CKarakilic.com
Current View

Hz. Muhammed aleyhi's-selâm'ın Hayatı Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri

Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 0 HAZRETİ MUHAMMED aleyhi's - selâm'ın H A YÂ T I EŞSİZ AHLÂK ve FAZÎLETLERİ Y a z a n Ali Celâleddin Karakılıç Altıncı Baskı 2019 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 1 HAZRETİ MUHAMMED aleyhi's - selâm'ın H A Y Â T I EŞSİZ AHLÂK ve FAZÎLETLERİ Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 2 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 3 HAZRETİ MUHAMMED aleyhi's - selâm'ın H A YÂ T I EŞSİZ AHLÂK ve FAZÎLETLERİ Y a z a n Ali Celâleddin Karakılıç Altıncı Baskı 2019 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 4 ☼    Bu eser, Diyanet İşl eri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nca incelenmiş, 29 - 3 - 1972 târih ve D/5 - 3/72 sayılı kararı ile neşri uygun görülmüşdür Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 5 Besmele Hamdele Salvele ْ س ِ ب م ِِ ِ ِ ِ م مِ ِ ح َّ رال ِ ِ ِ َْ ْ ح َّ رال ِ ِ له ال ِ ُ د ْ م َْ لْ َال ِِ ِ ِ ِ له َ َ ِ م َر َل َ ْر ال ِ ا ِ َ ر ِ لا ِ ِ ح َّ رال ِ م مِ ِ ح َّ رال ِ ِ ِ َْ ْ لا ِ ِ ِ م ْ و َ ي ِ ِ ك ِ ر ل َ م ِ ِ ِ ي ا د رال ط ُ َ ِ َ َت ْ س َن ِ َ ك ل حي ِ إ َ و ِ ُ د ُب ْ َ َ ن ِ َ ك ل حي ِ إ ط ِ َ م مِ ق َت ْ س ُ م ْر ال ِ َ ط َال َّ ا ص رال ِ ل َن ِ د ْ ى ِ ال لا ِ ِ ْ ن َال ِ َ ِ يِ ذ ح ر ال ِ َ ط َال َّ ِ ص ِ ْ م ِ ه ْ م َل َ ع ِ َ ت ْ م َ َ ِلا ِ َلا َ و ِ ْ م ِ ه ْ م َل َ ع ِ ِ ِ و ُ ض ْ غ َ م ْر الِ ْ يْ َ غ َ ِ يِ ِ ا ل ل ح ض رال ِ ِ م َلا ْ س ِ لإ ال َ و ِِ ن َل يم ِِ لإ ِ ر ِ َل ني َ د َ ى ِى ِ ذ ح ر ال ِ ِ له ِ ِ ُ د ْ م َْ لْ َال ِ ٍ م مِ ق َت ْ س ُ م ِ ٍ ط ال َ َّ ِ ص ِ َ لى ِ ال ِ ُء ل َ ش َي ِ ْ ِ َ م ِى ِ د ْ ه َ ي ُ ِ له ال َ و ِ َ ى ف َط ْ ص ال ِ َ ِ يِ ذ ح ر ال ِ ِ ه ِ د َل بِ ع ِ َ ى ل َ ع ِ ٌ م َلا َ س َ و ِِ له ِ ِ ُ د ْ م َْ لْ َال ِ ِ َ ال ِ ح ص ر ِ ٍ د ح م َُ مُ ِ َل نِ د ام َ س ِ َ ى ل َ ع ِ ُ م َلا ح س رال َ و ِ ُة َ و ل ِ ِ ن ِى ِ ذ ح ر ال ِ ِ َ ل َ ز ْ ن َال ِ ِ َ ن أ ْ َّ ُ ق ْر ال ِ ِ و ِ ب ُ ِ له ال ِ ِ ِ و ِ ر آ ِ َ ى ل َ ع َ و ِ َ ِ ي ا د رال ِ ِ و ِ ب ِ َ ل َ م ْ ك َال َ و ِ ِ ي ا د رال ِ ِ م ْ و َ ي ِ َ لى ِ ال ِ ٍ ن ل َ س ْ ِ ِ إ ِ ب ِ ْ م ُ ه َ َ َ ب َ ت ِ ْ ِ َ م َ و ِ َ ِ يِ َّ ِ ى ح ل ط رال ِ َ َ ِ ب ام ح ط رال ِ ِ و ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ Bi'smi'llâhi'r - Rahmâni'r - Rahîm Bütün âlemlerin Rabb‟i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh‟a hamd olsun Yâ Rabb, biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle, o kendilerine ni‟met verdiklerinin yoluna ilet, gazâba uğra yanlarınkine ve sapıklarınkine değil Bizi, îmân'a ve (fıtrat dîni olan) İslâm'a hidâyet eden Allâh'a hamd olsun Allâh kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir Hamd olsun Allâh'a ve selâm olsun O'nun beğenip seç tiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği) kullarına Salât ve selâm, Allâh‟ın, Kurân‟ı inzâl etdiği ve dîni ikmâl etdirdiği seyyidimiz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb, tâhir olan Âl ve Ashâb‟ının üzerine ve kıyâmete kadar ihsân ile Âl ve Ash âb‟ına tâbi‟ olanların üzerine olsun    Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 6   Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 7 BİLİNMESİ GEREKLİ OLAN BA'ZI TA'BİRLER Biz mü'minler, Vâcibü'l - vücûd olan yüce hâlikımız ve mukaddes ma'bûdumuz Allâhü Teâlâ'nın mübârek isimlerini anarken " Teâlâ" veyâ " Celle celâlüh " gibi bir ta'bîr kullanarak O'nu ulular ve "Allâhü Teâlâ" veyâ "Hakk celle ve a'lâ" veyâ "Rabb'imiz celle celâlüh" deriz O'nun yüce isimlerini işitince de "Celle celâlüh" diyerek mukâbele ederiz ki bütün bunlar, birer İslâm terb iyyesi muktezâsındandır Aynı şekilde sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in mübârek isimlerinden birisi zikr edilince de "aleyhi's - selâm" veyâ "sallâ'llâhü aleyhi ve sellem" gibi bir ibâre kullanarak O'na salât - ü se lâm okuruz Çünkü Allâhü Teâlâ, bu husûsa işâretle Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır: ِ ِ إ له ال ِ ح ن ِ ِ ُ و ّل َ ص ُي ِ ُو َت َ ك ِ ئ َل َ م َ و ِ ح ن رال ِ َ ى ل َ ع ِ َ ن ِ ا ِ ب ِط ِ ِ َ ل ي ِ ِ َ ل ه ُّي ِ َال ِال ِ ح ر ِ َ م آ ِ َ ِ يِ ذ ن ِ ُ و ِ ّ ل َ ص ِال ِ ُ و ِ ا ل َ س َ و ِِ و ْ م َل َ ع ِال ِ الو ُ م ًل م مِ ل ْ س َت ِ " Şübhesiz ki Allâh ve melekleri Peygambere çok salât ve tekrîm ederler Ey îmân edenler, siz de O'na salât edin ve tam bir teslîmiyyetle de selâm verin" 1 Bu âyet - i kerîmenin hukmüne göre, sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e - zaman ve mahal il e tahdîd edilmeksizin - icmâlen salât etmek (salevât getirmek) farz 'dır Çünkü Cenâb - ı Hakk, O'na salât etmemizi emr ediyor Bu bakımdan O'nun ismi, her nerede zikr olunursa orada O'na salât etmek vâcib olur 2    Bu âyet - i kerîme nâzil olunca Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , kendisine selâm vermelerini, Ashâb - ı Kirâm'ına emr etdi Onlar da öyle yaptılar Ashâb - ı Kirâm'dan sonra gelenler de, gerek Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in kabrini ziyâret etmekle, gerekse is m - i âlîleri anıldığı zaman O'na selâm vermekle 1 - Ahzâb Sûresi, âyet 56 Salât: Allâhü Teâlâ'dan olursa rahmet ma'nâsına, meleklerden olursa istiğfâr ma'nâsına, mü'minlerden olursa hayır duâ ma'nâsına gelir 2 - İcmâlen: İcmâl sûretiyle, kısaltarak, kısaca, özetliyerek Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 8 me'mûr olmuşlardır Bu bakımdan Kâdî Ebû Bekr ibn - i Bukeyr, bu husûsun ehemmiyyetine işâretle şöyle der: "Allâhü Teâlâ, bütün halkına Peygamberi üzerine salât etmelerini ve tam bir teslîmiyyetle selâm g etirmelerini farz kılmış ve bu farzın îfâsını da muayyen bir vakte hasr etmemişdir Binâen - aleyh kişinin O'na salât ve selâmı çok yapması ve bunu terk etmemesi vâcibdir"    Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e salât - ü selâm okuman ın ehemmiyyetini belirten ve salevât - ı şerîfe hakkında vârid olan bir çok hadîs - i şerîflerden ba'zılarının meâlleri şöyledir: 1 - Allâhü Teâlâ, bana iki melek müvekkel kıldı Ben, bir Müslümân'ın yanında anıldığım zaman o Müslümân bana salevât getirirs e o iki melek, " Ğafera'llâhü lek : Allâh sana mağfiret etsin" derler Allâhü Teâlâ ve diğer melekleri de " Âmîn " derler Ben bir Müslümân'ın yanında anıldığım zaman o Müslümân bana salevât getirmezse o iki melek " Lâ ğafera'llâhü lek: Allâh sana mağfir et etmesin" derler Allâhü Teâlâ ve diğer melekleri de " Âmîn " derler 3 2 - Duâ eden bir kimse Peygambere salât etmedikce duâsı perdelidir; ( dergâh - ı icâbete vâsıl olmaz ) Taberânî: İbn - i Mes'ûd r a 3 - Sizden bi riniz Allâhü Teâlâ'dan bir dilekde bulunmak istediği zaman evvelâ O'na, şânına lâyık bir şekilde hamd - ü senâ etsin Sonra Peygambere salevât getirsin Çünkü bu sûretle duâ, maksûda kavuşmaya daha elverişlidir Taberânî: İ bn - i Mes'ûd r a 4 - Beni, duânın evvelinde de, ortasında da, sonunda da anın Ebû Ya'lâ, Bezzâr, Beyhekî: Câbir r a İbn - i Atâ , bu husûsda şöyle der : "Duânın rukünleri, kanatları, vakitler i ve maksâda îsâl eden ( ulaştıran ) sebebleri vardır Eğer duâ rukünlerine uygun gelirse kuvvetli olur Kanatlarına uygun gelirse semâda uçar ( kabûl olunur ) Vakitlerine denk gelirse icâbete nâil olur Sebeb lerine uygun gelirse muvaffakıyyeti tam ve kâmil olur 3 - Hak Dîni Kur'ân Dili Türkce Tefsir,C 6 ss 3923 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 9 Duânın rukünleri , huzûr - i kalbdir ( ı Hakk'a tam bir sûretde bağlanması ve diğer bütün sebebleri kesip atmasıdır ) Kanadları , sıdk ve ihlâsdır Vakitleri , seher zamânlarıdır Sebeble ri de, Rasûlü'llâh sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e salât ve selâmdır" 5 - Her duâ semâya çıkmakdan memnû'dur Bana salât vâsıl olursa o duâ yükselir ( Dergâh - ı icâbete varır ) Tirmizî: Umar r a 6 - Kim bana bir kerr e salât ederse, Allâh ona on salât eder Onun on günâhını siler Onun on kat derecesini artırır Beyhekî: Enes ibn - i Mâlik r a 7 - Yanında ben anıldığım hâlde üzerime salât etmeyen kişinin burnu yere sürtülsün Müslim, Tirmizî: Ebû Hurayra r a 8 - Cebrâîl aleyhi's - selâm 'a mülâkî oldum ( buluşdum ) da bana şöyle dedi: "Sana müjde ederim Allâhü Teâlâ diyor ki - Kim sana selâm verirse ben ona selâm veririm Kim sana salât getirirse ben ona salât ederim - " Hâkim, Beyhekî: Abdu'r - rahmân ibn - i Avf r a 9 - İnsanların bana en yakını, bana en çok salevât getirendir Tir mizî, İbn - i Hıbbân: İbn - i Mes'ûd r a 10 - Her cimriden daha cimri olan adam, ben yanında anılıb da üzerime salât getirmeyendir Buhârî, Neseî, Beyhekî: Ali r a 11 - Hangi bir zümre meclisde oturub da All âhü Teâlâ'yı anmadan, bana salât getirmeden dağılırsa, üstlerine Allâh'dan bir hasret çöker Dilerse onları azâblandırır, dilerse onları mağfiret eder 4 Ebû Dâvûd, Tirmizî , Hâkim: Ebû Hurayra r a 12 - Kim bana salât getirmeyi unutursa, ona cennetin yolu unutdurulur Beyhekî: Ebû Hurayra r a 13 - Kim kabrimin yanında bana salât ederse, ben onu işitirim Kim bana uzakda bulunarak üzerime salât getirirse, o bana ulaştırılır Beyhekî: Ebû Hurayra r a 14 - Allâh'ın yer yüzünde seyâhat eden melekleri vardır ki bunlar ümmetimden bana salâm teblîğ ederler İmâm Ahmed, Neseî, Beyhekî, Dâremî, İbn - i Hıbbân, Ebû Nuaym: Ebû Mes'ûd Akabe r a 15 - Cum'a günü benim üzerime salâtı çoğaltın, zîrâ sizin salâtın ız, bana o gün arz olunur Ebû Dâvûd, Neseî, İmâm Ahmed, Beyhekî: Evs r a    4 - Hasret: Ele geçirilemeyen veyâ elden kaçırılan bir ni'mete üzül üp yanma, üzüntü, iç sıkıntısı, keder Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 10 Rasûlü'llâh sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e getirilecek salevât - ı şerîfelerin muhtelif şekilleri ve metinleri vardır Bunlardan metni kısa, ma'nâs ı zengin ve sahîh rivâyetlere en uygun olan bir salevât - ı şerîfe metni şöyledir: َ ك ِ م ْ ل ِ ع ِِ د َ د َ َ ِ ب ِ ٍ د ح م َُ مُ ِل َن ِ د ام َ س ِِ ل آ ِ َ ى ل َ ع َ و ٍِ د ح م َُ مُ ِل َن ِ د ام َ س ِ َ ى ل َ ع ِ ْ ك ِ ر ل َب َ و ِ ْ م ا ل َ س َ و ِ ا ل َ ص ِ ح م ُ ه ح ل ر َال 5  "Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ M uhammed'in ve alâ âl - i Muhammed'in bi - adedi ılmik" 6    Diğer Peygamberlerin ve meleklerin büyüklerinin mübârek isimlerini anarken de " selâm " ile anarız Meselâ "Âdem aleyhi's - selâm", "İbrâhim aleyhi's - selâm", "Cebrâîl aleyhi's - selâm" gibi Eğer bunları tek kişi olarak anarsak "aleyhi's - selâm", iki kişi olarak anarsak "aleyhime's - selâm", üç ve üçden fazla olarak anarsak o zamân da "aleyhimü's - selâm" deriz ki "Selâm onun, - onların - , üzerine olsun" ma'nâsınadır    Peygamberlerden başkasına salevât getirmek tebean câiz olursa da istiklâlen mekrûhdur Çünkü bu husûs, örfde peygamberlerin şiârıdır Bu bakımdan peygamberlerden başkaları - müstakil olarak - salât - ü selâm ile yâd olunmazlar Ancak peygamberler ile birlikde zikr olundukları zaman, salât - ü selâm'a iştirak etdirilebilirler Meselâ, "Hazreti Ebû Bekr aleyhi's - selâm" veyâ "Hazreti Ebû bekr aleyhi's - salâtü ve's - selâm" denilmez Fakat "Allâhü Teâlâ, Hazreti Muhammed'e, O'nun Âl ve Ashâb'ına salât ve selâm buyursun" denilir Bu sûretle peygamberler ile onlara tâbi' olan Ashâb - ı Kirâm'ın aralarını tefrîk etmiş, onlara gösterilen ta'zîmdeki farkı belirtmiş oluruz ki bu husûs, Cümhûr - i ümmet arasında âdâb - ı İslâmiyye'den olarak kabûl olunmuşdur    Ashâb - ı Kirâm'ı v e Selef - i Sâlihîn'i de dâimâ hayır ile yâd etmek lâzımdır Çünkü Cenâb - ı Hakk, bu husûsa işâretle Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır: ِ ح ر ال َ و ِ ُ ؤ ل َ ج ِ َ ِ يِ ذ دم ِ ِ َ ل ن حب َ ر ِ َ ن و ُر و ُ ق َ ي ِ ْ م ِ ى ِ د ْ َ َ ب ِ ْ ِ ِ م ِ ِ َ ل ن َر ْ َّ ِ ف ْ غ ال ِ ِ َ ل نِ ن ال َ و ْ خ ِ لا ِ ِ َ و ِ ِ َ ل نو ُ ق َ ب َ س ِ َ ِ يِ ذ ح ر ال ِ ِ ْ ل ِ ب ِ َ ل يم ِ لا ِ ِ ِ فِ ِ ْ ل َ َ َْ تَ ِلآ َ و ِِ ن ِ َ ل نِ ب و ُل ُ ق ِ ِ َ ل ن حب َ ر ِالو ُن َ م آ ِ َ ِ يِ ذ ح ل ِ ر ِ ًّ لا ِ غ ِ ٌ م مِ ِ َ ر ِ ٌ ف ُ ؤ َ ر ِ َ ك ح ن ِ إ ع 5 - “Yâ Rabb, seyyidimiz Hazreti Muhammed‟e, O‟nun âl ve etbâına, ilminin adedince rahmet eyle, selâmet ver, hayır ve bereket ihsân eyle” 6 - Kur'ân - ı Hakîm ve meâl - i Kerîm,C 2 ss 721 - 723 Hasan Basri Çantay Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 11 "Bunların arkasından gelenler şöyle derler: - Ey Rabb'imiz, îmân ile daha önceden bizi geçmiş olan din kardeşlerimizi mağfiret et Îmân etmiş olanlar için kal blerimizde bir kin bırakma Ey Rabb'imiz, şübhesiz ki sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin - " 7 Bu âyet - i kerîmede "Bunların arkasından gelenler" sözünden murâd, Muhâcirîn - i Kirâm ile Ensâr - ı Kirâm'ın arkasından kıyâmete kadar gelmiş ve gelecek olan Mü'min'lerdir ki bunların şiârı ( üstünlüğü ) hem kendilerine, hem geçmişlerine tekaddüm etmiş olan Ashâb - ı Kirâm'ı ve Selef - i Sâlihîn'i dâimâ hayır ile yâd etmekdir Bu bakımdan bu âyet - i kerîme, bütün Ashâb - ı Kirâm'a karşı hurmet ve muhabbetde bulunmanın vücûb 'una delîldir Bunun için bizim vazîfemiz, bütün Ashâb - ı Kirâm'ı ve dîn büyüklerini hayır ile yâd etmek, onlara karşı muhabbet ve hurmetde bulunmakdır Bunun aksi aslâ câiz değildir Onların aralarında ba'zı muhâlefetler zuhûr etmiş olsa b ile bu husûs bir ictihâd muktezâsı bulunduğundan kendilerini ma'zûr görmekle mükellefiz Kalbinde Ashâb - ı Kirâm hakkında ğıll - ü ğîş ( kin ve buğz ) taşıyanlar ve bütün Ashâb - ı Kirâm'ı rahmetle yâd etmeyenler, Cenâb - ı Hakk'ın bu âyet - i kerîmede kasd ve medh etdiği Mü'min'ler meyânına ( arasına ) dâhil olamazlar Çünkü Allâhü Teâlâ, bu âyet - i kerîmede Mü'min'leri üç sınıf olarak zikr etmiş ve tertîb buyurmuşdur ki bunlardan birincisi Muhâcirîn - i Kirâm , ikincisi Ensâr - ı Kirâm , üçüncüsü de bu iki gurûbun ard ından gelip de kendilerini hayır ile yâd eden Mü'min 'lerdir İbn - i Ebî Leylâ, bu husûsun ehemmiyyetine işâret ederek şöyle der: " Sen, zinhâr bu üç mertebeden hâriç olmamaya çalış " 8 Bunun için Ashâb - ı Kirâm'dan her hangi birinin ismini anarken onu tek kişi olarak anarsak erkek için "Radıye'llâhü anh", kadın için "Radıye'llâhü anhâ" deriz İki kişi olarak anarsak erkek ve kadın için müşterek olmak üzere "Radıye'llâhü anhümâ" deriz Üç ve üçden fazla olarak anarsak o zaman da erkek için "Radıye'llâh ü anhüm", kadın için "Radıye'llâhü anhünn" deriz ki "Allâhü Teâlâ, ondan - onlardan - râzı olsun" ma'nâsınadır    7 - Haşr S ûresi, âyet 10 8 - Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm,C 3 ss 1001 Hasan Basri Çantay Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 12 Diğer İslâm âlimlerini anarken de onları tek kişi olarak anarsak erkek için "Rahmetü'llâhi aleyh", kadın için "Rahmetü'llâhi aleyh â" deriz İki kişi olarak anarsak erkek ve kadın için müşterek olmak üzere "Rahmetü'llâhi aleyhimâ" deriz Üç ve üçden fazla olarak anarsak o zaman da erkek için "Rahmetü'llâhi aleyhim", kadın için "Rahmetü'llâhi aleyhinn" deriz ki "Allâh'ın rahmeti onun - onların - üzerine olsun" ma'nâsınadır    Evliyâ - i Kirâm'dan tanınmış kimseleri anarken de onları tek kişi olarak anarsak erkek için "Kaddese'llâhü sırrahû", kadın için "Kaddese'llâhü sırrahâ" deriz İki kişi olarak anarsak erkek ve kadın için müşterek olmak üzere "Kaddese'llâhü sırrahümâ" deriz Üç ve üçden fazla olarak anarsak o zaman da erkek için "Kaddese'llâhü sırrahüm", kadın için "Kaddese'llâhü sırrahünn" deriz ki "Allâhü Teâlâ, onun - onların - sırrını mukaddes ve mübârek eylesin" ma'nâs ınadır    Uyarı Bu kitâbın muhtevâsında yeri geldikce zikr edilen isimler, bu ta'bîrler ile birlikde yazılmış olduklarından, okuyucularımızın bu ta'bîrleri sıkılmadan ve kısaltmadan okumalarını tavsiye eder, âyet - i kerîmede belirtilen sınıfa dâhil olmalarını Cenâb - ı Hakk'dan niyâz ederim    Not 1 - Bir kısım kelimelerin yazılışında Arapça veyâ Osmanlıca yazılış şekillerinin aslına uyularak uzun okunmsası gerekli olan yerlerde o harfin üzerine ( ^ ) şeklinde bir işâret, hemze veyâ ayın harfi olan yerlerde de ( ), ( t ) yerine (d) yazılarak - mümkün olduğu kadar - kelimenin aslına uyularak yazılmıştır Not 2 - Bu kitâbın muhteviyâtı, ilgili Âyet - i kerîme ve Hadîs - i şerîf‟ler ve bunların tefsirleri esâs alınarak yazılmışdır Müsteşriklerin kitâplarından istifâde edilmemişdir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 13    لآ ِ ِ ُ ل و ُ س َ ر ِ ٌ د ح م َُ مُ ُِ ِ له ال ِ ح لا ِ إ ِ َو َر ِ إ ِ ِ له ال “Lâ ilâhe ille‟llâh, Muhammedü‟r - Rasûlü‟llâh” “Allâh‟dan başka hiç bir ilâh - hiç bir tanrı, hiç bir ma‟bûd - yokdur, ancak O vardır Muhammed - aleyhi‟s - selâm - O‟nun Rasûl‟üdür ”    Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 14    ِ َ ال ِ ح م َُ مُ ِح ن َ أ ِ ُ د َ ه ْ ش َ أ ِ َ و ِ ُ ِ له ال ِ ح لا ِ إ ِ َو َر ِ إ ِ لآ ِ ْ ن َ أ ِ ُ د َ ه ْ ش ُو ُر و ُ س َ ر ِ َ و ِ ُه ُ د ْ ب َ ع ِ ًال د ِ “ Eşhedü en - l â ilâhe illâ‟llâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh” : "Ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildiririm ki ) Allâhü Teâlâ‟dan başka hiçbir ilâh ( hiçbir tanrı, hiçbir ma‟bûd ) yokdur Yine ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildir im ki ) Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm Allâhü Teâlâ‟nın kulu ve rasûlüdür"    Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 15 HAZRETİ MUHAMMED aleyhi's - selâm'ın HAYÂTI, EŞSİZ AHLÂK ve FAZÎLETLERİ Ö N S Ö Z ِ ْ س ِ ب ِ ِ له ال ِ ِ م ِ ِ ح َّ رال ِ ِ ِ َْ ْ ح َّ رال ِ ِ م مِ ِ ِ َ ن َ س َ ِ ِ ٌة َ و ْ س ُال ِ ِ له ال ِ ِ ل و ُ س َ ر ِ ِ فِ ِ ْ م ُ ك َر ِ َ ن ل َ ك ِ ْ د َ ق َر ِ ٌ ة ِ ِ ً ال يْ ِ ث َ ك َ ِ له ال ِ َ َّ َ ك َذ َ و ِ َ َّ ِ خ لآ ْال ِ َ م ْ و َ م ْر ال َ و َ ِ له ال ِ الو ُ ج ْ َّ َ ي ِ َ ن ل َ ك ِ ْ ِ َ م ِ ر ط ِ "And olsun ki Allâh'ın Rasûlünde sizin için, Allâh'ı ve âhiret gününü ummakda olanlar ve Allâh'ı çok zikr edenl er için güzel bir (imtisâl) numûne (si) vardır" 9 Hakîkati karşısında ve ِ ح لا ِ إ ِ َ ك ل َن ْ ل َ س ْ ر َال ِ ل َ م َ و ِ ِ ًة َ ْ ْ َ ر ِ ِ ر ِ َ َ ِ م َر ل َ َ ْ ل ِ " (Habîbim) Biz, Seni, ancak âlemlere rahmet için gönderdik" 10 âyet - i kerîmesinde, ifâde buyurulduğu üzere, âlemlere rahmet için gönderilen büyük peygamberimiz Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in hayâtını, eşsiz ahlâk ve fazîletlerini inceleyip ibret almadan yaşamak mümkün müdür? Ebedî âleme göçmeden önce şu fânî hayâtın imtihân anlarında saâdet kapılarının yollarını arayan her insan, her Müslümân, dünyânın en büyük insanı, Allâh'ın en sevgili bir kulu olan Hazreti Muhammed 9 - Ahzâb Sûresi, âyet 21 10 - Enbiyâ Sûresi, âyet 107 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 16 aleyhi's - selâm 'ın hayâtını, ahlâkını, dünyâda nasıl yaşamış ve neler yapmış olduğunu bilmeli, O'nu kendisine en büyük bir rehber yapmalı ve O'nu candan sevmelidir İşte bu gâye ve arzû iledir ki Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın hayâtına, yüksek ahlâk ve fazîletlerine, İslâm ahlâkının temel kâidelerine âid kısa ve özlü bilgileri ihtivâ eden bu küçük kitâbı, dîn kardeşlerimin istifâde edebilecekleri bir şekilde hazırlamaya çalışdım Kalbini her türlü fenâlıklardan tecrîd edib îmân nûru ile aydınlatan muhterem dîn kardeşlerimin bu küçük kitâbcıkdan istifâde edeceklerini, gördükleri kusur ve hatâları aczimize atf ed erek bize bildirmek lûtfunda bulunacaklarını ümîd ederim Sevgili Peygamberimizin hayâtını, eşsiz ahlâk ve fazîletlerini öğrenip öğretmeye gayret sarf eden dîn kardeşlerime Allâhü Teâlâ'dan rahmet, hidâyet ve nusrat niyâz ederim Tevfîk ve hidâyet yalnız ve yalnız Allâhü Teâlâ'dandır Ali Celâleddin Karakılıç 20 - Ağustos - 1970 Talas    Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 17 G İ R İ Ş ِ ِ ب ْ س ال ِ ِم ِ ح َّ رال ِ ِ ِ َْ ْ ح َّ رال ِ ِ له ِ ِ ِ م مِ ِ ِ ِ ا ت رال َ و ِ ُ و ت ْي ح ز رال َ و ِِ َ ِ ن لا ِ ِ ُ و ط َ و ِ ِ ن م ِ س ِ ر َ َ لا ِ ِ ْ ر ال ِ ال َ ذ َ ى َ و ِ َ ل َ ب ِ ِ م َلا ْال ِ ِ د ِ َ ِ ٍ يم ِ و ْ ق َ ت ِ ِ ِ َ س ْ ِ َال ِ ِ فِ ِ َ ن ل َ س ْن ِ لا ْال ِ َل ن ْ ق َل َ خ ِ ْ د َ ق َر ط ِ ِ ح ُ ث ِ َ ل ن ْ د َ د َ ر ِ ِ َ ف ْ س َال ِ ُه َ َ ِ ل ِ ف ل َ س ِ َ ل لا ِال ِ ح لا ِ إ ِ ا ر ِ ِ ذ ِ ُ و ن َ م آ ِ َ ِ ي ِ ُ و لِ م َ ع َ و ِال ِ َ ِ لْ ل ح ص رال ِ ال ِ َ ف ِ ِ ت ل ِ َ ل ِ َ غ ِ ٌ َّ ْ ج َال ِ ْ م ُ ه ِ ْ َ م ِ ُ َّ ْ م ِ ُ و ن ِ ٍ ن ط ِ ِ َل م َف ِ ِ ي ا د رلِ ب ِ ُ د ْ َ َ ب ِ َ ك ُب ا ذ َ ك ُي ط ِ َ َ ِ م ِ ك َل ْ لْ ال ِ ِ م َ ك ْ ِ َل ِ ب ُ ِ له ال ِ َ س ْ م َر َال "Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şehir hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı, Ahsen - i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) yaratdık Sonra da O'nu, aşağılar ın aşağısı olan Esfel - i sâfilîn'e redd etdik (Cehennem'in en alt tabakalarına kadar götüren şehevî arzûlarına, hevâ ve hevesine düşkün bir nefis ile berâber kıldık ve onun arzûlarına meyyâl bir hâle çevirdik) Ancak îmân edip güzel güzel amel ve hareketle rde bulunan kimseler, bundan müstesnâdır Onlar için bitmez, tükenmez (başa kakılmaz) mükâfât vardır O hâlde ( Sen bu hakîkate inandıkdan sonra ) sana dîni ne tekzîb etdirebilir? Allâh, hâkimlerin hâkimi değil midir?" 11 Âyet - i kerîmelerinin ifâd e etdiğine göre, kâinâtın en şerefli ve en üstün bir mahlûku olan insana insanlık vasıflarını kazandıran, insan rûhunun derinliklerine nüfûz ederek kalblere hâkim olan ve medeniyyet denilen ulvî mefhûmun özünü teşkil eden ahlâkın, en sağlam dayanağı dîndir Dîn olmadıkca, fertlerde yüksek ahlâk ve fazîletden eser görülmez Ahlâk ve fazîletden mahrum olan fertlerden teşekkül etmiş bir toplum ise, hiç bir zaman pâyidâr olamaz Çünkü dîn, cem'iyyetlerin intizam ve âhengini sağlayan en büyük bir âmildir Bu bak ımdan dînin yerini hiçbir şey' tutamaz 11 - Tîn Sûresi, âyet 1 - 8 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 18 Binâen - aleyh dîn, fertlerin rehberi, toplumların nizamını, intizâm ve âhengini te'mîn eden en büyük bir müessesedir Bu müessese, vahy ve ilhâma dayanırsa lüzûmu da o nisbetde artar Dîn, toplumların ni zam ve âhengini muhâfaza etmek için zarûrî bir âmildir Dînî inançlar, insanlardan hiçbir vakit ayrılmayan, nerede ve hangi zamanda olursa olsun onu dâimâ nezâreti altında bulunduran, saâdet ve mutluluk yoluna sevk eden bir hâkimdir Bu hâkim, vicdanlarda en müessir rolü oynayan bir âmil olduğundan insanı, gizli ve âşikâr her türlü fenâlıklardan alıkoyacağı gibi her türlü iyiliklere de sevk eder Dîn sâyesinde, Allâh'ın ilminin gizli ve âşikâr her şey'e teallûk etdiğini; Allâh'ın, gizli ve âşikâr her şey'i bildiğini bilen bir insanda, kuvvetli bir irâde, temiz bir seciye hâsıl olur Böyle güzel ve üstün hasletleri benimseyip onlara sâhip olan ve kendisine hâkim bulunan fertlerden teşekkül etmiş toplumlar ise, dâimâ büyük bir intizam ve âhenk içinde p âyidâr olurlar Bunun en büyük şâhidi, Târih'dir    Umûmî ma'nâda dîn, insanların, kendilerinden üstün buldukları insan üstü bir kuvvet ve kudretin varlığına inanmaları demekdir İnsan ile insan üstü tanınan bu kuvvet ve kudret arasındaki mü nâsebetler, îmânın akîdeleri, ibâdetler ve türlü ahlâkî duygular şeklinde kendisini gösterir İnsan, kendisinden üstün tanıdığı bu varlığın ya celâl 'inden ( kuvvet, kudret ve azametinden ) korkar veyâ cemâl 'ine ( karşı büyük bir hayranlık duyar İşte bu duygular karşısında kalan insan, kendi hareket ve davranışlarını, bu varlığın memnûn olabileceği bir şekilde ayarlamayı arzû eder İnsanda doğuştan mevcûd bulunan bu kendisinden üstün bir kuvvet ve kudrete inanma ve ibâdet etme arzûsunun zarûrî bir netîcesi olarak da - umûmî ma'nâda - "Dîn" denilen şey'in esâsları doğmuş olur Târih boyunca gelip geçmiş insan topluluklarının yaşayış tarzlarını, bilgi ve inançlarını tetkîk edecek olursak, hiçbir insanın, hiçbir toplumun, kendisinden üstün gördüğ ü her hangi bir şey'e inanmamış olduğunu göremeyiz Mutlakâ bir şey'e inandığını ve türlü şekillerde ona ibâdet etdiğini görürüz Bu türlü şekillerdeki inanış ve ibâdetler ise, ancak Allâh'ın göndermiş olduğu peygamberlere inanmayan ve onların göst ermiş oldukları yoldan gitmeyen insan topluluklarında görülür Hattâ her türlü medeniyyet imkânlarının yaşandığı zamânımızda bile, - İslâm'dan Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 19 uzaklaşan - ba'zı gençlerimizin çeşitli bâtıl şey'lere inandıklarını ve o uğurda bir çok şey'lerini fedâ etdiklerin i üzülerek görüyoruz Binâen - aleyh hiç tereddüd etmeyerek diyebiliriz ki, Allâh ve dîn fikri insanlarla berâber doğmuş, insanlarla berâber yürümüş ve insanlarla berâber devam edecekdir 12 Bunun için insanlar, - yaratılışlarındaki d în duygusunun zarûrî bir netîcesi olarak - dâimâ böyle yüksek fikirlere muhtaç olmuşlar ve durmadan onu aramaya, bulmaya, elde etmeye çalışmışlardır Böyle bir arayış içinde olan insanlara, "Dîn" denilen bu yüksek duygu ve fikirleri, en doğru ve en güzel bir şekilde gösterip telkîn edenler ise, ancak Allah'ın peygamberleri olmuşdur    Hakîkî ma'nâda dîn ise, Allâhü Teâlâ tarafından vaz' olunmuş ilâhî bir kânûndur İnsanlara saâdet yollarını gösterir, onların saâdete ermelerine vesîle ol ur İnsanların yaratılışlarındaki gâye ve hedefi, Allâhü Teâlâ'ya ne şekilde ibâdet yapılacağını bildirir Kendi arzûları ile Allâhü Teâlâ Hazretleri'nin dînini kabûl eden akıllı insanları, dâimâ hayırlı olan işlere sevk ederek kötü işlerden men' eder Cen âb - ı Hakk, dîn denilen bu ilâhî kânûnlarını, vahy sûretiyle, en sevgili kulları olan peygamberlerine bildirmiş, onlar da ümmetlerine teblîğ etmişlerdir Peygamberler, Allâhü Teâlâ Hazretleri'nin emir ve nehiylerini ( ilâhî kânûnlarını ) insanlara b ildirmek ve insanları dünyevî ve uhrevî saâdete götüren doğru yola yöneltmek maksâdı ile Allâhü Teâlâ tarafından me'mûr edilmiş en iyi insanlardır Allâh'ın elçileridir İlk peygamber Hazreti Âdem aleyhi's - selâm , son peygamber Hazreti Muhammed aley hi's - selâm 'dır Bu ikisinin arasında bir çok peygamber gelip geçmişdir Bunların sayısını ancak Allâhü Teâlâ bilir Kur'ân - ı Kerîm, her kavme ( her topluma ) bir peygamber gönderilmiş olduğunu haber vermektedir Ancak bunlardan bir kısmının isimleri ve 12 - "O hâlde (Habîbim) yüzünü bir muvahhid olarak dîne, Allâh'ın o fıtratına (yaratışına) çevir ki O, insanları bu fıtrat üzerine yaratmışdır " ( Rûm Sûresi, âyet 30) meâlindeki âyet - i kerîme ile; "Her çocuk ancak İslâm fıtratı üzere dünyâya gelir Bundan sonra anası babası onu, (Yahûdî ise) Yahûdî, (Nasrânî ise) Nasrânî, (Mecûsî ise) Mecûsî yaparlar" (Sahîhu'l - Buhârî, Cüz' 2 Kitâbü'l - cenâiz,ss 120) ma'nasındaki Hadîs - i şerîf; bu husûsu, gâyet iyi bir şekilde îzâh edip açıklar Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 20 hangi kavme peygamber gönderildikleri bildirilmiş, diğerleri bildirilmemişdir Kur'ân - ı Kerîm'de isimleri geçen peygamberler şunlardır: Âdem, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, Lût, İbrâhim, İsmâîl, İshâk, Ya'kûb, Yûsüf, Şuayb, Hârûn, Mûsâ, Dâvûd, Süleymân, Eyyûb, Zü'l - Kifl, Yûnus, İlyâs, El - Yesâ', Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve Muhammed salâvâtü'llâhi aleyhi ve aleyhim ecmaîn 13 Allâhü Teâlâ Hazretleri, yerleri ve gökleri yaratdıkdan sonra insanı yaratmış, dünyâ ve âhiretde refah ve saâdete götürecek ilâhî kânûnl arı, doğru ve şaşmaz yolları, - rahmetinin bir eseri olarak - peygamberleri vâsıtası ile kullarına bildirmişdir Bu sûretle de insanlar, kendilerini yaratan Allâh'ı bulmuşlar, bilmişler, öğrenmişler, bir Allâh'ın varlığına inanmışlar, Allâh'a nasıl ibâdet ya pılacağını, biribirlerine karşı nasıl muâmele edeceklerini anlamışlardır    Her peygamber, muayyen bir kavme, muayyen bir topluluğa peygamber olarak gönderildiği hâlde, en son peygamber olan Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , yer yüzündeki büt ün insanlara, - kendi zamânından kıyâmete kadar gelip geçecek olan bütün insanlara - hattâ bütün mahlukâta peygamber olarak gönderilmişdir O'nun peygamberliği sâde bir kavme, bir memlekete, bir millete ve bir zamâna mahsûs olmayıp umûmîdir Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , Allahü Teâlâ'nın emir ve nehiylerini, yalnız kendi kavmine ve bulunduğu asrın insanlarına değil, her devirde ve her yerde yaşayan bütün insanlara bildirmeye me'mûr edilmişdir Allâhü Teâlâ Hazretleri, dünyâ durdukca dünyânın her ta rafında yaşayan bütün insanlara lâzım olacak, zamânın ve zemînin îcablarına göre her türlü ihtiyaçlarını te'mîn edecek, dînî ve ahlâkî esâsları, O'na bildirmiş ve bunları kullarına anlatmak üzere O'nu me'mûr etmişdir Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm d a Allâhü Teâlâ'dan aldığı emirler gereğince kendisinin yer yüzündeki bütün insanlara, hattâ bütün mahlûkâta peygamber olarak gönderildiğini ve bütün insanları Allâh yoluna da'vete me'mûr olduğunu söylemiş, 13 - Bunlardan başka Kur'ân - ı Kerîm'de isimleri zikr olunan Lukmân, Uzeyr ve Zü'l - Karneyn' in velî veyâ nebî ( peygamber ) oldukları hakkında ihtilâf vâkî olduğundan, isimleri bu peygamberler arasında zikr olunmamışdır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 21 Allâhü Teâlâ tarafından bir " Dîn " ve bir " Kitab " g etirip onu ümmetlerine ta'lîm ve teblîğ eylemişdir 14 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın Allâhü Teâlâ tarafından getirdiği bu dîne " İslâm " ve " Müslümânlık ", onu kabûl edip îmân edenlere " Müslim " ve " Müslümân ", vahy sûretiyle gelen kitâba da " Kur'ân - ı Kerîm " denilmişdir    Her Müslümân, dünyânın en büyük adamı, Allâh'ın en sevgili bir kulu olan Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın hayâtını, dünyâda nasıl yaşamış ve neler yapmış olduğunu bilmeli ve O'nu candan sevmelidir Bu, her Müslüm ân'ın en önemli vazîfelerinden biridir Bu gün dünyâda Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı bilmeyen, O'nun büyüklüğünü anlamayan tek bir insan yok gibidir Herkes O'nu takdîr etmekde ve herkes O'na hayran olmaktadır    Son peygamber olan Hazre ti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in vaz' etmiş olduğu büyük İslâm Dîni , üç milyon kilometre kare kadar bir sahâya sâhip bulunup üç tarafı denizlerle çevrili olan Arab Yarımadası veyâ Arabistan adıyle anılan kıt'anın hemen hemen orta taraflarında bu lunan Mekke şehrinde doğup büyümeye başlamış, bi'l - âhare Medîne şehrinde kemâlini bularak en kısa bir zamânda bütün dünyâya yayılmışdır Binâen - aleyh sayısız güçlüklerle en kısa bir zamânda başarılan bu büyük inkılâbın zuhûr etdiği Arabistan kıt'as ının çok vahîm durumları karşısında, büyük insan Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın eşsiz başarılarını, hayret ve ibretle müşâhede ederek bu büyük insanı her husûsda kendimize en büyük bir rehber ittihâz etmekden ( yapmakdan ) bir an dahî ayrılmayalım Ne mu tlu, bu büyük insanı kendisine rehber ittihâz edip O'nun izinden ayrılmayanlara    14 - " (Habîbim) De ki: Ey insanlar, şübhesiz ben, Allâh'ın, sizin hepinize gönderdiği peygamberim" (A'râf Sûresi, âyet 58 ) meâlinde ki âyet - i kerîme, buna en büyük bir delîldir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 22    E v e t, "Peygamber, Mü'min'lere öz nefislerinden evlâdır Zevceleri de (Mü'min'lerin) analarıdır" x (Ahzâb,6) "Sizden her hangi biriniz beni evlâdından, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikce (hakîkî) mü'min olamaz" (Tâc,C 1 ss 26) "Takvâ, ma'sıyetde ısrâr etmemek, itâatde kibir ve gurûra kapılmamakdır" Hz Ali radıye'llâhü anh    x - İbn - i Mes'ûd radıye'llâhü anh 'ın rivâyet etdiği şâzz bir kırâetde de, “ ِ َ ر ِ ٌ ِ َأ ِ َ و ُ ى َ و ِ ْ م ُ ه : Ve hüve ebün lehüm: O, (peygamber) onların (Mü'min'lerin) babasıdır" buyurulmuşdur Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 23 B İ R İ N C İ K İ T Â B M e k k e D e v r i (Hicret'in Birinci Yılına kadar) Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 24    لآ ِ ُ ل و ُ س َ ر ِ ٌ د ح م َُ مُ ُِ ِ له ال ِ ح لا ِ إ ِ َو َر ِ إ ِ ِ له ال ِ Lâ ilâhe illâ'llâh, Muhammedü'r - Rasûlü'llâh "Allâh'dan başka hiç bir ilâh - hiç bir t anrı, hiç bir ma'bûd - yokdur, ancak O vardır Muhammed - aleyhi's - selâm - O'nun peygaberidir"    Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 25 HAZRETİ MUHAMMED aleyhi's - selâm'ın HAYÂTI Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri Bi'smi'llâhi'r - Rahmâni'r - Rahîm "Rahmân ve Rahîm olan Allâh' ın adıyle" Büyük peygamberimiz Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın ibret ve yüksek fazîletlerle dolu olan hayâtını incelemeye geçmeden önce, bütün âlemlere rahmet ve peygamber olarak gönderilen bu büyük ve eşsiz zâtın doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı ve ulvî vazîfesini îfâ' etmeye muvaffak olduğu memleketin durumunu, İslâmiyyetden önceki câhiliyyet devrinin özelliklerini, geleneklerini, dîn ve inançlarını kısa da olsa gözden geçirmek faydadan hâlî değildir Binâen - aleyh sevgili peygamberimiz Hazret i Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve selleam 'in mübârek hayatlarını, eşsiz ahlâk ve fazîletlerini anlatmaya geçmeden evvel, İslâmiyyet'den önceki Arabistan kıt'asının durumunu, üzerinde yaşayan insanların sefîl hayatlarını, dînî ve ahlâkî bakımdan tamâmen bozu lup en derin dalâlet çukurlarına nasıl düştüklerini, gözden geçirerek vahîm durumu anlamak gerekdir Arabistan kıt'asının durumu Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın içinde doğup büyüdüğü, orada yaşayıp orada âhirete irtihâl etdiği ve İslâmiyye t gibi ulvî bir dîni orada yaymaya çalıştığı Arabistan kıt'ası, üç tarafı denizlerle çevrili büyük bir yarımadadır Yüz ölçümü, takrîben üç milyon kilometre kare kadardır Kuzeyden Filistin ve Sûriye; doğudan Hîre, Dicle, Fırat, Basra Körfezi ve Am man denizi; güneyden Hint denizi ve Aden körfezi; batıdan da Kızıl deniz ve Süveyş kanalı ile çevrilmiş olup toprak gâyet çorakdır Yer yer vâhalar ve mer'alar görülür Umûmiyyetle Arab'ların göçebe hayâtı yaşamalarının sebebi de bundandır Bu i'tibârla or aya istilâcıların gözleri çevrilmemişdir Zamânımızda ise zengin petrol yatakları, buraların değerini artırmış ve dünyânın gözlerini oraya çevirmişdir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 26 Ancak Arabistan kıt'asının güneyine düşen Yemen kıt'asında yağmurlar bol ve arâzî verimlidir Bu b akımdan bir çok medeniyyetlerin kurulmasına sahne olmuşdur Son yıllarda yapılan arkeolojik araştırmalar bu bölgenin, mîlâddan (10 - 15) asır önceye kadar çıkan eski ve parlak bir medeniyyete sâhip bulunduğunu göstermektedir Jeoloji bilginleri de, A rabistan'ın bu günkü kum çölleri ve kurak bölgelerin yerinde geniş ve sık ormanların, büyük ırmakların, birbirine bitişik kasabaların bulunduğunu, iklim şartlarının insanların yaşamasına gâyet elverişli olduğunu, bu bakımdan büyük medeniyyetlerin kurulmuş olabileceğini, bi'l - âhare ba'zı sebebler ile sular çekilip, ırmaklar kuruyup kuraklık başlayarak bu günkü hâlini aldığını söylemektedirler Bu husûs, Kur'ân - ı Kerîm'in Sebe' sûresinde, şu şekilde ifâde buyurulup Allâhü Teâlâ'nın azâbına, gazâbına u ğrayan toplumların perîşan sonlarının nasıl olduğunu ve âhiretde de nasıl olacağını ap - açık bir şekilde ortaya koymaktadır ki ıbretle düşünülüp mütâlea edilmesi tavsıye olunur: "And olsun ki Sebe' (kavmini) n sâkin olduğu yerlerde (de) bir ıbret va rdı (Her ev) sağdan, soldan iki (şer) cennet (le çevrili idi) (Onlara) - Rabb'inizin rızkından yeyin, O'na şukr edin Çok güzel (temiz) bir belde Rabb, (şukr edenleri) cidden mağfiret edicidir - (denilmişdi) " "Fakat onlar (bu ni'metin şukründen) y üz çevirdiler Biz de Arim selini gönderdik (O) ikişer cennetlerin yerinde de ekşi yemişli, acı ılgınlı ve az bir şey' de Arabistan kirazından (olmak üzere harâb) iki (şer) bostan peydâ etdik" "İşte biz onları böyle nankörlük etdikleri için cezâla ndırdık Biz nankör olandan başkasını cezâlandırır mıyız?" "Onlar (ın yurdu) ile (feyz ve) bereket verdiğimiz memleketler arasında sırt sırta nice kasabalar yapmışdık Oralarda seyr (ve sefer etmelerini) takdîr etmiş, (kendilerine): - Gecelerce ve gündüzlerce oralarda korkusuz korkusuz gezin, dolaşın - (demişdik) " "Onlar ise (buna karşı) : - Ey Rabb'imiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır - demişler, kendilerine yazık etmişlerdi İşte biz de onları masallara çeviriverdik Onları darma dağınık e tdik Şübhesiz ki Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 27 bunda çok sabr (ve) şukr eden herkes için elbetde ıbretler vardır" 15 İslâmiyyet'den önce kuzey Arabistan devletleri İslâmiyyet'den önce Kuzey Arabistan'da Nebatlılar, Palmirliler veyâ Tedmurlular, Gassânîler, Hîreliler v e Kindeliler devletleri huküm sürmüşlerdir  Bunlardan Nebatlılar devleti, Filistin'in güneyindeki Edom bölgesinde kurulmuş ve bir müddet yaşadıkdan sonra Romalılar tarafından ortadan kaldırılmışdır Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın oğullarından b irinin adına izâfeten bu isim verilmişdir Ticâret ile meşkûl olurlardı  Palmirliler veyâ Tedmurlular devleti, Şam şehrinin kuzey - doğusu ile Fırat nehrinin batı tarafı arasında bulunup Palmir veyâ Tedmur denilen şehrin civârında kurulmuşdur Arapla rın Tedmur dedikleri bu vâhaya, Greko - Romen çağda Palmira denilmişdir Palmir veyâ Tedmur isimleri, hem bu vâhada bulunan bir şehrin ismi, hem de burada kurulmuş olan devletin ismidir Palmirliler devleti, Roma imparatorlarından Orelyen 'in, Palmirlileri m ağlûb etmesinden kısa bir zaman sonra yıkılmışdır Bu şehrin harâbelerini, bu gün dahî ıbretle seyr etmek mümkündür  Gassânîler devleti, Sûriye ile Irak arasında ya'nî Roma ile Sâsânî devletlerinin sınırları arasında kurulmuşdur Baş şehirleri Bo srâ veyâ Busrâ 'dır Bu devlet de, Sâsânî 'ler tarafından ortadan kaldırılmışdır  Hîreliler devleti, Kûfe şehri yakınlarında bulunan Hîre şehri etrâfında kurulmuşdur Bu devlet de, Sâsânî hukümdarlarından II Hüsrev Perviz tarafından o rtadan kaldırılmış ve en son kalıntıları da, Müslümân'lar zamânında Hazreti Hâlid bin Velîd radıye'llâhü anh tarafından temizlenmişdir  Kindeliler devleti ise, ilk zamanlar Bahreyn ve Yemâme bölgelerinde yaşamışlar, daha sonraları Kinde denilen ye rde yerleşerek Necid taraflarında bir devlet kurmuşlardır Bi'l - âhare meşhûr bir şâir 15 - Sebe' Sûresi, âyet 15 - 19 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 28 olan büyükleri Umruu'l - Kays 'ın ölümünden sonra dağılmışlar ve Necran, Bahreyn, Dûmetü'l - Cendel taraflarına küçük kâbîleler hâlinde yerleşmişlerdir En son kalıntıları d a Müslümân'lar tarafından temizlenmişdir İslâmiyyet'den önce güney Arabistan devletleri İslâmiyyet'den önce güney Arabistan'da Mainliler veyâ Minalılar , Sebalılar veyâ Sebe'liler ve Hımyerîler devleti ile Yemendeki diğer küçük devletcik ler huküm sürmüşlerdir  Bunlardan Main veyâ Mina devleti, Yemen'de kurulmuş ve orada huküm sürmüş bir devletdir Ne zaman yıkıldığı kesin olarak belli değildir  Sebalılar veyâ Sebe'liler devleti de, Mainliler devletinden sonra Yemen'de kurulmuş bir devletdir Kur'ân - ı Kerîm'de zikri geçen Sebe'' Melîkesi Belkıs , bu Sebalılar devleti hukümdarlarından biridir ki Hazreti Süleymân aleyhi's - selâm 'ın da'vetine icâbet ederek Müslümân olmuş ve tebeasını da Müslümân yapmışdır Bu devlet in yaptığı büyük işlerden biri, "Ma'rib Seddi" denilen "Arim" seddi ( yukarıda da geçtiği gibi, halkın Allâhü Teâlâ'nın vermiş olduğu ni'metlere şukr etmemeleri netîcesinde - Kur'ân - ı Kerîm'in Sebe' sûresinin (15 - 19)ncu âyet - i kerîmelerinde şu şekilde zikr edilir: "And olsun ki Sebe' (kavmini) n sâkin olduğu yerlerde (de) bir ıbret vardı (Her ev) sağdan, soldan iki (şer) cennet (le muhât idi) (Onlara) - Rabb'inizin rızkından yeyin, O'na şukr edin Çok güzel (ve temiz) bir belde Rabb, (şukr edenleri) cidden mağfiret edicidir - (denilmişdi) " "Fakat onlar (bu ni'metin şukründen) yüz çevirdiler Biz de Arim selini gönderdik (O) ikişer cennetlerinin yerinde de ekşi yemişli, acı ılgınlı ve az bir şey' de Arabistan k irazından (olmak üzere harâb) iki (şer) bostan peydâ etdik" "İşte biz onları böyle nankörlük etdikleri için cezâlandırdık Biz nankör olandan başkasını cezâladırır mıyız?" "Onlar (ın yurdu) ile (feyz ve) bereket verdiğimiz memleketler aras ında sırt sırta nice kasabalar yapmışdık Oralarda seyr (ve Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 29 sefer etmelerini) takdîr etmiş, (kendilerine) : - Gecelerce ve gündüzlerce oralarda korkusuz korkusuz gezin, dolaşın - (demişdik) " "Onlar ise (buna karşı) : - Ey Rabb'imiz, seferlerimizin arası nı uzaklaştır - demişler, kendilerine yazık etmişlerdi İşte biz de onları masallara çeviriverdik Onları darma dağınık etdik Şübhesiz ki bunda çok sabr (ve) şukr eden herkes için elbetde ıbretler vardır" 16 Arim, Himyer lehçesinde, "Sedd" ma'nâsı nadır Arim Seddi, Ma'rib şehri yakınlarında olduğu için, Ma'rib Seddi diye de anılmışdır Ma'rib şehrinin bir adı da Sebe' veyâ Seba ' dır Bu seddin veyâ sedlerin, hangi Sebe' kıralı zamânında yapıldığı veyâ yapılmaya başlandığı kesin olarak belli değild ir Bu Arim Seli ( ) seddinin veyâ sedlerinin yıkılmasından sonra, bura halkının ekseriyyeti başka yerlere dağılmışlar ve bir kısmı da kuzey Arabistan'a çıkmışlardır Bir çok târihciler, Gassânî 'lerin ve Hîre 'lilerin buralardan gelme Arab'lar olduğu nu, Huzâe kabîlesinin Mekke'de, Evs ve Hazrec kabîlelerinin de Yesrib'de (  Hımyerîler devleti de, yine Yemen'de kurulmuş ve Yahû dîliği kabûl etmiş olan devletlerden biridir Bi'l - âhare Afrika'da huküm süren Habeşliler , Kızıl Deniz'i geçerek bu devleti yıkmış ve ortadan kaldırmışlardır Çünkü son Hımyerîler hukümdârı Zü Nüvas , yahûdî olduğu için Hristiyan olan Necran halkını zorla Y ahûdîliğe sokmak istemiş, hattâ Hristiyanlıkdan dönmek istemeyenleri içleri ateş dolu hendeklere attırmışdı Kur'ân - ı Kerîm'in Bürûc sûresi 'nde zikr edilen "Ashâb - ı Uhdûd" un bunlar olması ihtimâli kuvvetlidir Bu bakımdan Mü'min'leri, îmândan dön dürmek için yapılan bu hâdiseye işâretle - Kur'ân - ı Kerîm'de - şöyle buyurulmuşdur: "Tutuşturucu (malzeme ile hazırladıkları) o ateş handeklerin sâhibleri gebertilmişdir" "O zaman onlar (o ateşin) etrâfında (kürsüler üzerinde) oturucu idiler" 17 16 - Sebe' Sûresi, âyet 15 - 19 17 - Bürûc Sûresi, âyet 4 - 5 - 6 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 30 Bu işkenceli ölümden kurtularak kaçan birisi, Bizans imparatoruna giderek vaziyeti anlatmış ve yardım istemiş, O da, Hristiyan olan Habeş kıralına bir mektup yazarak bunlara yardım etmesini bildirmiş O adam da mektûbu getirip Habeşistan kıralı olan Necâşî 'ye vermiş Necâşi de Eryat isminde bir Habeşli'nin idâresinde yetmiş bin kişilik bir ordu hazırlayarak Yemen'e Zü Nüvas üzerine göndermiş Yemen'e gelen bu orduda Habeşli bir kumandan olan Ebrehe isminde bir kumandan da vardı İki or du karşılaşınca Zü Nüvas mağlûb olduğundan Eryat , Yemen'e hâkim oldu Fakat Eryat'ın yanında bulunan Ebrehe ile arası açıldı Halk da, daha iyi davranan Ebrehe'yi seviyordu Netîcede iki kumandan arasında savaş başladı ve Eryat mağlûb olarak öldürüldü Bu sûretle Ebrehe de, Yemen'e hâkim oldu ki ileride bu adamın - Ka'be'yi yıkıp ortadan kaldırmak gibi - menfûr emelleri ve elîm âkıbeti zikr edilecekdir Mukaddesâta saldıranların bu menfûr emelleri ve elîm akıbetleri, Kur'ân - ı Kerîm'in Fil Sûresi'nde ap - açık a nlatılmışdır Bundan sonra Habeşli'ler, Yemen'i bir müddet daha idâre etdiler Fakat halka zulm etdiklerinden halk taraftârı olanlar, Bizans hukümdârından yardım istediler O da, Hristiyan olan Habeşliler aleyhine olarak onlara yardım etmedi Onlar da Sâsânî hukümdârı olan I Hüsrev ' den yardım istediler O da evvelâ yardım etmek istemedi Fakat isrâr edilince yardım etdi ve Yemen'e bir kuvvet göndererek Yemen'i zabd ettirdi Bu sûretle Yemen, Habeşlilerin hâkimiyyetinden kurtularak İranlı'ların hâ kimiyyetine girmiş oldu Fakat arada büyük bir fark olmadı İranlıların hâkimiyyeti de, son Yemen vâlisi Bazan 'ın İslâmiyyeti kabûl etmesine kadar devam etdi  Yemen'de kurulmuş olan Main, Seba ve Hımyer devletlerinden başka bir de küçük küçük devl etcikler yer almaktadır Bu küçük devletlerin ekseriyyeti - Zü Merâsid, Zü Gumdan, Zü Yezen, Zü Tübbâ, Zü Cedden gibi - "Zü" unvânını taşıyan devletciklerdir Bunlar hakkında fazla bir bilgi elde edilememişdir  Güney Arabistan'da bulunan bu devletle r, daha ziyâde aya, güneşe, yıldızlara tapmışlar ve bu tanrılar arasında erkek bir tanrı sayılan aya tapmayı, dişi bir tanrı sayılan güneşe tapmakdan daha üstün tutmuşlardır Bu tanrıların önem dereceleri ve üstünlükleri, muhtelif Yemen devletlerinde ayrı ayrıdır Ba'zı bölgelerde bulunan halk da, Yahûdîlik ve Hristiyânlık dînlerini kabûl etmişlerdir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 31 Meselâ, bunlardan güneşe tapan Seba'lılar devleti, güneşe tapmışlardır ki bu devletin başında bulunan Belkıs , - daha evvel de geçtiği gibi - Müslümân ola rak eski bâtıl dinlerini terk etmiş ve Allâh'a ve peygaberine olan teslimiyyetini şöyle ifâde etmişdir: "Ey Rabb'im, hakîkat ben kendime yazık etmişim Süleymân'ın maıyyetinde âlemlerin Rabb'i olan Allâh'a teslîm oldum (Müslümân oldum) " 18 İslâmiyyet'den önce komşu devletlerin durumu İslâmiyyet'in zuhûrundan önce İran'da, Sâsânî' ler devleti huküm sürmekde idi Ünlü hukümdarlarından olan ve Nûş - i Revân - ı Âdil diye tanınan I Hüsrev (531 - 579), Bizans İmparatorluğunu, (540) târihind e yaptığı bir muhârebede mağlûb etmiş, Sûriye'yi alarak Antakya'yı yakıp yıkmış, Anadolu'yu harap etmiş ve Bizans İmparatorluğunu otuz bin altın vergi vermeye bağlamışdı Aynı şekilde Yemen kıt'asını da - yukarıda geçtiği gibi - hâkimiyyeti altına sokmu şdu Bu hukümdârın ölümünden sonra İran'da bir sükût devri başlamışdı Daha sonra hukümdar olan II Hüsrev Perviz (590 - 628), Mısır ve Sûriye'yi tekrar zabd etmiş ise de büyük başarılar elde edememişdi Bizans İmparatorlarından Kayser Herakliyüs , (622) târi hinde, İran ile yaptığı bir muhârebede İran'lıları mağlûb etmiş ve onları perîşan bir duruma sokmuşdu Bunu müteâkib İran'da taht kavgaları başlamış, ictimâî düzen bozulmuş, memleket içden dışdan ta'mîri güç durumlara düşmüşdü Resmî bir dîn olan "Zerdüştl ük" dînine mensûb dîn adamları da oldukca büyük bir otorite ile hukûmete ve halka hâkim olmuş, türlü davranışları ile memleketi fenâ bir duruma sokmuşlardı Bu bakımdan İran'ın durumu - İslâmiyyet'in zuhûru sıralarında - sağlam ve iyi bir durumda değildi  Doğu Roma İmparatorluğu'nun bir kalıntısı olan Bizans İmparatorluğu 'nun durumu ise, komşusu İran'dan farksız bir durumda idi Kumar masaları, hamam eğlenceleri, zevk ve safâ almış yürümüşdü Memleket bir sükût hâlinde bu eğlencelere sahne olmuşdu T aht kavgaları da, bu hâlleri kolaylaştırıyordu Bu durumdan faydalanan Afrika umum vâlisi Kayser Herakliyüs, 19 kuvvetli bir donanma ile İstanbul'a gelmiş ve tahtı ele geçirerek Bizans tahtına 18 - Neml Sûresi, âyet 44 19 - Kayser: Bizans İmparatorluğu vâlilerine verilen bir unvandır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 32 oturmuşdur İran'lıların rahat durmamaları üzerine İran ( Sâsânî ) hukümdarlarından II Hüsrev Perviz ile yaptığı bir muhârebede onu yenilgiye uğratmış ve Kudüs'ü tekrar ele geçirmişdir Bu sırada Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm, bir mektup yazdırarak bir elçi ile Kudus'e göndermiş ve kendisini İslâmiyyet'e da'vet etmişdir ki tafsîlâtı ileride gelecekdir Bu şekildeki ba'zı muvaffakıyyetler elde edilmesine rağmen büyük bir Hristiyan imparatorluğu olan Bizans devletinde de durum bütün ma'nâsı ile bozulmuş, ahlâksızlığın, cânîliğin, barbarlığın en sefil ve en korkunç a şağılıklarına yuvarlanmışdı Gerek dîn adamlarında gerekse siyâset adamlarında ahlâk sıfır denilecek derecede bozulmuşdu  Zengi bir memleket olan Mısır da, bunlardan farklı bir durumda değildi, Bir çok istilâlar geçiren bu memleketde de ilim, san'a t ve iktisâdî cihetlerden bir sükût devri başlamışdı Bu duruma son vemek isteyen Romalılar, buna mâni' olmak için çalışmışlar, bir çok insanları kılıçdan geçirmişler, bir çoklarını aslanların ve canavarların ağzına atarak parçalatmışlardı Bi'l - âhare Hris tiyanlığı kabûl eden halk, son zamanlarda türlü mezhep kavgaları ve ağır vergiler altında ezilmişler, bîtab bir duruma düşmüşlerdi  Afrika'da ise Habeşistan İmparatorluğu huküm sürmekde idi Başlarında, koyu bir Hristiyan olan Necâşî vardı ki bu zâ t, - tafsîlâtı ileride geleceği şekilde - Müslümân'lara büyük hizmetlerde bulunmuş, onları himâye ederek Mekke müşriklerine karşı korumuş ve Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın İslâm'a da'vet mektûbunu alınca Müslümân olmuşdur Vefât etdiği zaman da, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , gıyâbında cenâze namazı kılmışdır 20 İslâmiyyet'den önce dünyânın durumu Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın dünyâya geleceği sıralarda dünyâda, yüksek ahlâkdan, fazîletden, insan haklarından eser kalmamışdı Bütün m illetler hakîkî medeniyyet ve insâniyyet sahâsından uzaklaşmışlardı Dînin, ahlâkın, hıkmet ve medeniyyetin beşiği sayılan Asya'da bile ahlâk bozukluğu devam ediyor, en büyük ülkeleri olan Çin 'de ve Hindistan 'da dahî te'sîrini tam ma'nâsıyle gösteriyordu Diğer milletler de bunlardan farklı bir durumda değil idi Onların da bir kurtarıcıya ihtiyaçları vardı 20 - Necâşî : Habeş imparatoruna verilen bir unvandır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 33 Bütün dünyâda sınıf farkları vardı Köleler, esirler pek acınacak bir durumda idiler Hele kadınların durumu tamâmen perîşan bir hâlde idi Eşy â gibi alınıp satılırlar, zevk aleti olarak kullanılırlardı Hukûkî hiç bir hakları yokdu Bozuk bir ahlâk ve safâhat âlemi, her tarafı kaplamışdı Dünyâ bir vahşet ve zulüm devri yaşıyordu Hayır ve fazîletden eser yokdu Herkes şerr kuvveti ile iş görüyo rdu Hakk, kuvvetlinin idi Kalblerdeki şefkât ve merhamet duyguları tamâmen ortadan kalkmışdı Fitne ve fesad kavgaları her tarafı kasıp kavuruyordu Çeşit çeşit hurâfeler, içki, kumar ve fuhuş âlemleri alabildiğine huküm sürüyordu Böyle bir duru m karşısında beşeriyyet ufuklarını nurlandıracak, zulmetleri giderecek büyük bir kurtarıcıya şiddetle ihtiyaç duyuluyordu O büyük ve muazzam zâtın geleceği günler her hâlde yaklaşmışdı İslâmiyyet'den önce Arabistan'da ictimâî durum İslâmiyy et'den önce Arabistan'da ictimâî durum ve toplumsal hayat, en geri ve en korkunç bir hâlde idi Halkı birbirine bağlayacak bir bağ, kabîle hukûkunu te'mîn edecek bir kânûn yokdu Herkes müstakil olarak hareket eder ve dâimâ biribirleriyle çarpışıp dururlar dı Aile hayâtı, tamâmiyle bozulmuşdu Kadın ve aile hukûku denilen bir şey' mevcûd değildi Bir kadının mevkîi, bir hayvanın i'tibârından daha yüksek bir durumda değildi Bir erkek, istediği kadar karı alır, dilediği zaman terk ederdi Bu husûsda h iç bir kayıt yokdu Bir erkek çocuk, babasının karısına, bir mal gibi vâris olurdu Böyle bir davranış, bir ahlâksızlık sayılmazdı Bir baba, kız evlâdını, diri diri mezara gömer, zerre kadar acı ve his duymazdı 21 Çünkü, kız çocuklarını diri diri me zara gömmek, âded 21 - Bu husûsu, büyük insan Hazreti Ömer radıye'llâhü anh şöyle anlatır: Câhiliyyet devrinde iken yaptığımız iki iş vardı ki onlar hatırıma geldikce birine ağlar, diğerine gülerim Beni ağlatan o acı hâtıra şudur: Kız evlâtlarımızı diri diri toprağa gömerdik Hiç bir şey'den haberi olmayan o ma'sum yav rulara hangi yürekle bu fecî cinâyeti işlerdik, bilmem Onu hatırladıkca yüreğim yanar, ciğerim parçalanır, ağlarım Beni gülmeye sevk eden gülünç şey' de şudur: Câhiliyyet devrinde evlerimizde putlarımız bulunurdu Bir sefere çıkacağımız zaman yanımı zda bulunmak üzere undan, helvadan o putların bir sûretini yapardık Yolculuğumuz esnâsında onlara tapardık Sonra yolda aç kalınca o undan, helvadan yaptığımız putları yerdik Biraz önce Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 34 hâlini almışdı Her türlü iffetsizlik alıp yürümüşdü Ahlâksızlık ve putperestlik, her tarafı pek kötü bir şekilde kaplamışdı Şirk ise, alabildiğine huküm sürüyordu Memleket, tam bir cehâlet devri yaşıyordu Okuma yazma, hiç yok denilecek derecede azdı Yalnız şiir söylemek ve bunu ağızdan ağıza nakl etmek, bir san'at hâlini almışdı Şiir söylemekdeki iktidar ve mahâretleri, çok yüksek idi Değerli şâirleri vardı Fakat bunların da mevzûları mahdûd ve muayyen idi Târih, co ğrafya ve diğer ilimlere âit umûmî bilgileri yokdu Hind'den, Çin'den haberleri olmadığı gibi komşu bulundukları devletlerin de pek çoğunu bilmiyorlardı En mühim işleri, Şam ve Yemen tarafları ile ticâret yapmakdı Bu bakımdan oralarını iyi tanırlardı İslâmiyyet'den önce Arabistan'da dînî durum İslâmiyyet'den önce Arabistan'da dînî hayat, tamâmiyle felce uğramış ve dînî hayat diye bir şey' kalmamışdı Hazreti İbrâhim ve İsmâil aleyhime's selâm 'ın teblîğ etdiği dînin esâslarından da bir şey' kalmamışdı Arabistan'a peygamber olarak gönderilen Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın vefâtından sonra Hicâz kıt'asına bir peygamber daha gelmemişdi Halk da câhil olduklarından O'nun söylediklerini yazıp muhâfaza etmemişlerdi Babadan oğula, deden torun a geçmek üzere bir müddet peygamberin söyledikleri yapılmışdı Fakat yıllar geçince ve bilenler de kalmayınca ne yapacaklarını şaşırıp kalmışlardı Bozulan ve kaybolan " Tevhîd " dîninin yerini, şirk ve putperestlik bulutları kaplamışdı Amr ibn - i Lu hay adında birisi vâsıtası ile Arabistan'a sokulan putperstlik, alabildiğine yayılmışdı 22 Her kabîlenin kendisine mahsûs taptığımız putu mîdemize indirirdik Bundan daha gülünç bir şey' var mıdır? Bunu hatırladıkca da ne kadar akılsızca işler yaptığımıza gülmekden kendimi alamam 22 - Bu adam bir aralık Ka'be 'nin mütevellîsi olmuş, Sûriye 'ye yaptığı bir seyâhat esnâsında bir şehir halkının taştan yontulmuş putlara taptıklarını görmüş, bunun sebebini sormuş, onlar da bu putların kendi emellerini yerine getirdiğini, harblerde kendilerine zafer kazandırdığını, kuraklık olduğu zamanlarda yağmur gönderdiğini söylemişler O da bunlara inanarak oradan bir kaç put alıp getirmiş ve Ka'be 'nin etrâfına dizmişdi Mekke şehri ve Ka'be, bütün Arab'ların mukaddes bildikleri bir yer olduğundan oraya yerleştirilen bu putlar, yavaş yavaş bütün Arabistan yarımadasına yayılarak Arab'lar arasında tanrı tanınmış ve ona tapılmaya başlanmışdır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 35 bir putu olduğu gibi her evde de bir put bulunurdu Bir yolculuğa çıkarken putdan izin alınır, meded beklenir ve yanısıra götürülürdü Kâ'be'nin içinde de bir çok put vardı Bunların en büyüğü, insan sûretinde akikden yapılmış ve Kâ'be duvarının üzerinde bulunan "Hübel" nâmındaki put idi ki bu put, bütün putların başı sayılırdı Sonraları bu büyük putun bir kolu kırılmış, Kurayşliler, bu kırılan kolun yerine altından bir kol takmışlardı Herkes onu tavaf eder, onu ziyâret eder ve ona duâda bulunarak kurban keserdi Bu putlar, esâs i'tibâriyle üç nevî idiler a - Sanem: Mâdenden insan şeklinde yapılan putlardır b - Vesen: Taşdan veyâ ağaçdan insan şeklinde yapılan putlardır c - Nusub: Muayyen bir şekil ve sûreti olmadan tapmak için kullanılan türlü şekillerdeki taşlardır Bunlar ekseriyyetle süslü, nakışlı ve san'atkarâne bir şekilde yapılırdı Bunlardan başka h er muhîtin ve her kabîlenin kendisine mahsûs putları da vardı ki bunların en meşhûrları da şunlardır: 1 - Lât: Sakif kabîlesinin putu olup Tâif 'de idi 2 - Uzzâ: Kurayş ve Kinâne kabîlelerinin putu olup Mekke 'de idi 3 - Menat: Evs, Hazrec ve Gassan kabîlelerinin putu olup Medîne'de idi 4 - Vedd: Kelb kabîlesinin putu olup Dûmetü'l - Cendel 'de idi 5 - Suvâ': Huzayl kabîlesinin putu idi 6 - Yegus: Yemen'deki ba'zı kabîlelerin putu idi 7 - Yeuk: Hemdan kabîlesinin putu olup Yemen'de idi Bunlardan başka daha birçok kabîlelerin türlü şekillerde ibâdet etdikleri büyük putları vardı Bütün bu putların reisi, Ka'be duvarı üzerinde bulunan Hübel nâmındaki put idi ki Kurayş'liler, harb zamanlarında ona ilticâ' eder ve ondan m eded umarlardı  Arabistan'da ve havâlisinde bu putlara tapanlar olduğu gibi ateşe, havaya, suya, güneşe, aya, yıldızlara, taşlara ve ağaçlara da ilâh ( tanrı ) diye tapan kavimler vardı Meselâ, Yemen 'deki Hımyer kabîlesi ateşe, Kinâne kabî lesi aya, Temim kabîlesi Deburan denilen iki yıldıza, Kays kabîlesi Şi'râ denilen yıldıza, Esed kabîlesi Utarid denilen yıldıza, Lahm ve Cüzam kabîleleri de Müşteri denilen yıldıza taparlardı    Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 36 Arab'ların içerisinde putları tanrı ola rak tanımayıp da onları Allâh'a yaklaşmak ve O'na yakın olmak için bir vâsıta sayanlar da vardı ki bunların bu sapık inançları hakkında, Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle denilmektedir: "Gözünü aç, hâlis dîn Allâh'ın dînidir Onu bırakıb da kendilerine bir t akım dostlar (putlar) edinenler, - Biz onlara ancak bizi Allâh'a yaklaştırmaları için tapıyoruz - , derler" 23 Bir kısım halk da Allâh'ı tanırlardı Fakat bir takım sapık fikir ve inançlar peşinde giderlerdi Bunlar hakkında da Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle denilmektedir: "Onlara - gökleri ve yeri kim yaratdı? Güneşi ve ayı kim müsahhar kıldı? - diye soracak olursanız, muhakkak, - Allâh - derler O hâlde neden sapıtıyorlar?" 24    Arabistan'da Yahûdîlik ve Hristiyanlık dînleri de bir hayli yayılmış bulunuyordu Fakat Hristiyanların mezheb kavgaları, Yahûdî'lerin dîn mücâdeleleri, bu iki dînin, Arab'lar arasında yayılmasına mâni' olmuşdur Meselâ, Kurayş'liler içerisinde bulunan Varaka ibn - i Nevfel , Hristiyanlık hakkında bir hayli bilg i sâhibi idi Kitâb - ı Mukaddes 'i, İbrânîce aslından okuyabilirdi Âhir zaman peygamberi hakkında bilgisi vardı Bunun için - ileride geleceği üzere - Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın Peygamber olacağı müjdesini vermişdi    Arab'lar arası nda Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın dîninden ba'zı şey'ler bilen ve kendilerine " Hanîf " denilen kimseler de vardı 25 Bunlar, Allâh'ın varlığını ve birliğini biliyorlardı Çünkü Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın teblîğ etdiği "Tevhîd" dîninin ba'zı izle ri 23 - Zümer Sûresi, âyet 3 24 - Ankebût Sûresi, âyet 61 25 - Hanîf: Bâtıldan hakka ve doğruya dönen kimseye denir Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , hakka ve doğruya yöneldiği için, kendisine "Hanîf" denilmişdir O, atalarının tuttuğu bâtıl yoldan dönüp doğruyu bulmuşdur "Ve: Y üzünü Hanîflik dînine (Tevhîd dînine) döndür, sakın müşriklerden olma" (Yûnus Sûresi, âyet 105) "O hâlde (Habîbim), yüzünü bir Hanîf (bir muvahhid) olarak dîne, Allâh'ın o fıtratına çevir ki O, insanları bunun üzerine yaratmışdır" (Rûm Sûresi, âye t 30) Gibi âyet - i kerîmeler, bunu açık bir şekilde ifâde eder Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 37 henüz ortadan tamâmiyle kalkmış değildi Bunun için Arab'lar arasında - çok az da olsa - Tevhîd akîdesinin, - ya'nî Allâh'ın varlığının ve birliğinin kabûl edildiği inancı - , yer yer görülüyordu Meselâ, Kurayş'lilerden Varaka ibn - i Nevfel , Ubeydu'll âh ibn - i Cahş, Osman ibn - i Huveyris ve Zeyd ibn - i Amr gibi kimseler hanîfliği kabûl ederek putperestliğe karşı koyan insanlar olmuşlardır 26    Tâif halkının reisi olan şâir Umeyye ibn - i Salt da, aynı şekilde idi İslâm'a uyan hareketleri ve s özleri çok olmuşdur Fakat Müslümân olmamışdır Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm, O'nun hakkında "Umeyye'nin şiirleri mü'min, kalbi kâfirdir" buyurmuşdur Kezâlik, Arab'ların ünlü şâirlerinden olan Kus ibn - i Sâide de, putlara karşı bir nefret duyar ve Hanîfliğe meylederdi Çok hâkimâne sözleri ve şiirleri vardı Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , gençliğinde O'nun bir hutbesini dinlemişdir ki bir çok ıbretler ile dolu olan bu hutbenin bize kadar gelmiş olan özeti şöyledir: " Ey ahâli, geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ıbret alınız Yaşıyan ölür, ölen fânî olur Olacak olur, yağmur yağar, otlar biter Çocuklar doğar, analarının babalarının yerini tutar, sonra hepsi yok olup gider Olayların ardı arası kesilmez, hep birbirini kovalar Kulak veriniz , dikkât ediniz, gökde haber var, yerde ıbret alacak şey'ler var Yer yüzü bir karış elvan, gök yüzü bir yüksek tavan Yıldızlar yürür, denizler durur, gelen kalmaz, giden gelmez Acebâ vardıkları yerden memnûnlar mı da kalıyorlar? Yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar? And içerim, Tanrının katında bir dîn vardır ki gelmesi pek yakın oldu Gölgesi başımızın üstüne geldi Ne mutlu o kiseye ki ona uyar, o da kendisine doğru yolu gösterir Yazık o kara bahtlıya ki ona isyân ve muhâlefet eder Yazıklar olsun ömürleri gaflet içinde geçen ümmetlere Ey topluluk Nerede babalarınız, dedeleriniz? Nerede süslü saraylar ve taşdan yapılar yapan Âd ve Semûd kavmi? Hani dünyâ varlığına mağrûr olub da kavmine - Ben sizin en büyük tanrınızım - diyen Fir'avn il e Nemrud? Onlar size nisbetle daha zengin, kuvvet ve kudret bakımından sizden daha artık durumda değil miydiler? Bu dünyâ, değirmeninde onları öğütdü, toz etdi, dağıtdı Kemikleri bile 26 - İslâm'dan Önce Arab Târihi ve Câhiliyye çağı, ss 145 - 155 Prof Dr Neş'et Çağatay Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 38 çürüyüp dağıldı Evleri yıkılıp ıssız kaldı Yerlerini yurdlarını şimdi köpekler şenlendiriyor Sakın onlar gibi gaflet etmeyin, onların gitdiği yola gitmeyin Her şey' yok olacakdır Kalacak olan ancak Ulu Tanrı' dır ki birdir, benzeri ve ortağı yokdur Tapılacak ancak O'dur Doğmamış ve doğurmamışdır Önce gelip geçenlerde bizim için ıbret alınacak çok şey'ler verdır Ölüm ırmağının girecek yerleri var amma çıkacak yeri yokdur Büyük küçük hep göçüp gidiyor, giden geri gelmiyor Anladım ki herkese olan bana da olacakdır" Kus ibn - i Sâide, bu meşhûr hutbesini, "Ukkaz " panayırında ukumuşdur ki buna benzeyen daha bir çok hıkmetli sözleri vardır Meselâ bir şiirinde de şöyle der: "Ey ölüye ağlayan kimse, ölüler mezarlarında yatıyorlar Üstlerinde kendi mallarından olarak yalnız bir kefen parçası vardır Onları ken di hâllerine bırak, uyusunlar Zîra bir gün gelecek ki o gün çağrılacaklar Onlar da uykudan uyanır gibi uyanıp evvelce nasıl yaratılmışlarsa gene öyle yaratılıp çağrılan yere gidecekler Onların bir kısmı çıplak, bir kısmı giyinik olarak gelecekler Giyin ik olanlar da bir kısmı yeni elbîseler, bir kısmı da eski elbîseler giymiş durumda olacakdır" 27 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın soyu Târihî kayıtlara göre, Nûh Tufânı' ndan takrîben (1263) yıl sonra Mezopotamya' daki Ur şehrinde dünyây a gelen Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm, Bâbil hukümdarlarından Hammurabi ( Nemrud ) zamânında yaşamış, daha sonra küçük yaşda iken tek tanrıya ibâdet etmek gerektiğini ve putlara tapmanın akılsızca bir hareket olduğunu îlân etmeye başlamışdı Babası Âzer is e, put yapıp satardı Bir gün Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın kavmi, bir kurban merâsimi için şehirden dışarı çıkınca kendisi hasta olduğunu bahâne ederek şehirde kaldı Eline bir balta alarak üzeri türlü yiyecekler ile dolu olan ziyâfet masalar ının bulunduğu puthâneye gitdi Putlara hitâben - Niçin bu yemekleri yemiyor sunuz ? - dedikden sonra bu putlardan kiminin elini, kiminin ayağını, kiminin kafasını kesdi ve baltayı da - Belki ona mürâcaat edip sorarlar - diye en büyük putun boynuna asdı Bütün yemekleri de en büyük putun önüne koyarak oradan ayrıldı 27 - Kısas - ı Enbiyâ ve Tevârih - i Hulefâ Ahmed Cevdet Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 39 Şehir halkı geri dönünce puthânedeki bu manzaraya şaşıp kaldılar Bunu kimin yaptığını bir hayli araştırdılar Daha evvel, Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın, onlar bayram yerine giderken - Al lâh'a yemîn ederim ki siz arkanızı dönüp gitdikden sonra ben putlarınıza elbetde bir tuzak kuracağım - dediğini, bir kişi işitmişdi Bu sözü hatırlayınca bu işi, Hazreti İbrâhîm aleyhi'sselâm 'ın yaptığına hukm ederek O'nu çağırıp sordular O da - Bana kalır sa bu işi en büyük put yapmışdır Eğer konuşabilirse kendisinden sorun - dedi Bunun üzerine bir an için mantıkî düşünen halk - Biliyorsun ki onlar konuşamazlar - deyince, O da - O hâlde siz Allâh'dan başka öyle şey'lere tapıyorsunuz ki size ne fayda sı ne de zararları vardır Size de, ibâdetlerinize de yazıklar olsun Hâlâ akıllanmıyacak mısınız? - diyerek onları doğru düşünmeye da'vet etdi Bu sözleri işiten Bâbil halkının başkanı Nemrud , son derece sinirlenerek Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın ateşe atılmasını emr etdi Yıldızlara ve onları temsîl eden putlara tapan müşrik halk da derhâl bu emri yerine getirerek Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ı habs etdiler Büyük bir meydana bir ay odun taşıyarak muazzam bir ateş yakdılar Bu ateşin şiddet i okadar te'sîrli idi ki havada uçan kuşlar bile yanıyordu Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ı getirip bir mancınıkla ateşin ortasına atdılar Bu sırada insanlardan ve cinlerden başka bütün yer ve gök ehli ile melekler, Cenâb - ı Hakk'a "Yâ Rabb'i, Se nin habîbini ateşe atıyorlar Yer yüzünde O'ndan başka Sana ibâdet eden yokdur İzin ver de O'na yardım edelim" deyince, Cenâb - ı Hakk da O'na yardım edeceğini beyân etdi Bu vahim durum karşısında Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da, Allâh'dan başka hiçbir kimseden yardım beklemedi Ancak ateşe atılırken " Hasbüne'llâh ve ni'me'l - vekîl : Allâh bize yeter O ne güzel vekîldir" dedi 28 Bu sırada Cenâb - ı Hakk da " Ey ateş, İbrâhîm'e karşı serin ve selâmet ol " buyurdu 29 Bunun üzerine sıcaklık ve yakıcılık 28 - Âl - i İmrân Sûresi, âyet 173 Bu husûsda , İbn - i Abbâs radıye'llâhü anhümâ şöyle diyor: "İbrâhîm aleyhi's - selâm ateşe atıldığı zaman - Hasbüne'llâhü ve ni'me'l - vekîl - dedi Peygamberimiz sallâ'llâhü aleyhi ve sellem de, kendisine - İnsanlar size karşı ordu hazırladılar - denildiği zaman onu söyledi 29 - Enbiyâ Sûresi, âyet 69 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 40 va sıfları giden ateş de, Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm' ı yakmadı Serin ve güzel bir bahçe hâlinde Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ı korudu Bu husûs, Kur'ân - ı Kerîm'in Enbiyâ Sûresinin (51 - 70) nci âyet - i kerîmelerinde, - Allâhü Teâlâ'ya ortak koşup Tevhîd'e yönelmeyen insanlara bir ibret olmak üzere - şöyle anlatılır: "And olsun ki biz daha evvel İbrâhîm'e de rüşdünü vermişizdir, ve biz O'nu (n buna ehil olduğunu) bilenlerden idik" "O zaman O, babasına ve kavmine - Sizin tapmakda olduğ unuz bu heykeller nedir? - demişdi" "Onlar, - Biz atalarımızı bunların tapıcıları olarak bulduk - dediler" " (İbrâhîm) de - And olsun, siz de, atalarınız da ap - açık bir sapıklık içindesiniz - dedi" "Onlar, - Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen şakacılardan mısın? - dediler" "O da - Hayır, dedi Sizin Rabb'iniz hem göklerin, hem yerin Rabb'idir ki bütün bunları O yaratmışdır ve ben de buna yakîn hâsıl edenlerdenim - " " Allâh'a yemîn ederim ki siz arkanızı dönüp gitdikden so nra ben putlarınıza elbetde bir tuzak kuracağım " "Derken O, bunları parça parça etdi, yalnız bunların büyüğünü bırakdı, belki ona mürâcaat ederler diye" "Dediler: - Bunu bizim tanrılarımıza kim yapdı? Her hâlde o, zâlimlerden biri olacak - " "Dediler: - İşitdik ki kendisine İbrâhîm denilen bir genç bunları diline doluyordu - " "Dediler: - O hâlde onu insanların gözleri önüne getirin Olur ki onlar da (aleyhinde) şâhidlik ederler - " "Ey İbrâhîm, dediler Sen mi tanrılarımıza b u işi yaptın?" "Dedi: - Belki onların şu büyüğü yapmışdır O hâlde başlarına geleni onlara sorun, eğer söylerler ise" "Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (biribirlerine) dediler ki, - Hiç şübhesiz asıl zâlimler sizsiniz siz - " "Sonra yine (eski) kafalarına döndürüldüler, - And olsun ki bunların söz söylemeyeceğini sen de bilirsin - dediler" " (İbrâhîm) dedi, - Öyleyse Allâh'ı bırakıb da size hiçbir şey' ile ne fâide, ne zarar yapamayacak olan bu putlara hâlâ tapacak mısınız? - " Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 41 "Yuf size ve Allâh'ı bırakıp tapmakda olduklarınıza, siz, akıllanmayacak mısınız ? - " "Dediler: - O'nu yakın, bu sûretle tanrılarınıza yardım edin, eğer (bir iş) yapanlarsanız - " "Biz de dedik: - Ey ateş, İbrâhîm'e karşı serin ve selâmet ol - " "O'na böyle bir tuzak kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha ziyâde hüsrâna düşenlerden kıldık" Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , orada üç veyâ yedi gün kaldıkdan, Nemrud ve kavmine ıbretli levhalar arz etdikden sonra sağ sâlim çıkd ı Böylece Nemrud ve orduları, büyük bir mağlûbiyyete uğramış oldu Daha sonra Cenâb - ı Hakk, Nemrud ile kavmine sivrisinekleri musallat kılmış, o küçücük sinekler onların etlerini yemiş, kanlarını içmiş ve onları helâk etmişdir Her konuda kuvvetl i ve kudretli olduğunu iddia eden Nemrud 'un da burnundan dimağına bir sivrisinek girerek beynini altüst etmiş, kafasını taşlara vurdura vurdura helâkine sebeb olmuşdur Bu muazzam ve muhteşem hâdiseyi evinden seyr eden ve Nemrud'un ileri gelen adam larından birisinin kızı olan Sâre isimli bir kız da, İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın söylediklerinin hakk olduğuna îmân etmiş ve O'nunla evlenmişdir Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da " Halîlü'llâh: Allâh'ın sevgilisi " unvânını alarak kendisine inananl ar ile birlikde Kudüs bölgesine gitdi Kudüs bölgesine gelen Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , dînini, bu bölgede teblîğ etmeye başladı Burada bir müddet kaldıkdan sonra bir ara ( ) sülâlesi zamânında Mısır 'a gidip geldi Sâre ve Hâcer 'in durumu Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın karısı Sâre radıye'llâhü anhâ 'nın çucuğu olmuyordu Bu bakımdan hiç çocukları olmamışdı Karısı Sare radıye'lâhü anhâ 'nın Hâcer adlı bir câriyesi vardı Çocukları olması için onu, Hazreti İbrâhîm ale yhi's - selâm 'a bağışladı Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da "Yâ Rabb'i, bana sâlihlerden bir oğul ihsân et" diye duâ etdi ve Hâcer ile münâsebetde bulununca "İsmâîl" adlı bir çocukları dünyâya geldi Bu sırada Sâre radıye'llâhü anhâ , "Ben Cenâb - ı Hakk'a, Halîl'inden bana bir çocuk ihsân etmesi için ricâ ederdim, bunu bana Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 42 değil, câriyeme ihsân buyurdu" dedi Bununla berâber kendisinin de bir çocuğu olmasını arzu ediyordu Kendisi yaşlanmış olmasına rağmen ondört sene sonra Hazreti İshâk aleyhi's - s elâm 'ı dünyâya getirdi    Hâcer kimdir ve nasıl Sâre'nin câriyesi oldu Mısır'ın eski ve yerli halkı olan "Kıbd" meliklerinden asîl ve zengin bir ailenin kızı olan Hâcer , Mısır meliklerinden birisinin karısı idi Bir harbde kocası öld ürülünce Ürdün'e getirilmişdi Bu sırada Nemrud ve adamlarının ma'lûm şerrinden kurtulan Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , eşi Sâre radıye'llâhü anhâ ile birlikde Mısır'a gelmiş, burada da Mısır meliklerinden Epufis 'in şerri ile karşılaşınca Mısır'ı terk ed erek Filistin taraflarında bulunan Ürdün ( Erdün ) kasabasına gelmişdi Bu kasabanın melîki de - diğerleri gibi - zâlim ve zorba bir hukümdardı 30 Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , eşi Sâre ile birlikde şehre dâhil olunca melîkin adamları Melîke "İbrâhîm - aleyhi's - selâm - yanında güzel bir kadın bulunduğu hâlde şehre geldi" diye haber verdiler Bu haberi alan Melik, Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'a haber göndererek "Yanındaki kadın neyin olur?" diye sordu ve Sâre radıye'llâhü anhâ 'yı yanına istedi Hazret i İbrâhîm aleyhi's - selâm da "Eşimdir" demekden çekinerek - dîn kardeşliğini kasd edip - "Kız kardeşimdir" diye cevâb verdi Çünkü Melîk, bu şekilde olanların kocasını öldürüp karısına hâkim olurdu Bundan sonra da Sâre radıye'llâhü anhâ 'nın yanına g iderek O'na "Sakın sözümü tekzîb etme Ben bunlara senin için - Kız kardeşimdir - dedim Allâh'a yemîn ederimki yer yüzünde - bizim îmân etdiğimiz esâslara - benden ve senden başka îmân eden hiç bir kişi yokdur" buyurdu ve Sâre radıye'llâhü anhâ 'yı Melîk'e gö nderdi 31 30 - Ba'zı kayıtlarda, Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın ilk önce Filistin taraflarındaki Ürdün ( Erdün ) kasabasına geldiği, oradan da Mısır'a gidince Sâre radıye'llâhü anhâ 'nın Mısır melîki tarafından istendiği rivâyet edilmekt edir Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i sarih Tercemesi,C 6 ss 520 - 521 Kâmil Miras 31 - Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın, eşi Sâre radıye'llâhü anhâ hakkında, - Din kardeşliğini kasd ederek - "Kız kardeşimdir" demesi hakkında muhtalif mütâlealar ileri sürülmüşdür Bunlardan İbn - i Cevzî 'nin mütâleası, akla daha uygun gelmektedir ki şöyle demektedir: Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 43 Hazreti Sâre radıye'llâhü anhâ , melîkin sarayına varınca Melîk ayağa kalkarak Sâre'yi karşıladı ve O'na yaklaşmak istedi Sâre de "Bana yaklaşma" diyerek hemen abdest alıp namaza durdu Namazdan sonra da "Yâ Rabb, ben Sana ve senin Peygambe rine îmân etdimse, ben kadınlığımı kocamdan başkasına karşı ebedî muhâfaza eyledimse, benim üzerime şu herifi musallat etme" diye duâ etdi Bunun üzerine herifin derhâl nefesi boğuldu, horlamaya hattâ ayağı ile yere vurup deprenmeye başladı Bu durumu göre n Sâre radıye'llâhü anhâ, "Allâh'ım, eğer bu herif ölürse bunu bu kadın öldürdü" derler diye endişe etmeye başladı Bu endîşesi üzerine, sar'a nöbetine tutulmuş olan Melîk, sar'asından kurtulup iyilik buldu Bu sûretle kendisinden hastalık halleri g eçen Melîk, tekrar Sâre'ye yaklaşmak istedi O da yine derhâl "Bana yaklaşma" diyerek abdest alıp namaza durdu Namazdan sonra da "Allâh'ım, ben Sana ve senin Peygamberine îmân etdimse, ben kadınlık şerefimi - kocam müstesnâ olmak üzere - herkese karşı korud um ise, şu herifi üzerime musallat etme" diye duâ etdi Bunun üzerine herifin nefesi tıkandı, horlamaya hattâ ayağı ile yere vurup deprenmeye başladı Bu durumu gören Sâre radıye'llâhü anhâ da, "Yâ Rabb, bu herif ölürse bunu bu kadın öldürdü" denilir diye endîşe etmeye başladı O'nun bu endîşesi üzerine yine Melîk sar'asından kurtulup iyilik buldu Bu sûretle iyileşen Melîk, tekrar Sâre'ye musallat olmak istedi Sâre de yine derhâl abdest alıp namaza durdu Namazdan sonra da "Yâ Rabb, ben Sana ve Sen in Peygamberine îmân etdimse, ben kadınlık şerefimi - kocam müstesnâ olmak üzere - herkese karşı korudum ise, şu kâfiri üzerime nusallat etme" diye duâ etdi Bunun üzerine Melîk de yine sar'a nöbetine tutulup hastalandı, horlayıp tepinmeye başladı Bu durumu gören Sâre radıye'llâhü anhâ da yine, "Yâ Rabb, bu herif ölürse bunu bu kadın öldürdü" denilir diye endîşe etmeye başladı Bunun üzerine yine sar'asından kurtulup iyilik bulan Melîk, bu sefer kendi yakınlarına seslenerek, "Siz bana - insan değil - m uhakkak bir şeytan göndermişsiniz Bu kadını İbrâhîm - aleyhi's - selâm - 'a geri göndrerin Hâcer'i de Sâre'ye - hizmetci - verin" "Melik ve tebeası Mecûsi idi Mecûsî'lerde bir Kız kardeş evlenince zevcenin zevci kardeşi olur ve kardeş ıtlâkına başkalarından ziyâde hakkı bulunur du Hazreti Halîl, bu cebbârın kendi şerîati lisânını kullanarak ısmetini muhâfaza etmek istemişdir" Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i Sarih Tercemesi,C 6 ss 521 - 522 Kâmil Miras Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 44 dedi ki Hâcer radıye'llâhü anhâ 'nın, Sâlih aleyhi's - selâm neslinden olduğu rivâyet edilir Bu sûretle zâlim ve zorba Melîk'in tasallutundan kurtulan Sâre radıye'llâhü anhâ, Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın yanına geldi Olup bitenleri bir bir anlatarak "Anladın mı - muhterem - zevcim; Allâhü Teâlâ, kâfiri tezlîl (hor ve hakîr) etdi Bir câriyeyi de hizmetci verd i" dedi İşte başından sonuna kadar ıbret dolu bu hâdiseler netîcesinde, Mısır' ın asîl ve zengin bir ailesinin kızı olan Hâcer , Sâre radıye'llâhü anhâ 'nın câriyasi ( hizmetcisi ) olmuş oldu 32 Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , oradan ayrılarak "Kevtâ" denilen kasabaya geldi ve orada iskân etmeyi uygun buldu ki bu gün bu kasabaya, o zamandan beri "Medîne - i Halîlü'r - Ramân" denilir Burada Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm dünyâya geldikden sonra Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın karısı Sâre r adıye'llâhü anhâ , bir kıskançlık duymaya başladı Bunun için de kocası Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'a, Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm ile annesi Hâcer'i, yanından uzaklaştırmasını söyledi Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm buna rızâ göstermedi ise de, - Cenâ b - ı Hakk'dan aldığı bir vahye göre - Hacer ile daha süt emen bir çocuk olan Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ı alıp yola çıkdı Binmiş oldukları deve, - Cenâb - ı Hakk tarafından görevlendirildiği için - onları götüre götüre ıssız bir vâdi olan Mekke - i Mükerreme civârına götürdü Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da onları, orada ikâmet etdirdi ve orada rahat yaşayıp rızıklanmaları için Cenâb - ı Hakk'a duâ etdi Duâsı kabûl olundu Kendisi de oradan ayrılarak geri döndü Zaman zaman gelir, karısı Hâcer radıye'lâhü anh â ile oğlu İsmâil aleyhi's - selâm 'ı ziyâret ederdi Bu arada Yemen taraflarında bulunan Cürhüm kabîlesi de gelip yakınlarında oturdu ve bu ıssız vâdi bunlar ile îmâr edilip ma'mûr bir hâle getirilmiş oldu Hâcer ve oğlu İsmâil aleyhi's - selâm ve Zemz em kuyusu Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , Hâcer radıye'lâhü anhâ ile evlenip oğlu Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm dünyâya geldikden sonra, Sâre 32 - Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i Sarih Tercemesi,C 6 ss 516 - 521 Kâmil Miras Başka bir rivâyetde de, Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın, bu olup bitenlerin hepsini - bir mu'cize olarak - temâşa etdiği rivâyet edilir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 4 5 radıye'llâhü anhâ 'nın kıskançlık duyması üzerine - Cenâb - ı Hakk'dan aldığı bir vahye göre - Hâcer radıye'll âhü anhâ ile daha süt emmekde olan oğlu Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ı yanına alıp şâm'dan çıkarak - yukarıda da geçtiği gibi - o zaman ıssız bir vâdi hâlinde olan Mekke'ye getirdi Hâcer radıye'llâhü anhâ ile oğlu İsmâil aleyhi's - selâm 'ı, Mescid - i Har am 'ın bulunduğu yerin ve Mescid'in biraz yüksekce bir mahallindeki Zemzem Kuyusu'nun yukarı tarafında bulunan büyük bir ağacın yanına bırakdı O târihde, Mekke'de hiçbir kimse yokdu Hattâ içecek su bile yokdu İşte Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , bu ana ve oğlunu, böyle ıssız, susuz ve kimsesiz bir yere bırakdı Yanlarına da içi hurma dolu meşin bir dağarcık ile içi su dolu bir kırba koydu ve Şam'a geri dönmek üzere - hiçbir şey' söylemeden - oradan ayrıldı Bu durumu gören Hâcer radıye'llâhü anhâ da, peşi sıra O'nu ta'kîb etdi ve O'nun durmadan gitdiğini görünce "Yâ İbrâhîm, bizi bu vâdîde bırakıp da nereye gidiyorsun? Öyle bir vâdî ki ne konuşup görüşücek bir kimse var, ne de başka bir hayat eseri var? Vahşet - âbâd bir yer (korku ve ürkeklik v eren ıssız bir yer)" dedi Hâcer, bu sözleri tekrâr etdi ise de Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , O'na dönüp bakmadı En sonunda "Bizi burada bırakmayı Allâhü Teâlâ mı Sana emr etdi ?" diye sordu Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da "Evet, Alâhü Teâlâ emr etdi" diye cevâb verdi O'ndan bu cevâbı alan Hâcer radıye'llâhü anhâ da, "Öyle ise Allâhü Teâlâ bize yetişir O bizi korur, bırakmaz" diyerek Allâhü Teâlâ'ya karşı büyük bir tevekkül gösterdi Bundan sonra da geri dönüp Kâ'be'nin yerine g eldi Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da ayrılıp gitdi İyice uzaklaşıp görülmez oldukdan sonra Mekke'nin üst tarafındaki "Seniyye" denilen mevkî'e gelince durdu Yüzünü Kâ'be'ye karşı döndürüp ellerini kaldırarak şöyle duâ etdi: "Ey Rabb'imiz, zürri yyetimden bir kısmını (İsmâil ile O'nun soyunu) ekin bitmez bir vâdîde, Senin, mukaddes olan (taarruz edilmesi haram olan) Beyt'inin yanında, iskân etdim İnsanlardan bir kısım kimseleri - namaz kılmak için - zürriyyetimin bulunduğu bu yere meyl etdirip heve slendir ve - Sana şukr etmeleri için - onları her türlü meyvelerden rızıklandır" 33 33 - İbrâhîm Sûresi, âyet 37 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 46 Bundan sonra da oradan ayrılıp yoluna devam ederek Şam'a gitdi Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm ile birlikde yapayalnız kalan Hâcer radıye'llâhü anhâ da, bu günkü Haram - ı Şerîf 'in bulunduğu yerde kalıp ikâmet etdi Bu esnâda oğlu Hareti İsmâil aleyhi's - selâm 'ı emziriyor ve kırbadaki sudan da içiriyordu Bir müddet sonra kırbadaki su bitdi ve Hâcer radıye'llâhü anhâ ile oğlu, susuz kaldı Aradan biraz zaman geçince de, s usuzluğun verdiği ızdırap, her ikisini sarmaya başladı Bu acıklı manzara karşısında oğluna bakarak O'na acıyan Hâcer radıye'llâhü anhâ , oğlunun susuzlukdan toprak üstünde sızlanarak yuvarlandığını görünce dayanamadı Fenâlaşarak O'nun yanından ayr ıldı Biraz su ve bir insan bulabilmek için aranmaya başladı Biraz ötede Kâ'be'ye en yakın bir dağ olarak Safâ Tepesi 'ni buldu ve gidip onun üstüne çıkdı Sonra - bir kimse görebilir miyim diye - vâdîye karşı durup bakmaya başladı Fakat hiç bir kimseyi gö remedi Bunun üzerine Safâ Tepesi'nden inerek vâdîye vardı ve ayağına dolaşmaması için uzunca olan entârisinin eteğini topladı Sonra - bu günkü iki yeşil direk arasında - müşkil bir iş ile karşılaşan çevik bir insan azmi ile koşarak vâdîyi geçdi ve Merve Te pesi 'ne geldi Orada da biraz durdu ve - bir kimse görebilir miyim diye - bakdı Fakat buradan da hiç bir kimseyi göremedi Bundan sonra aynı şekilde - aynı gâye ile - Safâ Tepesi ile Merve Tepesi arasında yedi kere gidip geldi 34 Son def'a Merve Tepe si'ne çıkdığında bir ses duydu ve - kendi nefsine hitâb ederek - kendi kendine "Sus, iyice dinle" dedi Dikkâtle dinleyince de aynı sesi bir daha işitdi Bunun üzerine "Ey ses sâhibi, sesini duyurdun Eğer sen bize yardım etmek kudretine mâlik isen bize yard ım et" dedi Bunu söyledikden sonra da Zemzem Kuyusu 'nun yerinde bir melek ( selâm'ı ) gördü ki bu melek, ayağının topuğu ile veyâ kanadı ile yeri kazıyordu Biraz sonra su göründü Bu durumu gören Hâcer radıye'llâhü anhâ, koşarak ge ldi ve su başka bir tarafa akmasın diye hemen suyun önünü çevirip "Zem - zem: Dur, dur, akma" diyerek havuz gibi yapmaya başladı Bu sûretle bir tarafdan suyun önünü kesip çeviriyor, bir tarafdan da kırbasını doldurmaya çalışıyordu 35 Bunun için bu suya "Zemz em" adı verildi 34 - Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , O'nun bu hâline işâretle, "Bunu n için insanlar (hacılar ), Safâ ile Merve arasında sa'y ederler" buyurmuşdur 35 - Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , bu husûsa işâretle, Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 47 Bu sûretle suya kavuşan Hâcer radıye'llâhü anhâ , sudan içdi ve çocuğuna da süt olup emzirdi Çünkü bu su, hem su ihtiyâcını, hem de gıdâ ihtiyâcını gideriyordu 36 Görevini tamamlayan melek de, Hâcer radıye'llâhü anhâ 'ya "Zây i' ve helâk oluruz diye sakın korkmayınız İşte şurası Beytü'llâh'ın yeridir O Beyt'i, şu çocuk ile babası yapacakdır Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, o ışin ehlini zâyi' etmez" diyerek - onların ilerideki büyük şeref ve yüksekliklerine işâret edip - or adan ayrıldı O zaman Beytü'llâh'ın yeri, tepe gibi olup yerden yüksekdi Uzun yıllar boyu gelen sel suları, etrâfını ( sağını solunu ) kazıp götürmüş bir hâlde idi Cürhüm'lülerin Mekke'ye gelişleri Yukarıdaki hâdiselerden sonra Hâce r radıye'llâhü anhâ , oğlu İsmâil aleyhi's - selâm ile birlikde burada yaşamaya başladı Aradan bir müddet geçdikden sonra, soyları Nûh aleyhi's - selâm 'ın oğullarından Sâm ibn - i Nûh'a varan ve Yemenli bir kabîle olan Cürhüm kabîlesinden bir gurup insan, ticâr etden gelirken yollarını şaşırdıklarından Kedâ' yolu ile gelip Mekke'nin alt tarafına indi Bu sırada bir kuşun, oralara gelip gitdiğini gördüler Bu kuşun gelip gidişi ile yakın bir yerde su bulunduğuna kanâat getirerek adamlarından bir veyâ iki kişiyi gö nderip su durumunu araştırmalarını söylediler Onlar da araştırma netîcesinde suyun bulunduğunu anladılar ve dönüp gelerek arkadaşlarına haber verdiler Bunun üzerine Cürhüm'lüler, Mekke'ye geldiler Su başında Hâcer radıye'llâhü anhâ ile çocuğunu g örünce O'na "Bizim de gelip şuraya senin yanına inmemize müsâade eder misiniz?" dediler Hâcer radıye'llâhü anhâ da, "Evet, inebilirsiniz, bu sudan da kullanabilirsiniz Fakat bu suda mülkiyet hakkı iddiâ edemezsiniz Onun mülkiyet hakkı bana âiddir" "Allâhü Teâlâ, İsmâil'in anası Hâcer'e rahmet etsin O, Zemzem 'i kendi hâline bıraksaydı da suyu avuçlamasa idi, muhakkak Zemzem, akan bir ırmak olurdu" buyurmuşdur 36 - Bunun için ba'zı kayıtlarda, " Zemzem, hangi niyet ile içilirse, Cenâb - ı Hakk, o kimseye, o niyet etdiği şey'i ihsan eder " ifâdesi yer alır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 48 dedi Onlar da kabûl etdiler Bu suretle Hâcer radıye'llâhü anhâ da, yalnızlıkdan kurtulmuş oldu 37 Bundan sonra Cürhüm'lüler, Mekke civârına gelip indiler Başka taraflarda bulunan diğer kalabalık hısımlarına da haber gönderip onları da buraya da'vet etdiler Onlar da buraya gelip konaklıyarak ev - bark sâhibi oldular Bu sûretle de Mekke'nin bulunduğu yer, îmâr edilmiş medenî bir şehir hâline gelmiş oldu Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın kurban edilme hâdisesi Hazreti İbrâ hîm aleyhi's - selâm, zaman zaman gelir, karısı Hâcer radıye'llâhü anhâ ile oğlu İsmâil aleyhi's - selâm 'ı ziyâret ederdi Diğer karısı Sâre radıye'llâhü anhâ 'dan da çocuğu olmamışdı Bunun için - yukarıdaki konularda da geçdiği gibi - Sâre radıye'llâhü a nhâ, câriyesi Hâcer radıye'llâhü anhâ' yı, İbrâhîm aleyhi's - selâm 'a bağışladı O da, duâ ederek Hâcer radıye'llâhü anhâ ile münâsebetde bulununca "İsmâil" adında bir çocukları dünyâya geldi ki Kur'ân - ı Kerîm'de bu hâdiseye işâretle şöyle buyurulur: " (İbrâhîm) - Ey Rabb'im, bana sâlihlerden (bir oğul) ihsân et - (diye duâ etdi) " "Biz de O'na çok uysal bir oğul verdik" 38 Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , çocuğu olmadığı zamânlarda "Bir oğlum olursa onu Allâh rızâsı için kurban edeceğim" diye nezr ederdi Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm dünyâya gelince, verdiği sözü yerine getirmesi, rü'yâsında, Cenâb - ı Hakk tarafından kendisine hatırlatıldı ki bu bir vahy idi O da henüz oniki yaşlarında bulunan Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm' ı, tertemiz h azırlatarak kurban etmeye götürdü Yolda nezrini ve rü'yâsını söyleyerek "Oğulcağızım, ben seni rü'yâmda boğazlıyorum görüyorum" dedi Böyle bir durumun bir emr - i ilâhî olduğunu anlayan Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm da, kendisini Hakk yolunda kurban edeceğ ini nezr etmiş ve bu nezri rü'yâsında kendisine Cenâb - ı Hakk tarafından hatırlatılmş olan muhterem babası Hazreti 37 - Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , bu husûsa işâretle, "Şimdi İsmâil'in anası, pek ziyâde muhtaç bulunduğu cana yakın sevimli Cürhüm'lü kadınları bulmuş oluyordu" buyurmuşdur 38 - Sâffât Sûresi, âyet 100 - 101 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 49 İbrâhîm aleyhi' - selâm 'a karşı şu cevâbı verdi ki böyle bir teslîmiyyet, Allâh yolunda olan fedâkarlığın en yüksek bir nişânesidir 39 "Babacığım, sana verilen emir ne ise yap İnşâa'llâh, beni sabr edenlerden bulacaksın - Çünkü Allâh'ımızın her emrinde ve her nehyinde nice nice hıkmetler vardır Ben boynumu, ilâhî kazâya ezelden teslîm etdiğim gibi, bu gün de Allâh'ın kesilmemi emr etdiğ i bıçağa öylece teslîm ediyorum - " Babası, Onu yatırıp bıçağı boğazına sürdüğü zaman bıçak kesmedi Bunun için tekrar kesmeye uğraşırken Cenâb - ı Hakk, Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm' a - Cebrâil aleyhi's - selâm ile - büyük bir koç gönderdi ve Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm' ın yerine onu kurban etmesini emr etdi 40 Bu Sûretle de Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm , kurban edilmekden kurtulmuş oldu 41 39 - Bu sırada şeytan - Baban seni kurban etmeye götürüyor - diyerek vesvese vermeye b aşladı İsmâil aleyhi's - selâm da bir taş atarak şeytanı kovaladı Atılan taş, şeytanın bir gözüne isâbet etdiğinden o gözü kör oldu Şeytan yine durmayarak bu sefer babasına vesvese vermeye başladı İbrâhîm aleyhi's - selâm da şeytana yedi taş atarak kovaladı ki bu hâl, İslâm Dîni'nde hacılar için o mevkide, yedi taş atarak şeytan taşlamak, mesnûn olmuşdur Hulâsatü'l - Beyân fî Tefsîri'l - Kur'ân,C 12 ss 4736 Mehmed Vehbi 40 - Ba'zı eserlerde bu koçun iki olduğu, - birisinin İsmâil aleyhi's - selâm 'ın y erine, diğerinin de İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın nezrinin yerine gelmesi için olduğu - rivâyet edilmekte ise de, sağlam bir dayanağı bulunamamışdır Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın yerine kurban edilmek üzere Cebrâil aleyhi's - selâm vâsıtası ile gökden koç inmesi keyfiyyeti, Kur'ân - ı Kerîm'in Sâffât Sûresinin (107) nci âyet - i kerîmesi ile sâbitdir ki " Ona büyük bir kurbanlık fidye ( kurtuluş fidyesi ) verdik " meâlindedir Cebrâil aleyhi's - selâm , gökden koçu getirirken " Allâhü ekber, Allâhü ekber " d iyerek getirmişdir Bunu duyan Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm " Lâ ilâhe ille'llâhü ve'llâhü ekber " demişdir Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da " Allâhü ekber ve li'llâhi'l - hamd " demişdir Bu hâdise, Mekke - i Mükerreme'deki " Minâ " mevkîinde vukû' bulmuşdur Bu sûretle - Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm tarafından yapılan - "Nezir, yerini bulmuş olduğundan bu fidye, onu böyle nesih sûretiyle ikmâl etmiş ve ayrıca bir ni'met olmuşdur" Aynı şekilde "Yalnız bir peygamber değil, belki baba ve oğul iki pey gamberin ibtilâsını ref' eyleyen ve bâhusûs neslinden Hâtemü'l - Enbiyâ ( Peygamberlerin sonuncusu ) gelecek bir peygamberin fidyesi olan ve Cennet'den gelen bir kurbanlık, elbetde azîm ( büyük ) olur" Hak Dîni Kur'ân Dili Türkce Tefsîr,C 5 ss 4063 - 4064 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (Birinci Baskı) Tefsîr - i Kebîr, C 7 ss 160 İstanbul 41 - Bu koçun, vaktiyle Hâbil‟in kesmiş olduğu kurban olup Cennet‟de otlatılmakda iken getirildiği rivâyet edilmektedir Bu husûsda başka rivâyetler de vardır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 50 Bu hâdise, Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle anlatılır: " (İbrâhîm) , Yâ Rabb'i, bana sâlihlerden (bir oğul ) ihsân et (diye duâ etdi) " "Biz de O'na çok uysal bir oğul müjdesi verdik" "Artık o oğul, (İbrâhîm'in) yanında koşmak çağına erince, babası O'na - Oğulcağızım, ben seni rü'yâmda boğazlıyorum görüyorum - dedi Bak artık ne düşünürsün Oğlu da O'na - Babacığım, sana verilen emir ne ise yap İnşâa'llâh, beni sabr edenlerden bulacaksın - dedi" "Vaktâki bu sûretle ikisi de (Allâh'ın emrine) râm oldular, (İbrâhîm) O'nu alnının bir yanı üzerine yatırdı" "Biz de O'na - Y â İbrâhîm, rü'yâna sadâkat gösterdin; şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfâtlandırırız - diye nidâ etdik" "Hakîkat, bu, ap - açık ve kat'î bir imtihândı" "O'na büyük bir kurbanlık fidye verdik" "Sonra gelen - peygamberler ve üm metler - arasında O'na iyi bir nam bırakdık" " (Bizden) selâm İbrâhîm'e" "Biz iyi hareket edenleri, işte böyle mükâfâtlandırırız" 42 Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın evlenmesi Kurban edilme hâdisesinden sonra annesi ile berâber yaşamaya başlayan Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm , büyüyerek gençlik ve yiğitlik çağına gelmiş, - kendi lisânı İbrânîce olduğu hâlde - Cürhüm'lülerden Arabca'yı öğrenmiş, soyu, sopu, güzelliği ve ahlâkı ile şeref ve i'tibâr kazanmış, bu sûretle de herkes taraf ından sevilip sayılan bir genç olmuşdu Bülûğ çağına gelip evlenmek zamânı gelince de, Cürhüm'lüler, O'nu, kendilerinden asil bir ailenin kızı ile evlendirdiler Evlendikden bir müddet sonra da, doksan yaşlarına gelmiş olan annesi Hâcer radıyellâhü anhâ , vefât etdi ve Kâ'be'nin yanındaki "Hıcr" denilen yere defn olundu H ak Dîni Kur‟ân Dili Türkçe Tefsîr,C 5 ss 4063 - 4064 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (Birinci Baskı) 42 - Sâffât Sûresi, âyet 100 - 110 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 51 Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm ise, karısı Hâcer radıye'llâhü anhâ ile oğlu Hazreti İsmâi aleyhi's - selâm 'ın maîşetlerini te'mîn etmek ve onların hayat hâlleri ile alâkadar olm ak için sık sık Şâm'dan gelip bunları yoklardı Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın evlenmesinden ve annesi Hâcer radıye'llâhü anhâ 'nın vefâtından sonra da bu ziyâretlerine devam etdi Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , oğlu Hazreti İsmâil aleyhi's - sel âm 'ın evlenmesinden sonra yine bir gün, oğlunu ve karısı Hâcer radıye'llâhü anhâ 'yı ziyârete geldi Bu sırada Hâcer radıye'llâhü anhâ vefât etmiş olduğundan O'nu göremedi Oğlu İsmâil aleyhi's - selâm da evde yokdu Evde bulunan karısına, kocasının nerede olduğunu sordu O da "Rızkımızı tedârik etmek üzere çıkıp gitdi" dedi Bundan sonra da kadına "Maîşetiniz, geçiminiz, hâl ve şânınız nasıldır?" diye sordu O da "Şiddetli darlık içindeyiz Çok fenâ bir hâldeyiz" diyerek şikâyetde bulundu Bunun üzerine Ha zreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da "Kocan geldiğinde benden selâm söyle Ayrıca - Kapısının eşiğinin basamağını değiştirsin - dediğimi de söyle" diye tenbih edip gitdi Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm eve gelince - evin içinde duyduğu güzel koku gibi ba' zı şey'lerden - babasının gelip gitdiğini anlar gibi oldu ve karısına "Evimize gelen oldu mu?" diye sordu O da "Evet, şöyle şöyle şekilde yaşlı bir kişi geldi Bana seni sordu Cevâb verdim Maîşetimizi sordu Ben de, şiddetli darlık içinde bulunduğumuzu söyledim" dedi Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm da "Sana bir şey' tenbîh etdi mi?" diye sordu Kadın da "Evet, bana, - sana selâm söylememi ve kapısının basamağını değiştirsin - dememi tenbîh etdi" dedi Bunun üzerine Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm da "O gelen ihtiyâr, babamdır Bana, senden ayrılmamı emr etmişdir Artık sen, ailenin evine gidebilirsin" dedi Bundan sonra da ondan ayrılıp Cürhüm'lülerden başka bir kadın ile evlendi Aradan bir müddet daha geçdikden sonra Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , yine Mekke'ye gelerek oğlu İsmâil aleyhi's - selâm 'ı aradı Yine evinde bulamadı Gelininin yanına girip Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın nerede olduğunu sordu O da "Maîşetimizi tedârik etmeye gitdi" dedi Bundan sonra da "Nasılsınız, maîşetiniz, hâl ve ş ânınız iyi midir?" diye sordu Kadın da "Biz, hayır, saâdet ve bolluk içindeyiz" diyerek Allâhü Teâlâ'ya hamd - ü senâ'da bulundu Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da tekrar "Ne yeyip ne içiyor sunuz?" diye sordu Kadın da "Et yiyoruz, su içiyoruz" dedi Onda n bu cevâbı alan Hazreti Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 52 İbrâhîm aleyhi's - selâm da "Yâ rabb, bunların etlerini ve sularını mübârek kıl, yümn - ü bereket (uğur ve bereket) ihsân eyle" diye dua etdi 43 Bundan sonra da "Kocan geldiğinde O'na selâm söyle" dedi Sonra da " - Kapısının eşiğini gây et güzel tutsun - diye emr etdi, diye söyle" dedi ve gitdi Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm eve gelince karısına "Evimize gelen oldu mu?" diye sordu O da "Evet, güzel yüzlü bir ihtiyâr geldi" diyerek Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm "ı meth - u senâ' et di Bundan sonra da "Geçiminiz nasıldır?" dedi Ben de "Hayır ve saâdet içindeyiz" dedim Bunları dinleyen Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm da tekrar "Sana bir şey' vasıyyet etdi mi?" diye sordu Karısı da "Evet, O muhterem ihtiyâr, Sana selâm söyledi ve kap ının eşiğini iyi tutmanı emr eyledi" dedi Bunun üzeine Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm da "İşte O, babamdır Sen de evimizin şerefli bir eşiğisin Babam bana, Seni hoş tutmamı, iyi geçinmemi emr etmişdir" cevâbını verdi Kâ'be 'nin ( Beytü'llâh 'ı n ) inşâsı Aradan bir müddet daha geçdikden sonra Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , yine Mekke'ye geldi Bu sırada Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm , Zemzem Kuyusu'nun yanında bulunan büyük bir ağacın altında okunu yontup düzeltiyordu Babasının geldiğini görünce hemen kalkıp karşı vardı Uzun bir zaman birbirine hasret kalan baba - oğul, birbiri ile kucaklaşarak el - yüz öpmelerde bulundular Bundan sonra da Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , oğlu Hazreti İsmâil aleyhi' - selâm 'a hitâben "Ey İsmâil, Allâh ü Teâlâ, bana muazzam bir iş emr etdi" dedi O da "Babacığım, Rabb'im ne emr etdi ise o emri yerine getir" diye cevâb verdi Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da "Fakat bu işde Sen bana yardım edeceksin" dedi Hazreti 43 - Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , bu husûsa işâretle, "Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm zamânında, Mekke ve civârında hu bûbat, herkes tarafından bilinen bir şey' değildi Av eti ile teğaddî edilip (gıdâlanıp) beslenilirdi Eğer o târihlerde ve oralarda hubûbat ma'lûm olsa idi, İbrâhîm aleyhi's - selâm, hubûbat hakkında duâ ederdi" buyurmuşdur Abdu'llâh ibn - i Abb âs radıye'llâhü anhümâ da, bu husûsda, "Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm'ın bu duâsı bereketi iledir ki et ve su, Mekke'den başka - sıcak yerlerde - Mekke'deki kadar hiç bir kimsenin sıhhatine muvâfık düşmez" buyurmuşdur Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 53 İsmâil aleyhi's - selâm da "Babacığım, ben Sana her şekilde yardım ederim" diyerek hâzır olduğunu bildirdi Bunun üzerine Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da "Allâhü Teâlâ, burada bir Beyt (bir Ev) yapmamı emr etdi" diyerek - bu günkü Kâ'be'nin bulunduğu yerdeki - yüksekce bir tepeye işâret etdi Bu konuşmalardan sonra inşaat hazırlıklarına başlayan Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm ile oğlu Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm , o tepenin bulunduğu yerde kâ'be'nin esâsını kurup dıvarlarını yükseltmeye veyâ Hazreti Âdem aleyhi's - selâm zamânından beri mevcû d bulunup Tûfan hâdisesinde yıkılan Kâ'be'nin temellerini bulup yeniden yapmaya başladılar Bu iş esnâsında Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm taş getiriyor, Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da taşı yerine koyup yapıyordu Dıvarlar yükselip iskeleye ihtiyaç duyul unca da Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm , bu gün - Makâm - ı İbrâhîm - nâmı ile ziyâret edilen ma'lûm taşı getirdi Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da onu, - iskele olarak - ayağının altına koydu ve üzerinde inşaata devam etdi Netîcede, bu şekildeki bir çalışma il e Kâ'be'nin inşaatı, üstü açık olarak tamamlandı Bundan sonra da Ebû Kubeys Dağı 'ından getirdiği Hacer - i Esved ' i, tavaf başlangıcı olarak, şimdi bulunduğu yere koydu Bu sûretle kâ'be'nin inşaatını tamamlayan Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm, oğlu Hazre ti İsmâil aleyhi's - selâm ile birlikde, Allâhü Teâlâ'ya şöyle duâ etdi: "Ey Rabb'imiz, inâyetinle yükseltdiğimiz şu işi (şu Beyt'i, bir kulluk vazîfesi olarak) bizden kabûl buyur Şübhesiz ki Sen, (duâlarımızı) çok iyi işitir ve (niyetlerimizdeki ihl âsı) kesin olarak bilirsin" "Ey Rabb'imiz, bizi, Sana teslîmiyyetde sâbit kıl Soyumuzdan da yalnız Sana boyun eğen Müslümân bir ümmet (yetişdir) Bize, ibâdet edeceğimiz yerleri (Hacc menâsikini, - hacc amellerini - ) göster (öğret) Tevbemizi kabûl e t Çünkü tevbeleri en çok kabûl eden ve (Mü'min'leri) hakkıyle esirgeyen Sen'sin Sen" "Ey Rabb'imiz, onların (Müslim olan soyumuzun) içinden onlara Sen'in âyetlerini okuyacak, onlara Kitâb'ı (Kur'ân'ı) , hıkmet'i (ondaki hukümleri) öğretecek, onları (şirkden) iyice temizleyecek bir peygamber gönder Şübhesiz ki yegâne gâlib, (sun'unda - fiilinde, yaratışında - ) tam hıkmet sâhibi Sen'sin Sen" 44 44 - Bakara Sûresi, âyet 127 - 128 - 129 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 54 Kâ'be'nin yanında bulunan ve "Hıcr - i İsmâil" adı ile anılan yer ise, Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm tara fından koyun ağılı olarak kullanılmışdır Bi'l - âhare burası Beyt'e ilâve edilerek Kâ'be'den sayılmışdır ki burası, şimdi "Hatim" denilen yer olup yarım daire şeklinde ve bir metre kadar yükseklikde kalınca bir dıvar ile çevrilmişdir Hazreti Hâcer radıyell âhü anhâ ile oğlu Hazreti İsmâil aleyhis - selâm 'ın, burada medfun bulunduğu rivâyet edilmektedir Burası Kâ'be'den sayıldığı için, tavaf esnâsında buranın dışından tavaf yapılır İşte İslâm âleminde, insanların sevâb kazanmalarına vesîle olarak yapı lan, büyük bir şeref ve azamete sâhib bulunan, Kâbe - i Muazzama 'nın inşâsı, bu şekilde olmuşdur Bu kutsal Beyt'in, inşâsını emr eden âlemlerin Rabb'i olan Allâhü Teâlâ,; O'nun bu emrini Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'a teblîğ edip hendesî ( geomet rik ) vaziyetini ( projesini ) ta'lîm edip öğreten Cebrâil aleyhi's - selam ; ustası ( yapıcısı ) Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm ; kalfası ( yardımcısı ) da Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'dır Bunun için de büyük bir şeref ve azamete sâhibdir 45 Ne mutlu, bu B eyt'i, samîmî bir niyyet ve ihlâs ile ziyâret edip Rızâ - i Bârî 'yi kazanmasını bilenlere Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın insanları Hacc'a da'veti Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm ile birlikde " Beyt - i Şerîf "in inşâsını bitirdikden sonra, Allâhü Teâlâ, İbrâhîm aleyhi's - selâm 'a, şöyle buyurdu: " (Ey İbrâhîm), insanlar arasında - Hacc - 'ı i'lân eyle Yaya olarak, arık develer üzerine binerek, derin vâdîlerden Sana gelsinler" "Tâ ki kendilerine âit bir takım menfaatlere şâhid olsunlar ve Allâh'ın kendilerine ihsân buyurduğu koyun, sığır gibi behîme üzerine Allâh'ın ismini zikr ederek kurban kessinler Bu kurbanlardan kendiniz yeyiniz ve yoksulu, fakîri de doyurunuz" 45 - Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i Sarih Tercemesi,C 6 ss 14 - 18 ve C 9 ss,115 - 127 (1381 nolu Hadîs - i şerîf ve îzâhı) Kâmil Miras Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 55 "Sonra bu Hâcı'lar, vücûdlerin deki kirlerini temizlesinler; adaklarını yerine getirsinler ve Beyt - i Atîk'i tavâf etsinler" 46 Bu emirler gereğince halkı, Kâ'be - i Muazzama ziyâretine da'vet etmeye me'mûr olan Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , "Yâ Rabb, benim sesim (herkese) eriş mez ki" diyerek i'tizâr etdi ( Cenâb - ı Hakk'dan bu emri alan Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm da, iskele olarak kullandığı " Makâm - ı İbrâhîm" in üzerine veyâ Ebû Kubeys Dağı 'na çıkarak, "Ey insanlar Rabb'iniz bir Beyt binâ' buyurdu Bu kadim Beyt'i, hacc ve ziyâret etmek, size vâcib (farz) kılındı Rabb'inizin da'vetine icâbet ediniz" diye seslendi Bunu söylerken de doğuya, batıya, kuzeye ve güneye, yüzünü çevirdi Bu suretle bu sesi, yer ile gök arasındaki bütün insanlar işitdi Böylece bu da'veti işitip ona icâbet etmek isteyen ve hacc etmesi mukadder olan her ferd, her insan, ana karnından, baba sulbünden; "Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk, lebbeyke lâ ş erîke leke lebbeyk, inne'l - hamde ve'n - ni'mete leke ve'l - mülk, lâ şerîke lek" "Yâ Rabb, da'vetine icâbet ederek huzûruna geldim Yâ Rabb, da'vetine icâbet ederek huzûruna geldim Her zaman Sana itâat ederim Yâ Rabb, Senin bir şerîkin yokdur Hamd Sa na mahsûsdur Her ni'met senindir Mülk senindir Bütün bunlarda senin hiç bir şerîkin yokdur" 47 diye "Telbiye" de bulunarak cevâb verdi Bunun için bu da'vete icâbet etmek isteyen her insan, zamânı gelince - kıyâmete kadar - "Lebbeyk, Allâhümme leb beyk " diyerek bu da'vete icâbet eder ve ahdini yerine getirerek kulluğunu isbât eder    46 - Hacc Sûresi, âyet 27 - 28 - 29 47 - Telbiye 'nin ma'nâsını, şu şekilde de ifâde edebiliriz: "Ya Rabb, da 'vetine tekrar tekrar icâbet etdim Her emrini îfâ' etmek için dîvânına geldim Rabb'im, Senin her da'vetine icâbet etmek borcumdur Senin, saltanatında eşin ve ortağın yokdur Allâh'ım, bütün varlığımla Sana yöneldim Hamd Senindir, ni'met Senindir, mülk de Senindir Bütün bunlarda eşin ve ortağın yokdur" Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 56 Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , bu vazîfeyi yapıp bütün insanları Beyt - i Şerîf 'i hacca da'vet etdikden sonra, Cebrâil aleyhi's - selâm gelip kendisine, Safâ ve Merve Tepeleri ile Haram - ı Şerîf 'in hudûdunu gösterdi ve işâret olmak üzere de birer taş dikmesini tavsiye etdi Bundan sonra da Hacc'ın bütün Menâsik 'ini ta'lîm ederek ihram içinde Minâ 'ya, oradan Arafat 'a, Tehlîl ve Telbiye ederek götürdü 48 Arafat 'ın sınırlarını belirledi ve Arafat 'da vakfe yaptıkdan sonra Müzdelife 'ye, oradan Minâ 'ya getirdi Kurban kestirip Cemre 'leri taşlattırdı Bu sûretle de Hacc'ın bütün menâsikini, bi'z - zât yaparak öğretdi ve tatbîkâtına delâlet etdi Bu esnâda Ha zreti İsmâil aleyhi's - selâm da aynı şey'leri, babası ile birlikde yapıp öğrendi Hacc'ın menâsiki ( bu usûl ve erkânı ), Hazreti İbrâhîm aleyhis - selâm ile birlikde hacc yapıp öğrenen ve Hicâz halkına Peygamber olarak gönderilen Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm tarafından da, ümmetine öğretildi Bu sûretle herkes, hacc menâsikini öğrenmiş oldu Bundan sonra karısı Sare radıye'llâhü anhâ 'nın yanına dönmek üzere oradan ayrılıp Şam'a giden Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm, aradan bir müddet geçdikden so nra bir hacc mevsiminde, eşi Sâre radıye'llâhü anhâ ile birlikde Beyt - i Makdis'den ( Kudüs'den ) Mekke'ye gelerek hacc etmiş, sonra da şâm'a giderek - bir müddet sonra - orada vefât etmişdir Daha sonra Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın küçük oğlu İshâ k aleyhi's - selâm da Mekke'ye gelerek büyük kardeşi İsmâil aleyhi's - selâm ile birlikde hacc etmiş ve memleketine geri dönmüşdür 49    Kâ'be ve Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm'ın nesli Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm , oğlu Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm ile birlikde "Beyt - i Muharrem" denilen "Kâ'be - i Mükerreme" yi veyâ "Kâ'be - i Muazzama" yı yeniden veyâ Hazreti Âdem aleyhi's - selâm 48 - Menâsik: Hacc'ın farz, vâcib, sünnet ve mendûb gibi fiilleridir Tehlîl: " Lâ ilâhe ille'llâh, Muhammedü'r - Rasûlü'llâh: Allâh'dan başka hiçbir ilâh - hiçbir tanrı, hiçbir ma'bût - yokdur, ancak O va rdır, Muhammed - aleyhi's - selâm - Allâh'ın elçisidir - Peygamberidir - " cümlesine " Kelime - i Tevhîd "; bunun birinci ruknü olan " Lâ ilâhe ille'llâh " kısmını söylemeye de " Tehlîl " denir 49 - Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i Sarih Tercemesi,C 6 ss 20 - 21 (768 nolu Hadîs - i şerîf ve îzâhı) ve ss 77 - 79 Kâmil Miras Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 57 zamânından beri mevcûd bulunan o ulvî makâmı tekrar îmâr ederek yapdı Bu sûretle Kâ'be - i Mükerreme, yeniden ya pılmş oldu "Kâ'be - i Muazzama'ya - Beytü'llâh - denilmesi, şânına ta'zîm içindir Orada yalnız Rızâ - i ilâhî için ibâdetde bulunulması içindir - Beyt - i Haram, Beyt - i Muharrem - denilmesinde de müteaddid vecihler vardır Bunun için bu Beyt - i Şerîf 'e taarruz haramdır Bunun hakkında hurmetsizlik dînen memnû'dur Bu mübârek makâma insanların kanlar ile, temiz olmayan şey'ler ile yanaşmaları haram bulunmuşdur Bu makam, Tûfan hâdisesinden de korunmuşdur Burasını ziyâret eden mü'minlere ba'zı helâl ş ey'ler muvakkat bir zaman için haram kılınmışdır Meselâ, haram dairesinde sayd ve şikârda ( av avlama ve avlanmada ) bulunamazlar İşte bu gibi sebeblerden dolayı O'na o ünvân verilmişdir" 50 Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm , Cürhüm'lülerden bir kız ile evlenince oniki oğlu dünyâya geldi Bunların zürriyyetleri çoğalıp her tarafa yayıldı Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın oğlu " Kıza r" neslindendir Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm , babası İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın şe rîati ile amel etmek üzere, Yemen kabîlelerine ve Amalika denilen eski bir kavme Peygamber olarak gönderilmişdir Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'dan sonra kırk sene kadar daha yaşamışdır Vefât edice, annesi Hâcer radıye'llâhü anhâ 'nın medfun bulunduğu " Hıcr" mevkîindeki kabri yanına defn edilmişdir 51 Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın soyundan gelen "Kusay" ise, Kurayş kabîlesini etrâfında topladıkdan sonra onları Mekke'de yerleştirdi Milâdî (440) târihlerinde " Dâru'n - Nedve " denilen toplantı yer ini yaptırarak toplantıları orada yapmış ve mühim mes'eleleri de orada hâll etmeye çalışmışdır Kusay ölünce, üzerinde bulunan bütün vazîfeler, dört oğluna geçmişdir ki bunlar Abdü'd - dâr , Abdü - menâf , Abdü'l - uzzâ ve Abdü - kusay 'dır Bunlardan Abdü - m enâf , Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 50 - Kur'ân - ı Kerîm'in Türkce Meâl - i Âlîsi ve Tefsîri,C 4 ss 1700 Ömer Nasûhi Bilmen Kâ'be - i Muazzama'nın inşâsı hakkında geniş bilgi için bak: Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i Sarih Terceme si, C 6 ss 13 - 21 Kâmil Miras (İkinci Baskı) 51 - Hıcr: Haram - ı Şerîf'in içerisinde bulunan ve Hatim denilen yerin adıdır Medîne - i Münevvere ile Berru'ş - Şâm arasındaki eski bir şehrin adına da Hıcr denir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 58 'ın dedesi Abdü'l - muddalib 'in dedesidir Abdü - menâf 'ın oğlu ve Abdü'l - meddalib 'in babası ise Hâşim 'dir Hâşim ölünce, yerine oğlu Abdü'l - muddalib ( - selâm 'ın d edesidir 52 Mekke ve önemli yerleri Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın " Emîn " bir şehir ( bir beled, bir belde ) olması için duâ etdiği ve duâsının kabûl olunduğu Mekke şehri (eski adı ile Bekke şehri), Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'dan so nra yavaş yavaş gelişmiş ve Kusay 'ın, Kurayş kabîlelerini Kâ'be'nin etrâfında toplayıp Dâru'n - Nedve denilen toplantı yerini yaptırması ve Kâ'be ile ilgili vazîfeleri düzene sokması ile güzel bir şehir hâlini almışdır 53 Bu bakımdan Dâru'n - Nedve'de karar al tına alınan işler, târihde, önemli bir yer işkâl eder Bu emîn ve mükerrem şehrin içinde, "Mescid - i Haram" veyâ "Haram - ı Şerîf " denilen mukaddes bir mescid vardır ki bundan başka Mekke'de mescid yokdur Mescid - i Haram 'ın ortasında da Kâ'be - i muaz zama bulunmaktadır Burası, eskiden beri Arab'ların konak yerleri ve kudsî hâtıralar ile dolu dînî merkezleri olmuşdur Mescid - i Haram'ın dışında basamaklı iki tepe vardır ki - şimdi bu basamaklar kaldırılmışdır - bunlardan güneyde olana "Safâ Tepesi ", kuzeyde olana da "Merve Tepesi" denilmişdir Hacılar, bu iki tepe arasındaki vâdîde "Sa'y" yaparlar 54 Mekke'den iki saat uzaklıkda "Minâ" mevkîi vardır ki burada, hacılar, şeytan taşlama ve kurban kesme merâsimlerini yaparlar Minâ'd an iki saat ve Mekke'den dört saat uazaklıkda mübârek bir makam olan "Müzdelife" vardır ki hacılar, Arafat'dan dönünce burada dururlar "Meş'aru'l - Haram" denilen mukaddes yer de yine buradadır ki hacılar, sabah namazını kıldıkdan sonra burada biraz durup v akfe yaparlar 52 - Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın neseb s eceresine âit bir cetvel, kitâbın sonuna konulmuşdur 53 - " Mekke " veyâ " Bekke " nin lügat ma'nâsı, bir şey'i azaltmak ve helâl etmek ma'nâlarınadır Ziyâretcilerin günahlarını azaltdığı ve kendisine suikast edenlerin helâkine sebeb olduğu için - Fil vak'asın da olduğu gibi - veyâ bulunduğu vâdînin suyu az bulunduğu için bu isim verilmişdir 54 - Sa'y: Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi kere gidip gelmekdir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 59 Müzdelife'den iki saat ve Mekke'den altı saat uzaklıkda da, haccın farzlarından birinin yapıldığı "Arafat" denilen mukaddes yer vardır ki hacılar, burada, haccın rukünlerinden ( farzlarından ) biri olan vakfeyi yaparlar "Cebel - i rahme t " denilen küçük tepe de buradadır 55 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın doğduğu "Şı'b - i Ebî Tâlib" denilen mahalle de, Mekke'dedir Kâ'be ve önemli yerleri Mescid - i Haram'ın ortasında buluna Kâ'be, Allâhü Teâlâ'nın emri ile Ha zreti İbrâhîm ve Hazreti İsmâil aleyhime's - selâm tarafından düşmanların taarruzundan emîn bir yer olarak insanların ibâdet yapıp sevâb kazanmaları için, yer yüzünde ilk def 'a yapılan veyâ Hazreti Âdem aleyhi's - selâm zamânından beri mevcûd bulunup Tûfan hâ disesinde yıkılan mukaddes bir binâdır ki yer yüzünde yapılmış olan ilk ibâdet evidir Bu mukaddes binânın yapılışı, Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle anlatılır: "Şübhesiz, âlemler için, çok feyizli ve ayn - ı hidâyet olmak üzere, konulan ilk ev (ilk ma'bed) e lbetde Mekke'de olan (Kâ'be - i Muazzama) dır" "Orada ap - açık alâmetler, İbrâhîm'in makâmı vardır Kim oraya girerse (taarruzdan) emîn olur O'na bir yol bulabilenlerin Beyt'i hacc (ve ziyâret) etmesi, Allâh'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır Kim in kâr ederse şübhesiz Allâh, bütün âlemlerden zengindir, (kimseye muhtaç değildir) " 56 "Hani biz Beyt - i şerîf 'i (Kâ'be'yi) insanlar için bir toplantı yeri (sevâb kazanma yeri) ve emîn mahal yapmışdık Siz de İbrâhîm'in makâmından bir namazgâh edinin (tavaf namazı kılın) İbrâhîm ile İsmâil 'e de: - Evimi, tavaf edenler, (ibâdet kasdı ile orada) kalanlar, rükû' ve sücûd eyleyenler (namaz kılanlar) için, titizlikle temizleyin - , (diye kuvvetli emir vermişdik) " "Hani İbrâhîm: - Yâ Rabb, burasını e mniyyetli bir şehir yap ve ehâlisinden Allâh'a ve âhiret gününe inananları mahsullerle rızıklandır - demişdi (Allâh da:) - K âfir olanı dahî kısa bir zaman için (yaşadığı müddetce) fâidelendireceğim, sonra onu cehennem azâbına icbâr edeceğim, varacağı yer ne kötüdür - buyurmuşdu" 55 - Burası, Cennetden yer yüzüne indirilen Hazreti Âdem aleyhi's - selâm ile Hazreti Havvâ radıye'llâhü anh â 'nın buluştukları ve tevbelerinin kabûl olduğu yer olarak rivâyet edilir 56 - Âl - i İmrân Sûresi, âyet 96 - 97 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 60 "Hani İbrâhîm, o Beyt 'in temellerini (dıvarlarını) , İsmâil ile birlikde yükseltiyordu (da ikisi de şöyle duâ etmişlerdi:) - Ey Rabb'imiz, bizden (sarf olunan şu hizmeti) kabûl buyur Şübhesiz hakkıyle işiten, kemâliyle bilen S ensin Sen - " "Ey Rabb'imiz, bizi sana teslîmiyyetde sâbit kıl Soyumuzdan da yalnız sana boyun eğen müslümân bir ümmet (yetişdir) , bize ibâdet edeceğimiz yerkeri (Hacc amellerini) göster (öğret) , tevbemizi kabûl et Çünkü tevbeleri en çok kabûl eden ve (mü'minleri) hakkıyle esirgeyen Sensin Sen" "Ey Rabb'imiz, onların (müslümân olan soyumuzun) içinden onlara Senin âyetlerini okuyacak, onlara Kitâb'ı (Kur'ân'ı) , hıkmeti (ondaki hukümleri) öğretecek, onları (şirkden) iyice temizleyecek bir peyg amber gönder Şübhesiz yegâne gâlib, (sun'unda) tam hıkmet sâhibi Sensin Sen" 57 Kâ'be - i Muazzama ve Beytü'llâh isimleri ile anılan bu mübârek makam, bütün Mü'min'lerin kıblegâhıdır Dört köşeli ( küp şeklinde ) olduğu için, Kâ'be ismi verilmişdir Dört tarafından her hangi birine karşı namaza durulup namaz kılınır ve etrâfında tavâf vazîfesi icrâ edilir İçerisinde tavanı tutan direkler vardır ve içinde her tarafa karşı namaz kılınır Kâ'be - i Muazzama'nın yüksekliği onbeş, kenarlarının uzunl uğu onikişer metre kadardır Yerden bir miktar - bir adam boyu kadar - yükseklikde bir kapısı vardır Üzeri, ilk zamanlar açık idi Sonraları Kusay tarafından tavan yaptırılmışdır Hacer - i Esved 'in bulunduğu köşeye Rukn - i Hacer - i Esved ; diğer köşelerine de Rukn - i Irâkî, Rukn - i Şâmî ve Rukn - i Yemânî denilmişdir Üzerinde de siyah bir örtü vardır Bu örtüyü örtmek âdeti Hımyer hukümdarlarından Es'ad Tubbâ tarafından ortaya konulmuşdur ki tafsîlâtı ileride gelecekdir Kusay tarafından da daha iyi bir hâle get irilmişdir 58 Kur'ân - ı Kerîm'in beyânına göre, Hazreti İbrâhîm ve Hazreti İsmâil aleyhime's - selâm tarafından binâ olunan Kâ'be - i Muazzama, 57 - Bakara Sûresi, âyet 125 - 129 58 - Bu günkü hâlinde, bu örtünün üzerinde (dokunuşunda) şu yazılar vardır: Allâh Lâ ilâhe ille'llâh, Muh ammedü'r - Rasûlü'llâh, Yâ Hayyü Yâ Kayyûm Yâ Rahmânü Yâ Rahîm Yâ Hannânü Yâ Mennân Sübhâne'llâhi ve bi - hamdihî, sübhâne'llâhi'l - Azîm Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 61 onu tavâf edenler, orada ibâdet ederek rukû' ve sücûd yapanlar için tertemiz idi Sonraları içine putlar yer leştirilmiş olduğundan şirk pislikleri ile kirletilmişdir Fakat Hicret 'in sekizinci yılında, Mekke - i Mükerreme, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm tarafından feth edilince, Kâ'be - i Muazzama da bu putlardan temizlenmiş, şirkden eser kalmamış, onun yerine İsl âm'ın ziyâret ve ibâdet usûlleri konulmuşdur ki hâlen de öyledir ve kıyâmete kadar da öyle devam edecekdir Beytü'llâ'ın Rukn - i Hacer - i Esved köşesinde, yerden bir buçuk metre kadar yükseklikde ve kapıya yakın bir yerde bulunan Hacer - i Esved , onsek iz santimetre kutrunda ve beyzî şekilde bir gök taşı veyâ üzeri küçük billurlarla örtülü volkanik bir bazalt parçesı olup koyu kırmızı zemin üzerinde küçük feldispat parçaları görülür Siyâha yakın koyu kırmızı bir renktedir Hacılar tarafından mütemâdiyen dokunulduğundan, yüzü parlaklaşmış ve biraz çukurlaşmışdır Muhtelif yangın ve yıkılmalar netîcesinde bir kaç kere kırılmışdır ki hâlen oniki parça olarak gümüşden bir çemberle birleştirilmiş bir vaziyetdedir Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm tarafından Ebû Kubeys dağından getirilip tavâf başlangıcına işâret olmak üzere bu günkü yerine konulmuşdur 59 Beytü'llâh 'ın etrâfında Mescid - i Haram vardır ki bu mukaddes ma'bedin ( ) kuzey - doğu tarafı (108) metre; kuzey - batı tarafı (164) metre; güney - do ğu tarafı (166) metre ve güney - batı tarafı da (109) metre kadardır Bâb - ı Selâm 'dan Bâb - ı umre 'ye kadar olan uzunluğu (272) metre, Bâb - ı Safâ 'dan Bâb - ı Nedve 'ye kadar olan genişliği de (206) metre kadardır Şimdiki hâlinde dört dıvarında ondokuz kapı, doksaniki kubbe ve yedi minâresi vardır Son yıllarda daha da geniş bir hâle getirilmişdir Mescid - i Haram 'ın etrâfında, Hazreti Ömer radıye'llâhü anh zamânına kadar dıvar yokdu O zamandan i'tibâren zaman zaman 59 - Ebû Kubeys tepesinde bulunan mescid mihrâbının karşısında bir hucre mevcûd olup burası halk aras ında, bu taşın, Nuh Tufânı 'nda saklandığı yer olarak bilindiğinden hâlâ ziyâret edilmektedir Bu vaziyet karşısında, Hazreti İbrâhîm aleyhis - selâm , Nuh Tıfânı 'ından çok sonra yaşadığına göre, Kâ'be - i Muazzama 'nın bir köşesine konulmuş olan bu taşın, Kâ' be - i Muazzama 'nın, Hazreti İbrâhîm ve İsmâil aleyhime's - selâm tarafından binâ edilmesinden önce de mevcûd olduğu ve mukaddes tanınmasının kabûl edilmesi lâzım geldiği inancını kuvvetlendirdiği gibi, ilk def'a Âdem aleyhi's - selâm tarafından yapıldığı inanc ını da kuvvetlendirmektedir Kâ'be örtüsü hakkında geniş bilgi için bak: Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i sarih Tercemesi,C 6 ss 45 - 48 Kâmil Miras Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 62 sahâsı genişletilerek ve dıvarlarla yükseltilerek bu günkü şeklini almışdır Binânın mermer sütunlarla süslenmesi ve kubbeler inşâsı işi ise, Osmanlı'lar devrinde (M 1517 - 1916) yılları arasında ikmâl edilmişdir Bu günkü son şekli ise, Suûd hukûmetleri tarafından yaptırılmışdır Mesci d - i Haram 'ın içerisinde ise, Kâ'be - i Muazzama, Makâm - ı İbrâhîm, Hatim, Ahsef, Zemzem Kuyusu ve Minber vardır Makâm - ı İbrâhîm: Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın, karısı Hâcer radıye'llâhü anhâ ile oğlu İsmâil aleyhi's - selâm 'ı görmek için geldiğ inde, atdan inmek ve ata binmek için üzerine bastığı; Kâ'be - i Muazzama'yı inşâ ederken iskele olarak kullandığı ve halkı hacca da'vet ederken üzerine çıkdığı taşın bulunduğu yerdir Sonraları buraya kubbeli küçük bir binâ yapılarak muhâfaza altına alınmış sa da bu gün cammekan bir muhâfaza içerisine alınmışdır Tavâf namazı, burası ile Kâ'be - i Muazzama arasında kılınır Bu taş, (7x10) karış ebâdında büyükce bir taşdır ki Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm, bunun üzerine basınca, - bir mu'cize olarak - taş yumuşa mış ve ayağının izi oraya çıkmişdır 60 Bu iz, hâlen mevcuddur Bu taş, hâlen mâdenî bir muhâfaza ile bir cammekan içerisinde muhâfaza edilmekde olup hacc esnâsında ziyâret edilir Hatîm: Kâ'be - i Muazzama'nın kuzey tarafında, Rukn - i Irâkî ile Rukn - i Ş âmî arasında ve Altın Oluk 'un altında bir metre kadar yükseklikde, bir buçuk metre kadar kalınlıkda ve iki ucu Kâ'be dıvarından ikişer metre kadar uzaklıkda yarım dairemsi bir dıvarla çevrili yerdir Zemin, renkli memerler ile döşenmişdir Hacer radıye'll âhü anhâ ile oğlu Hazreti İsâil aleyhi's - selâm 'ın mezarlarının burada olduğu rivâyet edilir Burasının diğer bir adı da Hıcr 'dir Hatîm 'in içi de Kâ'be'den sayılır Bunun için Kâ'be tavâf edilirken, Hatîm 'in dışından tavâf yapılır Metâf: Tav âfın yapıldığı taş ( mermer ) döşenmiş yerin adıdır ki Benî Şeybe kapısı buraya açılır Ahsef: Hazreti İbrâhîm aleyhi's - selâm 'ın - etrafdan gelen hediyyeleri korumak için - kazmış olduğu ve iki metre kadar derinliği bulunan bir çukurdur 60 - Kur'ân - ı Kerîm'in Türkce Meâl - i Âlîsi ve Tefsîri,C 1 ss 121 Ömer Nasûhi Bilmen Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 63 Zemzem K uyusu: Kâ'be'nin yirmi metre kadar doğusunda ve Hacer - i Esved 'in tam karşısındadır Üstü kubbeli ve içi taş ile örülmüş bir kuyudur Derinliği kırkiki metre kadardır Kuyunun suyu, çıkrığa bağlı bir kova ile çekilir Kuyunun dibinde üç göz ( üç kaynak ) old uğu söylenmektedir Zemzem suyu, İslâmiyyet'den önce ve sonra, kutsal ve şifâlı bir su sayılmış ve hâlen de öyle kabûl edilmektedir ki - içenlerin niyetlerine göre - tecrûbe ile sâbitdir Şimdi ise Suûd hukûmetleri tarafından genişletilerek musluklar konmuş ve Zemzem suyu, motorlar ile çekilip dağıtımı yapılmışdır Zemzem suyu, Hâcer radıye'llâhü anhâ ile oğlu İsmâil aleyhi's - selâm tarafından bulunmuş veyâ - daha evvel geçtiği gibi - onlar buraya gelince fışkırmış ve etrâfını verimli bir hâle getirmişdir Cürhüm 'lülerin son zamanlarında ihmâl yüzünden kuyuya bakılmamış ve kuyunun suyu kurumuşdur Cürhüm'lülerden Mudâd, zenginlik yüzünden safâhate dalan kavminin fenâ akıbetlere doğru gitdiğini görünce, Zemzem Kuyusu'nu derinden kazmış ve Kâ'be'ye hediyye e dilen altından yapılmış iki ceylan ile bir takım eşyâyı, kuyunun dibine yerleştirmiş ve üzerini kapatmışdı Maksâdı, kötü durumlara düştükden sonra tekrar kalkınmak için bunlardan istifâde etmek idi Fakat Mekke, Huzâe 'lilerin eline geçince bu iş nasîb ol madı Bu kuyu, daha sonraları Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın dedesi Abdül - mettalib tarafından bulunarak kazılmış ve içindeki eşyâlar çıkarılmışdır ki tafsîlâtı ileride gelecekdir Kâ'be ve Mekke idâresi ile ilgili ba'zı vazîfeler Ka'be'deki mukaddes vazîfeler, Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm 'ın nesli tarafından yapılırken bir aralık Huzâe kabîlesinin eline geçdi Daha sonraları Kusay, bu vazîfelerin hepsini tekrar eline aldı ki bunların başlıcaları şunlardır: Hicâbet: Kâ' be - i Muazzama'nın anahtarlığını elinde bulundurmak vazîfesidir Buna, Kâ'be'nin perdedarlığı , Anahtar muhâfızlığı veyâ Haciblik denir Bu vazîfeyi elinde bulunduran kimse, en yüksek makâma erişmiş sayılırdı Bunun diğer bir adı da Sidânet 'dir Sikâ yet: Hacıların suyunu te'mîn etmek ve Zemzem suyuna bakmak vazîfesidir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 64 Rifâda: Hacıları ağırlayıp ikrâm etmek vazîfesidir ki Kusay tarafından konulmuş br âdetdir Kurayş'lileri toplayarak onlara "İnsanlar uzak yerlerden gelerek burayı ziyâret ediyor lar Bunları konaklamak, misâfir edip ağırlamak, Kurayş'in vazîfesidir" demiş ve bunu yaparak âdet hâline getirmişdir Nedve: Kusay'ın, Dâru'n - Nedve adıyle yaptırdığı binâda toplanan kurulun adıdır ki Kurayş, - harb ve sulh işleri, nikâh işleri gibi - en mühim mes'eleleri burada görüşür ve bir karâra bağlardı Livâ': Sancaktarlık vazîfesi demekdir Sancak, savaş sırasında dışarı çıkarılır, bir bayraktar seçilirse o taşır, seçilmezse onun saklanması ile vazîfeli olan kimse taşırdı Bu vazîfe, Ku say tarafından ihdâs edilmişdir Kıyâdet: Baş kumandanlık, reislik vazîfesidir ki bu vazîfe ilk zamanlarda Kusay'da idi Sonraları başkaları tarafından yapılmışdır Sifâret: Bir nevî elçilik vazîfesidir Kubbe: Bir nevî depo muhâfızlığ ıdır Nizâret: Bir yerden başka bir yere götürülen eşyâyı muâyene edip mühürlü veyâ imzâlı bir ruhsat kâğıdı vermek vazîfesidir Abdü'l - muddalib'in Mekke reisi olması Kusay'ın oğlu Abdü - menâf 'ın, Hâşim, Muddalib, Nevfel ve Abdü - şe ms adlarında dört oğlu vardı Bunlardan Hâşim, Mekke reisi oldukdan sonra bir aralık Sûriye'ye yaptığı bir seyâhatden dönüşü sırasında Yesrib 'den ( Selmâ' adındaki bu kadınla evlendi Kadın, birkaç yıl Mekke'de kaldıkdan sonra Yesrib'e döndü ve orada Şeybe isimli bir erkek çocuk doğurdu Bu sırada Hâşim de, Sûriye seferlerine devam ediy ordu Bu seferlerden birinden dönüşünde, Gazze'de öldü Yerine kardeşi Muddalib geçdi ve Mekke reisi oldu Şeybe ise, Yesrib'de duğup büyümüş, dayızâdeleri ile gezip dolaşmaya başlamışdı Bu sırada amcası Muddalib 'in içerisine kardeşinin oğlunu ( ye ğenini ) görmek hevesi düşdü Hemen Yesrib'in Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 65 yolunu tutarak oraya gitdi Şeybe 'nin bulunduğu mahalleye gelince, oynayan çocuklar arasında kardeşinin oğlu Şeybe 'yi tanıdı Orada üç gün misâfir kaldı ve annesi Selmâ' nın rızâsını alarak Şeybe 'yi devesinin arkasına bindirip Mekke'ye getirdi Bu vazîyetde yanında küçük bir çocukla Mekke'ye girerken Muddalib'i gören Kurayş'liler, Şeybe 'yi O'nun kölesi zannetdler ve O'na - Muddalib'in kölesi, ma'nâsına olarak - " Abdü'l - muddalib " dediler Muddalib de onla ra "Ne diyorsunuz? Bu çocuk, kardeşim Hâşim'in oğludur O'nu Yesrib'den getirdim" dedi Fakat O'na verilen bu lâkab, unutulmadı Böylece Şeybe'nin adı, Abdü'l - muddalib oldu ve göbek adı olan Şeybe, unutuldu Muddalib 'in ölümünden sonra, Abdü'l - mud dalib Mekke'nin reisi oldu Sikâyet ve Rifâda vazîfelerini de yapmaya başladı Bu vazîfeleri, bi'l - hâssa Sikâyet vazîfesini yaparken bir hayli güçlüğe ma'rûz kalıyordu Çünkü bu işleri yapmak için bir çok adama ihtiyaç vardı Halbuki kendisinin, Hâris adlı bir oğlundan başka oğlu yokdu Buna rağmen vazîfesini büyük bir fedâkarlıkla yapmaya çalışıyordu Zemzem Kuyusu' nun açılması Abdü'l - muddalib, üzerinde bulunan Sikâyet vazîfesini yaparken bir hayli güçlük çekiyordu Oğlu Hâris'den başka da y ardımcısı yokdu Bunun için Zemzem Kuyusu suyunun çıkmasını şiddetle arzû ediyordu Bu düşünceler ile vakit geçirirken bir gün rü'yâsında, atası Hazreti İsmâil aleyhi's - selâm zamânından beri mevcûd bulunan kuyunun yerini gördü Bunun üzerine kuyunun yerini - gördüğü rü'yâya göre - aramaya başladı ve tahmin etdiği yeri, oğlu Hâris ile birlikde kazmaya başladı Bir hayli kazdıkdan sonra su göründü ve Mudad 'ın buraya gömmüş olduğu iki altın geyik ile kılıçlar bulundu Bu hâli gören Kurayş'liler ise, Abdü'l - mudd alib'e ortak olmak istediler Abdü'l - muddalib de râzı olmadı ve onlara "Aramızda da'vâyı hâll etmek için ok atmak sûretiyle kur'a çekelim Kur'aların ikisi Kâ'be'ye, ikisi bana, ikisi de size âid olsun Kim neyi kazanırsa onu alsın" dedi Onlar da râzı ol dular ve kur'ayı çektiler Netîcede kılıçlar Abdü'l - muddalib'e, altın ceylanlar da Kâ'be'ye çıkdı Kuraş'e bir şey' kalmadı Bundan sonra, Zenzem Kuyusu, ayıklanıp temizlendi ve yine eskisi gibi bol bol su kaynamaya başladı Bu sûretle Abdü'l - muddal ib de Sikâyet vazîfesini kolaylıkla yapar oldu ki Abdü'l - muddalib 'in en büyük hizmeti bu olmuşdur Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 66 Abdü'l - muddalib ve Kurayş Muddalib 'in ölümünden sonra, Mekke'nin reisi olan ve Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın dedesi bulunan Abdü'l - mudda lib , uzun boylu, güzel vücudlu, yüksek karakterli ve iyi kalbli bir insandı Bu yüzden Kurayş'liler tarafından sevilen, sayılan ve her yerde kendisine mürâcaat edilip fikri alınan ve ona göre haraket edilen bir reis olarak tanınmışdır Kendisinin iyi niyet lerle çalışmalarının da bunda büyük rolü olmuşdur Medîne'deki ( Yesrib'deki ) akrabâlarını da ihmâl etmeyerek onları sık sık ziyâret etmiş ve hediyyeler göndererek onların gönüllerini almışdır Abdü'l - muddalib 'in adağı Abdü'l - muddalib , Zemzem Kuyusu'nu kazarken oğullarının azlığı yüzünden kuvvetsiz kaldığını görünce müteessir olmuş ve Allâh, kendisine yardım edebilecek on erkek evlâd verirse en kıymetlisini Kâ'be'ye kurban edeceğini adamışdı Aradan zaman geçince hakîkaten on evlâdı ol muş ve hepsi de kendisine yardım edebilecek bir çağa gelmişlerdi Bu durumu gören Abdü'l - muddalib, o zamânın âdeti vechile adağını yerine getirmek istiyordu Bu sözünü yerine getirmek için de kıymetli oğullarından birini kurban etmesi îcâb ediyordu Abdü'l - muddalib, bu adağını hatırladıca çok üzülüyor ve düşünüyordu Fakat adağını, mudlakâ yerine getirmesi lâzımdı Bunun için, bir gün oğullarının hepsini topladı ve onlara, vaktiyle böyle bir adak yaptığını, bunu hatırladıkca da çok üzüldüğünü bildird i Onlar da, adağını yerine getirmesini kabûl etdiler Aralarında bulunan ve en küçükleri olan Abdu'llâh, hemen söze başlayarak "Babacığım, bunun için hiç üzülme, adağını yerine getirmek için ne lâzımsa yap" dedi Bunun üzerine kur'a çekmek için Kâ'be'ye g itdiler ve kur'a atdılar Kur'a, Abdü'l - muddalib'in en küçük ve en kıymetli oğlu olan Abd'llâh'a çıkdı Abdü'l - muddalib de, küçük ve ma'sûm oğlu Abdu'llâh'ı, anasının şefkâtli kolları arasından alarak Kâ'be yanındaki kurban kesme yerine götürdü Ab dü'l - muddalib'in hısım ve akrabâları toplanıp bu işden vaz geçmesi için, Abdü'l - muddalib'e yalvarmaya başladılar Bir tarafdan da annesi ağlıyor ve yerlere kapanıyordu Bu vaziyet karşısında, Abdü' - muddalib, ne yapacağını şaşırdı ve sıkıntılılar için de kaldı Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 67 Etrâfındakilere, ne yapması lâzım geldiğini sordu Onlar da bu işi kâhinlere danışmasını ve o ne derse ona göre hareket etmesini söylediler Mes'ele konuşuldu ve bu gibi şey'lerde re'y sâhibi olan Arrâfe isminde Yesrib 'li bir kâhineye baş vurdul ar Bu kadına ne yapılacağı sorulunca "Sizin tarafınızda diyet nedir?" dedi Onlar da "On devedir" dediler Kadın da, on deve ile Abdu'llâh'ı koyup kur'a atmalarını, şâyet kur'a Abdu'llâh'a çıkarsa on deve daha ilâve edip yine kur'a atmalarını, kur'a yine Abdu'llâh'a çıkarsa develerin adedini onar onar artırarak kur'a develere çıkıncaya kadar tekrar etmelerini söyledi Bunun üzerine Abdü'l - muddalib, bir tarafa Abdullâh'ı, bir tarafa da on deveyi koyarak kur'a attırdı Kur'a, Abdu'llâh'a çıkdı Devele rin adedini yirmi yaparak tekrar kur'a attırdı Kur'a, yine Abdu'llâh'a çıkdı Develerin adedini onar onar artırarak dokuz def'a tekrar etdirdi Hepsinde de kur'a Abdullâh'a çıkdı Herkes büyük bir heyecan ve dehşet içinde idi Develerin adedini yüz yapara k bir kur'a daha attırdı Bu sefer kur'a, develere isâbet etdi Bu sırada Rabb'ine duâ eden Abdu'l - muddalib, iyice kanâat getirmek için kur'ayı üç def'a tekrar etdirdi ve üçü de develere çıkdı Böyle bir durum karşısında kalan Abdu'l - muddalib, Abdu'llâh'ın annesi, bütün hısım ve ahrabâları ziyâdesi ile sevindiler Bu sûretle de Abdu'llâh'ın yerine yüz deve kurban edildi ve Abdu'llâh, kurban edilmekden kurtuldu Bu büyük ve mühim hâdise ile Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın babası Abdu'llâh, - Hazret i İsmâil aleyhi's - selâm gibi - kurban edilmekden kurtulmuş oldu ki Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , bu iki mühim hâdiseye işâretle "Ben, iki kurban edilenin oğluyum" buyurmuşdur: Fil vak'ası ve Ebrehe 'nin Kâ'be'ye hücûmu Habeşistan'ın Yemen v âlisi Ebrehe , Kâ'be'nin kudsiyyeti yüzünden Mekke'ye i'tibar ve hurmet gösterip oraya gidip gelen Arab'ları oradan çevirmek ve Yemen'e celb etmek maksâdı ile Yemen'in San'a şehrinde büyük bir kilise yaptırdı ve bütün Arab'ları buraya getirmeye çalışdı Fak at Arab'ları, Mekke'deki Kâ'be'den bir türlü vaz geçiremedi Kâ'be'nin kudsiyyet ve ihtişâmı, Arab'lar arasında, eski hâliyle devam ediyordu Ebrehe'nin yaptırdığı kiliseye hiç i'tibar etmediler Hattâ bir çok hakâretlerde bile bulundular Bu vaziyet karşı sında, Kâ'be yerinde durdukca Arab'ları Mekke'den San'a'ya çevirmenin mümkün olamayacağını anlayan Ebrehe, Ka'be'yi yıkmak ve ortadan kaldırmak Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 68 için bir bahâne aramaya başladı Bu sırada San'a'daki kiliseye hakâretle bakan Arab'lardan biri, bu kilisenin mi hrab tarafına - hakâret maksâdı ile - büyük ve küçük abdestini yapdı Bu sûretle de Ebrehe'nin aramış olduğu bahâne eline geçdi Ebrehe, bu hâdiseyi bahâne ederek Habeş'lilerden teşkil etdiği muazzam ve muntazam bir ordu ile Arab'lara karşı harbe girm ek ve Kâ'be'yi yıkmak maksâdı ile Mekke üzerine yürüdü Hablerde, fil kullanmak âdetleri olduğundan ordularında yüzlerce fil vardı Ebrehe'nin kendisi de ordunun başında çok muhteşem bir şekilde süslenmiş Mahmûd ismindeki büyük bir file binmiş olarak ordun un önünde ilerliyordu Bu zamâna kadar oralarda görülmemiş bu kadar büyük bir filin, büyük bir ordunun başında atdığı heybetli adımlar, Arab'ların dimağlarında müthiş bir te'sîr yapmışdı Bunun için o sene vukû' bulan bu mühim hâdiseyi, târih başı y apmışlar ve adına da " Fil yılı " demişlerdir Bu muazzam ordu, Arabistan Yarımadası'nda Mekke'ye doğru ilerlemeye başlayınca, bu korkunç haber, Arab'lar arasında sür'atle yayılmaya başladı Yer yer mukâvemet göstermek isteyenler oldu ise de ufak kuv vetler hâlinde olan bu mukâvemetler, Ebrehe'nin muazzam ve muntazam ordusu karşısında dayanamıyarak mağlûb oldu Bir çokları da esir düşdü Ebrehe, Tâif'e geldiği zaman, biraz asker ile husûsî bir adam gönderip Mekke halkının mallarını ve hayvanları nı toplatdırıp getirtdi Bu yağma mallar arasında Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın dedesi Abdü'l - muddalib'in de dörtyüz kadar devesi vardı Bunun üzerine Kurayş'liler, mukâvemet etmek için hazırlık yapmaya başladılar Fakat bu muazzam ve muntazam orduya karşı silâhla mukâvemet gösteremiyeceklerini anlayınca da korkdular ve bu kararlarından vaz geçtiler Abdü'l - muddalib'in tavsıyesi üzerine her şey'lerini alarak yakın dağlara çekildiler Olanları oradan seyr etmeye başladılar Mekke'de ise Abdü'l - m uddalib ile yakınları kaldılar Ertesi gün şafak sökerken Habeş'liler, Mekke'ye doğru ilerlemeye başladılar Bunlar Mekke halkının erkeklerini tamâmen öldürdükden sonra kadınlarını da alıp götürecekler ve Kâ'be'yi yıkarak taşlarını bile bırakmayacak lardı Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 69 Bu sırada Abdül - muddalib, bir kısım adamları ile birlikde - yağma edilen mallarını ve develerini istemek üzere - Ebrehe'nin yanına gitdi Ebrehe'ye mürâcaat edince, Ebrehe onları kabûl ederek hurmet etdi ve niçin geldiklerini sordu Abdü'l - mudda lib de, develerini istemek için geldiğini söyledi O'ndan bu cevâbı alan Ebrehe, alay ederek güldü ve "Ben de Kâ'be'yi yıkma, diye yalvarmaya geldiğini sandım Halbuki sen Kâ'be'ye hiç ehemmiyet vermiyorsun da develerini düşünüyorsun" dedi Abdü'l - muddalib de, "Evet ben develerimi düşünüyorum Çünkü Kâ'be'nin sâhibi var Onu O nuhâfaza eder Ben develerimin sâhibiyim, onları isterim" dedi Abdü'l - muddalib de develerini alarak Mekke'ye döndü Fakat Ebrehe, Kâ'be'yi yıkmak fikrin den vaz geçmedi Abdü'l - muddalib, Ebrehe 'nin yanına giderken evvelâ Kâ'be'ya gitmiş ve Kâ'be'nin örtülerine sarılarak "Yâ Rabb, bu senin evindir Sana ibâdet olunan bir evdir Biz Onu müdâfaadan âciziz Onu Sen muhâfaza et" diye duâ etmişdi Abdü'l - muddalib'in bu duâsından sonra hakîkaten Kâ'be'nin sâhibi Onu muhâfaza etmiş ve Ebrehe ordusunu, Kâ'be'ye sokmamışdır Ebrehe ordusu Mekke'ye yakın bir yere gelince ordunun önündeki Ebrehe'nin binmiş olduğu büyük ve heybetli fil, il eriye gitmek istemiyerek geri dönmek istemiş, ileri gitmesi için pek çok uğraşıldığı hâlde yine ileri gitmeyerek yere çökmüş, geriye döndürülünce de rahatlıkla gitmek istemişdir Askerler, bu fil ile uğraşırlarken gök yüzü birdenbire - Nemrud hâdisesindeki sivrisinek orduları yerine - Ebâbil denilen ufak kuşlar ile dolmuş, Ebrehe'nin ordusuna çamurdan yapılmış mercimek büyüklüğünde ufak ve zehirli taşlar atılmaya başlanmışdır Bu taşların te'sîri okadar büyük olmuşdur ki isâbet etdikleri askerleri ve binmiş o ldukları hayvanları - böceklerin yediği tânesiz ekin yaprakları gibi - delik deşik ederek mahv - ü perîşan etmiş ve o muazzam orduyu bozguna uğratmışdır Ba'zı tefsirlerde, Cenâb - ı Hakk'ın emri ile harekete geçen bu kuşların arasında her cins kuşun tem silcilerinin de bulunduğu ve bu Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 70 kuşların atdıkları taşlarda, isâbet edeceği askerlerin isminin yazılı olduğu ve o asker nerede olursa olsun, hattâ kaya diplerinde, mağara içlerinde saklanmış olsalar bile varıp bularak helâk etdiği yazılıdır ki zamânımızdak i güdümlü ve akıllı silâhların varlığı, - kudret - i ilâhî ile vukû' bulan - bu rivâyetleri, daha da kuvvetlendirmektedir Yegâne kuvvet ve kudret sâhibi olan Allâhü Teâlâ'nın, mukaddes kıldığı şey'lere karşı menfî tavır takınanların âkıbetleri, elbetde ki böyle olacakdır ve insanlık târihi boyunca da böyle olmuş ve olmakda da devam edecekdir Çünkü "Göklerin ve yerin bütün orduları Allâh'ındır" 61 âyet - i kerîmesi ve buna benzer diğer âyet - i kerîmeler, bu şekildeki hâdiseleri ifâde buyurmakda ve gözlerim izin önüne bir ıbret levhası olarak sergilemektedir Böyle bir durum karşısında askerlerinin kırıldığını gören Ebrehe, geri dönmek zorunda kalmış ve kaçmaya başlamışdır Askerlerinin çoğu orada ve yolda ölmüş; Ebrehe de, tepeden tırnağa kadar yarala r içerisinde - vücûdü yoluk tavuk gibi olduğu hâlde - San'â'ya kaçmış ve orada ölmüşdür Bu sûretle de menfûr emeline nâil olamamışdır Ba'zı rivâyetlere göre, o sırada müdhiş bir yağmur yağmış, bu perîşan ordunun lâşelerini ve enkâzını sürükleyip göt ürmüş ve pisliklerini temizlemişdir Yine ba'zı rivâyetlere göre de, Arabistan kıt'asında ilk def 'a olarak, aynı senede, çiçek hastalığı çıkmışdır Bu mühim ve eşi görülmemiş hâdiseden sonra da, Kâ'be'nin kudsiyyeti, Arab'lar nazarında bir kat daha artmışdır ki b u mühim hâdise, Kur'ân - ı Kerîm'in Fil sûresi'inde anlatılarak şöyle ifâde buyurulur: "Rabb'inin fil sâhiblerine neler yaptığını görmedin mi? Onların hıylelerini, harblerini boşa çıkarmadı mı? Onlara karşı sert taşlar atan bölük bölük kuşlar (göndermedi mi?) gönderdi Ve onları güvelerin yediği tânesiz ekin yaprakları gibi (yapmadı mı?) yapdı" Ebrehe ordusunun Mekke'ye yürüyüp Kâ'be'yi yıkmaya muvaffak olamadığı bu mühim hâdise, eşi görülmemiş târihî vak'alardandır ki ehemmiyye tine binâen Arab'lar arasında bir târih başlangıcı olarak kabûl edilmişdir 61 - Fetih Sûresi, âyet 4 ve 7 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 71 Evet, kâinâtda, her şey' mümkündür Olmaz ve olamaz sandığımız bir çok şey'ler olmuş ve olmaktadır Yegâne kuvvet ve kudret sâhibi olan Allâhü Teâlâ'nın yapamıyacağı hiçbir ş ey' yokdur O'nun ilmi ve kudreti, her şey'in üstünde olup sonsuzdur Hârikü'l - âde hâllerin (olağan üstü hâllerin) vukûu Fil vak'asından kısa bir müddet sonra bir gece, Tuna nehrinin büyük bir kolu olan Sava nehri birdenbire yere batıp kaybol muş ve Semmâve vâdisinde sular kabararak her tarafı sel basmışdır Semmâve, Arabistan kıt'asının en uç kuzeyinde Fırat nehrinin batı sâhilinde bulunan bir mevkînin adıdır ki burada Du'al kabîlesi otururdu Aynı gece İran'ın Istahr - âbâd denilen şehri nde ateşe tapan Mecûsî'lerin hiç sönmez diye inandıkları ve bin seneden beri yanmakda olan Ateşgede 'leri ( ma'bedleri ), birdenbire sönmüşdür Aynı gece, İran hukümdarlarından Kisrâ 'nın sarayının ondört sütûnu, birdenbire ansızın yıkılmışdır Mecûsî'lerin Kâdi'l - kuzât 'ı, aynı gecede, bir alay sert ve serkeş develerin bir bölük Arab atlarını yenerek Dicle nehrini geçip Acemistan içine doğru dağıldıklarını, rü'yâsında görmüşdür 62 Aynı gece, Kâ'be'de bulunan üçyüz altmışdan fazla put yüz üstü devrilmiş ve dünyânın diğer muhtelif yerlerinde de, olağan üstü hâdiseler vukû' bulmuşdur 63 Bu hâdiselerin hepsi, Mîlâdî (571) yılının Rabîu'l - evvel ayının onikinci ve Nisan ayının yirminci Pazartesi gece si vukû' bulmuşdur ki dünyâda büyük bir hâdisenin olduğuna işâret ediyorlardı Hakîkaten de öyle olmuş ve aynı gece, bütün insanların cismen en güzeli, akıl ve düşünce i'tibâriyle en mükemmeli, ahlâkan ve rûhan en yükseği, hakk ve hakîkatin en yakını Hâtem ü'l - enbiyâ (Peygamberlerin sonuncusu ) Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem dünyâya gelmişlerdi Artık zulmet kapıları kapanmış, nûr kapıları açılmışdı Bunun için bütün âlem, birbirini müjdeliyordu 62 - Kâdı'l - kuzat: Kadıların kadısı, en büyük kadı, Şeyhu'l - islâm veyâ kazasker rütbesinde bulunan kimse 63 - Asr - ı Saâdet, C 1 ss 189 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 72 Abdu'llâh'ın evlenmesi Ebrehe'nin Kâ'be'yi yıkmak istediği Fil yılında, Abdü'l - muddalib yetmişdört yaşına yaklaşmışdı Küçük oğlu Abdu'llâh ise yirmibeş yaşına gelmişdi Mekke'nin en yakışıklı delikanlısı idi Mekke kızlarından kimi istese alabilirdi Bi'l - hâssa O'nun yüz deve kurban edile rek kurtulması ve Kurayş reisinin oğlu olması, herkesi kendisine çekiyordu Babası Abdü'l - muddalib, biricik oğlu Abdu'llâh'ı evlendirmek istiyordu Haseb ve nesebce Kurayş kızlarının en yükseği olan Benî Zühre oğullarından Abdü - menâf 'ın oğlu Veheb 'in kızı Âmine ile evlendirmeyi düşündü Sevgili oğlu Abdu'llâh'ı alarak Benî Zühre oğullarının yurduna götürdü ve Âmine 'yi istedi Onlar da bu teklîfi bir şeref bilerek kabûl etdiler Bu sûretle Abdu'llâh, Âmine ile evlenmiş oldu Düğün kız evinde yapıld ı Arab âdeti üzere, Abdu'llâh, üç gün kız evinde kaldıkdan sonra onbeş yaşlarında olan Âmine 'yi alarak Mekke'ye kendi evine döndü Genç Abdu'llâh'ın yüzünde, nübüvvet nurû parlıyordu Âmine, Abdu'llâh'dan Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'a hâmile kaldı Bu sırada Abdu'llâh, ticâret yapıp evinin ihtiyaçlarını te'mîn etmek maksâdı ile, Sûriye'ye giden bir ticâret kervanına katıldı Geri dönüp gelirken Medîne'de hastalandı ve Medîne'deki dayılarının yanında kaldı Kervan ise yoluna devam ederek Mekke' ye geldi ve Abdu'llâh'ın hastalanıp Medîne'de dayılarının yanında kaldığı haberini getirdi Bu haberi alan Abdü'l - muddalib, oğlu Hâris 'i derhâl Medîne'ye gönderdi Fakat olan olmuşdu Abdu'llâh yirmibeş yaşında iken ölmüşdü Hâris, kardeşinin ölüm haberin i alarak Mekke'ye döndü Abdu'llâh'ın vakitsiz ölümü bütün aile efrâdını derîn bir üzüntü içinde bırakdı Hele Âmine'nin üzüntüsü ise çok derindi Çünkü üç ay sonra anne olacakdı Fakat doğan çocuğa babasını, babasının da yavrusunu görmek mümkün olmadı Abdu'llâh ölünce, mîras olarak beş deve, bir koyun sürüsü ve bir de Ümmü Eymen adında bir câriye bırakdı Bunlardan başka bir malı yokdu Çünkü genç ve yeni evli idi Bunlardan Ümmü Eymen radıye'llâhü anhâ 'nın, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın a nnesi Âmine'ye ve kendisine olan hizmetleri, büyük olmuşdur Daha sonra Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in evlâtlığı Zeyd ibn - i Hârise radıye'llâhü anh ile evlenmişdir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 73 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın doğumu Fil vak'asının vukû' bulduğu Mîlâdî (571) yılının Rabîu'l - evvel ayının onikinci ve Nisan ayının yirminci Pazartesi gecesi sabâha karşı tan yeri ağarırken Hâtemü'l - enbiyâ , Fahr - i âlem, Hazreti Muhammed Mustafâ sallâ'llâhü aleyhi ve sellem dünyâya geldi Âlem, başka bir â lem oldu Cihâna nûr doğdu Bütün âlem, ezelden beri bu geceyi bekliyordu Kâinâtın en azametli hâdisesi, bu gece vukû' bulmuşdu O'nun aşkı ile devr eyleyen gökler beklediğini bulmuşdu 64 Artık dünyâyı kaplayan putperestlik, zulüm, cehâlet ve ahlâksızlık b ulutlarının yer yüzünden kalkma zamânı gelmişdi Yahûdî ve Hristiyan âlimler ile kâhinler, Hâtemü'l - enbiyâ 'nın, bu gece zuhûr etdiğini haber veriyorlardı 65 Âmine, bu doğum hâdisesini şöyle anlatır: "Ben diğer kadınlar gibi gebelik zahmeti çekmedim Gebelere ârız olan ağırlıkları görmedim Bir gece rü'yâmda bir adam - Hâmile olduğun çocuk doğunca adını Muhammed koy - dedi Doğum başlayınca, kulağıma şiddetli bir ses geldi Korkmaya başladım Bu sırada bir Ak kuş geldi Kanadı ile arkamı sıvad ı Benden korkma hâlleri geçdi Yan tarafıma bakınca beyaz bir kâse ile şerbet sundular İçince her tarafımı nûr kapladı ve Muhammed - sallâ'llâhü aleyhi ve sellem - doğdu Etrâfıma bakınca da Abdü - menâf kızlarına benzetdiğim uzun boylu bir çok kızların etrâ fımda dolaştıklarını gördüm Teaccüb ederek - Yâ Rabb, bunlar kimlerdir, acebâ? - dedim" 64 - Süleymân Çelebi merhûm, buna işâretle "Bu gelen aşkına devr eyler felekler " der 65 - Bu husûsda, şâir Ha ssân ibn - i Sâbit radıye'llâhü anh , " Ben sekiz yaşında idim Bilirim ki bir gün sabahleyin Medîne'de bir Yahûdî diğer Yahûdî'lere haykırıp bu gece - Ahmed 'in yıldızı duğdu - dedi Sonra hesap etdim Mevlîd - i Muhammedî gecesine muvâfık düşdü " der Hazreti Âişe radıye'llâhü anhâ da, "Mekke'de bir Yahûdî vardı O Yahûdî, Hâtemü'l - Enbiyâ doğduğu gün Kurayş'e gelip, - Bu gece aranızda bir oğlan doğdu mu? - diye sormuş Onlar da - Evet, Abdu'llâh'ın oğlu oldu - demişler O da - İşte, Hât emü'l - enbiyâ O'dur, arkasında alâmeti vardır - diyerek çocuğu görmek istemiş ve arkasındaki Nübüvvet Mührünü görünce, - Artık Nübüvvet, Benî İsrâil'den gitdi Bundan sonra artık peygamber gelmeyecekdir - demiş" der Kısas - ı Enbiyâ, C 1 ss 56 Ahme d Cevdet Paşa Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 74 Bu gece, Aşere - i mübeşşere'den - dünyâda iken cennetlik oldukları müjdelenen on kişiden - biri olan Abdü'r - rahmân ibn - i Avf radıye'llâhü anh 'ın annesi de bu doğ umda bulunmuş ve O da bir çok olağan üstü hâller görmüşdür 66 Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in doğumunu, dedesi Abdü'l - muddalib'e haber verdiler Böyle bir haberi alan Abdü'l - muddalib, çok sevindi ve bu oğlumun şânı, pek büyük olac ak dedi Sevincinden kasîdeler, manzûmeler söyledi Büyük bir ziyâfet hazırlatarak bütün Kurayş kavmini da'vet etdi Onlar da geldiler, yediler, içtiler ve "Bu ziyâfete sebeb olan çocuğa ne ad koydun" dediler Abdü'l - muddalib de, " Muhammed " koydum, dedi O zamâna kadar Arab'lar arasında - Muhammed - ismi pek bilinen bir isim değildi Bunun için "Böyle ecdâdında olmayan bir adı koymakdan maksâdın nedir?" dediler Abdü'l - muddalib de "Bu adın sâhibini gökde Allâh , yer yüzünde insanlar çok öğsünler diye bu adı k oydum" dedi Annesi Âmine de aynı ismi veyâ aynı ma'nâya gelen " Ahmed " ismini koymuşdu Tevrât ve İncîl'de ismi geçen son peygamber bu olacakdı Onun için Allâhü Teâlâ Hazretleri, Abdü'l - muddalib'in gönlünü bu isme ısındırmış ve onu, Onun kalbine ilhâm etm işdi 67 Hâtemü'l - enbiyâ Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm doğunca, sünnetli ve göbeği kesilmiş olarak doğmuşdur Arkasında da Nübüvvet Mührü denilen bir işâret vardı Bu işâret, aslı bozulmamış Tevrât ve İncîl'de ifâde buyurulup haber verilen Nübüvv etin son mührü idi ki Yahûdî ve Hristiyan âlimleri bunu çok iyi bilirlerdi Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem dünyâya gelince insanlık için yepyeni bir devir açıldı Küfür, zulüm ve ahlâksızlık 66 - Kısas - ı Enbiyâ, C 1 ss 56 - 57 Ahmed Cevdet Paşa Aşere - i Mübeşşere :Dünyâda iken cennetlik oldukları müjdelenen on kişi şunlardır: 1 - Ebû Bekir ibn - i Ebî Kuhâfe; 2 - Ömer ibn - i El - Haddâb; 3 - Osmân ibn - i Affân; 4 - Ali i bn - i Ebî Tâlib; 5 - Abdü'r - rahmân ibn - i Avf; 6 - Sa'd ibn - i Ebî Vakkâs; 7 - Zübeyr ibn - i El - Avvâm; 8 - Talhâ ibn - i Ubeydu'llâh; 9 - Saîd ibn - i Zeyd; 10 - Ebû Ubeyde ibn - i El - Cerrâh; radıye'llâhü anhüm 67 - Ahmed ve Muhammed isimleri, öğül müş, medh edilmiş ma'nâlarınadır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 75 ortadan kalkacak, şirk ve ilhâd sönecek, ilim ve medeniyyet ışıkları ile her taraf aydınlanacakdı 68 Bunun içindir ki Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in doğduğu Rabîu'l - evvel ayının onikinci Pazartesi gecesi, - insanların sevâb kazanmalarına vesîle olarak - çok mukaddes ve ulvî bir ge cedir Mevlid gecesi diye her sene Rabîu'l - evvel ayının onikinci gecesi kutlamakda olduğumuz mübârek gece, bu gecedir ki o günü şânına lâyık bir şekilde kutlamak ve o gecede doğan zâtın izinden gitmek, bizim için büyük bir saâdet vesîlesidir Merhûm ve mağfûr büyük şâir Mehmet Âkif, bu geceyi, şöyle ifâde ederek anlatır: " Ne lâhûtî geceymişsin ki teksin serrnediyyetde; Meşîmenden doğan ferdâya hayrânım, ne ferdâdır Işık nâmıyle vicdanlarda ondan başka bir şey' yok; O bir sönsün, hayat artık müebbed leyl - i yeldâdır Perîşan sözlerimden bıkma, hoş gör, Yâ Rasûlâ'llâh; Kulun şeydâdır ammâ, açtığın vâdîde şeydâdır" Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'in doğumunu, merhûm Süleymân Çelebi de, Mev lîd - i Şerîf 'inin velâdet bahsinde güzel bir şekilde anlatdıkdan sonra şöyle der: "Âmine eydür, çü vakt oldu tamam, Kim vücûde gele ol hayru'l - enâm Sûsadım gâyet harâretden katî Sundular bir cam dolusu şerbeti Kardan ak idi vü hem soğuk idi, Lezzeti dahî şekerde yok idi İçdim ânı oldu cismim nûra gark, Edemezdim nûrdan kendimi fark Geldi bir ak kuş kanadıyle revân, Arkamı sığadı kuvvetle heman Doğdu ol sâatde ol Sultân - ı dîn, Nûra gark oldu semâvât - ü zemîn" 68 - İlhâd: Gerçek inançdan dönme, cayma; Allâh'ın varlığına ve birliğine inanmana, dinsizlik, ateizm Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 76 Hazreti Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellem 'in bir çok isimleri vardır Bunlardan Muhammed, Ahmed, Mahmûd, Hâmid, Hamîd Mustafa, Sâhibü'l - Hâtim ve Sâhib - i Makâm - ı Mahmûd isimleri en güzel ve mübârek i simleridir Şâir Şeyh Gâlib merhûm da - samîmî duyguları ile - bunlara işâretle şöyle der: "Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed 'sin efendim, Hakk'dan bize Sultân - ı Müeyyedsin efendim" Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın süt annesi Mekk e'de Kurayş kadınları, bi'l - hâssa asil aileler, yeni doğan çocuklarını kendileri emzirmeyerek yakınlarında bulunan kabîlelerden bir süt anneye verirler, havası güzel olan yerlerde büyütdürür ve terbiye etdirirlerdi Bu vesîle ile de - bu kabîlelerin dilleri bozulmayıp asliyyetini muhâfaza etdiği için - güzel ve fasih bir dil öğrenmelerini te'mîn ederlerdi Bu usûl, eskiden beri devam edip gelen bir âdet idi Bundan maksad ise, çocuklarının saf ve temiz bir şekilde büyüyüp gelişmelerini te'mîn etmekdi Çünkü M ekke'nin havası ağır ve sıcakdı Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm doğunca, üç gün kendi annesi Âmine emzirdi İki gün de Ebû Leheb'in câriyesi Süveybe emzirdi Bu sırada Benî Sa'd kabîlesinden bir çok süt anneleri Mekke'ye gelmiş ve her biri, öksü z çocuklara pek ehemmiyyet vermeyerek zenginlerden birer çocuk alarak yurtlarına dönmüşdü Aynı kabîleye mensûb Halîme isminde bir kadın da, Muhammed aleyhi's - selâm 'ı almak istedi Fakat yetîm olduğunu öğrenince - bir yetîmi emzirmenin pek kârli bir iş olm adığını düşünerek - almak istemedi Kendisi biraz zayıf olduğu için, diğer kadınlar da çocuklarını vermek istemediler Bunun için bundan başka bir çocuk da kalmamışdı Biraz düşündükden sonra, arkadaşları arasında boş dönmekdense bu yetîmi almağa karar verd i Kocası Hâris de râzı oldu Bunun üzerine Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı alıp yurtlarına döndüler Hazreti Muhammed alehi's - selâm , Benî Sa'd yurdunda iki sene kaldı Halîme 'nin evine geldiği günden i'tibâren evde, fevka'l - âde bir bolluk ve be reket görülmeye başladı Halîme ve kocası Hâris, O'nu kendi çocuklarından fazla sevmeye başladılar O'nu, esen rüzgârlardan bile sakınıyorlardı Çünkü, koyunlarının sütleri ve yağları artmış, evlerindeki her şey'in beti bereketi çoğalmışdı Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 77 Halîme'ni n üç çocuğu vardı Bunlardan Şeymâ adındaki kız, süt kardeşi Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı çok seviyordu Dâimâ Onunla berâber oynarlar, kardeş kardeş geçinirlerdi Bütün aile, bu yetîm çocukdan memnûn idi Bir gün Hâris, Halîme'ye "Halîme, bu getir diğin yetîmin ayağı çok uğurlu imiş O, evimize geldiği zamandan beri koyunlarımızın sütü, südünün yağı çoğaldı Evimize bereket doldu Elimiz genişledi Ben bu çocukda başka hâller görüyorum" dedi Hakîkaten Hâris'in dediği gibi O'nun hareketleri başka ç ocukların hareketlerine hiç benzemiyordu Hâlinde bir başkalık vardı Halîme de, O'nda ba'zı olağan üstü hâller görüyordu Bir gün Halîme dikkâtsizlik etmiş, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , süt kardeşi Şeymâ ile birlikde öğle vakti evden çıkarak ku zuların yanına gitmişdi Geri dönüp geldikleri zaman Halîme, Şeymâ'ya kızdı ve "Niçin böyle güneşin en kızgın bir vaktinde dışarı çıktınız" dedi Şeymâ da "Biz hiç sıcak görmedik Kardeşimin başı üstünde bir parça bulut dolaşıyor, o nereye giderse bulut da berâber gidiyor, nerede durursa bulut da berâber duruyordu Buraya kadar da hep gölgede geldik" dedi Bunun üzerine Halîme ile Hâris, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'a bir kat daha dikkât göstermeye başladılar Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , çöl de, Benî Sa'd kabîlesi yurdunda iki yıl kaldıkdan sonra yürümeye başladı ve memeden kesildi Bu sırada annesi Âmine, çocuğunu yanına almak istedi Bunun üzerine Halîme, çocuğu Mekke'ye getirip annesine teslim etdi Bununla berâber Halîme, çocuğu bırakmak i stemiyordu Bu sırada annesi Âmine, - Mekke'nin havası çocuğa yaramaz, hasta olur - diyerek çölün saf ve temiz havasına göndermek istedi Zâten Halîme de bir bahâne arıyordu Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı alarak Benî Sa'd yurduna döndü Bu sûretle Hazre ti Muhammed aleyhi's - selâm , orada iki yıl daha kaldı Çölün maddî ve rûhî hiç bir kayıt tanımayam saf ve temiz havasında gelişip büyüdü Halîme ile kocası Hâris, onda olan ba'zı hâlleri gördükce başına bir iş gelir diye de korkuyorlardı Çok sevmelerine ra ğmen annesine teslim etmeyi düşünüyorlardı Bunun için Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm dört yaşına gelince, Mekke'ye getirip annesi Âmine'ye teslim etdiler Bu sefer de dedesi Abdü'l - muddalib, annesi Âmine ve câriyeleri Ümmü Eymen yanında büyümeye başladı Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , süt annesini, süt kardeşlerini ve süt akrabâlarını çok severdi Bir gün Halîme, Bi'set'den ( Hazreti Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 78 Muhammed aleyhi's - selâm 'ın peygamber oluşundan ) sonra Mekke'ye gelerek Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı ziyâret etmişdi O da "Anacığım, anacığım" sözleri ile karşılamış ve hakkında çok hurmet göstermişdir Bunun üzerine gerek Halîme ve gerekse kocası Hâris, her ikisi birden Müslümâm olmuşlardır Süt kardeşlerinden Abdu'llâh ile Şeymâ da, Müslümanlığı kabûl etmişle rdir Allâhü Teâlâ'nın rasûlü Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , süt annesini ve süt kardeşlerini dâimâ tanımış ve onlara zaman zaman yardım elini uzatmayı da ihmâl etmemişdir Hazreti Hatîce radıye'llâhü anhâ ile evlendikden sonra Mekke civârında kıt lık olmuşdu Bu sırada Halîme, Mekke'ye gelerek Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı bulmuş ve O'ndan yardım istemişdi O da, süt veren bir deve ile kırkbeş koyun bağışlayarak onu memnûn etmeye çalışmışdır Bundan sonra her gelişlerinde de onlara hurmet edip ikramda bulunmuşdur Süt kardeşi Şeymâ da, Tâif seferinden sonra esirler arasında Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm 'ın huzûruna getirilmişdi Süt kardeşi Şeymâ'yı derhâl tanıdı O'na bir hayli hurmet ve ikramda bulundukdan sonra kendi isteği üzerine ehlin e gönderdi Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın göğsünün açılması Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , Benî Sa'd yurdunda süt annesi Halîme'nin yanında iken bir gün arkadaşları ile evlerinin arkasındaki derede oynarlarken beyaz elbîseli iki adam gelmiş, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı yere yatırıp ğöğsünü açarak yıkamışlar ve tekrar yerine koyup kapatmışlardır Bu hâdiseyi gören arkadaşları, koşarak Halîme'ye gelmişler ve durumu haber vermişler Halîme de kocası Hâris ile birlikde derhâl çocuğu n bulunduğu yere gelmişler, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı rengi uçmuş bir vaziyetde ayakda durur bir hâlde bulmuşlar Yanına varıp ne olduğunu sorunca "Beyaz elbîseli iki adam geldi Beni yatırıp karnımı yardılar İçinde bir şey'ler aradılar Sonra ka patıp gitdiler" demişdir Bu hâdiseye dâir bir rivâyet de şöyledir: "Ben çocuk idim Bir gün kendi akrânım ile bir dere içinde oynuyorduk Ansızın üç adamın geldiğini gördüm Yanlarında altın bir leğen de vardı İçi karla dopdolu idi Beni ço cuklar arasından aldılar Çocuklar da kaçıp gitdiler Sonra onlardan biri, beni yanım üzerime Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 79 yere yatırdı, karnımı yardı Ben bakıp duruyordum Ama hiçbir acı duymuyordum Karnımın içinden bağırsaklarımı çıkararak leğendeki kar ile yıkadılar Yine karnıma koydular Biri daha geldi, yüreğimi çıkarıp yardı İçinden bir şey' alır gibi oldu Hemen gördüm ki elinde nûrdan hâtem (mühür) peydâ oldu O hâtem ile yüreğimi mühürledi Ondan sonra kalbim Nübüvvet nûru ve hıkmet ile doldu Yüreğimi getirip yerine koydu Üçüncü bir kimse gelip karnımın yarılan y erini eliyle sığadı, yarası iyi oldu Elime yapışıp beni ayak üzerine kaldırdı 69 Şerh - i sadr 'dan murad, ğöğsün yarılarak beşerî kusurlardan ve noksanlıklardan temizlenmesi, kalbin îmân ve hıkmet nûru ile d oldurulmasıdır Bu bahse âit muhtelif rivâyetler vardır ki Sahîh rivâyetlere göre, Hazreti Muhammedi aleyhi's - selâm 'ın göğsü, üç kere yarılmışdır Bunlardan birincisi - yukarıda anlatılan - süt annesi Halîme'nin yanında iken olmuşdur ki bunda, Şeytan 'ın na sîbi çıkarılıp atılmışdır İkincisi on veyâ yirmi yaşlarında iken olmuşdur ki bunda da, Havâtır - i redîe (kötü fikirler) koparılıp atılmışdır Üçüncüsü de Bi'set'den sonra Mi'râc gecesinde yarılmışdır ki bunda da kalbi îmân ve hıkmetle doldurulmuşdur Bunl arın hepsinde de yarma hâdisesi, âletsiz, kansız, zahmetsiz olmuş; yarığın bitişmesi ise yine âletsiz, ipsiz, zahmetsiz yapılmışdır Bu esnâda hiçbir ağrı ve sızı da duyulmamışdır Çünkü bu iş Allâhü Teâlâ Hazretlerinin yapdığı bir işdir 70 Bu üçünc ü yarılma hakkında, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın şöyle dediği rivâyet olunur: "Ben Beyt'in yanında Hatîm'de uyur uyanık bir hâlde idim Cebrâil aleyhi's - selâm geldi Yanında içi îmân ve hıkmetle dolu altın bir tas vardı Göğsümü yardı Kalbim i çıkardı Zemzem suyu ile yıkadı Îmân ve hıkmetle doldurdukdan sonra yerine koydu Göğsümü kapayıp üzerini mühürledi Sonra bir Burak getirildi Cebrâil aleyhi's - selâm ile birlikde bindim Beni alıp semâya doğru çıkardı 71 Bu hâdise, Kur'ân - ı Ker îm'in İnşirâh sûresinde şöyle anlatılır: 69 - Hazreti Muhammed Mustafâ, ss 100 Muhammed Hüseyin Heykel (Ö R Doğrul) 70 - Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm, C 3 ss 11 70 Hasan Basri Çantay 71 - Bu Hadîs - i şerîfi, Mi'râc bahsinde, Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Neseî rivâyet etmektedir Sahîh - i Buhârî Muhtasarı Tecrîd - i Sarih Tercemesi, C 2 ss 273 Ahmed Naim Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 80 "Göğsünü senin fâiden için açıp da genişletmedik mi? (Genişletdik) Senden yükünü de kaldırıp atdık O, öyle yükdü ki senin sırtına ağır gelmiş, kemiklerini gıcırdatmışdı Senin nâmını da yükseltdik Demek hak îkaten güçlükle berâber bir kolaylık var Muhakkak güçlükle berâber bir kolaylık var O hâlde boş kaldın mı hemen (ibâdet ile) yorul ve her işinde ancak Rabb'ine sarıl" Âmine'nin ölümü Halîme, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı, Benî Sa'd yur dundan getirip annesi Âmine'ye teslîm etdikden sonra, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , annesi Âmine'nin yanında büyümeye başladı Âmine'nin, Medîne'de ( Yesrib'de ) Benî Neccâr Oğulları kabîlesinde kocasının - Abdü'l - muddalib'in (Şeybe'nin) annesi Selm â' tarafından - akrabâları vardı Bir aralık hem onları ziyâret etmek, hem de yetîm çocuğa yüzünü görmek nasîb olmadığı babasının mezarını ziyâret etdirmek maksâdıyle Medîne'ye gitdi Çocuğunu ve Ümmü Eymen'i de yanına aldı Medîne'ye varınca orada bir ay k adar misâfir kaldılar Bu sırada Medîne'de bulunan Yahûdî kâhinleri, O'nun şekil ve şemâiline bakarak "Bu ümmetin peygamberi işte bu çocuk olsa gerekdir" diye kendi aralarında konuşup fikir ve bilgi alış - verişinde bulundular Âmine de, çocuğuna, babasının kabrini ziyâret etdirdi Bu ziyâretden sonra Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , yetîm kalmış olduğunu anlamış oldu 72 Âmine, Yesrib'de, çocuğu ve câriyesi Ümmü Eymen ile birlikde bir ay kaldıkdan sonra, Mekke'ye dönmek üzere yola çıkdı Âmine ile küç ük çocuğunu ve Ümmü Eymen'i taşıyan küçük kâfile, kızgın çölleri aşarak Mekke'ye doğru gitmeye başladı Bir akşam üzeri, Medîne'den yirmiüç mil uzaklıkdaki Ebvâ denilen köye geldiler Akşam o köyde kaldılar Fakat Âmine, şiddetli bir hastalığa yakalanmışdı Öleceğini anlamışdı "Baba öksüzü olan ciğerpâresini yanı başına oturtdu Şefkât dolu gözler ile O'nu baştan ayağı süzdü Bu bakışlarda neler okunuyordu neler Oğlunu öptü, yüzünü gözünü kokladı Parçalanan bağrına basarak analığın bütün harâret v e şefkâtiyle onu okşadı Bu anne, 72 - Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , Hicret'den sonra Medîne - i münevvere'de ikâmet etdiği sırada "Burası, vâlidemin ikâmet etdiği yerdir Yüzme öğrendiğim havuz da bu idi Buralarda Enîse'nin kızı ile oynardım" buyurmuşdur Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 81 kalbinin bütün şefkâtini yavrusuna sarmak, rûhunun bütün hassâsiyyetini ona vermek istiyordu İçinden neler geçiyordu Rûhunda ne fırtınalar kopuyordu Daha ana karnında iken babasını kaybeden bu yavrucak, şimdi de anneden mi mahrûm kalacakdı? Anne, bu acıyı hisseder gibi oldu ve oğlunun yüzüne tekrar bakdı Bir daha göremiyeceği biricik oğlunun ma'sûm yüzüne baka baka genç anne, şu ma'nâda bir şiir okuyarak fânî hayâta gözlerini kapadı": 73 "Her yeni eskiyecek ve he r şey' fenâ bulacakdır Ben de öleceğim, fakat gam yemem, temiz bir çocuk doğurdum, dünyâya bir büyük hayır bırakıyorum" Âmine, Ebvâ köyüne defn edildikden sonra, Ümmü Eymen, çocuğu alarak üzüntülü bir hâlde Mekke'ye döndü Ümmü Eymen'den ölüm hab erini alan herkes çok üzüldü ama ne çâre; olan olmuş, ölen ölmüşdü Bundan sonra ana ve babadan öksüz kalan Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'i, dedesi Abdü'l - muddalib yanına aldı ve sevgili torununu büyütmeye başladı Bu sırada Hazreti Muhamm ed aleyhi's - selâm , altı yaşında idi Abdü'l - muddalib'in ölümü Annesi Âmine'yi kayb eden Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , dedesi Abdü'l - muddalib'in himâyesine girdi ve O'nun yanında büyümeye başladı Sekiz yaşına gelince sekseniki yaşlarında o lan dedesi Abdü'l - muddalib de öldü Bu ölüm ona çok ağır ve acı geldi Gözyaşlarını tutamayıp ağladı Dedesi Abdül - muddalib, ölmeden bir kaç gün önce, bu sevgili torununu kimin himâyesine vereceğini uzun uzun düşündükden sonra babası ile ana baba bir karde ş olan Ebû Tâlib'e vermeyi ve O'nun himâyesinde büyümesini uygun buldu Bu düşüncesini Ebû Tâlib'e söyledi Ebû Tâlib de, memnûniyyetle kabûl etdi Zâten Hazreti Muhammed alayhi's - selâm da, bu amcasını, diğerlerinden çok seviyordu Bu sûretle Hazreti Muham med aleyhi's - selâm, amcası Ebû Tâlib'in himâyesine girmiş oldu Abdü'l - muddalib'in ölümü, yalnız bu küçük çocuk için değil bütün Kurayş halkı için de büyük bir üzüntü vesîlesi olmuşdu Çünkü Abdü'l - muddalib'in oğulları arasında O'nun yerini tutacak bir kimse yokdu Bu bakımdan, Hâşim oğullarının durumu biraz sarsılmışdı 73 - Hâtemü'l - Enbiyâ Hazreti Muhammed ve Hayâtı,ss 38 Ali Himmet Berki ve Osman Keskioğlu Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 82 Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyi ve sellem 'in yetîm kalması ve O'nun nasıl himâye edildiği husûsu, Kur'ân - ı Kerîm'de şöyle anlatılır: "Rabb'in seni bir yetîm bulub ba rındırmadı mı? Yol bilmez iken bulub doğru yolu göstermedi mi? Seni, bir fakir olduğunu bilib de zengin yapmadı mı? O hâlde, yetîme sakın kahr etme Sâili de azarlayıp koğma Bununla berâber, Rabb'inin ni'metini durmayıp söyle" 74 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın çocukluğu Dedesi Abdü'l - muddalib'in ölümünden sonra sekiz yaşında amcası Ebû Tâlib'in himâyesine giren Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , bundan sonraki hayâtını da amcası Ebû Tâlib'in yanında geçirmeye başladı Amcası Ebû Tâlib, ke ndisini çok seviyor, O'nu, hiç bir zaman yanından ayırmak istemiyordu Her nereye giderse O'nu da yanında götürürüyor ve kendi çocuklarından fazla ihtimâm gösteriyordu Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , on yaşlarına gelince, bir sene kadar amcası Ebû Tâlib ile Mekke'lilerin koyunlarını otlatarak çobanlık yapdı Bundan sonraki hayâtı ise hep ticâretle geçdi Koyun gütdüğü sıralarda kırların saf ve temiz havası, ba'zan güneşli ba'zan soğuk günleri, O'nu pek ziyâde olgunlaştırmışdı Bir gün Mekke' ye inip arkadaşları gibi O da eğlenmek istemişdi Koyunlarını bir arkadaşına bırakıp Mekke'ye gelirken yolda bir düğün görmüş, düğünü seyr ederken orada uyuyakalmış ve Mekke'ye gidememişdi Başka bir sefer de yine böyle bir eğlenceye rast gelmişdi Onları seyr ederken yine uyuyakalmışdı Çünkü bu gibi şey'ler O'nun yüksek rûhunda, temiz kalbinde aslâ yer etmiyordu Çünkü Allâhü Teâlâ Hazretleri O'nu her türlü kötülüklerden koruyordu Çobanlık yaptığı sıralarda bir gün bir kurdun, koyun sürüsüne dalıp onları kapdığını görmüşdü Bu olay, O'nun için büyük bir ders olmuşdu Gütdüğü koyunları kurda kapdırmamak vazîfesi idi Çünkü 74 - Duhâ Sûresi, âyet 6 - 11 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , bir gün süt annesi Halîme ile Mekke'ye gelirken veyâ dedesi Abdü'l - muddalib'in yanında iken, çocukluğu zamânında, Mekke vâdîlerinde gâib olmuşdu Koyunlarının başından dönmekde olan Ebû Cehil, O'nu alıp dedesi Abdü'l - muddalib'e teslîm etmişdir ki bu sûrede, bu hâdiseye de işâret edilmişdir Kur'ân - ı Hakîm ve Meâl - i Kerîm, C 3 ss 1167 Hasan Basri Çantay Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 83 herkes gütdüğü koyunundan mes'uldür ve herkes üzerine aldığı emâneti korumak mecbûriyyetindedir Hazreti Muhammed aleyhi' s - selâm , Bi'set'den sonra bir gün Ashâbı ile birlikde koyun gütdüğü bu yerlere çıkmışdı Ashâbı buralarda dud toplayıp yemeye başlayınca onlara "Bu dudlar ne kadar kararırsa o kadar tatlılaşır Ben bunu buralarda koyun güderken öğrenmişdim" demişdir Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın yolculuğu Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , oniki yaşlarına gelince, amcası Ebû Tâlib, ticâret için Şâm'a bir ticâret kervanı hazırladı Bu kervanla birlikde Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm da gitmek istiyordu Ç ünkü böyle bir seyâhati çok merak ediyor ve oralarını görmek istiyordu Bu isteğini amcası Ebû Tâlib'e söyledi O da kabûl etdi ve giderken berâberinde götürdü Kâfile, otuz gün süren bir yoculukdan sonra Şâm şehrinin güney tarafında bulunan Busrâ denilen yere vardı Bir Savmaa 'nın karşısındaki bir ağacın altına kondu 75 Burası bağlık ve bahçelik bir yer idi Burada Bahîrâ isminde bir râhib vardı Bu Hristiyan râhibi Bahîrâ, kervan gelirken kervanın üzerinde bir parça bulut olduğunu, onlarla berâbe r hareket etdiğini ve kervan ağacın altında durunca bulutun da orada durduğunu görmüşdü Bu hâdiseden ba'zı şey'ler sezen Bahîrâ, kervan halkını yemeğe da'vet etdi Kervan ehli de Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı eşyâların yanında bırakarak da'vete icâbe t etdiler Onlar gelince Bahîrâ, aradığını bulamamışdı "Başka gelmeyen var mıdır?" diye sordu Onlar da "Evet, bir çocuk eşyâların yanındadır" dediler Bahîrâ, onu da getirmelerini ricâ' etdi Onlar da gidip getirdiler Bahîrâ, âhir zaman peygamberine âit birçok şey'ler biliyordu O'nun evsâfını, şemâilini, Tevrât'dan ve evvelki âlimlerden öğrenmişdi Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm gelince, bildiklerine ve tahminlerine uygun gördü O'nu iyice tetkîk etdikden sonra bir takım suâller sordu Ümit etdiği cevâ bları alınca arkasını açmasını söyledi O da arkasını açdı Bahîrâ, O'nun arkasındaki Nübüvvet mührünü gördü Hemen edeb ve hurmetle öptü Çünkü Hazreti Muhammed sallâllâhü aleyhi ve sellem 'ın arkasında, büyük bir mühür şeklinde bir işâret vardı Buna Nüb üvvet mührü 75 - Savmaa: Nasârâ ( Hristiyan ) râhiblerinin halkdan inkıtâ' (uzak kalma) ve inzivâsı iç in yapılmış olan hucre, bir nev'î ibâdet yeri Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 84 denirdi Hazreti Îsâ aleyi's - selâm 'dan sonra gelecek peygamberin böyle bir işâreti olacağı, eski kitablarda yazılı idi Bahîrâ da bunu gâyet iyi biliyordu Bundan sonra Ebû Tâlib'e dönerek, "Bu çocuk peygamberlerin en sonuncusu (Hâtemü' l - Enbiyâ) olacakdır Şâm Yahûdî'leri arasında O'nun evsâfını bilir ve alâmetlerini tanır kâhinler vardır Belki ihânet etmek sevdâsına düşerler Sen O'nu Şâm'a götürme Buradan geri dön" dedi Ebû Tâlib de Bahîrâ'nın sözünü tutarak orada alış - verişini yap dı Şâm'a gitmeden Mekke'ye geri döndü Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , onyedi yaşlarına gelince bir kere de amcası Zübeyr ile birlikde ticâret için Yemen 'e gidip geldi Bu seyâhatlerin hepsi de O'nun üzerinde derin izler bırakıyor, gitdiği yerle r ve gördüğü insanlar hakkında bilgi sâhibi ediyordu Her gidişinde, yanındakiler hep O'nun yüksek ahlâkını, tavır ve hareketlerini, fazîlet ve meziyetlerini görüp beğenmişler ve kendi aralarında konuşmaya başlamışlardır O'nun yüksek ahlâkı ve kims eye nasîb olmayan fazîletleri, dillere destan olmuşdu O'nun ileride büyük bir adam olacağını herkes söylüyordu O, kavminin zevk ve sefâhate düşkünlüğünü, kötü huylarda devam etdiğini gördükce içi kan ağlıyor ve kendisini çok düşündürüyordu Etrâfı ndakiler içki ve kadın âlemleri içinde zevk ve safâ hayâtı sürerken, O, bunların hepsinden uzak bir vaziyetde bulunuyor, onların bu sefîl hâllerinden üzüntü duyuyordu Ficâr harbi İslâmiyyet'den önce Arab kabîleleri arasında ardı arası kesilm eyen harbler oluyordu Bu harblerden en önemlisi, Ficâr harbi olmuşdur Basit menfaatler yüzünden Kurayş kabîlesi ile diğer Arab kabîleleri arasında olan bu muhârebe, aralıklı olarak dört sene kadar devam etmişdir Bu muhârebede Beni Hâşim 'in alemdârı, A bdü'l - muddalib'in oğlu ve Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın amcası Zübeyr idi Diğer kardeşleri de Zübeyr ile berâber idi Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın kendisi de bu muhârebede bulunmuş, fakat bi'l - fiil harbe iştirak etmemişdir Ancak düşman taraf ından atılan okları toplayarak amcalarına vermişdir Uzun bir müddet devam eden bu muhârebeye, iki taraf arasında yapılan bir muâhede ile son verilmişdir Bu harb, Haram aylarında ( Muharrem, Receb, Zü'l - kâ'de ve Zü'l - hıcce Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 85 aylarında ) yapıldığı için, bu har be, mukaddesâta tecâvüz ma'nâsına gelmek üzere "Ficâr" harbi denilmişdir Hılfü'l - Füdûl andlaşması Arab kabîleleri arasında meydana gelen ve uzun bir müddet devam eden Ficâr harbinden, Kurayş'liler ve diğer arab kabîleleri bir hayli zarar gö rmüşlerdi Yağma ve çapulculuk hareketleri âdet hâline gelmiş, kötü alışkanlıklar zuhûr etmiş ve Mekke'de emniyyet diye bir şey' kalmamışdı Bi'l - hâssa yabancılar çok zulüm görüp haksızlığa uğramaya başlamışdı Kuvvetli bir aile ve kabîlesi olanların malla rı bir dereceye kadar emniyyet altında idi Fakat başkalarınınki dâimâ tehlikede idi Bunların yalnız malları değil, karıları ve kızları da zorla yağma edilip ellerinden alınıyordu Bir gün Beni'l - Kayn kabîlesinden meşhûr şâir Hanzala, kurayş asi llerinden biri ile bir iş için Mekke'ye gelmişdi Zavallı adamı, güpe - gündüz herkesin önünde, Mekke sokaklarında soymuşlardı Bunun gibi daha bir çok kimselerin tecâvüze uğradığı görülüyordu Bu hâllere ziyâdesi ile üzülen Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , bir çâre bularak bu gidişe son vermek istedi Amcası Zübeyr ile birlikde muhtelif kabile reislerini da'vet etdi Onlara, "Yerli, yabancı, hür veyâ köle kim olursa olsun, Mekke arâzîsi içinde bir taarruza veyâ tecâvüze uğrarsa, tecâvüz edenlerd en lâzım gelen tazmînâtı alıp sâhibine vermek üzere bir ittifâk yapalım Bu sûretle de zayıf ve kimsesizleri kurtaralım" dedi Onlar da bu teklîfi kabûl ederek hepsi birden böyle bir ittifâkın kurulmasına karar verdiler Bundan sonra da, "All âh'a yemîn ederiz ki hepimiz mazlûm ile birlikde zâlime karşı, bu zâlim, mazlûmun hakkını verinceye kadar bir el gibi olacağız Bu ittifâkımız, Hirâ' ve Sâbir tepeleri yerinde durdukca, denizde bir tüyü ıslatacak kadar su kalıncaya kadar devam edecekdir" diye yemîn etdiler Bu ittifâkın adını da " Hılfü'l - Füdûl " koydular 76 76 - Hılf: Câhiliyyet zamânında mütecâviz bir kâbîlenin tecâvüzünden korunmak için iki veyâ daha ziyâde kabîlelerin birleşerek ahd - ü peymân etmelerine denir Bu half 'ler Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 86 Bu ittifâkın âzâları, Mekke'de bir kuvvet olmuş, daha ilk zamanlarda nufûzunu kullanarak bir çok zâlimin zulüm ve haksızlığına karşı durmuş, kimsesizleri korumuş ve onlara mühim yardımlarda bulunmuşdur Bunun üzerine birçok kimseler de bu ittifâkdan korkmaya başlamışdır Bir gün bir Yemen'li, kızı ile birlikde ticâret yapmak için Mekke'ye gelmişdi Kuvvetlilerden biri, adamın güzel kızına göz koyarak zorla alıp evine götürmüşdü Kızın babası çâresiz kalınca bu ittifâkın mensûblarına baş vurdu Onlar da kızı, bu zorbanın elinden alıp babasına teslîm etmişlerdir Yine bir gün bir adam Mekke'ye, satmak için bir miktar mal getirmişdi Bunu gören Ebû Cehil, malı ucuz a satın almak için bütün Mekke alıcılarını tehdîd ederek men' etdi Bunun için hiç bir kimse bu malı almaya cesâret edemedi Çâresiz kalan adam, Hazreti Muhammed aleyhi's - slâm 'a gelerek durumu anlatdı O da, o adamın mallarını satmak istediği fiatdan satı n aldı Bu hâle, Ebû Cehil kızdı ise de bir şey' yapamadı ve eli boşa çıkdı Bi'set'den sonra yine bir gün bir adam Mekke'ye bir miktar mal getirmişdi Bu malı Ebû Cehil almış ve parasını vermek istememişdi Adam sızlanmaya başladı Kâ'be - i Muazzama 'nın etrâfında durumunu anlatıp derd yanmaya başlayınca, mûzibin biri derdine ancak Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın çâre bulabileceğini, O'na gidip yardım istemesini söyledi O zaman da Ebû Cehil'in en büyük düşmanı, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm idi Adamın bundan haberi yokdu Doğru Rasûlü'llâh aleyhi's - seâm 'a geldi ve durumunu anlatarak yardım istedi O da, o tüccarı yanına alarak Ebû Cehil'in yanına vardı Adamın parasını istedi O da derhâl verdi Onlar gitdikden sonra dostları Ebû Cehil'e "Niçi n parayı ödedin" dediler O da "Kapıya bir takım darbeler vuruldu Evde zelzeleler olmaya başladı Bundan çok korkdum Muhammed - aleyhi's - selam - 'ın yanında da dev gibi bir deve vardı Hayvanın deli gibi olduğunu, ağzından köpükler saçtığını gördüm Şâyet Muhammed - aleyhi's - selâm - 'ın arzûsunu yerine getirmekde geç kalsa idim, o deve beni hapur hapur yiyecekdi" demişdir Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi, Hılfü'l - Füdûl andlaşmasının çok mühim rolleri olmuş ve bir çok kimselerin, zorbaların elin den çokdur Bunların en meşhuru, Hazreti Muh ammed aleyhi‟s - selâm‟ın yapmış olduğu bu Hılfü‟l - füdûl andlaşmasıdır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 87 kurtulmasını sağlamışdır Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm, Bi'set'den sonra bu andlaşmadan bahs ederken "Bu gün de böyle bir andlaşmayı kabûle da'vet olunsam, onu, hiç tereddüd etmeden kabûl ederim" buyurmuşdur Hazreti Muhammed aleyhi's - selâ m 'ın Hadîce ile evlenmesi Kurayş kabîlesinin ileri gelen şerefli ve i'tibârlı kadınlarından Hadîce isminde dul bir kadın vardı Bu kadın iki erkek ile evlenmiş, her ikisinden de birer çocuğu olmuş ve her iki kocası da ölmüşdü İkinci kocası ölünc e, Kurayş'in ileri gelen erkekleri istemiş ise de onların hiç birine varmayarak elinde olan malı ile ticâret yapıp geçinmeyi ve servetini artırmayı daha uygun bularak tercih etmişdi Bunun için ba'zı kimselere ortaklık ile sermâye verip onları ticârete gön deriyordu Bu yüzden de Kurayş'in en zengin kadını olmuşdu Bir aralık yine bir ticâret kervanı hazırlatarak Şâm'a göndermeyi düşündü Kendi sermâyesi ile ticâret yaptırmak için doğru ve emîn bir adam arıyordu Ebû Tâlib bunu işitince işi, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'a anlatarak bu işi yapmasını teklîf etdi O da kabûl etdi Ebû Tâlib, Hadîce'ye giderek ticâret için Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'a sermâye vermesini teklîf etdi Bundan sonra da "Sen filânca ile ticârî ortaklık yapıyorsun Fak at Muhammed - aleyhi's - selâm - 'a onun iki mislini vermezsen râzı olmayız" dedi O da "Bu teklîfi sen, hoşlanmadığım bir kimse için yapsan yine kabul ederim Nerede kaldı ki akrabâmızdan olan ve herkesin sevdiği ve el - Emîn diye hitâb etdiği bir kimse için kab ûl etmiyeyim İstediğin gibi olsun" dedi Çünkü Hadîce'nin nesebi, beşinci cedde Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm ile birleşiyordu Bu i'tibârla akrabâ oluyorlardı Bunun üzerine Hadîce, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'a bir miktar sermâye vererek kölesi Meysere ile birlikde Şâm'a gönderdi O da, kervanla birlikde yola çıkarak onüç sene evvel amcası Ebû Tâlib ile geçtiği yerlerden kuzeye doğru yol almaya başladılar Evvelce gördüğü bir çok şey'ler değişmişdi Nihâyet Busrâ 'ya vardılar Evvelce amc ası Ebû Tâlib ile konmuş oldukları ağaç altına kondular İlk gelişlerinde orada gördükleri Bahîrâ ismindeki Hristiyan râhibi ölmüş, yerine Nestûrâ isminde bir râhib geçmişdi Bu râhib, Meysere'yi evvelden tanıyordu O'nunla görüşüp konuşdu Hazreti Muhamm ed aleyhi's - selâm 'a bakarak "Hazreti Îsâ - aleyhi's - selâm - 'ın haber vermiş olduğu son peygamber (Hâtemü'l - Enbiyâ) bu olsa gerekdir Şâm'a gitmeyiniz Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 88 Orada Yahûdî kâhinleri bunu tanır Belki ihânet etmek isterler Onun için buradan dönün" dedi Me ysere ile Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , orada alış - verişlerini yapdılar Büyük bir kâr ile Mekke'ye döndüler Sıcak bir öğle vaktinde, kervan, Mekke'ye yaklaşdı Evinin damından bakan Hadîce, gelen kervanı gördü Koşup Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı karşıladı O da güzel bir lisanla, yapdığı ticâreti, kazandığı kârı anlatdı Ticâretinin hesâbını verdi Meysere ile diğer kervan ehli de Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın doğruluğunu, kendisinde bulunan yüksek ve ulvî vasıfları, yolculuk esnâsında olup bitenleri anlatdılar Bunun üzerine Hazreti Muhammed aleyhis - selâm 'daki yüksek meziyetleri görüp öğrenen Hadîce, O'nunla evlenmeyi gönlünden geçirdi Bu gönül sırrını, en yakın arkadaşı Münye 'nin kızı Nefîse 'ye açdı O da Hazreti Muhammed aleyhi ' - selâm ile görüşüp konuşdu Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm da amcası Ebû Tâlib ile mes'eleyi müşâvere etdi Netîcede Hadîce ile evlenmeye karar verdi Söz kesildi Düğün hazırlığı başladı Bu iş, Şâm seferinden dönüşünün ikinci ayında oldu Kendisi yirmi beş yaşında, Hadîce ise kırk yaşında idi Nikâh akdi için lâzım gelen şey'ler görüşüldü Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , mehir olarak Hadîce'ye yirmi dişi deve verdi Hadîce tarafından amcasının oğlu Varaka ibn - i Nevfel , nikâh akdine vekil idi Hazr eti Muhammed aleyhi's - selâm tarafından da amcası Ebû Tâlib akid işini yapıyordu Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , âded üzere amcası Hamza ile birlikde Hadîce'nin evine geldiler Diğer da'vetliler de gelmişlerdi Ebû Tâlib ayağa kalkarak, "Şük ür Allâh'a ki bizi İbrâhîm'in zürriyyetinden ve İsmâîl'in neslinden getirdi Bizi, Beyt - i Şerîf 'in bekcisi, Haram - ı Şerîf 'in hizmetcisi, halkın reisi yapdı Kardeşim oğlu Muhammed ibn - i Abdu'llâh ile Kurayş'den hangi genç mukâyese edilebilir Haseb, nes eb, akıl ve fazîlet hep ondadır Serveti az ise de bunun ne ehemmiyyeti vardır Mal geçici bir şey'dir Aynı şekilde şeref ve şan sâhibi olan kızınız Hadîce'ye tâlibdir" dedi Bundan sonra da Varaka ibn - i Nevfel ayağa kalkarak Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 89 "Allâhü Teâl â'ya hamd ü senâ ederim ki bizleri herkesden ziyâde şeref ve fazîlet sâhibi kıldı Bilirsiniz ki Hadîce'nin babası ve anası Arab'ın ulularından ve reislerindendir Sizin oğlunuz Muhammed de aynı şekildedir Hiçbir kimse O'nun yüksek şeref ve meziyetlerini inkâr edemez Bunun için biz de O'nun ailesi ile akrabâlık kurmak istedik Ey cemâat, şâhid olunuz Ben, Hâşimî'lerden Muhammed ibn - i Abdu'llâh'a Hadîce bint - i Huveylid'i nikâh etdim " dedi Bu sûretle nikâh akdi yapılmış oldu Develer kesildi Da' vetlilere güzel bir ziyâfet verildi Hadîce'nin câriyeleri de damlara çıkıp def çalarak düğünü îlân etdiler Bu sûretle düğün yapılıp bitdi Misâfirler oradan ayrıldıkdan sonra Hazreti Muhammed aleyhi's - selam , Hadîcetü'l - Kübrâ' radıye'llâhü anhâ 'ya gerdek etdi Hadîce de, O'nun elini öperek, "Bu günden i'tibâren, ne kadar mala, servete ve eşyâya mâlik isem - arkamda olan elbîselerime varıncaya kadar - hepsini size, hibe - i sahîha ile hibe etdim Bunların hiç birisinde alâkam kalmadı Hepsi sizind ir" dedi ve fedâkarlığın en güzel bir örneğini göstererek teslîmiyyetini bildirdi ki Duhâ sûresinin şu meâldeki sekizinci âyet - i kerîmesi, bu husûsa bir işâret olsa gerekdir Allâhü a'lem 77 "Seni, bir fakir olduğunu bilib de zengin yapmadı mı ?" Bundan sonra Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm ile Hazreti Hadîce radıye'llâhü anhâ arasında en samîmî bağlarla bir yuva kurulmuş oldu Biribirlerine gâyet iyi bir şekilde bağlı idiler İslâm kadınlığının eşsiz bir numûnesi olan Hadîce radıye'llâh ü anhâ, kocasına bütün varlığı ile bağlanmış, her şey'ini O'na hibe etmiş ve O'nu kendisinden üstün tanıyarak O'na teslîmiyyetini bildirmiş ve O'nun en sıkıntılı zamanlarında dahî en güzel derd ortağı olmuşdur Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın ço cukları Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın, Hazreti Hadîce radıye'llâhü anhâ 'dan ikisi erkek dördü kız olmak üzere altı çocuğu olmuşdur Bunlar Kâsım, Abdu'llâh, Zeyneb, Rukıyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma radıye'llâhü anhüm 'dür 77 - Şerh - i - Delâilü'l - Hayrât ve Şevâriku'l - Envâr, İmâm Süleymân El - Cezûlî - Dâvud Efendi ss 290 Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 90 Bunlardan Kâsım ve Abdu'llâh radıye'llâhü anhümâ , Bi'set'den sonra daha çocuk iken vefât etmişlerdir 78 Kızları ise büyüyerek hepsi de evlenmişlerdir Bunlardan Zeyneb, Ebu'l - As ibn - i Rabîa ile evlenmişdir Hicret'den sonra Medîne'ye gitmek istemişse de henüz Müs lümân olmayan kocası kabûl etmemişdir Kocası Bedir muhârebesinde Müslümân'lara esir düşünce, Zeyneb'i Medîne'ye göndermek şartı ile serbest bırakılmışdır O da Mekke'ye gidince Zeyneb'i Medîne'ye göndermiş, sonraları kendisi de Müslümân olarak Medîne'ye gelmiş ve karısı Zeyneb radıye'llâhü anhâ 'yı tekrar almışdır Rukıyye ile Ümmü Gulsüm de, Ebû Leheb 'in oğulları Utbe ve Uteybe ile evlenmişlerdir Bi'set'den sonra Ebû Leheb, Rasûlü'llâh aleyhi's - selâm 'ın en büyük düşmanlarından biri olunca, o ğullarına karılarını boşamaları için ısrâr etmiş, onlar da boşamışlardır Daha sonraları sıra ile her ikisini de ( biri ölünce diğerini ) Hazreti Osmân radıye'llâhü anh nikâh edip almışdır Bundan dolayı da kendisine " Zü'n - Nûrayn : İki nûr sâhibi " denilmiş dir Hazreti Fâtıma radıye'llâhü anhâ da, Bi'set'den ve Hicret'den sonra Hazreti Ali radıye'llâhü anh ile evlenmiş, Hasen ve Hüseyn isimli iki erkek çocuğu olmuşdur Allâhü Teâlâ, onlardan râzı olsun Hazreti Muhammed aleyh i's - selâm 'ın bir d e - ileride tafsîlâtı gelecek olan - Mâriye adlı karısı vardır ki bu karısından da İbrâhîm adında bir oğlu olmuş, fakat daha küçük yaşda iken vefât etmişdir Bunlardan başka Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın ma'nevî evlât edindiği ba'zı şahıslar da vardır ki bunlardan biri Hazreti Ali radıye'llâhü anh , diğeri de Zeyd ibn - i Hârise radıye'llâhü anh 'dır Bir ara Mekke'de kıtlık olmuş, geçim sıkıntısı çekilmeye başlanmışdı Kalabalık bir aileyi geçindirmek mecbûriyyetinde olan Ebû Tâlib de, bu sı kıntıyı duymaya başlamışdı Bunu gören Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , Ebû Tâlib'den daha zengin olan amcası Abbâs'a giderek durumu anlatmış ve "Amcam Ebû Tâlib şu anda büyük güçlükler karşısındadır O'na iyilik etmek için çocuklarından birini ben, birini de sen al" demişdir Bunun üzerine Abbâs, Hazreti Ca'fer 'i, 78 - Ba'zı kayıtlara göre, Tıyb ve Tâhir isimlerinde iki oğlu daha olduğu söylenirse de, bun lar, - Abdu'llâh'ın lâkablarıdır - denilmişdir Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 91 Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm da Hazreti Ali 'yi alarak evlâd edinmişlerdir Zeyd ibn - i Hârise de, Arab'lar arasında bitip tükenmek bilmeyen gazvelerin birinde esir edilmiş, bir kaç el değiştirdikden sonra Mekke'ye gelmişdi Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , ailesi Hadîce radıye'llâhü anhâ ile anlaşarak O'nu satın aldı Aradan zaman geçince Zeyd'in babası ile amcası, bir miktar fidye mukâbilinde Zeyd'i satın alıp kurtarmak için Mekke'ye g eldiler Zeyd'i bulup niçin geldiklerini Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'a anlatdılar O da "Size karşı büyük muhabbetim var Fakat oğlunuz burada benim evlâdım gibidir Bunu kendisine sorunuz Şâyet sizinle gitmek isterse, sizden fidye almadan kendisini serbest bırakıyorum" dedi Babası ve amcası, oğullarına bu suâli sorunca "Sâhibimde öyle bir şey' gördüm ki O'nu ebediyyen herkese tercih edeceğim " dedi Bunun üzerine bu sözlerden mütehassis olan Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , Zeyd'i âzâd etdi ve Arab' ın örfüne göre "Ey şurada hâzır bulunan cemâat, şâhid olunuz ki Zeyd ibn - i Hârise benim oğlumdur O bana vâris olacakdır, ben de O'na" deyip ma'nevî evlâd olarak kabûl etdiğini açıkladı Zeyd'in babası ile amcası da, Zeyd'in bu sözlerinden mahzûn oldular ise de oğullarının rahatlığını görünce durumdan emîn olarak geri döndüler Kâ'be'nin ta'mîri ve Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm ' ın hakemliği Zaman zaman yağan yağmurlardan gelen seller, Kâ'be'nin bir çok yerlerini harâb edip yıkmışd ı Yeniden ta'mîr edilmesi îcâb ediyordu Bu sırada Kâ'be'nin içinde saklı bulunan kıymetli hediyyelerden ba'zılarını, bir kimse, - bu yıkıklardan istifâde ederek - çalmışdı Bu hâdise üzerine Kâ'be'nin yeniden ta'mîr edilerek yapılması kararlaştırıldı Herk es hissesine düşen kısmı yapmayı üzerine aldı Bu sûretle de Kâ'be'nin ta'mîri, bütün Kurayş aileleri ( kabîleleri ) tarafından ele alınmış ve hepsi de aynı şerefe nâil olmuşlardı Bu sırada Mısır'dan Yemen'e - bir kilise inşâsı için - malzeme götüren b ir gemi Cidde yakınlarında karaya oturmuşdu Bunu haber alan Mekke'liler hemen Cidde'ye giderek kazâya uğrayan geminin adamlarını bulup görüşdüler Gemide bulunan malzemeleri satın aldılar Geminin adamları arasında Yunan'lı bir mîmar ile Kıbtî bir marango z de vardı Onlarla da anlaşarak, onları Mekke'ye getirdiler ve san'atlarından istifâde etdiler Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 92 Binâ, temellerindeki yeşil taşlara kadar yıkıldı Bu taşlar sökülemediği için aynı yerden yapılmaya başlandı Binânın inşâsı tamamlandı Sıra, Haceru'l - E sved taşının yerine konmasına geldi Bu taşı yerine koymak bir şeref idi Bu şerefe nâil olmak için aralarında anlaşmazlık çıkdı Her kabîle "Bunu yerine biz koyacağız, bu şerefe biz nâil olacağız" diyerek ayaklanmaya başladı Siz, biz derken iş büyüdü ve kavgaya dönüşdü Kılıçlar kınından sıyrılarak yemîn edildi Muhârebeye karar verildi Artık mes'ele kılıç ile hâll edilecekdi Bu sırada içlerinden sözü dinlenir en yaşlı birisi, bu karardan vaz geçerek Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı hakem yapmayı ve O ne söylerse ona râzı olmalarını söyledi Onlar da kabûl etdiler, Çünkü herkes O'nun doğruluğuna inanmış olarak El - Emîn diyordu Bu sırada Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , Haram - ı Şerîf 'den içeri girdi Mes'eleyi anlatdılar O da bir yaygı isted i Kendi eli ile Haceru'l - Esved'i, yaygının içine koydu Her kabîlenin ileri gelenlerine de yaygının uçlarından tutmalarını söyledi Onlar da tutup kaldırdılar Hep birlikde konulacağı yere kadar götürdüler ve konulacağı yerin hizâsına kaldırdılar Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm da, yine kendi eli ile alıp yerine koydu Böylece büyük bir anlaşmazlığın önüne geçilmiş oldu Bu hâdise üzerine Kurayş kavmi, O'nun bu hukmünü ve tedbîrini beğendi O'na karşı olan i'timâdları, bir kat daha artdı Bu hâdise esnâsında, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , otuzbeş yaşlarında idi Kâ'be'nin bu ta'mîrinde O da Kurayş kabîleleri ile birlikde çalışmış, taş taşımışdır Bu yüzden de omuzları yara olmuşdu Bunu gören amcası Abbâs, O'na, ihrâmını çözerek omuzuna koymasını söyledi O da bu tavsiyeyi yerine getirmişdi Fakat bu sırada vücûdü açılınca birdenbire yere düşdü, kendinden geçdi İyi olunca da derhâl ihrâmını alarak vücûdünü örtdü Amcası Ebû Tâlib merak ederek bu hâdisenin neden ileri geldiğini sordu O da "İhrâmı mı toplayıp omuzuma koyunca vücûdüm açıldı Bu sırada - Yâ Muhammed, a'zânı ört Sen bir peygambersin, sana yakışmaz - denildiğini işitdim ve öyle oldum" demişdir Bu ses, Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın gâibden duymuş olduğu ilk ses, olmuşdur Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın hayâtındaki emsâlsiz yükseklik Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın hayâtında, doğduğu ilk günden i'tibâren bir başkalık görülüyordu O'nun oturup kalkması, Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 93 gezip dolaşması, yaşaması, düşünmesi ve ahlâkı, b aşka çocuklarınkine hiç benzemiyordu Anası, babası olmayan bir yetîm idi Fakat rûhundaki ve ahlâkındaki yükseklik, hiçbir kimseye nasîb olmayan bir derecede idi İçinde yaşadığı toplum, son derece câhil ve ahlâksız idi Allâh ve peygamber ne oldu ğunu bilmezlerdi İnsan öldürmeyi, yağmacılığı ve her türlü kötülüğü kendilerine iş edinmişlerdi Kız çocuklarını diri diri mezara gömecek kadar ahlâkca gerilemiş bir kavim idi Bu gibi ahlâksızlıklar onlar için bir şeref teşkîl ederdi Bunun için O'nun ah lâkını yükseltecek, O'na edeb ve terbiye dersi verecek bir muhit yokdu Cehâlet derseniz alabildiğine ilerlemişdi Okuma yazma âdeti yokdu Bundan dolayı O'nun ahlâk ve terbiyesi ile uğraşacak bir kimse de yokdu O zaman Mekke halkı ve diğer Arab k abîleleri taşlara, ağaçlara, yıldızlara, aya, güneşe taparlar ve onları ilâh diye tanırlardı Hattâ çölde tapacak bir taş bulamazlarsa kumları kendi elleri ile yığarak ona taparlardı Bu şekilde putperest, ahlâkan düşkün, câhil ve ne yaptığının farkında bi le olmayan bir toplum içinde yaşayan bir çocuğun da onlar gibi olması tabiî bir şey'dir Çünkü çocuk dâimâ etrâfında bulunanlara uymak temâyülünü güder Öksüz ve kimsesiz çocukların ahlâkı ise, umûmiyyetle daha düşük olur Halbuki Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm hiç de böyle olmamışdır O, ahlâkî fazîletlerin en yükseklerini kazanmış ve en büyük ahlâk mürşidi olmuşdu Kendisine "El - Emîn" dedirtmişdi O'nun ahlâkındaki yüksekliği herkes teslîm ediyordu O'nun ahlâkı ve O'nun gidişi büsbütün başka idi İçinde yaşadığı insanların ahlâkını hiç sevmiyor ve onlardan iğreniyordu Hele putların amansız düşmanı idi Kâ'be'nin içinde üçyüz altmışdan ziyâde put vardı her kabîlenin bir putu olduğu gibi, her evde de bir put vardı Bir aileyi teşkil eden fertleri n hepsi onlara tapınır ve onlardan meded umarlardı Böyle olduğu hâlde, O, ömründe tek bir kere dahî bu putlara tapmadı Hısım ve akrabâlarının ne bayramlarına, ne eğlencelerine ve ne de toplantılarına iştirak etmedi Putlara kesilen kurbanların etlerini y emedi İçki, Arab'lar arasında en çok kullanılan bir şey' idi Her Arab evinde bir kaç fıçı içki bulunurdu Arab'lar, günde bir kaç kere içki içerdi Onları bundan men' edecek hiç bir şey' yokdu Böyle iken O, bunu da kendisine haram kılmış ve ağzın a bir damla içki koymamışdı Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 94 Halbuki bunları kendisine ne bir söyleyen, ne de bir yol gösteren vardı Bu husûsda O'nun rehberi kendi kalbi ve kalbinden gelen kudsî ve ilâhî bir ses idi Allâhü Teâlâ Hazretleri O'nun kalbini o derece temiz yaratmış, gönlünü her türlü kirden, pasdan o kadar temizlemişdi ki o temiz kalb, böyle şey'leri kabûl edemiyordu Ayna gibi olan o kalb, bunların ne kadar fenâ şey'ler olduğunu görüyordu Bu derece yüksek bir ahlâk, insanlarda, hele yetîm ve fakir olarak büyümüş olanlarda görülmüş bir şey' değildir Demekki O'nun mürebbîsi doğrudan doğruya Allâhü Teâlâ Hazretleri idi O'nu, Allâhü Teâlâ Hazretleri - Rabb isminin muktezâsı olarak - terbiye etmiş ve çocukluğundan itibâren O'nu her türlü fenâlıklardan korumuşdur Bu yükse k ahlâkından dolayıdır ki daha gençliğinde " El - Emîn " lâkâbını almışdı O, doğruluğuyla, iffet ve istikâmetiyle, lekesiz ve yüksek ahlâkıyla herkesin emniyyetini kazanmış mühim bir şahsiyyet idi O, her an ahlâkdan bir derece daha tekâmül ediyor ve yükseliy ordu Etrâfındaki insanlar ise noksan ve düşkün bir hâlde kalıyordu O, bir Allâh'dan başkasını tanımıyordu Halbuki muhîtindekiler şerr ve fenâlığa düşkündü O'nun îtikâdı sahîh idi O'nun işi gücü herkese iyilik ve hayır yapmakdı Diğerleri ise böyle şey 'leri akıllarına bile getirmiyorlardı O, kendisini ve bütün kâinâtı yaratan Allâh'ı arıyor, böyle bir Hâlik'ın varlığını şeksiz şübhesiz anlıyor, bütün varlığı ile O'na dönüyor, kendisini O'na veriyor, gönlünü O'na bağlıyor ve yalnız O'na ibâdet ed iyordu Kabîlesi ve içinde bulunduğu toplum, hısım ve akrabâları ise, hâlâ putlara tapıyor ve onlardan meded umuyordu Yaşı ilerledikce ahlâkı daha ziyâde yükseliyor, kalbinden doğan Allâh sevgisi bütün vücûdünü sarıyordu Her nereye baksa orada All âh'ın varlığını, birliğini, kudret ve irâdesini seziyor, hattâ âşikâre görüyordu Artık insanların içinde durmak istemiyordu Kendi hâlinde yalnız olarak kimse olmayan yerlerde yaşamak, dünyânın her türlü gürültüsünden uzak bir hâlde yalnız başına Allâh'ın a ibâdet etmek, insanların düşdükleri dalâlet ve ahlâksızlık çukurlarından kurtulmaları için Allâh'a yalvarmak istiyordu Bunun için de işlerini bitirdikden sonra Mekke'ye bir kilometre kadar bir mesâfede bulunan Hırâ' dağındaki ( diğer adı ile Nûr dağındak i ) bir mağaraya çekiliyor, orada günlerce kalıyor, gece gündüz Allâh'a ibâdet ediyor, kavminin ve bütün dünyânın selâmeti için niyâz ediyordu Yiyeceği bitince de evine Hadice'nin yanına geliyor, biraz kalıyor, tekrar yiyecek alıp yine Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 95 mağaraya dönüyor, or ada tefekkür âlemine başlıyordu O'nun bu hâli, kırk yaşına kadar devam etmişdir 79 Evvelki peygamberlerin kitâblarındaki haberler Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , bütün peygamberlerin sonuncusudur O'nun, son peygamber (Hâte mü'l - Enbiyâ) olarak geleceğini, Allâhü Teâlâ Hazretleri, evvelki peygamberlerine bildirmişdi Aslı bozulmamış Tevrât 'da ve İncîl 'de buna dâir bir çok haberler vardı Bu haberler, eski milletler arasında iyice yayılmış ve öğrenilmişdi Bu hakîkati bilen b ir çok Yahûdî ve Hristiyan, Arabistan'da zuhûr edecek olan bu peygamberi görmek ve O'na ümmet olabilmek için, Arabistan'a, Mekke ve Medîne taraflarına gelerek oralarda yerleşmişlerdir Bunların en meşhûrlarından biri - ileride tafsîlâtı gelecek olan - Yemen Melik - i Tubbâ'sı ve Ebû Eyyûbi'l - Ensâri radıyellâhü anh 'ın yedinci ceddi olan " Es'ad " dır ki Kâ'be - i muazzama'ya ilk örtüyü örten bu şahısdır Âhir zaman peygamberi olarak gelecek olan bu peygamberin vasıfları, O'nu başkalarından ayı ran alâmetler, o kitâblarda gâyet iyi ve açık bir sûretde bildirilmişdir Bir çok tahrîflere ve değişikliklere uğramış ve hâlen mevcûdu ellerde dolaşan Tevrâ t ve İncîl 'de bile bu haberlere rastlamak mümkündür Meselâ, Yuhannâ İncili 'nin onaltıncı bâbını n yedi, oniki ve onüçüncü sözlerinde şöyle denilmektedir: "Ben size hep doğruyu söyledim Bununla berâber artık gideceğim Bu sizin için daha hayırlıdır Zîrâ ben gitmezsem Tesellîci (Paraklit) gelmez" "Size daha başka şey'ler söylemek ister dim Fakat şimdi bunları anlayamazsınız" 79 - Prof Dr Muhammed Hamîdullâh, "İslâm Peygamberi Hayâtı" adlı eserinin (64) ncü sayfasında, bu dağdaki mağara hakkında şu bilgiyi veriyor: "Ben, Nûr dağının tepesindeki bu mağarayı ziyâret etdim Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın evinin bulunduğu yerden bir kilometre kadar uzaklıkda bulunan Nûr dağı, husûsî bir durum arzeder Buradaki mağaranın üç tarafı ve kemeri, yıkılmış ve yığılmış kayalardan meydana gelmişdir Bir adam boyundan biraz fazla yükseklikde ve bir adamın ferahlıkla yatabileceği kadar uzunlukdadır Dikkâte şâyan bir tesâdüfle mağaranın uzandığı cihet kıble istikâmetindedir Yerdeki kaya ise oldukca düzdür ve bir yatak sermeye müsâitdir Giriş kapısı oldukca yüksekde küçük bir delik dir Buraya, kayadan yapılmış bir kaç basamak ile çıkılır Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 96 "O hakîkat rûhu geldiği zaman size beni hatırlatacak Zîrâ kendiliğinden söylemeyecekdir Fakat ne işitirse onları söyleyecek ve gelecek şey'leri haber verecekdir Bana şehâdet edecek ve size bütün hakîkatler i anlatacakdır" Bundan başka Barnabe İncîli 'nde de, Hâtemü'l - Enbiyâ'nın geleceğine dâir daha açık bilgiler vardır Bu kitâbın bir çok bablarında bu husûsa âit sözlere rastlanmaktadır Meselâ, seksenikinci bâbının onyedinci sözünde, "Benden sonra bütün âlemlere peygamber olarak Muhammed - aleyhi's - selâm - gönderilecekdir" denilmekde; doksanaltıncı bâbın onikinci sözünde de, "Bu mübârek zât, cenûb mıntıkasında zuhûr edecek, putlara tapanları ve putları tepeleyecekdir" denilmektedir 80 Evvelki kitâblardaki bu haberlerin doğruluğunu, Busrâ 'daki Hristiyan râhibleri Bahîrâ ve Nestûrâ 'nın sözleri de te'yîd etmektedir Zikri geçen Paraklit kelimesi ise Ahmed ve Muhammed isimlerinin ifâde etdiği ma'nâlar ın hemen hemen aynı olup - çok şukr edici, hamd edici - ma'nâlarına gelmektedir Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın tefekkür için Hırâ' dağındaki mağaraya çekilmesi Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm kırk yaşlarına yaklaşdığı zaman hâl inde bir başkalık görülmeye başladı Eskiden beri vakarlı ve tefekkürlü bir hâlde kendi işleri ile meşkul olurken kırk yaşlarına yaklaşdığı zamanlarda dünyâ işlerinden el çekip yalnız kalmayı, sessiz bir hayat içinde derîn derîn düşünmeyi daha çok sever ol du Bunun için 80 - " Barnabe İncili' ni Barnabe yazmışdır Barnabe, Hazreti Îsâ aleyhi's - selâm 'ın havvârilerinden olup en sevgili şâkirdidir Dört İncîl muharrirlerinden Markos 'un amucazâdesidir Barnabe İnc îli, İslâmiyyet'in zuhûrundan çok evvel Mîlâdî beşinci asırda papa - Gelasius - zamânında ortadan kaldırılarak okunması yasak edilen kitâblar listesine dâhil edilmişdir İtalyanca bir tercemesi bulunmuşdur Bu kitâb, hâlen Viyana Millî Kütüphânes i 'nd e mahfûzdur" İlim Bakımından İslâmiyyet, ss 45 M Zerrin Akgün Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 97 de en müsâid yer olarak Hırâ' dağındaki mağarayı buldu Muayyen zamanlarda bi'l - h'assa Ramazan aylarında buraya çekilip tefekküre dalmayı, kendini ve kâinâtı yaratanı düşünüp O'na - kendisine mahsûs bir hâlle - ibâdet etmeyi âded hâline getirm işdi Yanına biraz yiyecek alıp oraya gider, orada ibâdet ve tefekkürle vakit geçirir, yanındaki yiyeceği bitince evine Hadîce'nin yanına döner, biraz kalır, tekrar yiyecek alıp yine mağaraya döner, orada tefekkür âlemine başlardı Bu hâller böyle devam ederken Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm , cismiyle yerde insanlar arasında bulunuyor, rûhuyla göklerde uçuyordu O'nun rûhu ve kalbi yalnız Allâh ile berâber bulunuyor, yalnız O'nunla meşkûl oluyordu Bütün varlığı ile Allâh'ına bağlanmışdı O'ndan ba şka hiç bir şey' düşünmüyordu Artık kimsenin göremediği, bilemediği şey'leri, O, apaçık görüyor ve biliyordu Uykusunda ne görürse hepsi aynen çıkıyordu Altı ay kadar bir zaman böyle geçdi Bu altı aylık zaman içinde gördüğü bütün rü'yâlar, gün ışığında olmuş gibi aynen vukû' buluyordu Allâhü Teâlâ Hazretleri, O'nu böylece terbiye ediyor, yetiştiriyor, rûhan en yüksek mertebelere çıkabilecek bir hâle getiriyordu Allâhü Teâlâ Hazretlerinin söylediklerini işitecek, vahyini alacak, emirlerini kavra yabilecek bir seviyeye yükseltiyordu Çünkü kendisine Nübüvvet ve Risâlet verecekdi Bu bakımdan bu yüksek vezîfeye tahammül edebilmesi, onları koruyabilmesi ve ilâhî vahyi alabilmesi için çok büyük bir mertebede bulunması, yetişmesi lâzımdı Nitekim öyle oldu Allâhü Teâlâ Hazretlerinin O'nu bu şekilde terbiye edip yetiştirmesi netîcesinde, ilâhî vahyi almaya ve Nübüvvet gibi muazzam bir vazîfeyi teblîğe hâzır bir hâle geldi Bu sûretle de Hâtemü'l - Enbiyâ sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , tam ma'nâsı ile yetiş miş ve olgunlaşmışdı Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ın bu ulvî hayâtını gören ve bir ma'nâ veremeyen Kurayş'liler ise "Artık Muhammed - aleyhi's - selâm - Rabb'ine âşık oldu" diye söylenmeye başlamışlardı Halbuki O, bunları, düşdükleri dalâlet ve a hlâksızlık çukurlarından, sonu gelmeyen karanlıklardan kurtararak hidâyete, nûra ve ebedî saâdete kavuşdurmak için uğraşıyor, didiniyor ve çırpınıyordu İlk vahy 'in gelmesi Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , kırk yaşını bitirme k üzereydi Yine Ramazan ayı gelmiş, âdeti üzere Hırâ' dağındaki mağaraya giderek tefekküre dalmış, Rabb'ini düşünüyor ve Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 98 O'na ibâdet ediyordu Ekseriyyetin kavline göre Ramazan ayının yirmiyedinci Pazartesi gecsi Hırâ' dağındaki ıssız, kimsesiz ve sessiz mağarada Rabb'inin huzûrunda tefekküre dalıp kendinden geçmişdi Bu sırada birdenbire heybetli ve te'sîrli bir ses duydu Karşısında da Allâhü Teâlâ'nın amri ile O'na görünen Cebrâîl aleyhi's - selâm 'ı gördü Cebrâîl aleyhi's - selâm , Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e " Oku " dedi O da " Ben okuma bilmem " dedi Bu hitâb - ı ızzet' in azameti karşısında dehşetler içinde kaldı Bunun üzrine Cebrâîl aleyhi's - selâm , Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı kolları arasına alarak tepeden tırnağa tâk ati kesilinceye kadar sıkdı ve bırakarak " Oku " dedi O da aynı cevâbı vererek " Ben okuma bilmem " dedi Melek O'nu tekrar kolları arasına aldı ve tepeden tırnağa tâkati kesilinceye kadar sıkdı Bırakarak yine " Oku " dedi Bu üçüncü emir karşısında daha fa zla dehşet ve korku içinde kalan Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem, " Ne okuyayım " dedi Bunun üzerine Cebrâîl aleyhi's - selâm , seslerin ve okuyuşların en güzel bir âhengi ile şu âyet - i kerîmeleri okudu ve ortadan kaybolup gitdi ال ِ ِ م ْ س لِ ب ِ ْال َ َّ ْ ق ِ ِ ح ر ال ِ َ ك اب َ ر ِ ِ ذ ِ َ ل َ خ ِي َ ق ِج ِ ِ ٍ ق َل َ ع ِ ْ ِ ِ م ِ َ ن ل َ س ْن ِ لا ْال ِ َ ق َل َ خ ج ِ ِ َ َّ ْ ك َلا ْال ِ َ ك ُّب َ ر َ و ِ ْال َ َّ ْ ق ِ ال ِ ُ م لا ِ ِ َ م ح ل َ ع ِي ِ ذ ح ر ال ِ ِ م َل َ ق ْر لِ ب لا ِ ِ َ م ح ل َ ع ِ ِ َ ل ْ َ َ ي ِ َْ لَ ِل َ م ِ َ ن ل َ س ْن ِ لا ْال ْ م ط ِ "Yaratan Rabb'inin adı ile oku O, insanı bir kan pıhtısından yaratdı Oku; Rabb' in nihâyetsiz kerem sâhibidir Ki kalemle yazı yazmayı öğreten O'dur İnsana bilmediğini O öğretdi" 81 Bundan sonra Hazret Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem 'e bir hâl geldi Cebrâîl aleyhi's - selâm tarafından okunan bu ilâhî âyetler O'nun kalbi ne aynen yazılmış oldu Kendisi de bunları okumaya başladı O andan i'tibâren ilâhî vahye mazhâr olmuş, en büyük emâneti, en ağır yükü yüklenmişdi Artık çokdan beri aradığına kavuşmuşdu Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , şimdiye kadar görmediği bir şekildeki melekden 82 bu âyet - i kerîmeleri işitince, ilâhî hitâbın te'sîri ile yüreği çok şiddetli bir şekilde çarpmaya, bütün vücûdü tirtir titremeye başladı Bu hâdise, Mîlâdî altıyüzon yılında vukûa gelmişdi Hazreti Muhammed aleyhi's - sel âm , dünyâya geleli - kamerî sene i'tibâriyle - kırk sene altı ay sekiz gün olmuşdu 81 - Alâk Sûresi, âyet 1 - 5 82 - Cebrâîl aleyhi's - selâm 'ın aslî sûretinden Hazreti Muhammed aleyhi‟s - selâm‟ın Hayâtı, Eşsiz Ahlâk ve Fazîletleri 99 Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , bu ilk vahyin verdiği korku, endîşe ve dahşet içinde büyük bir heyecanla evine geldi Hazreti Hadîce'ye "Beni ör tünüz, beni örtünüz" dedi Üstünü örtdüler Biraz yatıp uyudu Uyanınca titreme ve korku geçmişdi Bütün olup bitenleri Hazreti Hadîce'ye anlatdı ve "Bana bir zarar gelecek, beni öldürecek diye korkdum" dedi Hazreti Hadîce de O'nu tesellî ederek , "Hayır hayır, Sen hiç korkma Sebat et Canımı yed - i kudretinde (kudret elinde) tutan Allâh'a yemîn ederim ki Allâhü Teâlâ seni aslâ utandırmaz Sana ancak iyilik yapar Çünkü sen kötü bir adam değilsin Sözün doğrusunu söylersin Hısım ve akrabâ larını gözetir, insanların işini görür, muhtaçlara yardım edersin Misâfirleri ağırlar, hayâtını şerefle kazanırsın Başkalarını doğru yola sevk eder, felâkete uğrayanların yardımına koşarsın Emânete hıyânet etmezsin Allâhü Teâlâ böyle fazîletli bir kulun u mahzûn etmez" dedi ki, Hazreti Hadîce radıye'llâhü anhâ gibi yüksek rûhlu bir kadından da ancak bu şekilde bir davranış ve bu şekilde sözler beklenirdi Nitekim öyle oldu Hazreti Hadîce radıye'llâhü anhâ , Hazreti Muhammed aleyhi's - selâm 'ı tesellî edici bu sözleri söyledikden sonra O'nu alıp amcasının oğlu Varaka ibn - i Nevfel 'e götürdü Bu adam Tevrât ve İncîl 'i çok okumuşdu İbrânîce bilirdi Peygamberler hakkında bilgisi çokdu Hakk âşıkı idi Gözleri sonradan görmez olmuşdu Kendisi "Hanîf " lerden idi Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem , görüp işitdiklerini birer birer Varaka ibn - i Nevfel 'e anlatdı O da bunları tamâmiyle dinledikden sonra, "Gördüğün şey', vaktiyle Hazreti Mûsâ aleyhi's - selâm 'a gelen me lekdir Sen Allâhü Teâlâ'nın rasûlü ve peygamberi olacaksın Keşke sen peygamberliğini îlân etdiğin zaman sağ olsam da kavminin seni yurdundan çıkaracağı zaman sana yardım etsem" dedi Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem de , "Onlar beni y urdumdan çıkaracaklar mı?" dedi O da, "Evet, senin gibi vahy teblîğ etmiş hiç bir kimse yokdur ki düşmanla uğraşmasın Senin da'vet günlerine yetişirsem sana son derece yardım ederim" ...