Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri
Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 0 RIZIK, ŞÜKÜR ve RIZIK ÂYETLERİ H A Z I R L A Y A N A Celâleddin Karakılıç 2013 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 1 RIZIK, ŞÜKÜR ve RIZIK ÂYETLERİ Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 2 نَ م ُ ق ُ ز ْ ر َ ي ُه ّللا َ و ُ ءا َ ش َي با َ س ِ ح ِ ْ َغ ِ ب “Allâh, kimi dilerse ona sayısız ızık verir” 1 1 Bakara, 212 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 3 Besmele Hamdele Salvele ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ا ِ م ْ س ِ ب َ ِ م َلا َ ع ْلا ب َ ر ِ ِ ُ د ْ م َْ َا ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ني دلا ِ م ْ و َ ي ِ ك ِ لا َ م ط ُ ِ ع َت ْ س َن َ كا ي ِ إ َ و ُ د ُب ْ ع َ ن َ كا ي ِ إ ط ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن َا َ ني ِ ذ لا َ طا َ ر ِ ص َ مي ِ ق َت ْ س ُ م ْلا َ طا َ ر صلا ا َن ِ د ْ ه ِ ا َ لا ضلا َ و ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ِ بو ُ ض ْ غ َ م ْلا ِ ْ َ غ ْ ن َ م ي ِ د ْ ه َ ي ُ ا َ و ِ م ْ س ِ ْا َ و ِ نا َ ِ ِ ل ا َني َ د َ ه يذ لا ِ ِ ُ د ْ م َْ َا مي ِ ق َت ْ س ُ م طا َ ر ِ ص َ ِ إ ُءا َ ش َي َ ىف َط ْ صا َ ني ِ ذ لا ِ هِ دا َب ِ ع َ ىل َ ع ٌ م َ س َ و ِ ِ ُ د ْ م َْ َا ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َت ْ ن َ م َ و َ ني ِ ر ِ ها طلا َ ِ ب ي طلا ِ ه ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه ِ لآ َ ىل َ ع َ و د م َُ ا َن ِ لو ُ س َ ر َ ىل َ ع ُ م َ سلا َ و ُة َ ول صل َا نا َ س ْ ح ِ إ ِ ني دلا ِ م ْ و َ ي َ ِ إ Bi’smi’llâhi’r -Rahmâni’r -Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle O kendilerine ni’met ve rdiklerinin yoluna ilet Gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil Bizi, îmân’a ve (fıtrat dîni olan) İslâm’a hidâyet eden Allâh’a hamd olsun Allâh, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ) kullarına Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun Âmîn Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 4 اَ ه ْ ي َل َ ع َ ل َ خ َ د ا َ م ل ُ ك َ ز َ با َ ر ْ ح ِ م ْلا ا ي ِ ر َ ك اق ْ ز ِ ر ا َ ه َ دن ِ ع َ د َ ج َ و ج اَ ذ َ ه ِ ك َل َأ َُ ْ ر َ م ا َي َ لا َق ط ِ ه ّللا ِ دن ِ ع ْ ن ِ م َ و ُ ه ْ ت َلا َق ط نَ م ُ ق ُ ز ْ ر َ ي َه ّللا نإ با َ س ِ ح ِ ْ َغ ِ ب ءا َ ش َي “ Zekeriyyâ ne zaman (Meryem’in bulunduğu) mihrâba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu : -Meryem, bu sana nereden (geliyor)?- dedi O da, - Bu Allâh tarafından Şübhe yok ki Allâh kimi dilerse ona sayısız rızk verir - derdi” 2 2 - Âl -i İmrân, 37 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 5 Ö N S Ö Z ْ س ِ ب ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ا ِ م ىَغ َ ب َ ف ى َ سو ُ م ِ م ْ و َ ق ن ِ م َ نا َ ك َ نو ُ را َق ن ِ إ ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ص ن ِ إ ا َ م ِ زو ُن ُ ك ْلا َ ن ِ م ُها َن ْ ي َ تآ َ و ِ ة َب ْ ص ُع ْلا ِ ب ُءو ُن َ ت َل ُه َِ ا َ ف َ م ِ ة و ُ ق ْلا ِ و ُ أ ق َ َه للا ن ِ إ ْ ح َ ر ْ ف َ ت َ ُه ُ م ْ و َ ق ُه َل َ لا َق ْ ذ ِ إ َ ِ ح ِ ر َ ف ْلا ب ِ ُ “Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi (Amcazâdesi idi, gûyâ O’na îmân da etmişdi) Fakat onlara karşı serkeşlik etdi de (kibirlendi, büyüklendi, zenginliği ile böbürlendi, şımardıkça şımardı, azdıkça azdı ) Biz ona öyle hazîneler vermişdik ki anahtarları (nı taşımak bile) güçlü kuvvetli bir cemâate ağır geliyordu O vakit kavmi (olan mü’minler) ona, -Şımarma Çünkü Allâh şımarıkları sevmez - demişdi” 3 Âyet -i kerîme’sinde ifâde buyuruldu ğu üzere mal, mülk, makam, şöhret gibi rızık ve ni’metlere sâhib olan ba’zı insanlarda, يِ دن ِ ع م ْ ل ِ ع ى َل َ ع ُه ُتي ِ تو ُ أ ا َ ِ إ َ لا َق ط “Bu (mal, mülk, servet ve ni’met ) bana, ancak bende olan ilim (ve beceri) sâyesinde verilmişdir…” 4 âyet -i kerîme’sinde belirtildiği gibi , kendi rızıklarını , mal ve servetlerini , makamlarını, kendilerinin sâhip oldukları bilgi, beceri, çalışma ve gayretleri ile elde ettikleri şeklinde bir zann vardır Böyle bir zann ve inanca sâhip oldukları için de , -her ne kadar rızıklandıranın Allahü Teâlâ olduğunu dilleriyle 3 -Kasas, 76 4 -Kasas,78 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 6 söylüyor olsalar da -, bir servete, bir mala , bir makâma veya bir menfaate ulaştıkları zaman böyle bir durumu, kendi çalışmalarının , gayretlerinin, bilgi ve becerilerinin bir neticesi olarak, rızkın sebebi saymaktadırlar Bunun için de çalışıp çabaladığı ticaretde çaba harcayarak sattığı maldan kâr elde eden bir tüccar , olanca çabasıyla hastasını iyileştir meye çalışan bir doktor veyâ benzerleri , kendi el emeği ile kendi rızkını kendisinin elde etdiğini ve bu suretle de kendi kendisini rızıklandırdığını sanır Halbuki rızkın elde edildiği bu durumlar, rızkın sebepleri değil , sadece rızkın elde edildiği hallerden , sebeblerden bir haldir Eğer bunlar gerçek sebepler olsaydı kesinlikle aksi olmazdı Çünkü b azen rızkın elde edilebildiği bu haller gerçekleştirildiği halde rız ık gelmemekte; bazen de - aşağıdaki âyet-i kerîme’de bildirildiği gibi - bunların hiçbiri olmaksızın rızı k elde edilebilmektedir اَ ه ْ ي َل َ ع َ ل َ خ َ د ا َ م ل ُ ك َ ز َ با َ ر ْ ح ِ م ْلا ا ي ِ ر َ ك اق ْ ز ِ ر ا َ ه َ دن ِ ع َ د َ ج َ و ج َ أ َُ ْ ر َ م ا َي َ لا َق اَ ذ َ ه ِ ك َل ط ِ ه ّللا ِ دن ِ ع ْ ن ِ م َ و ُ ه ْ ت َلا َق ط َه ّللا نإ ِ ْ َغ ِ ب ءا َ ش َي ن َ م ُ ق ُ ز ْ ر َ ي با َ س ِ ح “ Zekeriyyâ ne zaman (Meryem’in bulunduğu) mihrâba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu: -Meryem, bu sana nereden (geliyor)?- dedi O da, - Bu Allâh tarafından Şübhe yok ki Allâh kimi dilerse ona sayısız rızk verir - derdi” 5 Eğer i nsanlar, kendilerini rızklandıran böyle durumların gerçek yapısını -Allâhü Teâlâ’dan olduğunu -, doğru bir şekilde öğrenip bilmiş olsalardı bu türden yanlış ifadeleri 5 - Âl -i İmrân, 37 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 7 kullanmazlar, böyle hatâlara düşmezler ve rızkın elde edildiği halleri, rızkın sebeb leri zann etmezlerdi Çünkü, َ ْ لا ِ ة بآ َ د ن ِ م ا َ م َ و ا َ ه ر َ ق َ ت ْ س ُ م ُ م َل ْ ع َ ي َ و ا َ ه ُ ق ْ ز ِ ر ِ ه ّللا ى َل َ ع ِ إ ِ ْ ر اَ ه َ ع َ د ْ و َ ت ْ س ُ م َ و ط ِ ب م با َت ِ ك ِ ل ُ ك “Yerde yürüyen hiçbir canlı hâric olmamak üzere hepsinin rızkı Allâh’ın üstünedir Onların duracak yerlerini de, (sulbde, rahimde, yumurtada) emânet edilen yerlerini de, O bilir (Bunların) hepsi açık kitâbda (levh-ı mahfûz’da) dır” 6 âyet -i kerîme’sinde ve benzerlerinde bildirildiği gibi, rızkı yaratan, veren ve o rızkın elde edilmesi için gerekli sebebleri halk eden de ancak Allâhü Teâlâ’dır Bunun için her canlı Allâhü Teâlâ’nın kendileri için halk etdiği rızkı , bir takım sebebler ile araya araya bulur ve herkes kendi vücûdüne, tabiatına , mîzâcına uygun olanı bilir, bulur, yer, giyer, ondan istifâde eder; başkalarının rızkına el uzatmaz ve uzatamaz Çünkü kendisi için faydalı olan bir rızık başkaları için zararlı olabilir ki kudret- i ilâhî, bunları böyle takdir edip yaratmışdır Bununla berâber, rızkın miktârını ve zamânını ta’yîn edip veren de yine Allâhü Teâlâ’dır Çünkü âyet -i kerîme’ lerde şöyle buyurulmuşdur: ُ ه ّللا َ و ِ ض ْ ع َ ب ى َل َ ع ْ م ُ ك َ ض ْ ع َ ب َ ل ض َف ِ ق ْ ز ر ْلا ج “Allâh , rızık husûsunda , kiminizi kiminizden üstün kılmıştır” 7 ْ ا َ و ِ تا َ وا َ م سلا ُ دي ِ لا َ ق َ م ُه َل َ ِ ْ ر ُ ءا َ ش َي ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ط ُه ن ِ إ ٌ مي ِ ل َ ع ء ْ ي َ ش ل ُ ك ِ ب 6 - Hûd, 6 7 -Nahl, 71 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 8 “Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur Kimi dilerse onun rızkını yayar, (dilediğininkini de) kısar (Aynı kimseye ba’zan bol, ba’zan dar verir Bu O’nun meşiyyeti ve hıkmeti gereğidir) Çünkü O, her şey’i çok iyi bilendir” 8 ُه للا َ ط َ س َب ْ و َل َ و َ ق ْ ز رلا ْ ا ِ ا ْ و َغ َ ب َل ِ هِ دا َب ِ ع ِ ل َ ل ْ ن ِ ك َل َ و ِ ْ ر ر َ د َ ق ِ ب ُ ل ز َ ن ُ ي َ م ُ ءا َ ش َي ا ط ِ ه ِ دا َب ِ ع ِ ب ُه ن ِ إ ٌ ِ ص َب ٌ ِ ب َ خ “Eğer Allâh bütün kullarına (müsâvât üzere) bol rızık verseydi yer yüzünde muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı Fakat O, ne miktar dilerse (rızkı o kadar) indirir (Ba’zı kullarına bol, ba’zılarına da az miktarda rızık verir) Şübhe yok ki O, kulların (ın her hâlin) den hakkıyle haberdardır, (her şey’i) kemâliyle görendir” 9 Bunun için bu esâsları göz önünde bulundurarak -âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîf’lerin ışığında - doğru olanı bildirmek; böyle bir yanlışlığı hatırlatıp kendimizi ve mü’min kar deşlerimizi böyle bir hatâya düşmekden kurtarmak; yerin altında, üstünde, karada, denizde, havada , yerde, gökde yaşayan her canlının rızkının Allâhü Teâlâ tarafından yaratılıp verildiği hakikatini dile getirmek ; bizlere ilâhî bir lütuf olarak verilen bu sayısız ni’metlere teşekkür edip bu ni’metlere şükür gerektiği konusunu iyi idrâk edip hamd-ü senâ’da bulunmak m aksâdı ile bu kitâbcığı hazırlamaya çalışdım Bu güzel hakikatleri Rabb’inin muradına uygun bir şekilde anla maya çalış an ve O’na, şânına lâyık bir şekilde şükr ederek hamd -ü senâ’da bulunan kardeşlerimize ne mutlu Tavfîk ve hidâyet, yalnız ve yalnız Allâhü Teâlâ’dandır A Celâddin Karakılıç 07 -Ocak-2013 25-Safer-1434 8 - Şûrâ, 12 Meşiyyet : Allâh’ın irâdesi, dilemesi 9 - Şûrâ 27 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 9 RIZIK, ŞÜKÜR ve RIZIK ÂYETLERİ ق ْ ز رل َ ا : Rızk ( ق ْ ز رل َ ا :Rızk ): Lügatde, ( َ ىط ْ ع َ ا :v erdi) anlamında vermek demekdir ki mülkiyetden başkadır Çünkü mülkiyet, Dîn’in ( şerîat’ın ) câiz kıldığı sınırlar dâhilinde bir mala veyâ benzeri her hangi bir şey’e sâhip olmak demekdir Bu bakımdan rız k, helâl de olabilir, haram da olabilir ki bunların hepsine rızık (azık, kısmet, ni’met) denilir ( ق ْ ز رل َ ا :E r-rızk ) kelimesinin çoğulu ( ق َ از ْ ر َْ َ ا :E l-erzâk) dır ki A rapça ( َ ق َ ز َ ر :ra -ze -ka) fiilinden türetilmiş bir isimdir Genel olarak kendisinden faydalanılan şey ’ anlamındadır Dînî (Şer’î) ma’nâsı ise, Allâhü Teâlâ’nın hayat sâhib i her canlıya verdiği ve ondan faydalanma yı nasî b etdi ği maddî veyâ ma’nevî her hangi bir şey’, azık, kısmet, yiyecek içecek gibi şey’ler demekdir ki o şey’, o kimsenin ister milki (mülkü) olsun, ister mülkü olmasın , ya’ni kendi tasarrufu altında bulunsun veyâ bulunmasın yenile n, içilen , giyilen, elde edilen ve herha ngi bir şekilde kendisinden istifâ de edilen mal, mülk ve benzeri ni’metler ma’nâsınadır Ayrıca evlâ d, zevce, çalışma, çabalama, amel, ilim ve ma’rifet gibi ma’nâlara da gelir Böyle şey’lerin rızık olması işin kendilerinden mutlaka istifâde edilmiş olunması şarttır Bunun için kendisinden istifâde edilmeyen mal, mülk; evlât ve ıyâl, ilim ve ma’rifet gibi şey’ler rızık değildir 10 10 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir,C 1 ss 192 Elmalılı M Hamdi Yazır Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 10 Rızık, yalnız ve yalnız Allahü Teâlâ’nın elindedir Bunun için Müslüman bir kim senin üzerine düşen görev , sâhib olduğu rı zkın insanlardan değil Allahü Teâlâ’dan olduğu gerçeğine inanıp ona teslim olmak ve onun şükrünü edâ’ etmeye çalışmakdır Bununla berâber kâmil bir îmân sâhibi iyi bir Müslümân, Allâhü Teâlâ’nın kendisine vermiş olduğu ni’metlerin azlığına veyâ çokluğuna bakmadan kanâat sâhibi iyi bir kimse olarak rızkına, kısmetine, hakkına râzı olur ve her hangi bir taşkınlıkda bulunmaz Kendi rızkına, kısmetine, hakkına râzı olup başkalarının ni’metine göz dikmez Yemek, içmek, giyinmek, oturmak, kullanmak, binmek gibi konularda iktisâd ve i’tidâl dairesinde hareket ederek isrâf da bulunmaz, har vurup harman savurma z, hırs sâhibi olmaz, açgözlülük yapmaz Bu suretle de işini yoluna kor, hazînelere mâlikmiş gibi müreffeh ve şerefli bir hayat yaşar Bu arada Cenâb-ı Hakk’ın kendisine lûtf -ü ihsân edeceği rızkını n sebeblerini elde etmek iç in de Allâhü Teâlâ’nın yardımını, yol göstermesini, hayırlı ve helâl rızık vermesini dileyerek çalışır, çabalar Tenbel tenbel, miskin miskin oturup rızık beklemez Onun bunun elinde olan ni’metlere göz dikmez, hasetlik yapmaz Rızkını haram yollardan elde etmeye çalışmaz Cenâb -ı Hakkın kendisine verdiği rızıklar, kısmetler, ni’metler eline geçince kanaatkâr olup şükr eder; geçmeyince de sabr ederek Rabb’ine hamd-ü senâ’da bulunup nankörlük yapmaz Verirse şükr eder, vermezse sabr ederek hamd eder Allâhü Teâlâ’dan rız ık isterken de , Rasûlü’llâh aleyhi’s- selâm ’ın “Yâ Rabb, Muhammed ehlinin geçineceği kadar rızık ver” duâsından ıbret alarak kanaatkâr olur Bu nun için had îs- i şerîf’ lerde şöyle buyurulmuşdur: Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 11 َ ا ْ ل َ ق َ ان َ ع ُ ة َ ك ْ ن ٌ ز َ َ ي ْ ف َ ن “Kanaat, tükenmez bir hazinedir” َ ع ز َ م ْ ن َ ق َ ن َ ع َ و َ ذ ل َ م ْ ن َ ط َ م َ ع “Kanaat eden azîz, tama’kâr olan da zelîl olur” 11 ِ ة َق َ د صلا ِ ب َ ق ْ ز رلا ا ُ ول ِ ز ْ ن َ ت ْ س ِ ا “Rızkınızın devamlı gelmesini, (kolayca elde edilmesini ve bereketli olmasını) istiyorsanız, (fakirlere, miskinlere) sadaka veriniz” 12 َ ر ْ ج َ ف ْلا ُ م ُ ه ُ ت ْ ي ل َ ص َاذ ِ إ َ ف َ َ ت َ ان ُ وم َ ع ا ْ ن َ ط َ ل ِ ب َ أ ْ ر َ از ِ ق ُ ك ْ م “Sabah namazını kıldığınız zaman rızık talebini bırakıb da uykuya varmayınız” 13 ُ ك ن َ أ ْ و َل َ ك ْ م ُ ك َق َ ز َ ر َل ِ ه ِ ل ك َ و َ ت ق َ ح ِ ا َ ىل َ ع َ ن ُ ول ك َ و َ ت ْ م َ ام ُ ت ْ ر َ ز ُ ق طلا ْ ي ُ ر َ ت ْ غ ُ دو ِ خ َ ا اص َ و َ ت ُ ور ُ ح ِ ب َ اط ان “Siz Allah'a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı: Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz” 14 Z âhirde rızkı te’mîn edenler (hayırda bulunanlar) birer vâsıtadır Hakîkatde rızkı veren ise, Allâhü Teâlâ’dır Bu bakımdan kulun zengin veyâ fakir, rızkının bol veyâ dar olması, Allâhü Teâlâ’nın meşiyyetine (dilemesine) bağlıdır Bunda kulun her hangi bir dahli yoktur 11 -Büyük İslâm İlmihâli,ss 844 Ömer Nasûhi Bilmen 12 -Câmiu’s -sağîr,C 1 ss 198 13 -Râmûz,ss 52 14 -Câmiü’s -sağîr,C 3 ss 200 ve Tirmizi, Zühd 33, (2345) Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 12 Y er yüzünde bulunan her canlının rızkı Allâhü Teâlâ üzerine olduğundan , Allâhü Teâlâ’dan başka hiçbir kimse her hangi bir canlının rızkını veremez Bunun için de hiçbir kimsenin rızkının veyâ diğer ihtiyaç duyduğu şey’lerin kendisine verilmes inde her hangi bir yanlışlık olmaz Çünkü Allâhü Teâlâ, herkesin, küçük büyük, erkek dişi nelere ihtiyaçları varsa onların hepsini noksansız olarak bilir ve ona göre rızıklarını , -kulun irâdesini hangi yönde kullanacağını ezelde bildiği için ezelde takdîr etdiği şekilde - halk edip verir Hayat sâhibi her canlının her biri de , kendilerine mahsus özellikler ve sebebler ile, Allâhü Teâlâ’nın onlar için halk ettiği rızıklarını aramaya çalışır ve bu suretle de herkes kendi vücûdünün özelliklerine ve mizacına uygun olanı arayıp bulur, onu yer, onu giyer, ondan istifâde eder Başkalarının hakkına tecâvüz etmez ve edemez Bunun için rızkın her türlü hâli, canlıların her hâline uygundur Eğer böyle bir uyumluluk olmasa, o zaman o şey’ gida ve rızık olmaz Hattâ ba’zı hayvanlar ve canlılar hakkında gıda ve rızık olan bir şey’, diğer ba’zı hayvanlar ve canlılar hakkında zararlı ve zehirli olabilir ki yerse helâk olur Bunun için her canlının rızkı kendi nev’in özelliklerine göredir Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz ilim ve kudretinin bir tecellisi olarak herkes kendi rızkını şu veyâ bu sebebler ile bulup yer ve istifâde ederek hayâtını devam etdirir Çünkü Allâhü Teâlâ, ona, hiç beklemediği bir yerden bir rızık kapısı açıp rızkını verir Bunun için rızık, Allah Teala'nın bütün canlılara, yiyip içerek gıdalanmaları ve faydalanmaları için lütf etdiği şey’lerdir Herkes kendisi için takdir edilen rızkını arar, bulur ve yer Hiç bir kimse bir başkasının rızkını yiyemez Bundan dolayı da hiçbir kimse kendi için takdir edilen rızkını yemeden Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 13 ölmez Bu bakımdan rızık meselesi o kadar endişe edilecek bir şey değildir Bunun için de Allahü Teâlâ'dan başkasından rızık beklemek boşunadır Allâhü Teâlâ'nın ezelî ilminde her insanın ömrü boyunca yiyeceği, içeceği, giyeceği, kullanacağı rızıklar ve bunların kazanılması hakkındaki yollar belli olduğundan bu rızıkları dâimâ helal yoldan kazanma yoluna gitmelidir Haram olan ve helal olmayan yollardan rızıklarını elde etmeye çalışanlar, kendileri için haram olan rızkı elde etmiş ve yemiş olurlar Halbuki Allah ü Teala'nın , insanların haram yollardan rızık elde etmelerine aslâ rızası yoktur Bu bakımdan haram lokmada hiç bir hayır yoktur Bunun için h aram olan herhangi bir şey’ de, rızı k kapsamındadır Fakat Allâhü Teâlâ, kulu için takdir etdiği rızkı, kulun un haram yoldan kazanmasına ve rızkını o yoldan elde etmeye çalışmasına aslâ râzı değildir Bunun için Kur'an-ı Kerîm 'de, ُ ول ُ ك َف َ َ ح ُه ّللا ُ م ُ ك َق َ ز َ ر ا ِ ا اب ي َط ْ ن ُ ك ن ِ إ ِ ه ّللا َ ت َ م ْ ع ِ ن او ُ ر ُ ك ْ شا َ و ُها ي ِ إ ْ م ُت َ نو ُ د ُب ْ ع َ ت “Allâh'ın size helal ve temiz olarak verdiği rızklardan yeyin Allâh’ın ni’metine şükr edin, eğer O’na kulluk edecekseniz” 15 ْ م ُ كا َن ْ ق َ ز َ ر ا َ م ِ تا َب ي َط ن ِ م او ُل ُ ك او ُن َ مآ َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َ أ ا َي ْ م ُتن ُ ك ن ِ إ ِ ه ّل ِ ل او ُ ر ُ ك ْ شا َ و َ نو ُ د ُب ْ ع َ ت ُها ي ِ إ 15 -Nahl, 114 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 14 Ey îmân edenler, size rızık olarak verdiğimiz şey’lerin en temiz olanlarından yeyin Allâh’a şükr edin Eğer (hakikaten) O’na kulluk ediyorsanız” 16 âyet -i kerîme’si ile helal olan rızıkların yenilmesi ve kullanılması emredilmiş, haram olan rızıkların yenilmesi ve kullanılması yasaklanmıştır Bunun için de herkes kendi rızkını yer; hiç kimse başkasının rızkını yiyemez Rızık, Allâhü Teâlâ’dandır Her hangi bir te'vile veyâ her hangi bir yoruma hiç bir yer bırakmayacak kadar apaçık bir şekilde kazanılıp elde edilen rızk ın, insan lardan veyâ başka bir kimseden değil, yalnız ve yalnız Allahu Teâla’dan olduğuna delalet eden bir çok ayet -i kerîme vardır ki onlardan ba’zıları şöyledir: َ ْ لا ِ ة بآ َ د ن ِ م ا َ م َ و ّ للا ى َل َ ع ِ إ ِ ْ ر ا َ ه ر َ ق َ ت ْ س ُ م ُ م َل ْ ع َ ي َ و ا َ ه ُ ق ْ ز ِ ر ِ ه اَ ه َ ع َ د ْ و َ ت ْ س ُ م َ و ط ِ ب م با َت ِ ك ِ ل ُ ك “Yerde yürüyen (yaşayan) hiçbir canlı hâric olmamak üzere hepsinin rızkı Allâh’ın üstünedir Onların duracak yerlerini de, (sulbde, rahimde, yumurtada) emânet edilen yerlerini de, O bilir (Bunların) hepsi açık kitâbda (levh-ı mahfûz’da) dır” 17 ْ ن ِ م ن ي َ أ َ ك َ و ُ ل ِ م َْ َ ة با َ د ا َ ه َ ق ْ ز ِ ر ق َ ا ْ م ُ كا ي ِ إ َ و ا َ ه ُ ق ُ ز ْ ر َ ي ُه لل ز ُ عي ِ م سلا َ و ُ ه َ و ُ مي ِ ل َ ع ْلا 16 -Bakara, 172 17 -Hûd, 6 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 15 “Nice canlı mahlûk vardır ki (gittiği yere) rızkını taşımıyor Ona da, size de rızkı Allâh veriyor O, hakkıyle işiden, kemâliyle bilendir” 18 َ ا ْ ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي ُه لل ُ ءا َ ش َي ْ ن ِ م ٌ مي ِ ل َ ع ء ْ ي َ ش ل ُ ك ِ ب َه للا ن ِ إ ِ ه ِ دا َب ِ ع Allâh, kullarından kimi dilerse onun rızkını yayar (genişletir) Onu kısar da Şübhesiz ki Allâh her şey’i hakkıyle bilendir” 19 ِ ءا َ م سلا َ ن ِ م ُه للا َ ل َ زن َ أ ا َ م َ و ِ ر ن ِ م ْ ز ِ ت ْ و َ م َ د ْ ع َ ب َ ْ ر َ ْ لا ِ ه ِ ب ا َي ْ ح َ أ َف ق ا َ ه ٌ تا َيآ م ْ و َ ق ل َ نو ُل ِ ق ْ ع َ ي “Allâh’ın gökden bir rızık (yağmur) indirip onunla yere, ölümünden sonra, can vermesinde… akıllarını kullanacak bir toplum için âyetler (ıbretler) vardır” 20 ُ م ُ ك َل َ ل َ ع َ ج ي ِ ذ لا َ و ُ ه ِ ر ن ِ م او ُل ُ ك َ و ا َ ه ِ ب ِ كا َن َ م ِ او ُ ش ْ ما َف و ُل َ ذ َ ْ ر َ ْ لا ْ ز ِ ه ِ ق ط ُ رو ُ ش نلا ِ ه ْ ي َل ِ إ َ و “Yeri sizin fâidenize hor (ve müsahhar) kılan (her türlü istifadenize uygun yaratan) O’dur O halde onun omuzlarında yürüyün (Allâh’ın) rızkından yeyin (Fakat şunu iyi bilin ki) son gidiş ancak O’nadır (Allâh’adır)” 21 ي ِ ذ لا ا َ ذ َ ه ْ ن م َ أ ُ ه َق ْ ز ِ ر َ ك َ س ْ م َ أ ْ ن ِ إ ْ م ُ ك ُق ُ ز ْ ر َ ي ج “O (Rahmân olan Allâh) , rızkını tutub (rızık sebeblerini ve yağmuru) kesiverirse, şu size rızık verebilecek kim?” 22 18 -Ankebût, 60 19 -Ankebût, 62 20 -Câsiye, 5 21 -Mülk, 15 22 -Mülk, 21 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 16 ُ ه ْق ُ ز ْ ر َ ي َ و ُ ب ِ س َت َْ َ ُ ث ْ ي َ ح ْ ن ِ م ط ُ ه ُب ْ س َ ح َ و ُ ه َ ف ِ ه للا ى َل َ ع ْ ل ك َ و َ ت َ ي ن َ م َ و ط ن ِ إ َ ه للا ِ ه ِ ر ْ م َ أ ُ غ ِ لا َب ط ا ر ْ د َق ء ْ ي َ ش ل ُ ك ِ ل ُه للا َ ل َ ع َ ج ْ د َق “(O Allâh) , onu, hâtır ve hayâle gelmeyecek bir cihedden rızıklandırır Kim Allâh’a dayanıp güvenirse O, kendisine yetişir Şübhesiz ki Allâh, emrini yerine getirendir Allâh her şey’ için bir ölçü (bir miktar, bir vakit) ta’yîn etmişdir” 23 ِ ءا َ م سلا ِ َ و ْ م ُ ك ُق ْ ز ِ ر َ نو ُ د َ عو ُت ا َ م َ و “Rızkınız (rızkınızın yaratılmasına sebeb olan yağmurlar) ve size va’d oluna gelen şey’ler , gök (ler) dedir 24 ُ ِ ت َ م ْلا ِ ة و ُ ق ْلا و ُذ ُ قا ز رلا َ و ُ ه َه للا ن ِ إ “Şübhesiz rızkı veren, O pek çetin kuvvet sâhibi Allâh’dır” 25 ُ ر ِ د َ ق َ ي َ و ءا َ ش َي ْ ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي ُه ّللا ط “Allâh kimi dilerse onun rızkını genişletir, daraltır” 26 Rızkın helâl olması ve şükür Her mahlûkun r ızkı, Allâhü Teâlâ’nın üzerine olunca , halifelik vasfına sâhip olan biz insanların en önemli görev i, O’ na, şânına lâyık bir şekilde teşekkür edip kulluğumuzun bir gereği olan ilâhî imtihânı kazanabilmemiz için hamd-ü senâ’ da ve çok çok şükürde bulunmaya çalışmakdır ki şu âyet -i kerîme’ler bunun açık birer delilidir: 23 -Talâk, 3 24 -Zâriyât, 22 25 -Zâriyât, 58 26 -Ra’d, 26 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 17 ُ ول ُ ك َف َ َ ح ُه ّللا ُ م ُ ك َق َ ز َ ر ا ِ ا اب ي َط او ُ ر ُ ك ْ شا َ و ْ ن ُ ك ن ِ إ ِ ه ّللا َ ت َ م ْ ع ِ ن ُها ي ِ إ ْ م ُت َ نو ُ د ُب ْ ع َ ت “Allâh'ın size helal ve temiz olarak verdiği rızklardan yeyin Allâh’ın ni’metine şükr edin, eğer O’na kulluk edecekseniz” 27 َ ع ْ م سلا ُ م ُ ك َل َ ل َ ع َ ج َ و ْ م ُ ك َ أ َ شن َ أ ي ِ ذ لا َ و ُ ه ْ ل ُق َ و َ را َ ص ْب َ ْ لا َ و َ ة َ د ِ ئ ْف َ ْ لا ط َ م ي ِ ل َق ا َ نو ُ ر ُ ك ْ ش َت “De ki: Sizi yaratan, kulak (lar), gözler, gönüller veren O’dur (Bu kadar ni’metlere karşı) Siz ne az şü kr edersiniz ” 28 ُ َ ل ٌة َيآ َ و ُ ة َت ْ ي َ م ْلا ُ ْ ر َ ْ لا ُ م ج ا ب َ ح ا َ ه ْ ن ِ م ا َن ْ ج َ ر ْ خ َ أ َ و ا َ ها َن ْ ي َ ي ْ ح َ أ َ نو ُل ُ ك ْ أ َي ُه ْ ن ِ م َف تا ن َ ج ا َ هي ِ ف ا َن ْ ل َ ع َ ج َ و ِ َ ن ن ِ م لي ِ نو ُي ُع ْلا ْ ن ِ م ا َ هي ِ ف ا َن ْ ر ج َف َ و با َن ْ ع َ أ َ و او ُل ُ ك ْ أ َي ِ ل ِ ه ِ ر ََ ن ِ م ْ م ِ هي ِ د ْي َ أ ُه ْ ت َل ِ م َ ع ا َ م َ و ط َ نو ُ ر ُ ك ْ ش َي َ َف َ أ “Ölü toprak ki -biz onu canlandırdık İçinden dâne (ler) çıkardık da ondan yeyip duruyorlar -, (bu), onlar için bir ıbret , (öldükden sonra tekrar dirileceklerine bir delil) dir” “Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından nice bostanlar yapdık İçlerinde pınarlar fışkırtdık” “(Allâh’ın yaratdığı) mahsulden ve (ekmek, dikmek, sulamak gibi) kendi ellerinin yapdıklarından yesinler diye Hâlâ şükr etmeyecekler mi? )” ( hâlâ şirk ve küfürden vaz geçip Tevhîd’e yönelerek sahîh bir îmân ile Rabb’lerine ibâdet ve kulluk etmeyecekler mi?) ” 29 27 -Nahl, 114 28 -Mülk, 23 29 -Yâsin, 33 -34 -35 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 18 ْ ذ ِ إ َ و َ ن ذ َ أ َت ْ ن ِ ئ َل ْ م ُ ك ب َ ر َ َ ل ُْ ْ ر َ ك َ ش ْ ن ِ ئ َل َ و ْ م ُ ك ن َ دي ِ ز ن ِ إ ُْ ْ ر َ ف َ ك ٌ دي ِ د َ ش َل ِ ا َ ذ َ ع “Hatırlayın ki Rabb’iniz (size) şunu bildirmişdi: And olsun, şükr ederseniz elbette (ni’metinizi) artırırım And olsun, nankörlük ederseniz hiç şübhesiz benim azâbım cidden çetindir” 30 Bu âyet -i kerîme’lerde ifâde buyurulan şükür, kalb ile , lisan ile ve tüm organları ile şükr etmek ma’nâsınadır ki üç türlü olur: 1-Kalb ile şükür: Tüm ni’metlerin zâhirde, bâtında ve her hâl ve her yerde Allâhü Teâlâ’dan olduğuna inanmakla olur ki lisan ile şükür, kalbdeki bu şükrün bir tecümânı olur 2-Lisan ile şükür: Her ni’metin Allâhü Teâlâ’dan olduğunu bilip başka hiçbir kimseden ve hiçbir şey’den olmadığına inan ıp söylemekle olur 3-Tüm organlar ile şükür : Kendisine emânet olarak verilen t üm organlarını Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiylerine göre kullanıp O’na hamd -ü senâ’da bulun makla olur Bunun için Allâhü Teâlâ, bir tarafdan şükr etmeyen şirk ve küfür sâhibi kullarını uyarmak; diğer tarafdan da şükr etmek isteyen kullarına doğru yolu bulmaları için şükrün başının Tenzîh ve Tevhîd olduğu esâsını öğretmek maksâdı ile şöyle buyurmaktadır: يِ ذ لا َ نا َ ح ْ ب ُ س َ جا َ و ْ ز َ ْ لا َ ق َل َ خ ْ م ِ ه ِ س ُ فن َ أ ْ ن ِ م َ و ُ ْ ر َ ْ لا ُ ت ِ بن ُت ا ِ ا َ ه ل ُ ك ا ِ َ و َ نو ُ م َل ْ ع َ ي َ 30 -İbrâhîm, 7 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 19 “Yerin bitirmekde olduğu şey’lerden, (insanların) kendilerinden ve daha bile meyecekleri nice şey’lerden bütün çiftleri (sınıfları, nevileri) yaratan (Allâh’ın şânı ne kadar yücedir) , münezzehdir” 31 ارو ُ ف َ ك ا م ِ إ َ و ار ِ كا َ ش ا م ِ إ َ لي ِ ب سلا ُه َان ْي َ د َ ه ان ِ إ “Biz ona, doğru yolu gösterdik İster şü kr edici (bir mü’min ) olsun, ister nankör ( bir kâfir) olsun)” 32 Aynı konuya işâretle, Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm da, en mühim bir konu olan Tevhîd, Tenzî h, hamd- ü senâ’ ve kusurların affedilmesi için gerekli olan tavbe konusunu ümmetlerine ta’lîm buyurmak için şöyle buyurmuşdur ِ ه ْ ي َل ِ إ ُ ب ُ وت َا َ و َ ا ُ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َا ِ هِ د ْ م َِ َ و ِ ا َ ن َاح ْ ب ُ س “Sübhâne'llâhi ve bi-hamdihî estağfiru'llâhe ve etûbü ileyh” "Yâ Rabb, Seni tesbîh ve tenzîh eder, (noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılar) , Sana hamd eder, Senden mağfiret diler ve Sana tevbe ederim İlâhî beni efvet" Ni’metlere şükür Dilediği kullarına -kendi hıkmetine göre - dilediği şekilde rızıklar, ni’metler, makamlar veren Allâhü Teâlâ, verdiği ni’metlerin ve rızıkların şükrünü hakkıyle edâ’ etmeye çalışıp rızâsını kazan an kullarına örnek olarak Dâvûd ve Süleymân aleyhime’s -selâm’ı ve hânedânını örnek göstererek şöyle buyurmaktadır: 31 -Yâsin, 36 32 -Dehr (İnsan), 3 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 20 با َ س ِ ح ِ ْ َغ ِ ب ءا َ ش َي ن َ م ُ ق ُ ز ْ ر َ ي ُه ّللا َ و “Allâh kimi dilerse ona sayısız rızık verir” 33 ارو ُ ف َ ك ا م ِ إ َ و ار ِ كا َ ش ا م ِ إ َ لي ِ ب سلا ُه َان ْي َ د َ ه ان ِ إ “Biz ona, doğru yolu gösterdik İster şukr edici ( bir mü’min ) olsun, ister nankör ( bir kâfir) olsun)” 34 ِ ا ُ ول َ م ْ ع ار ْ ك ُ ش َ دو ُ وا َ د َ لآ ا ط َ ي ِ دا َب ِ ع ْ ن ِ م ٌلي ِ ل َق َ و ُ رو ُ ك شلا “Ey Dâvûd hânedânı, Siz (Allâh’a) şükr için çalışın (O büyük ni’met ve refah içinde tenbellik ve sefâhate dalmayın, çalışın ki çalışmanız, hem bu ni’metlerin şükrünü edâ’ etmek için olsun, hem de her bir ni’meti yerinde sarf ederek Allâhü Teâlâ’ya daha güzel ameller ile kulluk etmek için olsun) Kullarımdan (hakkıyle) şükr eden azdır (Ya’nî tüm tâat ve kudretini kalbi ile, dili ile ve diğer organları ile hem i’tikâd, hem i’tirâf, hem çalışma suretiyle vakitl erinin ekseriyyetini şükre sarf edip şükr ile meşkûl olan kullarım azdır) ” 35 Bunun için hem peygamberlik hem de saltanat gibi nice ni’met ve rızıklara nâil olan Süleymân aleyhi’s-selâm , Allâhü Teâlâ’nın kendisine verdiği bu ni’met ve rızıklara hakkıyle şükr etmek için Kur’ân -ı Kerîm’de ifâde buyurulan şu duâyı vird edinerek Rabb’ine hakkıyle şükr etmeye çalışmış ve Allâhü Teâlâ’nın “ Kullarımdan (hakkıyle) şükr eden azdır ” övgüsüne nâil olmuşdur 36 Ne mutlu böyle övgülere nâil olanlara… 33 -Bakara 212 34 -Dehr (İnsan), 3 35 -Sebe’, 13 36 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 6 ss 3953 Elmalılı M Hamdi Yazır Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 21 َ ر ُ ك ْ ش َ أ ْ ن َ أ ِ ْ ع ِ ز ْ و َ أ ب َ ر ِ لا َ ك َت َ م ْ ع ِ ن ْ ن َ أ َ و ي َ د ِ لا َ و ى َل َ ع َ و ي َل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن َ أ ا ِ ا َ ص َ ل َ م ْ ع َ أ َ ِ ِ ا صلا َ ك ِ دا َب ِ ع ِ َ ك ِ ت َ ْ َ ر ِ ب ِ ْ ل ِ خ ْ د َ أ َ و ُها َ ض ْ ر َ ت “Ey Rabb’im, bana, ana ve babama lûtf etdiğin ni’metine şükr etmemi ve Senin râzı olacağın iyi (işler) yapmamı bana ilhâm et Rahmetinle beni de sâlih kullarının arasına sok” 37 Bunun için Yüce Rabb’imizin bizlere vermiş olduğu sayısız rızık ve ni’metlere şükr etmek , O’na lâyıkı ile hamd -ü senâ’da bulunarak kulluk yapmak, bizim de bu şekilde bir duâyı vird edinerek kulluk görevimizi yerine getirmeye çalışmak, Yüce Rabb’imizin bizlerden istediği en güzel bir kulluk hâlidir N e mutlu böyle bir görevi bu şeki lde yerine getirmeye çalışanlara… Ni’mete şükür, zevâline mâ ni’ dir B aşımıza gelen ve gelecek olan her türlü dünyevî ve uhrevî felâket, sıkıntı, kötülük ve uğursuzluklar, kendi isyânımız, kendi elimiz ve nefsânî arzûlarımız ile kazandığımız itâatsizliklerin ve ni’metlere şükürsüzlüğümüzün bir netîcesi; iyilik, güzellik ve hoşumuza giden ni’metler de itâat, şükür ve kulluğumuzun karşılığı olarak Allâhü Teâlâ’dan gelen netîcesidir Bunun için “Nimete şükür, zevâline mâni’dir” denilmişdir Bir Hadîs -i kudsî’de de şöyle buyurulmuşdur: “Ben Allâhü Azîmü’ş -şân, melikü’l -mülûk’um (hukümdarların hukümdarıyım) Hukümdarların kalbleri ve nâsıyeleri (alınları) benim elimdedir Kullar bana itâat edip 37 -Neml, 19 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 22 şükr ederlerse ben de onları onlara rahmet (vesîlesi) kılarım Eğer kullar bana isyân edip şükr e tmezlerse ben de onları onlara ukûbet (ezâ, cefâ ve azâb) vesîlesi kılarım Binâen - aleyh hukümdarlara sebb ile (sövme sayma ile) meşkul olmayın Fakat bana tevbe ederek mürâceat edin (ve ni’metlerime şükr edin) ki ben de onları size bükeyim, (sizin için rahmet vesîlesi yapayım)” 38 Bu bakımdan Allâhü Teâlâ’nın hiç bir kuluna -zerre miktârı da olsa - zulm etmiyeceği husûsu, bir çok âyet -i kerîme’ de kat’î olarak ifâde buyurulduğu gibi , şu âyet -i kerîme’ de de açık bir şekilde ifâde edilerek gözler önüne serilmiş ve ıbret alıp nankörlük yapmamamız önerilmişdir: ة ر َ ذ َ لا َ ق ْ ث ِ م ُ م ِ ل ْظ َي َ ا ن ِ إ ج ْ ن ِ م ِ ت ْ ؤ ُ ي َ و ا َ ه ْ ف ِ عا َ ض ُي ة َن َ س َ ح ُ ك َت ْ ن ِ إ َ و امي ِ ظ َ ع ار ْ ج َا ُه ْن ُ د َل “Şübhesiz ki Allâh, zerre kadar zulm etmez (Zerre miktârı) bir iyilik olursa onu (n sevâbını) kat kat artırır (Ayrıca) kendi katından da büyük bir mükâfât verir” 39 Kur’ân -ı Kerîm’de, ni’metlere şükürsüzlüğün bir çok örnekleri vardır ki bunlardan birisi, Sebe’ sûresi’nde anlatılan şu iki hakikatdir ki bunla rdan birisi şöyledir: ٌ ة َيآ ْ م ِ ه ِ ن َ ك ْ س َ م ِ إ َب َ س ِ ل َ نا َ ك ْ د َ ق َل ج ْ ن َ ع ِ نا َت ن َ ج لا َِ َ و ِ َ ط ن ِ م او ُل ُ ك ُ ه َل او ُ ر ُ ك ْ شا َ و ْ م ُ ك ب َ ر ِ ق ْ ز ر ط ٌ رو ُ ف َ غ ب َ ر َ و ٌة َب ي َط ٌة َ د ْ ل َ ب ا َن ْ ل َ س ْ ر َ أ َف او ُ ض َ ر ْ ع َ أ َف ْ م ُ ها َن ْل د َب َ و ِ م ِ ر َ ع ْلا َ ل ْ ي َ س ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ْ م ِ ه ْ ي َ ت ن َ ِ ْ ى َتا َ و َ ذ ِ ْ َ ت ن َ ج ُ ك ُ أ ل ْث َ أ َ و ط َْخ ل 38 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 2 ss 1071 Elmalıl ı Hamdi Yazır (Ebu’s -suûd Tefsîri’nden) 39 -Nisâ’ Sûresi, âyet 40 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 23 ِ م ء ْ ي َ ش َ و ْ ن لي ِ ل َق ر ْ د ِ س ِ إ ي ِ زا َُ ْ ل َ ه َ و او ُ ر َ ف َ ك ا َِ م ُ ها َن ْ ي َ ز َ ج َ ك ِ ل َ ذ َ رو ُ ف َ ك ْلا “And olsun ki Sebe (kavmini) n sâkin olduğu yerlerde (sizin için) bir ıbret vardı (Her ev) sağdan, soldan iki cennet ile çevrili idi (Onlara), -Rabb’inizin rızkından yeyin, O’na şükr edin Çok güzel (ve temiz) bir belde Rabb, (şükr edenleri) mağfiret edicidir - (denilmişdi) ” “Fakat onlar (bu ni’metlerin şükründen) yüz çevirdiler Biz de (onların üzerine her şey’i helâk eden ) Arim selini gönderdik (O) ikişer cennetlerinin yerinde de ekşi yemişli, acı ılgınlı ve az bir şey’ de Arabistan kirazından (ölmeyecek kadar) iki bostan verdik” “İşte biz onları böyle nankörlük etdikleri için cezâ’landırdık Biz nankör olandan başkasını cezâ’landırır mıyız?” 40 Bunlardan bir d iğeri de şöyledir ki koskoca Arabistan kıt’ası, şükürsüzlüğün bir neticesi olarak kısa bir zamanda çöl hâline gelivermiş ve bu günkü hâlini almışdır: ة َ ر ِ ها َظ ى ر ُ ق ا َ هي ِ ف ا َن ْ ك َ را َب ِ لا ى َ ر ُ ق ْلا َْ َ ب َ و ْ م ُ ه َ ن ْ ي َ ب ا َن ْ ل َ ع َ ج َ و ا َ هي ِ ف ا َن ْ ر د َق َ و َ ر ْ ي سلا ط َ ِ ن ِ مآ ا ما ي َ أ َ و َِ ا َي َل ا َ هي ِ ف او ُ ِ س ا َن ِ را َ ف ْ س َ أ َْ َ ب ْ د ِ عا َب ا َن ب َ ر او ُلا َ ق َ ف ْ م ُ ها َن ْ ل َ ع َ ج َف ْ م ُ ه َ س ُ فن َ أ او ُ م َل َظ َ و ق ز َُ ل ُ ك ْ م ُ ها َن ْ ق ز َ م َ و َ ثي ِ دا َ ح َ أ ط َ ك ِ ل َ ذ ِ ن ِ إ ِ ل تا َي َ را ب َ ص ل ُ ك رو ُ ك َ ش “Onlar (ın yurdu) ile (feyz ve) bereket verdiğimiz memleketler (Şam kasabaları) arasında sırt sırta nice 40 -Sebe’,15 -16 -17 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 24 kasabalar yapmışdık Oralarda seyr (ve sefer) etmelerini takdir etmiş, (kendilerine):-Gecelerce ve gündüzlerle oralarda korkusuz korkusuz gezin, dolaşın - (demişdik) ” “Onlar ise (buna karşı): -Ey Rabb’imiz, seferlerimizin arasını uzaklaşdır - demişler, kendilerine yazık etmişlerdi İşte biz de onları masallara çeviriverdik Onları darma dağınık etdik Şübhesiz ki bunda çok sabr (ve) şükr eden herkes için elbette ıbretler vardır” 41 Bu bakımdan Yüce Rabb’imizin bizlere verdiği sayısız ni’metlerin elimizden çıkmaması için her zaman ve her yerde O’na şükr edip hamd -ü senâ’da bulunmamız ve O’na lâyık bir kul olmamız lâzımdır ki dünyâda ve âhiretde mutlu olalım Mutlu olmanın yolları Allâhü Teâlâ, sonsuz rahmetinin bir eseri olarak dünyevî ve uhrevî mutluluğun yollarını öğretmekle görevlendirdiği peygamberlerinin gösterdiği yoldan gitmeyen, küfür, şirk ve isyan yolunu tercih eden kullarını kendisine yönelip yalvarıp yakars ınlar da doğru yolu bulsunlar diye verdiği ve vereceği rızıklarını ba’zan kısarak ba’zan da bol bol vererek imtihan eder ki şu âyet -i kerîme’ler de bu husûsun en açık delillerinden ba’zılarıdır: َان ْ ذ َ خ َا ِ إ ِ َن ْ ن ِ م ة َي ْ ر َ ق ِ َان ْ ل َ س ْ ر َا َام َ و ْ م ُ ه ل َ ع َل ِ ء ار ضلا َ و ِ ء َاس ْا َب ْلا ِ ب َاه َل ْ ه َا س َ م ْ د َق ا ُ ول َاق َ و ا ْ و َ ف َ ع َ ح َة َن َ س َْ ا ِ ة َئ ي سلا َ ن َاك َ م َان ْل د َب ُ َ ن ُ وع ر ض َي َ ن ُ ور ُع ْ ش َي ْ م ُ ه َ و ة َت ْ ع َ ب ْ م ُ ه َان ْ ذ َ خ َا َف ُء ار سلا َ و ُء ار ضلا َان َء َابآ َأ ْ و َل َ و َ ل ْ ه َا ن 41 -Sebe’, 18 -19 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 25 ا َ و ا ُ ون َ مآ ى َ ر ُ ق ْلا ا ُ وب ذ َ ك ْ ن ِ ك َل َ و ِ ْ ر َ ْا َ و ِ ء َام سلا َ ن ِ م ت َاك َ ر َ ب ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع َان ْ ح َت َ ف َل ا ْ و َ ق ت َ ن ُ وب ِ س ْ ك َي ا ُ ون َاك َا ِ ْ م ُ ه َان ْ ذ َ خ َا َف "Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdi isek onun halkını (peygamberlerini tanımamaları yüzünden bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka fakirlikle, şiddetle, hastalıkla (kırizle, sıkıp) yakaladık" "Sonra bu sıkıntının yerine iyilik (selâmet, bolluk, sıhhat) verdik (de, malları ve evlâtları) çoğaldı (Darlıkdan bolluğa çıkınca da, şukr edecekleri yerde) -Atalarımıza da (gâh böyle) fakirlik, şiddet, hastalık (gibi şey'ler), (gâh) iyilik, genişlik (gibi şey'ler) dokunmuşdur, (-çektiğimiz o belâlar, bizim ısyânımızdan doğma şey'ler değildir -) dediler, (ve hâdiseleri, ısyanlarına nisbet etmediler) Bunun üzerine biz de, kendileri farkına varmadan, onları ansızın tutup yakalayıverdik" "Eğer o memleket halkı îmân edip de (küfür, şirk ve ısyandan) sakınmış olsalardı elbette üzerlerine gökden ve yerden nice bereket (hazîne) ler (ini) açardık Fakat onlar (peygamberlerini, kitâbı, dîni) yalanladılar da biz de kazanmakda oldukları (o küfür, ısyan ve diğer şey'ler) yüzünden onları tutup yakaladık" 42 َ ْا َ و ِ ل َاو ْ م َ ْا َ ن ِ م ض ْ ق َ ن َ و ِ ع ُ و ْ ا َ و ِ ف ْ و َْ ا َ ن ِ م ء ْ ي َ ش ِ ب ْ م ُ ك ن َ و ُل ْ ب َن َل َ و ِ س ُ ف ْ ن ِ ت َار َ م ثلا َ و ط َ ني ِ ر ِ با صلا ِ ر ش َب َ و “And olsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mal, can ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihân edeceğiz Sabr edenlere (lûtf-ü keremini) müjdele” 43 42 -A'râf, 94 -95 -96 43 -Bakara, 155 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 26 ِ ب َاذ َ ع ْلا َ ن ِ م ْ م ُ ه ن َ قي ِ ذ ُن َل َ و َ ن ُ وع ِ ج ْ ر َ ي ْ م ُ ه ل َ ع َل ِ َ ْ ك َل ْا ِ ب َاذ َ ع ْلا َ ن ُ ود َ ْ د َل ْا "Biz, o en büyük azâbdan (âhiret azâbından) önce de onlara mutlakâ yakın azâbdan (katl, esâret, kuraklık, kıtlık, salgın hastalıklar gibi dünyevî azâblardan) tatdıracağız Tâki ric'at etsinler (Küfür, şirk ve nifakdan îmâna dönüp tevbe etsinler diye) " 44 اَ ِ ِ ر ْ ح َب ْلا َ و ر َ ب ْلا ِ ُ دا َ س َ ف ْلا َ ر َ ه َظ َ ض ْ ع َ ب م ُ ه َ قي ِ ذ ُي ِ ل ِ سا نلا ي ِ د ْي َ أ ْ ت َب َ س َ ك َ نو ُع ِ ج ْ ر َ ي ْ م ُ ه ل َ ع َل او ُل ِ م َ ع ي ِ ذ لا “İnsanların kendi ellerinin kazandığı (kendi elleri ile yaptığı gayr -i meşrû’) şey’ler yüzünden karada, denizde fesad belirdi (bir takım bozulmalar meydana geldi) ki (Allâh) yaptıklarının bir kısmını (bir kısmının cez’a’sını) onlara, (dünyâda iken) tatdırsın Olur ki onlar rücû’ ederler (bu is yankâr hallerineden vaz geçip Hakk’a dönerler) ” 45 َ ن ُ ور ك ذ َي ْ م ُ ه ل َ ع َل ِ ت َار َ م ثلا َ ن ِ م ض ْ ق َ ن َ و َ ِ ن سلا ِ ب َ ن ْ و َ ع ْ ر ِ ف َ لآ َان ْ ذ َ خ َا ْ د َ ق َل َ و ِ ه ِ ذ َ ه َان َل ا ُ ول َاق ُة َن َ س َْ ا ُ م ُ ه ْ ت َء َاج َاذ ِ إ َف ج ا ُ و ط َي ٌة َئ ي َ س ْ م ُ ه ْ ب ِ ص ُت ْ ن ِ إ َ و ُه َ ع َ م ْ ن َ م َ و َ ىس ُ و ِ ط ْ م ُ ه َ ر َ ث ْ ك َا ن ِ ك َل َ و ِ ا َ د ْ ن ِ ع ْ م ُ ه ُ ر ِ ئ َاط َا إ أ َ ن ُ وم َل ْ ع َ ي "And olsun ki biz Fir'avn hânedânını (küfürde ve ısyanda isrâr etmeleri sebebi ile) , düşünüp ıbret alsınlar (da küfür ve isyandan dönüp Rabb'lerine yönelsinler) diye, yıllarca kuraklıkla, mahsûl kıtlığı ile tutup sıkdık" 44 -Secde, 21 45 -Rûm, 41 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 27 "Fakat onlara iyilik (bolluk, ucuzluk, sıhhat gibi güzel şey'ler) gelince: -Bu, bizim hakkımızdır - dediler Kendilerine (kıtlık ve belâ' gibi) bir fanâlık da gelirse, Mûsâ ile O'nun berâberindekilere uğursuzluk yüklerler (de onlar bizim içimizde olmasalardı bu belâ' bize gelmez) di (derler) (Ey mü'minler), gözünüzü açın (ve şunu iyi bilin) ki onların uğursuzluğu ancak Allâh tarafındandır Fakat çokları bilmezler" 46 Böyle bir toplum içinde bulunan suçsuz kimselerin hâli de şu hadîs -i şerîf ile belirtilmişdir: ْ لا َ با َ ص َا ابا َ ذ َ ع م ْ و َ ق ِ ب َ َاع َت ُ ا َ ل َ ز ْ ن َا ا َ ذإ ا ُ وث ِ ع ُب ُ ْ م ِ هي ِ ف َ نا َ ك ْ ن َ م ُ با َ ذ َ ع ْ م ِ ِ ل َام ْ ع َا َ ىل َ ع "Allâhü Teâlâ bir topluma azâb gönderince, o toplumun içinde bulunan (iyi kötü) her ferde isâbet eder Sonra (âhiretde) herkes amellerine göre haşr olunur" 47 Her mahlûkun rızkı Allâhü Teâlâ’ya âitdir Bildiğimiz veyâ bilmediğimiz her canlının, her insanın r ızkının, insanlardan veyâ başka bir kimseden değil de , ezelde takdir edilip yalnız ve yalnız Allahu Teâla’dan olduğuna delalet eden bir çok ayet-i kerîme ve hadîs -i şerîf vardır ki onlardan ba’zıları şöyledir: اَ م َ و َ ْ لا ِ ة بآ َ د ن ِ م ِ ْ ر ا َ ه ر َ ق َ ت ْ س ُ م ُ م َل ْ ع َ ي َ و ا َ ه ُ ق ْ ز ِ ر ِ ه ّللا ى َل َ ع ِ إ اَ ه َ ع َ د ْ و َ ت ْ س ُ م َ و ط ِ ب م با َت ِ ك ِ ل ُ ك 46 -A'râf, 130 -131 47 -Riyâzü's -sâlihîn, C 3 ss 337 (1862 nolu hadîs -i şerîf) S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 301 (2119 nolu hadîs -i şerîf) Kâmil Miras Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 28 “Yerde yürüyen (yaşayan) hiçbir canlı hâric olmamak üzere hepsinin rızkı Allâh’ın üstünedir Onların duracak yerlerini de, (sulbde, rahimde, yumurtada) emânet edilen yerlerini de, O bilir (Bunların) hepsi açık kitâbda (levh-ı mahfûz’da) dır” 48 َ ا ْ ن َ م ُ ق ُ ز ْ ر َ ي ِ هِ دا َب ِ ع ِ ب ٌ في ِ ط َل ُه لل ُ ءا َ ش َي ج ُ زي ِ ز َ علا ي ِ و َ ق ْلا َ و ُ ه َ و ع ُ دي ِ ر ُي َ نا َ ك ن َ م ِ ه ِ ث ْ ر َ ح ِ ُه َل ْ د ِ ز َن ِ ة َ ر ِ خ ْ ا َ ث ْ ر َ ح ج ن َ م َ و ا َ ه ْ ن ِ م ِ ه ِ تؤ ُن ا َي ْ ن دلا َ ث ْ ر َ ح ُ دي ِ ر ُي َ نا َ ك نِ م ِ ة َ ر ِ خ ْ ا ِ ُه َل ا َ م َ و بي ِ ص ن “Allâh, kullarına , (iyisine de kötüsüne de), çok lütufkârdır Kimi dilerse onu (bir suretle) rızıklandırır O, (muradına hâkim ve) kavidir, yegâne gâlibdir” “Kim âhiret ekimini dilerse, (âhiret sevâbını kazanacak iyi işler yaparsa) onun ekinini artırırız Kim de (sâde) dünyâ ekimini isterse ona da (yalnız) bundan veririz Âhiretde ise onun hiçbir nasibi yokdur” 49 ْ ا َ و ِ تا َ وا َ م سلا ُ دي ِ لا َ ق َ م ُه َل َ ِ ْ ر ُ ءا َ ش َي ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ط ُه ن ِ إ ٌ مي ِ ل َ ع ء ْ ي َ ش ل ُ ك ِ ب “Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur Kimi dilerse onun rızkını yayar, (dilediğininkini de) kısar (Aynı kimseye de ba’zan bol, ba’zan dar verir Bu O’nun meşiyyeti ve hık meti gereğidir) Çünkü O, her şey’i çok iyi bilendir” 50 ُ ءا َ ش َي ن َ م ُ ق ُ ز ْ ر َ ي َه ّللا نإ با َ س ِ ح ِ ْ َغ ِ ب 48 -Hûd, 6 49 -Şûrâ’, 19 -20 50 -Şûrâ, 12 Meşiyyet : Allâh’ın irâdesi, dilemesi Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 29 “Şübhe yok ki Allâh kimi dilerse ona sayısız rızık verir” 51 َ ق ْ ز رلا ُه للا َ ط َ س َب ْ و َل َ و ْ ا ِ ا ْ و َغ َ ب َل ِ ه ِ دا َب ِ ع ِ ل َ ل ْ ن ِ ك َل َ و ِ ْ ر ر َ د َ ق ِ ب ُ ل ز َ ن ُ ي َ م ُ ءا َ ش َي ا ط ِ ه ِ دا َب ِ ع ِ ب ُه ن ِ إ ٌ ِ ص َب ٌ ِ ب َ خ “Eğer Allâh bütün kullarına (müsâvât üzere) bol rızık verseydi yer yüzünde muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı Fakat O, ne miktar dilerse (rızkı o kadar) indirir (Ba’zı kullarına bol, ba’zılarına da az miktarda rızık verir) Şübhe yok ki O, kulların (ın her hâlin) den hakkıyle haberdardır, (her şey’i) kemâliyle görendir” 52 ُ ه ّللا َ و ِ ق ْ ز ر ْلا ِ ض ْ ع َ ب ى َل َ ع ْ م ُ ك َ ض ْ ع َ ب َ ل ض َف ج “Allâh , rızık husûsunda kimi nizi kiminizden üstün kılmıştır” 53 َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي َ ك ب َ ر ن ِ إ ْ ن َ م ِ ل ُ ءا َ ش َي ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ط ا ِ ص َب ا ِ ب َ خ ِ هِ دا َب ِ ع ِ ب َ نا َ ك ُه ن ِ إ “Şübhesiz ki Rabb’in kimi dilerse rızkını genişletir, daraltır Çünkü O, kulları (nın her hâlin) den gerçekden haberdardır, (her şey’i) hakkıyle görendir” 54 َ ا ْ ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي ُه لل ُ ءا َ ش َي ن ِ م ُ ه َل ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ِ ه ِ دا َب ِ ع ط ء ْ ي َ ش ل ُ ك ِ ب َ ه للا ن ِ إ ٌ مي ِ ل َ ع “Allâh, kullarından kimi dilerse onun rızkını yayar (genişletir) Onu kısar da Şübhesiz ki Allâh, her şey’i hakkıyle bilendir” 55 51 -Âl -i İmrân, 37 52 -Şûrâ 27 53 -Nahl, 71 54 -İsrâ’, 30 55 -Ankebût, 62 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 30 ا َن ْ ق َ ذ َ أ ا َ ذ ِ إ َ و ا َ ِ او ُ ح ِ ر َف ة َْ َ ر َ سا نلا ط ا َ ِ ٌة َئ ي َ س ْ م ُ ه ْ ب ِ ص ُت ن ِ إ َ و ْ م ِ هي ِ د ْي َ أ ْ ت َ م د َق اَ ذ ِ إ َ نو ُط َن ْ ق َ ي ْ م ُ ه ْ ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي َه للا ن َ أ ا ْ و َ ر َ ي َْ َ و َ أ ُ ءا َ ش َي ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ط ن ِ إ َ َ ك ِ ل َ ذ ِ َ ِ ل تا َي َ نو ُن ِ م ْ ؤ ُ ي م ْ و َ ق “Ne zaman insanlara bir rahmet tattırdı isek onunla şımarmışlardır Kendi ellerinin öne sürdükleri (günahlar) yüzünden onlara bir fenalık isâbet edince de hemen (Allâh’ın rahmetin den) ümidlerini kesiverirler (Halbuki mü’minin şânı, ni’met zamânında şükr etmek, şiddet zamânında da Rabb’inin lütuf ve rahmetini niyâz edip ümit etmektir) ” “Allâh’ın kimi dilerse onun rızkını yayıp genişletmekde, (kimi de dilerse onunkini) daraltmakda olduğunu onlar görmediler mi? Şübhe yok ki bunda îmân edecek bir toplum için elbette ıbretler vardır” 56 ُه َل ا ُ ور ُ ك ْ شا َ و ُه ُ ود ُب ْ عا َ و َ ق ْ ز رلا ِ ا َ د ْ ن ِ ع ا ُ وغ َت ْ ب َاف ط َ ن ُ وع َ ج ْ ر ُ ت ِ ه ْ ي َل ِ إ “O halde rızkınızı Allâh katında arayın, (Allâh’dan isteyin) O’na kulluk edin ve O’na şukr edin Siz ancak O’na döndürüleceksiniz” 57 ْ م ُ ك ُق ُ ز ْ ر َ ي ن َ م ْ ل ُق ِ م ِ ءا َ م سلا َ ن ْ ن م َ أ ِ ْ ر َلا َ و َ و َ ع ْ م سلا ُ ك ِ ل َْ َ ْ لا ن َ م َ و َ را َ ص ْب ُ ج ِ ر ُْ َ ن ِ م َ ت ي َ م ْلا ُ ج ِ ر ُْ َ و ِ ت ي َ م ْلا َ ن ِ م ي َْ ا َ ْ لا ُ ر ب َ د ُي ن َ م َ و ي َْ ا َ ر ْ م ط َ نو ُ ق ت َ ت َ َف َ أ ْ ل ُ ق َ ف ُه ّللا َ نو ُلو ُ ق َ ي َ س َف 56 -Rûm, 36 -37 “ ءيش دحاو هنأ ىلع لدت ةيآ هل ءيش لك يفف :Her şey’de, kâinâtın her zerresinde, muhakkak Allâh’ın birliğine delâlet eden ıbretler va rdır” Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 68 Hasan Basri Çantay 57 -Ankebût 17 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 31 “De ki: Size gökden ve yerden rızık veren kim? O kulaklara ve gözlere mâlik (ve hâkim) olan kim? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşi kim tedbir ediyor? Derhal diyecekler ki: Allâh O halde (O’nun azâbından) korkmaz mısınız?” 58 ِ نو ُ ر ُ ك ْذا َف ا َ و ْ م ُ ك ْ ر ُ ك ْذ َ أ او ُ ر ُ ك ْ ش ِ نو ُ ر ُ ف ْ ك َت َ َ و ِ ع “Siz beni (tâatle, ibâdetle , dilinizle, kalbinizle) anın, ben de sizi (sevâb ile, mağfiret ile) anayım Bir de bana şükr edin, nankörlük etmeyin” 59 َ أ ا َي َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي او ُني ِ ع َت ْ سا او ُن َ مآ ِ ة َ صلا َ و ِ ْ صلا ِ ب ط َ ني ِ ر ِ با صلا َ ع َ م َ ه ّللا ن ِ إ اوُلو ُ ق َ ت َ َ و ٌ تا َ و ْ م َ أ ِ ه ّللا ِ ليب َ س ِ ُ ل َت ْ ق ُ ي ْ ن َ م ِ ل ط ُ ءا َي ْ ح َ أ ْ ل َب ْ ن ِ ك َل َ و َ َ نو ُ ر ُع ْ ش َت َ و ُل ْ ب َن َل َ و ِ م ء ْ ي َ ش ِ ب ْ م ُ ك ن ِ فو َْ ا َ ن ِ عو ُْ ا َ و ِ م ص ْ ق َ ن َ و ْ ا َ ن ِ لا َ و َ م َل ْ ا َ و َ ل ْ ن ِ تا َ ر َ م ثلا َ و ِ س ُ ف ط َ ني ِ ر ِ با صلا ِ ر ش َب َ و م ُ ه ْ ت َ با َ ص َ أ ا َ ذ ِ إ َ ني ِ ذ لا ُ م ٌ ة َبي ِ ص اوُلا َق ِ ه ْ ي َل ِ إ ا ن ِ إ َ و ِ ه ّل ِ ل ا ن ِ إ َ نوع ِ جا َ ر ط و ُ أ ِ م ٌ تا َ و َل َ ص ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ ك ِ ئ َل ْ ن َ ر ٌ ة َْ َ ر َ و ْ م ِ َ ك ِ ئ َلو ُ أ َ و َ نو ُ د َت ْ ه ُ م ْلا ُ م ُ ه “Ey îmân ede nler, (tâate ve belâya) sabr ile, bir de namaz ile (Allâhü Teâlâ’ dan) yardım isteyin Şübhesiz ki Allâh (ın yardımı) sabr edenler ile berâberdir” “Allâh yolunda öldürülmüş olanlar için -Ölüler - demeyin Bi’l -akis onlar diridirler Fakat siz iyice anlayamazsınız” 58 -Yûnus, 31 59 -Bakara, 152 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 32 “And olsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mal, can ve mahsulden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz Sa br edenlere (lûtf-ü keremimi) müjdele” “Ki onlar kendilerine bir belâ geldiği zaman: -Biz (dünyâda) Allâh’ın (teslim olmuş kulları) yız ve biz (âhiretde) O’na dönücüleriz - diyenle rdir” “Onlar (o teslîmiyyet ve istircâ’ı gösterenler yok mu?) Rabb’lerinden (gelen) mağfiretler ve rahmet hep onların üzerindedir ve onlar doğru yola erdirilenlerin ta kendileridir” 60 60 -Bakara,153-157 İstircâ’: Geri dönme ma’nasına olup bir musîbet zamânında ( ِ ه ْ ي َل ِ إ ا ن ِ إ َ و ِ ه ّل ِ ل ا ن ِ إ َ ن ُ وع ِ ج َار : İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn :- Biz (dünyâda) Allâh’ın (teslim olmuş kulları) yız ve biz (âhiretde) O’na dönücüleriz -) cümlesini söylemekdir Saîd ibn -i Cübeyr radıye’llâhü anhümâ der ki: Bu ümmete verilen şu güzel haslet hiçbir ümmete nasîb olmamıştır Eğer o, Ya’kûb aleyhi’s-selâm ’a verilmiş olsaydı gâib etdiği oğlu Yûsuf alehi’s-selâm hakkında ( َ ىف َ س َا َاو :vâ esefâ) dem ezdi Bu hâdiseyi anlatan âyet -i kerîme’nin tamâmı şöyledir: ( ٌ مي ِ ظ َ ك َ و ُ ه َ ف ِ ن ْ ز ُ ح ْلا َ ن ِ م ُه َان ْ ي َ ع ْ ت ض َي ْ با َ و َ ف ُ س ُ وي َ ىل َ ع َ ىف َ س َا َاي َ ل َاق :Ey Yûsuf’ün üstünde (titreyen) tasam, (gel, şimdi tam senin gelmen zamânıdır) dedi ve hüzn -ü kederinden gözlerine ak düşdü (Bununla berâber) O, artık gamını tamâmen yutmakda idi” Yûsuf,84 Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 44 Hasan Basri Çantay Bu âyet -ikerîme hakkında, merhûm ve mağfûr Mehmed Vehbi Efendi, H ulâsatü’l- Beyân fî Tefsîri’l -Kur’ân, C 1 ss 267 de şöyle demektedir: “Bir takım belâlara mübtelâ olmamak için kullukda sâbit kadem olmak ve insanlık hâli herhangi bir kusûra mübtelâ olduktan sonra da k usûrunun affını dilemekle belânın üzerinden kaldırılmasını Cenâb -ı Hakk’dan dâimâ istemek lâzımdır Herhangi bir belâyı vukûundan evvel haber vermek Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm için bir mu’cize olduğu gibi, insanların metânet -i kalbiyyelerine de vesîle olur Zirâ, musîbetin geleceğini bilen bir kimse, musîbete hazırlanmış olacağı ndan sabrı ve metâneti ziyâde olur ve o musîbet geldiği zaman çok feryad etmez Bunun için Cenâb -ı Hakk kullarının, bu âyet -i kerîme’de ifâde buyuralan musîbetler ile imtihan olunacaklarını haber verdi ki vukûunda sa br etsinler, feryâd etmesinler ve ihlâs üzere bulunsunlar Çünkü, insanın her hangi bir belâ’ya uğraması hâlinde ihlâsı ve Rabb’isine olan ilticâ’sı daha ziyâde olduğundan herhangi bir musîbete mübtelâ olmak ihtimâlini düşünerek tuğyân etmez ve dâimâ ihlâs ü zere bulunur” Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 33 “Musîbet, insana isâbet eden sevilmeyecek bir şey’dir R asûlü’llâh aleyhi’s- selâm ’ın -Mü’mine ezâ’ veren her şey’, mü’müne musîbetdir - hadîs -i şerîfi, bu ma’nâyı te’yîd eder ve musîbet zamânında ( ِ ه ْ ي َل ِ إ ا ن ِ إ َ و ِ ه ّل ِ ل ا ن ِ إ َ ن ُ وع ِ ج َار : İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn ) kelime-i tayyibesi ümmet -i Muhammed’e mahsûs bir atiyye -i ilâhiyedir (ilâhî bir ihsândır) Zîrâ, bu kelime ile musîbete rız â göstermek diğer ümmetlere verilmemişdir Çünkü, Allâhü Teâlâ’nın, o kulunu musîb et ile terbiye ettiği bir zamanda - Biz Allâh’ın m ahlûkuyuz ve âkıbet Allâh’ın huzûruna rücû’ edeceğiz - diyerek teslîmiyyetini ve musîbete râzı olduğunu izhâr etmesi, büyük bir meziyet olduğundan onun karşılığında verilecek olan büyük e cri de bu ümmete mahsûs kılmışdır” “Bunun için Ehl -i îmân hakkında musîbet, ukubet olmayıp ayn -ı ni’met olduğu ve musîbetin hâlikı, Allâhü Teâlâ olduğu ve musîbet zamânın da (İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn ) cümlesi ile mukâbele etmek; Allâhü Teâlâ’dan her ne g elirse râzı olduğunu izhâr demek olduğu ve bu cümle ile ahireti, haşri ve neşri ikrâr ettiği cihetle büyük sevâba nâil olacağı, bu âyet -i kerîme’den müstefâd olan (anlaşılan) fevâid (faydalar) cümlesindendir” Salevât: Bu lâfız aslında duâ ma’nasına ise de burada -şu vasıflara sâhib olan kulları -, Allâhü Teâlâ’nın mağfiret ve tezkiye etmesi (temize çı karması) ve medh-ü senâ’ buyurması anlamındadır Rahmet: lûtf -ü ilâhî ma’nâsınadır Bu âyet -i kerîme’de ifâde buyurulan sıfatlara sâhib olan kimsel er için rahmetin bolluğuna işâret etmek için (Salevât) lâfzı, cemi’ sî ğası ile ifâde buyurulnuşdur Bir kimseye musîbet isâbet ettiği zaman bu kelime -i Tayyibe ile Rabb’isine ilticâ’ ederse Allâhü Teâlâ’nın o musîbeti o kimse üzerinden ka ldıracağı ve ahretini güzel kılacağı ve o musîbetden meydana gelecek zarar karşılı ğında ondan daha iyisini halk edeceği husûsu da, Hadîs -i şerîf’de ifâde buyurulmuşdur “Kazâya rıza, tarîk -i selâmetdir Çünkü kul, Allâhü Teâlâ’nın gayri her n eye muhabbet ederse muhabbeti o şey’in âfâtına (bir musîbet olmasına) sebeb olur Bunun için muhabbet- i ilâhîyye’nin gayri hiçbir şey’ bâkî olmadığından her şey’ zevâl bulur, ancak muhabbet- i ilâhiye kalır Meselâ, Hazreti Âdem aleyhi’s-selâm Cennet’e muhabbet edince araya Şeytan’ın hîlesi girdi ve Hazreti Âdem aleyhi’s-selâm Cennet’den yer yüzüne indirildi ve bu sûretle de elinden Cennet gitti; fakat Âdem aleyhi’s-selâm zikru’llâh ile berâber kaldı Hazreti Ya’kûb aleyhi’s-selâm, Yûsuf aleyhi’s -selâm ’a fazlaca muhabbet etti Aralarında senelerce ayrılık vukû’ buldu Fakat Ya’k ûb aleyhi’s -selâm ancak zikr-i Hakk ile brâber kaldı Bunun için insana lâzım olan, ifrâd ve tefrîd’den sak ınarak her hangi bir şey’e fazla muhabetten çekinmekdir Çünkü, dünyânın her cüz’ünde zevâl zarûrî olduğundan muhabbetin ‘akıbeti de gönül azâbı ve minnettir Şu halde muhabbet, ancak zevâlden münezzeh olan, ezel en ve ebeden dâim ve bâkî’ olan Allâhü Teâlâ’ya olmak lâzım gelir” Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l -Kur’â n,C 1 ss 268 Mehmed Vehbi Kazâ v e kadere râzı olmak büyük bir makamdır Bu makâ mı kazanan bir nefse, Nefs- i râdıyye denilir İnsanın nefsi, ibtidâ Nefs-i emmâre (insanı kötülüğe sürükleyen nefis) iken maarif -i dîniyye ve ahlâk -ı Muhammediyye ile terakkî ederek Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 34 َ م ْ ن ا فا َ ع ْ ض َ أ ُه َل ُه َ ف ِ عا َ ض ُي َ ف ا ن َ س َ ح ا ض ْ ر َ ق َه ّللا ُ ِ ر ْ ق ُ ي ي ِ ذ لا ا َ ذ ُه ّللا َ و ة َ ِ ث َ ك َ نو ُع َ ج ْ ر ُ ت ِ ه ْ ي َل ِ إ َ و ُ ط ُ س ْ ب َ ي َ و ُ ض ِ ب ْ ق َ ي “Kimdir o kimse ki Allâh’a güzel bir ödünç verir de Allâh da onu kat kat , bir çok artırsın? Allâh (kimini) daraltır, (kimini) genişletir Siz (hepiniz) ancak O’na döndürü (lüb götürü) leceksiniz” 61 sâniyen Nefs-i levvâme (kötülükden sonra içe huzursuzluk veren nefis), sâlisen Nefs-i mutmainne (İtmi’nâne ermiş -emîn olmuş, sükûna kavuşmuş, Hakk’a yakîn olmuş - rûh veyâ zât; iyilik ile kötülüğü ayırd eden, temizl enerek kalb nûru ile nurlanıp kişiyi Allâh’a yaklaştıran rûh demekdir ki bu itmînân ancak v âcibü’l-vücûd’ü zikr ile hâsıl olur), rabian Nefs-i râdıye (râzı eden, hoşnud etmiş nefis), hâmisen Nefs-i merdıyye (râzı edilmiş, hoşnut edilmiş olan) (Hem râdıye hem merdıyye o larak, öyle bir halde dön ki sen Rabb’inden hoşnûd, Rabb’in de senden hoşnûd : َ ر ُ ه ْ ن َ ع او ُ ض َ ر َ و ْ م ُ ه ْ ن َ ع ُه ّللا َ ي ِ ض : ) olur ki Sure- i Fecr, âyet 27 -30 da, َ م ْط ُ م ْلا ُ س ْ ف نلا ا َ ه ُ ت يَأ ا َي ُ ة ن ِ ئ ي ِ ع ِ ج ْ را ة ي ِ ض ْ ر م ة َي ِ ضا َ ر ِ ك ب َ ر َ ِ إ ي ِ دا َب ِ ع ِ ي ِ ل ُ خ ْ دا َف ِ ن َ ج ي ِ ل ُ خ ْ دا َ و “Ey ıtmi’nâne ermiş (emîn ve mutmaîn olan) rûh Dön Rabb’ine, sen O’ndan râzı, O senden râzı olarak Haydi gir kullarımın içine Gir Cennet’ime” buyurulması, bunun bir beyânıdır” Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 1 ss 549 Elmalılı M Hamdi Yazır اد َ غ َ ر ْ م ُت ْ ئ ِ ش ُ ث ْ ي َ ح ا َ ه ْ ن ِ م او ُل ُ ك َف َة َي ْ ر َ ق ْلا ِ هِ ذ َ ه او ُل ُ خ ْ دا ا َن ْ ل ُ ق ْ ذ ِ إ َ و َ ن ٌة ط ِ ح او ُلو ُق َ و اد ج ُ س َ با َب ْلا او ُل ُ خ ْ دا َ و ْ م ُ ك َل ْ ر ِ ف ْ غ ْ م ُ كا َيا َط َ خ ط َ ِ ن ِ س ْ ح ُ م ْلا ُ دي ِ ز َن َ س َ و ْ و َ ق او ُ م َل َظ َ ني ِ ذ لا َ ل د َب َ ف او ُ م َل َظ َ ني ِ ذ لا ى َل َ ع ا َن ْل َ زن َ أ َف ْ م َُ ل َ لي ِ ق ي ِ ذ لا َ ر ْ ي َ غ ِ م از ْ ج ِ ر َ ن ِ ءا َ م سلا ِ ب َ نو ُ ق ُ س ْ ف َ ي او ُنا َ ك ا َ م ع “(Mûsâ aleyhi’s-selâm ’ın kavmi -Tih - sahrâsından çıkdıkdan sonra) şu kasabaya girip dilediğiniz yerde istediğinizi bol bol yeyin, Bâbb-ı hıtta’dan (kemerleri aşağı indirilmiş kapıdan) secde ederek (eğilerek, saygı gösterek) girin ve (isteğimiz) Hıtta (dır, günahlarımızın dökülüp düşmesidir) deyin , (bu sûretle tevbe edin de o sâyede) kusurlarınızı örtelim, iyilik (ve tâat) edenler (in ecrin) i de daha fazla artıralım, demişdik” “İçlerinden nefislerine) zulm edenler ise sözü kendilerine söylenenden başkasına çevirmişlerdi (de Hıtta :günâhımızı affet yerine emr -i ilâhî’yi hafife alıp eğlenerek Hınta:buğday veyâ Hınta-i hamra : kırmızı buğday isteriz, demişlerdi) Biz de o zâlimlerin üstüne gökden -ya ptıkları fıskın karşılığı olmak üzere - murdar bir azâb (tâun) indirmişdik (de hepsi çok kısa bir zamanda helâk olup gitmişlerdi) ” Bakara, 58-59 61 -Bakara, 245 Bu âyet -i kerîme’den sonra gelen âyet -i kerîme’lerde, Câlût ile Tâlût arasındaki hâdise anlatılarak musîbete ve emr -i ilâhî’ye sabr edenler ile etmeyenlerin imtihân hâli şöyle anlatılmaktadır: Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 35 Çünkü Allâhü Teâlâ, Mûsâ aleyhi’s-selâm ’dan sonra Benî İsrâil’e bir çok peygamber gönderdi Bunların vazîfesi, insanları, Te vrât’ın hukümleri ile amel etmeye da’vet etmek, unuttukları hukümleri yeniden onlara ta ’lîm ederek diyânet konularını yeniden te’sîs etmekdi Fakat zaman uzayınca Tevrât’ın hukümlerini değiştirerek kendi hevâ ve heveslerine göre te’vîl ve tefsîr etmeye başladılar Bu sûretle de isyan, fısk -u fücûr çoğaldı, fitne ve fesâd erbâbı yüz bulup pey gamberlerin sözlerini dinlemez bir hâle geldi ve ahlâk tamâmen bozuldu İş bu zamanda Cenâb -ı Hakk da, Mısır ile Şâm arasındaki bir mahalde meskûn ola n Amelika topluluğunu, Benî İsrâil üzerine musallat etti Yapılan muhârebeler netîcesinde çocuklarını esir aldılar, cemâatlerini dağı ttılar, bu sûretle de onları perîşan bir hâle getirdiler Her biri bir yerde, içine kurt girmiş bir koyun sorüsü gibi, darma dağın oldular Bu hal karşısında içlerinde bulunan büyükleri toplan arak konuyu istişâre etmeye başladılar Bu istişâre netîcesinde peygamberlerine mürâceâ t ederek kendilerine bir padişah ta’yîn etmesini ve onun eli ile yeni bir hukû met kurup onun idâresi altında diyânet konuları altında birlik ve berâberliklerini yeniden te’sîs edip düşmana gâlip gelmesini istediler Cenâb -ı Hakk da onlara Tâlût’u hukümdar olarak gönderip ona itâat etmesini emr etti Bu husûs, şu âyet -i kerîme’lerde açık bir şekilde ifâde buyurulup anlat ılmışdır ki bütün beşeriyet için bir ibret numûnesi olsun Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l -Kur’ân, C 1 ss 444 Mehmed Vehbi ى َ سو ُ م ِ د ْ ع َ ب ن ِ م َ لي ِ ئا َ ر ْ س ِ إ ِ َب ن ِ م ِ َ م ْلا َ ِ إ َ ر َ ت َْ َأ م ْ او ُلا َق ْ ذ ِ إ ُ َ ل ِ َن ِ ل ُ ن ا ك ِ ل َ م ا َن َل ْ ث َ ع ْ با ُ م ِ ه ّللا ِ لي ِ ب َ س ِ ْ ل ِ تا َ ق َ لا َق او ُل ِ تا َ ق ُ ت َأ ُ لا َت ِ ق ْلا ُ م ُ ك ْ ي َل َ ع َ ب ِ ت ُ ك ن ِ إ ْ م ُت ْ ي َ س َ ع ْ ل َ ه ط او ُ لا َق ا َن ْ ج ِ ر ْ خُأ ْ د َق َ و ِ ه ّللا ِ لي ِ ب َ س ِ َ ل ِ تا َ ق ُ ن َأ ا َن َل ا َ م َ و نِ م ن ْبَأ َ و ا َن ِ را َي ِ د ا َن ِ ئآ ط َ ع َ ب ِ ت ُ ك ا م َل َ ف ا ْ و ل َ و َ ت ُ لا َت ِ ق ْلا ُ م ِ ه ْ ي َل ِ م ي ِ ل َق ِ إ ْ م ُ ه ْ ن ط َ ِ م ِ لا ظلا ِ ب ٌ مي ِ ل َ ع ُه ّللا َ و َ لا َق َ و ْ م َُ ل ا ك ِ ل َ م َ تو ُلا َط ْ م ُ ك َل َ ث َ ع َ ب ْ د َق َه ّللا ن ِ إ ْ م ُ ه ي ِ ب َن ط ُ ولا َقا ِ ك ْ ل ُ م ْلا ِ ب ق َ حَأ ُ ن َْ َ و ا َن ْ ي َل َ ع ُ ك ْ ل ُ م ْلا ُه َل ُ نو ُ ك َي َأ َْ َ و ُه ْ ن ِ م ِ م ة َ ع َ س َ ت ْ ؤ ُ ي ِ لا َ م ْلا َ ن ط ُ ها َ ف َط ْ صا َه ّللا ن ِ إ َ لا َق ِ م ْ س ِ ْ ا َ و ِ م ْ ل ِ ع ْلا ِ ة َط ْ س َب ُه َ دا َ ز َ و ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ط ُ ه ّللا َ و ْ ن َ م ُه َ ك ْ ل ُ م ِ ْ ؤ ُ ي ُ ءا َ ش َي ط ٌ مي ِ ل َ ع ٌ ع ِ سا َ و ُه ّللا َ و َ لا َق َ و ُ م ُ ك َي ِ ت ْ أ َي نَأ ِ ه ِ ك ْ ل ُ م َة َيآ ن ِ إ ْ م ُ ه ي ِ ب ِ ن ْ م َُ ل ِ م ٌة َني ِ ك َ س ِ هي ِ ف ُ تو ُبا تلا ْ ن ر ٌة ي ِ ق َب َ و ْ م ُ ك ب ِ ا ُ ة َ ك ِ ئ َ م ْلا ُه ُل ِ م َْ َ نو ُ را َ ه ُ لآ َ و ى َ سو ُ م ُ لآ َ ك َ ر َ ت ط َ َ ك ِ ل َ ذ ِ ن ِ إ َ ل ة َي َ ِ ن ِ م ْ ؤ م م ُتن ُ ك ن ِ إ ْ م ُ ك ع َ ل َ ص َف ا م َل َ ف ِ دو ُن ُ ْ ا ِ ب ُ تو ُلا َط م ُ كي ِ ل َت ْ ب ُ م َه ّللا ن ِ إ َ لا َق َ ب ِ ر َ ش ن َ م َف ر َ ه َ ن ِ ب َ س ْ ي َل َ ف ُه ْ ن ِ م ِ م ج ْ َ ن َ م َ و ُ ه ن ِ إ َف ُه ْ م َ ع ْط َي ِ ن َ م ِ إ ِ م َ ر َ ت ْ غا ِ ه ِ د َي ِ ب ة َف ْ ر ُ غ َ ف ج او ُب ِ ر َ ش َف ي ِ ل َق ِ إ ُه ْ ن ِ م ِ م ْ م ُ ه ْ ن ط َ ز َ وا َ ج ا م َل َ ف او ُلا َق ُه َ ع َ م او ُن َ مآ َ ني ِ ذ لا َ و َ و ُ ه ُه َ م ْ و َ ي ْلا ا َن َل َة َقا َط َ ِه ِ دون ُ ج َ و َ تو ُلا َِ ط َ ني ِ ذ لا َ لا َق ُ م م ُ ه نَأ َ نو ن ُظ َي و ُق َا ِ م م َ ك ِ ه ّللا ْ ن ة َلي ِ ل َق ة َئ ِ ف ِ ه ّللا ِ ن ْ ذ ِ إِ ب ة َ ِ ث َ ك ة َئ ِ ف ْ ت َب َل َ غ ط ُه ّللا َ و َ ني ِ ر ِ با صلا َ ع َ م م َل َ و او ُ ز َ ر َ ب ا ْ غِر ْفَأ ا َن ب َ ر ْاو ُلا َق ِ هِ دو ُن ُ ج َ و َ تو ُلا َِ َ ن ْ ر ُ صنا َ و ا َن َ ما َ د ْقَأ ْ ت ب َ ث َ و ا ر ْ ب َ ص ا َن ْ ي َل َ ع ِ م ْ و َ ق ْلا ى َل َ ع ا َ ني ِ ر ِ فا َ ك ْلا ط َ ل َت َ ق َ و ِ ه ّللا ِ ن ْ ذ ِ إ ِ ب م ُ هو ُ م َ ز َ ه َ ف َ ة َ م ْ ك ِ ْ ا َ و َ ك ْ ل ُ م ْلا ُه ّللا ُها َتآ َ و َ تو ُلا َ ج ُ دو ُ وا َ د ُ ءا َ ش َي ا ِ ُه َ م ل َ ع َ و َ ْ و َل َ و ْ م ُ ه َ ض ْ ع َ ب َ سا نلا ِ ه ّللا ُ ع ْف َ د َ ل ض ْ ع َ ب ِ ب و ُذ َه ّللا ن ِ ك َل َ و ُ ْ ر َلا ِ ت َ د َ س َ ف َ ِ م َلا َ ع ْلا ى َل َ ع ل ْ ض َف ِ ه ّللا ُ تا َيآ َ ك ْل ِ ت َ ك ْ ي َل َ ع ا َ هو ُل ْ ت َ ن ق َْ ا ِ ب ط َ ِ ل َ س ْ ر ُ م ْلا َ ن ِ م َل َ ك ن ِ إ َ و Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 36 “Mûsâ’dan sonra İsrâil oğulları’nın ileri gelenlerine bakmadın mı? Hani onlar, peygamberlerine : -Bize bir hukümdar gönder (ta’yîn et) de Allâh yolunda savaşalım - demişlerdi - O (da): -Ya üzerinize bir muhârebe yazılıb (farz edilib) de savaşı tutmayı verirseniz? - demişdi Onlar da -Allâh yolunda neye savaşmayalım? Hem yurdlarımızdan çıkarıldık, hem de evlâtlarımızdan (mahrûm edildik)- demişlerdi Fakat vaktâ ki uhdelerine savaş yazıldı, i çlerinden birazı müstesnâ olmak üzere, (sözlerinde durmayarak muhârebeden) yüz çevirdiler Allâh, o zâlimleri çok iyi bilicidir” “Peygamberleri onlara: -Muhakkak, Allâh size bir pâdişah olarak Tâlût’u göndermişdir - dedi Onlar da: -Biz hukümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona maldan da bir bolluk verilmemişken nasıl olur da bizim başımızda pâdişahlık onun olabilir? - dediler Şübhesiz, Allâh onu sizin üstünüze beğenib seçmişdir Ona bilgice, vücudca (kuvvetce) de bir üstünlük vermişdir Allâh, mülkünü kime dilerse ona verir Allâh (ın rahmeti ve ilmi her şey’e yaygın ve lûtf -ü keremi) boldur ve gerçek bilici O’dur” “Peygamberleri (de) onlara şöyle dedi: -Gerçek, onun hukümdarlığının açık alâmeti, size o Tâbû’un (Mûsâ aleyhi’s-selâm’ın muhârebelerde kullandığı sandığın) gelmesi olacakdır ki içinde Rabb’inizden bir sekînet ve Mûsâ hânedânı ile Hârûn ailesinin metrûkâtından bir bakıyye (bir hâtıra) vardır Melekler onu yüklen (ib getir) ecekdir Elbette bunda size kat’î bir alâmet vardır , eğer îmân etmiş (kimse) ler iseniz” “Vaktâki Tâlût, ordusu ile (Beyt-i mukaddes’den) ayrılıb çıkdı Dedi ki: - Şübhesiz Allâh sizi bir ırmak ile imtihân edicidir İşt e kim ondan (kana kana) içerse benden değil, kim onu tatmaz ise artık o bende n Eliyle bir avuç alanlar başka (onlara müsâade var) - Derken (ırmağa varır varmaz), içlerinden birazı müstesnâ olmak üzere (ekseriyeti) ondan (bol bol) içdiler Nihâyet o (Tâlût) ve maıyyetindeki mü’minler vaktâki onu (ırmağı) geçtiler (Beri yanda kalanlar ise) - Bu gün bizim Câlût’a ve ordusuna karşı (duracak) tâkatımız yokdur - dediler (Âhiretde) muhakkak Allâh’a kavuşacaklarını bilenler (ve itâat ile ırmağı geçenler) ise: - Nice az bir cem’ıyyet daha çok bir cem’ıyyete Allâh ’ın izni ile galebe etmişdir Allâh, sabır (ve sebât) edenler ile berâberdir - dediler” “Onlar (Tâlût’a itâat eden mü’minler), Câlût ile askerlerine karşı çıkdıkları zaman, - Ey Rabb’imiz, üzerimize (yağmur gibi) sabır yağdır Ayaklarımıza sebât ver, (er meydanından kaydırma) (Putlara tapan) bu kâfirler gürûna karşı bize yardım et” “Deken (düşmanla karşılaşır karşılazmaz) Allâh’ın izni ile (kazâ ve irâdesi ile) onları (düşmanlarını) bozguna uğratdılar (Mü’minlerin arasında bulunan) Dâvûd da Câlûtu öldürdü Allâh da ona (Eşmuil’in ve Tâlût’un vefâtından sonra) saltanat ve hıkmeti (peygamberliği , bir arada) verdi ve daha dilediğinden de ba’zı şeyler öğretdi, (eli ile demiri işleyerek zırh yapmak gibi) Eğer Allâh insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile önleyip savmasaydı, yer (yüzü) muhakkak fesâda uğrardı Fakat, Allâh âlemlere karşı büyük fazl (-ü inâyet) sâhibidir” Bunlar Allâh’ın âyet’leridir ki (Habîbim) onları sana Hakk olarak okuyoruz Sen şübhesiz, muhakkak peygamberlerdensin” Bakara, 246-252 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 37 Rızkın taksimi Her insanın rızkı, Allâhü Teâlâ’nın ezeldeki taksimine göre olduğundan aynı değildir Sebebi de şöyle belirtilmişdir: ْ م ُ ه َ أ َ ة َْ َ ر َ نو ُ م ِ س ْ ق َ ي َ ك ب َ ر ط َ م م ُ ه َ ن ْ ي َ ب ا َن ْ م َ س َق ُ ن َْ ِ ةا َي َْ ا ِ ْ م ُ ه َ ت َ شي ِ ع مُ ه ُ ض ْ ع َ ب َ ذ ِ خ ت َي ِ ل تا َ ج َ ر َ د ض ْ ع َ ب َ ق ْ و َ ف ْ م ُ ه َ ض ْ ع َ ب ا َن ْ ع َ ف َ ر َ و ا َي ْ ن دلا ا ض ْ ع َ ب اي ِ ر ْ خ ُ س ط ٌ ر ْ ي َ خ َ ك ب َ ر ُ ت َْ َ ر َ و ِ َ نو ُع َ م َْ ْ ا “Rabb’inin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünyâ hayâtında onların maişetlerini bile aralarında (onlar değil) biz taksim etdik (Kimini âlim, kimini câhil, kimini zengin, ki mini fakir, kimini kuvvetli, ki mini zaîf, kimini patron, kimini amela yapmak suretiyle) Kimini derece derece diğer kiminin üstüne çıkardık ki bir kısmı bir kısmını iş adamı edinsin (İşte ancak bu suretle aralarında bir kaynaşma ve birleşme meydana gelir ve bu sâyede âlemde bir nizâm ve intizâm teessüs eder) Rabb’inin rahmeti onların toplay ageldiklerinden daha hayırlıdır” 62 ُ وي ُب ِ ل ِ ن َْ رلا ِ ب ُ ر ُ ف ْ ك َي ْ ن َ م ِ ل ا َن ْ ل َ ع ََ ة َ د ِ حا َ و ة م ُا ُ سا نلا َ نو ُ ك َي ْ ن َ أ ْ و َل َ و ِ ت ْ م ِ ه َ ج ِ را َ ع َ م َ و ة ض ِ ف ْ ن ِ م اف ُ ق ُ س َ نو ُ ر َ ه ْظ َي ا َ ه ْ ي َل َ ع ِ تو ُي ُ ب ِ ل َ و َ او ْب َا ْ م ِ ه ا َ ه ْ ي َل َ ع ار ُ ر ُ س َ و اب َ ن ُ ؤ ِ ك ت َ ي اف ُ ر ْ خ ُ ز َ و ط َ م ا م َل َ ك ِ ل َ ذ ل ُ ك ْ ن ِ إ َ و َ ات ْ ن دلا ِ ةو َي َْ ا ُع ا َي ط ُة َ ر ِ خ ْا َ و َ ِ ق ت ُ م ْ ل ِ ل َ ك ب َ ر َ د ْ ن ِ ع “Eğer (bütün) insanlar (küfre imrenecek) bir tek ümmet hâline gelmeyecek olsalardı, O Rahmân olan (Allâh) a küfr 62 -Zuhruf, 32 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 38 edenlerin evlerinin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri”, “Odalarının kapılarını, üzerine yaslanacakları tahtları hep gümüşden yapardık” “(Onları) altın zînetler (e boğardık) Bunların hepsi dünyâ hayâtının geçici metâından başka şey'ler değildir Âhiret (seâdeti) ise Rabb’inin ındinde (ancak küfür, şirk ve meâsî’den) kaçınanlara mahsûsdur” 63 ِ ْ ا ا َن ْ ق َ ذ َ أ ْ ن ِ ئ َل َ و ُ ه ْ ن ِ م ا َ ها َن ْ ع َ ز َ ن ُ ة َْ َ ر ا ن ِ م َ نا َ س ْن ج ُ ه ن ِ إ ٌ رو ُ ف َ ك ٌ سو ُئ َي َل ْ ن ِ ئ َل َ و َ ءا َ م ْ ع َ ن ُها َن ْ ق َ ذ َ أ َ ءا ر َ ض َ د ْ ع َ ب َ ع ُ تا َئ ي سلا َ ب َ ه َ ذ ن َلو ُ ق َ ي َل ُه ْ ت س َ م ط ٌ ح ِ ر َ ف َل ُه ن ِ إ ٌ رو ُ خ َف ِ تا َِ ا صلا او ُل ِ م َ ع َ و او ُ ر َ ب َ ص َ ني ِ ذ لا ِ إ ط و ُ أ ٌ ة َ ر ِ ف ْ غ م م َُ ل َ ك ِ ئ َل ٌ ر ْ ج َ أ َ و ٌ ِ ب َ ك “İnsana tarafımızdan bir rahmet (ve ni’met) tatdırıb da sonra bunu kendisinden soyup alıversek, and olsun, (o anda) o, (Allâh’ın fazlından) ümîdini kesmiş bir adam, (evvelki ni’metleri tamâmen unutmuş) bir nankördür” “Şâyet kendisine dokunan bir derdden sonra ona ni’meti tatdırırsak and olsun d iyecek ki: -Benden kötülükler (bir daha gelmemek üzere) uzaklaşıb gitdi- Çünkü o (bu anda) şımarmışdır, (halka karşı) böbürlenen bir kimsedir” “(Derdlere, sıkıntılara) gögüs gerib de güzel güzel işler yapanlar böyle değil (Günahlarını) yarğılamak ve büyük mükâfât işte bunların, bunların hakkıdır” 64 63 -Zuhrûf, 33 -34 -35 64 -Hûd, 9 -10 -11 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 39 َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي َه للا ن َ أ او ُ م َل ْ ع َ ي َْ َ و َ أ ْ ن َ م ِ ل ُ ءا َ ش َي ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ط َ َ ك ِ ل َ ذ ِ ن ِ إ تا َي ِ ل َ نو ُن ِ م ْ ؤ ُ ي م ْ و َ ق ع “Allâh’ın , kimi dilerse onun rızkını yaymakda, (kimi dedilerse onunkini) kısmakda olduğunu hâlâ b ilmediler mi? Şübhesiz bunda îmân edecek bir toplum için kat’î ıbretler vardır” 65 ا م َ أ َف ِ ن َ م َ ر ْ ك َ أ َ ر ُ لو ُ ق َ ي َ ف ُه َ م ع َ ن َ و ُه َ م َ ر ْ ك َ أ َف ُه ب َ ر ُه َ َت ْ با ا َ م ا َ ذ ِ إ ُ نا َ سن ِ ْ ا ط ا م َ أ َ و َ د َ ق َ ف ُه َ َت ْ با ا َ م ا َ ذ ِ إ ِ ن َنا َ ه َ أ َ ر ُ لو ُ ق َ ي َ ف ُه َق ْ ز ِ ر ِ ه ْ ي َل َ ع َ ر ج “İnsana ne zaman Rabb’i onu (refah, servet makam gibi şey’ler ile) imtihân edib de kendisine (lûtf-ü) kerem (iyle muâmele) eder, ona ni’metler verirse, -Rabb’im beni şerefli kıldı - der” “Fakat ne vakit de onu (fakirlik gibi şey’ler ile) deneyerek üzerine rızkını daraltırsa o zamanda -Rabb’im bana ihânet etdi - der” 66 ىَغ َ ب َ ف ى َ سو ُ م ِ م ْ و َ ق ن ِ م َ نا َ ك َ نو ُ را َق ن ِ إ ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ص ِ زو ُن ُ ك ْلا َ ن ِ م ُها َن ْ ي َ تآ َ و ا َ م ن ِ إ اَ ف َ م ُه َِ ُ أ ُ ون َت َل ِ ة َب ْ ص ُ ع ْلا ِ ب ِ ة و ُ ق ْلا ِ و ُ أ ق ُ م ْ و َ ق ُه َل َ لا َق ْ ذ ِ إ ن ِ إ ْ ح َ ر ْ ف َ ت َ ُه َ َ ه للا َ ِ ح ِ ر َ ف ْلا ب ِ ُ ي ِ ف ِ غ َت ْ با َ و ْ ا َ را دلا ُه للا َ كا َتآ ا َ م َ َ و َ ة َ ر ِ خ ْ ن َ ت َ س َ ن ِ م َ ك َبي ِ ص َن ْ ن ِ س ْ ح َ أ َ و ا َي ْ ن دلا َ ك ْ ي َل ِ إ ُه للا َ ن َ س ْ ح َ أ ا َ م َ ك َ َ و ْ ا ِ َ دا َ س َ ف ْلا ِ غ ْ ب َ ت ِ ْ ر َل ط ن ِ إ َ َه للا َ ني ِ د ِ س ْ ف ُ م ْلا ب ِ ُ َ لا َق ي ِ دن ِ ع م ْ ل ِ ع ى َل َ ع ُه ُتي ِ تو ُ أ ا َ ِ إ ط ْ م َل ْ ع َ ي َْ َ و َ أ 65 -Zümer, 52 66 -Fecr, 15-16 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 40 َ ك َل ْ ه َ أ ْ د َق َ ه للا ن َ أ ُ ر َ ث ْ ك َ أ َ و ة و ُ ق ُه ْ ن ِ م د َ ش َ أ َ و ُ ه ْ ن َ م ِ نو ُ ر ُ قلا َ ن ِ م ِ ه ِ ل ْ ب َ ق ن ِ م ا ع َْ ط َ َ و ِ بو ُن ُذ ن َ ع ُ ل َ أ ْ س ُي َ نو ُ م ِ ر ْ ج ُ م ْلا ُ م ِ ه ِ ه ِ م ْ و َ ق ى َل َ ع َ ج َ ر َ خ َف ِ ه ِ ت َني ِ ز ِ ط ُ نو ُ را َق َِ و ُ أ ا َ م َ ل ْث ِ ما َن َل َ ت ْ ي َل ا َي ا َين دلا َ ةا َي َْ ا َ نو ُ دي ِ ر ُي َ ني ِ ذ لا َ لا َق و ُ ذ َل ُه ن ِ إ مي ِ ظ َ ع ظ َ ح َ لا َق َ و ا َ ل ْ ي َ و َ م ْ ل ِ ع ْلا او ُتو ُ أ َ ني ِ ذ ل ٌ ر ْ ي َ خ ِ ه للا ُ با َ و َ ث ْ م ُ ك ِ ل َ ن َ مآ ْ ن َ م ا ِ ا َ ص َ ل ِ م َ ع َ و ج َ َ و ِ إ ا َ ها ق َل ُ ي َ نو ُ ر ِ با صلا ا َن ْ ف َ س َ خ َف ْ ا ِ ه ِ را َ د ِ ب َ و ِ ه ِ ب َ ل ا َ م َف َ ْ ر ْ ن َ ي ة َئ ِ ف ن ِ م ُه َل َ نا َ ك ْ ن ِ م ُه َنو ُ ر ُ ص ِ نو ُ د ِ ه للا ق ْ لا َ ن ِ م َ نا َ ك ا َ م َ و ُ م ْ ن َ ني ِ ر ِ ص َت َ ت َ ني ِ ذ لا َ ح َب ْ ص َ أ َ و ا ْ و ن َ م ْ ا ِ ب ُه َنا َ ك َ م َ ل َ نو ُلو ُ ق َ ي ِ س ْ م َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي َ ه للا ن َ أ َ ك ْي َ و ْ ن َ م ِ ل ُ ءا َ ش َي َ ب ِ ع ْ ن ِ م ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ِ ه ِ دا ج َ ْ و َل َ م ن َ أ ا َن ِ ب َ ف َ س ََ ا َن ْ ي َل َ ع ُه للا ن ط َ ك ْي َ و َ ا ُ ه ن َ َ نو ُ ر ِ فا َ ك ْلا ُ ح ِ ل ْ ف ُ ي ع َ ك ْ ل ِ ت ْ ا ُ را دلا ا َ ه ُل َ ع َْ ُة َ ر ِ خ َ َ ني ِ ذ ل ِ ل ّ و ُل ُع َ نو ُ دي ِ ر ُي ا ْ ا ِ َ َ و ِ ْ ر َل دا َ س َف ا ط َ ِ ق ت ُ م ْ ل ِ ل ُة َب ِ قا َ ع ْلا َ و َ ءا َ ج ن َ م ٌ ر ْ ي َ خ ُه َل َ ف ِ ة َن َ س َْ ا ِ ب ا َ ه ْ ن م ط َ َف ِ ة َئ ي سلا ِ ب ءا َ ج ن َ م َ و ِ إ ِ تا َئ ي سلا او ُل ِ م َ ع َ ني ِ ذ لا ى َ ز ُْ ْ او ُنا َ ك ا َ م َ نو ُل َ م ْ ع َ ي “Hakîkat, Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi, (amcazâdesi idi, gûyâ O’na îmân etmişdi) Fakat o, onlara karşı serkeşlik etdi (de kibirlendi, büyüklük taslayıp zorbalığa başladı, zenginliği ile böbürlendi, şımardıkça şımardı, azdıkça azdı ) Biz ona öyle hazîneler vermiş idik ki anahtarları (nı taşımak bile) güçlü kuvvetli bir cemaate ağır geliyordu O vakit kavmi (olan mü’minler) ona şöyle demişdi (Cenâb-ı Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 41 Hakk’a itâat et ve infakda bulun da) şımarma Çünkü Allâh, şımarıkları sevmez” “Allâh’ın sana verdiği (maldan harcayıp) âhiret yurdunu ara Dünyâdan nasibini de unutma Allâh’ın sana ihsân etdiği gibi sen de ihsânda bulun Yer yüzünde fesâd arama Çünkü Allâh, fesâdcıları sevmez” “(Kârûn ) dedi ki: Bu (mal) bana ancak bende olan ilim sâyesinde verilmişdir (O, mâdem ki âlim idi) kendisinden evvelki nesillerden kuvvetçe ondan daha üstün, (mal ve) cem’iyyetce daha ke sretli olanları Allâh’ın hakikaten helâ k etmiş olduğ unu bilmedi mi? Mücrimlerden günahları sorulmaz, (çünkü Allâhü Teâlâ her şey’i bilir) ” “Derken zîneti (debdebesi) içinde kavminin karşısına çıkdı Dünyâ hayâtını arzu edenler: Ne olurdu, dediler, Kârûn’a verilen (şu servet) gibi bizim de (malımız) olsaydı O, hakikat, büyük bir bahtiyardır” “Kendilerine ilim verilenler (dünyanın fâni, âhiretin bâkî olduğunu bilenler) de (şöyle) dedi: Yazıklar olsun size, Allâh’ın sevâbı îmân ve iyi amel edenler için daha hayırlıdır Buna da sabr edenlerden (Cenâb -ı Hakk’ın az veyâ çok taksimine râzı olanlardan) başkası kavuşdurulmaz” “Nihâyet biz onu da, sarayını da yere geçiriverdik Artık Allâh’a karşı yardımına gelecek hiçbir cemâati de yokdu Kendisi de kendini müdâfaa edebileceklerden değil idi” “Dün onun mevkî ini temenni edenler, sabahleyin (şöyle) diyorlardı: Vay, demek ki Allâh, kullarından kimi dilerse Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 42 onun rızkını yayıyor (genişletiyor), daraltıyor Allâh bize lûtf etmese idi bizi de muhakkak batırmışdı Vay, demek ki hakikat şudur: Kâfirler aslâ felâh bulmaz” “İşte âhiret Yurdu! Biz onu yer yüzünde ne teğallüb, ne fesâd arzusuna düşmeyeceklere veririz (iyi) sonuç (Allâh’ ın ıkâbından ) sakınanlarındır” “Kim iyi (hâl) ile gelirse onun için bundan daha hayırlısı vardır Kim de kötü (hâl) ile gelirse o kötülükleri işleyenler yapmakda olduklarından başkası ile cezâlanmaz (lar)” 67 ة َي ْ ر َ ق ِ ا َن ْ ل َ س ْ ر َ أ ا َ م َ و ِ م ْ ن َ ن ِ إ ري ِ ذ ا َ هو ُف َ ر ْ ت ُ م َ لا َق ب ا ن ِ إ ِ م ُت ْ ل ِ س ْ ر ُ أ ا َ م ِ ه ِ ب َ نو ُ ر ِ فا َ ك َ ق َ و ا َ و ْ م َ أ ُ ر َ ث ْ ك َ أ ُ ن َْ او ُلا َ ْ و َ أ َ و د ا َ ِ ب ذ َ ع ُ ِ ُ ن َْ ا َ م َ و َ ر ن ِ إ ْ ل ُق ُ ءا َ ش َي ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي ِ سا نلا َ ر َ ث ْ ك َ أ ن ِ ك َل َ و ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و َ َ نو ُ م َل ْ ع َ ي ع ا َ م َ و َ َ و ْ م ُ ك ُلا َ و ْ م َ أ َ ْ و َ أ ِ لا ِ ب م ُ ك ُ د ا َن َ دن ِ ع ْ م ُ ك ُب ر َ ق ُ ت ِ إ ى َ ف ْل ُ ز َ ل ِ م َ ع َ و َ ن َ مآ ْ ن َ م ا ِ ا َ ص ز ُ ءا َ ز َ ج ْ م َُ ل َ ك ِ ئ َل ْ و ُ أ َف ِ ف ْ ع ضلا َ نو ُن ِ مآ ِ تا َف ُ ر ُغ ْلا ِ ْ م ُ ه َ و او ُل ِ م َ ع ا َِ ِ َ ن ْ و َ ع ْ س َي َ ني ِ ذ لا َ و و ُ أ َ ني ِ ز ِ جا َ ع ُ م ا َن ِ تا َيآ َ نو ُ ر َ ض ُْ ِ با َ ذ َ ع ْلا ِ َ ك ِ ئ َل ْ ل ُق ن ِ إ َ ر ُ ءا َ ش َي ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي ه َل ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ِ ه ِ دا َب ِ ع ْ ن ِ م ُ ُط ِ م م ُت ْ ق َ فن َ أا َ م َ و ْ ن ُ ه ُ ف ِ ل ُْ َ و ُ ه َ ف ء ْ ي َ ش ج َ ِ ق ِ زا رلا ُ ر ْ ي َ خ َ و ُ ه َ و “Biz hangi memlekete (azâb ile) korkutucu (uyarıcı)bir peygamber göndermiş isek mutlaka oranın refah erbâbı varlıklı ve şımarık kişileri, (kibir ve gurura kapılarak) -Biz 67 -Kasas, 76- 84 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 43 size gönderilmiş olan şey’i inkâr ediyoruz (kabul etmiyoruz )- dediler” “Ve: Biz, mal i’tibâriyle de, evlâd i’tibâriyle de (sizden) daha çoğuz (Bu sebebden nübüvvet ve risâlete daha lâyık olan bizleriz, bunun için ) biz azâba uğratılacaklar (dan) da değiliz ,(bize azâb edilmez), dediler” 68 “De ki: Şübhesiz Rabb’im kimi dilerse onun rızkını genişletir, (kimi de dilerse onunkini) kısar Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler” “Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan mallarınız ve evlâtlarınız değildir Ancak îmân edib de iyi amel (ve hareket) de bulunanlar müstesnâ Çünkü onlara, yaptıklarına mukâbil kat kat mükâfât vardır ve onlar emîn (ve mutmain olarak) en yüksek makamlarda (Cennet’de) di rler” “Birbiriyle yarışırcasına 69 bizi âciz bırakacaklarını sanarak) âyet’lerimizin içinde koşanlar (âyet’lerimizi ibtâle 68 -Bu şekilde küfür yolunu tercih eden kâfirler, “Nübüv vet ve risâlete elyak olan bizleriz Çünkü, evlât ve emvâl cihetinden sizden dah a ziyadeyiz, emvâlimizle istediğimiz metâlibi elde ederiz, evlâtdımızla gelecek belâya karşı dururuz Şu halde dünyâda her ni’met bizde olup muazzeb olmadığımız gibi âhiretde de muazzeb olmayız Zîrâ,Allâhü Teâlâ’nın dünyâda bize nasıl ik râm ettiyse âhiretde de öylece ikrâm edeceğinde şübhemiz yoktur Çünkü, eğer Allâhü T eâlâ dünyâda bizim dînimize ve amelimize râzı olmasaydı bize bu kadar ni’metl eri vermezdi Şu halde bu ni’metleri bize vermesi bizden râzı olduğuna delâlet e der” demekle kibir ve gururlarını izhâr ettiler Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l -Kur’ân,C 11 ss 4523 Mehmet Vehbi 69 -Şu âyet -i kerime’de de, aynı hakikatler ifâde buyur ulmaktadır: َ ني ِ ذ لا َ و ِ ز ِ جا َ ع ُ م ا َن ِ تا َيآ ِ ا ْ و َ ع َ س َ ك ِ ئ َل ْ وُأ َ ني َ ل ه ُ ِ م ٌ با َ ذ َ ع ْ م ِ ر ن ٌ مي ِ لَأ ز ْ ج ق “Birbiriyle yarış edercesine (bizi âciz bırakacaklarını sanarak) âyetlerimizin içinde koşanlar (âyetlerimizi ibtâle ve insanları îmândan caydırmaya çalışanlar,yokmu ?) İşte onlar için pek çetin ve kötü bir azâb vardır” Sebe’,5 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 44 ve insanları îmândan caydırmaya yeltenenler , yok mu?), onlar da azâbın içerisine, ebedî kalmak üzere, getirilirler” De ki: Hakîkaten Rabb’im, kullarından kimi dilerse onun rızkını genişletir, (kimi de dilerse) onunkini kısar (Bu husus onları imtihân etmek içindir Hayra) ne sarf ederseniz O (Allâh) , bunun ardından (daha iyisini) lûtf eder O, rızık verenlerin hayırlısıdır” 70 Bu bakımdan bir kimsenin rızkının bol olması Allâhü Teâlâ’ nın rızâsını gerektirmediği gibi rızkının dar olması da Allâhü Teâlâ’ nın gazâbını gerektirmez Belki rızkın dar olması hesabının kolay olmasını; rızkın bol olması -helâl olursa - hesabının uzun ve zor olmasını, -haram olursa - ebedî hüzün ve elîm bir azâbı gerektirir Bunun için kâfirlerin ve müşriklerin mal ve evlât çokluğu ile bir takım bâtıl kuruntulara kapılıp üstünlük taslaması ve bu husustaki inançları bâtıldır Çünkü rı zkın genişliği rızaya ve izzete delâlet etmediği gibi , rızkın darlığı da Allâhü Teâlâ’nın gazabına delâlet etmez Ancak îmân edip sâlih amel işleyen, evlâdını şeriat esâsları ile terbiye edip yetiştiren, güzel bir amel ile malını ve evlâdını hayra sarf eden kimselerin ameli, kurbiyyete ( Allâhü Teâlâ’ya yakınlığa ) sebeb olduğu gibi onların amelleri sebebi ile de cezâ’larının ( sevâblarının) iki kat olacağı ve Cennet’in konaklarında her türlü korku ve kederden uzak olarak mutlu bir hayat yaşayacakları, bu âyet -i kerîme’lerde, açık bir şekilde beyân edilip bildirilmiştir 70 -Sebe’, 34 -39 Zâhirde rızkı te’mîn edenler (hayırda bulunanlar) bi rer vâsıtadır Hakîkatde rızkı veren ise, Allâhü Teâlâ’dır Bu bakımdan kulun zengin veyâ fakir, rızkının bol veyâ dar olması, Allâhü Teâlâ’nın Meşiyyetine (dilemesine) bağ lıdır Bunda kulun bir dahli yoktur Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 45 Bir Hadîs -i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: “Kulların içinde bulunduğu her sabah (vakti), iki melek (şöyle) duâ eder: -Yâ Rabb’i, malını hayra sarf eden kimseye o malın halefini; hayra sarf etmeyip elinde tutan kimseye de o malın telefini ver ” 71 Bir rızık sâhibinin (bir hayır sâhibinin ) yaptığı ve verdiği bir hayrın hayırlı olması husûsunda da şu dört şar t vardır: 1- İhtiyaç zamânından sonraya te’hîr etmemek 2- Harkesin ihtiyâcı kadar vermek 3- Dünyâda hesap sorup başına kakmamak 4- Verdiği rızık ( yaptığı hayır) karşılığında ücret istememek veyâ bir iş yaptırmamak Rızık verenlerin en hayırlısı Allâhü Teâlâ’dır َ ِ ق ِ زا رلا ُ ر ْ ي َ خ ُه للا َ و “Allâh, rızık verenlerin en hayırlısıdır” 72 َ تنَأ َ و ا َن ْ ق ُ ز ْ را َ و َ ِ ق ِ زا رلا ُ ر ْ ي َ خ “(Yâ Rabb’i) Bizi rızıklandır Sen, rızık verenlerin en hayırlısısın” 73 َ ل َه للا ن ِ إ َ و ُ ر ْ ي َ خ َ و ُ ه َ ِ ق ِ زا رلا “Ve muhakkak ki Allâh, rızık verenlerin en hayırlısıdır” 74 71 -Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l -Kur’ân,C 11 ss 4528 Mehmet Vehbi 72 -Cum’a, 11 73 -Mâide, 114 74 -Hacc, 58 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 46 َ ِ ق ِ زا رلا ُ ر ْ ي َ خ َ و ُ ه َ و “O, rızık verenlerin en hayırlısıdır” 75 و ُذ ُ قا ز رلا َ و ُ ه َه للا ن ِ إ ُ ِ ت َ م ْلا ِ ة و ُ ق ْلا “Şübhesiz rızkı veren, O pek çetin kuvvet sâhibi Allâh’dır” 76 ْ م ُ ك ُق ُ ز ْ ر َ ي ن َ م ْ ل ُق ِ م ْ ا َ و ِ تا َ وا َ م سلا َ ن ِ ْ ر َل ط ُ ه للا ِ ل ُق ْ م ُ كا ي ِ إ ْ و َ أ ا ن ِ إ َ و َ َ ض ِ ْ و َ أ ى د ُ ه ى َل َ ع َل ل ُ م ِ ب ل ُ ق َ َ َ و ا َن ْ م َ ر ْ ج َ أ ا م َ ع َ نو ُل َ أ ْ س ُت ُ ل َ أ ْ س ُن َ نو ُل َ م ْ ع َ ت ا م َ ع “(Habîbim) De ki: -Göklerden, yerden size rızık veren kim?- De ki: - Allâh’dır Her halde ya biz, ya siz mutlak bir hidâyet üzerindeyiz Yâhud apaçık bir sapıklıkda -” “De ki: -Bizim işlediğimiz günâhdan siz mes’ul olmazsınız Sizin yapmakda olduklarınızdan da biz mes’ul olmayız -” 77 ارو ُ ف َ ك ا م ِ إ َ و ار ِ كا َ ش ا م ِ إ َ لي ِ ب سلا ُه َان ْي َ د َ ه ان ِ إ “Biz ona, doğru yolu gösterdik İster şukr edici ( bir mü’min ) olsun, ister nankör ( bir kâfir) olsun)” 78 َ نو ُلو ُ ق َ ي ا َِ ُ م َل ْ عَأ ُ ن َْ ِ دي ِ ع َ و ُ فا ََ ن َ م ِ نآ ْ ر ُ ق ْلا ِ ب ْ ر ك َ ذ َف را ب َ ِ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ تنَأ ا َ م َ و “Biz onların (kâfirlerin, müşriklerin, fâsıkların, benim ve senin hakkında) neler demekte olduklarını çok iyi bileniz Sen, onların üstünde bir zorba değilsin (Onları zorla îmâna 75 -Mü’minûn, 72 76 -Zâriyât, 59 77 -Sebe’, 24 -25 78 -Dehr (İnsan), 3 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 47 getirecek değilsin) Onun için benim tehdidimden korkacak (mü’minlere) Kur’ân ile öğüt ver” 79 Nankörlüğün sebebi ِ ا َ ك ب َ ر ِ م ْ سا ِ ب ْ أ َ ر ْ ق َ ق َل َ خ ي ِ ذ لا ج ق َل َ ع ْ ن ِ م َ نا َ سن ِ ْ ا َ ق َل َ خ ج َ ك ب َ ر َ و ْ أ َ ر ْ قا ُ م َ ر ْ ك َ ْ لا ِ م َل َ ق ْلا ِ ب َ م ل َ ع ي ِ ذ لا ْ م َل ْ ع َ ي َْ ا َ م َ نا َ سن ِ ْ ا َ م ل َ ع ط ن ِ إ َ ك ىَغ ْط َي َل َ نا َ سن ِ ْ ا َ ن ْ غ َ ت ْ سا ُهآ ر ن َ أ ط “Yaratan Rabb’inin adı ile oku” “O, insanı bir kan pıhtısından yaratdı” “Oku, Rabb’in nihâyetsiz kerem sâhibidir” “Ki kalemle (yazı yazmayı , ilmi) öğreten O’dur” “İnsana bilmediğini O öğretdi” “Sakın (okumamazlık yapma) , Çünkü (okuyup gerçekleri öğrenmeyen insan) muhakkak azar” “Kendisini (mal, mülk, ilim, makam gibi şey’ler nedeni ile) ihtiyacdan vâreste gördüğü için” 80 Âyet -i kerîme’lerinde belirtildiğine göre, bir kan pıhtısından yaratılan insanın hiçbir şey’ bilmediği, Yüce Rabb’inin sonsuz lûtf -ü ihsânı ile gerçekleri öğrenip yanlış yollara gitmemesi için kendisine ihsân buyurulan kalemle yazı yazıp rızkın en güzeli olan ilim öğrenmeyi öğrenmesi gerektiği , önemle vurgulanmakdadır ki bu konu, Allâhü Teâlâ’nın biz kullarına ihsân buyurduğu rızıkların, kısmetlerin, 79 -Kâf, 45 80 -Alak, 1- 7 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 48 ni’metlerin en yücesidir İnsan ancak bu ni’metler sâyesinde yüce Rabb’ine yönelip ona kayıtsız şartsız teslim olu r ve onun sonsuz kudreti karşısında hamd-ü senâ’da bulunarak sâhib olduğu ni’metlerin , rızıkların, kısmetlerin şükrünü edâ’ etmeye çalışır Bu suretle de dünyâda ve âhiretde halifelik vasfına lâyık olduğunu isbât etmeye çalışarak mutlu olur Ne mutlu bu gerçekleri iyi idrâk edip Rabb’inin rızâsını kazanmaya çalışanlara Ni’mete şükür ve hamd -ü senâ’ Mukaddes kitâbımız Kur’ân’ı Kerîm’in bize bildirdiği ve öğretdiği tüm bu açıklamalardan sonra deriz ki: Bizi, îmân’a ve (fıtrat dîni olan) İslâm’a hidâyet eden Allâh’a hamd olsun Allâh, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir O’nun şaşırttığı kimseyi de kimse doğru yola getiremez Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde ha yır görüp doğru yola iletdiği ) kullarına Yâ Rabb, bizleri ve îmân sâhibi Mü’min kardeşlerimizi hayırlı, şifâlı, temiz rızıklar ile rızıklandır; şerîr insanların ve şeytanların şerlerinden koru ve cümlemizi Sırât -ı müstekîm’inden ayırma “Yâ Rabb, vücûdümüze sıhhat ve âfiyet ver Dert verip derman aratma Kendinden başka hiç bir kimseye ve hiçbir şey’e muhtaç etme Zâten biz Sana her an muhtâcız Sen bizim Rabb’imizsin, biz de Senin âciz birer kulunuz Sen bizi koru Yediğimiz, içtiğimiz, kullandığımız helâl rızıklarımızı bize şifâlı kıl” Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 49 Yâ Rabb, bizleri, İslâmî hakikatleri senin muradına uygun bir şekilde anlayıp amel eden ve rızânı kazanıp dünyevî ve uhrevî mutluluğa eren kullarından eyle Âmîn, âmîn,âmîn Ve'l -hamdü li'llâhi R abbi'l-âlemîn A Celâleddin Karakılıç 07 -Ocak-2013 25-Safer-1434 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 50 F i h r i s t RIZIK, ŞÜKÜR ve RIZIK ÂYETLERİ 1 Besmele, Hamdele, Salvele 3 Ö N S Ö Z 5 RIZIK, ŞÜKÜR ve RIZIK ÂYETLERİ 9 Rızk 9 Rızık, Allâhü Teâlâ’dandır 14 Rızkın helâl olması ve şükür 16 Ni’metlere şükür 19 Ni’mete şükür, zevâline mâ ni’ dir 21 Mutlu olmanın yolları 24 Her mahlûkun rızkı Allâhü Teâlâ’ya âitdir 27 Rızkın taksimi 37 Rızık verenlerin en hayırlısı Allâhü Teâlâ’dır 45 Nankörlüğün sebebi 47 Ni’mete şükür ve hamd -ü senâ’ 48 F i h r i s t 50 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 51 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 52 Rızık, Şükür ve Rızık âyetleri 53 اَ ه ْ ي َل َ ع َ ل َ خ َ د ا َ م ل ُ ك َ ز َ با َ ر ْ ح ِ م ْلا ا ي ِ ر َ ك اق ْ ز ِ ر ا َ ه َ دن ِ ع َ د َ ج َ و ج ا َ ذ َ ه ِ ك َل َأ َُ ْ ر َ م ا َي َ لا َق ط ِ ه ّللا ِ دن ِ ع ْ ن ِ م َ و ُ ه ْ ت َلا َق ط با َ س ِ ح ِ ْ َغ ِ ب ءا َ ش َي ن َ م ُ ق ُ ز ْ ر َ ي َه ّللا نإ “ Zekeriyyâ ne zaman (Meryem’in bulunduğu) mihrâba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu: -Meryem, bu sana nereden (geliyor)?- dedi O da, - Bu Allâh tarafından Şübhe yok ki Allâh kimi dilerse ona sayısız rızk verir - derdi” 81 ُ ه ّللا َ و ِ ق ْ ز ر ْلا ِ ض ْ ع َ ب ى َل َ ع ْ م ُ ك َ ض ْ ع َ ب َ ل ض َف ج “Allâh, rızık husûsunda, kiminizi kiminizden üstün kılmıştır” 82 ْ ا َ و ِ تا َ وا َ م سلا ُ دي ِ لا َ ق َ م ُه َل َ ِ ْ ر ُ ءا َ ش َي ن َ م ِ ل َ ق ْ ز رلا ُ ط ُ س ْ ب َ ي ُ ر ِ د ْ ق َ ي َ و ط ء ْ ي َ ش ل ُ ك ِ ب ُه ن ِ إ ٌ مي ِ ل َ ع “Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur Kimi dilerse onun rızkını yayar, (dilediğininkini de) kısar (Aynı kimseye ba’zan bol, ba’zan dar verir Bu O’nun meşiyyeti ve hıkmeti gereğidir) Çünkü O, her şey’i çok iyi bilendir” 83 ُه للا َ ط َ س َب ْ و َل َ و َ ق ْ ز رلا ْ ا ِ ا ْ و َغ َ ب َل ِ هِ دا َب ِ ع ِ ل َ ل ْ ن ِ ك َل َ و ِ ْ ر ر َ د َ ق ِ ب ُ ل ز َ ن ُ ي َ م ُ ءا َ ش َي ا ط ُ ه ن ِ إ ِ ه ِ دا َب ِ ع ِ ب ٌ ِ ص َب ٌ ِ ب َ خ “Eğer Allâh bütün kullarına (müsâvât üzere) bol rızık verseydi yer yüzünde muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı Fakat O, ne miktar dilerse (rızkı o kadar) indirir (Ba’zı kullarına bol, ba’zılarına da az miktarda rızık verir) Şübhe yok ki O, kulların (ın her hâlin) den hakkıyle haberdardır, (her şey’i) kemâliyle görendir” 84 81 -Âl -i İmrân, 37 82 -Nahl, 71 83 -Şûrâ, 12 Meşiyyet : Allâh’ın irâdesi, dilemesi 84 -Şûrâ 27 arka kapak