Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe
Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 0 Dâîler (çığırtkanlar ) ve tevbe y a z a n A Celâleddin Karakılıç 2012 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 1 Dâîler (çığırtkanlar ) ve tevbe Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 2 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 3 Besmele Hamdele Salvele ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ا ِ م ْ س ِ ب َ ْ ل َا َ َل َلَ ْلا ا َ ب ِ َ ِ ل ل ْ َل َلن ِ لو ل س َ ب َ ىَ َ ع ل م سلا َ و لة صلا َ و َ َ ِ َ َْ َا ِ ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ِ لآ َ ىَ َ ع َ و Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyle Her türlü hamd-ü senâ’, âlemlarin Rabbi olan Allâh’adır Salât ve selâm Rasûlümüz Hazreti Muhammed üzerine,O’nun tüm Âl ve Ashâb’ının üzereine olsun Dâîler (çığırtkanlar ) ve tevbe َ ع ْ ن َ ع ِ َ ى َ ب ِ ض َ ى ا ل ل ْ ن َ ع ِ ا َ لو ل س َ ب ل ت ْ َ ِ َ ل ا ىَ َ ص ِ ى ِ ت ْ أ َي: ل ل ل وق َي َ م َ َ س َ و ِ ْ ي ََ َ ع ِ ن َلن ْ س َ ْا لء َلث َ ل ح ٌ م ْ و َ ق ِ ن َلم زلا ِ ر ِ خآ ِ ة ي ِ َ ْلا ِ ل ْ و َ ق ِ ْ َ خ ْ ن ِ م َ ن ل ول ل وق َي ِ م َ ْ ح َ ْا لء َله َ ف ل س ِ م ل م ْ ه سلا ل ق ل ر َْ َل َ ك ِ م َ ْ س ِ ْا َ ن ِ م َ ن ل وق ل ر َْ ْ م ل ه َ ر ِ ج َلن َ ح ْ م ل ه لن َل ِ ا ل ب ِ و َل ل َ ِ ة ي ِ م رلا َ ن َل َن ْ ي َ أ َف ْ م ل ه ل وَ لت ْ ق َلف ْ م ل ه ل و لتي ِ ق َل ِ ة َ م َلي ِ ق ْلا َ م ْ و َي ْ م ل ه ََ َ ت َ ق ْ ن َ ِ ل ٌ ر ْ جَأ ْ م ل ه ََ ْ ت َ ق ن ِ ل َف Hazreti Ali ibn- i Ebî Tâlib radıye’llâhü anh ’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ben Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğunu , işittim: Âhir zamanda yaşları küçük, tecrûbeleri kıt bir zümre yetişecektir Onlar ( Hârîcî’ler gibi mahlûkâtın hayırlısı olan) Peygamber’in teblîğâtından bahsedecekler Fakat bunlar Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 4 ( şiddetle atılan ) okun av (ı delerek av ) dan öte çıktığı gibi İslâm ( Dîni’n) den hemen çıkıvereceklerdir Onların îmânları boğazlarından öte geçmiyecektir Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz Çünkü ( bunlar bozguncudur ), bunları öldürmekte, öldüren kişiye kıyâmet gününde ecr -u sevâb vardır” 1 Bu Hadîs -i şerîf’de vasıfları belirtilen kişiler, mürted d olup İslâm Dîni’nden çıkmış olacaklarından “Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz” veyâ mecâzî ma’nâsına göre “görevden uzaklaştırınız ” buyurulmuştur 2 َ ل َلق ل ْ ن َ ع ل ا َ ى ِ ض َ ب ا ى ِ ب ْ لْ ا ي ِ َ َ س ِ َأ ْ ن َ ع ِ ْ ي ََ َ ع ل ا ىَ َ ص ِ ا َ لو ل س َ ب ل ت ْ َ ِ َ َ ع َ م ْ م ل ك َ م َلي ِ ص َ و ْ م ِِ َ َ ص َ ع َ م ْ م ل ك َت َ َ ص َ نو ل ر ِ ق َْ ٌ م ْ و َ ق ْ م ل كي ِ ف ل ج ل ر َْ ل ل ل وق َي َ م َ َ س َ و َ ن ل وق ل ر َْ ْ م ل ه َ ر ِ ج َلن َ ح ل ب ِ و َل ل َ َ نآ ْ ر ل ق ْلا َ ن ل ؤ َ ر ْ ق َي َ و ْ م ِ ه ِ َ َ َ ع َ ع َ م ْ م ل ك ََ َ َ ع َ و ْ م ِ ه ِ م َلي ِ ص ْ ن ِ م ِ ح ْ ِ ق ْلا ِ ل ر لظ ْ ن َي َ و ًل ْ ي َ ش ى َ ر َي َ َف ِ ل ْ صنلا ِ ل ر لظ ْ ن َي ِ ة ي ِ م رلا َ ن ِ م ل م ْ ه سلا ل ق ل ر َْ َل َ ك ِ ني ا لا ِ قو ل ف ْلا ِ ى َ ب َل َت َي َ و ًل ْ ي َ ش ى َ ر َي َ َف ِ شي ا رلا ِ ل ر لظ ْ ن َي َ و ًل ْ ي َ ش ى َ ر َي َ َف Ebû Saîd -i Hudrî radıye’llâhü anh da,: Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğunu işittim, der: “Sizin içinizde öyle zümreler türeyecekdir ki siz, onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, oruçlarının yanında kendi oruçlarınızı, onların iyi işleri yanında kendi sâlih 1 -S B M Tecrîd-I Sarîh Tercemesi ,C 9 ss 300-301 (1472 nolu H Ş ) Kâmil Miras 2 - Mürtedd, kendi hür irâdesi ile İslâm Dîni’ni kabul ettikden son ra Allâhü Teâlâ ile yapmış olduğu bu mukâveleyi -şu veyâ bu şekilde - bozup İslâm Dîni’nden çıkıp küfür veyâ şirk yolunu tercih eden kimsedir ki böyle kimseleri n İslâm Dîni’ne göre cezâsı, - vakit geçirmeden tevbe edip tekrâr İslâm Dîni’ne girmezse - katl edilmektir Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 5 amellerinizi küçük göreceksiniz Onlar Kur’ân da okuyacaklar Fakat Kur’ân (ın feyzi) onların hançerelerini geçmeyecek Onlar, okun avdan (delip) çıkdığı gibi dinden çıkacaklar Okun sâhibi (avı delip geçen) okunun demirine bakar (kan nâmına) bir şey’ göremez Ağaç kısmına bakar, orada da bir şey’ göremez Yelesine bakar onda da (kan) bulaşığı göremez Sonra avcı (Acebâ ava dokunmadı mı?) şübhesi ile fok (denilen veter medhaline, kiriş yerine) e bakar (orada da kan izi görülmez)” 3 S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi’ndeki ki (1471 nolu) Huzeyfe Hadîs -i Şerîf’inde de “Bir takım dâîler (çiğırtkanlar) , hatibler türeyecek, onlar bizim dilimizle, bizim dînî kâıdelerimizle bizim hislerimize hitâb ederek ümmeti Cehennem’e (dalâlet fırkalarına) da’vet edecekler” konusuna işâretle de Huzeyfe İbn -i Yemân radıye’llâhü anh ’den rivâyete gore, şöyle buyurulmuştur: İnsanlar, Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’a (geleceğe âit ) hayır ( lı işler ) den sorarlardı Ben de (tersine İslâm ümmetine gelecek ) şerden -o şerrin bana erişmesinden korkarak- sorardım Bu endîşe ile bir kere: Yâ Rasûlâ’llâh! Biz vaktiyle câhiliyyet devrinde şirk ve küfr içinde idik Sonra Allâh’ın Peygamber’i şu İslâm umdeleriyle bize geldi Bu hayır ve saâdetden sonra, gelecek bir şer r ve fitne var mıdır? Diye sordum Rasulü’llâh aleyhi’s- selâm: Evet, vardır; buyurdu Ben: 3 - S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 11,ss 246 -247 (1783 nolu h ş ) Kâmil Miras Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 6 O şerden ve fitneden sonra bir hayır ve salâh var mıdır? dedim Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm: Evet, bir hayır ve salâh vardır Fakat onun içinde ba’zı şerr ve fesâd bulunacak ( hayrı bulandıracak, safvetini bozacak ) buyurdu 4 Ben: O hayrın ( temizliğini bulandıran ) kiri nedir? Diye sordum Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm: “O devrin âmirlerinden bir zümre, ümmeti, benim sünnetim hilâfına idâre edecekler Sen o devrin âmir ve vâlilerinden ba’zılarının hareketlerini ( ma’rûf bulup) tasvîb, ba’zılarının hareketlerini de ( münker bulup) redd edeceksin” buyurdu Ben: “Yâ Rasûlâ’llâh, bu karışık hayır devrinden son ra yine bir şerr ve fesad devri gelecek midir? dedim Rasûlü’llâh aleyhi’s- selâm : “Evet, gelecektir O devirde bir takım dâîler ( çığırtkanlar) halkı Cehennem kapılarına (dalâlet fırkalarına ) çağıracak Her kim onların da’vetine icâbet ederse, onu Cehennem’e (dalâlet fırkalarının içine) atacaklar” buyurdu Ben, Yâ Rasûlâ’llâh, bu davetçileri bize vas fetseniz! dedim Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm , 4 - Bu hayır devrine, “Ömer İbn-i Abdü’l -azîz’in hilâfeti zamanıdır”, denilmiştir Bunun için Ömer İbn -i Abdü’l -azîz, Emîri’l -mü’minî n unvanı ile anılır Tamâmiyle İslâm umdelerine göre icrâ -i hilâfet ettiği için, ikinci Ömer diye yâd olunur İki buçuk seneye yakın hilâfeti zamânı, Hulefâ-i Râşidîn devrine ilhâk olunarak hakîkî hilâfet devri kapanır S B M Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Ş erhi,C 9 ss 300-301 Kâmil Miras) Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 7 Onlar bizim milletimizden insanlardır Bizin dilimizle ( bizim azîz duygularımıza seslenerek ) konuşurlar (Halbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur )” buyurdu Ben: “Yâ Rasûlâ’llâh, O ( uğursuz) devir bana yetişirse ( ben o devirde yaşarsam) nasıl hareket etmemi emredersiniz?” dedim Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm , “İslâm cemâatine mütâbaat ve onların devlet reisine mutâvaat eyle (Devlet reisi zulmederse, seni döğer, malını alırsa bile sözünü dinle, itâat eyle )” buyurdu Ben, Yâ Rasûlâ’llâh, onlar cemâat hâlinde değiller ( de bozgunculukla parçalanmışlar) sa, başlarında devlet reisi de yoksa, dedim Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm : “O fırkaların hepsinden ayrıl, ( evine çekil) Velev ki bu i’tizâl, bir ağaç kökünü ısırman sûretiyle ( meşakatli) olsa bile Artık ölüm erişinceye kadar bu i’tizâl üzere bulun” buyurdu َ ع ْ ن َأ ِ ل م َ سو َ ب ى ِ ض َ ى ل ُ َ ع ْ ن ل َ ع ِ ن نلا ا ِ ب َ ص ىَ ا ل ُ َ ع َ َ ْ ي ِ َ و َ س َ َ م َ لق َ ل َ ا ْ ل ل ْ ؤ ِ م ل ن لا ِ ذ َ ي ى ْ ق َ ر لأ ْ لا ل ق ْ ر َ نآ َ و َ ي ْ َ َ ل ل ِ ب ِ َ لك ْ ُ ل ْ ت ل ر ج ِ ة َ ط ْ َ ل َ له َ ط ا ي ٌ ب َ و ب ل ِ ي َ له َ ط ا ي ٌ ب َ و ْ لا ل ْ ؤ ِ م ل ن لا ِ ذ َ ى َ ي ْ ق َ ر لأ ْ لا َ ق ْ ر َ نآ َ و َ ي ْ َ َ ل ل ِ ب ِ َ لك تل ْ َ ر ِ ة َ ط ْ َ ل َ له َ ط ا ي ٌ ب َ و َ ِ ب َ حي َ ل َ ل َ و َ م َ ث َ ل ْ لا ل َ لن ِ ف ِ ق لا ِ ذ َ ي ى ْ ق َ ر لأ ْ لا ل ق ْ ر َ نآ َ لك رل ْ ي َ ل َ ن ِ ة ل ِ يب َ له َ ط ا ي ٌ ب َ و َ ط ْ َ ل َ له ل م ر َ و َ م َ ث ْ لا ل َ َ لن ِ ف ِ ق لا ِ ذ َ ى َ ي ْ ق َ ر لأ ْ لا ل ق ْ ر َ نآ َ لك َ ْ ْ ن َ ظ َ َ ِ ة َ ط ْ َ ل َ له ل م ر َأ ْ و َ خ ِ ب ٌ ثي َ و ل ِ يب َ له ل م ر Ebû Mûsâ el -Eş’arî radıye’llâhü anh ’den Nebî sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuşdur: Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 8 “Şu bir hâlis Mü’min ki Kur’ân okur ve onun muktezâsı ile amel eder, o, tadı güzel, kokusu güzel turunç (meyvesi) gibidir Şu bir Mü’min de Kur’ân okumaz, fakat mu’cebi ile amel eder Bu da tadı güzel, fakat kokusu olmayan hurma gibidir Kur’ân okuyan (fakat mu’cebi ile amel etmeyen) münâfıkın benzeri de kokusu güzel fakat acı reyhâne (otu) gibidir Kur’ân okumayan münâfıkın benzeri de tadı acı ve kötü, kokusu da acı Ebû Cehil karpuzu gibidir” 5 ِ َأ ْ ن َ ع َ ن وَ َ ص لي َ ل َلق َ م َ َ س َ و ِ ْ ي ََ َ ع ل ا ىَ َ ص ِ ا َ لو ل س َ ب نَأ ل ْ ن َ ع ل ا َ ى ِ ض َ ب َ ة َ ر ْ ي َ ر ل ه ْ م ِ ه ْ ي ََ َ ع َ و ْ م ل ك ََ َ ف ا ل ؤ َط ْ خ َا ْ ن ِ ا َ و ْ م لَ ل َ و ْ م ل ك ََ َ ف ا ل وب َلص َا ْ ن ِ ل َف ْ م ل ك َل Ebû Hurayra radıye’llâhü anh ’den: Şöyle demiştir: Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki, (imâmlar , vâliler, emir sâhibleri)) sizin için namaz kılarlar Eğer isâbet ederlerse (namazı eksiksiz kılarlarsa) hem sizlere, hem onlara (namaz sevâbı var) dır Eğer hatâ ederler (isâbet etmezler) ise sizler için sevâb, onlar için ıkâb (azâb) vardır” 6 ًلئ ْ ي َ ش َ ك ِ ل َاذ ْ ن ِ م َ ص َ ق َ ت ْ نا ِ ن َ م َ و ْ م لَ ل َ و ل َل لة َ صل َلف ) َ َلص َل َف ( َ َل َف َ س لنلا م َا ْ ن َ م ْ م ِ ه ْ ي ََ َ ع َ َ و ِ ْ ي ََ َ َ َ ف “Her kim insanlara imâm olup namazı tamam kılarsa (isâbet ederse) o namazın sevâbı hem ona, hem onlaradır Her kim de o namazdan bir şey’ eksiltirse ıkâbı (azâbı) onadır, onlara değildir” 7 5 - S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 11 ss 248 -249 (1714 Nolu h ş ) Kâmil Miras 6 - S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 2 ss 669 -670 (402 Nolu h ş ) A Naim 7 - S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 2 ss 670 Dip not Ahmed Naim Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 9 ل َل َ و ْ م ل ك ََ َ ف َ َا ْ ن ِ ل َف ٌةن ل ج ل م َلم ِ ْ َا نلا ِ ْ ي ََ َ َ َ ف َ ص َ ق َن ْ ن ِ ا َ و ل م َل ا ل م ل ك َل َ و ل ن َلص ْ ق “İmâm, kalkan ve siperdir Eğer namazı tamam kılarsa sevâbı hem size, hem onadır Eğer eksik kılarsa noksanının ıkâbı (azâbı) ona, namazın tamamlanmış olmasının sevâbı da sizedir” 8 َ ا ِ ْ َ لم ل م َ لض ِ م ٌ ن َ ف ِ ل ْ ن َ ا ْ ح َ س َ ن َ ِ ْ ي ََ َ َ َ ف َء َلس َا ْ ن ِ ا َ و ْ م لَ ل َ و ل ََ َ ف ْ م ِ ه ْ ي ََ َ ع “İmâm zâmindir , ya’nî muktedînin namazı imâmın namazına dâhil olduğundan imâmın kırâeti me’m ûmun ( imâma uyan kişinin ) kırâeti yerine geçer Eğer iyi kılarsa sevâbı hem ona, hem onlaradır Fenâ kılarsa ıkâbı (azâbı) onadır, onlara değildir” 9 َ ف ْ م ِ ه ْ ي ََ َ ع َ ى ِ ه َ و َ ة َ صلا َ ن ل ور ا خ َ ؤ لي ى ِ ْ َ َب ْ ن ِ م لء َار َ م لا ْ م ِ ه ْ ي ََ َ ع ل ن ل وك َي َلم ْ م ل ه َ َ َ م ا ل و َّ َ ص ا ال و َّ َ ص ْ ل ِ ق ْ ب َ َ َ ة “Benden sonra başınıza bir takim ümerâ gelecektir ki namazı vaktinden sonraya bırakırlar Bunun günâhı onlaradır Onlar kıbleye namaz kıldıkça arkalarında namaz kılınız” 10 َ س ل ت ْ ِ ب ل وك َ ن َ ا ْ ق َ او ً لم ل ي َ ص َ َ ل و َ ن صلا َ َ ة ِ ل َ غ ِ ْ َ و ْ ق ِ ت َ له َ ف ِ ل َ اذ َ ا ْ د َ ب ْ ك ل ت ل ل هو ْ م َ ف َ ص وَ ِ ا ل ب ل وي ِ ت ل ك ْ م ِ ل ْ َ َ و ْ ق ِ ت لا ِ ذ ْ َ َ ت ى ِ ر ل وف َ ن ل ث َ ص وَ َ م ا َ َ ل ه ْ ًة َ ح ْ ب ل س َله ل وَ َ َ ْ جا َ و “Bir takım vâlilere yetişeceksiniz ki onlar namazı vaktinin hâricinde kılarlar Onlara yetiştiğinizde namazları evlerinizde bildiğiniz vakitlerde kıldıktan sonra onlara iktidâ ediniz Ve (onlarla berâber) sonra kıldığınız namazı nâfile kabul ediniz” 11 8 - S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 2 ss 670 Dip not Ahmed Naim 9 - S B M Tecrî d-i Sarîh Tercemesi,C 2 ss 671 Dip not Ahmed Naim 10 -S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 2 ss 671 Dip not Ahmed Naim 11 -S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 2 ss 671 Dip not Ahmed Naim Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 10 Not : Büyük âlim Muhaddis Ahmed Naim merhum, bu Hadîs -i şerîf’lerde belirtilen konular ile ilgili olarak şöyle bir not düşmüşdür: “Benû Ümeyye halîfeleri ve vâlileri namazları vakitlerinden pek sonraya te’hîr ederlerdi Bu münasebetsizlik evvelce Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi vesellem tarafından bir mu’cize olarak haber verilmiş ve öyle zamanlarda ne yapmak lâzım geleceği husûsu ta’lîm buyurulmuşdur” 12 Câbir radıye’llâhü anh ’den rivâyet edilen şu hadîs -i şerîf de, bu hakîkatleri te’yîd edip gözlerimizin önüne sermektedir َ م َ َ س َ و ِ ْ ي ََ َ ع ل ا ى َ َ ص َل ل ي ْ َ ه ِ ى ْ َْ لا َ ر ْ ي َ خ َ و ِ ا ل ل َت ِ ك ِ ثي ِ َْ لا َ ر ْ ي َ خ ن ِ إ َف ل َث َ ْل ِ بو ل م ل ْا ر َ ش َ و ل ن ٌة َل َ ض ة َ ع ْ ِ ب ل ل ك َ و ل َ ه “Sözlerin en hayırlısı Allâh’ın Kitâb’ı (Kur’ân -ı Kerîm) dir En hayırlı hidâyet, Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm’ın irşâd ve hidâyeti’dir Din işlerinin en fenâları sonradan uydurulan şey’lerdir ve her bid’at bir dalâlet’dir” 13 Kezâ, büyük Sahâbî Abdu’llâh ibn -i Mes’ûd radıye’llâhü anhümâ ’ nın talebelerine yaptığı şu vasiyetleri de, içinde bulunduğumuz şu zamanda bize büyük bir ışık tutmaktadır: “Kardeşlerim, ilim ortadan kalkmadan ilim tahsîline ehemmiyet veriniz İlmin ortadan kalkması, tabii ehl -i ilm’i n ölümü iledir Sizden hiç biriniz, kendisine ne zaman mürâceat edileceğini ta’yîn edemez Fakat yakında bir sınıf insanlar ile karşılaşırsınız ki onlar, sizi, Kitâbü’llâh’a da’vet etdiklerini iddia ederler Halbuki bu ehl- i bid’at, Kitâbü’llâh’ı arkaların a 12 -S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 2 ss 671 Dip not Ahmed Naim 13 -Riyâzü’s -Sâlihîn, C 1 ss 164 (172 nolu hadîs -i şerif) (Sahîh -i Müslim) den Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 11 atdıklarını fark edemezler Böyle dalâlet zamânında, ilmin sâye -i irşâdına sığınmanızı tavsiye ederim Bid’at iltizametmek ’den (bid’at olan şey’leri lüzumlu görerek yapmakdan), kelâmî tekellüf ’den (hakîkatleri ikinci plâna atarak gösterişli konuşmalar ya pmakdan), felsefî teammuk ’dan (felsefî fikirler içerisine dalarak yeni yeni şey’ler ortaya koymakdan) sakınınız Dînimizin safvet -i asliyyesini (saf ve temiz hâlini) muhâfaza etmeye çalışınız” 14 Kezâ, Abdu’r -Rahmân ibn -i Yezîd radıye’llâhü anh ’ın rivâyet etdiği, َ ض ْف َا ِ ةن سلا ِ ل دل َ ص ِ ت ْق ِ ْ َا ْ لا ِ ِ دل َ ه ِ ت ْ ج ِ ْا َ ن ِ م ل ل ِ ة َ ع ْ ب “Sünnet’de iktisâd (Sünnet’in hakkını gereği gibi yerine getirerek ifrât ve tefrîtde bulunmamak), bid’atde ictihâddan daha efdaldir” hakîmâne sözleri de, bu cümledendir İşte bunların hepsi ,”Ben Mü’min’im, ben Müslümân’ım” diyen bütün gönüllerin, Kur’ân’ın ve Sünnet’in etrâfında toplanıp tek vücud olmasını ve her türlü ihtilâf ve tefrikadan uzak durmasını ifâde etmektedir ki şu Hadîs -i şerîf de bu konuyu açık bir şekilde ifâde buyurup gözlerimizin önüne bir ıbret levhası olarak sermektedir: َ ل َلق َ م َ َ س َ و ِ ْ ي ََ َ ع ل ا ىَ َ ص اِ بنلا ِ ن َ ع ل ْ ن َ ع ل ا َ ى ِ ض َ ب ِ ا ِ ْ ب َ ع ِ ن ْب ِ َ ْ ن ل ج ْ ن َ ع ْ م ل ك لب ل وَ لق ِ ي ََ َ ع ْ ت َ ف ََ َ ت ْ ئا َلم َ نآ ْ ر ل ق ْلا ا ل ؤ َ ر ْ قا ل ْ ن َ ع ا ل وم ل وق َف ْ م لت ْ ف ََ َ ت ْ خا َاذ ِ ل َف “Cündeb ibn -i Abdu’llâh radıye’llâhü anh ’den Nebî sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuşdur: 14 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 4 ss 63 Kâmil Miras (Hammâd ibn -i Ebî Süleymân rivâyeti) Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 12 “Kur’ân üzerinde gönülleriniz birleştikçe Kur’ân okuyunuz Kur’ân hakkında ihtilâf edince de artık kalkıp oradan dağılınız” 15 Başka bir Hadîs -i şerîf’de de, ل ه َ ف َلل َ خ ْ ن َ م ْ م ل ه ر ل ض َي ا ق َْ لا َ ىَ َ ع َ ني ِ ر ِ هل َظ ِ م لا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئل َط ل لا َ ز َ ت ْ م “Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife ( bir topluluk, Ehl- i Sünnet ve Cemâat yolunda giden Müslümân’lar), (kıyâmete kadar) hiç eksik olmayacaktır ” buyurul muşdur 16 İnsanlık âlemi için en büyük saâdet ve devlet, Hâlik’ını bilmek , O’na yönelmek ve O’na teslîm olmakdır Bunun için insan oğlu, târih boyunca bu güzel netîceye ulaşmak için ya bir Peygamberin teblîğ etmiş olduğu şerîati kabûl edip ona göre yaşamış veyâ aklına göre hareket edip bir şerîati kabûl etmemişdir Akıllarına göre hareket edenlerin bir kısmı da kendilerine göre bir mücâhede ve riyâzat yolu kabûl edip bu mücâhede ve riyâzatlarını ya bir şerîate isnâd etdirerek kıt -kanaat geçinip sofuluk yolunu tutmuşlar veyâ hiç bir şerîate isnâd etdirmeyerek sâdece kendi keşif ve buluşlarına göre hareket etmişlerdir Bunlardan hakk ve gerçek olanı, bir Peygamberin Allâhü Teâlâ’dan vahy ile alıp insanlara teblîğ etdiği şerîati kabûl edenlerin ve o yolda gidenlerin yoludur ki bunların en 15 -S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 11 ss 249 -250 (1785 Nolu h ş ) Kâmil Miras 16 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 13 sonuncusu İslâm Dîni ile onun mensubları olan Mü’min ve Müslümân’lardır Bu bakımdan ilmi ile amel etmeye çalışan bir Din G örevlisi , takvâ ve ihlâs sâhibi Hanîf bir Müslümân olarak, “Dînde yenilenme olmaz, yenilenme dînin özünden sapma anlamına gelir” inancına sâhip olup Ehl -i sünnet ve’l - cemâat yolundanan ayrılmamalıdır Aksine Müslüman’ları, İslâmî esaslardan uzaklaştırarak bir takım dalâlet yollarına sevk etmeye çalışan yenilikçi ve d eccâl -vârî insanların fikir ve telkinlerine kapılıp , “D eğişme ve yenilenme, hayâtın bir gerçeği ve her alanı kuşatan bir olgudur ” “Batının ilimde ve teknolojide ulaştığı seviyeyi yakalayabilmek için, bilim ve teknoloji alanında olduğu gibi dînî alanda da reforme ihtiyaç vardır Bunun için dînin modern dünyanın gereklerine göre yeniden yorumlanması lâzımdır” “Fıkıh âlimlerimizin İslâm’ın ilk asırlarından i’tibâren koydukları içtihâd’lar, günlük hayâtın proplemlerine çözüm üretebilmeyi, ya’nî yenilenmeyi sağlamıştır” 17 gibi düşünler ile görevimi güzel yapıyorum zannı ile İslâmî esaslardan uzaklaşması aslâ doğru bir yol olmadığı gibi , şu âyet -i kerîme’lerde ifâde buyurulan uyarılara da iyice kulak verip yenilikçi ve deccâl -vârî insanlara müdâhenede ( yağcılıkda ) bulunarak İslâm Dîni esaslarından ta’vizler 17 -Diyanet, Temmuz-2009- 223 sayılı Aylık Dergi , İslâm’la Yenilenme,ss 2 Dr Yüksel Selman Hanîf: sapıklığı, eğriliği, kötülüğü, çirkinliği ve bâtılı bırakıp hidâyete, doğruluğa, iyiliğe, güzele ve Hakk’a yönelerek o yolda dosdoğru giden demekdir kiböyle şerefli bir vasıf, İslâm Dîni’nin i’tikâd, İbâdet, ahlâk ve muâmelât esâslarına sımsıkı bağlı bulunan kimselerin ( ya’nî mü’min, müslim, muvahhid, muhsîn ve müttekî’le rin) en güzel ve en açık bir vasfıdır İmâm A’zâm rahmetü’llâhi aleyhHazretleri’ne “Ebû Hanîfe: Hanîfliğin babası "denildiği gibi Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 14 vermesi ve keyfî davranışlarda bulunması da aslâ doğru bir davranış değildir: ِ ِ ب ْ َ َ ق ِ ل َ م َ ىَ َ ع َ ا ل ِ ه ْ ش لي َ و ل ْن لا ِ ةو َي َ ْ لا ِ ل لل ْ و َ ق َ ك لب ِ ج ْ َ لي ْ ن َ م ِ سلنلا َ ن ِ م َ و َ و ل ه َ و ِ مل َ ص ِ ْ ا َل َا َ ل ْ سنلا َ و َ ث ْ ر َْ لا َ ك ِ َ ْ ه لي َ و ل َ هي ِ ف َ ِ س ْ ف ل ي ِ ل ِ ض ْ ب َ ْا ِ َ ىَ َ س َ و َ ت ا َ ذ ِ إ َ و ط ل ا َ و َ دل َ س َ ف ْلا ب ِ ل ي ل من َ ه َ ج ل ه ل ب ْ س َ ح َف ِ ْ ث ِ ْل ِ ب لة ز ِ َ ْلا ل ْت َ ذ َ خ َا َ ل ِ ق تا ل َل َ لي ِ ق ا َ ذ ِ إ َ و ط ِ ْلا َ س ْ ئ ِ ب َل َ و ل دل َ ه “İnsanlardan öylesi vardır ki, onun (bu) dünyâ hayâtıhakkındaki sözü hoşunuza gider (de sizi imrendirir) ve o, kalbindeolana Allâh’ı şâhid getirir (de sizi kendisine inandırmaya çalışır) Halbuki o, (İslâm) düşmanlarının en yamanı (en gaddarı) dır” “O, yer yüzünde (bir) iş başına geçdi mi orada fesâd çıkarmaya, hars’i (elinizin emeği olan her şey’i) ve nesl’i, kökünden kurutup yok etmeye (helâk etmeye) koşar (çalışır) Allâh fesâdı sevmez (ve fesâd çıkaranları da sevmez)” “Ona: -Allâh’dan k ork (da böyle hareket etme - denildiği zaman, izzet (-i nefsi, câhilâne gurûr ve kibir) i onu (tutar, onurlandırır da daha ziyâde) günah işlemeye götürür İşte böylelerinin hakkından ancak Cehennem gelir O ne fenâ’ yatakdır (ve ne kötü yatılacak bir yerdir )” 18 ِ ِ سلنَ ِ ل لهل َن ي َب ل َ م ِ ْ َ َب ْ ن ِ م ى َ لْ لا َ و ِ تل َن ي َ ب ْلا َ ن ِ م ل َن ْل َ ز ْ ن َا ل َ م َ نو ل لت ْ ك َي َ ني ِ ذ لا ن ِ إ ِ ل َت ِ ك ْلا َ نو لن ِ ع لا ل م ل ه ل ن َ َ ْ َ َي َ و ل ا ل م ل ه ل ن َ َ ْ َ َي َ ك ِ ئ َلو لا 18 -Bakara Sûresi, âyet 204 -205 -206 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 15 ل ون ي َب َ و او ل ح ََ ْ ص َا َ و او لبل َت َ ني ِ ذ لا ِ إ ل ول َف ا ل وت َا َ ك ِ ئ َل ْ م ِ ه ْ ي ََ َ ع ل ج ل مي ِ ح رلا ل ا َ و تلا ل َنَأ َ و ل وتل َ م َ و او ل ر َ ف َ ك َ ني ِ ذ لا ن ِ إ ل ول َف ٌ بل ف ل ك ْ م ل ه َ و ا ِ سلنلا َ و ِ ة َ ك ِ ئ ََ َ ْلا َ و ِ ا لة َن ْ َ ََ ْ ِ هي ْ ُ َ ل َ ع َ ك ِ ئ َل لَ هي ِ ف َ ني ِ ِ لل َ خ َ ِ َ َْ َا ج ْ م ل ه َ و ل ا َ ذ َ َ ْلا ل م ل ه ْ ن َ ع ل ف ف َل َ و َ نو ل ر َظ ْ ن لي “O kimseler ki, bizim inzâl etdiğimiz beyyine’leri ve (Allâh’ın emrine, hukümlerine, irşâdına ve bunlara îmân etmenin, ittibâ’ etmenin vücûb’una delâlet eden ve ayn -ı hidâyet, mahz -ı hidâyet olan) âyet ve delîl’leri, -biz bunu insanlar i çin Kitâb’da açık bir şekilde beyân etdikden sonra - ketm ederler (gizlerler) İşte onlar (ın hâli): Onlara, hem Allâh lâ’net eder, hem lâ’net etmek şânından olan (melekler ve insanlar) lâ’net eder” “Ancak tevbe edenler, tevbe edib de islâh -ı hâl edenler, islâh -ı hâl edib de ketm etdiği hakîkatleri beyân edip neşr edenler (yok mu?), işte ben de bunların tevbelerini kabûl ederim, (ve kendilerini lâ’net’den istisnâ’ ederim) (Çünkü) Tevvâb olan da, Rahîm olan da ancak benim” “(Tevbe etmeyib de) küfürlerinde sâbit olanlar ve bu hâl üzere ölenler (yok mu?), onlar kâfir’lerdir ki işte, Allâh’ın, meleklerin ve bütün insanların lâ’neti onların üstündedir” “(Onlar), onun (o lâ’net’in yâhud Cehennem’in) içinde ebedî olarak kalırlar Onlardan ( ile’l-ebed) ne azâb hafifletilir, ne de kendilerinin yüzlerine bakılır, (onlara hiç bir mühlet ve müsâade de verilmez)” 19 ِ َّلا َ دو ل ل ح َ َ َ ت َي ن َ م َ و ل َ هو ل َت ْ َ َ ت َ َف ِ َّلا ل دو ل ل ح َ ك ْ َ ِ ت َ نو ل ِ لل ظلا ل م ل ه َ ك ِ ئ َل ْ و ل أ َف “Bunlar Allâh’ın (sizleri imtihân etmek için koymuş olduğu) sınırlarıdır Onları (çiğneyip) geçmeyin Kim 19 -Bakara, 159-162 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 16 Allâh’ın sınırlarını aşarsa, işte o gibiler zâlimlerin ta kendileri dir” 20 ِ ع ِ ط لي ن َ م َ و ِ َّلا ل دو ل ل ح َ ك ْ َ ِ ت ل َ ه ِ ت َْ ن ِ م ي ِ ر َْ تلن َ ج ل ْ َ ِ خ ْ لي ل َ لو ل س َ ب َ و َ َّلا ل مي ِ ظ َ َ ْلا ل ز ْ و َ ف ْلا َ ك ِ ل َ ذ َ و ل َ هي ِ ف َ ني ِ ِ لل َ خ ل بل َ ه ْ ن َا ِ ف ا ً ِ لل َ خ ا ً بل َن ل ه ْ َ ِ خ ْ لي له َ دو ل ل ح َ َ َ ت َي َ و ل َلو ل س َ ب َ و َ َّلا ِ ص ْ َ َي ن َ م َ و ٌ ِ ه م ٌ ا َ ذ َ ع ل َل َ و ل َ هي “İşte bunlar Allâh’ın (sizleri imtihân etmek için koymuş olduğu) sınırlarıdır Kim Allâh’a ve peygamberine itâat ederse (Allâh) onu altından ırmaklar akar cennetlere sokar ki onlar orada ebedî kalıcıdırlar Bu, en büyük bir kur tuluş (ve seâdet) dir” “Kim de Allâh’a ve peygamberine ısyân eder, (Allâh’ın) sınırlarını (çiğneyip) geçerse onu da -içinde dâim kalıcıolarak - ateşe koyar Onun için ( Allâh’a ısyan eden ve hudûd -i ilâhiyye’yi tanımayarak çiğneyip geçenler için mühîn bir azâb) hor ve hakir edici bir azâb vardır” 21 َ ر َ ج َ ش ل َ ي ِ ف َ كو ل ا ك َل ي َ ََ و لن ِ م ْ ؤ لي َ َ ك اب َ ب َ و َ َف ل و ِ َ َ ل ث ْ م ل ه َ ن ْ ي َب اي ِ ف ل ً ج َ ر َ ح ْ م ِ ه ِ س ل فن َ أ ا َ َ س لي َ و َ ت ْ ي َ ض َق ل ِ ل وا ل ً ي ِ َ ْ س َت “Öyle değil, Rabb’ine and olsun ki onlar aralarında kimi oaraya, kimi buraya çekdikleri (kavga ve ihtilâf ettikleri) şey’lerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hukümden yürekleri hiç bir sıkıntı duymadan tam bir teslîmiyyetle teslîm olmadıkça îmân etmiş olmazlar” 22 Cenâb -ı Hakk, bu âyet-i kerîme’lerin ifâde buyurduğu Münâfık’ların îmânlarının sahîh olup kabûl olmasını şu üç şarta bağlamışdır: 20 -Bakara, 229 21 -Nisâ’, 13 -14 22 -Nisâ’, 65 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 17 1 -Kendi aralarında münâkaşa ve ihtilâf ettikleri konularda, Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ı hakem ta’yîn edip hukmüne râzı olmak 2 -Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın verdiği hukme kalbi mutmain olmak ve kalbinde bir titreme ve ızdırap duymamak, verilen hukmün hakk olduğunu bilib inanmak 3 -Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın verdiği hukme kalbi ile râzı olduğu gibi zâhiren de kabûl edip itâat ederek teslîm olmak Aksi takdirde, Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın hukmüne ve fetvâsına zâhiren ve bâtınen itâat edip uymak vâcib olduğundan îmân sahîh olmaz 23 Bu âyet -i kerîme, Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın hukmüne râzı olmayan Münâfık’lar hakkında nâzil olmuştur ki İbn -i Abbâs radıye’llâhü anh , bu âyet-i kerîme’nin sebeb -i nüzûlünü şöyle rivâyet eder : Bir münâfık ile bir Yahûdî bir konu hakkında münâkaş a edip tartışmışlar Haklı olan Yahûdî, konuyu Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’a götürmeyi isteyince berâberce gelip konuyu Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’a arz etmişler O da Yahûdî’ nin haklı olduğunu, Münâfık’ın haksız olduğunu söyleyince M ünâfık buna râzı olmaya rak konuyu bir kere de Hazreti Ömer radıye’llâhü anh ’aya götürüp onun hakemliği ni istemişler ve Yahûdî, “Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm benim haklı olduğuma hukm etdi, bu O’nun hukmüne râzı olmadı” diyerek konuyu anlatınca, Hazreti Ömer radıye’llâhü anh da M ünâfık’ a“ D oğru mu?” diye sormuş, o da “Evet” deyince “ Yerinizde durun , biraz sonra gelir hukmümü veririm” 23 -Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l -Kur’ân,C 3 ss 966 Mehmed Vehbi Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 18 diyerek gidi p kılıcını alıp gelerek Münâfık’ın boynunu vurup işini bitirmiş Sonra da, “Allâh’ın ve Rasûlü’nün hukmüne râzı olmayanın hakkındaki benim hukmüm budur” demiş Durum Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’a anlatılınca Hazreti Ömer radîye’llâhü anh’ı çağırtarak sormuş, O da “Yâ Rasûlâ’llâh, Senin ver diğin hukmü kabûl etmedi” diye cevap verince hemen Cibrîl aleyhi’s-selâm gelerek “Ömer f ârûk’dur, hakk ile bâtılı birbirinden ayırdı” demiş, Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm da Ömer’e “Yâ Ömer, ( قو ل ب َلف ْلا َ ت ْن َا : Sen f ârûksun” diyerek onu taltîf etmiş ve verdiği hukmü tasvib etmiş dir 24 َ ت َ ك ل نَأ ْ و َل َ و ل وَ لت ْ قا ِ نَأ ْ م ِ ه ْ ي ََ َ ع ل َن ْ ب ا ْ م ل ك َ س ل فنَأ ج ل ر ْ خا ِ وَأ ل وا ن ِ م م م ل ك ِ بل َي ِ َ ل ٌلي ِ َ َق ِ إ لهو لَ َ َ َ ف ِ م ْ م ل ه ْ ن ط َ َ َ َ ف ْ م ل ه نَأ ْ و َل َ و ل وا َ نو لظ َ عو لي ل َ م ل َ ل ا ً ر ْ ي َ خ َ نل َ ك َل ِ ِ ب ل ًتي ِ ب ْث َ ت َ شَأ َ و ْ م َ ًاذ ِ إ َ و ِ م م ل هل َن ْ ي َ ت ن َ َ ًار ْ جَأ ل ن ل ل ً ي ِ ظ َ ع ْ ل هل َن ْ ي َ ََ ل َ و ل ً ي ِ ق َت ْ س م ل ًطا َ ر ِ ص لا ِ ع ِ ط لي ن َ م َ و أ َف َ لو ل س رلا َ و َ َّ ل و َ ك ِ ئ َل ِ ه ْ ي ََ َ ع ل َّلا َ م َ َ ْ نَأ َ ني ِ ذ لا َ ع َ ِ َ ِ قي ا ا صلا َ و َ اي ِ بنلا َ ن ِ ءا َ َ ه شلا َ و َ ِ ِ لل صلا َ و ج ل ً قي ِ ف َ ب َ ك ِ ئ َلو ل أ َن ل س َ ح َ و ط ِ َّلا َ ن ِ م ل ل ْ ض َ ف ْلا َ ك ِ ل َ ذ ط ل ً ي ِ َ َ ع ِ َّلل ِ بى َ ف َ ك َ و ع “Eğer biz onlara: Kendinizi öldürün veyâ yurdlarınızdan çıkın diye yazsa idik (farz kılsa idik), (veyâ Benî İsrâil’de olduğu gibi günahdan tevbe edip kurtulmak için kendi elleri ile kendilerini öldürmeyi veyâ vatanlarından çıkıp gitmeyi farz kılıp teklif etse idik), içlerinden pek azı müstesnâ olmak üzere, bunu yapmazlardı 24 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir,C 2 ss 1383 1384 Elmal ılı Mu Hamdi Yazır Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 19 (Fakat şer’i Muhamm edî’de böyle şiddetli bir mükellefiyyet yoktur Bi’l -akis, ( َ و ْ م ل ك َ س ل ف ْ ن َا ا ل وَ لت ْ ق َ ت َ ط ل ً ي ِ ح َ ب ْ م ل ك ِ ب َ نل َ ك َ َّلا ن ِ إ :Nefislerinizi (kendilerinizi) öldürmeyin; Şübhe yok ki Allâh sizi çok esirgeyicidir )25 emri vardır); (Kendilerini, vatanlarını ve dinlerini müdâfaa etmek, her türlü tehlikeden korumak, her türlü müsîbetten korumak emirleri vardır Bunun için bu konulara teslîm -i nefs etmemek, ihlâs ve samîmiyyetle mü’min olmamak, nefsine ve vatanına zulm etmektir) Eğer onlar öğüt verdikleri şey’leri hakkıyle icrâ etselerdi (verilen ve verilecek olan va’z ve nasihatleri yerine getirmiş olsalardı) bu, kendileri için elbet hem daha hayırlı, hem de (îmânlarını) sağlamca kökleştirmiş olurlardı” “Ve o zaman biz de onlara tarafımızdan pek büyük bir mükâfat verirdik (de Sırât -ı müstekîm’e hidâyet ederdi k)” “Onları elbet doğru yola da iletirdik” “Kim Allâh’ a ve peygambere itâat ederse işte onlar, Al lâh’ın kendilerine ni’ metler verdiği peygamberler ile, sıdîklar ile, şehîdler ile, iyi adamlar ile berâberdirler Onlar ne iyi arkadaşdır” “Bu, Allâh’dan bir lütuf ve inâyetdir Her şey’i hakkıyle bilici olarak Allâh yeter” 26 َ نو ل ََ ْ َ َ ت ْ م لت ْ ن َا َ و ق َْ لا او ل لت ْ ك َت َ و ِ ل ِ طل َب ْلل ِ ب ق َْ لا او ل س ِ ب ْ َ َ ت َ و 25 -Nisâ’, 29 26 -Nisâ’, 65 -70 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 20 “Kendiniz bilib dururken hakk’ı bâtıl’a karıştırmayın ve hakk’ı (gerçeği) gizlemeyin” 27 Bunun için Merhûm ve mağfûr Kâmil Miras, görevini gereği gibi yapmayan ve İslâmî esasları ketm ederek müdâhenede bulunan D in adamları hakkında şöyle diyor: “Bu âyet’lerde bildirilen cezâ’, bir vaîd -i şedîddir ki, Peygamberler teblîğâtını öğrenib de başkalarına teblîğ etmeyip ketm edenlere âid bulunuyor Bu cihetle din mürşidlerine ve İslâm âlimlerine terettüb eden ma’nevî mes’ûliyyet çok ağırdır Vâcibât -ı dîniyesini bilmeyenlere dînî vazîfelerini teblîğ ve ta’lîm ile mükellef olanların bu mukaddes vazîfeden gafletleri afv olunur günahlardan değildir Husûsiyle millet hazînesinden bu nâma maaş alanların mes’ûliyetleri daha büyükdür Hem ma’nevî, hem kânûnîdir” 28 Hal böyle olunca bu dînî görevi -millet hazînesinden bu nâmamaaş aldıkları halde - gereği gibi yapmayanların, şer’î olmayan bir takım nedenler ile bu görevin yapılmasını kısıtlıyanların veyâ inhisârı altına alanların veyâ mâni’ olanların, dünyevî ve uhrevî sorumlulukları çok büyükdür Çünkü Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiyleri teblîğ edilmeyince cehâlet artar Cehalet artınca da akla hayâle gelmedik fitne, fesad, şerr ve kötülük her tarafı kaplar Bunun netîcesi olarak da insanlar, dünyâda ve ahretde tahammülü güç kötülüklerle baş başa kalır 27 -Bakara Sûresi, âyet 42 28 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 7 ss 182 Kâmil Miras Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 21 Zamânımızda, bir takım yenilikci kimselerin, kendilerine, aydın bir ilim adamı süsü vererek ba’zı dînî esâsları -Meselâ, yolculuk hâllerinde ve dünyevî işlerin çokluğu zamanlarında, namazları cem-i takdîm veyâ cem-i te’hîr etmek gibi-, kendi hevâ ve heveslerine uydurmaya veyâ bir takım kimselere hoş görünüp çıkarlar peşinde koşmaya çalışmaları, dînî esâsları tahrîfe yönelik fetvâ’lar vermeye, bir takım yanlış yorum, te’vîl ve tefsîrlerde bulunmaya kalkışmaları, tamâmen hatâ’ olup büyük bir sorumsuzluk hâlidir Böyle kimselerin bu şekildeki davranışları, Ehl-i sünnet ve cemâat esâslarına aykırı olduğundan bunlara, “Müftî mâcin : Halka hîle ta’lîm eden, hîle öğreten kimse ” denir ki böyle kimselerin telkinlerinden şiddetle sakınmak lazımdır Bunun için ( ِ ع ِ ف َلن َ ْلا ِ ب ْ َ َ ج َ ىَ َ ع ٌ م َ ق ل م ِ ع ِ ئ َاب ذلا َ س : Sedd- i zerîa, - ya’nî fitne, fesâd ve zarara sebeb olan şey’leri men’ etmek -, menfeatleri celb etmekden önce gelir )29 küllî kâıdesi, İslâm’da yapılması ve uyulması gereken esâslardandır Bu bakımdan dînî hukümleri ta’yîn edip açıklamak yetkisi, ictihâd şartlarına sâhib olan ve bu melekeyi kendisinde bulunduran ihlâs ve takvâ sâhibi fukahâ’ya âitdir Kendi hevâ ve hevesine veyâ başkalarının hevâ ve hevesine uyarak ictihâd yapmaya kalkışan kimselere âit değildir Çünkü böyle kimseler, birer ( ْ ن ِ جل َ م ِ ْ ف ل م : Müftî mâcin : Halka hîle ta’lîm eden, öğreten bir kimse ) den başka bir şey’ değildir 30 29 -Muhâdarâtü fî Usûli’l -Fıkhi alâ Mezâhibi Ehli’s -Sünneti ve’l -İmâmiyye, Cüz’ 2 ss 190 Bedrul -Mütevellî Abdü’l -bâsit Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu,C 1 ss 382 -383 Ö N Bilmen 30 -Muhâdarâtü fî Usûli’l -Fıkhi alâ Mezâhibi Ehli’s -Sünneti ve’l -İmâmiyye, Cüz’ 2 ss 190 Bedru’l -Mütevellî Abdü’l -Bâsit Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercmesi, C 12 ss 374 K Miras Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 22 Bunun için hâfızalarında binlerce Hadîs -i şerîf, binlerce ilmî mes’ele bulunan bir çok islâm âlimleri, dînî hukümleri ta’yîn edip açıklamak için kendilerini yetkili görmemişler, bu husûsda sözü fukahâ’ya bırakarak bu çok ince ve müşkil görevi îfâ’ etmekden kaçınmışlardır Hattâ ictihâd şartlarına sâhib olan ve ictihâd melekesini kendisinde bulunduran müctehidlerden -İmâm A’zam, İmâm Mâlik, İmâm Şâfiî veİmâm Hanbel gibi - her birine tâbi’ olan Müslümânlar arasında öyle ilim sâhibi kudretli âlimler yetişmişdir ki bunların her biri bir ilim ve irfan harikası olduğu hâlde ictihâda cür’et göstermemişler, bu büyük imâmlardan birisine intisâb ederek onun ictihâdı ile amel etmey i kendileri için bir şeref bilmişlerdir Aynı zamanda, ictihâd yetkisine sâhib olanlar bile -kendi ictihâdlarının da gâlib bir zann’dan başka birşey’ olmadığını düşünerek - yeni bir ihtilâfa sebebiyyet vermemek için, onların ictihâdlarına uymayı ve o şekilde amel etmeyi, şer’a daha uygun bulmuşlardır Durum böyle olunca mahdûd bilgi sâhibi kimselerin kendilerinde böyle bir selâhıyyet görmeye kalkışmaları, elbetde ki doğru bir davranış olmaz N e t î c e olarak şunu söyleyebiliriz ki bütün bu esâs ve açıklamalardan sonra bize düşen görev, şer’î mes’elelerin ve hâdiselerin hukümlerini, bütün Müslümânların takdîr ve tasvîbine mazhar olmuş olan ictihâd sâhibi müctehidlerden öğrenip amel etmekdir Bunun için ictihâd yetki ve melekesine sâhib olmay an kimselerin, dînî konuları, -Ehl-i sünnet esâslarına aykırı olarak- kendi anlayışlarına göre çözmeye kalkışmaları, büyük bir mes’ûliyyet gerektirir Böyle bir kimse vereceği bir Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 23 cevâbda, verdiği bir hukümde isâbet etse bile -bilmeden cevâb vermiş olacağından - yine mes’ûliyyetden kurtulamaz Çünkü bir hadîs -i şerîfde, şöyle buyurulmuşdur: ِ ب لنلا َ ىَ َ ع ْ م ل ك لأ َ ر ْ ج َا َلي ْ ت ل ف ْلا َ ىَ َ ع ْ م ل كلأ َ ر ْ ج َا “Sizin ateşe atılmaya en cür’etkârınız, fetvâ’ya -ya’nî şer’î mes’elelere âit konularda cevâb verm eye- en ziyâde cür’et göstereninizdir” 31 ل ي ل ِ ًل ْ َ ِ ع َ م َ َ َ َ ت ْ ن َ م ْ ب َ ت ِ غ ِ ب ى ِ َ و ْ ج ل ِ ا َ ع ز َ و َ ج ل َ َ ي َ ت َ َ َ َ ل ِ ا ِ ل ل ي ِ ص َ بي ِ ب ِ َ ع َ ر ً لض َ ن ِ م لا ْ ن َ لي ْ َ ل ِ َ ْ َ ع ْ ر َ ف َ ْ لا ن ِ ة َ ي ْ و َ م ْ لا ِ ق َ لي َ م ِ ة َ ي ْ َ ِ ن َ ِ يب َ له “Kim kendisinde Allâh’ın rızâsı aranan bir ilmi sâdece dünyâlığa sâhip olmak için öğrenirse, o kimse kıyâmet gününde cennet’in kokusunu bile duyamaz” 32 İşte bu şekilde bir cür’et gösterenler hem kendilerini dalâlete düşürürler hem de insanları dalâlete, sapıklığa ve yanlış yollara sevketmiş olurlar Günümüzde, özellikle sözlü ve yazılı basındaki din âlimi olma vasfını taşımayan, buna rağmen din adına bir takım hükümler verenlerin bir takım görüş, yorum ve düşünceleri, bu açıdan son derece düşündürücüdür Halbuki dînî konular dışındaki bir çok mes’eleler hakkında bile, bilgi sâhibi olmadan gelişi güzel konuşmak veyâ davranmak, insanı çok zor ve gülünç durumlara düşürdüğü her zaman görülen hâdiselerdendir Bunun için âmmenin kabûlüne mazhâr olmuş olan müctehidlerden birisine tâbi’ olarak amel etmek, ma’nevî 31 -Hukûk -ı İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu, C 1 ss 250 Ö Nasûhi Bilmen Dârimi, Mukaddime, 20 32 -Riyâzü’s -Sâlihîn,C 3 ss 9 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 24 mes’uliyyetden ve sorumlulukdan kurtulmanın, İslâm birlik ve berâberliğinin te’mîninin tek çâresid ir Aksi takdirde-herkes kendi anlayışına göre amel ederse - dînin asliyyeti ve ulvî mâhıyeti kayb olmuş olur ki bu da büyük bir dalâlet ve zulmet içinde kalmanın sebebi olur Böyle bir hâl ise, geçmiş ümmetlerin bir çoğunda görülmüş bir vâkıadır Bu bakımdan Hadîs -i şerîf’de, Allâhü a’lem , ِ ل ْ و َ ق ِ ْ َ خ ْ ن ِ م َ ن ل ول ل وق َي ِ م َ ْ ح َ ْا لء َله َ ف ل س ِ ن َلن ْ س َ ْا لء َلث َ ل ح ٌ م ْ و َ ق ِ ن َلم زلا ِ ر ِ خآ ِ ى ِ ت ْ أ َي ل ب ِ و َل ل َ ِ ة ي ِ م رلا َ ن ِ م ل م ْ ه سلا ل ق ل ر َْ َل َ ك ِ م َ ْ س ِ ْا َ ن ِ م َ ن ل وق ل ر َْ ِ ة ي ِ َ ْلا ْ م ل ه َ ر ِ ج َلن َ ح ْ م ل ه لن َل ِ ا ْ م ل ه ل وَ لت ْ ق َلف ْ م ل ه ل و لتي ِ ق َل َل َن ْ ي َ أ َف ِ ة َ م َلي ِ ق ْلا َ م ْ و َي ْ م ل ه ََ َ ت َ ق ْ ن َ ِ ل ٌ ر ْ جَأ ْ م ل ه ََ ْ ت َ ق ن ِ ل َف Âhir zamanda yaşları küçük, tecrûbeleri kıt bir zümre yetişecektir Onlar ( Hârîcî’ler gibi mahlûkâtın hayırlısıolan ) Peygamber’in teblîğâtından bahsedecekler Fakat bunlar ( şiddetle atılan ) okun av (ı delerek av ) dan öte çıktığı gibi İslâm ( Dîni’n) den hemen çıkıvereceklerdir Onların îmânları boğazlarından öte geçmiyecektir Siz onlara nerede rast gelirse niz hemen öldürünüz Çünkü ( bunlar bozguncudur ), bunları öldürmekte, öldüren kişiye kıyâmet gününde ecr -u sevâb vardır” 33 buyurulması da bundandır Bunun için zaman zaman meydana çıkacak olan ba’zı mes’elelerin, ba’zı hâdiselerin hukümlererini ta’yîn etmek husûsunda ta’kîb edilecek yol, daha önce gelip geçmiş olan ve bütün İslâm âleminin takdîr ve tasvîbini kazanmış bulunan müctehidlerden birisinin -İmâm A’zam, İmâm Mâlik, İmâm 33 -S B M Tecrîd-I Sarih Tercemesi,C 9 ss 300- 301 (1472 Nolu h ş) Kâmil Miras Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 25 şâfiî ve İmâm Ahmed ibn -i Hanbel rahmetü’llâhi aleyhim gibi- ta’kîb etmiş olduğu esâs ve usûllere mürâceat ederek o mes’eleyi hâll ve ta’yîn etmekdir ki insanı, dünyevî ve uhrevî mutluluğa götüren en doğru yol da budur Cenâb -ı Hakk, böyle bir görevi, önce kendi nefsine, sonra yakın akrabâlarına, sonra da diğer insanlara karşı -rızâsına muvâfıkbir şekilde - yerine getirmeye çalışan kullarından eylesin Âmin Bu Hadîs -i şerîf’de zikr edilen ( ل وَ لت ْ ق َلف ْ م ل ه :Onları hemen öldürünüz ) em ri, Bakara sûresi’nin 54 Âyet -i kerîme’sinde , Allâhü Teâlâ’ya kullukdan uzaklaşıp kula kul olarak buzağıya tapan İsrâil Oğuları hakkında ifâde buyurulan ( َ لف ْ ق ل ت ل وَ َ ا ا ْ ن ل ف َ س ل ك ْ م : Nefislerinizi öldürünüz ) emrine benzemektedir ki bir ara İsrâil Oğulları kendi elleri ile yaptıkları altından bir buzağıya tapmışlar , sonra Mûsâ aleyhi’s -selâm ’ın uyarısı üzerine yaptıklarına pişman olarak tevbe edip tevbelerinin kabul olması için nefislerini katl etmişlerdir َ و ِ م ْ و َ ق ل َي ِ ِ م ْ و َ ق ِ ل ى َ سو ل م َ لل َق ْ ذ ِ إ َ ا ل ِ ب ْ م ل ك َ س ل فنَأ ْ م لت ْ ََ َظ ْ م ل ك ن ِ إ َ ِ إ او لبو لت َ ف َ ل ْ ج ِ َ ْلا ل م ل ك ِ ذل اولَ ل ت ْ قل َف ْ م ل ك ِ ئ ِ بل َب ْ م ل ك َ س ل فنَأ ط َ و ل ه ل ن ِ إ ْ م ل ك ْ ي ََ َ ع َ ل َت َ ف ْ م ل ك ِ ئ ِ بل َب َ ن ِ ع ْ م ل ك ل ٌ ر ْ ي َ خ ْ م ل ك ِ ل َذ ل مي ِ ح رلا ل ا و تلا “Mûsâ kavmine, -Ey kavmim, siz (Allâhü Teâlâ’ya tapacak yerde) buzağıya tutunmakla (onu tanrı edinmekle) şübhesiz kendinize yazık etmişsiniz Hemen Yaradanınıza tevbe edib (isyânınıza pişmanlık duydukdan son ra) nefislerinizi katledin, (öldürün , islâh edin, ebedî hayâtınızı kurtarmaya çalışın ), böyle yapmanız (tevbe etdikden sonra tevbenizin kabul olması için nefislerinizi katl etmeniz), sizin Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 26 için (şirkden temizlenmek ve ebedî mutluluğa kavuşmak için) Yaradanınız katında çok hayırlıdır - dedi (ve bu husûsda zuhûr eden emr -i ilâhî’yi teblîğ etdi Onlar da emr -i ilâhî’yi yerine getirerek tevbe etdiler) de (Allâh da) tevbelerini kabûl et di Çünkü O, Tevvâb’dır (tevbeleri en çok kabûl eden dir) ve Rahîm’dir ( en çok esirgeyen dir)” 34 “Bu âyet -i kerîme’deki buzağıya tapmakla , onu tanrı edinmekle ( ِ ا ن ل ك ْ م َ ظ َ َ ْ ل ت ْ م أ ْ ن ل ف َ س ل ك ْ م :Şübhesiz siz kendinize yazık etmişsiniz ) ifâdesi, zulm -i nefsin, nefs- i ferdî ve nefs -i kavmîden daha eam olduğunu ya’ni nefse zulm etmenin ferdlere ve topluma zulm etmekden daha şedîd olduğunu ifâde ediyor Çünkü şirkin zararı millete, milletin zararı da ferdleredir Bunun için buzağı mes’elesi, Mûsâ aleyhi’s - selâm ’ın kavmi içinde büyük bir fitne, fesâd ve ihtilâle sebeb olmuş; bunun temizlenmesi için de böyle bir şirkden vaz geçip tevbe edilerek nefsin katlini ( öldürülmesini) gerekli kılmışdır” “Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm ’ın şerîatinde irtidad eden kimse katl olunur İrtidâdından dönüp tevbe eden kimse ise katl olunmaz Mûsâ aleyhi’s-selâm ’ın şerîatinde ise irtidadından dönüp tevbe eden kimselerin tevbesinin kabulü, katl ile berâberdir Çünkü bir kısım ahkâm -ı şerâit in ( şer’î hükümlerin şartlarının ), -îmân esâslarında ve asılda bir değişiklik olmadığı halde -zaman ve zemînin özelliklerine göre ba’zı amelî hukümlerin değişmesi, Âdem aleyhi’s-selâm zamanından beri insanlar üzerinde cereyan eden ilâhî âdetlerdendir” 35 34 -Bakara 54 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir,C 1 ss 354 Elmalılı M H Yazır 35 -Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l -Kur’ân,C 1 ss 129 Mehmed Vehbi Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 27 “Beni İsrâil’in şerîatine nazaran irtidad eden ( dîninden dönen ) bir kimsenin tevbekâr olması için bu hareketinden nâdim olup nefsini katletmesi lâzımdır Binâen -aleyh Hazreti Mûsâ’nın bu teklifi üzerine üç bin kişinin kendini katlettiği Tevrât’da yazılıdır Bizim müfessirlerin beyanına göre bu nlar on bin kişiden ibâretdir” 36 “Müfessirlerin ekseriyetine göre bu katilden murat hakîkî katildir Ba’zı kimselere göre d e bu katl-i nefisden murat mecâzî ma’nâdır ki nefsi islâh etmek, onun kötü temâyüllerini gidermek, onu hayra yöneltmekdir Fakat bu rey’, hilâf -ı asıldır” 37 “Burada ifâde buyurulan “( ْ م ل ك َ س ل ف ْ ن َا ا ل وَ لت ْ ق َلف : nefislerinizi katle din” emri, tevbenin kabûlü için ifâde buyurulan emrin bir tamamlayıcısıdır Bunun için tevbe edenlerin tevbelerinin kabul edilmesi için n efislerini katletmeleri emr edilince, herkes dizlerini karınlarına birleştirerek oturdular Hattâ elle ri ile kendilerini korumaları, tevbelerinin kabul edilmesine mâni’ olduğundan kılıca boyunlarını uzatırlar ve elleri ile aslâ hareket etmezle rdi Maktûl düşecek olanlar, kâtillerin babaları, oğulları ve kardeşleri olduğundan birbirlerini görünce kalb rikkati ile katil emrine mâni’ olmaması için Allâhü Teâlâ kalın bir bulut halk etti Herkes birbirini görmez bir halde kuşluk vaktinden akşam vaktine kadar, şirk etmeyenler , tevbe edip şirkden kurtulmak isteyenleri katl ettiler Akşam üzeri Musâ ve Hârûn aleyhime’s -selâm katl olunanların çokluğuna bakarak kalbl erinde meydana gelen rikkât onları duâ etmeye 36 -Kur’ân -ı Kerîm’in Türkçe Meâl -i Âlisi ve Tefsîri,C 1 ss 54 Ö N Bilmen 37 -Kur’ân -ı Kerîm’in Türkçe Meâl -i Âlisi ve Tefsîri,C 1 ss 54 Ömer Nasûhi Bilmen Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 28 sevk etti Duâ ettiler, Cenâb -ı Hakk da katil emrini afvetdi Ancak ilâhî afv gelinceye kadar pek çoklarının katl olundukları, katl olunanların şehîd, geri kalanların da mağfiret olduğu mervîdir” 38 Nefislerini katl ile murad, tevbe edenlerin tevbelerinin kabul edilmesi için nefislerini katl etmeleri emr edilince , diğerlerinin kendilerini katli için nefislerini teslîm etmekdir Yoksa kendi nefislerini kendi elleri ile katl etmek değildir” 39 Âyet -i kerîme’de iki kere zikri geçen ( ءى ِ ب َلب : Bârî’), ism-i şerifi, yaratırken ayıpsız ve noksansız olarak yaratmak demektir ki Hâlik ism- işerîfinden daha ehass’dır (şumüllüdür) 40 Şu halde yaratılışı ayıpsız, kusursuz ve noksansız olan ey insan, sen nasıl oluyor da nefsî arzularına uyarak seni yaratana şirk koşarak O’na yönelmiyorsun? Aklın var ise hemen Rabb’ine yönel, O’na hiçbir şey’i eş koşma ve -buzağıya tapanlar gibi - şirk yollarına sapma Buradaki ( َ لف ْ ق ل ت ل وَ َ ا ا ْ ن ل ف َ س ل ك ْ م :Nefislerinizi öldürünüz ) lâfzına, üç ma’na verilmişdir: 1- Hakîkî ma’nası , ya’nî herkesin kendini öldürmesidir ki bu halde tevbe etmeyen âsîlerden başka hiçbir kimse kalmazdı Bunun için murat, bu ma’na değildir , denilmişdir 2- Örfî ma’nâsıdır ki şirke sapanların tevbelerinin kabul edilmesi için , şirk koşmadıkları halde tevbe edenlere, -aslında birbirinin din kardeşi olan bir toplumun fertlerine - haydi 38 -Terceme- i Tibyân,,C1 ss 60 39 -Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’lKur’ân,C 1 ss 128 Mehmed Vehbi 40 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir,C 1 ss 354 -356 Elmalılı M H Yazır Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 29 bakalım onları öldürünüz demektir ki müf essirlerin ekseriyyeti bu ma’nâyı tercih etmişlerdir 3- Mecâzî ma’nâdır ki ( ْ م ل ك َ س ل ف ْ ن َا ا ل وَ لت ْ ق َلف : Nefislerinizi öldürünüz ) ya’nî günahınıza ve çıkardığınız fitne, fesâd ve ihtilâle pişman olarak gam ve kederden canınızı çıkarın veyâ şehevî arzûlarınızdan nefsinizi men’ ederek riyâzet ediniz ( nefislerinizi kırınız, dünyâ lezzetlerinden ve rahatlığından sakındırınız ), nefsî arzularınızı bırakarak Allâh’a yönelip O’na kulluk yapınız Çünkü bu fitne, fesâd ve ihtilâli yaptıran ve şirke saptıran hep şehvetler ve nefsî arzûlardır Tevbe edilince bunların hepsi kırılır ve o tevbe kabul edilir Bu hâdise , rivâyete göre şöyle cereyan etmişdir: Mûsa aleyhi’s -selâm Allâhü Teâlâ’nın emrine imtisâlen Tûr Dağı’na (Tûr -i Sînâ’ya) gidince O’nun gıyâbında İsrâil Oğulları’ndan Sâmire kabî lesinden Sâmirî isminde birisi, kendisinin ve kendisine inananların elinde bulunan altınları toplayıp ateşde eriterek buzağı şeklinde altından bir heykel yaparak bağırtmaya başlamış ve Bakara’ya ( ineğe) tapan Mısırlı ve diğer putperest kimseler gibi kendisine inanan Benî İsrâil toplumuna “İşte Mûsâ bunu aramaya gitti, O’nun aradığı Allâh bu , O’nu giderken burada unutmuş” diye taptırmaya başlamış ve Fir’avn’in zulmünden kurtulduktan sonra sâhip oldukları ni’metlere karşı nankörlük ederek böyle bir fitne, fesâd ve ihtilâl çıkarmış; bunlara karşı olan Hârûn aleyhi’s -selâm ve berâberi ndekiler de - Ey kavmim, siz bu (buzağı) ile imtihâna çekildiniz Sizin hakîkî Rabb’iniz çok esirgeyen (Allâh’dır) Haydi bana tâbi’ olun Benim emrime itâat edin - dediler ise de böyle bir şey’in yayılmasını kuvvetle men’ etmeyerek Mûsâ aleyhi’s-selâm ’ın gelmesini Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 30 b ek lemişler, bunun için de fitne, fesâd ve ihtilâl kısa bir zamanda alabildiğine yaygın bir hâle gelmiş; Mûsâ aleyhi’s- selâm Tûr Dağı’ndan gelince Allâhü Teâlâ’dan aldığı Hükm- i Furkân’ da (hak ile bâtılı ayırd eden hüküm’ lerde)41 bildirilen emirler ile hepsine birden ( ِ ا ن ل ك ْ م ل ت ْ ََ َظ ْ م ْ نأ ل ف َ س ل ْ كم :Şübhesiz siz k endinize yazık etmişsiniz ) diye hitap etmiş, onlarda bunun çâresi nedir söyle onu yapalım demişler, O da hem buzağı ya tapanlara, hem de sükût ile karşılayıp kendisinin gelmesini bekleyenlere, bu günahlarından dolayı de rhâl tevbe etmelerini ve buzağıya tapanların tevbelerinin kabul olması için hemen nefislerini katl etmelerini söylemiş ve buzağıya tapmadıkları halde tevbe edenlarin, şirkden dönüp tevbe edenlerin tevbelerinin kabul olması için hemen onları katl etmelerini emr etmiş dir Bu suretle bu dahilî harb Allâhü Teâlâ’nın izni ile muvaffakıyyetle neticelenmiş, bunun neticesi olarak da Benî İsrâi l kurtuluşa kavuşmuştur Rivâyete göre bu katliamda yetmiş bin kişi katl edilmişdir ki bu hadise de doğrudan doğruya ( ل وَ لت ْ ق َلف ا : öldürünüz ) buyurulmayıb da ( ْ م ل ك َ س ل ف ْ ن َاا ل وَ لت ْ ق َلف : hemen nefislerinizi katlediniz -öldürünüz -) buyurulması, hâdisenin hem dâhilî, hem de acıklı bir hâdise olduğuna işâret olduğu gibi, nefse zulmün şiddetine de işâretdir Tâ -Hâ sûresi’nin 80-98 âyet -i kerîme’leri de , böyle bir hâdisenin daha iyi anlaşılmasına ap -açık bir ışık tutmaktadır ki şöyledir: 41 - “Mûsâ’ya, sapıklıkdan ayrılıp doğru yola gelesiniz d iye, -Tûr - da o Kitâbı (Tevrât’ı) ve Furkân’ı (Hak ilebâtılı ayırd eden hüküm’ leri) vermişdik” Bakara 53 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 31 “Ey İsrâil Oğulları, sizi düşmanınızdan (Fir’avn’dan ve kavminden) kurtardık Tûr’un sağ yanında da sizin üstünüze kudret helvası ile bıldırcın indirdik” “Size rızık olarak verdiklerimizin en temizlerinden yeyin, bu husûsda taşkınlık (ve nankörlük) etmeyin Sonra üstünüze azâbım vâcib olur Benim gazâbım da kimin üstüne vâcib olursa muhakkak ki o, helâk uçurumuna yuvarlanmışdır” “(Bununla berâber) şübhesiz ki ben tevbe ve îmân edenleri, iyi amel (vehareket) de bulunanları, son ra da doğru yolda sebat gösterenleri elbette çok yarlığacıyım” “Ey Mûsâ, seni kavminden ayırıp acele et tiren (yanındakileri arkadabırakıp acele acele önden götüren) ne dir?” 42 “Dedi: Onlar, işte onlar da benim ardım ca (geliyorlar) Ben acele etdim ki Yâ Rabb (benden daha çok) hoşnûd olasın” “Buyurdu: Biz senden sonra (kavmini Hârûn aleyhi’s- selâm’a bırakıp ayrıldıktan son ra) kavmini imtihâna çekdik Sâmirî , (altından yaptığı buzağıheykelini Tanrı diye göstermek ve onları taptırmak sûretiyle) onları saptırdı” “(Bunun üzerine) Mûsâ, derhal çok öfkeli ve tasalı olarak kavmine döndü de: -Ey kavmim, Rabb’iniz size güzel bir va’d ile söz vermedi mi? Yoksa (ayrılışımın) üzerinden çok zaman mı uzadı? Yâhud Rabb’inizden size bir gazab 42 -Mûsa aleyhi’s -selâm kavminden seçtiği yetmiş kişi ile birlikde Tevrât’ı almak için Tûr’a giderken Rabb’ine olan şevkinden dolayı acele acele gitmeye başlayıp yanındakilere “siz arkadan gelin” demişdi Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 32 vâcib olmasını mı istediniz de bana olan va’dinizde n caydınız - dedi” “Dediler: -Biz sana verdiğimiz sözden kendimize mâlik olarak caymadık Fakat biz o kavmin (Mısır’dan çıkarken Kıbtî’lerin) zînetinden bir takım ağırlıklar yüklenmişdik de onları (Sâmirî’nin emri ile yaktığı bir ateşe) atmışdık Sâmirî de (kendi zînetini) atmışdı” “Hulâsa: O, kendilerine böğüren bir buzağı heykeli (döküp) çıkardı (Bumun üzerine gerek Sâmirî ve gerekse ona inanan avanesi) ;-İşte sizin de, Mûsâ’nın da Tanrısı budur! Fakat (Mûsâ, Tûr’a gitmeden evvel bunu bura da) unutdu- dediler” “Bilmiyorlar mıydı ki o (buzağı), onlara hiç bir sözle mukâbele edemiyor, onlara ne bir zarar, ne de bir fâide vermek kudretine sâhip olamıyordu” “And olsun, Hârûn onlara daha evvel (Mûsâ aleyhi’s- selâm Tûr’dan dönmeden evvel):-Ey kavmim, siz bu (buzağı) ile imtihâna çekildiniz Sizin hakîkî Rabb’iniz çok esirgeyen (Allâh’dır) Haydi bana tâbi’ olun Benim emrime itâat edin - de mişdi” “Onlar ise: -Biz, Mûsâ bize dönüp gelinceye kadar o (buzağı) ya (tapmakda) kâim ve dâim olmakdan kat’iyyen ayrılmayacağız - demişlerdi” “Mûsâ (gelince) dedi ki: - Ey Hârun, bunların sapdıklarını gördüğün zaman benim ardımca gelmenden seni men’ eden ne idi? Sen benim emrime ısyân mı etdin , (diyerek sakalını ve saçlarını tu tup O’na çıkışdı )?” Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 33 “(Hârun da): -Ey anamın oğlu, sakalımı, başımı (n saçını) tutma Ben senin, İsrâil Oğulları arasında ayrılık çıka rdın, sözümü dinlemedin, diyeceğinden korkdum- dedi” “(Mûsâ da): -Ya senin zorun ne idi, Ey Sâmirî - dedi” “O da (Sâmirî de): -Ben onların görmediklerini gördüm Bunun için o peygamberin izinden bir avuç toprak alıp onu (erimiş hulliyyâtın içine ) atdım Bunu bana nefsim hoş gösterdi - dedi” “(Mûsâ da): Haydi (def’ olup) git Çünkü senin hayâtın boyunca nasîbin (Toplumdan ilgini keserek benimle buluşup bana) temas etmeyin demendir 43 Sana, senin için şübhesiz aslâ vaz geçilemeyecek bir cezâ günü dahî vardır Üstüne düşüp taptığın Tanrına bak, biz onu (cayır cayır) yakacağız , sonra onu parça parça edip denize atacağız” Sizin Tanrınız, ancak kendisinden başka hiç bir Tanrı bulunmayan Allâh’dır O’nun ilmi her şey’i kuşatmışdır” 44 “(Tûr’a giden) Mûsâ’nın arkasından kavmi zînet takımlarından bir buzağı heykeli (yapıp onu Tanrı) edindiler ki onun (inek gibi) bir böğürmesi vardı Onun kendileri ile konuşmayacağını, onlara bir yol gösteremeyeceğini görmediler mi ki ona tutundular, kendilerine yazık ediciler oldular” “Vaktâki (ellerini ısırıp dizlerine vurarak buzağıya tapmakdan) 45 çok pişman oldular ve kendilerinin 43 - Sâmirî, bu hâdiseden sonra çöllerde ve vahşî hayvanlar içerisi nde yaşayıp ömür tüketmeye mecbur olmuşdur 44 -Tâ -Hâ, 80 -98 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 34 muhakkak saptıklarını gördüler de : -Eğer Rabb’imiz bize acımaz, bizi bağışlamazsa her halde en büyük ziyana uğrayanlardan olacağız - dediler” “Mûsâ, kavmine öfkeli, kederli döndüğü zaman dedi ki: - Size bıraktığım şu makâmımda arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabb’inizin emrini (beklemeyip) acele ettiniz ha -? (Tevrat) levhalarını bırakıverip kardeşinin başından tutdu, kendine doğru çekiyordu (Hârun): -An am oğlu, bu kavim (buadamlar) beni cidden hırpaladılar Azkaldı ki beni öldüreceklerdi Sen de bana düşmanları sevindirecek hareketde bulunma böyle Beni zâlimler gürûhiyle berâber tutma - dedi” “(Mûsâ) dedi ki: -Yâ Rabb, beni de, kardeşimi de mağfiret et Bizi rahmetinin içine koy Sen esirgeyenlerden daha esirgeyensin -” “Şübhe yok ki buzağıya (Tanrı diye) tutunanlara Rabb’lerinden bir gazâb, dünyâ hayâtında bir horluk erişecekdir İşte biz (Allâh’a karşı) yalan düzenleri (dinde bid’at leri yapanları) böyle cezâlandırırız” “Kötülükleri yapıtıkdan sonra tevbe ederek îman edenler hakkında, şübhesiz ki Rabb’in Gafûr ve Rahîm’dir” “Vaktâki Mûsâ’dan o öfke uzaklaşıp sükûn buldu; (bıraktığı) levhaları aldı Onun bir nüshasında (şu da yazılı idi) : -(Sapıklıkdan kurtulup) hidâyet’e, (azâbdan kurtulup) 45 -Arab’lar çok pişman oldukları bir konuda pişmanlıkları nı ( ِ ه ِ َي ِ َ ط ِ ق ل س : sükıta fîyedihî ) ile ta’bîr ederler ve böyle bir pişmanlık zamânında ellerini ısırıp sonra dizlerine vururlar Bu suretle de elleri dizlerine d üşmüş olur Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C,1 ss 238 (75 nolu dip not) H B Çantay Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 35 rahmet’e (kavuşmak) o kimselere mahsusdur ki onlar Rabb’lerinden korkarlar” 46 Bunun için ümmetlerinin böyle kötü âkıbetlere düşmesini hiç bir zaman arzû etmeyen Hazreti Muhammed sallâ'llâhü aleyhi ve sellem, Ashâb -ı Kirâm’ına, -insanları ve ümmetlerini, akla hayâle gelmedik felâketlere sürükleyecek olan - Kıyâmet alâmetlerinden bahs ederken, “ Emr- i bi’l-ma’rûf ve nehy -i ani’l -münker -(iyiliği emr etmek ve kötülükden vaz geçirmek) -, terk edildi ği zaman Kıyâmeti bekleyin” buyurmuşdur Ashâb -ı Kirâm da, ل س َ بل َي ِ َ و َ َ م ْ ت لي َ ر ل ك ْ ا ل ر ْ م َ ِ بل ْ ل ِ فو ل ر ْ َ َ َ و نلا ل ي ْ ه ِ ن َ ع ْ لا ْ ن ل َ ك ِ ر؟ “Yâ Rasûle’llâh, emr -i bi’l -ma’rûf ve nehy -i ani’l -münker ne zaman terk edilecekdir?” deyince, ِ إ ا َ ذ َ ظ َ ر َ ه ِ ت ْ لا َ ل ا َ ن َ ه ل ة ِ َ لي ِ خ ل ك ِ ب ْ م َ و ْ لا َ لف َ ش ِ ح لة ِ َ ر ِ شا ِ ب ل ك ْ م َ و َ َ َ ل و ْ لا ْ َ ل ل ك ِ َ لغ ِ ص ل ك ِ ب ْ م َ و ْ لا ْ ق ِ ف ل ِ َ ا ِ ل ِ زا َ ب ل ك ْ م “ İçinizde bulunan hayırlı kimseler müdâheneye (yağcılığa) başladığı, şerîr kimseler şerlerini artırmaya başladığı, mülk (yetki, kudret ve idârî makamlar) ehli olmayan küçüklerinizin (rezil kimselerinizin) eline geçtiği (eline verildiği), dînî konular da ilmi ile amel etmeyen (şahsî re’y ve arzûları ile cevâb vererek hem halkı idlâl eden, hem de 46 -A’râf, 148 -154 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 36 kendilerini dalâlet’de bırakan) rezil kimselerin eline geçtiği zaman ,-iyiliği emr etmek ve kötülükden vaz geçirmek, terk edilecekdir- ” 47 buyurmuşdur Başka bir Hadîs -i şerîf' de de, َة َ ع لسلا ِ ر ِ ظ َت ْ نا َلف ِ ِ َ ْ ه َا ِ ْ َ غ َ ِ ا ل ر ْ م َ ْا َ ا س ل و َاذ ِ ا "Emânet, ehliyetsiz kimselere saltanat tahtı yapılıp oturtul du mu kıyâmetin kopmasını bekle" 48 buyurulmuşdur Aynı zamanda şu âyet -i kerîme’lerde ve benzerlerinde gerekli uyarılar yapılarak -iş işten geçip kuş kafesden uçmadan; eyvah, aldanmışım, aldatılmışım demeden - kendimizi ve idâre ettiklerimizi felâketden felâkete sürükleyen yanlış yollara götürmememiz tekrar tekrar tenbîh edilmektedir: ْ م ل ك َلل َ ْ عَأاو لَ ِ ط ْ ب ل ت َ َ و َ لو ل س رلا او ل َي ِ طَأ َ و َ َلا او لَي ِ طَأ او لن َ مآ َ ني ِ ذ لا ل َ ه ي َأ ل َي Ey îmân edenler, Allâh’a itâat edin Peygamber’e itâat edin (Günahlarınız ile, nifâkınız ile, riyâkarlığınız ile, ezâlarınız ile ve benzerleri ile) amellerinizi boşa çıkarmayın” 49 َ ا ل َ م َ و او ل ه َ ت ْ ن َلف ل ْ ن َ ع ْ م ل كي َ ه َنل َ م َ و لهو ل ذ ل خ َف ل لو ل س رلا ل م ل كي َت ج َ ا ا ل وق تا َ و ط ل ي ِ َ ش َ ا ن ِ إ ِ َلق ِ َ ْلا م 47 -İhyâu Ulûmi’d -dîn, 1 Kitâb ss 99 Müdâhene : Dalkavukluk, koltukculuk, yağcılık etmek, koltuk v ermek, Allâhü Teâlâ'yı ve Rasûl'ünü bırakıp kula kul olmak ma'nâlarınadı r ki bir nev'î şirk ma'nâsını ifâde eder 48 -Sahîhu’l -Buhârî, Kitâbü’l -ilm, Cüz’ 1 ss 2 3 S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 201 Kâmil Miras 49 -Muhammed ,33 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 37 “Rasûl size ne verdi ise onu alın, size ne yasak etdi ise ondan da sakının Allâh’dan korkun Çünkü, Allâh (ın) azâbı çetindir” 50 َ نو ل ر ِ سل ََ ا ً ذ ِ إ ْ م ل ك ن ِ إ ْ م ل ك ََ ْ ث ِ م ا ً ر َ ش َب م لت ْ َ َطَأ ْ ن ِ ئ َل َ و “Eğer siz kendiniz gibi (sizin gibi) bir insana boyun eğecek olursanız, (onun emir ve nehiylerine uyar ve onun dediklerini yaparsanız) and olsun ki, bu takdirde siz mutlakâ hüsrâna düşersiniz (zarar ve ziyana düşmüş olursunuz,) ” 51 ْ م ل ك اب َ ب ْ ن ِ م ْ م ل ك ْ ي َل ِ ا َ ل ِ ز ْن لا َلم َ ن َ س ْ ح َا ا ل وَ ِ ب تا َ و ْ م لت ْ ن َا َ و ًة َت ْ َ َب ل َاذ َ َ ْلا ل م ل ك َي ِ ت ْل َي ْ ن َا ِ ل ْ ب َ ق ْ ن ِ م َ ن ل ور ل َ ْ ش َت "Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azâb gelmezden önce Rabb'inizden size indirilenin en güzeli (olan Kur’ân’a ve peygamberlerin en hayırlısı olan Hazreti Muhammed aleyhi's -selâm'a) uyun" 52 ا ً َبَأ ل َ هي ِ ف َ ني ِ ِ لل َ خ َ من َ ه َ ج َ بل َن ل َل ن ِ إ َف ل َلو ل س َ ب َ و َ َلا ِ ص ْ َ َي ن َ م َ و “Kim Allâh’a ve peygamberine isyân ederse şübhesiz onun için cehennem ateşi vardır, kendileri orada ebedî, dâim kalıcı olma k üzere” 53 ِ ا ل َ و لن َ ِ ن ِ م ْ ؤ ل ْلا ِ لي ِ ب َ س َ ر ْ ي َ غ ْ ع ِ ب ت َي َ و ى َ لْ لا ل َل َ َ ب َ ت ل َ م ِ ْ َ َب ن ِ م َ لو ل س رلا ِ ق ِ قل َ ش لي ن َ م َ و َ من َ ه َ ج ِ ِ َ ْ ص لن َ و َ و َ ت ل َ م ط ا ً ِ ص َ م ْ ت َءل َ س َ و ع “Her kim ki doğru yol besbelli olduktan sonra peygambere muhâlefet eder ve mü’minlerin yolundan 50 -Haşr,7 51 -Mü’minûn 34 52 -Zümer, 55 53 -Cin 23 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 38 başkasına uyup giderse, onu, döndüğü o yolda kendi hâline bırakırız (Âhiretde de) cehenneme atarız O ne kötü bir yerdir” 54 ِ ِ َ ل س ل ب َ و ِ َّلا َْ َب ا ل وق ا ر َ ف لي نَأ َ نو ل ي ِ ر لي َ و ِ ِ َ ل س ل ب َ و ِ َّلل ِ ب َ نو ل ر ل ف ْ ك َي َ ني ِ ذ لا ن ِ إ ل ن ِ م ْ ؤ لن َ نو للو ل قي َ و ض ْ َ َ ب ِ ب ل ر ل ف ْ ك َن َ و ض ْ َ َ ب ِ ب ًي ِ ب َ س َ ك ِ ل َذ َْ َب او ل ذ ِ خ ت َي نَأ َ نو ل ي ِ ر لي َ و ل م ل ه َ ك ِ ئ َلولأ ًل ّ ق َ ح َ نو ل ر ِ فل َ ك ْلا ج ل ًني ِ ه م ل ًبا َ ذ َ ع َ ني ِ ر ِ فل َ ك ْ َ ِ ل ل َن ْ َت ْ عَأ َ و “Allâh ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olan, bir de Allâh ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen (Allâh’a inanıp peygamberlerine inanmayan), -(Bunlardan) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz - diyen ve böylece (küfr ile îmân) arasında bir yo l tutmaya yeltenen kimseler (yok mu?) işte onlar gerçek kâfirlerin ta kendileridir Biz o kâfirlere hor ve hakir edici bir azâb hazırlamışızdır” 55 ِ ت ْ ؤ لي َ ف ْ و َ س َ ك ِ ئ َل ْ ولأ ْ م ل ه ْ ن ا م َ حَأ َْ َب ْاو لق ا ر َ ف لي َْ ل َ و ِ ِ َ ل س ل ب َ و ِ َّلل ِ ب ْاو لن َ مآ َ ني ِ ذ لا َ و ْ م ل ه َ بو ل جلأ ْ م ِ هي ط ل ً ي ِ ح ب ا ً بو ل ف َ غ ل َّلا َ نل َ ك َ و ط “Allâh’a ve peygambere îmân edib onlardan birini diğerinden ayırmayanlar (a gelince): Onlar da mükâfâtları kendilerine verilecek olanlardır Allâh çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir” 56 اً ي ِ ر م ل ًنل َط ْ ي َ ش ِ إ َ نو ل ع ْ َي ن ِ إ َ و ل ًبي ِ ص َن َ ك ِ دل َب ِ ع ْ ن ِ م ن َ ذ ِ َ َ َ لل َق َ و ل َّلا ل َن َ َ َل لً ضو ل ر ْ ف م ِ مل َ َ ْ ن َ ْا َ نا َ ذآ ن ل ك ات َب لي ََ َ ف ْ م ل ه ن َ ر ل م َ َ و ْ م ل هن َ ي ا ن َ م ل َ َ و ْ م ل هن َ ِ ض ل َ َ و ْ م ل ه ن َ ر ل م َ َ و ن ل ر ا ي َغ ل ي ََ َ ف ِ َّلا َ ق ْ َ َ خ ط ل ًنا َ ر ْ س ل خ َ ر ِ س َ خ ْ َ ق َ ف ِ َّلا ِ نو ل د ن ا م ل ي ِ ل َ و َ نل َط ْ ي شلا ِ ذ ِ خ ت َي ن َ م َ و 54 -Nisâ’ 115 55 -Nisâ’ 150 -151 56 -Nisâ’ 152 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 39 ل ًني ِ ب م ط ْ م ِ هي ان َ ل َ و ْ م ل ه ل ِ َ َي ط ل ه ل ِ َ َي ل َ م َ و ا ً بو ل ر ل غ ِ إ ل نل َط ْ ي شلا ل م ل من َ ه َ ج ْ م ل ها َ و ْ أ َ م َ ك ِ ئ َل ْ ولأ لً صي ِ َ ل َ ه ْ ن َ ع َ نو ل ِ َ َ َ و “Onlar, o çok inadcı şeytandan başkasına tapmış olmazlar” “Allâh onu rahmetinden koğdu O da (şöyle) dedi: - Celâlin hakkı için, kullarından muayyen bir nasîb edineceğim, onları behemehal saptıracağım, onları mutlaka olmayacak kuruntulara boğacağım, onlara kat’iyyen emr edeceğim de davarların kulaklarını yaracaklar, onlara muhakkak emr edeceğim de Alllâh’ın yarattığını değiştirecekler- Kim Allâh’ı bırakarak şeytanı bir yâr edinirse şübhesiz açıkdan açığa büyük bir ziyana düşmüşdür o” “(Şeytan) onlara va’d eder, onları olmayacak kuruntulara düşürür Şeytanın kendilerine va’d ettiği bütün şey’ler ise aldatmadan başkası değildir” “İşte onlar (böyle) Onların yurdları cehennemdir Oradan kaçacak bir yer de bulamayacaklardır onlar” 57 ل ون َ مآ َ ني ِ ذ لا َ و ل وَ ِ َ ع َ و ا ا ل بل َ ه ْ ن َا ل َ ه ِ ت َْ ن ِ م ي ِ ر َْ تلن َ ج ْ م ل ه لَ ِ خ ْ لن َ س ِ تل َِ لل صلا اً َبَأ ل َ هي ِ ف َ ني ِ ِ لل َ خ ط ّ ق َ ح ِ َّلا َ ْ ع َ و ً ل ط ًي ِ ق ِ َّلا َ ن ِ م ل ق َ ْ صَأ ْ ن َ م َ و “Îmân edib de iyi işler yapanlar (a gelince): Biz onları altlarından ırmaklar akar cennetlere –içlerinde temelli temellikalıcı oldukları halde - sokacağız İşte Allâh’ın dosdoğru bir va’di Allâh’dan daha doğru sözlü kim olabilir” 58 57 -Nisâ’ 117 -121 58 -Nisâ’ 122 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 40 ْ م ل هل َن ْ ِ َ ب ْ و َل َ و َ نو ل ه َ ْ َ َي ْ م ِِ ل َي ْ غ لط ِ او ج ََ َل ر ل ض ن ِ م م ِِ ل َ م ل َن ْ ف َ ش َ ك َ و َ نو ل ع ر َ ض َت َي ل َ م َ و ْ م ِ ا َ ر ِ ل او لنل َ ك َت ْ سا ل َ َف ِ ا َ ذ َ َ ْلل ِ ب ْ م ل هل َن ْ ذ َ خَأ ْ َ ق َل َ و َ نو ل س ِ َ ْ ب ل م ِ ي ِ ف ْ م ل ه ا َ ذ ِ إ ي ِ َ ش ا َ ذ َ ع ا َ ذ ل ًبل َب م ِ ه ْ ي ََ َ ع ل َن ْ ح َت َ ف ا َ ذ ِ إ َ ح ع “Eğer biz onlara acıyıb da kendilerindeki zararı (açlığı, kıtlığı ve benzerlerini) giderecek olursak yine serseriyâne azgınlıklarında muhakkak devam ve inad edeceklerdir” “And olsun ki biz onları (evvelce de açlık) azâb (ı) ile yakaladık da yine Rabb’lerine baş eğmediler Onlar yalvarıp yakarmazlar” “Nihâyet üzerlerine azâbı çetin bir kapı açtığımız vakit (görürürsün ki) onlar bunun içinde ümidsizlikle donub kalmışlardır, (her türlü hayırdan ve kurtuluş ümidinden mahrum kalmışlar ve lâyık oldukları cezaya kavuşmuşlardır ” 59 Bu esâslara binâen ba’zı Din görevlileri ’nin dînî konuları, -Ehl-i S ünnet ve Cem âat esâslarına aykırı olarak - kendi anlayışlarına göre çözmeye kalkışmaları, büyük bir mes’ûliyyet i gerektirir Böyle bir kimse vereceği bir cevâbda, verdiği bir hukümde isâbet etse bile -bilmeden cevâb vermiş olacağından - yine mes’ûliyyetden kurtulamaz Çünkü - yukarıda da geçtiği gibi - hadîs -i şerîfde, şöyle buyurulmuşdur: ْ م ل كلأ َ ر ْ ج َا ْ ت ل ف ْلا َ ىَ َ ع ب لنلا َ ىَ َ ع ْ م ل ك لأ َ ر ْ ج َا َلي 59 -Mü’minûn 75 -76 -77 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 41 “Sizin ateşe atılmaya en cür’etkârınız, fetvâ’ya -ya’nî şer’î mes’elelere âit konularda cevâb verm eye- en ziyâde cür’et göstereninizdir” 60 Son zamanlarda yenilenme hevesine kapılan ba’zı Din görevlileri , (sıfatı ne olursa olsun ) İslâm Dîni’nin dört ana kaynağı olan Kitâb, Sünnet, İcmâu’l -ümmet ve Kıyâsü’l - fukahâ’ dışına çıkarak ve sosyal bilimcileri örnek alarak “Yaşadığımız toplumsal hayat, sürekli bir değişiklik göstermektedir Değişmeyen bir şey’ varsa o da hayâtın sürekli değiştiği gerçeğidir” tezini ileri sürüp bir benzetme yaparak “İslâm Dîni’nin İctihâd Kurumu , İslâm’ın ilk asırlarından i’tibâren günlük hayâtın proplemlerine çözüm üretebilmeyi ya’nî yenilenmeyi sağlamıştır” demekte; diğer bır kısmı da “Mutlak doğru Kur’ân -ı Kerîm’dir; mutlak doğru Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm’ın Kur’ân’ı aksettirdiği sünnetidir ” dediği halde, büyük bir yanılgıya düşerek “Peygamber Efendimiz sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’in kendi devrinin şartları içinde tezâhür eden bir davranışını - şeklî olarak - kutsallaştıracak olur isek, yanlış yollara gitmekten kurtulamayız” diyerek âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîf’ler karşısındaki İblis -vârî yanılgısını ortaya koyup hem dâll hem mudıll bir kimse olduğunu ap -açık ortaya koymaktadır Ayrıca Diyanet Aylık Dergisi’nin Temmuz-2009-223 sayılı dergi yazılarının birinde “Değişme ve yenilenme , hayatın bir gerçeği ve her alanı kuşatan bir olgudur” denilerek dînî konular hakkındaki tartışmaların üç başlık altında toplandığı ifâde edilmekte, bunlardan birinci görüşte olanlar için 60 -Hukûk -ı İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu, C 1 ss 250 Ö Nasûh Bilmen Dârimi, Mukaddime, 20 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 42 “Yenilenme fikrine veyâ kavramına olumsuz bakanların görüşüdür ki bunlara göre dinde yenilenme olmaz, yenilenme dînin özünden sapma anlamına gelir” denilmekte ve diğer iki görüşün de yenilenmeye açık olduğu dile getirilmektedir ki bunlardan birincisi doğru, diğerleri tamamen yanlıştır Halbuki ictihâd melekesine ve yekisine sâhib olan bir M üctehid’in yapmış olduğu bir içtihat, bir vahye veyâ bir delile bir dayanağı olmadan sürekli değişiklik gösteren hayâtın proplemlerine ayak uydurup nefsî veyâ keyfî hevâ ve hevese uygun bid’at, şirk ve küfürde yenilenmek değil, yeni yeni karşılaşılan herhangi bir proplemin dînî hükmünü, Kur’ân ve Sünnet’in ışığında Cenâb -ı Hakk’ın muradına en yakın bir şekilde bulup Müslümân’ların istifâdesine arzetmektir Aynı şekilde Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’ın sünnetlerinin kutsallaştırılması konusu ise, vahyi ve Hazreti Peygamber aleyhi’s -selâm ’ı anlamamanın bir neticesidir, Çünkü Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm ’ın fem -i muhsinlerinden vahye dayanmayan hiçbir şey’ çıkmamıştır O, her söylediğini ve her yaptığını, Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiylerine göre yapar ve yaptırmaya çalışır Buna dâir bir çok âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîf vardır ki bunlardan ba’zıları şöyledir: ِ لي ِ ول َق َا َ ض ْ َ َب ل َن ْ ي ََ َ ع َ ل و َ ق َ ت ْ و َل َ و َ ِ ِ َي ْلل ِ ب ل ْ ن ِ م ل َن ْ ذ َ خ َ َ ِ ت َ و ْلا ل ْ ن ِ م ل َن ْ َ َط َ ق َل ل ث َ ني ِ ز ِ جل َ ح ل ْ ن َ ع َ ح َا ْ ن ِ م ْ م ل ك ْ ن ِ م ل َ َف “Eğer (Peygamber söylemediğimiz) ba’zı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı” “Elbetde O’nun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverirdik (boynunu vururduk)” Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 43 “Sonra da, hiç şübhesiz, O’nun kalb damarını koparırdık (da yaşatmazdık)” “O vakit sizden hiç biriniz buna (bu katlimize) mâni’ deolamazdınız” 61 ىَ و َ ه ا َ ذ ِ إ ِ م ْ جنلا َ و ى َ و َ غ ل َ م َ و ْ م ل ك لب ِ حل َ ص ل َ ض ل َ م ج ى َ و َْ لا ِ ن َ ع ل ق ِ ط ْ ن َي ل َ م َ و ط ْ ن ِ إ َ ىحو لي ٌ ي ْ ح َ و ِ إ َ و ل ه ى َ و ل ق ْلا ل ي ِ َ ش ل َ َ َ ع “Batdığı dem yıldıza andolsun ki”, “Sâhibiniz (Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm, doğru yoldan) sapmadı Bâtıl’a da inanmadı” “O, kendi (re’y-ü) hevâ’sından söylemez” “O, (O’nun sizlere teblîğ etdiği, Kur’ân ve din nâmına söylediği her söz), kendisine (Allâh tarafından) ilkâ’ edile gelen bir vahy’den başka (bir şey’) değildir” “Onu, müthiş kuvvetlere mâlik olan (Cebrâil aleyhi’s- selâm ) öğretdi” 62 Bunun için İslâm Dîni’ni, batının demokrasî, lâiklik ve temeli olmayan bir özgürlük anlayışı ile “Değişme ve yenilenme hayatın bir gerçeği ve her alanı kuşatan bir olgudur” felsefesine kapılarak dînî gerçekleri aslından saptırıp yenilenme yapacağım diye hakk ile bâtılı birbirine karıştırarak ba’zı hukümlerini kabûl edip ba’zı hukümlerini kabûl etmemek, bu sûretle de dinlerini bir çok işlerinden ayırarak dilediği gibi hareket etmek, aslâ câiz değildir Böyle bir sevdâya kapılanlar, elbetde ki ap -açık bir dalâlet ve hüsrân içine düşmüş olurlar 61 -Hâkka Sûresi, âyet 44 -45 -46 -47 62 -Necm Sûresi, âyet 1 -2-3-4-5 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 44 İslâm Dîni, bir bütündür Aslâ tecezzî ( bölünme) kabul etmez Bir hukmünü kabûl etmemek veyâ kifâyetsiz görmek, tamâmını kabûl etmemek veyâ kifâyetsiz görmekdir Onda bir değişiklik yapmak da aslâ câiz değildir Çünkü onda bir değişiklik yapmak, sâdece ve sâdece yalnız Allâhü Teâlâ’nın hakkıdır ve O’nun yetkisi dâhilindedir Hiç bir kimse böyle bir yetkiye sâhib olmadığı gibi Peygamber aleyhi’s-selâm ’ın bile onda bir değişiklik yapması mümkün değildir Böyle bir şey’e cür’et, derhal helâki mûcibdir ki,şu esaslar bunun açık bir delîlidir: ِ ا َ ل ك ِ ر ْ ك ِ ذ َ ك ى ز َ ج َت َي ل َ م ل ر ْ ك ِ ذ “ Mütecezzî olmayan bir şey’in ba’zısını zikr etmek küllünü zikr gibidir, (ya'nî bölünme kabûl etmeyen bir şey’in bir kısmını bölmeye kalkışmak, o şey’in tamâmını parçalamakdır) ” 63 küllî kâidesine göre tecezzî ya’nî bölünme kabûl etmeyen bir şey’in ba’zısını kabûl edip ba’zısını kabûl etmemek veyâ geçmiş dinlerde yapıldığı gibi ilâhî emir ve nehiyleri şe ytânî isteklere uygun bir hâle getirip değiştirmek, o şey’in tamâmını kabûl etmemek demekdir ki böyle bir anlayış ve tatbîkat, Kelime- i Tevhîd’ e ve İslâm’ın esâsına aykırıdır Çünkü böyle bir davranış ve tatbîkat, -İblîs gibi fikir yürüterek - İslâm Dîni esâslarının, insanların her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya kifâyetsiz bulunduğunu kabûl etmek demek olacağından, Cenâb -ı Hakk’a cehil isnâd etmek ve O’nun kânunlarını beğenmemek olur ki böyle bir fikir ve inanca sâhib olmak, ap -açık bir şirk v e ap-açık bir küfür’dür 63 -Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -ı Fıkhiyye Kâmûsu, C 1 ss 275 (Madde 63) Ömer Nasûhi Bilmen Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 45 ل م ْ س ِ ْا ِ ا َ ْ ن ِ ع َ ني ا لا ن ِ إ فق “Hakk din, Allâhü Teâlâ ındinde İslâm’dır” 64 ل ْ ن ِ م َ ل َب ْ ق لي ْ ن ََ َ ف ًلني ِ د ِ م ْ س ِ ْا َ ر ْ ي َ غ ِ غ َت ْ ب َي ْ ن َ م َ و ج َ ني ِ ر ِ سل َْ ا َ ن ِ م ِ ة َ ر ِ خ ْا ِ َ و ل ه َ و “Kim İslâm’dan başka bir d in ararsa ondan (bu din, bu fikir, bu düzen, bu sistem) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiret’de en büyük zarara uğrayanlardandır” 65 Âyet -i kerîmeleri ve bunlara benzeyen diğer âyet -i kerîme ve hadîs -i şerifler, bunun açık bir delîlidir ki kula kul olmak, kulun fikirleri, sistemleri, düzenleri ve kuralları etrâfında toplanıp onları kabullenmek, insanları dalâlete, hüsrâna, iflâsa, anarşi ve perîşanlığa düşürmekden başka bir netîce doğurmaz Bunun için İslâm’da müdâhene ve ta’vîzde bulunmak da aslâ câiz olmadığından Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm ’a uzlaşma ( diyalog ) yapmak için gelen Mekke müşriklerinden bir gurup konuşmalarının sonunda, "Hiç olmazsa bizim ilâhlarımızın ba'zılarına el sürüver de seni tasdîk edelim ve senin ilâhına ibâdet eyleyelim" diyerek bir ta'vîz vermesini istediler Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm buna da, "Hayır" cevâbını verince ümidleri kesildi Bu hâdise üzerine İslâm Dîni'nin -her cihetden - diğer tüm dînlerden üstün olduğunu; küfür, şirk ve nifâk derdlerinden uzak bulunduğunu, başka dinlerin hukümlerine ve onlarla bir 64 -Âl -i İmrân Sûresi, âyet 19 65 -Âl -i İmrân Sûresi, âyet 85 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 46 uzlaşma yapmaya ihtiyâcı olmadığını, bunun için de onlarla bir uzlaşma yapmanın mümkün olmadığını ifâde eden Kâfirûn Sûresi nâzil oldu Bu sûretle küfr ve şirk erbâbının bu uzlaşma ve hoşgörü teklîfleri, Cenâb -ı Hakk tarafından da redd edildi ki bu sûrede şöyle deniliyordu: ْ لب ْ ع َا ل َ م َ نو ل ِ بل َ ع ْ م لت ْ ن َا َ و َ نو ل لب ْ َ َ ت ل َ م ل لب ْ ع َا َ نو ل ر ِ فل َ ك ْلا ل َ ه ي َا ل َي ْ ل لق ج َ و ل َنَأ ْ ل ْ َب َ ع ل َ م ٌ ِ بل َ ع َ ا ل َ م َ نو ل ِ بل َ ع ْ م لت ْ ن َا َ و ِ ني ِ د َِ َ و ْ م ل ك لني ِ د ْ م ل ك َل ْ لب ْ ع “(Yâ Muhammed) de ki: Ey kâfirler, ben sizin tapmakda olduklarınıza tapmam Siz de benim ibâdet etdiğime kulluk ediciler değilsiniz Ben (zâten) sizin taptıklarınıza (hiç bir zaman) tapmış değilim Siz de benim kulluk etmekde olduğuma (hiç bir zaman) kulluk ediciler değilsiniz Sizin dîniniz size, benim dînim bana” Netîce bu olunca, "Hiç olmazsa bizim ilâhlarımızın ba'zılarına el sürüver de seni tasdîk edelim ve senin ilâhına ibâdet eyleyelim" hakikatinin inceliğini anlayanlara sivri sinek saz, anlamak istemeyenlere de davul zurna azdır Bunun için görevini Allâhü Teâlâ’nın murâdına uygun bir şekilde yapmaya çalışan bir Din görevlisi , -ister müftî, ister imâm, ister müezzin, ister me’mûr olsun- Rasûlü’llâh aleyhi’s- selâm ’ın yolundan gitmeli ve her husûsda O’nu örnek edinip O’nun yolunda giderek görevlerini, -kendi hevâ ve hevesine veyâ başkalarının hevâ ve hevesine göre değil - O’nun gib i yapmaya çalışmalı; her işinde, her davranışında ve her yaşayışında O’nu örnek alıp o yolda görevini yapmalıdır Çünkü âyet -i kerîme’de şöyle buyurulmuşdur: ٌ ة َ و ْ سلأ ِ َلا ِ لو ل س َ ب ِ ْ م ل ك َل َ نل َ ك ْ َ ق َل ِ ل ٌة َن َ س َ ح ْ ن َ َ نل َ ك و ل ج ْ ر َي ا ا َ م ْ و َ ي ْلا َ و َ َلا ْ ُ َ ر ِ خ ً ا ِ ث َ ك َ َلا َ ر َ ك َذ َ و ط Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 47 “And olsun ki Rasûlü’llâh’da (Allâh’ın Rasûlü Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm’da) sizin için, Allâh’ı ve âhiret gününü ummakda olanlar için ve Allâh’ı çok zikr edenler için, güzel bir (imtisâl) numunesi vardır” 66 Aksi takdirde yukarıdaki Hadîs-i şerîf’de ifâde buyurulan -( ْ م ل ه ل وَ لت ْ ق َلف ْ م ل ه ل و لتي ِ ق َل َل َن ْ ي َ أ َف : Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz )-şiddetli uyarısın a muhatap oluruz ki böyle bir hâle düşmekden Cenâb -ı Hakk, her Din görevlisi’ ni, bizleri ve Müslüman’ları korusun Âmîn Âmîn, âmîn, âmîn Ve’l -hamdü li’llâhi Rabbi’l -âlemîn 19 -Şubat -2012 27-Rab îu’l-evvel- 1433 66 -Ahzâb, 21 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 48 F i h r i s t Dâîler (çığırtkanlar ) ve tevbe 1 Besmele Hamdele Salvele 3 Dâîler (çığırtkanlar ) ve tevbe 3 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 49 _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ _______________________________________ Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 50 Dâîler (Çığırtkanlar) ve Tevbe 51 Ali ibn- i Ebî Tâlib radıye’llâhü anh ’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ben Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğunu, işittim: Âhir zamanda yaşları küçük, tecrûbeleri kıt bir zümre y etişecektir Onlar (Hârîcî’ler gibi mahlûkâtın hayırlısıolan ) Peygamber’in teblîğâtından bahsedecekler Fakat bunlar (şiddetle atılan ) okun av (ı delerek av ) dan öte çıktığı gibi İslâm ( Dîni’n) den hemen çıkıvereceklerdir Onların îmânları boğazl arından öte geçmiyecektir Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz Çünkü ( bunlar bozguncudur ), bunları öldürmekte, öldüren kişiye kıyâmet gününde ec r-u sevâb vardır” Not:Bu Hadîs -i şerîf’de vasıfları belirtilen kişiler, mürtedd olup İslâm Dîni’nden çıkmış olacaklarından “Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz” ” veyâ mecâzî ma’nâsına göre “ görevden uzaklaştırınız” buyurulmuştur Ebû Mûsâ el -Eş’arî radıye’llâhü anh ’den Nebî sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuşdur: “Şu bir hâlis Mü’min ki Kur’ân okur ve onun muktezâsı i le amel eder, o, tadı güzel, kokusu güzel turunç (meyvesi) gibidir Şu bir Mü’min de Kur’ân okumaz, fakat mu’cebi ile amel eder Bu da tadı güzel, fakat kokusu olmayan hurma gibidir Kur’ân okuyan (fakat mu’cebi ile amel etmeyen) münâfıkın benze ri de kokusu güzel fakat acı reyhâne (otu) gibidir Kur’ân okumayan münâfıkın benzeri de tadı acı ve kötü , kokusu da acı Ebû Cehil karpuzu gibidir” “Benû Ümeyye halîfeleri ve vâlileri namazları vakitler inden pek sonraya te’hîr ederlerdi Bu münasebetsizlik evvelce Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi vesellem tarafından bir mu’cize olarak haber verilmiş ve öyle zamanlarda ne yapmak lâzım geleceği husûsu ta’lîm buyurulmuşdur” Muhterem kardeş İslâm Dîni’nin ve Fıkıh İlmi’ nin temel kurallarından biri olan bu katabçık, -Allâhü Teâlâ’nın râzı olduğu bir kul ve Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm’ın sevdiği bir ümmet olabilmek amacı ile - Müslümân’ların istifâdesine arzedilmiştir Oku, okut ve okuyana yardım et Ali Celâleddin Karakılıç Sabahat Karakılıç VAKIFDIR Münîb Karakılıç PARA İL E Muhammed Evvâh Karakılıç SATILMAZ HABERLEŞME ADRESİ Kiçiköy Mah Altıntepe Cad Gonca Sokak No 16 Talas-KAYSERİ 0352-437 00 27 0537 422 56 09