ِ َ د ْ ش رلا َأ ُ م َل ْ ع َي ٍ ر ْ م َ أ ِ ب ِ هي ِ خَأ َ ىل َ ع َ را َ شَأ ْ ن َ م ُ ه َنا َ خ ْ د َ ق َ ف ِ ه ِ ْ ي َ غ 73 -Kur'ân -ı Kerîm'in Türkçe Meâl -i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 486 Ö N Bilmen 74 -Kur'ân -ı Kerîm'in Türkçe Meâl -i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 486 Ö N Bilmen İslâm’da İstişâre ve Önem 54 "Her kim kardeşine (kendisi ile müşâverede bulunan kimseye) rüşd ve sedâdın (doğru olanın) başka tarafda olduğunu bildiği halde, bunun aksine bir işâretde bulunursa, şübhesiz hıyânet etmiş olur" 75 Bu bakımdan Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm'ın müşâvereye bu kadar ehemmiyyet vermesinin bir çok hıkmetleri vardır ki onlardan ba'zıları şöyledir: 1-Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in, Ashâb -ı Kirâm'ı ile istişârede bulunması, onlara karşı olan muhabbet ve i'timâdını ifâde etdiği gibi onların kadir ve kıymetlerinin derece ve şerefini de ifâde eder Eğer O, böyle bir müşâverede bulunmasa idi, O'nun bu davranışı onlara karşı bir ihânet ( haksızlık) sayılabilir, bu sûretle de onların yanlış düşünmelerine sebebiyyet verebilirdi Bu bakımdan müşâvere, Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm'ın ümmet -i merhûmesi için bir hıkmet dersidir 2-Hazreti Muhammed aleyhis-selâm, en yüksek bir akıl ve zekâ sâhibi olduğundan aklen bütün insanların en üstünüdür Fakat düşünülecek şey'ler de sınırsızdır Bunun için hakkında vahy bulunmayan ve maslahata 76 uygun olan ba'zı şey'ler ba'zı kimselerin hatırına geldiği halde ba'zı kimselerin hatırına gelmeyebilir Bu bakımdan müşâvere, her zaman fâidelidir Bunun için bu mühim netîceye işâret etmek isteyen Hazreti 75 -Et -Tâcü'l -Câmiu li'l -Usûl fî Ehâdîsi'r -Rasûl,s a v C 5 ss 73 Eş-Şeyh Mansûr Ali Nâsıf 76 -Maslahat , şer'î nass'lardan birisinin küllî veyâ cüz'î bir sûretde delâle ti bulunan ve toplum hayâtının refah ve mutluluğuna vesîle olan her hangi bir şey'dir İslâm’da İstişâre ve Önem 55 Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , bu husûsda büyük bir tevâzu' göstererek, ُ م ُا ِ ب ُ ف َ ر ْ عَأ ْ م ُت ْ نَأ و ْ م ُ كا َي ْ ن ُ د ِ ر َ انَأ َ و ُ ك ِ ني ِ د ِ رو ُ م ُا ِ ب ُ ف َ ر ْ عَأ ْ م "Siz, dünyânızın işlerini daha iyi bilirsiniz; ben de dîninize âit şey'leri daha iyi bilirim" 77 buyurmuşdur 3-Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm'ın müşâvere ile me'mûr olması, ümmetleri için müşâverenin gerekli ve fâideli olduğunu ifâde eder Bunun için de bir Hadîs -i şerîfde şöyle buyurulmuşdur: ِ إ ٌ م ْ و َ ق َ ر َ وا َ ش ا َ م َ ه ِ ه ِ رو ُ م ُا ِ د َ ش ْ ر َ ِ ا ْ و َ د ْ م "Müşâvere yapan bir millet, işlerinin en doğrusuna yol bulmuş olur" 78 4-Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm, müşâvere ile me'mûr olduğundan, müşâvere yapmak, ümmetleri için mendûb ve mesnûn bir Sünnet olmuşdur 5-Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm 'ın Ashâb -ı Kirâm'ı ile müşâverede bulunması, onların re'ylerinden istifâde etmek için değil, hâdiseler karşısında onların akıllarının, düşüncelerinin, tedbîrlerinin derecesini bilmesi ve onların kendisine bağlılıklarını anlaması içindir 77 -Kur'ân -ı Kerîm'in Türkçe Meâl -i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 484 Ö N Bilmen 78 -Kur'ân -ı Kerîm'in Türkçe Meâl -i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 484 Ö N Bi lmen İslâm’da İstişâre ve Önem 56 6-Yapılan istişârelerde hatâlı bir taraf olursa, her zaman vahy ile düzeltilmesi mümkün olduğundan Ashâb -ı Kirâm'a bir örnek olurdu 7-Uhud muhârebesinde, Hazreti Muhammed aleyhi's- selâm 'ın Medîne dışına çıkılmasını uygun bulmayarak Medîne içinde kalıp müdâfaa harbi yapılmasını önerdiği hâlde bir kısım Ashâb -ı Kirâm'ın Medîne dışına çıkarak meydan muhârebesi yapılmasını istemeleri üzerine Medîne dışına çıkılarak harb yapılmışdı Fakat harb kazanıldığı halde netîcesi, istenilen bir netîce olmamışdı Bu hâdiseden sonra nâzil olan âyet -i kerîmede Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in Ashâb-ı Kirâm'ına karşı müşvik davranışı ve onlar ile müşâvere etmesi husûsu önemle belirtilmişdir ki bu da -bu hâdise ile ilgili olarak - Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm'ın içinde, Ashâb -ı Kirâm'ına karşı en ufak bir gücenme ve kırılma duygusunun olmadığını ifâde eder 79 Netîce olarak şunu söyleyebiliriz ki Müslümân'ların ictimâî ( toplumsal) hayatları, meşveret ve teâvün ( yardımlaşma ) üzerine kurulmuşdur Bu bakım dan her işlerini meşveret ile yapmaları, onların kibir, gurûr ve benlik ifâde eden tahakküm ve istibdad fikrinden uzak kalmalarını te'mîn eder ki şu âyet -i kerîme’ler, bu husûsun en açık bir delîlidir: ُ ه َ ن ْ ي َب ىرو ُ ش ْ م ُ ه ُ ر ْ مَأ َ و ْ م ص "Onların işleri, aralarında istişâre (danışma) iledir" 80 79 -Kur'ân -ı Kerîm'in Türkçe Meâl -i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 484 -487 Ömer N Bilmen 80 -Şûrâ, 38 İslâm’da İstişâre ve Önem 57 ِ إ ُ دي ِ ر ُا ْ ِ إ ْ ع َط َت ْ لا ا َ م َ ح ْ ص ِ ْا ُ ت ط ِ قي ِ ف ْ و َ ت ا َ م َ و ي ِ إ ِ ا ِ ب ط ِ ه ْ ي َل ِ إ َ و ُ ت ْ ل ك َ و َ ت ِ ه ْ ي َل َ ع يِ ن ُا ُ ب "Ben gücümün yetdiği kadar ıslâhdan başka bir şey' arzû etmem Benim muvaffakıyyetim ancak Allâh'ın yardımı iledir Ben yalnız O'na güvenib dayandım ve yalnız O'na döne rim" 81 يِ ف ْ و تلا ِ ا َ ن ِ م َ و ق Muvaffakıyyet Allâh'dandır 81 -Hûd, 88 İslâm’da İstişâre ve Önem 58 ف ِ را َ ص ْب َ ْا ِ و ُا ا َي او ُِ َت ْ عا "İşte, ey akıl ve basîret sâhibleri, siz (bundan) ıbret alın (ve Hakk'a yönelin) " 82 82 - Haşr, 2 İslâm’da İstişâre ve Önem 59 H u s n - i H â t i m e ِ ِ ُ د ْ م َْ ا َ و ِ مي ِ ظ َ ع ْلا ِ ا َ ا َ ح ْ ب ُ ل ِ هِ د ْ م َِ َ و ِ ا َ ا َ ح ْ ب ُ ل َ ي ِ م َلا َ ع ْلا ب َ ر ُة َ ول صل َا ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه ِ لآ َ ىل َ ع َ و ٍ د م َُ ا َن ِ لو ُ ل َ ر َ ىل َ ع ُ م َ سلا َ و ِ ه َ م َ و َ ني ِ ر ِ ها طلا َ ي ِ ب ي طلا ْ ن ْ م ُ ه َ ع ِ ب َت ِ م ْ و َي َ ِ إ ٍ ا َ س ْ ح ِ إ ِ ب ِ ني دلا Sübhâne'llâhi ve bi -hamdihî, sübhâne'llâhi'l -azîm Ve'l hamdü li'llâhi Rabb'i'l -âlemîn Es-salâtü ve's -selâmü alâ rasulinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî't -tayyibîne't -tâhirîn ve men tebiahüm bi - ihsânin ilâ yevmi'd -dîn Allâh'ı tesbîh eder -ulûhiyyet makâmına yakışmayan noksan sıfatlardan tenzîh eder - ve O'na hamd ederim Yine yüce Allâh'ı tekrar tesbîh ederim Hamd -ü senâ, âlemlerin Rabb'i olan Allâh'adır Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun Âmîn 10-Ağustos -1993 22 -Safer-1414 Talas İslâm’da İstişâre ve Önem 60 İslâm’da İstişâre ve Önem 61 F i h r i s t İslâm’da İstişâre ve Önemi 1 İslâm’da İstişâre ve Önemi 3 Besmele, Hamdele, Salvele 5 Ö n s ö z 7 İSLÂM'DA İSTİŞÂRE ve ÖNEMİ 9 İ S T İ Ş Â R E 9 İstişâre hakkında Kur'ân hukümleri 23 İstişâre'nin hukmü 27 Devlet adamlarının istişâresi 31 Hazreti Muhammed aleyi's-selâm'ın istişâresi 33 Müşâvere'nin özelliği ve hukmü 35 Ashâb'ın eğitim ve öğretimi 38 Müşâvere sonunda kararlı olmak 43 Müşâvere'de fikrî, ahlâkî ve siyâsî olgunluk 45 İstişâre'nin değeri 48 Müşâvere'nin illet ve hıkmeti 50 Müşâvere'nin faydaları 52 Husn- i Hâtime 59 F i h r i s t 61 Ö z g e ç m i ş 63 İslâm’da İstişâre ve Önem 62 İslâm’da İstişâre ve Önem 63 A Celâleddin Karakılıç 1929 yılında Talas’da doğdu İlkokulu Talas ve Konya Ereğlisi’nde, Ortaokulu Kayseri ve Karaman Ortaokulunda ve Lise tahs îlini de Kayseri Lisesi’inde tamamladıktan sonra İ Ü Tıp Fakültesi’ne girmek üzere iken -bir lûtf -i ilâhî olarak - 1950-1951 ders yılında A Ü İlâhiyat Fakültesi’ne devam edip 1954 yılında mezun oldu ve Trabzon İmam -Hatip Okulu Meslek dersleri öğretmenliğine atandı Aynı yıl vatanî görevini yapmak üzere oradan ayrıldı Yedek Subay olarak askerlik görevini tamamladıktan sonra Kayseri İmam -Hatip Okulu Meslek Dersleri Öğretmeni oldu 1958- 1962 yılları arasında Hasbekli Hoca diye ma’rûf merhûm ve mağfûr Kurrâ’dan Hacı Hâfız Mü’min Akan’dan Kur’ân -ı Kerîm’in tecvîd ve ta’lîmini öğrendi Bu aradaki çalışmaları ile de "Tecvîd İlmi -Kur’ân -ı Kerîm Okuma kâideleri -" isimli kitâbını hazırladı Ayrıca yine Kurrâ’dan, Karabey’in Hâfız diye ma’rûf merhûm ve mağfûr Mehmed Karakılıç’dan da istifâde etdi Daha sonra da İlm -i Kırâat ile ilgili çalışmaları oldu 1962- 1966 yılları arasında Kayseri İmam -Hatip Okulu Müdürü, 1966 - 1968 yıllarında Niğde İmam -Hatip Okulu Meslek dersleri Öğretmeni, oradan tekrar Kayseri İ H O Meslek Dersleri Öğretmeni oldu 1970 -1972 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı Dînî Hizmetler ve Din Görevlilerini Olgunlaştırma Daire Başkanlığına atandı Kendi isteği ile bu görevden ayrıldıktan sonra tekrar Kayseri İ H Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni oldu ve 1984 ders yılı sonunda aynı görevde iken emekli oldu Gerek memûriyet hayatında gerekse emekli olduktan sonra bir çok hayır işlerinde çalıştı Fahrî vâizlik yapdı Evli ve 4 çocuk sahibi olup, ha yatı boyunca İslâm’a, Müslüman’lara ve insanlığa hizmeti şiâr edindi BASILMIŞ ESERLERİ 1- Tecvîd İlmi, ( Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâideleri ) (6 Baskı) (17x24)=(204 Sayfa) 2- Hz Muhammed aleyhi’s -selâm’n Hayatı Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri (4 Baskı) (17x24)=(740 Sayfa) 3- Fıkıh Usûlü (2 Baskı) ( 17x24 ) = ( 532 Sayfa ) 4- Bâtıl Yollar içerisinde Doğruyu Arayanlara Hakk Yol (3 Baskı) (14x20)=(96 Sayfa) 5- İslâm’da İstişâre (2 Baskı) (14x20)=(60 Sayfa) 6- Zamânımızda Tevhîd ve Şirk (5 Baskı) (14x20)=(360 Sayfa) 7- Kısa İlm -i Hâl Bilgileri (2 Baskı) (14x20)=(212 sayfa) 8- Kıyâmet ve Alâmetleri (2 Baskı) (14x20)=(288 Sayfa) HABARLEŞME ADRESİ A Celâleddin Karakılıç Kiçiköy Mah Altıntepe Cd Gonca Sok No: 16 Talas - Kayseri Tel: ( 0352 ) 437 00 27 İslâm’da İstişâre ve Önem 64 İslâm’da İstişâre ve Önem 65 ُ ب ْ عا َ و ً ائ ْ ي َ ش ِ ه ِ ب او ُ ك ِ ر ْ ش ُت َ و َ ا او ُ د "Allâh'a ibâdet (ve kulluk) edin O'na hiç bir şey'i eş tutmayın" Nisâ', 36 و ُ م ِ ص َت ْ عا َ و ُ ق ر َ ف َ ت و ًاعي ِ َ ِ ا ِ ل ْ ب َ ِ ا او ص ُ ك ْ ي َل َ ع ِ ا َ ت َ م ْ ع ِ ن او ُ ر ُ ك ْذا َ و ْ م "Hepiniz toptan Allâh'ın ipine (Kur'ân-ı Kerîm'e ve İslâm Dînine) sımsıkı sarılın Parçalanıp dağılmayın All'ah'ın üzerinizdeki ni 'metini düşünün" Âl-i İmrân, 103 ُ ِ ْ صا َ و ْ م ُ ك ُ ِ ر َ ب َ ه ْ ذ َت َ و او ُل َ ش ْ ف َ ت َ ف او ُ ع َ زا َن َ ت َ و ُه َلو ُ ل َ ر َ و َ ا او ُ عي ِ ط َا َ و او ط ِ إ َ ا ي ِ ر ِ با صلا َ ع َ م َ ن "Allâh'a ve O'nun Rasûlüne itâat edin (Fikir, görüş, yorum, inanç ve düşünce ayrılıkları ile) birbiriniz ile çekişip didişmeyin Sonra korku ile za'fa düşersiniz Rüzgarınız (kuvvet ve kudretiniz kesilip) gider (Allâh'ın size olan yardımı kesilir Kuvvetiniz ve devletiniz yok olup gider) Bir de sabr (-u sebât) edin, (sıkıntılara katlanın) Çünkü Allâh, sabr edenlerle berâberdir" Enfâl, 46 "Bundan sonra sizin bir daha putperestliğe döneceğinizden endîşe etm iyorum Endîşe etdiğim şey', sizin dünyâ işlerine dalarak ve servet peşinde koşarak birbirinizin kanını dökmenizdir İhtiras ile nefsâniyyet güdüp didişmenizdir İşte o zaman siz de sizden evvelki milletler gibi helâk olursunuz Çünkü ihtiras, ni'metden mahrûmiyyete sebeb olur" "Siz iyi olursanız, âmirleriniz de iyi olur Kötülerin başına kötü geçerse, kimin kimde hakkı varsa helâllaşsın Zîrâ âhiretde cezâ'ya uğramak, dünyâda mahcûb olmakdan kötüdür" Vedâ' Haccı dönüşündeki Hutbesi'nden YAZARIN BASILMIŞ ESERLERİ 1- Tecvîd İlmi, ( Kur’ân -ı Kerîm Okuma Kâideleri ) (6 Baskı) (17x24)=(204 Sayfa) 2- Hz Muhammed aleyhi’s -selâm’n Hayatı Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri (4 Baskı) (17x24)=(740 Sayfa) 3- Fıkıh Usûlü (2 Baskı) (17x24)=(532 Sayfa) 4- Bâtıl Yollar içerisinde Doğruyu Arayanlara Hakk Yol (3 Baskı) (14x20)=(96 Sayfa) 5- İslâm’da İstişâre (2 Baskı) (14x20)=(60 Sayfa) 6- Zamânımızda Tevhîd ve Şirk (5 Baskı) (14x20)=(360 Sayfa) 7- Kısa İlm -i Hâl Bilgileri (2 Baskı) (14x20)=(212 Sayfa) 8- Kıyâmet ve Kıyâmet Alâmetleri (2 Baskı) (14x20)=(288 Sayfa) HABARLEŞME ADRESİ A Celâleddin Karakılıç Kiçiköy Mah Altıntepe Cd Gonca Sok No: 16 Talas - Kayseri Tel: ( 0352 ) 437 00 27