İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır
İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 0 İstircâ’ Ni’mete şükür, belâlara sabır Y A Z A N Ali Celâleddin Karakılıç 2020 İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 1 İstircâ’ Ni’mete şükür, belâlara sabır Y A Z A N Ali Celâleddin Karakılıç 2020 İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 2 ػػػػ ْ سِ ب ػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػػ ِ ميِ ح رلا ِ ن َْ حْ رلا ِ لله اِ مػ ٍ د م َُ مُ َانِ لو ُ س َ ر َ ىل َ ع ُ م سلا َ و ُة صلا َ و َ ينِ م َػل َاع ْلا ِّ ب َ ر ِ و لِ ل ُ د ْ م َْ لْ َا َ ينِ ع َْ جْ َا ِ وِ ب ْ ح َ ص َ و ِ وِ لآ َ ىل َ ع َ و Rahm ân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyl a Her türlü hamd -ü senâ’, âlemle rin Rabbi olan Allâh’adır Salât ve selâm Rasûlümüz Hazreti Muhammed üzerine, O’nun tüm Âl ve Ashâb’ının üzer ine olsun İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 3 İstircâ’ Ni’mete şükür, belâlara sabır Ruhlar âlemindeki (Ahd -i mîsak’daki) Aslî (fıtrî) îmânını , dünyâ hayâtında da , kendi hür irâdesi ile yenileyip Kesbî îmâna çevirerek takvâ ve ihlâs sâhibi olan mükellef bir Müslümân’ın kalbinde , Allâh sevgisi ’nden ve Allâh korkusu ’ndan başka hiç bir şey’ yer etmemelidir Aynı zamanda böyle bi r Müslüman, karşılaşacağı herhangi bir musîbet ve belâları da ( ِ و ْ ي َلِ إ اػ نِ إ َ و ِ و ّلِ ل ا نِ إ َ ن ُ وعِ ج َار : İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn : -Biz (dünyâda) Allâh’ın (teslim olmuş kulları) yız ve biz (âhiretde) O’na dönücüleriz -) diyerek yüce Rabb’ine karşı büyük bir teslîmi yet gösterip istircâ ’ da bulunmalıdır 1 Çünkü, “Kazâya rızâ, tarîk -i selâmetdir Kul, Allâhü Teâlâ’nın gayri her neye muhabbet ederse muhabbeti , o şey’in âfâtına ( bir musîbet olmasına ) sebep olur Bunun için muhabbet -i ilâhîyye ’nin gayri hiçbir şey’ bâkî olmadığından her şey’ zevâl bulur, ancak muhabbet -i ilâhiyye bâkî kalır” “Meselâ, Hazreti Âdem aleyhi’s -selâm Cennet’e muhabbet edince araya Şeytan’ın hîlesi girdi ve Hazreti Âdem aleyhi’s - selâm Cennet’den yer yüzüne indirildi ve bu sûretle de elinden Cennet gitti; fakat Âdem aleyhi’s -selâm Zikru’llâh ile berâber kaldı” 2 1 -İstircâ’: Geri dönme ma’nâ sına olup bir musîbet zamânında ( َ ن ُ وعِ ج َار ِ و ْ ي َلِ إ اػ نِ إ َ و ِ و ّلِ ل ا نِ إ : İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn :-Biz (dünyâda) Allâh’ın (teslim olmuş kulları) yız ve biz (âhiretde) O’na dönücüleriz -) cümlesini söylemekdir 2 -Âdem aleyhi’s -selâm , İblîs’in yeminle söylediği “Rabb’iniz size bu ağacı, başka bir şey’ için değil, ancak iki melek olacağınız, yâhud (cennetde) ebedî kalıcılardan olacağınız için yasak etdi” (A’râf, 20) sözüne inanarak cennete muhabbet etmişdi İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 4 “Hazreti Ya’kûb aleyhi’s -selâm , Yûsuf aleyhi’s -selâm ’a fazlaca muhabbet etti Aralarında senelerce ayrılık vukû’ buldu Netîcede Yûsu f aleyhi’s -selâm ile buluştu Fakat Ya’kûb aleyhi’s -selâm ancak Zikr -i Hakk ile berâber kaldı” “Bunun için insana lâzım olan, if râd ve tefrîd’den sakınarak her hangi bir şey’e fazla muhab betten çekinmekdir Çünkü, dünyânın her cüz’ünde zevâl zarûrî olduğundan fazla muhabbetin âkıbeti de gönül azâbı ve minnettir” “Şu halde muhabbet , ancak zevâlden münezzeh olan, ezelen ve ebeden dâim ve bâkî’ olan Allâhü Teâlâ’ya olmak lâzım gelir” 3 Kezâ, Yûsûf aleyhi’s -selâm’ a fazla muhabbet duyan Azîzin karısı Züleyhâ, kendi sini ayıplayarak dedi kodular yapan kadınları bir ziyâfete da’vet edip topladı ve Yûsuf’a “Çık karşılarına” dedi O da kadınların karşısına çıkınca , O’nu gören kadınlar , hayranlıkla Yûsuf’a bakarken farkında olmadan ellerindeki bıçakla ellerini kesdiler ve “Allâh’ı tenzih ederiz Bu, bir beşer değildir Bu, çok şerefli bir melekden başkası değildir” dediler Züleyhâ da “İşte, beni kendisi hakkında ayıpladığınız zât budur Yemin ederim ki eğer o, kendisine emredeceğimi yapmazsa zindana atılacak ve zillete uğra ya caklardan olacakdır” dedi Yûsuf aleyhi’s -selâm da, “Yâ Rabb, zi ndan bana bunların da’vet ettikleri şey’den daha sevimlidir Eğer sen bunların tuzaklarını benden dön dürmezsen belki onlar a meyleder, câhillerden olurum” diye duâ etdi Allâhü Teâlâ’da onun duâsını kabul edip onların tuzaklarını kendisin den u zaklaştırdı Yusûf aleyhi’s - selâm da, Zikru’llâh ile berâber kaldı 3 -Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsî ri’l-Kur’ân,C 1 ss 268 Mehmed Vehbi İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 5 Aynı şekilde , Hazreti Yûsu f aleyhi’s -selâm ’a fazla ca muha bbet eden Züleyhâ da, yıllar sonra O’na kavuşunca Zikru’llâ h ile berâber kaldı İbrâhim aleyhi’s -selâm , Nemrud ve adamları tarafından ateşe atılırken ve İsmâil aleyhi’s -selâm ’ı kurban ederken, muhabbet -i ilâhîyye ’den gayri hiçbir şey’e muhabbet etmedi Bunun için de Yüce Rabb’inin lütfuna mazhar olarak ateş güllük gülüstanlık oldu Oğlu İsmâil aleyhi’s -selâm ’ı kurban ederken de baba -oğul Al lâhü Teâla’ya büyük bir teslîmi yet gösterdiler Cenâb -ı Hakk da, oğlunun yerine kurban edilmek üzere -Cebrâil aleyhi’s -selâm ile - büyük bir kurbanlık koç gönderdi ve o kurban edildi Bu suretle de baba -oğul, her zaman ve her yerde, Zikru’llâh ile berâber olduğunu ins -ü cinne ve âlemlere temâşâ etdirip isbât etdi Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem, hastalığı esnâsında okuduğu son hutbesinde “Allâhü Teâlâ kulunu (Rasûl'ünü) dünyâ hayâtı ve ni'metleri ile âhiret hayâtı ve ni'metleri arasında muhayyer bırakdı Allâh'ın kulu da âhiret hayâtını ve ni'met lerini tercîh etdi” “Ümmetimden her hangi birini bu dünyâda dost edinmekliğim îcâb etse, bu dost Ebû Bekir olurdu Fakat İslâm râbıtası (dîn kardeşliği) hepimizi kardeş etmişdir ” buyurarak dünyâ hayâtının ni’metlerine karşı Muhabbetü’llâh’ ı tercih etdi; Mi’râc’da Sidretü’l -müntehâ’ya varınca kâinâtın künhüne vâkıf olduğu, Cennet ve Cehennem’in temâşâ etdirildiği ve Sidretü’l -münteh â’dan ötede hiçbir mahlûka nasîp olmayan yüce bir makâma yükseltildiği halde, İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 6 ى َغ َط ا َ م َ و ُ ر َ ص َب ْلا َ غا َ ز ا َ م ىَأ َ ر ْ د َ ق َل ى َ ر ْ ػب ُ ك ْلا ِ و ِّب َ ر ِ تا َيآ ْ نِ م “(O'nun) göz ü (gördüğünden) ağmadı, (onu) aşmadı da” “And olsun ki O, Rabb'inin en büyük âye tlerinden bir kısmını görmüşdür” 4 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulduğu üzere hiçbir şey’e rağbet edip bakmayarak Muhabbetü’llâh ’ı tercih etdi; Vedâ’ Haccı hutbesinde de: “Ey insanlar, bu âlemde olan işler Allâh'ın kazâ ve kaderine tâbi'dir Her şey' vaktini bekler Allâh ac ele etmez Takdîre galebe etmek isteyenler mağlûb ve mahcûb, Allâh'a hîle etmek isteyenler perîşân olur” “Çok vâsî' olan Havz -ı Kevser 'e sizden evvel ulaşacağım Yarın hepimiz Kevser Havuzu kenarında buluşacağız Evvel gidiyorum Sizin Hakk yolunda can fedâ' ederek yapdığınız hizmetlerinize şehâdet edeceğim Şu anda cennetdeki havuzumu görüyorum Emîn olunuz ki yine şu anda bana arzın hazînelerinin anahtarları verildi , bütün cihâna İslâm nûr unun intişârı tebşîr edildi” buyurarak arzın hazînelerinin yerine Muhabbetü’llâh ’ı tercih etdi Bu suretle de bütün ömrü boyunca Zikru’llâh ile, Zikr -i Hakk ile berâber olduğunu ve Habîbu’llâh şerefine lâyık bulunduğunu ve ezelde rûhlar âleminde iken Levh -ı mahfûz’a Kelime -i Tevhîd yazılırken Rabb’inin ismi ile kendi isminin niçin berâber yazılmış olduğunu, ins -ü cinne ve âlemlere temâşâ ettirip isbât etdi Bunun için de ( َا ُء ْ ر َ م ْل ْ ن َ م َ ع َ م َا ب َ ح : Kişi, sevdiği kimse ile berâberdir” 5 buyurdu 4 -Necm,17 -18 5- Buhârî, Kitâbü’l -Edeb,Cüz’ 8 ss 48 İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 7 Bunun için, “Kazâ ve kadere râzı olmak büyük bir Makam ’dır Bu makâmı kazanan bir nefse, Nefs -i râdıyye denilir Bu makâma ulaşmak için İnsan nefsinin, şu mertebelerden geçmesi lâzımdır: 1-Nefs -i emmâre: insanı kötülüğe sürükleyen nefis, 2-Ne fs-i levvâme: Dînî bilgileri ve ahlâk -ı Muhammediyyi öğrendikçe yaptığı kötülüklerden huzursuzluk duyan, rahatsız olan, pişmanlık duyan nefis; 3-Nefs -i mutmainne: İtmînâne ermiş -emîn olmuş , sükûna kavuşmuş, Hakk’a yakîn olmuş - nefis (rûh); “İyilik ile kötülüğü ayırt eden böyle bir nefis (rûh), temizlenerek kalb nûru ile nurlanıp kişiyi Allâh’a yaklaştıran böyle bir nefis (rûh), böyle bir itmînâna eriş i, böyle emîn ve mutmaîn bir hâli elde ediş i, ancak vâcibü’l -vücûd olan Allâhü Teâlâ’yı zikr ile elde ede r” ki şu âyet -i kerîme, bunun açık bir delilidir: ِ للها ِ ر ْ كِ ذِ ب ْ م ُ ه ُػب ُ ول ُق نِ ئ َ م ْط َت َ و ا ُ ون َ مآ َ نيِ ذ ل َاط ُ ب ُ ول ُ ق ْلا نِ ئ َ م ْط َت ِ للها ِ ر ْ كِ ذِ ب لآ َاط “Bunlar, (Allâh'ın gönüllerini kendisine çevirip doğru yola iletdiği kimseler) , îmân edenler ve kalbleri (gönülleri) Allâh’ın zikri ile sükûnete kavuşanlardır Haberiniz olsun ki kalbler , ancak Allâh’ın zikri ile (O’na kulluk ile) huzûr bulur ” 6 4-Nefs -i râdıye: Allâhü Teâlâ’dan gelen her türlü kazâ ve belâ ya râzı olup sabreden, râzı olan, hoşnud olan nefis; 5-Nefs -i merdıyye: Râzı edilmiş, hoşnut edilmiş nefis; 6 -Ra’d, 28 İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 8 Hem râdıye , hem merdıyye olarak, öyle bir hale dön ki ( ُو ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ػن َ ع ُو ّللا َ يِ ض َ رط : Sen Rabb’inden hoşnut , Rabb’in de senden hoşnut )7 olsun Bunun için âyet -i kerîme’de şöyle buyurulmuşdur: 8 يِ دا َبِ ع ِ فِ يِ ل ُ خ ْ دا َف ًة يِ ض ْ ر م ًة َيِ ضا َ ر ِ ك ِّب َ ر َ لَِ إ يِ عِ ج ْ را ُةنِ ئ َ م ْط ُ م ْلا ُ س ْ ف ػنلا ا َ ه ُ ػت ػيَأ ا َي ِ تِن َ ج يِ ل ُ خ ْ دا َ و “Ey ıtmînâne ermiş (emîn ve mutmaîn olan) rûh Dön Rabb’ine, sen O’ndan râzı, O senden râzı olarak Haydi gir k ullarımın içine Gir Cennet’ime” 9 ٌ ؼ ْ و َ خ َ لَ ِ دا َبِ ع ا َي ْ ػنَأ َ لَ َ و َ م ْ و َ ػي ْلا ُ م ُ ك ْ ي َل َ ع َ نو ُن َ ز َْ تَ ْ م ُتج َا ا َنِ تا َيآِ ب او ُن َ مآ َ نيِ ذ ل َ و او ُنا َ ك َ ينِ مِ ل ْ س ُ مج ُا َةن َْ لْا او ُل ُ خ ْ د ْ ػنَأ ْ م ُ ك ُ جا َ و ْ زَأ َ و ْ م ُت َ نو ُ ر َ ػب ُْ تَ “Ey benim âyetlerime îmân edip de müslüman olan kullarım, bugün size hiçbir korku yokdur Siz mahzun da olmayacaksınız” “Sürur ve ikrama müstağrak olduğunuz halde , siz de, (mü’min) zevceleriniz de , girin cennet’e” 10 Bunun için, k azâ ve kadere râzı olmak büyük bir Makam olduğundan, kazâ ve belâ ’ya sabır hakkında da şöyle buyurulmuşdur: َأ ا َي َ نيِ ذ لا ا َ ه ػي ِ ة َلا صلا َ و ِ ْ بْ صلاِ ب او ُنيِ ع َت ْ سا او ُن َ مآ ط َ نيِ رِ با صلا َ ع َ م َو ّللا نِ إ او ُلو ُ ق َ ػت َلَ َ و ٌ تا َ و ْ مَأ ِ و ّللا ِ ليب َ س ِ فِ ُ ل َت ْ ق ُػي ْ ن َ مِ ل ط ُءا َي ْ حَأ ْ ل َب ْ نِ ك َل َ و َلَ َ نو ُ ر ُ ع ْ ش َت ٍ ء ْ ي َ شِ ب ْ م ُ ك ن َ و ُل ْ ػب َن َل َ و ِ م ِ ؼو َْ لْا َ ن ِ عو ُْ لْا َ و ِ م ٍ ص ْ ق َػن َ و ْا َ ن ْا َ و ِ لا َ و َ م َ َ ْ ػن ِ تا َ ر َ م ثلا َ و ِ س ُ ف ط َ نيِ رِ با صلا ِ ر ِّ ش َب َ و لَ 7 -Beyyine, 12 8 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 1 ss 549 Elmalılı M Hamdi Yazır 9 -Fecr, 27 -30 10 -Zuhruf, 68 ,69-70 İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 9 َا َ ذِ إ َ نيِ ذ ل ُ م م ُ ه ْ ػت َػبا َ صَأ ا ٌة َبيِ ص لَ ِ و ْ ي َلِ إ اػ نِ إ َ و ِ و ّلِ ل ا نِ إ او ُلا َق َ نوعِ جا َ ر ط ْ مِ ه ْ ي َل َ ع َ كِ ئػ َلوُأ ِ م ٌ تا َ و َل َ ص ْ ن َ رب ِّػ ٌة َْ حْ َ ر َ و ْ مِ ه لَ َ كِ ئػ َلوُأ َ و َ نو ُ د َت ْ ه ُ م ْلا ُ م ُ ى “Ey îmân edenler, (tâate ve belâya) sabr ile, bir de namaz ile (Allâhü Teâlâ’dan ) yardım isteyin Şübhesiz ki Allâh (ın yardımı) sabr edenler ile berâberdir” “Allâh yolunda öldürülmüş olanlar için -Ölüler - demeyin Bi’l -akis onlar diridirler Fakat siz iyice anlayamazsınız” “And olsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mal, can ve mahsulden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz Sabr edenlere (lûtf -ü keremimi) müjdele” “Ki onlar kendilerine bir belâ’ (bir musibet) geldiği zaman, - َ نو ُ عِ جا َ ر ِ و ْ ي َلِ إ اػ نِ إ َ و ِ و ّلِ ل ا نِ إ :-Biz (dünyâda) Allâh’ın (teslim olmuş kulları) yız ve biz (âhiretde) O’na dönücüleriz - diyenlerdir” “Onlar, (o teslîmi yet ve istircâ ’ı gösterenler yok mu? onlar), Rabb’lerinden (gelen) mağfiretler ve rahmet hep onların üzerindedir ve onlar doğru yola erdirilenlerin ta kendi leridir” 11 11 -Bakara,153 -157 Bu âyet -i kerîme’ler hakkında, Saîd ibn -i Cübeyr radıye’llâhü anhümâ der ki: Bu ümmete verilen şu güzel haslet (istircâ’), hiçbir ümmete nasîp olmamıştır Eğer o, Ya’kûb aleyhi’s -selâm ’a verilmiş olsaydı gâib etdiği oğlu Yûsuf alehi’s -selâm hakkında ( َاو َ ىف َ س َا :vâ esefâ ) demezdi Bu hâdiseyi anlatan âyet -i kerîme’nin tamâmı şöyledir: ( ٌ ميِ ظ َ ك َ و ُ ه َ ػف ِ ن ْ ز ُ حػ ْلا َ نِ م ُه َان ْ ي َ ع ْ ت ض َي ْ ػبا َ و َ ف ُ س ُ وي َ ىل َ ع َ ىف َ س َا َاي َ ل َاق :Ey Yûsuf’ün üstünde (titreyen) tasam, (gel, şimdi tam senin gelmen zamânıdır) dedi ve hüzn -ü İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 10 Bu âyet -i kerîme’ler hakkında, merhûm ve mağfûr Mehmed Vehbi Efendi de, Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l - Kur’ân, C 1 ss 267 de şöyle demektedir: “Bir takım belâlara mübtelâ olmamak için kullukda sâbit kadem olmak ve insanlık hâli herhangi bir kusûra mübtelâ olduktan sonra da kusûrunun affını dilemekle belânın üzerinden kaldırılmasını Cenâb -ı Hakk’dan dâimâ istemek lâzımdır Herhangi bir belâyı v ukûundan evvel haber vermek Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm için bir mu’cize olduğu gibi, insanların metânet -i kalbiyyelerine de vesîle olur Zirâ, musîbetin geleceğini bilen bir kimse, musîbete hazırlanmış olacağından sabrı ve metâneti ziyâde olur ve o musîbet geldiği zaman çok feryad etmez” “Bunun için Cenâb -ı Hakk kullarının, bu âyet -i kerîme’de ifâde buyuru lan musîbetler ile imtihan olunacaklarını haber verdi ki vukûunda sabr etsinler, feryâd etmesinler ve ihlâs üzere bulunsunlar Çünkü, insanın her hang i bir belâ’ya uğraması hâlinde ihlâsı ve Rabb’isine olan ilticâ’sı daha ziyâde olduğundan herhangi bir musîbete mübtelâ olmak ihtimâlini düşünerek tuğyân etmez ve dâimâ ihlâs üzere bulunur” “Musîbet, insana isâbet eden sevilmeyecek bir şey’dir Rasûlü ’llâh aleyhi’s -selâm ’ın -Mü’mine ezâ’ veren her şey’, kederinden gözlerine ak düşdü (Bununla berâber) O, artık gamını tamâmen yutmakda idi” Yûsuf,84 Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 44 Hasan Basri Çantay Salevât: Bu lâfız aslında duâ ma’nâ sına i se de burada -bu vasıflara sâhip olan kulları -, Allâhü Teâlâ’nın mağfiret ve tezkiye etmesi (temize çıkarması) ve medh -ü senâ’ buyurması anlamındadır Rahmet: lûtf -ü ilâhî ma’nâsınadır Bu âyet -i kerîme’de ifâde bu yurulan sıfatlara sâhip olan kimseler için rahmetin bolluğun a işâret etmek için (Salevât) lâfzı, cemi’ sîğası ile ifâde buyurulm uşdur İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 11 mü’müne musîbetdir - hadîs -i şerîfi, bu ma’nâyı te’yîd eder ve musîbet zamânında ( َ ن ُ وعِ ج َار ِ و ْ ي َلِ إ اػ نِ إ َ و ِ و ّلِ ل ا نِ إ : İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn ) kelime -i tayyibesi Ü mmet -i Muhammed’e mahsûs bir atiyye -i ilâhiyedir (ilâhî bir ihsândır) Zîrâ, bu kelime ile musîbete rızâ göstermek diğer ümmetlere verilmemişdir Çünkü, Allâhü Teâlâ’nın, o kulunu musîbet ile terbiye ettiği bir zamanda -Biz Allâh’ın mahlûkuyuz ve âkıbet Allâh’ın huzûruna rü cû’ edeceğiz - diyerek teslîmi yetini ve musîbete râzı olduğunu izhâr etmesi, büyük bir meziyet olduğundan onun karşılığında verilecek olan büyük ecri de bu ümmete mahsûs kılmışdır” “Bunun için Ehl -i îmân hakkında musîbet, ukubet olmayıp ayn -ı ni’met ol duğu ve musîbetin hâlikı, Allâhü Teâlâ olduğu ve musîbet zamânında ( İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn ) cümlesi ile mukâbele etmek; Allâhü Teâlâ’dan her ne gelirse râzı olduğunu izhâr demek olduğu ve bu cümle ile ahireti, haşri ve neşri ikrâr ettiği cihet le büyük sevâba nâil olacağı, bu âyet -i kerîme’den müstefâd olan (anlaşılan) fevâid (faydalar) cümlesindendir” Bir kimseye musîbet isâbet ettiği zaman bu kelime -i Tayyibe ile Rabb’isine ilticâ’ ederse Allâhü Teâlâ’nın o musîbeti o kimse üzerinden kald ıracağı ve ahiretini güzel kılacağı ve o musîbetden meydana gelecek zarar karşılığında ondan daha iyisini halk edeceği husûsu da, Hadîs -i şerîf’de ifâde buyurulmuşdur Kazâya rıza, tarîk -i selâmet olduğu halde, buna rızâ göstermeyen Mûsâ aleyhi’s -selâ m’ın kavmi hakkında şöyle buyurulmuşdur: “(Mûsâ aleyhi’s -selâm’ın kavmi -Tih - sahrâsından çıkdıkdan sonra) şu kasabaya girip dilediğiniz yerde İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 12 istediğinizi bol bol yeyin, Bâb -ı hıtta’dan (kemerleri aşağı indirilmiş kapıdan) secde ederek (eğilerek, saygı gösterek) girin ve (isteğimiz) Hıtta (dır, günahlarımızın dökülüp düşmesidir) deyin , (bu sûretle tevbe edin de o sâyede) kusurlarınızı örtelim, iyilik (ve tâat) edenler (in ecrin) i de daha fazla artıralım, demişdik” “İçlerinden nef islerine) zulm edenler ise sözü kendilerine söylenenden başkasına çevirmişlerdi (de Hıtta :günâhımızı affet yerine, emr -i ilâhî’yi hafife alıp eğlenerek Hınta :buğday veyâ Hınta -i hamra : kırmızı buğday isteriz, demişlerdi) Biz de o zâlimlerin üstüne gökden -yaptıkları fıskın karşılığı olmak üzere - murdar bir azâb (tâun) indirmişdik (de hepsi çok kısa bir zamanda helâk olup gitmişlerdi) ” 12 Şu h alde sevindirici veyâ üzücü her hangi bir hâdise karşısında, Yüce R abb’imiz Allâhü Teâlâ’ya yönelip O’na kayıtsız şartsız teslîm olarak karşılaşılan o musîbet ve belâları, büyük bir sabırla, ( ِ و ْ ي َلِ إ اػ نِ إ َ و ِ و ّلِ ل ا نِ إ َ ن ُ وعِ ج َار : İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn : -Biz (dünyâda) Allâh’ın (teslim olmuş kulları) yız ve biz (âhiretde) O’na dönücüleriz -) diyerek büyük bir teslîmiyyetle istircâ ’ da bulunmak, dünyevî uhrevî her türlü mutluluğun anahtarıdır “Şu halde muhabbet , ancak zevâlden münezzeh olan, ezelen ve ebeden dâim ve bâkî’ olan Allâhü Teâlâ’ya mahsus olmak lâzım gelir ki o da ancak, dünyâda ve âhiretde hiçbir zaman zevâl bulm ayacak olan Zikru’llâh , Zikr -i Hakk’ dır ” Bunun için Rabb’ine yönelip O’na kulluk ya pmaya çalışan ihlâs ve takvâ sâhibi bir Müslümân, kendisini sayısız 12 -Bakara, 58 -59 İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 13 ni’metlerle şereflendiren Rabb’inden başka hiç bir şey’e ve hiç bir kimseye muhabbet duymaz Sevdiklerini Allâh için sever, yerdiklerini de Allâh için yerer ا َ هيِ ف ْ م ُ هي َ و ْ ع َ د م ُ ه للا َ ك َنا َ ح ْ ب ُ س ٌ م َلا َ س ا َ هيِ ف ْ م ُ ه ُ ػت يِ َ تَ َ وج ْ م ُ ىا َ و ْ ع َ د ُ رِ خآ َ و ِ و ّلِ ل ُ د ْ م َْ لْا ِ نَأ َ ينِ م َلا َ ع ْلا ِّ ب َ رع “Onların (cennetdeki) duâları -Sübhâneke’llâhümme: Yâ Allâh, Seni tesbîh ve tenzîh ederiz - sözüdür Oradaki (cennetdeki) tahıyyetleri (sağlık temennîleri) de selâm’ dır Duâlarının sonu da -El -hamdü li’llâhi Rabbi’l -âlemîn: Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a - (dır)” 13 Bunun içindir ki “Ni ’mete şükür, zevâline mâni’dir” esâsına binâen şöyle buyurulmuşdur: بّ َ ر ِ ل ْ ض َف ْ نِ م ا َ ذ َ ىفق ُ ر ُ ف ْ ك َا ْ مَأ ُ ر ُ ك ْ ش َا َء ِ نِ َ و ُل ْ ػب َيِ لط ِ وِ س ْ ف َ ػنِ ل ُ ر ُ ك ْ ش َي ا َ نَِّ إ َف َ ر َ ك َ ش ْ ن َ م َ وج ٌيمِ ر َ ك ٌِّ نِ َ غ ِّ بّ َ ر نِ إ َف َ ر َ ف َ ك ْ ن َ م َ و “Bu (şekildeki davranışlar) , Rabb’imin fazlındandır Şükür mü edeceğim, yoksa (nankörlük edip) küfrân -ı ni’metde mi bulunacağım Bu, beni imtihân etdiği içindir” “Kim şükr ederse kendi nefsi lehine (kendi fâidesine) dir Kim de küfr ederse şübhe yok ki Rabb’im (onun şükründen) müstağnidir (Hem O), hakkıyla kerem sâhibidir” 14 13 -Yûnüs, 10 14 -Neml, 40 İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 14 َ ؽ ْ ز ِّ رلا ُو للا َ ط َ س َب ْ و َل َ و ْ نِ ك َل َ و ِ ض ْ ر َ ْ ا ِ فِ ا ْ و َغ َ ػب َل ِ هِ دا َبِ عِ ل َ م ٍ ر َ د َ قِ ب ُ ل ِّ ز َ ػن ُػي ُءا َ ش َي اط ُو نِ إ ِ هِ دا َبِ عِ ب ٌيرِ ص َب ٌ يرِ ب َ خ او ُط َن َ ػق ا َ م ِ د ْ ع َػب نِ م َ ث ْ ي َغ ْلا ُ ل ِّ ز َ ػن ُػي يِ ذ لا َ و ُ ى َ و ْ ن َػي َ و َ و ُ ى َ و ُو َت َْ حْ َ ر ُ ر ُ ش ِ لِ َ و ْلا ُ ديِ م َْ لْا ُ ق ْ ل َ خ ِ وِ تا َيآ ْ نِ م َ و ْ نِ م ا َ مِ هيِ ف ث َب ا َ م َ و ِ ض ْ ر َ ْ ا َ و ِ تا َ وا َ م سلا ٍ ة با َ دط َ و ُ ى َ و ْ مِ هِ ع َْ جْ ى َل َ ع ُءا َ ش َي ا َ ذِ إ ٌ ريِ د َقع ْ م ُ ك َبا َ صَأ ا َ م َ و ِ م ْ ن ُ م ْ م ُ كيِ د ْيَأ ْ ت َب َ س َ كا َ مِ ب َف ٍ ة َبيِ ص و ُ ف ْ ع َػي َ وا ْ ن َ ع ٍ يرِ ث َ كط Eğer Allâh bütün kul larına (müsâvât üzere) bol rızık verseydi yer yüzünde muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı Fakat O, ne miktar dilerse (rızkı okadar) indirir Şübhe yok ki O, kulların (ın her hâlin) den hakkıyla haberdardır, (her şey’i) kemâliyle görendir” O, (insanlar) ümit lerini kestikden son ra, yağmuru indirmekde, rahmetini yaymakda olandır O, hakîkî dost , her hamde lâyıkdır” “Göklerin ve yerin ve bunlar içinde yayıp ürettiği bütün canlıların yaratılışı O’nun âyetlerindendir O, bütün bunları (kıyâmet gününde) toplamay a da, ne zaman dilerse, hakkıyla kâdirdir” “Sizi, çarpan her musîbet, kendi ellerinizin i şleyip kazandığı (günahlar) yüzündendir Bununla berâber (Allâh) bir çoğunu da afveder (de musîbete uğratmaz) ” 15 َ ك ب َ ر َ نا َ ك ا َ م َ و َ نو ُ حِ ل ْ ص ُ م ا َ ه ُل ْ ى َا َ و ٍ م ْ ل ُظِ ب ى َ ر ُ ق ْلا َ كِ ل ْ ه ُ ػيِ ل "Senin Rabb'in -ehâlîsi (birbirini) ıslâh edib dururken de - o memleketleri sırf şirk ve küfür yüzünden (veyâ bir kısım zulümler nedeni ile) (hemen) helâk edecek değil ya" 16 15 -Şûrâ’ 27-28-29-30 16 -Hûd, 117 İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 15 Âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan va’d -i ilâhî ’ye göre ve -Allâhü Teâlâ'nın, rahmetinin ve hi kmetinin bir eseri olarak, Tevhîd Dîni İslâm’a yönelip tevbe etmeleri için mühlet verdiği bir toplumu şirk ve küfür yüzünden veyâ yaptıkları zulümler nedeni ile hemen helâk etmeyeceği esâsına binâen -, hâlen ayakta dura biliyor isek, bu mühlet , -Allâh korusun, Tevhîd Dîni İslâm’a yönelip ona teslim olmadığımızın cezâsı olarak bir helâke uğradığımız zaman, kendi amelimize kendimizin şâhid olup bir i’tiraz hakkımızın kalmaması için - Allâhü Teâlâ’nın bizlere olan sonsuz rahmetinin ve hikmetinin bir neticesidir Bunun için, hem kendi memleketimizde, hem de tüm dünyâda, Korona Virüsü ’nün tahrîbâtını gören ba’zı siyâsîlerin, “Bu günden sonra hiçbir şey’ eskisi gibi olmayacak” sözlerinin getireceği değişim , İslâm Dîni’nin Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esaslarına göre olursa, fevka’l -âde güzel bir de ğişim olur ki böyle bir değişim; ُ د ِّ د َُ يُ ْ ن َ م ٍ ة َن َ س ِ ة َئاِ م ِّ ل ُ ك ِ سْ أ َ ر َ ىل َ ع ِ ة م ُلَ ْا ِ هِ ذ َِ لِ ُ ث َ ع ْ ػب َػي َللها نِ إ َاه َنيِ د ا ََ لِ “Şübhesiz Allâhü Teâlâ, her yüz sene başında bu ümmetin dînini yenileyen bir müceddid gönderir” 17 müjdesine de uygun olur Çünkü, Müslümân’ların tek bir to plum hâlinde kendilerinden olan; Allâh’a ve Rasûl’üne itâat eden bir ulü’l - emr ’e itâat edip onun etrâfında toplanmaları ve ona itâat hâlinde olmaları, İslâm’ı n en başta gelen ve farz olan hü kümlerindendir Aksi şekiller ise, Allâhü Teâlâ’nın, aşağıdaki Korona Virü sü ile yaptığı uyarılarını hesâba katmamak olur ki böyle 17 -Et-Tâcü’l -Câmiu li’l -Usûl fî Ehâdîsi’r -Rasûl s a v C 3 ss 428 (Ebû Dâvud, El -Hâkim ve El -Beyhekî) Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf İstircâ’ Nimete şükür, belâlara sabır 16 bir değişimin sonu, “Nimete şükür, belâlara sabır” yerine, bir batak lıkdan çıkıp diğer bir bataklığa girmek olur ( ِ را َ ص ْب َْ لَا ِ لَا ُ وا ا َي ا ُ وِ بْ َت ْ عا َف :İşte, ey akıl ve basîret sâhibleri, siz (bundan) ibret alın (ve Hakk’a) yönelin ) 18 “ َ ىد ُْ لِا َ ع َب ػت ا ِ ن َ م َ ىل َ ع ُ م سلا َ و :(Dünyâda ve âhiretde) selâm (ve selâmet), doğruya (Hakk’a ve hakîkâte) tâbi’ olanlaradır” 19 Ali Celâddin Karakılıç 08-Nisan -2020 15-Şa’ban -1441 - Corona Virüsü Ben bir Korona Virüsü’yüm Kendim küçük ama tahrîbâtım büyükdür Rabb’imin küçücük bir askeri ve elçisiyim O’na ve O’nun ni’metlerine karşı nankörlük yapan isyankâr kullarını uyarmak için geldim Görevim bitince gideceğim Uyarılarımı kabul etmezsen iz, Rabb’imin âhiretdeki azâbı, hem daha şiddetli, hem daha süreklidir Bunun için nefsinizin arkadaşı olan şeytana ve şeytânî insanlara kul olmayın Sizleri halîfelik vasfı ile yaratıp yerlerdeki göklerdeki nice ni’metleri emrinize âmâde kılan Rabb’inize lâyık bir kul olmaya çalışın Çalışın ki dünyâda ve âhiretde ebedî mutluluğa eresiniz 18 -Haşr, 2 19 -Tâ-Hâ, 4