Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tavsiyeler
Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 0 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar Analizler ve Tavsiyeler Y A Z A N Ali Celâleddin Karakılıç 2020 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 1 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar Analizler ve Tavsiyeler Y A Z A N Ali Celâleddin Karakılıç 2020 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 2 Besmele Hamdele Salvele ِ بِ س ِ مِ ِ ن َ رلاِ ا ِ ِ مي ح رلا ِ َ ا َ م َلا َ ع لاِ ب َ رِ ِ ُ د م َ ِ ِ َ ق ت ُ م ل لِ ُة َب قا َ ع لا َ و َ م ل اظلاِ َ ىل َ عِ اِ َ ن َاو د ُ ع َ َ وِ ا َ وِ صل ِ د م َُ ِا َن لو ُ س َ رِ َ ىل َ عِ ُ م َ سلا َ وِ ُة َ ول ِ ِ ب ي طلاِ ه ب ح َ ص َ وِ ه لآِ َ ىل َ ع َ و ِ ن َ م َ وِ َ ني ر ها طلاِ َ ِ ِ نا َ س ح إ بِ م ُ ه َ ع ب َت ِ ني دلاِ م و َيِ َ إ Âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a hamd olsun Nihâî zafer (iyi sonuç), (Allâh'a yönelib O'nun ıkâbından sakınan) müttekî'lerindir" 1 Zâlimlerden başkasına düşmanlık yokdur 2 Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun ِ َ ا ِ لاِ ِ ُ د م َ ِ َ د َ هِيذ ي ِ م س ا َ وِ نا َ لِا َن مي ق َت س ُ مِ طا َ ر صِ َ إِ ُءا َ ش َيِ ن َ مِي د ه َيِ ُِا َ وِ Bizi, îmân’a ve ( fıtrat dîni olan) İslâm’a hidâyet eden Allâh’a hamd olsun Allâh, kimi dilerse onu , (kendisinde hayır gördüğü kimseleri ) doğru yola iletir 3 ِ َ ا ِ َ ىف َط صاِ َ ني ذ لاِ ه دا َب عِ َ ىل َ عِ ٌ م َ س َ وِ ِ ُ د م َ ِ Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ) kullarına 4 1 - Kasas, 83 Bu âyet -i kerîme’nin tamâmı şöyledir: ا ً دا َ س َفِ َ َ وِ ض ر َ اِ ِا و ُل ُ عِ َ نو ُ دير ُيِ َ ِ َ نيذ ل لِا َ ه ُل َ ع َ ِ ُة َ ر خ ٰ اِ ُ را دلاِ َ ك ل ت ط ِ َ ق ت ُ م ل لِ ُة َب قا َ ع لا َ و ِ “İşte âhiret yurdu! Biz onu, yer yüzünde büyüklenmeye n ve fesad arzusuna düşmeyen kimselere veririz (En güzel) âkıbet, Müttekî’lerindir” 2 -Bakara, 193 3 - Bakara, 213 ve Nûr 46 4 -Neml, 59 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 3 Ord Prof Enver Ziya Karal’ın vasiyeti 1949- 1950 ders yılı sonunda Kayseri Lisesi’nden me’zun olduktan sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine kaydımı yaptırarak 1950 -1951 ders yılında A Ü İlahiyat Fakültesi’ndeki derslerime devam etmeye başladım Bu arada bazı derslerimizin hocası olmadığı için Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi’ne giderek Farsça dersi için Ord Prof Necati Lugal ’in; Fransızca dersi için Doç Dr Güzin Dino ’nun; Mantık dersi için Prof Dr Hamdi Ragıp Atademir ’in; Felsefe dersi için Prof Dr Abdullah Necati Akder ’in; derslerine devam ederdik Bu arada târih derslerine olan marakımı gidermek ve bilgilerimi artırmak maksâdiyle derslerim çatışmadığı ve zamânım da müsâid olduğu için Târih Bölümü öğrencileri ile birlikde, merhum Ord Prof Enver Ziya Karal’ın târih derslerine muntazaman devam ederdim Hocamız, 1950 -51 Ders yılının Nisan ayındaki bir dersinde İnkilâp Târihi ’ni anlatdıkdan sonra zil çalmaya birkaç dakika kala dersini bitirdi ve kalemini masanın üzerine koyup doğrularak “Arkadaşlar, bu konuları ben böyle anlatdım, kitaplarımda da böyle yazdım Diğer arkadaşlarım da aynı şekilde anlatıp yazarlar Bunların hepsi siyâset îcâbıdır Bütün vesikalar saklıdır Hakîkî Türkiye Cumhuriyeti Târihi’ni sizle yazacaksınız Fakat aradan en az elli sene geçmesi lâzımdır” diye bir hatırlatma yaparak dersini bitirdi Bundan kısa bir müdded sonra Sıhhiye’deki Atatürk Büstüne yapılan saldırıları ve benzerlerini önlemek maksadiyle , Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 numaralı Atatürk’ü Koruma Kanunu 25 Temmuz 1951 tarihinde kabul edilip 31 - Temmuz- 1951 târihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi Ali Celâleddin Karakılıç Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 4 Ord Prof Reşat Kaynar’ın vasiyeti Yapı Kredi Yayınlardan olan ve İpek Çalışlar’ın yazmış olduğu “Latife Hanım” kitabının beşinci sayfasında , Ord Prof Reşat Kaynar, şöyle diyor: “Latife Hanım’ın belgeleri incelenmeksizin Devrim Tarihi’nin , daha doğrusu Cumhuriyet Tarihi’nin yazılması mümkün olmaz” Ord Prof Reşat Kaynar 10 -Nisan-1979 Aynı kitapta şu ilginç konulara da yer veriliyor: Ziraat Bankası’n daki kasa, 1977 yılında; Osmanlı Bankası’ndaki kasa, 1979 yılında açıldı Çıkan belge, mektup, telgraf, anı defterleri ve notlar, zabıt kâtipleri tarafından , Lâ tife Hanım’ın ailesinden temsilcilerin ve bilirkişilerin önünde ikiyüzondokuz başlık altında sıralanıp okundu (ss 393) İkiyüzondokuz kayıtlı belge, arşivde açıklanacakları günü bekliyor (ss 394) Vesikalar kasaya konup yeniden mühürlendi 10 -04 -1979 (ss 402) Lâtife, sofradan şikayetlerini anasına şöyle anlatmışdı: Bir yerde, haydi “K ocamı dinlendiriyorlar” diyeyim, ama bu benim işim; benim görevim…” Hadi bundan da geçtim, fakat kendileri çok az içtikleri halde kocama durmadan içiriyorlardı (ss 215) Not: 30 -Ağustus Zaferi’nden sonra İzmir’e gelen Mustafa Kemal, Birinci Dünyâ Savaşı’nın müttefik devletleri ile Türkiye’nin bağımsızlığı için görüşmeler yaparken, İzmir’in en zengin tüccarlarından Lâtife Hanımın babası Muammer B ey, Bornova’nın dış mahallerinden birinde olan evinde kalmaya da’vet etti Mustafa Kemal, burada kaldığı müddet içerisinde Fransa’da eğitim görmüş evin kızı Lâtife Hanım Onun sekreterliğni yapmaya, diplomatik Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 5 görüşmeleri Fransızca’ya ve İngilizce’ye tercüme etmeye başladı Bu arada Mustafa Kemal’e “Bütün mutluluğum ekselanslarına hizmet etmektir” gibi sözleri ile ona karşı olan hissî duygularını dile getirdi ve 1922 yılında onunla tanışmış oldu Mustafa Kemal 1923 yılında İzmir’e gelerek 1898 doğumlu 24 yaşındaki Lâtife Hanım ile evlendi Bu sırada Mustafa Kemal 42 yaşında idi Bundan sonra Mustafa Kemal, Lâtife Hanım ile birlikte çalışmaya başladı Bu çalışmalar esnâsında kurulan gece sofralarında çok içki içmesi (daha doğrusu çok içki içirilmesi) yüzünden a ralarında bir sürtüşme başladı Lâtife Hanım, onu bu hâlinden engellem eye çalıştı ise de bir başarı elde edemedi Onun bu gayreti, Mustafa Kemal’i ve arkadaşlarını huzursuz etmeye başladı ve “Şu kadını susturunuz” gibi emirler vermeye başladı Netîcede 192 5 Ağustos ayında Lâtife Hanım’ı boşadı Bu suretle Mustafa Kemalden ayrılmış olan Lâtife Hanım, İstanbul Ayaspaşa’da boğaza bakan evinde yaşamaya başladı Bu arada hiçbir basın mensubu ile de görüşmemiş ve görüşme tekli flerini de kabul etmeyip redd etmişdir 5 Lâtîfe Hanım'ın yeğeni Mehmet Sadık Öke'nin ifâdesine göre, Lâtîfe Hanım , Mustafa Kemal 'den ayrıldıkdan sonara, Mustafa Kemâl ile ile iki kez görüşmüş, bunlardan ilki 1934 yılında, ikincisi de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın daveti ile 1938 yılının Ağustos ayında , Dolmabahçe Sarayı'nda , Mustafa Kemâl'in isteği ile , Mustafa Kemâl'in ölümünden üç ay önce, başbaşa bir görüşme olmuştur ki bu görüşmelerde özel hayatları ile bir konuşma yapmamaları hakkınd a birbirlerine söz vermiş oldukları söyleni r Bu görüşmeden kısa bir müddet sonra da İstanbul'u terk ederek İsviçre'ye gi dip orada yaşamını sürdürmeye devam etmiştir 5 - Lâtîfe Hanım, ss 397 İpek Çalışlar Yapı Kredi yayınla rı İslâm Dîni’nin şiddetle yasak etdiği içki, fertlerin, a ilelerin, toplumların ve devletlerin helâkine sebeb olan en büyük felâketleri n başında geldiği gibi, zinâ ve kumar da onun diğer iki ayağıdır Bunun için Hadîs -i şerîf’de “Bir şey’i çok sevmek, gözü kör, kulağı sağır eder; (gerçekleri göremez, işitip anlayamaz bir hâle getirir ) 5 buyurulmuştur ( İbn-i Mâce ) Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 6 Müstafa Kemal, Lâtîfe Hanımla tanıştığı ilk günlerde, teyzemi öpmek isteyince, teyzem Lâtîfe Hanım şiddetle karşı çıkmış ve "Paşam, ben, genç bir kızım, şu anda babam da yok, siz ise bir komutansınız Ne kadar çağdaş ve modern olsak da toplum şu anda böyle hareketleri kabul etmez" diyerek masanın üstünde duran tabancayı alıp üç el havaya ateş etmiş, Mustafa Kemâl de "Latife, Türk kadınına örnek olacak bir yapıya sahiptir" diyerek onu taltif etmişdir Bir Röportaj Hürriyet Gazetesi’nin “Hürriyet’in ücretsiz armağanıdır” ilâvesinde, sayfa 04-05 de, Abdi İpekci’nin “İkinci Adam İnönü , Atatürk’ü anlatıyor ” yazısındaki, “ Gazeteci Abdi İpekci ’nin 1968 yılında İnönü ile taptığı unutulmaz söyleşi” den ibretli bir hâtıra: Soru: Atatürk’le aranızın açılmasında etrafınızdakilerin, sofrasındakilerin telkinleri mi etkili olmuştur? "Şimdi mühim mesele budur Bakın bir hatıramı anlatayım İçeride karışıklıkların belirdiği bir sırada idi Atatürk ile oturmuş, vaziyeti mütalaa ediyorduk Birden bana şunları söyledi: “Rejim aleyhtarlarının bir tek ümitleri vardır, bir tek ümitleri kalmışdır: Aramızda çıkacak ihtilaf … Se ninle benim aramda çıkacak ihtilaf… İçeride, dışarıda ümit buna bağlanmıştır Hatırında olsun bu…” İşte ondan sonra herkes her şeyi her vesile ile söyledi Bunlar hiç tesir etmezdi Atatürk’e… Hasta olduktan sonra tesir etmeye başladı Hastalığı ilerledikten sonra dedikodulardan mütessir olmaya başladı Benim teşhî sim budur Atatürk ile birlikte çalıştığımızı iki ayrı devrede izah edebilirim Başlangıçtan has talığına kadar şöyle olmuştur: Akşamları bir araya gelir, toplanırız O coşar, biz coşarız Meydan okuyucu birtakım konuşmalar olur Hepimiz katılırız buna… Atatürk dahil, şöyle yapalım, böyle yapalım diye birtakım kararlar alır ve gece geç vakit dağılırız Ertesi sabah uyanınca düşünürüm: Dün akşam birtakım Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 7 şeyler konuştuk, birtakım kararlar aldık… Hemen kalkar, Atatürk’e giderim Onu yatakta iken uyandırırım, oturup kunuşuruz Söylerim: “Dün akşam biz yine coştuk, şunu yapalım, bunu yapalım diye kararlar aldık Ama olacak şeyler değil, nasıl yapacağız?” “Canım sen bildiğin gibi yap” der bana… Sonra bir devir oldu … Yine aynı şekilde akşamları toplanıp alınmış kararları ertesi sabah görüşmeye gittiğimde artık “Sen bildiğini yap” demiyordu Israr ediyordu bu sefer… Asabileşiyordu Esaslı bir değişiklik olmuştu Atatürk’te … Doktorlarına sordum “Hastalığın bir safhasıdır bu” dediler Yani demek istediğim şudur ki, Atatürk’ün sıhhati ciddi olarak bozulduktan sonra sinir hâkimiyeti, sinir sükûneti zayıflamıştı Bu, birlikte çalışmalarımızı etkiliyor ve etrafında ona telkinlerde bulu nanlar için ümitli bir hal yaratıyordu " B ir hâtıra 1958 yılında, bir akşam, Merhum hocam Prof Dr Tayyib Ökiç beyi ziyâret etmek için Ankara-Sıhhıyye’ deki evine gitmiştim Zile basınca, hocam kapıyı açarak beni içeri aldı İçeride yaşlı bir adam vardı Ona “Paşam, sohbetimize devam edebiliriz, bu be nim talebem” dedi Ben de oturup onların sohbetini dinlemeye başladım Kim olduğunu bilmediğim, fakat Mustafa Kemal Atatürkü ve arkadaşlarını yakîne n bilen bir paşa olduğunu anladım Konuşmasında bir takım konulara değiniyordu ki bu konuların bazılarında , şöyle diyordu: 1-“Lozan Barış konferansındaki çetin müzâkereler karşısında kalan İsmet İnönü, “Bu tekliflerinizin hiç birini kabul etmem mümkün değildir, a ncak Mustafa Kemal kabul ederse ben de kabul ederim” deyin ce 1 Lozan konferansı netîcelenmeyip dağıldı Bunun üzerine karşı taraftaki temsilciler İstanbul’da bulunan ve siyâseten yetiştirilmiş olan bir Ermeniyi görevlendirerek derhal Ankara’ ya giderek Mustafa Kemal’in toplantılarına katılması nı ve İnönüye teklif ettikleri konuları O’na telkin ederek benimsetmesi Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 8 ta’limâtını verdiler O da, bir hafta gibi kısa bir zamanda Mustafa Kemal’in toplantılarına iştirak etmeye ve yeri geldikçe gerekli teklifleri uygun bir lisanla telkin etmeye başladı Aradan üç ay kadar bir zaman geçtikten sonra 2 Lozan konferansı yapılıp imzalandı” 6 2-“Mustafa Kemal hastalanınca Dolmabahçe’de tedâvî edilmeye başlandı Tabii ki bu tedâvi esnâsında içki yasak edilince normal düşünmeye başlamıştı Bu arada, İnönü hakkındaki fikirleri değişmiş olduğundan onun hakkında “Bu millete çok zararı dokunur, Onu öldürünüz” gibi bir emir vermişti” 3-“Bir ara, içki içmek için içki istemeye başladı Fazla israrı üzerine kardeşi Makbule Hanım bir fincana içki doldurup geti rdi ve “Bu Milletin gözyaşıdır, içebiliyorsan iç” diyerek kendisine verdi O da, bir müddet fincana baktıktan sonra “Şimdiye kadar beni niçin uyarmadınız” diyerek içinde içki bulanan fi ncanı atıp kırdı Fakat bundan sonra da çok yaşamadı” 4-“Bir gün Millî Eğitim Bakanı Mustafa necâti , Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile görüşmek için gittiğ i zaman onu namaz kılarken bulmuş ve onun ibadeti ile ilgili yakışıksız bir takım sözler söylemiş Namazını bitiran Fevzi çakmak, silahını çekip onu vurup öldürmüş Mustafa Kemal Paşa’ya da telefon ederek “Adamlarından birisin i öldürdüm, Onu kaldırttır” demiş Çünkü hocam diye hitap ettiği Fevzi Çakmak’dan çok çekinirdi” 7 6 - Prof Celâl Şengör'ün "Cumhuriyet sizin Türk diye bildiğiniz, ama Türk olmayan bizler, Sabatist dönmeler, kurduk" sözünde, üzerinde durulması gereken b ir gerçek vardır ki bu gerçek, Sultan I Murat Han'ın Kosova Za feri'nden sonra devam edip gelen ve hiçbir zaman eksik olmayan gizli bir kinin, bir Müslü man Türk düşmanlığının eseri olsa gerekdir Bu Sabetayist'ler, lâik bir görüşe sâhip old uklarından hiçbir zaman İslâm Dîni'ne samimi olarak inanmamışlardır Bu konuda daha fazla bilgi için bak:25 -Nisan-2000 târihli Akit Gazetesi'ne 7 - Bazı kaynaklar, lâtin harflerinin üstünlüğünü anlatma k için, afişlerde “Eski Harflerle Birlikte Kur’ân’ı da Târihe Gömdük” yazılı afişler doğrultusunda bir konferans vermek için Konya’ya gittiğini ve orada ver ilen bir yemek ziyafetinden sonra hastalanarak apandisit ameliyatı geçirdiğini ve bu ameliyattan sonra apandisiti patlayarak öldüğünü; bazı kaynaklar, Millet Mektepleri'nin açıldığı 1 Ocak 1929 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 9 tarihinde apandisit patlaması sonucu Ankara Numune Hastahanesi'nde öldüğünü; bazı kaynaklar da “konu basında tartışıldı” diyerek Hastalığına akut apandisit tanısı konulan Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey , 1929’un ilk günü 35 yaşında Ankara’da öldüğünü; belirterek “ Onların Kur'anlarını minarelerine kapatıp üstüne kilit vuracağım” talihsiz sözleri söylediğini yazmaktadı r ki bunların hangisinin doğru olduğu kesin ifâdelerle belirtilmemişdir Kemal Özer, 17 -09 -2008 yılında yazdığı “ Kur’ân’a hakâret ederken ölen Milli Eğitim Bakanı” yazısında şunları dile getirmişdir: Kompleks seviyesinde batı hayranı olduğu söylenir Batıl ılaşma politikalarının oluşturulmasında önemli bir rol üstlenir Şer'î Mahkemeler onun Adliye Vekilliği döneminde kaldı rılır Mektep ve Medreseler onun girişimleri ile kapatılır Tevhîd-i Tedrisât Kanunu 'nu hazırlatır Bakanlığından önce Türk eğitim sistemini incelemiş olan Jo hn Dewey'nin, “Köy Öğretmen Okulları kurulması” yönündeki tavsiyesi üzerine 'Köy Muallim Mektepleri 'ni kurar 1926 yılında, Fransa, Almanya, Rusya, İtalya, Yunanista n ve Bulgaristan gibi ülkelerde uygulanan ilköğretim programlarını inceleterek bir ilkokul programı hazırlatıp uygular 1- Kasım -1928 tarihinde çıkarılan ve 3 Kasım 1928 tarihinde Re smî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Harf inkılâbı onun fikri ve çalışmasıdır Latin alfabesine geçilme kararından sonra öğretmenlere gönderdiği mektubuna; “Bilhassa bu sene, yeni Türk Harflerini tamim gibi şerefli bir vazifen daha vardır ” diye başlar Ona göre, ' Türklük, bu şekilde içinde bulunduğu medenî milletle r arasında yüksek bir yer elde edecektir” Bundan sonrasını Dursun Gürlek hocanın “ Karınca Huzura Varınca” adlı eserinin 88 sayfasından okuyalım “Hüseyin Cahit Yalçın İ talyan asıllı garazkâr bir papazın yazdığı İslam Tarihi'ni Türkçeye çevirerek gençliğin imanını zedelemeye vesile oldu Laona Kantiona adındaki koyu Katolik papazı , “Şark Etütleri: İslam Tarihi” adlı eserleri ni kaleme aldı Bu kitaplar vasıtasıyla Yüce Peygamberimize ve muazzez sahabelerine iftiralar etti, çirkin sözler sarf etti Hristiyanlığın yayılmasına en büyük engel olarak gördüğü İslam'ı temelinden sarsmak, saf zihinleri bulandırmak maksadıyla bu iftira nameyi karaladı Hüseyin Cahit Yal çın, mal bulmuş mağribi gibi bu varakpareyi Türkçe'ye tercüme etti 1924 yılından itibaren yayımlamaya başladı Kitabın başı nda “Maarif Vekâleti Te'lif Tercüme Heyeti'nce kabul edilmiştir ” diye bir ibare bulunuyordu Konuyu, o sırada yayımlanmakta olan Sırat -ı Müstakîm Mecmuası, gündeme getirmesine rağmen Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ses seda çıkmadı Hatta devr in Milli Eğitim Bakanı şu talihsiz sözleri söyledi: “Onların Kur'anlarını minarelerine kapatıp üstüne kili t vuracağım” Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 10 Mustafa Kemal’in ba’zı sözleri ve kendi zamanında yapılan ba’zı İslâmî hizmeler 1-“Ben İslam tarihini çok iyi bilirim Kur'an'ı da, dinimizi de çok iyi bilirim Hz Peygamberin hayatı hakkında birçok eser okudum Ben bir takva Müslümanı değilim ama bir cihad Müslümanıyım” Peygamberimiz aleyhi’s-selâm , "Bir gün ve bir gece sınırda nöbet tutmak, gündüzü oruçlu gecesi ibadetli geçirilen bir aydan daha hayırlıdır Şayet kişi bu nöbet esnasında ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder” buyurmuştur” 8 "Milli mücadelemizde de , dinden, din adamlarından çok büyük destek gördüm” 2-1925 tarihindeki bütçe müzakereleri sırasında Kur’an -ı Kerim’in meal ve tefsirinin ve Hadis-i Şerif tercümelerinin devlet imkánlarıyla yaptırılması için Diyanet İşleri Başkanlığına verilen bir ta’limat üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı, meâlin yapılmasını Mehmet Âkif Ersoy’ a; tefsîrin yapılmasını Elmalılı Hamdi Yazır’a; hadis tercemelerinin yapılmasını da Ahmet Naim’ e, onun vefatı üzerine Kâmil Miras’a vermiştir Daha sonra Mehmet Âkif bu görevi bırakınca, meâl kısmı da yine Elmalılı Hamdi yazıra verilmiştir Elmalılı Hamdi Yazır’ın hazırladığı 9 ciltlik tefsir 1935 yılında, Ahmet Naim ve Kamil Miras tarafından hazırlanan “Sahih -i Buhari İşte bu talihsiz ve icrası imkânsız sözlerin sahibi yukar ıda icraatlarından söz ettiğimiz Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Uğural'dır Bazı notlar, Mustafa Necati'nin bu sözleri; 1 Ocak 1929 Salı günü öğle va ktinde yine ona ait bir proje olan “Millet Mektepleri ”nin açılışını yaptığı sırada sarf ettiğini belirtir Bu sözleri söyler söylemez oracıkta kriz geçirir ve ameliyat edilse de kur tarılamaz Akşam saatlerinde ise ölür Bu haddi aşan sözlerin sahibi daha 35 yaşında görevinin başında iken tanımadığı yaratıcısının huzuruna gider Artık gerisi onunla ta nımaya yanaşmadığı Rab'bi arasındadır Yorumcular bu durumu; “Allah c c kıyamet e kadar, koru masını kendi üzerine aldığı Kur'an-ı Kerim'inin bir mucizesi olduğunu belirtip; ona sözünü e ttiği fiilini yapmasına fırsat tanımamıştır” diye izah ederler 8 - (Müslim, İmâre 163) Tirmizî, Fezâilü'l -cihâd 2;Nesâî, Cihâd 39; İbni Mâce ,Cihâd 7) Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 11 Muktasarı Tecrid -i Sarih Tercemesi” isimli 12 ciltlik hadis tercümesi de 1928 yılında yayımlanmıştır ki bu konuda Ahmet Naim şöyle demektedir: “Diyanet İşleri Başkanlığı, Büyük Millet Meclisi’nin almış olduğu bir karar ile Zebîdî’nin Sahîh -i Buhârî Muhtasarını terceme etme yetkisini bana vermiştir” (C 1 ss 2) 3-1926'da, Genel Kurmay Başkamlığı’nın isteği üzerine Diyanet İşleri Başkan yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki ’nin yazdığı “Askere Din Kitabı” , bütün askeri birliklerde okutulmuşdur Bu kitabın Beşinsi baskısı, 1982 yılında yeniden yapılmışdır ki takdire ve tasvibe şâyandır 4-Gazeteci ve araştırmacı Furkan Talay da şöyle diyor: Atatürk , vefatından 15 gün önce insanları İslam dinine çağıran bir mesaj yayınlamıştır Mesaj tam olarak şudur: "Bütün dünyanın Müslümanları, Allah'ın son peygamberi Hz Muhammed'in (s a v ) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etm eli Tüm Müslümanlar, Hz Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli; zîra ancak bu şekilde insanlar kur tulabilirler ve kalkınabilirler” 5-Mustafa Kemâl'in yakın arkadaşı Org Fahreddin Altay, bir anısında şöyle diyor: Yıl 1921, Sakarya Meydan Savaşı'nın yapıldığı günlerde idi Başkomutan Mustafa Kemâl Paşa arâzîde, çadırda yatmakta idi Süvârî Kolordu Komutanı olarak ben de ayrı bir çadırda kalıyordum Bir gece uykum kaçtı Çadırdan dışarı çıkdım Çevreyi dolaşmaya başladım Gözüme tesadüfen Mustafa Kemâl Paşa'nın çadırı ilişti Çadırdan dışarı ışık sızıyordu Belli ki P aşa uyanıkt ı İçimden "Şimdi o biraz içki içi yor olmalı, belki bana da bir yudum ikr am eder" diye içeri girdim Baktım ki o, yatağına uzanmış kitap okuyordu Beni görünce doğruldu ve "Hayrola Fahrettin, uykun mu kaçtı ?" dedi Ben de "Va'llâhi Paşam ne söylesem bilmem Ben sizin demlendiğinizi düşündüm Bir iki kadeh de bana verir umuduyla Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 12 buraya geldim" Hangi kitâbı okuyorsun?" diye sorunca "İslâm Dîni ve tefsirleri" cevâbını alınca mahcub olarak huzurundan ayrıldım 9 6-Topkapı Müzesi Müdürü Zarif Güngör , bir anısını anlatırken şöyle diyor: Mustafa Kemal , Topkapı Müzesini ziyâret ederken pâdişah resimlerinin büyük bir odada gelişigüzel konmuş olduğunu gördü v e Müze Müdürüne "Evlâdım, bunlar bizim atalarımızdır Onların resimlerini târih sırasına göre asınız ve bu odayı da temiz tutunuz" dedi Bundan sonra Mukaddes Emânetler Oda sına geçti Görevlilerden biri hızla Peygamber Efendimizin Hırkasını aldığı gibi Atatürk'e giydirmek isteyince , Atatürk sert bir ifâdeyle "Onu derhal aldığınız yere koyunuz Biz Müslümanız ve Peygamberimize saygılıyız Sakın ola ki bana peygamberlik süsü vermeyiniz " dedi 10 Ne y azık ki O'nun nâmına, bir takım yenilikler yapmak isteyen iki yüzlü hâinler, O'nun, dine inanmadığı iftirâsını da söylemişlerdir 7- Birinci Büyük Millet Meclisinin merhum ve muhterem üyeleri, büyük bir ferâsetle, devletin temelini teşkil eden 1921 Teşkilât -ı Esasîye Kanunu yaparken, ikinci maddesini, “Türkiye Devleti’nin dîni, Dîn -i İslâm’dır Resmi dili Türkçe’dir, makarrı Ankara Şehri’dir” şeklinde yapmış, bu madde 1924 anaya sasında aynen korunmuş; Batılıların Lozan’daki baskı, telkin ve isteklerinin bir devâmı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 10 -Nisan-1928 târihli toplantısında, “A nayasanın lâikleşmesi ilkesinden hareketle ”, İnönü ve arkadaşlarının teklifi ile, anayasanın ikinci maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dîni, Dîn -i İslâm’dir” maddesi kaldırılmış; milletvekilleri ve cumhurbaşkanının yaptıkları yeminlerde “Allâh” üzerine yemin kaldırılarak “Nâmus” üzerine And içilmesi şekli kabul edilerek 1937 Anayasasında “Lâiklik ilkesi” kabul edilip kesinleşmişdir 9 -Kayseri Haber 07- 01-2020 İdris Yavuz ( Eğitimci, Araştırmacı, Yazar, Şair ) 10 -Kayseri Haber 07- 01-2020 İdris Yavuz Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 13 Bir i’tiraz Ba’zı isim yapmış kimselerin, Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Zaferi hakkında, (30 Ağustos bir zafer değildir… gibi) yakışıksı z sözleri, hem olumsuz, hem de Müslüman Türk Milleti’nin Kahraman Ordusuna gölge düşüren yakışıksız birer ifâdelerdir Böyle bir ifâdeyi ben asla tasvib etmiyorum Çünkü, vatan topraklarının müdâfaası için oniki sene askerlik yapmış merhum dayım Bekir Beled bir er olarak; ömrü boyunca bu vatanın korunmasında görev yapmış olan kayın pederim merhum Reşit Seviktekin bir subay olarak; bu büyük taarruzun başından sonuna kadar içinde bulunmuşlar ve hatıralarını anlatmışlardır ki Onun İstiklâl ve Kafkas Madalyası , b ir subay olan oğlum Münib Karakılıç’a intikal etmişdir Bunun için bir subay olan oğlum Münib Karakılıç, dedesi ve arkadaşları hakında şöyle diyor: “ Bir subay olarak, Kurtuluş Savaşının tüm aşamalarına katılan Gazi dedemle gurur duyarak Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyorum Bu vesileyle Maraşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silâh arkadaşlarını minnet ve şükranla anıyorum Mekanları cennet olsun” Büyük Taarruz’un yapılacağı 26 -Ağustos gecesi seccadesinin başında teheccüd namânızını kıldıktan sonra duâ eden Niğde’li merhum ihtiyar bir hoca efendi, şafak vaktinin yaklaştığı bir zamanda Hasen Dağı’ndan 19 adet top atıldığını ma’nen duyar Hanımına seslenerek “Hanım hanım kalk, Hasen Dağı’ndan ondukuz tâne top atıldı Allâhü a’lem bu gün zafer kapıları açılacaktır” diyerek müjdeyi verir Bu sırada merhûm Fevzi Çakmak, Kocatepe’deki siper yerinde Sûre -i Fethi okuyarak duâ ediyor; taaruz emrini vermek için sağ elinin baş parmağı dudaklarında büyük bir heyecanla gidip gelen Mustafa Kemâl, “Hocam tamam mı, hocam tamam mı?” diyerek merhum Paşa’nın ”Tamam” emrini bekliyor Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 14 Biraz sonra “Paşam tamam, taarruz emrini verebilirsiniz” sözünden sonra verilen taarruz emri ile yerdekilerin göktekilerin nasıl taarruza geçip düşmanı perişan etmeye başladığını , düşman kuvvetlerini Afyon'dan İzmir'e kadar kilometrelerle uzaklıktaki İzmir' e kadar kovalayıp nasıl denize döktük lerini herkes iyi bilir Mustafa Kemal'in, muhâfazakâr gurûba hükûmeti kurma görevi vermesi 1921 yılı sonrasındaki Millî Mücâde günlerinde Ankara'da bulunan ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yeni bir şekil vermek isteyen ba'zı guruplar ve Lozan murahhasları tarafından gizli olarak görevlendirilen Sabataistler, Mustafa Kemal''in etrafında yerlerini alıp onu elde etmeye ve istedikleri icraatları yaptırmak için her fırsatı değerlendirmeye başladılar Çünkü bunlar, Lozan Barış Konferansı gizli oturumlarında alınan gizli kararların tatbîkâtını isteyen murahhaslara, “Bu tekliflerinizin hiç birini kabul etmem mümkün değildir, ancak Mustafa Kemal kabul ederse ben de kabul ederim” diyen İsmet İnönü 'nün tavsiyasini, Mustafa Kemal'e benimsetmek için görevlendirilmişlerdi Mustafa Kemal ise, bir tarafdan Şamanist olmak isteyen ırkcı Dr Rızâ Nur gurûbu ile, diğer tarafdan Hıristiyan olalım, Kur'ân'ı ve İslâm'ı târihe gömelim diyen Mustafa Necâti gurûbu ile mücâdele ediyor, diğer tarafdan da "Biz ne Hıristiyanız, ne de Şamanistiz Biz Müslümanız ama ba'zı reformlar yapacağız" diyerek savaşta en çok kendisini destekleyip yardımcı olan hocalar ve müftüler gurûbunu destekliyoırdu Bunun için de protokoldeki yeri başbakandan önce olan Rıfat Börekçi'yi Diyanet İşleri Başkanı yaptıkdan sonra hükûmeti onlara kurdurmak istemiş ve Mehmet Akif’in de içinde bulunduğu muhâfazakâr milletvekillerine hükümeti kurun emrini vermişdi Bunun için Ömer Nasuhi Hoca, hâtıralarında şöyle diyor: "Bu görev bize verildi, fakat hiç kimse görev kabul etmedi Hasan Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 15 Basri Çantay'a Başbakanlığı, Mehmet Akif’e Milli Eğitim Bakanlığı’nı teklif ettik, kabul etmedi O yüzden kabahat bizdeydi Eğer hükümeti kurabilseydik bu işler böyle olmazdı" Mustafa Kemal, ''Tâdîl-i Mecelle Komisyonu'' kurarak "Türkiye Devleti bir İslâm Devleti'dir Batı kanunlarını almak yerine Ahvali şahsiye, ticaret kısmı, ceza hukuku ve muâmelâtı diniye'den oluşan Mecelle'yi tamamlayıp uygulamaya koymak daha iyidir" diyerek 10-15 kişilik bir komüsyon oluşturdu Bana, ibadet hukuku kısmını, diğer bölümleri de öbür arkadaşlara ve rerek altı ay kadar bir zaman içinde hazırlayıp getirmemizi istedi Fakat benimle birlikde iki üç kişi dışındakiler bir şey hazırlayıp getirmediler O zaman Mustafa Kemal de, bunlara kızıp bağırarak "Olmaz böyle şey" diyerek üzüntülerini ifâde etdi Bunun için "Kabahat bizdedir" Hasan Basri Çantay da, hatırâtında ''Bu işi başaramadık, hükümeti kuramadık, kabahat bizdedir'' demişdir Böyle bir durumu fırsat bilen; aradıkları zeminin oluştuğunu gören; Mustafa Kemal'in içki ve kadın za'fından ve ba'zı reformlar yapma düşüncesinden istifâde etmesini iyi bilen görevli Sabatayistler de, Mustafa Kemal’in etrafında yerlerini alarak "Hasan Basri Çantay gurubu bu işi başaramaz, bu işi ancak bizimle yürütebilirsin" diyerek görevin kendilerine verilmesini istediler O da tamam deyip üzüntüsünü belirterek "Bunlar bu imkânı neden kullanamadı, niye reddetti, Olmaz böyle şey " diyerek kızıp bağırdı ve görevi onlara vermek mecbûriyetinde kaldı veyâ vermek mecburiyetinde bırakıldı Bunun için de, Mecelle konusundaki çalışmalar terk edilerek Batı hukukunun alınmasına zemin hazırlanmış oldu Bu suretle her türlü fırsatı ellerine geçiren yeni hükûmet görevlileri de, Lozan murahhaslarının emirleri doğrultusunda Batı hukukunun alınmasına karar verdi 11 11 -Yeniçağ : Atatürk düşmanlığı - Hasan DEMİR Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 16 Yu karıda geçen Röportaj ve Hâtıralarda, Bir biriyle örtüşen cümle ve ifâdeler 1-Lâtife Hanım’ın “kendileri çok az içtikleri halde kocama durmadan içiriyorlardı” sözü; 2-İnönü’ nün “Atatürk ile birlikte çalıştığımızı iki ayrı devrede izah edebilirim Başlangıçtan hastalığına kadar şöyle olmuştur: Akşamları bir araya gelir, toplanırız O coşar, biz coşarız Meydan okuyucu birtakım konuşmalar olur Hepimiz katılırız buna… Atatürk dahil, şöyle yapalım, böyle yapalım diye birtakım kararlar alır ve gece geç vakit dağılırız Ertesi sabah uyanınca düşünürüm: Dün akşam birtakım şeyler konuştuk, birtakım kararlar aldık… Hemen kalkar, Atatürk’e giderim Onu yatakta iken uyandırırım , oturup kunuşuruz Söylerim: “Dün akşam biz yine coştuk, şunu yapalım, bunu yapalım diye kararlar aldık Ama olacak şeyler değil, nasıl yapacağız?” “Canım sen bildiğin gibi yap” der bana… Sonra bir devir oldu … Yine aynı şekilde akşamları toplanıp alınmış kararları ertesi sabah görüşmeye gittiğimde artık “Sen bildiğini yap” demiyordu Israr ediyordu bu sefer… Asabileşiyordu Esaslı bir değişiklik olmuştu Atatürk’te” cümleleri; 3-Prof,Dr Tayyib Ökic’in evi ndeki misâfir Paşanın “ Makbule Hanım bir fincana içki doldurup getirdi ve “Bu Milletin gözyaşıdır, içebiliyorsan iç ” diyerek kendisine verdi O da, bir müddet fincana baktıktan sonra Şimdiye kadar beni niçin uyarmadınız” “ diyerek içinde içki bulanan fincanı atıp kırdı Fakat bundan sonra da çok yaşamadı” ifâdeleri; 4-Gazeteci-Yazar Oğün Deli’nin AGONİ (Can çekişme) “Atatürk’ün Ölümündeki Sır Perdesi” Yazılamayan Tarih”12 isimli kitabının 93 sayfasındak i “Atatürk’ ün tedavisinde Kullanılan ilaçlar” bölüm ünde dile getirdiği Civalı ilaçlar konusu , gizlice 12 -Lazer Yayınları: Tarihî Eserler Serisi No:1 1 Baskı Eylül 2004) Ankara Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 17 içkisine ilâve edilen bu ilaçların bedende gizli tahribatlar yaptığı hususu ve bu ilaçları uygulayan doktorların çelişkili teşhisleri ; Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü ndeki şübheleri artırdığı gibi ; içki âlemlerindeki arkadaşlarının ve Avrupada tahsil yapmış Â fet İn an gibi batı hayranı kadınların telkinleri, 13 5-İçki âlemlerinde iken, Lâtife Hanım’ın, içeriden “Kemal, Kemal” diye yaptığı uyarılarına karşı “Şu kadını susturunuz” gibi ifâdeler neticesinde ondan ayrılışı; 6-İç ve dış düşmanlar tarafından gizli o larak siyaseten görevlendirilen Ermeni’nin, kendisini görevlendirenlerin istekleri doğrultusunda konuşmalar yaparak yeri geldikçe gerekli telkinlerde bulunup o fikir leri benimsetmeye çalışması ve “olur, öyle yapabiliriz, uygundur” gibi olumlu cevaplar alması; O’nu , normal bir zamanda yapmayacağı bir takım ya nlış işler yapmaya yöneltmişdir ki onun şu sö zleri, şu düşünceleri ve şu fikirleri , yapılan veyâ yaptırılan yanlış işler ile tamamen çelişki ar zetmektedir Şöyle ki: 1-Mustafa Kemal’in normal bir düşünce ile yapacağı hayırlı işlere mâni olmak isteyen dost görünüşlü dost gibi düşmanları, kendileri az içki içtikleri halde onu haddinden fazla sarhoş ederek ve sabah olunca daha henüz kendine gelmeden istedikleri konulara 13 -Âfet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra 194 0 yılında kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olan Rıfat İnan ile evlenmiş, bu evliliğinden Arı adında bir kızı, Demir adında da bir oğlu doğmuştur Bir kısım yazarlar da şöyle diyor: “Atatürk'ün intihar eden manevi kızı Zehra Aylin , Paris ekspresine bindi Tren Amiens Gölü yakınlarındaki ista syona varmak üzereyken içinin daraldığını söyledi Pencereye yanaştı ve ne olduysa o an oldu Bir rivayete göre dengesini kaybedip düştü, diğe bir rivâyete göre de intihar etti Atatürk'ün manevi kızları denince aklımıza bu dünyad an göçmüş olan Sabiha Gökçen, Afet İnan ve halen hayatta olan Ülkü Adatepe gelir Ama Atatürk'ün manevi evlatları bu isimlerle sınırlı değildi Rukiye, Zühre, Ömer, Afife, Nebile, Sığırtmaç Mustafa, Abdurrahim Tunçak ve Zehra Aylin Hemen hiçbiri hakkında doğru dürüst bilgimiz yok Ne yaptılar? Nasıl bir hayat sürdüler? K imle evlendiler? Çocukları oldu mu? Hiçbir şe’y bilmiyoruz Bunun için Atatürk'ün doğru düzgün biyografisine sahip değiliz” Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 18 “olur, evet, öyle yapalım gibi” cevaplar almaları neticesinde “Canım Sen bildiğin gibi yap” sözünü almaları ; 2-Dolmabayçe’ye gidince içkisi k esilip normal düşünmeye başlayınca hatalı işler yaptığını düşünerek asabileş ip “Sen bildiğini yap” dememesi; 3-Çanakkale Muhârebelerindeki hâdiselere işâretle, “Karşılıklı siperler arasındaki mesâfe yedi -sekiz metre ve ölüm muhakkak Birinci siperde bulunanların hiç birisi kurtulmamasına rağmen kâmilen şehîd düşüyor İkinci siperdekiler ise onların yerine geçiyor da ölenleri gördüğü halde ve kendisinin de iki -üç dakîkaya kadar şehîd olacağını bildiği halde, hiç biri fütûr göstermeden çarpışıyor ve sarsılmıyor Bir tarafdan düşmanı süngüleyip öldürmeye, diğer tarafdan da elinde Kur’ân -ı Kerîm olanlar okuyarak, Cennet’e girmeye hazırlanıyor Okumak bilmeyenler de Ke lime-i şehâdet getirerek düşman üzerine yürüyordu Şunu samîmiyetle söyliyeyim ki ve bana emîn olunuz ki Çanakkale muhârebelerini kazandıran bu yüksek ruhdur” sözleri; 4-“Ey Türk Gençliği” şeklinde başlayan gençliğe hitâbesinin tamâmı ve onun içinde bulunan “ memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler” gibi ifâdeler i; 5-Yıllar önce dinlediğim bir radyo proğramındaki kişilerden birisi şöyle demişti: Mustafa Kemal, Gençliğe Hitâbesini yazınca toplantıda bulunan arkadaşlarına okudu Onların hepsi de “Güzel” deyip tasvip ettiler Biraz sonra içlerinden birisi Paşam “Muhtaç olduğun kudret , kalbindeki îmanda ve damarlarındaki asil kanda mevcuttur” cümlesindeki “kalbindeki îman” kelimelerini çıkarsak olmaz mı? Deyince , o da “Olur” dedi Bunun için bu iki kelime, o nun Gençliğe hitâbesinde yokdur, ifadesi; 6-Makbule hanıma “Şimdiye kadar beni niçin uyarmadınız” diyerek içinde içki bulanan fincanı atıp kırması ; Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 19 7-Sultan Vahdeddin’in, Yıldız Sarayı’na çağırdığı fahrî yâveri Mustafa Kemal’e, Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir Bunları unutun Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir Paşa, paşa; devleti kurtarabilirsin! Diyerek kendisine büyük bir itimat göstermesi; 14 8-Siyâsî bir manevra ile onu Samsun’na gönderen Sultan Vahdeddin’nin ve hükümet erkanının, kendisine olan güvenleri ile bir takım gizli görevler vermesi ; 9-Kara yolu ile gizlice gelen Sâlih Paşa ve Kazim Karabekir gibi yetkili kimseler ile Amasya Tamimi’ni hazırlayıp yürürlüğe koyunca bunu haber alan İngiliz’lerin, meclisi basarak dağıtması gibi menfi davranışları karşısında İstanbul Hükümeti ile haberleşmeyi kesmiş gibi görünerek çalışmalarına devam etmesi;15 14 - Mustafa Kemal Doğu Vilayetleri Ordu Müfettişliği görevi ile görevlendirildikten sonra hükümet yetkilileri ile görüşüp Yıldız Sarayına gelir Bu sıralarda Padişah Vahdettin’nin fahrî yâveri olan ve 9 Ordu Müfettişi olarak görevlendirilen Mustafa Kemal , sarayın ufak bir salonunda Sultan Vahdettin ile görüşmeye b aşlar Vahdettin elindeki tarih kitabının üstüne bastırarak: Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir Bunları unutun Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir Paşa, paşa; devleti kurtarabilirsin! der Çiftliğini ve atlarını satarak elde ettiği kırk bin altını emrine vererek kapağında Vahdettin isminin ilk harfleri işlenmiş olan b ir saati hediye edip görünüşte bir ordu müfettişi, fakat asıl gizli görevi Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı olan görevinde başarılar dileyip duâ eder Sultan Vahdettin’inin ve Mustafa Kemâl Paşa’nın bu davran ışlarına gölge düşürmek isteyenler, bu konuyu gizleyerek aksini söyle rler ki doğru değildir 15 - Samsundan sonra Amasya’ya gelen Mustafa Kemal, Amasya’da, ark adaşları ile birlikte Amasya Tamimi’ni (Genelgesini) hazırlarken Sadr azam Sâlih Paşa gizlice kara yolu ile Amasya’ya gelir ve beraberce Amasya Genel gesini hazırlayıp geri dönerek meclise tasdik ettirir Bir gün sonra bu tamimd en haberi olan İngilizler, buna mani olmak için Meclis-i mebusan’ı basarak dağıtır ve birkaç kişiyi öldürüp İ stanbul ’da bir takım düşmanca hareketler yapmaya başlar Bu durumu haber alan Mustafa Kemal de, görünüşte İstanbul ile haberleşmeyi kesmiş gibi görünerek arkadaşları ile birlikde çalışmalarına devam eder ki böy le bir davranış, içinde bulundukları siyâsetin bir gereğidir ve “Harb, hud’adır” İslâmî gerçeğine de uygundur Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 20 10-Ekseriyyeti, ilmi ile âmil olan Birinci Büyük Millet Mclisi üyelerinin, kendisine güvenerek bir çok yetkiler vermesi ; 11- Birinci Büyük Millet Meclisinin , büyük bir ferâsetle, 1921 Teşkilât -ı Esasîye Kanunu yaparken, “Türkiye Devleti’nin dîni, Dîn -i İslâm’dır Resmi dili Türkçe’dir, makarrı Ankara Şehri’dir” şeklinde yapılmasının ve yeni kurulan Türkiye Devleti ’nin temelini n, dînî esaslar üzerine oturtması konularının başında bulunması; 12-1921 Anayasası, 1924’de yürürlükden kaldırılıp, 20 -Nisan- 1924’de (491) sayılı kânunla 1924 Anayasası kabul edilince “Türkiye Devleti’nin dîni, İslâm Dîni’dir” maddesinin aynen korunmuş olması; 13-Kazım Karabekir Paşa’nın hatıralarnı anlattığı iki ciltlik kitabının birinci cildinin sonunda, “Buraya kadar olan çalışmalarımızın hepsinde Mustafa Kemal ile birlikte aynı düşünce ve inançlara sâhip olarak çalıştık , sözleri;16 16 -Kazım Karabekir'in şu ifâdeleri de , bu gerçeğin açık bir delilidir: " Şimdiye kadar yazdıklarıma ilâve olarak Mudanya Konferansı sıralarında tutulması lâzım gelen hatt -ı harekâtımız hakkındaki mütâleamı da bildirdim Aldığı m şu cevap, arkadaşlarımızla görüş ve kavrayış birliğimizin y eni bir delili idi: Ankara 8- 10 -1336 Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerin e C 6-10 -1338 şifreye: Mütâleanız, şimdiye kadar yapılmış olan icraat ve teşebüsât -ı esâsiyyeye mutâbıkdır, efendim Başkumandan Mustafa Kemâl İşte, İstiklâl Harbimiz, bu sûretle görüş birliğiyle sona erdi " Gerçi Milletimizin İstiklâlini kurtarmak için dört yıl dır askerî, idârî ve siyâsî icraat ve teşebbüslerimiz hakkında Mustafa Kemâl Paşa ile ba'zı fikir ayrılıklarımız dolayısiyle münâkaşalarımız olmuştu Fakat sonunda fikir ve el birliğiyle yürümek ve muvaffak olmak büyük mazhariyyetdi Çünkü her fikrimiz, her hamlemiz şuurlu, hesablı ve tabiî; netîceleri de muvaffakiyyetli idi B enim, fikirlerimi apaçık bütün samîmiyyetle söyler ve yazar bir adam olduğumu ve bütün düşüncelerime hâkim olan rû hun da, Millet ve Memleket meselesi olduğunu, Mustafa K emâl Paşa çokdan beri bilirdi Bu dört yıllık müşterek fedakârlığımızdaki f erâgat ve vefakârlık ve açık Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 21 14- Birinci Büyük Millet Meclisinin açılışı yapılırken Meclis’in duâlarla, hatimlerle, salâvatlarla, tekbi rlerle ve kurbanlarla açılmasını emretmesi ve bu tamimi Anadolu’daki bütün askerî ve mülkî makamlara göndermesi ;17 yürekliliğimi daha yakından sonuna kadar görmüşlerdi Bundan sonra yüz yüze, göz göze görüşmekle hassalarımdan hiçbir şey' kayıp etmediğimi ve düşüncelerimdeki samimiyyeti daha kolay gösterebilecektim Ancak bundan sonraki işlerimizde mesele rûhî bakımdan daha çok çetin olacaktı " Çünkü, zafer sulhuna kavuştuktan sonra İstiklâl Harbini n hakikatleri, o tehlikeli günlerdeki fikir ve hareketleri cılız ve menfi olan lar tarafından ört-bas edilerek bir düzüye yaralanmış ve bütün işler, bir şahsa mal ed ilerek milletin hal ve istikbâli tek ele teslim olunmuşdur Bu suretle Hürriyet ve Hakikat, zincirlene rek zindana atıldıktan sonra tek irâdeye râm olan yeni ve eski emeksizler, hakîkî mal sâhiplerine her vâsıta ile saldırarak onların haklarını çiğnemişler ve çiğnetmişlerdir Onların bu tufeylî (dalkavuk) gayretleri boşa gitmemişd ir Kolayca ve fakat şerefsizce servet ve saadetlerini bol bol elde etmek fırsatına nâil olmuşlardır Şimdiye Kadar İstiklâl Harbi hakkındaki yazılan ve söy lenenlerle Benim şu kitâbım karşılaştırınca bu hakikatler yaman bir sûretde görülecektir İnkılab Hareketleri eserim dahî o devirdeki hâlimizi ve mesâimizi gösterecek ve bir çok yalan neşriyâtı süngerliyecekdir " Burada, şu vacîzeyi tekrarlamak yerinde olur: Vatandaş! Yanlış bilgi, felâket kaynağıdır Her işin evvelâ hak ikatini ara ve öğren! Sonra münâkaşasını istediğin gibi yap! Birincisi vicdanına, ikincisi seciye ve irfanına dayanır Kâzım Karabekir İstiklâl Harbimiz, C 1 ss 1170 -1171 Kâzım Karabekir Not: Millî Mücâdele, muhakkak ki bir tek kişinin eseri değ ildir O, büyük küçük bütün bir millet efrâdının müşterek ve lâyemut şaheseridir Ancak bu mukaddes cihadda kimlerin ne nisbetle, ne zamanlar ve ne kadar ç alıştığını, ne derece muvaffak olduğunu belirtmek de bir vatan borcudur ( Türkiye yayınevi 1960) 17 -Bu tâmimin sadeleştirilmiş orijinal metni şöyledir: 1- Allah’ın cömert ihsanı ile Nisan’ın yirmiüçüncü cuma günü , cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır 2- Vatanın istiklâli, hilâfet ve saltanatın kurtarılması gi bi en mühim ve hayatî görevleri ifâ edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin a çılış gününü Cuma’ya tesadüf ettirmekle o günün mübarek olmasından istifade için açılı ştan önce bütün milletvekilleri ile Hacı Bayram Velî Câmi -i Şerîfi’nde Cuma namazı kılınarak Kur’an’ın nurlarından ve salâttan feyz alınacaktır Namazdan sonra sakal -ı şerif ve sancak- ı şerif taşınarak daireye gidilecektir İçeriye girilmeden önce bir duâ okunacak Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 22 15-Genel Kurmay Başkanlığı’nın 1982 de yayınlamış olduğu Atatürkçülük (Birinci Kitap) da, Atatürk’ün bizzat kendi el yazısı ile ve kurbanlar kesilecektir Tören sırasında camiden Meclis’e kadar Kolordu Kumandanlığı tarafından askerî birliklere özel tertib at aldırılacaktır 3- O günün kudsiyetini sonsuza kadar ulaştırmak maksadıyla bugünden itibaren vilâyet merkezinde Vali Beyefendi Hazretleri’nin düz enlemesi ile hatim indirtilip Buhârî -i Şerîf okutulacak, hatmin geri kalan kısmı Cuma namaz ından sonra Meclis’in önünde tamamlanacaktır 4- Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı şekilde bugünden başlayarak Buhârîler okunup hatimler indirilecek, Cuma günü eza ndan önce minarelerde salâvâtlar getirilecek, hutbede halifemiz padişahımız ef endimizin (Sultan Vahideddin’in) ismi zikredilirken padişahın ve teb’an ın biran önce kurtulup saadete ermesi duâsı da ilâveten okunacaktır Cuma namazının kıl ınmasından sonra hatim tamamlanarak hilâfet ve saltanat ile vatanın her tarafı nın kurtulması maksadıyla yapılan millî çalışmaların önemi ve kutsallığı, milletin her ferdinin vekillerinden meydana gelen Büyük Millet Meclisi’nin yapacağı vatan î vazifeyi îfâ mecburiyeti hakkında öğütler verilecektir Daha sonra halîfe ve pâdişâhımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, selâmeti ve istiklâli i çin duâ edilecektir Bu dinî ve vatanî merâsimin tamamlanıp câmilerden çıkılmasından sonra Osmanlı topraklarının her tarafından hükümet makamına gelinerek Meclis’in açı lmasından dolayı resmî tebrikler sunulacaktır Yine her tarafta Cum’a namazın dan önce uygun şekilde Mevlid- i Şerîf okunacaktır 5- İşbu tebliğin hemen yayınlanıp gönderilmesi için bütün vasıtalara başvurulacak ve hızlı bir şekilde en ücra köylere, en küçük asker î kıt’alara ve memleketin bütün kuruluşlarına ve müesseselerine yollanması sağlanacaktır Ay rıca büyük levhalar hâlinde her tarafa asılacak ve mümkün olan yerlerde ba stırılıp bedâva olarak d ağıtılacaktır 6- Cenâb -ı Hak’ka tam bir muvaffakiyet için niyaz edip yalvar ıyoruz Tem sil Heyeti adına Mustafa Kemal Mustafa Kemal’in, Anadolu’daki bütün askerî ve mülkî makamlara gönderdiği emrinin orijinal metni, şöyledir: Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 23 yazdığı yazıların veyâ çeşitli zamanlarda söylemiş olduğu sözlerin bir çoğunda, bir çok karalama lar olarak yazıldığı ve terettütlü bir şekilde bunların düzeltilmeye çalışıldığı görülmektedir ki bu sözlerin veyâ fikirlerin bir çoğunun asıl kendi fikir ve düşünceleri olmadığın ı, “Latife Hanım’ın da fakat kendileri çok az içtikleri halde kocama durmadan içiriyorlardı ” sözlerinden ve yâ İnönü’nün “ onu yatakta iken uyandırıp konuşunca Canım sen bildiğin gibi yap demesi ve Dolmabahçe 'de böyle demeyip artık sen bildiğini yap dememesi, sözlerinden anlaşıldığına göre, “içki masalarındaki telkinlerden edindiği fikirler olduğunu, açıkca ifade etmektedir Bunun için de Dolmabahçe’de normal bir düşünce hayâtına girince bu şekildeki fikirleri terk ederek kendi fikirlerini söylemeye başlaması; Gibi, birbiri ile örtüşen cümleler ve ifâdeler, O’nun müsbet görüşlerini ifâde eden birer gerçekdir Fakat O’nu yanlış yollara sevkeden hatâlarının başında içki, kadın ve bunların kendisinde meydana getirdiği olumsuz haller olmuştur ki O’nun bu hâlinde n istifâde etmesini bilen ve etrâfını saran dost gibi düşmanlar , iki yüzlü sanatkarâne davranışları ile menfur emelleri ni gerçekleştirmeye çalışmışlar ve onun nâmına, O’nu n ismini kullanarak 18 asr- ı saâded devrinden beri devam 18 - Târihçi Prof Dr Yusuf Halaçoğlu’nun, Ayasofya’nın ibâdete açılması için, Ayasofya’nın müze haline getirilmesi hakkında hazırlanan kararnamenin ve altındaki K Atatürk imzasının, sahte olduğu hakkında, TBMM’ne vermiş olduğu şu kanun teklifi, sahte imza ile , O’nun nâmına yapılan ve yaptırılan işlerin, önemli delîllerinden biri olsa gerekdir “Söz konusu kararname hiçbir zaman Resmi Gazete’de yayı mlanmadı Tarih ve sayı numaraları da yok Açık bir hukuksuzluk var Ata türk’e ait olduğu söylenen ıslak imza sahte Mustafa Kemal Paşa, Atatürk ünvanını almadan önce kararnâ meye Atatürk imzası atılmış Ancak soyadı kanunundan sonraki imzaları ile kararnâmadeki imzası birbirine hiç benzemiyor 1934’te avludaki mozai klerin ortaya çıkarılması için 9 kişilik heyet kuruldu O dönem Ayasofya’nın etrafı dükkanlarla dolu ve çevre si harap haldeydi 1931’de çevre düzenlemelerine başlandı 1934’de sıva tozları nedeniyle halılar sökülünce kısa bir süreliğine ibadete kapatıldığı duyuruldu Atatürk’ün ölümüne kadar açılması geciktirildi Sonrasında ise sahte imza dayanak yapılarak müzeye dönüştürüldü Ayasofya’nın müze yapıl masına ilişkin kararnamede Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 24 edip gelen İslâm medeniyetini ve onun bir devâmı olan altıyüz senelik Osmanlı medeniyetini ibtal eden , gizli Lozan anlaşmalarına uygun , sinsi inkilapların yapılmasında ve yaptırılmasında başarı sağlamışlardır Aynı düşmanlar , iki yüzlü davranışları münâfıkâne davranışları ile 1924 Anayasa sı yapılırken “Türkiye Devleti’nin dîni, Dîni -i İslâm’dı r” maddesi korunmuş olduğu halde; Türkiye Büyük Mi llet Meclisi’nin 10-Nisan- 1928 târihli toplantısında; lâik bir düşünceye sâhip olan İsmet İnönü’nün ve aynı düşünceye ve inanca sâhip arkadaşlarının önderliğindeki anayasanın lâikleşmesi ilkesinden hareketle 19 , anayasanın ikinci maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dîni, İslâm Dîni’dir” maddesinin kaldırılmasında; milletveki lleri ve cumhurbaşkanının yaptıkları yeminlerde “Allâh” üzerine yemin kaldırılarak “Nâmus” üzerine And içilmesi şekli nin kabul edilmesinde, daha sonra da 1937 Anayasasında “Lâiklik ilkesi” nin kabul edilerek “Türkiye Cumhuriyeti lâikdir” maddesinin konulmasında da başarı sağlamışlardır Bunun içindir ki Dolmabahçe’de, içkiden uzak kalıp normal düşünmeye başlayan Mustafa Kemâl’in, “Canım Sen bildiğin gibi yap” sözünden vaz geçip “Sen bildiğin gibi yap” dememesi ve “Şimdiye kadar beni niçin uyarmadınız” sözleri, O’nun hatâlarında n vaz geçip normal bir düşünceye geçtiğinin açık de lilleridir Ne yazık dır ki O’nun bu müsbet yollara geri döneceğini gayet iyi bilen iç ve dış düşmanlar, civalı ilaçlar gibi tahr îbâtı ABD Büyükelçisi Joseph Grew ve Amerika Bizans Enstitüsü’nden Thomas Whittemore’un entrikaları olduğuna dair bulgular var ” 19 - Lozan’da , Türk Murahhas Heyeti’ nin Başkanı İsmet İnönü, bir ara, karşısındaki düşmanların ve tüm Hristiyan emellerinin, Türkiye’yi, maz îsindeki ruh ve mukaddesâtdan ayırmak için çalıştıklarını anladığı hald e, kendisi de “Türkiye’yi, kökleşmiş İslâmî an’anelerden, köhne engellerden kurtarm ak iyi olur” fikine sâhip olduğu için” “Bu tekliflerinizin hiç birini kabul etmem mümkün de ğildir, ancak Mustafa Kemal kabul ederse ben de kabul ederim” deyince, 1 ci Lozan konferansı kapatılmış, bu emellerin kabûlü için, II ci Lozan Konferansına hazırlık yapılmıştır Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 25 uzun bir zamanda görülen gizli ilaçlar ile de ölümüne sebeb oldukları kuvvetle muhtemeldir Çünkü, iç ve dış düşmanların bütün çalışmaları ve menfur emelleri, dînî ta’vîzler verdirerek Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak olduğu gibi , onu yıkıp parçaladıktan sonra onun bir devamı olan ve bu ta’vîzlerden haberi olmayan Halîfe’ye bağlı îmân âbidesi Anadolu Müslümanları’nın yeniden şahlanışı ile yeni kurulan Türkiye Devleti’ ni de yıkıp yok etmekti r Bu düşmanlar ve onların mel’un emellerine âlet olan akıl, îmân ve iz’â n fukarası içteki kimseler ,20 Onun normal olmayan d üşünce hayâtının etkisi altında yaptırdıkları inkilaplar ile istedikleri netîceyi tam olarak almaya mu vaffak olamadıklarını görünce ve muhtelif isim ve sıfatlar altında, yıllarca hattâ asırlarca süren çalışmalarının mühim bir netîce vermediğini anlayınca da, son çâreyi, İslâm’ın içinde İslâm’ı yıkmakda, diğer bir deyimle İslâm’ın usûl ve metot larını kullanmak sûretiyle, İslâm’ı bozup mensublarını bid’at, fesât ve şirk yollarına saptırmakda bulmuşlardır Bunun için de câmilerin kapatılması, dînî eğitim ve öğretimin yaptırılmaması, Kur’ân -ı Kerîm’in ve Ezan 'ın Türkçe okutulması gibi yollara baş vurmuş lar ve bu şekilde hareket etmeyenleri de cez âlandırma yoluna götürmüş lerdir Daha sonra, her fırsatda Lâikliği savunan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1948 yılında, zamânın Diyanet İşleri Başkanı merhum Ahmet 20 - Batılılaşmak sevdasına kapılan ve küfrün ihtişamlı dünyâ hayâtına hayran kalıp onlar gibi olmayı arzû eden Osmanlı Devleti’nın başındak i akıl, îmân ve iz'ân fukarâsı Sadrazam Ziyâ Paşa ve O'nun yardakçıları, herhalde kâşâneler içindeki kalbi paslanmış, insanlıkdan yoksun zavallılara imrenip; virân eler içindeki îmânı bütün mutluluk timsâli Müslümân’ları aşağı görüp yerseler gerekt ir ki şu mısrâları terennüm etmişdir Diyâr -ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm, Dolaştım mülk -i İslâm’ı bütün vîrâneler gördüm Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 26 Akseki’den Kur’ân -ı Kerîm’in bir tece mesini yapıp getirmesini istemiş; o da tercemeyi yapıp Çankaya’ ya giderek bir kere Arapça aslını, bir kere de yaptığı Türkçe okunuşunu arzedince “Git, git; bildiğin gibi yap” diyerek bu işden vaz geçtiğini söylemiştir Bunun için, O’nun zamânında, câmilerin bir çoğu kapatılmış, dînî eğitim ve öğretim yasaklanmış, dînî eğitim ve öğretim yapanlar cezâlandırılmış ve bir çok baskılar yapılmış ise de, ilm-i ile âmil fedâkâr hocalarımızın çalışmaları ve Müslüman halkın şuurlu direnişi ile İslâm Dînî’nın aslı nda en ufak bir değişiklik olmamışdır 1950 seçimlerinde , Ezan'ın Arapça aslına göre okutulacağını va’d ederek 450 millet vekîlinden 426 sını kazanıp büyük bir çoğunlukla iktidâra gelen Menderes hükümetinin elinde, Birinci Büyük Millet meclisinin büyük bir ferâsetle yapmış olduğu 1921 Teşkilât -ı Esasîye Kanunu yaparken, “Türkiye Devleti’nin dîni, Dîn -i İslâm’dır Resmi dili Türkçe’dir, makarrı Ankara Şehri’dir” şeklinde ki 1921 Anayasasını aynen kabul edip geri getirmek imkânı varken; onun da etrâfını sararak her türlü fitne, fesad, tefrika ve anarşik olayların kaynağı olan demokrasiyi b enimsetip yürürlüğe koyduranların; Fullbright anlaşmasını yaptırarak Müslüman Türk Milletinin eğitim ve öğret imini, ABD Büyükelçisi'nin başkanlığı altındaki komisyona verip kontrolleri altına alanların ; uçak yapıp uçuran Kayseri Tayyare Fabrikasını “Biz size şöyle şöyle her türlü yardımlarda bulunabiliriz” aldatmacı sözleri ile koskoca bir fabrikayı yıllarca bir tamirha ne durumuna dönüştü ttürenlerin; Mustafa Kemali, içki ve benzeri hîleli çalışmaları ile yanlış yollara yönlendirenlerin foyaları m eydana çıkmaması için ânî bir kumpas ile Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu çıkarttıranların; Rusya korkusu ile, kendi dînî ve millî çıkarlarımız göz önünde bulundurularak yapılması lâzım gelen ikili anlaşmalar yerine, Nato ’ya sokup her şey’imizi kontrolleri altına aldıktan sonra yıllarca süren PKK ve benzerlerine karşı mücâdelelerimizde en ufak bir yardımda bulunmayanların; 1963 Kıbris harekâtında ABD ye, “Bizim silahlarımızı bu harekâtta kullanamazsınız” emrini Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 27 verdirenlerin ; îmanlı, ihlâslı, vatanperver Türk Ordusu’nun değerini düşürüp etkisiz bir hâle getirmek için Harp Okullarına giriş şartlarını değiştittirenlerin; 21 Mendres'e, “Gerekirse ben bu orduyu yedek subaylar ile de idâre edebilirim” yanlış sözlerini söyletenlerin; eline fırsat geçince müslüman Türk asker lerinden intikam almakta hiç kusur etmeyen “onlardan da rey aldık” gerekçesi ile , gayr-i müslimlere yedek subay hakkını verdirenlerin; 22 1955 de, ben, İzmir -Bornava’da Yadek subay iken İzmir Alsancak’da, Türkiye Cumhuriyeti Bayrağını ayaklar altına alıp çiğneyerek hakâret eden ABD nin üç astsubay askerine karşı ayaklanıp harekete geçmek isteyen o zamanın askerî yetkililer ine emir verdirip böyle bir davranışın önünü kestirenlerin ve bunlar gibi daha birçok işleri yaptıranların; buna rağmen gerçekleştirilen bir çok müsbet devlet işlerini ve barajların yapılması gibi olumlu hizmetleri görünce de, 27 -Mayıs harekâtını yaptırıp Menderesi ve arkadaşlarını idâma götü ttüren lerin; aynı düşünceye sahip iki yüzlü müslüman Türk düşmanları ve onların mel’un emellerine âlet olan akıl, îmân ve iz’â n fukarası içteki kimseler olduğunda hiç şübhe yokdur Bunlardan bir kısmı, Millî Birlik Komitesi’ni kullanarak “Sakın şu Kur’ân’ı dinlemeyiniz, okundukça veya anlatıldıkça bir takım gürültüler çıkararak ona mâni’ olmaya çalışınız; belki bastırır gâlip gelirsiniz; belki onun anlatılmasına, öğretilmesine ve anlaşılmasına mâni' olursunuz” 23 gibi davranışları ile , veyâ Yahûdî'lerin ve Hristiyan'ların Tevrat ve İncil'de işlerine gelen değişiklikleri 21 - Gölcük Depremi esnâsında Gölcük Garnizon Komutanlığı’nd a Kur’ân’a hakâret edenlerin ve ettirenlerin; 28 Şubat hâdiselerini yap anların ve yaptıranların, bu kanundan istifâde ederek bir takım inançsız kimselerin Harp Okulları’na girmelerini sağlayarak askerî makamlara yükselmelerini sağlayanların ark asında da, Müslüman Türk düşmanı kimseler olduğunda hiç şübhe yokdur 22 - Ben, 1955 yılında, İzmir -Bornova Er Eğitim Alayı’nda yedek subaylığımı yaparken, yedek subay o larak benin bölüğüme gelen bir Ermeni yedek subayın, sud an bahâneler ile, bu şekilde haraket edip intikam almaya ç alıştığını, erlerin şikâyeti üzerine, bi’z -zat görerek mânî olmaya çalıştım ki böyle bir hal, onla rın bu şekildeki davranışlarının ve gizli düşmanlıklarının açık bir de lîlidir 23 - Fussılet, 26 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 28 yaptıkları gibi değişiklik yaparak, insanları Kur’ân ve İslâm yolundan çevirmeye çalışmışlarsa da, bu mel’un emeller ini gerçekleştirememişlerdir 24 Kezâ, 1968 ve ondan sonraki yıllarda sağ -sol çatışmalarının propagandasını yaptırıp gençlerimizi sokaklara döktürenlerin ve bunların önüne set çek mek isteyen Başbakan Nihat Erim ’in öldürülme hadiselerinin arkasında olanların; daha sonraları sağ -sol çatışmalarının en şiddetli bir hal aldığı bir zamanda Başbakan Bülent Ecevit ’in onbir eylül günü öğleden sonra yaptığı bir konuşmasının sonunda “Artık sahaya inme zamanımız geldi ” sözlerini söyleterek ,25 bir iç savaş sinyallerinin işaret ini 24 -1963- 1964 ders yılında, o zaman müdürü bulunduğum Kayseri İmâm-Hatip Okulu'nu ziyârete gelen merhûm Mehmet Özgüneş, dînde refo rm yapmak sevdâları ile bir takım girişimlerde bulunan Osman Nûri Çerman ve arkad aşlarının, o zamanki Millî Birlik Komitesine bir dilekçe vererek "Kur'ân-ı Kerîm'in ibâdet ve ahlâk ile ilgili âyetlerini bırakıp diğer kısımlarını çıkarmak sûretiyle yeni bir Kur'ân yapmak isteğinde bulunduklarını, fakat çetin müzâker eler sonunda, bir oy farkla, bu isteğin redd edildiğini" ifâde etmişdir ki bu mel’un emellerine ulaşamayanlar, “(Peygamberin ve İslâm’ın aleyhinde çalışmak için) iş bölümü yapanlara (azâb) indirdiğimiz gibi; (ba’zı âyetlerini kabûl edip ba’zı âyetlerini kabûl etmemek gibi bir şekil ile) Kur’ân’ı parçalayanlara da (azâb indirdik)” (Hıcr,90 -91) âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulduğu gibi, kısa bir zaman da helâk olup gitmişlerdir 25 - Başbakan Ecevit’in bu sözlerinden bir saat kadar sonra G enel Kurmay Başkanı Kenan Evren, akşam üzeri helikopter ile Kayseri-Talas-Zincidere’deki Hava İndirme Tugay ı’na gelerek Suat Eren Paşa ile görüşüp ondan destek alıp gittikten sonra arkadaşları ile birlikte, şafak vaktinde Oniki Eylül dar besini yaptılar Suat Eren Paşa , inançlı bir Paşa olduğundan onbeş kişi kadar Kayseri hayırseverlerini davet ederek “Arkadaşlar, şurada bir kilise var, ben bu kilisenin karşısına bir câmi yaptırmak istiyorum” diyerek yardım talep etti Ben de bu toplantıda umre arkadaşım Lâtif Başkal ile beraber bulu nduğumdan onbeşbin Tl kadar bir yardımda bulundum ve yanımda götürmiş olduğu m “Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm’ın Hayatı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri ” isimli kitabımı hediye ettim Memnun olup teşekküer etti Hasan Çelebi de mimarlığını y aptı Ne yazık ki Kıprıs’a görevli gidince hakkında verile n bir rapor gereğince, büyük ümitlerle beklediği terfilerinin önüne bir set çekile rek, emekli edilip sivil olarak Millî Güvenlik Kurulu gibi yerlerde başka görevler verildi ise de, böyle değerli bir komutanın terfi imkanlarının önü kapatılıp daha mühim gerevler yapmasının önüne geçilmişti Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 29 verdirenlerin; sağ ve sol gurup gençlerini tahrik ederek onları iç savaş durumuna getirenlerin; bu durumu gören askerî yetkililerin, bir saat kadar sonra Kayseri- Talas Zincedere Komanda Tugay’ına helikopterle gelerek Komutan Suat Eren Paşa’dan destek alarak aynı günün şafak vaktinde 12 Eylül dar besini yapmak mecburiyetinde bırakanların; 26 Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güçlenmesini İçinde bulunduğumuz bu günlerde de, değerli bir komut an olan Tümamiral Cihat Yaycı’nın istifa etmesi konusu da, aynı şekilde, onun büyük ümitler ile beklediği terfilerinin önüne set çekmek için hazırlanmış bir kumpa stan başka bir şey’ değildir Çünkü, büyük ümitler ile yetiştirilip dînine, vatanına, milletine hizmet etmek isteyen ve mesleğinin ehli olan bir çok vatan evladı, bu şekildeki kumpaslar ile görevlerinden uzaklaştırılıp âtıl bir hâle getirilmişdir ki bunları yapanların veya yaptıranlara âlet olanların dînine, vatanına ve milletine ihânet ettikleri hakkında hiçbir şübhe yoktur Çünkü, hiçbir ta’viz vermeden dînine, vatanına, mille tine, bayrağına bağlı birçok birokratların veyâ siyâsîlerin, şu veyâ bu nedenler il e görevlerinden uzaklaştılılıp pasif bir hâle getirilmeleri veyâ merhum Muhsin Yazıcı, Eşref Bitlis gibi öldürülmel eri, bunun apaçık bir delîlidir Bunun en açık delillerinden biri de, “Şerîat istiyoruz” diye sokağa döktürenlerin, “İrticâ hortluyor” diye kıyâmet koparanların aynı kimseler oluşudur 26 - Sağ -sol hareketlerinin en şiddetli bir hal aldığı, Kayseri Kalesi’nin içine, etrâfında bulunan küçük dükkanlara, el arabalarında birşeyler satanların aralarına girmenin mümkün olmadığı; akşam olmadan tüm dükkanların kapatılıp ç arşıda -pazarda hiçbir kimse nin kalmadığı; silâhını çekip içeri giren sağ veya sol militanlarının “Kasayı aç, paraları ver” dediği; bir çok yerlerin kurtarılmış bölge yapıldığı; bir kısım insanların işkal edilmiş arâzîlere yerleştiği; bir kısum insanların “Bu dairelerde biraz da bizl er oturacağız diye” meydan okuduğu; şerli günlerde, halk büyük bir korku içinde iken 12 Eylül Darbesi yapılmış ve halk rahat bir nefes almıştır ki böyle bir rah atlık, Allâhü Teâlâ’nın sonsuz rahmet, mağfiret ve lûtfunun bir eser idir Çünkü, kâinatta hiçbir şey’, Allâhü Teâlâ’nın irâdesi, dilemesi, kazâsı ve takdîri olmadan vukû’ bulmaz; bir sinek bile kanatını kımıldatamaz Fakat şerr işlerde, Allâhü Teâlâ’nın rızâsı, muhabbeti ve emri yokdur Bunun için Allâhü Teâlâ, Kur’ân -ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır : “Eğer Allâh insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile önleyib savmasaydı yer (yüzü) muhakkak fesâda uğrardı” (Bakara, 251) “Eğer Allâh ba’zı insanları (ın şerrini) diğer) ba’zısı ile def’ etmeseydi içlerinde Allâh’ın adı çok anılan manastırlar, kilisel er, havralar ve mescidler muhakkak yıkılıb giderdi (Allâh’ın dînine) yardım edenlere elbet Allâh da yardım eder” (Hacc, 40) 12-Eylül Darbesi öncesinin Ramazan Ayında, bir ilim yatağı o lan Kayseri halkının alışkın olduğu sahur va’zını, her sabah namazında, Talas’da n merhum Hâfız Ahmed Bacanak’ın İmam -Hatipliğini yaptığı Kayseri Câmi Kebîr’ine giderek sah ur va’zı Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 30 yaptım Ne yazıkdır ki bu yılki Ramazan Ayı’ndan sonra o zamanın makam, şöhret ve çıkar düşkünü yenilikçi, telfikci müftü ve müftülük yetkililerinin, daha sonraki İl Müftüsü’nün ve Fetö üyesi Aytekin Yılmaz gibi müftü yar dımcilarının, yanlış yol ta’kib etmeleri yüzünden , Kayseri câmilerinde yapılan bu va’z -ü nasîhatlar terk edilmiş, cadde ve sokakların şafak vakitlerindeki o güzel im hareketleri yok edilerek câmilere koşuşmalar önlenmiş, sabah namazlarının evlerde kıl ınması sağlanmış; bu sûretle de İslâm ve Müslüman düşmanlarının ekmeğine yağ sü rülmüşdür Yine 1979 yılın ın en karmaşıklı bir zamânında, tarafsız olaraık kurmuş o lduğum Hakka Hizmet Derneği, yedi-sekiz ay kadar çok güzel hizmetler yapmış olduğu halde, bir Mit üyesinin, “Sen, hükümet mi kuruyorsun?, Sen, Din İşleri Yüksek Kuru lu mu kuruyorsun?” diye endişelenerek istedikleri sağ veya sol yanlı bir çalı şma hâlimi göremedikleri ve dernek salonunda toplanan oniki dern ek yetkililerinin ısrarla istedikleri B ir Mayıs solcu yürüyüşlerine karşı çıkmak istemediğim için , Yönetim Kurulu ve İstişâre Kurulu üyelerinden oluşan onsekiz üyed en onbeşinin (üç üye toplantıya gelmemişti), ittifak hâlinde benim dernek ba şkanlığından ayrılmamı istemeleri üzerine, hem dernek başkanlığından, hem de d ernek üyeliğinden ayrıldım Ama böyle bir tuzağa düşürülen onbeş üye, benden sonra pişmanlıklarını içlerine gömerek çalışmalarına devam ettiler ise de, derneğin kurul uş amacına uygun çalışmalar yapamadılar Sonraları ismi, Hakka Hizmet Vakfı olarak değiştirilen bu vakıf üyeleri, çalışmalarını, ticârete dönüştürdüklerinden derneğin kuruluş amacı ak âmete uğratıldı 1985 yıllarında İzzet Başkal, Dr Kemâl Tekden gibi bir kısım halk ve üniversite mensupları defâlarca evime gelerek yeni bir vakıf kurmam ı ısrarla istemeleri üzerine, Mühendis Râfet Cıngıl’ın yazıhanesinde toplanan otuz kadar istekliye kendi inanç ve prensiplerimi anlattıkdan sonra “Bu vakfı kuracağım, fakat yolumuz Boğazköprüye kadar devam eder, orada yollarımız ayrılır Çünkü, siz, me sûbu olduğunuz cemâatlerden ayrılıp tarafsız olarak çalışamazsınız” diyerek her birinin mensup olduğu camâti teker teker söyledikden sonra “Erciyes Eğitim ve Hizmet Vakfı” nı kurup çalışmalara başladık ki bu çalışmaların en verimli hi zmetlerinden birisi, o zamanın E Ü Rektörü muhterem Metin Bey’in müsaadesini alar ak yaptırmış olduğumuz E Ü Câmisi’nin yaptırılıp açılması oldu Buna rağmen vakfın amacına uygun çalışmalarımdan hiçbir ta’viz vermediğimi gören ve bu vakfın kurulmasını ısrarla isteyen üyeler, ilk seçimlerde, beni vakıf başk anlığından ve Yönetim Kurulu üyeliğinden uzaklaştırınca, ben de, Vakıf Başkanlığı ’ndan ve üyeliğünden ayrıldım Benden sonra çalışmalarına devam eden üyelerden bir kısmı M illet vekili, bir kısmı belediye başkanı ve üyeleri, bir kısmı da ticâret erb âbı olup kendi inançlarına göre çalışmalar yapmaya başladılar Bunun netîcesi olarak da, vazîfeli gittikleri yerin âdet ve usullerine uyup asıl görevlerini unutan Havârî’l er gibi, eriyip gittiler Bunların yanlış işlerini tasvib etmeyen bir mühendis ise, istifâ ed ip bunlardan ayrıldı Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 31 istemeyen aynı düşünceye sâhip iç ve dış düşmanların hâin ellerin in bulunduğunda hiçbir şübhe yokdur Kezâ, Başbakan Turgut Özal’a “Bende bir kürdüm” dedirterek Saddam ’ın kovaladığı insanlara sınırı aç tırı p dağlara yerleştirenlerin ;27 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Süreç, süreç, süreç” felsefesini benimsetip avundurarak dağların en küçük kovuklarına varıncaya kadar silahları ile birlikte PKK ve benzerlerini yerleştirenlerin ; onlara her türlü desteği sağlayanların ve yüzlerce şehit vermemize sebeb olanların , Müslüman Türk düşmanı olan iç ve dış düşmanlar olduğunda hiçbir şübhe yokdur Kezâ, nerede bir İslâmî bir haraket varsa onların önüne sed çekmeye çalışanların; bunda başarı elde edemediklerini görünce de onların içine fitne ve fesad erbâbı kimseleri sokarak çalışmalarına engel olanların da , Müslüman Türk düşmanlarının ve onlara âlet olan içimizdeki makam, şöhret, menfaat düşkünü akıl , îmân ve iz’â n fukaralarnın ve gâfil meslektaşlarımızın olduğunda hiç şübhe yokdur Bunun en açık örneklerinden biri si, içinde onyedi bıranş konusunda ehil eleman yetiştirecek bir İslâm Üniversitesi hayâliyle yaptırmaya çalıştığımız Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nün yaptırılıp açılacağı günlerde, başından beri her işi ben organize İşte, Türkiye’de, vatan, millet, bayrak ve din aşkıy le bir takım hizmetler yapmak isteyen samîmi ve tarafsız vatan evlâtlarının yapmak istedikleri bu şekildeki hizmetler in istenilen hedefe vardırılmamasında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güçlenmesini, birlik ve berâberliğini istemeyen iç ve dış düşmanların ve onlara, bir takım çıkarlar karşılığında âlet olan akıl, îmân ve iz’ân fukarası hâin ellerin bulunduğunda şübhe yokdur 27 - Böyle bir durumun ileride büyük sıkıntılar doğuracağ ını gören Teoman Koman Paşa, bir akşam, Başbakanlık konutuna gelerek Başbakan Turgu t Özal’a "Sayın Başbakanım, Türk Hava Kuvvetleri, sabah saat 5'te şu şu dağları bombalayacak" diyince, "Paşa paşa, benim Başbakanı olduğum Türkiye Cumhuriye ti'nde Türk Hava Kuvvetleri'ne o dağları bombalatmam" diyerek izin vermemesi de, bunun başka bir örneğidir Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 32 etmeme rağman; aynı akıl , îmân ve iz’an fukarâsı hâin eller, bir takım kumpaslar ile beni saf dışı bırakıp , ta’vizci, reformcu, fitne ve fesad erba bı bazı kimselerin görev almasını sağlamışlar; yediden yetmişe hayır sâhibi Kayseri'lilerin emeklerini heder ederek Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nün hastalıklı olarak açılmasına sebeb oldukları gibi benim de dernek ile olan ilişkimin kesilmesine ve İmâm -Hatip Okulu Müdürlüğünden de istifa edip ayrılmama sebeb olmuşlardır Aynı şekilde , Pakistan’da, lâik bir düzenden sonra iktidara gelip Sünnîliği ölçü olarak kabul eden ve “Pakistan, İslam uğruna var oldu, ancak İslam’a tutunursa yaşayabilir, Pakistan’da İslami bir düzen kuracağız” diyen Ziyâü’l -Hakk’ın bir uçak kazasında öldürülmesinin ve Bangladeş'te sudan bahânelerle yargılanıp Cemaat-i İslami partisi lideri Motiur Rahman Nizâmî’nin idam edilişinin, arkasında da, Ehl- i sünnet düşmanı Şiî’ler ile işbirliği yapan İslâm ve Müslüman düşmanlarının ve onlara uşaklık yapan akıl, îmân ve iz’â n fukarâsı müslüman görünümlü kimselerin olduğunda da hiçbir şübhe yokdur 28 Bu şekildeki çalışmaları ile bu menfur emellerini gerçekleştirmeye çalışan iç ve dış düşmanlar , bunlarla da yetinmeyerek düşmanı oldukları Müslüman Türk kimliğim izi unutturmak ve bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaştırmak için Avrupa kânunlarına islâmi bir kılıf giydirip Ehl- i sünnet ve’l - cemâat esaslarına bağlı müslüman Türk Milleti’ni , Türk Milleti yapan İslâm Dîni’ni n îmân, ibâdet, ahlâk ve muâmelât özelliklerini bozup içinden çıkılmaz bir hale getir erek genç nesli İslâmî esasları göremez, işite mez, anlayamaz bir hâle getirmek 28 -C İA Ortadoğu şefi Graham Fuller’in “ İslâmsız dünya” kitâbında ki “Bizim asıl düşmanımız Ehl -i Sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı olan Müslüman’lardır” “ Biz Şîa ve Vehhâbî’ler ile berâber çalışıyoruz, Şiî’leri ku llanıyoruz; ama bizim düşmanımız ehl -i sünnetdir Türkler de ehl -i sünnetdir, onun için Türkiyeyi yıkmalıyız” sözleri, bunun açık bir delîlidir ki bu gün, Müslüman Türk düşmanlarının yapmaya çalıştıkları en mühim konu budur Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 33 ve geçmişleri ile ilgilerini kesmek amacı ile , yazının değiştirilip eskisinin yasak edilmesi ni; İslâm Hukuku’nu kaldırıp yerine Avrupa kanunlarının hâkim kıl ınması nı; kendi papazlarının yetki ve kurumlarına hiç dokunmadıkları halde Müslüman’ların birlik ve berâberliğinin meydana getirilmesinde, “Allâh’a, O’nun Rasûlüne ve sizden olan Ülü’l -emre itâat edin” 29 âyet -i kerîme’ sinde ifâde buyurulan emr -i ilâhî gereğince en mühim bir müessese olan Halifeliğin kaldırılması nı; eğitim ve öğretim müesseselerinin kapatılması nı; daha sonra İsmet İnönü’ye İslâm Dîni’ne göre şirk ve küfür ifâde eden lâikliğin benimsettirilerek onun bir numaralı müdâfî durumuna getirilmesini , câmilerin kapatılarak dînî eğitim ve öğretimin yasak edilmesini ; Lozan andlaşmasının gizli hükümlerine dayanarak, şart koşmuşlar ve b unda da başarı elde etmişlerdir Bu da yetmiyormuş gibi bir takım akıl ve îman fukarası gâfil kimselere , bir takım menfaatler sağlayarak bunların apaçık tellallığını yaptırmışlardır Daha sonraları da Fullbright anlaşması , Avrupa Birliğinin istekleri ve İstanbul Sözleşmesi gibi sözleşmeler ile eğitim ve öğretim kurumlarını kendi tasarrufları altına alarak eğitim ve öğretimin yozlaşmasını sağlamışlar ve Rotary okulda projesini yürürlüğe koyarak genç neslimizin Müslüman Türk kimliğini unutturmaya çalışmışlardır 1995 genel seçimlerinden sonra “şeriat” korkusunu tetikleyen olayların ; 1996 da "Kemalist rejim ve laikliğe" gûyâ savaş açan Aczmendiler ’in; 1997 de Erbakan'ın tarikat liderleri ve şeyhlere Başbakanlık Konutunda bir iftar yemeği vermesinin ; “Kudüs Gecesi” ve “Başarörtüsü” hadiselerini körükleyenlerin ; “İrtica hortluyor” endişesi ile 28 -Şubat olaylarınının gündeme alınmasının ; bunların sonucu olarak bir İslâm ve Müslüman düşmanlığının yaygı n bir hâle getirilmesinin ; bu da yetmiyormuş gibi bir takım siyâsî oyunlar ile Gölcük Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda toplanan bir kısım üst düzey subaylar arasında Kur’ân ve İslâm düşmanlığının 29 -Nisâ’,59 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 34 alenen yapılması ortamının hazırlanmasının ardında, Müslüman Türk düşmanlarının ve onlara âlet olan içimizdeki makam, şöhret, menfaat düşkünü akıl, îmân ve iz’â n fukarası gâfil müslümanların olduğunda hiç şübhe yokdur Daha sonra, Allâhü Teâlâ’nın Kur’ân’ına, Peygamberine ve İslâm Dîni’ne harp açanların düşmanlığı, Gölcük Deniz Kuvvetleri Komutanlığında, Kur’ân ve İslâm düşmanlığının had safhaya vardırıldığı 17 -Ağustos -1999 gecesinde, 45 sâniye süren 7,5 Mw büyüklüğündeki Gölcük Depremi’nin meydana gelmesini intac etmiş; büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştur Böyle bir felâketde, içinde, üçyüz kadar yüksek rütbeli subayın bulunduğu Deniz Kuvvetleri Donanma komutanlığı ve Gölcük İskelesi, denize gömülmüştür ki şu âyet -i krerîme’ler, bunun açık bir delîdir 30 30 -Hürriyet com tr Haber Giriş: 18 08 1999, Son Güncelleme:18 08 1999 182 asker enkaz altında Donanma Komutanlığı'nın Gölcük'teki tesislerinde bulunan 70 ve 40 yıllık 2 orduevi yerlebir oldu 43 asker kurtarıldı, 20'sinin cesedi çıkarıldı 187 asker enkaz altında kurtarılmayı bekliyor Depremde, Deniz Harp O kulu Komutanı Tümamiral Orhan Aydın hayatını kaybetti Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Vural Beyazıt ise yaralandı Kocaeli'nin İzmit ilçesiyle birlikte Gölcük ve Karamürse l de depremde harabeye döndü Gölcük'te Donanma Komutanlığı'na ait binanın çökmesi, facianın boyutlarını artırdı Depremde, Deniz Harp Okulu Komutanı Tümamiral Orhan Aydın hayatını kaybetti Donanma Komutanlığı karargah binası, Orduevi, Yıldızlar Eğitim Merkesi ağır hasar gördü Genelkurmay Başkanı Orgener al Hüseyin Kıvrıkoğlu, Gölcük'te Deniz Kuvvetleri'ne ait tesiste deprem faciası sonucu enkaz altında kalan yaklaşık 250 personelden 20'sinin cesedini n çıkarıldığını açıkladı Yaralı halde kurtarılan 43 asker tedavi altına alındı Org eneral Kıvrıkoğlu, kurtarm a faaliyetlerinin devam ettiğini, enkaz altında kalanl ar arasında emekli olan ve halen orduda bulunan amiral rütbesinde personelin de bulundu ğunu bildirdi Donanma Komutanlığı'nda pazartesi günü devir -teslim töreni yapıldığını ve bu tören için gelen komuta nların geceyi orada geçirdiklerini hatırlatan Orgen eral Kıvrıkoğlu, enkaz altında kalanlar arasında sivil personelin de bulundu ğunu ifade etti VURAL PAŞA YARALI Yüksek Askeri Şûra kararıyla Donanma Komutanlığı'ndan D eniz Kuvvetleri Komutanlığı'na atanan Oramiral İlhami Erdil, görevini 30 Ağustos'tan itibaren Oramiral rütbesi takacak Koramiral Bülent Alpkaya 'ya devretmesi nedeniyle Gölcük'te pazartesi günü tören düzenlenmişti Töreni iz leyenler arasında bulunan Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 35 ا َن تا َيآ بِ او ُب ذ َ كِ َ ني ذ لاِا َن ق َ ر غَأ َ و “âyetlerimizi yalan sayanları (suda) boğduk” 31 ِا م َل َ ف ا َنو ُ ف َ سآ ِِ نا ِ َ ع َ َأِ م ُ ها َن ق َ ر غ َ أ َفِ م ُ ه ن مِا َن م َ ق َ ت ِ “Onlar bizi gazablandırınca kendilerinden intikam aldık Derhal onların hepsini (suda) boğduk” 32 ِ نا َف ِ م ُ ها َن ق َ ر غ َ أ َفِ م ُ ه ن مِا َن م َ ق َ ت ِِ ِ او ُب ذ َ كِ م ُ ه ن َ أ بِ م َي لا ِ او ُنا َ ك َ وِا َن تا َيآ ب ِ ِ َ ل فا َ غِا َ ه ن َ ع “Artık biz de bunca âyetlerimizi yalanladıkları, onları umursamadıkları için kendilerinden intikam almak istedik de hepsini denizde boğduk” 33 ِ م ُ ها َن ق َ ر غ َ أ َف ِ ِ َ ع َ َأ “Biz onların hepsini (Hakkı tekzîb ettikleri ve şerre inhimak ettikleri için, -şerre ahmakca aşırı düşkün oldukları için -) suda boğduk” 34 Ertesi gün deniz dibine inen dalgıçlar, gördükleri manzara karşısında korkup geri çıkmışlardır ki Kur’ân’a ve İslâm’a hakâret edenlerin bu korkunç hâli, şu âyet -i kerîme’lerde, apaçık ifâde buyurulmuşdur Deniz Harp Okulu Komutanı Orhan Aydın, şiddetli depremde hayatını kaybederken, tersane komutanının eşi depremden yaralı kurtuldu Yaral ı kurtulanlar arasında Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Vural Beyazıt'ı n da bulunduğu, korumasının öldüğü bildirildi Gölcük'eki Deniz Kuvvetleri'ne ait tesiste enkaz altından kurtarılanlardan yaralılar sahil güvenlik gemileri ve botlarıyla İstanbu l'a götürülüyor Gemilerden, acil tıbbi yardım malzemesi ihtiyacı ile ilgili taleplerin u laştırıldığı Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, İstanbul'daki hastanelerin dolduğunu beli rterek, buraya yaralı getirilmemesi yolunda anonslar yapıldığı belirtildi Komutan sağ çıkamadı Gölcük'teki Deniz Kuvvetleri'ne ait eski orduevi, merkez üssü Kocaeli olan 6 7 ölçeğindeki depremde, içinde amiral rütbesindekilerin de bulunduğu yaklaşık 200 askerin üzerine çöktü Deniz Harp Okulu Komutanı Tümamiral Orhan Aydın hayatını kaybetti 31 -Yunus, 73 32 -Zuhruf, 55 33 -A’râf, 136 34 -Enbiyâ’, 77 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 36 ِ ن ُ كِ لاِ ُ من َ ه َ جِ ه ذ َ ه ِ َ نو ُ د َ عو ُتِ م ُت ِ ن ُ كِا َ ِ َ م و َ ي لاِا َ ه و َل صا ِ َ نو ُ ر ُ ف ك َتِ م ُت ِ ِ ُ م ت َ ِ َ م و َ ي لا ِ ِى َل َ ع اوُنا َ كِا َ ِ م ُ ه ُل ُ ج رَأِ ُ د َ ه ش َت َ وِ م هي د يَأِا َن ُ م ل َ ك ُت َ وِ م ه ها َ و فَأ ِ ِ َ نو ُب س ك َي ِ ِ ُ ءا َ ش َنِ و َل َ و ِ ِا َن س َ م َط َل اوُ ق َ ب َت سا َفِ م ه ن ُي عَأِى َل َ ع ِ ِ َ نو ُ ر ص ب ُيِ َ أ َفِ َ طا َ ر صلا ِ ُ ءا َ ش َنِ و َل َ و ِ ِ م ُ ها َن خ َ س َ م َل ِ ِ م ه ت َنا َ ك َ مِى َل َ ع َِ نو ُ ع ج ر َيِ َ َ وِا ي ض ُ مِاو ُعا َط َت ساِا َ م َف “İşte bu, tehdîd edilegeldiğiniz cehennemdir” “Küfür (ve inkârda ısrar) edişinize mukâbil girin oraya” “O gün ağızlarının üstüne mühür basarırız (da bir şey’ demiye muktedir olamazlar) Ne irtikâb ediyor idiyseler bize elleri söyler, ayakları (ve diğer uzuvları) da şâhidlik eder” “Eğer dileseydik onları gözlerinin üzerinden silme kör yapardık da yolda koşuşub (didişib) kalırlardı Artık nasıl göreceklerdi” “Eğer dileseydik onları oldukları yerde suratlarını değiştirip bambaşka çirkin bir mâhiyete getirirdik de ne ileri gitme ye, ne de geri dönüp gelmiye güçleri yetmezdi” 35 Bu hâdise üzerine, “Bu binâlar, depreme dayanıklı olmayan çürük bir zemin üzerinde yapılmış olduğundan böyle olmuştur” gerekçesi ile, Gölcük terk edilip bugünkü yerine taşınarak bu subaylardan ve onların bu kötü hallerden hiç bahsedilmemişdir Son zamanlarda, İslâm’a ve Müslüman’lara karşı içlerindeki kin, nefret ve düşmanlığı daha da ileri götürerek Diyanet İşleri Başkanlığı görevi gibi bir takım yetki ve akademik kariyerlere sâhip din adamlarını , makam, şöhret, menfaat va’di ile kendi saflarına çekip İslâm Dîni’nin katı kurallarının zamanımız şartlarına uygun olmadığı ve gelişen dünya şartlarına cevap vermediği fikir ve inancını benimseterek “Sünnet’de ve Kur’an’da yer alan hükümleri aynıyla bugüne taşıyamayız Bugün kendimiz, belirlediğimiz “ilke” ler doğrultusunda aklımızla, çağa göre dini hükümleri 35 -Yâsîn,63 -67 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 37 belirlemeliyiz” gibi şirk, küfür ve nifak ifâde eden sözleri söyleterek yeni bir din ihdas ettirmeye kalkışanların ve yetkili makamlardaki kişilerin dînî ve fıkhî bilgilerinin eksikliğinden istifade ederek bu şekildeki din adanmlarını n bir takım yetkili makamlara gelmelerini sağlayanların da, aynı düşünceye sahip iç imizdeki ve dışımızdaki iki yüzlü Müslüman Türk düşmanları olduğunda hiç şübhe yokdur Kezâ, batılı devletlerin ve mensup oldukları kiliseler in, Feto gibi özel olarak yetişirip din adamı nâmı altında İslâm memleketlerine gönderdikleri hakkı bâtılı, iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı birbirine karıştıran, hiç durmadan fitne ve fesâdı körükleyen, bu sûretle de içinde bulundukları toplumların nizâm ve intizâmını bozan, gerçek olmayanı gerçek gibi gösteren hilekâr, yalancı, yaldızcı , yalancı, sahtekâr insanları (Deccâlleri ) görevlendirip istedikleri tahrîbâtı yaptırmaya çalışanların ve İslâm Dîni’nin inanç, amel , ahlâk ve muâmelât esaslarını bozup ba’zı devlet veya din adamlarını Feto gibi ilahlaştıranların da ,36 aynı düşünceye sahip iki yüzlü, akıl, îmân ve iz’ân yoksulu iç ve dış düşmanlar olduğunda hiç şübhe yokdur Bunun için Allâhü Teâlâ, bu şekilde küfr edenler hakkınd a, Kur’ân -ı Kerîm’inde ve Rasûlüllâh aleyhi’s-selâm da Hadîs -i şerîf’ide şöyle buyurmuştur: ِ با َت ك لاِ ل هَأِ ن مِاو ُ ر َ ف َ كِ َ ني ذ لاِ ن إ ِ َ ك ر ش ُ م لا َ و ا َ هي فِ َ ني د لا َ خِ َ من َ ه َ جِ را َنِ ط ِ ِ َ ك ئ َل وُأ ِ ة ي َ لاِ ر َ شِ م ُ ه 36 - Kayseri müftü yardımcısı ve Eski Ardahan müftüsü ve F etö üyesi Aytekin Yılmaz’ın, teröristbaşı Fetö hakkında, “ Bütün peygamberler evlenerek şehvetini giderirler Ama Muhterem Fetullah Gülen Hoca Efendi Ha zretleri ise peygamberlerden de üstün olduğu için ibadet ederek şehvetini giderirdi” sözleri, bu küfür erbâbının açık delillerinden birisidir (FETÖ'cü müftüden skandal sözler Dünya, Star, 20 07 2017 Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nca Yılmaz'ın yargıland ığı 2 Ağır Ceza Mahkemesi 'ne gönderilen yazı ) Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 38 “Hakîkat şudur ki, kitablılardan olsun, müşriklerden olsun o kefredenler cehennem ateşindedirler, onun içinde ebedî kalıcıdırlar Yaratılanların en kötüsü de onların kendileridir” 37 ِ اِ ب ُ ح َ كِ م ُ ه َنو ب ُ ِ ًادا َ د ن َاِ اِ نو ُ دِ ن مِ ُ ذ خ ت َيِ ن َ مِ سانلاِ َ ن م َ و ِ ط ِ “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki Allâh’a karşı denkler, nazirler, emsaller tutarlar da onları Allâh sever gibi severler (Allâh’a olan sevgileri gibi muhabbet beslerler Onların emirlerine, nehiylerine, arzûlarına itâat ederler Böyle yapmak sûretiyle de Allâh’a şirk, ortak koşarlar Allâh’a karşı yapılacak şey’leri onlara yaparlar Allâh’ın rızâsını düşünmeden onların rızâsını kazanmaya çalışırlar Hattâ Allâh’a isyân olan şey’lerde bile onlara itâat ederler” 38 لا ج َ دلاِ َ ن مِ ُ ر َ ب ك َاِ ٌ ر م َاِ ة َ عا سلاِ م َاي قِ َ اِ َ م َ دآِ ق ل َ خِ َ َبِا َ م "Âdem'in yaratıldığı zamandan beri, kıyâmete kadar, Deccâl'in şerrinden daha büyük bir fitne olmamışdır" 39 Bu da yetmiyormuş gibi bu şekildeki çalışmaları gâyet ustaca yapmasını bilen iç ve dış düşmanlar, bu sefer de yeni kurulan Türkiye Devletini kendi istekleri doğrultusunda yönetmek için her türlü hîle ve desîseyi yapmaktan, onun başında bulunan dirâ yetli kimseleri zayıf taraflarından yakalayıp avuçlarının içine alarak istediklerini yaptıranların , böyle bir davranışı tasvib etmeyenleri saf dışı et tirenlerin veyâ öldürülmelerini sağlayanların da , aynı düşünce ye sâhip içimizdeki ve dışımızdaki akıl, îmân ve iz’â n fukarâsı, Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı Müslüman Türk düşmanı olduklarında hiçbir şübhe yokdur 37 -Beyyine,6 38 -Bakara Sûresi, âyet 165 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir,C 1 ss 572 Elmalılı M Hamdi Yazır 39 -Riyâzü's -Sâlihîn,C 3 ss 326 (1846 nolu h ş ) Müslim Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 39 Bunların en tehlikelisi ise, dış düşmanların ekmeğine yağ süren içimizdeki akıl, îmân ve iz’â n fukarası, Müslüman görünümlü, iki yüzlü bürokrat veyâ din adamı münâfıklardır İçinde yaşadığımız şu günlerde, k im ne derse desin övgülerle , tasviblerle, takdirlerle bitiremiyeceğimiz başarı ve hizmetlerini büyük bir takdirle karşıladığımız Recep Tayyip Erdoğan ’ı, dînî ve fıkhî bilgi eksikliği yüzünden , AB böyle istiyor, Batıda böyledir, çağın gereğidir, zamanın gereğidir, demokrasînin gereğidir, lâikliğin gereğidir, hoş görünün gereğidir gibi bir takım telkinler ile bir milletin hel âkine sebeb olacak dînî ve ahlâkî yönden ta’vizler verdirerek ( idâmı kaldırmak, fuhşu, livâtayı, eşcinselliği ve benzeri çirkin fiilleri serbet bırakmak, domuz etinin satışını serbest bırakmak gibi ) yanlış yollara yön lendirenlerin; aynı düşünceye sâ hip fitne ve fesad erbabı kimseler olduğunda hiç şübhe yoktur Çünkü onların işleri, güçleri ve asıl maksatları, Osmanlı İmparatorluğunun en yüksek zamanlarında olduğu gibi, dînî esâslara bağlı kuvvetli ve kudretli bir Türkiye Cumhuriyetinin yükselişini önlemeye çalışmaktır Bunun için de her türlü fitne ve fesad şekillerini hayâ ta geçirmekten ; iki yüzlü davranışlarıyle içlerindeki kin, nefret, garaz ve düşmanlıktan , bir an bile vaz geçme zler Bunun için de, bunların bu hâlini çok iyi bilen Allâhü Teâlâ, bunlar hakkında, Kurân -ı Kerîm’nde, şöyle buyurmaktadır: ِ َ ل َ و ِ َ تِ ن ِ َ ىض ر ِِ ن َ ع ِ لاِ َ ك ِ ُ وه َي ِ نلاِ َ وِ ُ د ِ َ اص ِ َ ىرِ ِ َ ّ ت َ ح ِِ َ تِ تِ ب ِ ل مِ َ ع ِ َ ت ِ م ُ ه ط ِ :Ne Yahûdî’ler, ne Hristiyan’lar, -Sen onların dînine (milletine) uyuncaya kadar- , senden (aslâ) hoşnûd olmaz (lar)” 40 ِا ُ وك َ ر ش َاِ َ ني ذ لا َ وِ َ د ُ وه َي لاِا ُ ون َ مآِ َ ني ذ ل لِ ً ة َ و َاد َ عِ س انلاِ د َ ش َاِ ن َ د ج َت َل ج ِ “İnsanların, îmân edenlere düşmanlık etmeleri bakımından en şiddetlisi, and olsun ki Yahûdî'ler ile Allâh'a eş koşan müşrikleri bulacaksın” 41 40 -Bakara, 120 41 -Mâide, 82 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 40 Aynı şekilde, bir çok yetkileri elin de bulunduran Sayın Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan’ı ; içki ve kadın gibi kötü bir alışkanlığı olmadığını ve benzeri konulara di kkat etmesini çok iyi bildiğini bilen ; fakat dînî ve fıkhî yönden bilgi noksanlığı olduğunu da çok iyi bilen dost gibi düşmanlar ; onun bu zayıf noktasından istifâde edip çember içine alarak “Nass’a ve kavâıd-i külliyye’ye muhâlif olmamak şartı ile, zamânın teğayyürü ile ahkâm’ın teğayyürü inkâr olunamaz” Mecelle kuralının şart kısmını hiç hesâba katmadan “zamânın teğayyürü ile ahkâm’ın teğayyürü inkâr olunamaz” kısmını alıp , beynamazın mâzereti gibi, şart kısmını terk ettirerek “Ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkâr olunamaz” kısmına istinâden ictihad nâmı altında , “yapılan içtihatlar geliştirilen kurallar ve bunların uygulamadaki karşılıkları elbette zamana, şartlara ve imkanlara göre değişecektir Ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkâr olunamaz Eğer biz içtihatları değiştirmezsek yani uygulamaya ilişkin kuralları, içinde bulunduğumuz şartlara göre sabit olan nasları uygun şekilde yenilemezsek sadece kendi kendimizi kandırmış oluruz İnsanlığın bugün ulaştığı noktada sahip olduğu imkanları, teknolojiyi, iletişimi, şehirleşmenin getirdiği insan ilişkilerini nasıl yok sayabiliriz” gibi parlak sözleri telkin edip yanlış yollara yönlendirenlerin de , aynı düşünceye sâhip müslüman görünüm lü, iki yüzlü akıl, îmân ve iz’â n fukarası fesad erbabı kimseler, hattâ yenilikci ve reformcu hocalar olduğunda da hiç şübhe yoktur Tesâdüfî b ir hâ tıra ile , g erçeğe yöneliş im Ben, İlâhiyat Fakültesi ikinci sınıfında iken , bir gün , üç arkadaşım ile birlikte, merhûm hocam Rıfkı Melül Meriç Bey ile fakülte korid orunda sohbet ederken merhum hocamızın gözlerinin yaşardığını gördük ve mahcup bir vaziyetde sebebini sorduk O da, “1948 yılında, A Ü İlahiyat Fakültesi’nin açılması hakkındaki komisyonda ben de vardım Zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 41 mod ern ve yenilikçi din adamlarının yetiştirilmesi için açılmasına karar verilmişti Şimdi sizin bu müsbet ve samimi hâlinizi görünce sevincimden duygulandım” dedi Hocamızın bu sözlerinin ifâde etdiği İslam ve Müslüman düşmanlarının bu mel’un tuzakları nı öğrenince, gerek fakü lte hayatımda, gerekse sonraki Meslek Dersleri öğretmenliğim esnâsında aşağıdaki âyet -i kerîme’de ifâde buyurulan tehlikeleri görmeye başladım ِ م ُ ه ُ ؤ َاك َ ر ُ شِ م ه د َ و َاِ َ ل ت َ قِ َ ك ر ش ُ م لاِ َ ن مِ ث َ ك لِ َ ن ي َ زِ َ ك ل َ ذ َ ك َ و ِ ُ ي ل ِ م ه ي َل َ عِا ُ وس ب ل َ ي ل َ وِ م ُ هو ُ د ر ِ ِ م ُ ه َ ني د ِ ِ ُ اِ َءا َ شِ و َل َ و َ نو ُ ر َ ت ف َيِا َ م َ وِ م ُ ه ر َ ذ َفِ ُه ُ ول َ ع َ فِا َ م “Onların (hem fikir olan) ortakları, ( ِ را َ هنلا َ وِ ل ي لاِ ُ ر ك َ مِ ل َب : gece gündüz binbir türlü hîle ve desîse ile Allâh’a eş koşturdukları) müşrik’lerden çoğuna, (a)- hem onları helâke düşürmek, (b)hem de kendilerine karşı dinlerini karma karışık edip bozmak için -, evlâtlarını öldürmeyi (doğru yoldan saptırıp dalâlet’de bırakmayı, dînî hakîkatleri göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirmeyi) iyi (bir şey’ imiş gibi) gösterdi (ler) Allâh dileseydi, bunu yapamazlardı O halde onları, uydurdukları (iftirâları) ile baş başa bırak” 42 Bu âyet -i kerîme’de belirtildiği gibi, fâsıklar, zâlimler, kâfirler, münâfıklar ve müşrikler istemese de, hukmü kıyâmete kadar devâm edecek olan Kur'ân -ı Kerîm'in bu âyet -i kerîmesinde zikri geçen "Katl: Öldürme" lâfzı, Fıkıh Usûlü ilmindeki lâfız kurallarına göre: 1-Hakîkat olarak alınırsa, maddî benliği yok etme (öldürme) ma'nâsı anlaşılır Bu manâya göre, 42 -En’âm, 137 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 42 “İns ve cin şeytanları, müşriklerin çoğunu, akıllarını, fikirlerini, duygularını, bir takım kuruntular ile ifsâd etdiler Onlara, faki rlik korkusu ile yetişmiş çocuklarını öldürmeyi, putlara kurban etmeyi, kızlarını diri diri mezara gömmeyi, iskât -ı cenîn etmeyi, bu sûretle de kendi nesillerini kendilerine kırdırmayı, bir iktisâd, bir akıl, bir nâmûs ve bir dîn işi gibi iyi bir şey' olarak telkîn etdiler ve bunu d a ( yukarıdaki ) iki maksad için yaptılar” ma'nâsı anlaşılır 43 2-Mecâz olarak alınırsa, ma'nevî benliği yok etme (öldürme) ma'nâsı anlaşılır ki bu ma'nâya göre de, ins ve cin şeytanları, müşriklerden çoğuna , ُِ ر ك َ مِ ل َب ِ ذ إِ را َ هنلا َ وِ ل ي للا ِ ِ نَأِا َن َنو ُ ر ُ م أ َت ِ ِ نَأِ ُه َلِ َ ل َ ع َ َ وِ ه للا بِ َ ر ُ ف ك ن ا ً دا َ د طِ “Hayır, gece gündüz (işiniz) hilekârlık idi Bize de Allâh’ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı emr ediyordunuz)” 44 âyet -i kerîmesinin ifâdesine göre binbir türlü hîle ve desîse ile; ِ نآ ر ُ ق لاِا َ ذ َ ه لِاو ُ ع َ م س َتِ َ ِ َ نو ُب ل غ َ تِ م ُ ك ل َ ع َلِ هي فِا و َغ لا َ و ِ “Sakın şu Kur'ân'ı dinlemeyiniz Okundukca gürültü ediniz Belki gâlib gelirsiniz (susturursunuz)" 45 âyet -i kerîme’sinin ve bunlar gibi diğer âyet -i kerîme’lerin ifâdesine göre de, akla hayâle gelmedik baskılar ile, "Beyinlerini yıkayarak hakk yoldan döndürüp kendi çocuklarını, kendi nesillerini helâke götürmeyi, onları Sırat -ı müstekîm’den, İs lâm yolundan uzaklaştırmayı, boş ve faydasız şeyler ile meşkul edip dînî hakîkatleri, göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirmeyi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için iyi bir şey' imiş gibi telkîn etdiler ve bunu da (yukarıdaki) iki şey' için yaptılar " ma'nâsı anlaşılır ki bu şekilde bir öldürme, maddî varlıklarını öldürmeden daha şedîddir Çünkü birinci şekilde öldürülen evlatların -ezeldeki fıtrî îmânları ile öldükleri için - cennetlik olma 43 -Hak Dîni Kur’ân Dili Yeni Mealli Türkçe Tefsir,C 3 ss 2063) (1960 Baskı sı) Elmalılı M Hamdi Yazır 44 -Sebe', 33 45 -Fussılet, 26 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 43 durumları vardır İkinci şekilde öldürülen ( dînî hakîkatleri göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirilip şuursuz bir şekilde körü körüne İslâm düşmanlığı yapan, ins ve cin şeytanlarının istediği bir nesil hâline getirilen ) evlâtların ise, -hakk yola yönelip kendilerini kurtaramazlarsa, diğer bir ifâde ile ezeldeki aslî (fıtrî) îmân’larını kendi hür irâdeleri ile Kesbî îmân’a çeviremezlerse - ebedî olarak cehennemlik olma durumu vardır İçinde yaşadığımız bu zamanda ise, her iki şekli de, her zaman ve her yerde, muhtelif şekillerde görmek mümkündür Bize düşen görev ise, îmân, İbâdet, ahlâk ve muâmelât bakımından Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına uygun İslâmî hakîkatleri , yapabildiğimiz kadar teblîğ edip gözler önüne sermekdir Çünkü bizim görevimiz, ِ لاِ ُغ َب لاِ إِا َن ي َل َ عِا َ م َ و ِ ُ م ُ ب ِ “Bizim üzerimize (düşen görev), ap -açık bir teblîğ’den başka (bir şey’) değildir” 46 âyet -i kerîme’sinin ışığında , Tevhîd ve Şirk esâslarını hatırlatmaktan ve tebliğden başka bir şey’ değildir Bu esâsa binâendir ki, İslâm Dîni’nin esâslarını bozup Müslüman’ları, dînî hakikatleri göremez, işitemez, anlayamaz bir hâle getirmek için yapılan bu çalışmaları görünce de, kendi kend imi yetiştirmek için kendi özel çalışmalarımı geliştirerek tefsirde Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Konyalı Mehmed Vehbi ve Balıkesirli Hasan Basri Çantay; hadîsde Ahmed Naim, Kâmil Miras ve Hasan Hüsnü Erdem; fıkıh ve fıkıh usulünde Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Haydar Efendi ve Bedru’l -Mütevellî Abdü’l -Bâsit; akâid ve ilmihâlde İmâm A’zâm Ebû Hanîfe, Ömer Nasûhi Bilmen, Mehmed Zihni ve Ahmed Hamdi Akseki merhûmlar gibi ilim ve takvâ ehli kimseleri kendime hoca ve üstâd edinerek onların talebesi olmayı şiâr edindim ve Cenâb -ı Hakk’ın bizlerin dünyevî ve uhrevî mutluluğu için 46 -Yâsîn, 17 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 44 ًاني دِ َ م س اِ ُ م ُ ك َلِ ُ تي ض َ ر َ وِ ت َ م ع نِ م ُ ك ي َل َ عِ ُ ت م َ ِ َا َ وِ م ُ ك َني دِ م ُ ك َلِ ُ ت ل َ م ك َاِ َ م و َ ي ل َا ِ “Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm'ı beğenip seçtim, ondan (ve onun îcâblarını yerine getirenlerden) râzı oldum” 47 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan Yüce İslâm Dîni esâslarını 48 , Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın bi’z -zat yaşayıp teblîğ ettiği ve güzîde Ashâb -ı Kirâm’ının anlayıp yaşadığı gibi anlayıp yaşamaya çalıştım Çünkü, görevim, İ’lâ-i kelimetü’llâh’ı (İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni) şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya ve yaşamaya çalışan ; Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı îmânı, ibâdeti, ahlâkı ve muâmelâtı bütün Ashâb -ı Kirâm gibi , peygamberler, sıddîklar, şehîdler , sâlihler zümresine katılıp Yüce Rabb’imin râzı olduğu bir kul olmaya çalışmakdır En tehlikeli düşmanlık Bütün dinlerin aslını bozanların ilmi ile âmil olmayan sahtekâr, yalancı, çıkar düşkünü din adamı olanlar olduğunu çok iyi bilen Müsüman Türk Milletinin iç ve dış düşmanları , bu sefer de bir takım yetki ve akademik kariyerlere sâhip din adamlarını ve onlara destek sağlayan devlet adamlarını , zayıf naktalarından yakalay ıp “Sünnet’de ve Kur’an’da yer alan hükümleri aynıyla bugüne taşıyamayız Bugün kendimiz, belirlediğimiz “ilke” ler doğrultusunda aklımızla, çağa göre dini hükümleri belirlemeliyiz , İslâm’ın güncellenmesi gereklidir” gibi şirk ve küfür ifâde eden bu şekildeki fikirleri benimseterek, Yüce İslâm Dînî’ni tamâmen Tahrif edip bozarak , yeni bir din ihdâsına yöneltmeye başlamışlardır ki kıyâmet alâmetlerinden birisi olan böyle bir hal, içimizdeki ve dışımızdaki akıl, îmân ve iz’â n yoksulu İslâm ve Müslüman düşmanlığının en şerli sidir 47 -Mâide, 3 48 -Mâide, 3 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 45 Bunun için, Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın, “Otuz küsur kişi peygamberlik iddiâ etmedikçe kıyâmet kopmaz ”, “Âdem'in yaratıldığı zamandan beri, kıyâmete kadar, Deccâl'in (hakkı bâtılı, iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı birbirine karıştıran, hiç durmadan fitne ve fesâdı körükleyen, bu sûretle de içinde bulundukları toplumların nizâm ve intizâmını bozan, gerçek olmayanı gerçek gibi gösteren hilekâr, yalancı, yaldızcı, yalancı, sahtekâr insanların ) şerrinden daha büyük bir fitne olmamışdır” Hadîs -i şerîf’ lerinde bi ldirdiği gibi, “İslâm Dîni, zamanın ihtiyaçlarına cevap vermiyor , güncellenmesi lâzımdır” şeklindeki bâtıl fikirleri benimseyerek yeni bir din ihdâsına kalkışan akıl, îmân ve iz’ân fukarâsı din adamları ve Müslüman olduğunu söylediği halde , bir gaflet hâlinde, onların bu davranışlarını destekleyen devlet adamları : Acebâ akıllarını mı yi tirdi? Yoksa düşünme kâbiliyetlerini mi kaybettiler? Yoksa, Allâhü Teâlâ’nın azâbından, gazâbından korkmadan, Allâh’a ve Rasûlüne karşı harbe mi girmek istiyorlar? 49 Yoksa, îmândan sonra fısk -u fücûru tercih edip mürted mi olmak istiyorlar? Yoksa, “Sen beni fersah fersah geçtin, ben Rabb’ime bir kere isyan etdim, ebedî olarak O’nun lânetine uğradım Ben Rabb'imden korkarım Allâh'ın azâbı şiddetlidir Senin şerrinden Allâh’a sığınırım” diyerek ondan ayrılıp iki topuğu üstüne , tabana kuvvet kaçan ” 50 İblîs kadar da, Allâhü Teâlâ’nın azâbından, gazâbından , intikâmından , korkuları mı yok? Yoksa, âhir zaman peygamberi Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem hakkında , ( ِ َ ا ِ َ ءا َن بَأِ َ نو ُف ر ع َيِ ا َ م َ كِ ُه َنو ُف ر ع َيِ َ با َت ك لاِ ُ م ُ ها َن ي َ تآِ َ ني ذ ل ِ م ُ ه : Kendilerine Kitâb verdiklerimiz, O’nu (o son Peygamberi) öz 49 -Bakara, 279 50 -Enfâl, 48 Haşr, 16 -17 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 46 oğulları gibi tanırlar) 51 â yet- i kerîme’sinde işâret edildiği gibi, her peygambere bildirilen âhir zaman peygamberi hakkındaki İslâmî bilgi ve haberleri kendisine mâl ederek sosyalizm’in ve komonizm ’in temelini atan sahtekar, hîlebaz ve yalancı peygamber ateşperest Mazdek gibi yeni bir dinsizlik sistemi mi ihdas etmek istiyorlar? 52 Yoksa, y alancı peygamber müseylemetü’l -kezzâb gibi kendi akıllarına ve çıkarlarına göre peygamberlik iddiasında bulunarak yeni bir din mi tebliğ etmek istiyorlar? Yoksa, kendilerini herkesden üstün görüp akıl , güzel lik ve kuvvet sâhibi olduklarını iddiâ eden ve bu bâtıl inançlarını bu üç sütun ile sembolleştir en mefaat sâhibi, şöhret düşkünü, makam heveslisi , Yahûdî hizmetkârı masonlar mı olmak istiyorlar? Yoksa, kime ve neye hizmet ettiklerini bilmeyerek ( ِ َ ني ذ لاِ َ ك ئ َلو ُا ِ ة َ ر ف غ َ م لا بِ َ با َ ذ َ ع لا َ وِ َ ىد ُ ا بِ َة َل ضلاِ ا ُ و َ ر َ ت شا ج ِ رانلاِ َ ىل َ عِ م ُ ه َ ر َ ب ص َاِ ا َ م َف :Onlar, h idâyet’i bırakıp dalâlet’i, mağfiret’e bedel azâb’ı satın almış kimselerdir Onlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar (ne kadar da dayanaklıdırlar)” 53 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan ateş azâbına (cehennem azâbına) inanmayarak, âhiretlerini verip geçici dünyâ ni’metlerini mi tercih ediyorlar? Yoksa, ( ِ ق َ اِاو ُ م ُت ك َت َ وِ ل طا َب لا بِ ق َ اِاوس ب ل َ تِ َ و َ نو ُ م َل ع َ تِ م ُت ن َا َ و :Kendiniz bilib dururken, hakk’ı bâtıl’a karıştırıb da gerçeği gizlemeyin” 54 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan Hakk ve Bâtıl ’ın ne demek olduğunu mu bilmiyorlar? 51 -Bakara, 146 En’âm, 20 Şuarâ’, 196 52 - Sâsânî hukümdârı Kubad’ın oğlu Nûşirevân , ateşperest olan babasını iknâ edip İran’ın Fars şehrinden çağırdığı ilim adamı Mâbed ile el birliği ederek îdamdan kurtulup yetkiyi eline alınca , Mazdeki ve adamlarını tepesi üstü toprağa gömüp doğruyu hâkim kılmış ve bunun için de Nûşirevân-ı âdil unvânını almışdır ( Nizâmü’l -mülk Hasan Âlî Yücel Kılasikleri ) 53 -Bakara Sûresi, âyet 175 54 -Bakara, 42 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 47 Yoksa, kıyâmet alâmetlerinin en mühim alâmetlerinden biri olan ve insanları şirk, küfür, nifak ve fesad yollarına yöneltecek yalancı, sahtekar, hilebaz deccâllerden biri mi olmak istiyorlar? Yoksa bunlar, “Karanlık gecenin (zifîrî) karanlıkları gibi fitneler zuhur etmeden amellere koşuşun (Zîrâ o fitneler zuhur edince) kişi mü’min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak veyâ mü’min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak, dînini (az) bir dünyâ metâı mukabilinde satacaktır” 55 Hadis- i şerîf’inde ifâde buyurulan az bir dünyâ metâı karşılığında îmân ile küfür arasında bocalayıp duran münâfıklardan mı olmak istiyorlar? Yoksa bunlar, ( ِ َ ن ت ف لا َ و ِ ل ت َ ق لاِ َ ن مِ د َ ش َاِ ُة ِ ج :F itne katilden beterdir” 56 Âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan Fitne’nin, dünyâ ve âhiretde ki felâketlerine mi inanmıyorlar? Yoksa, b ütün bu olumsuz hallere önderlik edip akıllı olduğunu iddiâ eden bir takım yetki ve akademik kariyerlere sâhip ilim adamı geçinen bu kimseler , “A kla dayanma yanılır, insana dayanma ölür, duvara dayan ma yıkılır, ağaca dayanma kurur ve benzeri şey’lere dayanma fânî olur; yanılmayan bir kimse varsa o da “ Her yerde ve her zamanda hâzır ve nâzır olan sonsuz kudret ve ilim sâhibi Allâhü Teâlâ’dır” hakîkatini bilip düşünemiyorlar mı? Yoksa, ( ِ ُ َت عا َف را َ ص ب َ اِ و ُاِا َيِاو :İşte, ey akıl ve basîret sâhibleri, siz (bundan) ıbret alın (ve Hakk’a yönelin ” 57 âyet -i kerîme’sinde 55 -Müslim, Îmân, (186 nolu h ş ) Sahîh -i Müslim Terceme ve şerhi,C 1 ss 446 Ahmed Davudoğlu 56 -Bakara, 191 Fitne : İmtihân, sınav ve sınama ma’nâsına geldiği gibi, bir ad amı veyâ bir topluluğu azdırmak, doğru yoldan saptırmak, dâhilî ih tilâf, ayrılık, karışıklık, küfr, azgınlık, sapıklık, günah işlemek, rüsvaylık, belâ’, a zâb, çirkin olan bir şey’i beğenip kalbin ona meyl ve muhabbet etmesi, ma’nâlarına da gelir İmâm Birgivî Hazretleri de, Tarîkât -ı Muhammediyye adlı eserinde, fitneyi şu şekilde ta’rîf ve tavsîf eder: “ Fitne, insanları, meşrû’ bir fâide olmaksızın, ızdırâba, ihtilâl e, ihtilâfa, mihnet ve belâ’ya düşürmekdir ki kalbe ârız olan âfetlerdendir” Kurân -ı Hâkîm ve Meâl -ı Kerîm, C 1 ss 52 Hasan Basri Çantay Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 48 ifâde buyurulan gerçek lerden ibret alarak Hakka yönelecek akıl ve basîret sâhibi mi değiller? Yoksa, Allâh’a, peygambere, Kur’ân’a ve İslâm Dîni’ne inandıklarını söyledikleri halde, Cenâb -ı Hakk’ı tenzîh etmeyerek gurur ve kibiri yüzünden büyüklenerek Allâhü Teâlâ’nın ebedî la’netine mazhar olan İblîs gibi, “İşte âhiret yurdu Biz onu yer yüzünde büyüklenmeyen ve fesâd arzûsuna düşmeyecek kimselere veririz (En güzel) âkıbet, (Allâh’a yönelip O’nun azâb’ından sakınan) müttekî’lerindir” 58 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan büyüklenmeyi ve fesad arzusuna düşmeyi kendilerine sanat mı edinmek istiyorlar? Yoksa, ( نو ُ د ُب ع َ ي لِ إِ َ س ن ا َ وِ ن اِ ُ ت ق َل َ خِ ا َ م َ و :Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım) 59 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan yaratılışın hikmetini mi bilmiyorlar? Yoksa , Müslüman olduklarını söyledikleri halde, şu âyet -i kerîme’lerde ifâde buyurulan imtihan -ı ilâhî’ye mi inanmıyorlar ? َِ و ُ ه َ و ِ َ ن َاك َ وِ ما يِ َاِ ة ت سِ ِ َ ض ر َ ا َ وِ ت َاو َ م سلاِ َ ق َل َ خِي ذ لا ِ م ُ ك َ و ُل ب َي لِ ء َام لاِ َ ىل َ عِ ُه ُ ش ر َ ع ِ ً َ م َ عِ ُ ن َ س ح َاِ م ُ ك يِ َا ط “(Halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin ameli daha güzel olduğu (husûsunda) sizi imtihana çekmek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur (Bundan evvel ise) Arş’ı, su üstünde idi” 60 ِ َ اِ م ُ ك َ و ُل ب َي لِ َة َ وي َ ا َ وِ َ ت و َ م لاِ َ ق َل َ خِي ذ ل َا ِ ِ ً َ م َ عِ ُ ن َ س ح َاِ م ُ ك ي ط ِ ِ ُ ر ُ وف َغ لاِ ُ زي ز َ ع لاِ َ و ُ ه َ و ِ 57 -Haşr, 2 58 -Kasas, 83 59 -Zâriyât, 56 60 -Hûd, 7 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 49 “O, (halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını imtihân etmek için ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır O, Azîz’dir, (kendisine isyân edenlerden intikam almakda Gâlib -i mutlak’dır) Ğafûr’dur, (Kendisine tevbe ile yönelip emir ve nehiy’lerine teslîm olanlar hakkında da bağışlayıcıdır) ” 61 ِ Yoksa, Müslüman olduklarını söyledikleri halde, şu âyet -i kerîme’de ifâde buyurulan, fısk -u fücûrun ne kadar kötü bir netîcesi olduğunu mu bilmiyorlar? ِ اِ َ س ئ ب ِ ُ م سِ ِ نا َ اِ َ د ع َبِ ُ قو ُ س ُ ف لا ج ِ ِ ن َ م َ و ِِ َ لِ ِ َ نو ُ م لا ظلاِ ُ م ُ هِ َ ك ئ َل و ُ أ َفِ ب ُت َي ِ “Îmândan sonra fâsıklık ne (kadar da) kötü bir addır! Kim (Allâh’ın yasak ettiği şey’lerden) tevbe etmezse onlar zâlimlerin ta kendileridir (ki onlara azâb hakk olur) ” 62 Evet, b ütün bu süallerin ve benzeri süallerin cevâbı , büyük Sahâbî Abdu’llâh ibn -i Mes’ûd radıye’llâhü anhümâ ’nın talebelerine yaptığı şu vasiyetinde ve Hazreti Ali radıya’llâhü anh ’ın rivâyet ettiği aşağıdaki Hadîs -i şerîf’de verilmişdir : “Kardeşlerim, ilim ortadan kalkmadan ilim tahsîline ehemmiyet veriniz İlmin ortadan kalkması, tabii ehl -i ilm’in ölümü iledir Sizden hiç biriniz, kendisine ne zaman mürâceat edileceğini ta’yîn edemez Fakat yakında bir sınıf insanlar ile karşılaşırsınız ki onlar, sizi, Kitâbü’llâh’a da’vet etdiklerini iddia ederler Halbuki bu ehl -i bid’at, Kitâbü’llâh’ı arkalarına atdıklarını fark edemezler Bö yle dalâlet zamânında, ilmin sâye -i irşâdına sığınmanızı tavsiye ederim Bid’at iltizam etmekden (bid’at olan şey’leri lüzumlu görerek yapmakdan), kelâmî tekellüf’den (hakîkatleri ikinci plâna atarak gösterişli konuşmalar yapmakdan) , felsefî teammuk’dan (felsefî fikirler içerisine dalarak yeni yeni şey’ler ortaya koymakdan) sakınınız Dînimizin safvet -i asliyyesini (saf ve temiz hâlini) muhâfaza etmeye çalışınız” 63 61 -Mülk, 2 62 -Hucurât, 11 63 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 4 ss 63 Kâmil Miras Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 50 ِهيلعِاِىلصِاِلوسرِلاقِ:ِلاقِهنعِاِيضرِبلاطِأِنبِيلعِنع ملسو : ِنمِىقبيِ وِ ،ِ هاِ إِ مساِ نمِىقبيِ ِنامزِ سانلاِ ىلعِ أيِ نأِكشوي ِن َ مِ رشِ مهؤاملعِ ،ِ ىداِ نمِ بارخِ يهوِ ةرماعِ مهدجاسمِ هرِ إِ نآرقلا دوعتِمهيفوِةنتفلاِجرِمهدنعِن مِ،ِءامسلاِدأِت “İnsanlara şöyle bir zaman gelmesi yakındır ki o vakit islâm’ın isminden başka bir şey kalmayacaktır Kur’ân’ın da resminden ( şekli okunmasından ) başka bir şey kalmayacakdır O vakit mescidler de çok güzel yapılacaktır, ama hidâyet yönünden harap vaziyetde olacaktır O zamanın uleması göklerin altında mevcut olanların en şerlisi olacaktır Fitne, o ulemadan çıkacak ve yine onlara dönecekdir” 64 Ö z e t Târih boyunca yaptıkları muhârebe lerin hepsinde yenilgiye uğrayan Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı Müsüman Türk Milleti’nin iç ve dış düşmanları , 1800’lerden sonra taktik değiştirerek son çâreyi, İslâm’ın içinde İslâm’ı yıkmakda, diğer bir deyimle İslâm’ın usûl ve metotlarını kullanmak sûretiyle, İslâm’ı bozup mensublarını bid’at, fesât ve şirk yollarına saptırmakda bulmuşlardır Bunun için de bir takım yetki ve akademik kariyerlere sâhip din adamlarına ve onlara destek sağlayan devlet adamlarına , zayıf naktalarını bulup kendi fikirlerini sinsice aşılamayı , İslâm Hukûku’nun kifâyetsiz ve zararlı olduğunu telkin edip benimset meyi, Avrupa kânunların a İslâmî bir kılıf giydirip kabul ettirmeyi , bunların hiçbir şekilde İslâm Hukuku ’na aykırı olmadığını isbat et meyi, kabul etmek istemiyenleri çeşi tli bas kılar ile kubul etme yoluna götür meyi, millî ve ma’nevî geleneklerimizi dış telkin ve fikirler ile tahrip etmeyi , millî ve ma’nevî değerlerimize uymayan fikir ve hareketlere alıştırmayı, (Hammâd ibn -i Ebî Süleymân rivâyeti) 64 -Beyhakî, şuabu’l -îmân III/317 -318 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 51 bi rlik ve beraberlıklerimizi bozup tefrika konularına alıştırmayı , bunları yaparken de kendimize hiçbir şey’ hissettirmeden yapmayı , daha uygun bularak bu yolda çalışmaya başlamışlardır ki bunların herbiri, (ِ َ ن ت ف لا َ و ِ ل ت َ ق لاِ َ ن مِ د َ ش َاِ ُة ج ِ :Fitne katilden beterdir) 65 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan bir er fitne şeklidir Bu şekildeki çalışmaları ile başarı elde ettiklerini görünce de , çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmaya; bu işi yaparken de, kendilerini arka planda tutup , içimizdeki akıl ve îman fukarâsı kimseleri ön safa geçirip çeşitli menfaat va’di ile kullanmaya ; bu sûretle de birlik ve berâberliğimizin düşmanı, tefrîkanın dostu, bir takım uydurma tarîkat ve cemâatleri kullanmaya başlamışlardır ki 1964 yılında, Kayseri İmam -Hatip Okulu’nda, en üst düzey bir yetkilinin, “Yeşil tehlike, kızıl tehlike” konulu bir konferansının sonunda söylediği, “Genç genç senin aklın ermiyor Eğer bu Müslümân’ları kendi hâline bırakırsanız birlik ve berâberliklerini te’min ederek bu memleketde şerîati tatbik ederler Bunun önüne geçmek için önce din adamlarını me’mûr yaparak dilediğiniz gibi yöneteceksiniz Sonra da muhtelif isimler altında bölerek bi rlik ve berâberliklerini bozup birlikde hareket etmelerini önleyeceksiniz” sözleri, bunun en açık delîllerinden biridir Bunları yaparken de, dînî ve fıkhî yönden kısır, cılız, yanlış bilgi sâhibi kimseleri ön safa geçirerek ; Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiy’lerinden başka fikir, sistem, düzen, kural ve düşünceleri, kendi ihtiyaçlarına veyâ toplumun ihtiyaçlarına daha iyi cevâb verir, düşüncesi ile , kendi menfur emellerine âlet ettikleri kimseleri, velî, sâhib, dost, hâmi ve kurtarıcı kabûl ett iri p onları ilâhlaştırarak veyâ bir ma’bûd hâline getirerek veyâ onlara bir üstünlük tanıyarak kiliselerde, papazların günah çıkartıp cennetlik yaptıkları Hristiyanlar gibi , “Bir mürşide, bir şeyhe intisab etmezsen cennete giremezsin” inancını yaymaya ; bir takım dünyevî m enfaatler karşılığında mürşid, şeyh, hoca, önder ve lider nâmı altındaki 65 -Bakara, 191 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 52 düzenbaz kimselerin peşinde gi tmelerini sağlamaya ; Tevhîd ve Şirk esâslarını doğru bir şekilde idrâk edip anlayamayan müslümanları, merkezî va’z, merkezî hutbe, merkezî ezan gibi şekillerle avutarak; dînî emir ve nehiylerin bir çoğunu ketm ederek ; göze batmayacak, kulağa hoş gelecek, rejime ters düşmeyecek konuların konuşulmasın ı emredip âdet hâline getirmeye ; Yüce İslâm Dîni’ni tahrîfe yönelik son yılların bid’at, fitne, fesâd ve şirk şekillerinden Yeminli, Yenilikci, Telfikci, Paralelci, Fetöcü, Yorumcu, Meâlci, Cemâatci, Radikal İslâmiyet, Ilımlı İslâmiyet, Demokratik İslâmiyet gib i nifak ve fesâd kuruluşlarını desteklemeye , başlamışlardır Bunların hepsin de, “Bizim düşmanımız ehl -i sünnetdir Türkler de ehl -i sünnetdir, Onun için Türkiye’yi yıkmalıyız” diyen Müslüman Türk düşmanlarının ve Ehl- i sünnet esâslarına bağlı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güçlenmesini istemeyen müslüman görünümlü , iki yüzlü , akıl , îmân ve iz’ân fukarâsı fesad erbâbı iç ve dış düşmanların hâin ellerinin bulunduğunda hiçbir şübhe yokdur Bu şekilde hareket eden iç ve dış düşmanlar, bâzan da, yıllarca çalışıp meydana getirdikleri şirk, küfür, fesâd ve nifak ifâde eden İsl âm dışı rejimi ve buna dayalı devleti korumak için, “Derin Devlet” ismi altında bir takım gizli elleri harekete geçirirler ki îmân esâslarına bağlı varlığımızın bekâsı için en tehlikeli düşmanlıklardan birisi de budur Bunun için Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm, bir Had îs-i şerîf’lerinde şöyle buyurmuştur: ِ ن إ ِ َ ت َ سِ ُه ِ ُ وك ِ ٌ َ ت فِ ُ ن ِ َ كِ ِ ط ق ِ للا ِع ِ لاِ ل ي ِ ظ ُ م ِ َ فِ : َ لي قِ م ل ِ َ امِِنلا ِ َ اج ِ ن مِ ُة ِ َ اهِ ِ َ اقِ اِ َ لو ُ س َ را َي ِِ: َ ل ِ َ ات ك ِ ُ ب ِ اِِ َ تِ َ ا َ ع ِ َ نِ هي ف َ ِ ُ أ َبِ ِ َ قِ ن َ م ِ َ ل بِ ُ ك ِ َ خ َ وِ م ِ ُ ك َ د ع َبِ ن َ مِ ُ ر َ ب ِ ك ُ ح َ وِ م ِ َ ن ي َبِا َ مِ ُ م ِ ُ ك ِ َ و ُ ه َ وِ م ِ َ فِ صِ ٌ لِِ َ ل ِ بِ َ س ي ِ َ ِا ِ َ تِ ن َ مِ ل ذ ِ َ ك َ رِ ُ هِِ َ َ ت ِ َ قِ ًا ِ َ تِ ُِاِ ُه َ م َ ص ِ َ اع ِ ن َ م َ وِ َ ِِ َ ت با ِ ُ اِ َ ىغ ِ َ غِ ِ َ ىد ِ ه ِ ل َ ض َا ِ َ تِ ُِاِ ُه ِ َ اع ِ َ و ُ ه َ وِ َ ِ لاِ اِ ُ ل ب َ ح ِ ُ ون َ و ُ ت َ م ِ لاِ ُه ُ ر ِ ب ُ م ِ ك ذلا َ وِ ُ ِ َ اِ ُ ر ِ ُ طا َ ر صلا َ وِ ُ مي ك ِ ِ لا ِ َ ت س ُ م ِ لاِ َ و ُ ه َ وِ ُ مي ق ِي ذ ِِ ُ ت ِ بِ ُ غي ز ِ هِ ِ َ تِ َ وِ ُءا َ و ه َ ا ِ َ ت ِ َ ش ُيِ َ وِ ُءا َ ر َ اِ ُه َ ع َ مِ ُ ب ع َ ش ِ ن مِ ُ ع ب ِ ُه Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 53 ِ لاِ َ ل ُ عِ َ ام ِ ل َ َ ِ َ وِ ُء ِ ت َ اِ ُه ِ َ اي ق ِ ل َ عِ ن َ مِ ُء ِ ل عِ َ م ِ َ سِ ُه َ م ِ بِ َ ل م َ عِ ن َ م َ وِ َ ق َب ِ ج ُاِ ه ِ َ ك َ حِ ن َ م َ وِ َ ر ِ َ م ِ ب ِ بِ َ م َ ص َ عِ ن َ م َ وِ َ ل َ د َ عِ ه ِ َ فِ هِ َ ق ِ َ ت س ُ مِ طا َ ر صِ َ إِ َ ي د ُ هِ د مي ق ِ “Muhakkak ki ileride muzlim gece kıt’aları (zifîrî gece karanlıkları) gibi fitneler olacakdır Denildi ki -Yâ Rasûle’llâh, ondan necât (kurtuluş) ne? - Buyurdu ki Allâhü Teâlâ’nın Kitâbı (Kur’ân -ı Kerîm) dir Onda sizden evvelkilerin haberi, sizden sonrakilerin haberi, birbirinizin arasındaki şey’lerin hukmü vardır O bir hezl (boş söz) değil, (hakk ile bâtılı birbirinden ayıran) bir fasıldır O’nu tecebbüren (kibirlenip büyüklenerek) terk edenin Allâh belini kırar Doğru yolu O’nun gayrisinde arayanı, Allâh dalâlete düşürür O, Allâh’ın habl -i metîni (sapa sağlam bir ipi), nûr -i mübîn’i (ap -açık bir nûru) dir Zikr -i hakîm’dir Sırât -ı müstekîm’dir Keyiflerin sapıtmamasına, re’ylerin dağılmamasına yegâne sebeb O’dur Ulemâ’, O’na doymaz Etkıyâ’ (Allâh korkusu ile günah işlemekden çekinenler) O’ndan usanmaz O’nun ilmini bilen ileri gider O’nunla amel eden me’cûr olur (sevab kazanır) O’nunla hukm eden adâlet eder O’na sımsıkı sarılan doğru yola hidâyeti bulur” 66 ِ ن َ م َ و ِ ن مِ َ لو ُ س رلاِ ق قا َ ش ُي ِ ِ َ ر ي َ غِ ع ب ت َي َ وِ ى َ د ُ اِ ُه َلِ َ َ ب َ تِ ا َ مِ د ع َب ِ ِ ه ل َ و ُنِ َ ن م ؤ ُ م لاِ لي ب َ س َِ من َ ه َ جِ ه ل ص ُن َ وِ َ و َ تِا َ م ط ِ ِ َ ءا َ س َ و ِ تِ ا ً ص َ م ع ِِ “Her kim ki doğru yol besbelli olduktan sonra peygambere muhâlefet eder ve mü’minlerin yolundan başkasına u yup giderse, onu, döndüğü o yolda kendi hâline bırakırız (Âhiretde de) cehenneme atarız O ne kötü bir yerdir” 67 66 -Ahmed İbn -i Hanbel, Müsned, C 1 ss 9l Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 1 ss 30 Elmalılı M Hamdi Yazır Dârimî, Sünen, Fedâilü’l -Kur’ân 67 -Nisâ’ 115 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 54 Bütün bu gerçekleri dile getirdikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan’a ve Devlet YetkililerineTavsiyem Sayın Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan ve Sayın Devlet Yetkilile ri, k im ne derse desin övgülerle , tasviblerle, takdirlerle bitiremiyeceğimiz başarı ve hizmetlerinizi büyük bir takdirle karşıladığımız halde, dînî ve fıkhî bilgi eksikliği yüzünden, AB böyle istiyor, Batıda böyledir, çağın gereğidir, zamanın gereğidir, demokrasînin gereğidir, lâikliğin gereğidir, hoş görünün gereğidir, zamânın değişmesi ile ahkâm değişebilir gibi , bir takım yanlış telkinler ile, bir milletin helâkine sebeb olacak dînî ve ahlâkî yönden ta’vizler ver menizi; idâmı kaldırmak, fuhşu, livâtayı, eşcinselliği ve benzeri çirkin fiilleri ve domuz etinin satışını serbest bırakmak ; “Herkes istediği gibi giyinip kuşanabilir” diyerek kadınlarımızdan utanma ve hayâ hissinin kaldırılmasına ve karşı cinsin şehevî arzularının tahrik edilmesine , sebeb olmanız gibi, yanlış işler yapmanızı ; benim fikirlerime uyum sağlayamıyor gibi yanlış düşünceler ile vatanına, milletine, bayrağına ve dînine bağlı mesleğinde ehil kimseleri , İslâmî esaslar üzerinde uzlaşma yerine , saf dışı edip tefrîkaya meydan vermenizi, aslâ tasvib etmiyoruz Siz ler, hernekadar bir İmam -Hatip Okulu me’zûnu iseniz de, okulda aldığınız kifâyetsiz İslâmî bilgiler, sizin her konuda yetkili bir din âlimi olduğunu zu ifâde etmez Ben, 1950 yıllarında Kayseri Lisesini bitirdikten sonra sizin gibi devlet ve din adamlarını yetiştirmek için, “Hiç olmazsa talebesinin adedini bir tâne artırırım, diyerek” İ Ü Tıp Fakültesi kapısından dönüp A Ü İlâhiyat Fakültesine kaydını yaptırıp me’zun olduktan sonra bu okullarda bir Meslek Dersleri Öğretmeni ve idareci olarak görev yaptım Ehl- i sünnet ve’l -cemât yolundaki inanç ve amellerim doğrultusunda, dînî hiç bir ta’viz vermeden, birçok tekmeler çifteler yiyerek, birşok risklere ve dünyevî fedâkârlıklara katlanarak, doksan seneyi aşkın Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 55 hayatımın en az 75 -76 yıllarını, İ’lâ-i kelimetü’llâh’ı: İslâm Dîni’ni ve Tevhîd akîdesi’ni şânına lâyık bir şekilde yüceltip yaymaya ve mensûbu olan müslümanları yetiştirmeye, korumaya ve desteklemeye ailece çalıştım ki talebem değil iseniz de sizler de bunların içinde dâhilsiniz Bunun içindir ki sizlere ba’zı mektuplar yazarak sizleri uyandırmaya çalıştım ise de, henüz bir netîce alamadım Öyle zannediyorum ki beni ve benim gibi Ehl-i sünnet ve’l - cemâat esâslarına göre konuşmalar yapan melektaşlarımızı ta’n ederek "İslam'ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar” sözlerini sizlere söyletenlerin , İslâm ve Müslüman düşmanlarının veyâ onların mel’un emellerine bilerek veyâ bilmeyerek âlet olan akıl , îmân ve iz’ân fukarâsı din adamı geçinen ta’vîzkâr meslektaşlarımızın olduğunda hiçbir şübhe yokdur Şunu iyi biliniz ki bir evlât, ne kadar yüksek mevkilere sâhip olursa olsun, okuyup yazma bile bilmeyen câhil anasının “Aman oğlum, şöyle yap; aman kızım böyle y ap gibi” şefkat, merhamet ve sevgi dolu nasihatleri, Allâhü Teâlâ’nın, Rasûlü’nün ve Kur’ân -ı Kerîm’in rahmet ve mağfiret dolu tavsiyelerine uygun en güzel bir nasîhattir Aynı şekilde, biz öğretmenlerin, siz öğrencilerimiz için yaptığımız uyarılar da, bu şefkatin, merhametin, sevginin ve inancın bir netîcesinden başka bir şey’ değildir Bunun için, içinde yaşadığımız bu yanlış yollar karşısında, îmânını zın gereği olan aklını zı başınıza toplayarak Cenâb-ı Hakk’ın ( ِ َ َا :Elâ: Dikkât et, uyanık ol, gözünü dört aç )68 uyarısına istinâden, iş işten geçmeden, kuş kafesten uçmadan, İslâm ve Müslüman düşmanı veyâ onların mel’un emelerine bilerek veyâ bilmeyerek âlet olan ve din adamı geçinen akıl , îmân ve iz’ân fukarası bu fesad erbâbı kimselere karşı uyanık olup gözünü zü dört 68 -Bakara, 12-13 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 56 açarak aşağıdaki âyet -i kerîme’de ve benzerlerinde ifâde buyurulduğu gibi, h em kendinizi, hem kendi aile efrâdınızı, hem de kendi aile efrâdınız durumunda olan milyonlarca biz müslümanları, âyet -i kerîme’de ifâde buyurulan ateş azâbından (cehennem azâbından) korumak mecb ûriyyetinde olduğunu zu iyi bilin ve iyi düşünün Çünkü bunların hepsinin sorumluluğu, “Dicle kenarında bir keçi kaybolsa Ömer’den sorulur” esâsına göre, herkesden önce, sizlere âitdir Aksi bir anlayışla Silm’e, (yeniden tevbe ve istiğfar edip İslâm’a) girip yetkilerinizi, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve nehiyleri doğrultusunda kullanmazsanız, ne kadar kuvvetli ve kudretli olursak olalım, geçmiş ümmetlerin bir çoğunda ve bir takım ta’vizler vererek dînî temelleri sarsılan Osmanlı Devletinin son zamanlarında olduğu gibi, dünyâda ve âhiretde hürandan başkan bir netîce ile karşılaşmamız mümkün olmaz Size, şerîat îlân edin veyâ şer’î hükümleri tatbik edin de miyoruz Çünkü, başında bulunduğ unu z devletin ve idâresini yüklendiğiniz topl umun inanç ve yaşayışları, bu gün için, buna müsâit değildir Ö zlerindeki ve kalblerindeki îmân esaslarının üzeri, bid’at, şirk ve küfür külleri ile örtülmüş olduğundan -Putlara tapan müşrikler gibi - hemen i’tiraz edip karşı eyleme geçerler Fakat sizler, kendi nefsilerinizde, Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın inançlı bir ümmeti ol arak, inancınızın eseri olan Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esaslarını yaşayıp göstemeye çalışırsanız, sizleri örnek alan müslümanlar, hatta gayr- i müslimler bile , sizleri örnek alarak sizler gibi bir İslâm hayâtı yaşamaya başlarlar ve sizlerin yapmaya gücünüzün yetmediği dîni hükümlerin tatbîkini , sizlerden evvel kendileri isterler ki böyle bir halde, dünyevî ve uhrevî mutluluğun tüm kapıları, diğer bir ifâde ile , ebedî mutluluk diyârı olan cennetin kapıları, hem sizlere, hem aile efrâdınıza, hem de bizlere açılmış olur Sayın Cumhurbaşkanım, işittim ki “Bana, Ömer’ler getirin” demişsiniz Bir devlet ba şkanının iyi bir başarı elde etmesi için çok güzel bir teşhis ve istek Ama, Ha zreti Ömer radıya’llâhü anh , böyle yüksek bir vasfı , böyle yüksek bir şerefi, geçmişinde bulunan Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 57 bataklıktan kurtulmak için, aklını, îmânını ve iz'ânını , Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiyleri doğrultusunda kullanarak hakkı bâtıldan ayıran yüksek ferâseti ve adâleti ile kazan mış ve ( ِ ِ ر َ م ُ عِا َي ِ ِ َ ا ِ ُ را َ ف لاِ َ ت ن ِ قِ :Yâ Ömer, Sen Fâruksun : Yâ Ömer, S en , h akk ile bâtılı ayırt etme ferâsetine sâhipsin ) ilâhî müjdesine nâil olmuştur ki onun bu hâli kazanmasının sırrı, şu âyet -i kerîme’de açık bir şekilde ifâde buyurulmuşdur ِ إِ او ُن َ مآِ َ ني ذ لاِ ا َ ه يَأِ ا ي ِ نِ ِ ُ وق ت َ تاِ ِ ل َ ع َ ِ َه ّللا ِِ َ ل ِ ن َ عِ ر ف َ ك ُي َ وِ ًانا َق ر ُ فِ م ُ ك ِ م ُ ك تا َئ ي َ سِ م ُ ك ِ م ُ ك َل ر ف غ َي َ و ط ِ ِ مي ظ َ ع لاِ ل ض َ ف لاِو ُذِ ُه ّللا َ و ِ “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhibidir” 69 Eğer, siz ler de, Hazre ti Ömeru’l-fâruk radıya’llâhü anh gibi, hakkı bâtıldan ayıran adâletli bir devlet başkanı olmak arzûsunda iseniz ki böyle bir hâle, hem inancınız, hem yetkiniz, hem de cesâretiniz, fazlası ile vardır Böyle bir halde, idâre etmekte olduğunuz b izler de , akla hayâle gelmedik fitne ve fesadlar içerisinde yaşamaya çalıştığımız bu günlerde, aşağıdaki âyet -i kerîme ve benzeri âyet -i kerîme’lerde ifâde b uyurulan ateş azâbından (cehennem azâbından) kurtulmak için, şiddetle ihtiyacımız olan, adâletli, cesâretli, ferâsetli; îmânı, ameli, ahlâkı ve muâmelâtı bütün bir önderi, bir kurtarıcıyı bulmuş oluruz ِ م ُ كي ل هَأ َ وِ م ُ ك َ س ُ فنَأِ او ُقِ او ُن َ مآِ َ ني ذ لاِ ا َ ه يَأِ ا َي ِ ِ ُ سانلاِ ا َ ه ُ دو ُق َ وِ ا ً را َن ِ ِا َ ه ي َل َ عِ ُة َ را َ ج ا َ و ٌِ دا َ د شِ ٌ ظ َ غِ ٌة َ ك ئ َ َ م ِ ِ َ نو ُ ص ع َيِ َ ِ َ نو ُ ر َ م ؤ ُيِا َ مِ َ نو ُل َ ع ف َي َ وِ م ُ ه َ ر َ مَأِا َ مِ َه للا “Ey îmân edenler, gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi (gerek idâre ettiğiniz kimseleri) öyle bir ateşden koruyun ki onun 69 -Enfâl, 29 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 58 yakacağı insanla taşdır (O ateşin) üzerinde iri gövdeli , sert tabiatlı melekler (Cehennem zebânîleri) vardır ki onlar Allâh’ın kendilerine emrettiği şey’lere aslâ isyan etmezler Neye me’mur iseler (onu aynen) yaparlar” 70 Bütün bu uyarılara rağmen, eğer biz , iç ve dış düşmanlarımızın bu şekildeki çalışmalarını boşa çıkarmak için düşmanı oldukları Tevhîd Dîni İslâm’ın koruyucusu , Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına bağlı, Müslüman Türk Kudreti’ ni yeniden inşâ’ edip hayâta geçirmezsek ; birlik ve berâberliğimizin düşmanı, tefrîkanın dostu, her türlü fitne ve fesadın kaynağı, demokrasî, lâiklik, özgürlük, hoşgörü ve batı hayranlığı gibi bir yaşam tarzından vaz geçip birlik ve berâberliğimizin tek dayanağı olan Tevhî d Dîni İslâm’ın etrâfında toplanmazsak ; aşağıdaki âyet -i kerîme ve benzeri âyet-i kerîmelerde ifâde buyurulan ilâhî uyarıları hesâba katmazsak ; büyük tecrûbeler sonunda dile getirilmiş olan Mustafa Kemal’in Gençliğe Hitâbesi’ ndeki gerçekleri gözardı edersek ; büyük bir yanılgı ile ne kalbimizdeki îmânın , ne de damarlarımızdaki asil kanın gereğini yapmış olmayacağımızdan karşılaşacağımız her türlü kötü netîcelere katlanmak mecbûriyetinde kalırız ki böyle bir hal, hem İslâm Dîni’nin esâsları , hem de Mustafa Kemal’in “Muhtaç olduğun kudret, kalbindeki îmânda ve damarlarındaki asîl kanda mevcuttur” vasiyeti ile hiç bağdaşmaz ِ َ ني ر فا َ ك لاِى َل َ عِ َ طا َي شلاِا َن ل َ س رَأِا نَأِ َ ر َ تِ َ لَأ ِ ِ ً ا ّ زَأِ م ُ ه ز ُ ؤ َ ت “Görmedin mi biz kâfirlerin başına, kendilerini alabildiğine tahrik edip coşturan şeytanları gönderdik” 71 ِ ه ل َ و ُنِ َ ن م ؤ ُ م لاِ لي ب َ سِ َ ر ي َ غِ ع ب ت َي َ وِ َ ىد ُ اِ ُه َلِ َ َ ب َ تِ ا َ مِ د ع َبِ ن مِ َ لو ُ س رلاِ ق قا َ ش ُيِ ن َ م َ و ِ َ جِ ه ل ص ُن َ وِ َ و َ تِا َ م ِ َ من َ ه ط ِ ًا ص َ مِ ت َءا َ س َ و ع "Kim kendisine doğru yol besbelli oldukdan sonra Peygambere muhâlefet eder, mü'minlerin yolundan başkasına 70 -Tahrîm, 6 71 -Meryem, 83 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 59 uyub giderse onu, döndüğü o yolda (kendi hâline) bırakırız (Âhiretde de) kendisini Cehennem’e koyarız O, ne kötü bir yerdir" 72 ٌ ني ر َقِ ُه َلِ َ و ُ ه َ فِ ًان َاط ي َ شِ ُه َلِ ص ي َ ق ُنِ ن َ رلاِ ر ك ذِ ن َ عِ ُ ش ع َيِ ن َ م َ و َ ن ُ ود َت ه ُ مِ م ُ ه نَِأِ َ ن ُ وب َ س َ ِ َ وِ لي ب سلاِ ن َ عِ م ُ ه َنو د ُ ص َي َلِ م ُ ه ن إ َ و ِ َ ءا َ جِا َ ذ إِ ت َ ح ِا َيِ َ لا َقِا َن َِ ك َن ي َب َ وِ ي َبِ َ ت ي َل ِ ِ َ د ع ُب ِ ُ ني ر َ ق لاِ َ س ئ ب َفِ َ ق ر ش َ م لا ِ ن َل َ و ِِ ن َي ِ َ م و َ ي لاِ ُ م ُ ك َ ع َ ف ِ ِ َ ظِ ذ إ ِ م ُت م َل َِ نو ُ ك َ ش ُ مِ با َ ذ َ ع لاِ ِ م ُ ك نَأ ِ “Kim o Rahmân (olan Allâh) ın zikrinden göz yumarsa (gaflet içinde yaşayıp bâtıl fikir , inanç ve davranışları , zamanın gereği olarak benimseyerek emir ve nehiylerini yerine getirip O’na lâyık bir kul olmaya çalışmazsa ) biz de ona şeytanı musallat ederiz Artık o, onun (ayrılmaz) bir arkadaşıdır” “Şübhesiz ki bu (şeytan) onları yoldan çıkarır, onlar da kendil erinin hidâyetde (doğru yolda) olduklarını sanırlar (da bâtıl fikir ve inançlar içinde yaşayıp ömürlerini tüketirler) ” “Nihâyet (hesâb günü olan kıyâmet gününde) o, bize geldiği zaman, (yanlış yolda bir ömür tüketmiş olduğunu anlayınca) -Kâşki seninle benim aramda gün doğusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı (da sen bana arkadaş olmasaydın) Sen ne kötü bir arakaş (mışsın) - der, (ama artık iş işden geçmişdir) ” “(Bu temenniniz ve pişmanlığınız) bu gün size aslâ bir fâide vermez Çünkü (hepiniz, dünyâda iken nefislerinize) zulm etdiniz, (benim emir ve nehiylerimi terk ederek bâtıl fikir ve inançlar içinde yaşadınız) Muhakkak ki hepiniz de azâbda ortaklarsınız” 73 ِ ا بِ م ُ ه ُ ر َ ث ك َاِ ُ ن م ؤ ُيِا َ م َ و َ نو ُ ك ر ش ُ مِ م ُ ه َ وِ إِ “(Bunun için bu şekilde bir yaşam tarzını tercih edenlerin çoğu), Onların çoğu Allâh'a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” 74 72 -Nisâ', 115 73 -Zuhrûf, 36 -37-38-39 74 -Yûsüf, 106 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 60 ِ ر ُ ف كاِ نا َ س ن لِ َ ل َاقِ ذ إِ ن َاط ي شلاِ ل َث َ م َ ك ج ِِ ِ إِ َ ك ن مِ ٌءي ر َبِ إِ َ ل َاقِ َ ر َ ف َ كِ ا م َل َ ف َ م َل َاع لاِ ب َ ر َِاِ ُ ف َاخ َا ِ َ ف ا َ هي فِ ن ي َ د لا َ خِ رانلاِ ِ ا َ م ُ ه نَأِ ا َ م ُ ه َ ت َب قا َ عِ َ نا َ ك ط ِ ِ َ ك ل َ ذ َ و ِ َ ز َ ج ِا ُ ؤ ِ َ م لا ظلا ع “(Kendilerinin doğru yolda olduklarını zann ederek küfür, şirk veyâ nifak yolunu tecih eden bir yaşam tarzını kabul eden insanların) hâli de şeytanın hâli gibidir Çünkü (şeytan) insana - Küfr et- der de o küfr edince -Ben hakikaten senden uzağım Çünkü ben âlemlerin Rabb’i olan Allâh’dan korkarım - der” “Nihâyet ikisinin de (azdıranın da azanın da) âkıbeti, hakikaten ebedî ateşin içinde kalmaları olmuşdur İşte zâlimlerin cezâsı budur” 75 ِ ِ سانل لِ ُها َن ي َبِ ا َ مِ د ع َبِ ن مِ ى َ د ُ ا َ وِ تا َن ي َ ب لاِ َ ن مِ ا َن ل َ ز ن َاِ ا َ مِ َ نو ُ م ُت ك َيِ َ ني ذ لاِ ن إ ِ با َت ك لا ِ ِِ ِ َ نو ُن ع لاِ ُ م ُ ه ُ ن َ ع ل َي َ وِ ُِاِ ُ م ُ ه ُ ن َ ع ل َيِ َ ك ئ َلو ُا ِ ِاو ُ ح َل ص َا َ وِ او ُبا َتِ َ ني ذ لاِ إ ِ ُ ون ي َب َ و ِ ُ وا َفِ ا ِ ُ وت َاِ َ ك ئ َل ِ م ه ي َل َ عِ ُ ب ج ِِ ِِ م ُ ه َ وِ او ُتا َ م َ وِاو ُ ر َ ف َ كِ َ ني ذ لاِ ن إِ ُ مي ح رلاِ ُ با َ و تلاِ ا َنَأ َ و ُِ وا َفِ ٌ را ف ُ ك ِ َ عِ َ ك ئ َل ِ ي َلِ م ه ِ ا َ هي فِ َ ني د لا َ خ َ ع َ َاِ سانلاِ َ وِ ة َ ك ئ َل َ م لاِ َ وِ اِ ُة َن ع َل ج ِِ ِ َ و ِ َ نو ُ ر َظ ن ُيِ م ُ ه َ وِ ُ با َ ذ َ ع لاِ ُ م ُ ه ن َ عِ ُ ف ف َُ ِ “O kimseler ki, bizim inzâl etdiğimiz beyyine’leri ve (Allâh’ın emrine, hukümlerine, irşâdına ve bunlara îmân etmenin, ittibâ’ etmenin vücûb’una delâlet eden ve ayn -ı hidâyet, mahz -ı hidâyet olan) âyet ve delîl’leri, -biz bunu insanlar için Kitâb’da açık bir şekilde beyân etdikden sonra - ketm ederler (gizlerler) İşte onlar (ın hâli): Onlara, hem Allâh lâ’net eder, hem lâ’net etmek şânından olan (melekler ve insanlar) lâ’net eder” “Ancak tevbe edenler, tevbe edib de islâh -ı hâl edenler, islâh -ı hâl edib de ketm etdiği hakîkatleri beyân edip neşr edenler (yok mu?), işte ben de bunların tevbelerini kabûl ederim, 75 -Haşr, 16 -17 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 61 (ve kendilerini lâ’net’den istisnâ’ ederim) (Çünkü) Tevvâb olan da, Rahîm olan da ancak benim” “(Tevbe etmeyib de) küfürlerinde sâbit olanlar ve bu hâl üzere ölenler (yok mu?), onlar kâfir’lerdir ki işte, Allâh’ın, meleklerin ve bütün insanların lâ’neti onların üstündedir” “(Onlar), onun (o lâ’net’in yâhud Cehennem’in) içinde ebedî olarak kalırlar Onlardan ( ile’l-ebed) ne azâb hafifletilir, ne de kendilerinin yüzlerine bakılır, (onlara hiç bir mühlet ve müsâade de verilmez)” 76 اَن ل َ ع َ جِ َ ك ل َ ذ َ ك َ و ِ ِ َ ر با َ كَأِ ة َي ر َ قِ ل ُ كِ ِ ُ م ا َ هي م ر ِ ِ ُ ور ُ ك م َي ل ا َ هي فِا ِ ط ِ ِ م ه س ُ فن َ أ بِ إِ َ نو ُ ر ُ ك َا َ م َ و ِ َ نو ُ ر ُ ع ش َيِا َ م َ و “Biz, her şehir ve kasabada, (mal, mülk, servet ve makam sâhibi büyüklerini , -başında bulundukları topluma örnek olup onları hidâyet yoluna mı, yoksa dalâlet yoluna mı sevk edecekler diye - îmân ve küfür arasında muhayyer bıraktık Peygamberimiz onlara doğru yolu göstermesine rağmen onların ekseriyyeti küfür, şirk ve nif âk yolunu tercih ettiler) Biz de, o Mücrim’leri (oraların günahkârlarını ve onlara uyanları imtihân etmek için), o yerlerde (rahmetimizin bir eseri olarak mühlet verip kendi amellerine kendilerinin şâhid olup bir i’tiraz haklarının kalmaması için) hilekârlık etsinler (hîle ve desiselerine devam etsinler) diye, büyük adamlar (tanınmış büyükler) yaptık (Onları imtihân etmek için onlara böyle bir imkân verdik) Halbuki onlar hilekârlığı başkasına değil, kendilerine yaparlar da farkında olmazlar, (olsalar bile ondan vaz geçmazler )” 77 ِ را َ ص ب َ اِ ا ُ واِا َيِا ُ و َت عا َف "İşte, ey akıl ve basîret sâ hibleri, siz (bundan) ibret alın (ve Hakk’a) yönelin) 78 76 -Bakara, 159-162 77 -En’âm, 123 78 -Haşr, 2 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 62 َ ىد ُ اِ َ ع َب تِاِ ن َ مِ َ ىل َ عِ ُ م سلا َ و "(Dünyâda ve âhiretde) selâm (ve selâmet), doğruya (Hakk’a ve hakîkâte) tâbi’ olanlaradır ) 79 Kısa bir duâ ِ مي ج رلاِ ن َاط ي شلاِ َ ن مِ ا بِ ُذ ُ وع َا ِ بِ س ِ مِ ِ ن َ رلاِ ا ِ ِ مي ح رلا ِ َ ا ِ ب َ رِ ِ ُ د م َ َ م َلا َ ع لا ِ ِ َ ق ت ُ م ل لِ ُة َب قا َ ع لا َ و َ م ل اظلاِ َ ىل َ عِ اِ َ ن َاو د ُ ع َ َ وِ ا َ و ِ صل ِ ُة َ ول ِ ب ي طلاِ ه ب ح َ ص َ وِ ه لآِ َ ىل َ ع َ وِ د م َُ ِ ا َن لو ُ س َ رِ َ ىل َ عِ ُ م َ سلا َ و ِ م ُ ه َ ع ب َتِ ن َ م َ وِ َ ني ر ها طلاِ َ ِ ني دلاِ م و َيِ َ إِ نا َ س ح إ ب ِ لل َاِ ُ هِ مِ ا َي ن دلاِ ِ ا َن تآِ ا َن ب َ ر ِ ِ رانلاِ َ با َ ذ َ عِ ا َن ق َ وِ ًة َن َ س َ حِ ة َ ر خاِ َ وِ ًة َن َ س َ ح ِ ِ َ َ ر ب ِ َايِ َ ك ت َ ارلاِ َ م َ ح ر َا ِ ُ مو ُ ق َيِ َ م و َيِ َ ن م ؤ ُ م ل ل َ وِ ي َ د لا َ و ل َ وِ ِ ر ف غاِا َن ب َ ر ِ ِ ُ با َ س ا ِ ِ ل َ ع جاِ ب َ ر ءاَ ع ُ دِ ل ب َ ق َ ت َ وِا َن ب َ رِ ي ر ُذِن م َ وِ ة َ صلاِ َ مي ق ُ م Yâ Rabb, bize, iyi ile kötüyü, hakk ile bâtılı, gerçek olanla gerçek olmayanı ayırd edecek öyle bir nûr, öyle bir anlayış, öyle bir basîret ver ki biz, onunla, içimizdeki-dışımızdaki akıl , îmân ve iz’ân fukarâsı İslâm ve Müslüman düşmanlarının; İblîs’in ve İblîs gibi insan ve cin şeytanlarının ; hiçbir şekilde yanıltıp sana kullukdan uzaklaştıramadığı Muhlas kullarından ve Kur’ân -ı Kerîm’in hidâyet edip doğru yolu gösterdiği Müttakî kullarından olalım ki , Senin Sırât -ı müstakîm ’inde, Seni n Yüce Rızânı kazanmış peygamb erler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihler zümresine dâhil olalım Gerek içimizdeki, gerek dışımızdaki akıl , îman ve iz’ân fukarâlarının mel’un İslâm ve Müslüman düşmanlığına âlet olmayalım 79 -Tâ -Hâ, 4 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 63 Yâ Rabb, Zât -ı kibriyân hürmetine, Kur’ân -ı Hâkîm hürmetine, Habîb -i Ekrem’in ve Rasûl’ün Hazrati Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem hürmetine ve sâlih kulların hürmetine, duâlarımızı kabul buyur Âmîn, âmîn, âmîn Ve’l -hamdü li’llâhi Rabbi’l -âlemîn Ali Celâleddin Karakılıç 18 -Mayıs -2020 25 -Ramazan-1441 Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar, Analizler ve Tav siyeler 64 F İ H R İ S T Vasiyetler, Hâtıralar, Röportajlar Analizler ve Tavsiyeler 1 Besmele, Hamdele, Salvele 2 Ord Prof Enver Ziya Karal’ın vasiyeti 3 Ord Prof Reşat Kaynar’ın vasiyeti 4 Bir Röportaj 6 Bir hâtıra 7 Mustafa Kemal’in ba’zı sözleri ve kendi zamanında yapılan ba’zı İslâmî hizmeler 10 Bir i’tiraz 13 Mustafa Kemal'in, muhâfazakâr gurûba hükûmeti kurma görevi vermesi 14 Yukarıda geçen Röportaj ve Hâtıralarda, Birbiriyle örtüşen cümle ve ifâdeler 16 Önemli bir not 17 Önemli bir not 23 Önemli bir not 24 Önemli bir not 25 Önemli bir not 39 Tesâdüfî bir hâtıra ile, gerçeğe yönelişim 40 Önemli bir not 42 En tehlikeli düşmanlık 44 Önemli bir not 49 Ö z e t 50 Bütün bu gerçekleri dile getirdikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan’a ve Devlet YetkililerineTavsiyem 54 Kısa bir duâ 62 Fi hrist 64