İslam dîni'ne göre dünyevî ve Uhrevî mutluluğun tek yolu, Ehl-i sünnet ve'l-cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır
İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 0 İSLÂM DÎNİ’NE GÖRE DÜNYEVÎ VE UHREVÎ MUTLULUĞU N TEK YOLU, EHL -İ SÜNNET VE’L -CEMÂAT ESA SLARINA GÖRE İNANIP YAŞA MAKDIR Y A Z A N Ali Celâleddin Karakılıç Diyanet İşleri Başkanlığı Eski Dînî Hizmetler ve Din Görevlilerini Olgunlaştırma Daire Başkanı , Fahrî vâiz İ H L Meslek Desleri Emekli Öğretmeni 2014 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 1 İSLÂM DÎNİ’NE GÖRE DÜNYEVÎ VE UHREVÎ MUTLULUĞU N TEK YOLU, EHL -İ SÜNNET VE’L -CEMÂAT ESA SLARINA GÖRE İNANIP YAŞA MAKDIR Y A Z A N Ali Celâleddin Karakılıç Diyanet İşleri Başkanlığı Eski Dînî Hizmetler ve Din Görevlilerini Olgunlaştırma Daire Başkanı, Fahrî vâiz İ H L Emekli Meslek Desleri Öğretmeni 2014 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 2 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 3 Besmele, Hamdele, Salvele ْ س ِ ب ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ا ِ م َ ِ م َلا َ ع ْلا ب َ ر ِ ِ ُ د ْ م َْ َا ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ني دلا ِ م ْ و َي ِ ك ِ لا َ م ط ُ ِ ع َت ْ س َن َ كا ي ِ إ َ و ُ د ُب ْ ع َن َ كا ي ِ إ ط ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن َا َ ني ِ ذ لا َ طا َ ر ِ ص َ مي ِ ق َت ْ س ُ م ْلا َ طا َ ر صلا ا َن ِ د ْ ه ِ ا َ لا ضلا َ و ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ِ بو ُ ض ْ غ َ م ْلا ِ ْ َ غ ٍ مي ِ ق َت ْ س ُ م ٍ طا َ ر ِ ص َ ِ إ ُءا َ ش َي ْ ن َ م ي ِ د ْ ه َي ُ ا َ و ِ م ْ س ِ ْا َ و ِ نا َ ِ ِ ل ا َني َ د َ ه يذ لا ِ ِ ُ د ْ م َْ َا َ ىف َط ْ صا َ ني ِ ذ لا ِ هِ دا َب ِ ع َ ىل َ ع ٌ م َ س َ و ِ ِ ُ د ْ م َْ َا ُ م َ سلا َ و ُة َ ول صل َا ٍ نا َ س ْ ح ِ إ ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َت ْ ن َ م َ و َ ني ِ ر ِ ها طلا َ ِ ب ي طلا ِ ه ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه ِ لآ َ ىل َ ع َ و ٍ د م َُ ا َن ِ لو ُ س َ ر َ ىل َ ع ِ ني دلا ِ م ْ و َي َ ِ إ Bi’smi’llâhi’r -Rahmâni’r -Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle O kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet Gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil Bizi, îmân’a ve (fıtrat dîni olan) İslâm’a hidâyet eden Allâh’a hamd olsun Allâh, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ) kullarına Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun Âmîn İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 4 َ نو ُ د ُب ْ ع َ ي ِ ل ِ إ َ س ْن ِ ْا َ و ن ِ ْ ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 1 1 - Zâriyât, 56 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 5 Ö N S Ö Z Allâhü Teâlâ, halifelik vasfı ile ahsen-i takvim üz ere ( en güzel bir sûretde ) yaratmış olduğu kulları nın dalâlet yollarına sapmamaları için sonsuz rahmetinin bir eseri olarak Hazreti Âdem aleyhi’s -selâm ’dan son peygamber Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm ’a gelinceye kadar gönderdiği peygamberlere Kur’ân -ı Kerîm’in ve İslâm Dîni’nin îmân, amel, ahlâk ve muâmelât esâsları nı, - bir hıkmete mebnî, îmân esâslarına te’sîr etmeyen ba’zı amelî konular hâriç - teblîğ et dirmiş ve onlardan bu konulara riâyet edeceklerine dâir kesin söz almışdır 2 Fakat bu toplumların ekseriyyeti böyle bir ni’metin kadrini bilmeyerek yaptıkları bu mukâveleyi türlü şekillerde bozmuş lar, kendilerine teblîğ edilen dîn ku rallarının aslını kaybederek dalâlete düşmüş ler, bunun neticesi olarak da dünyevî ve uhrevî azâba -gazâba lâyık olmuşlardır Allâhü Teâlâ’nın, son peygamber olarak gönderdiği Raûf ve Rahîm sıfatlarının sâhibi sevgili Rasûlü , Hazreti Muhammed sallâ’llâhi aleyhi ve sellem de, üzerine bir toz konmasına bile râzı olmadığı ümmetlerinin böyle bir hâle dûçâr olmamaları için her türlü uyarıyı yapmış, her türlü şirk, küfür, bi’dat, tefrika, dalâlet, nifâk ve anarşi yollarından uzak 2 - Allâhü Teâlâ’nın isimleri, sıfatları, ilmi ve kelâmı, e zelî ve ebedîdir Bunun için O’nun kelâmı olan Kur’ân -ı Kerîm de, ezelde, mâhiyyeti ve keyfiyyeti bizce bilinmeyen Levh- ı Mahfûz’a nasıl yazılmışsa ebede kadar da aynı olup hü kümleri aynıdır Bu husus ile ilgili olarak Kur’ân -ı Kerîm’de, şöyle buyurulmuşdur: َ ب َ م ٌ نآ ْ ر ُ ق َ و ُ ه ْ ل ٌ دي ِ ج َ م ٍ ح ْ و َل ِ ٍ ظو ُ ف ْ ح “(Kâfirlerin tekzîb etdikleri) o (Kitâb) çok şerefli (ve kadri çok yüce) bir Kur’ân’dır”; “Ki o, mahfûz bir levhada (Levh- ı Mahfûz’da) dır” (Bürûc,21 -22) İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 6 kalmalarını emr etmiş; buna rağmen bu uyarıları göz önünde bulunduran ve göz önünde bulundurmayan ümmetleri hakkında şöyle buyurmuşdur: َ س َ ت ْ ف ِ َ ت م ُا ُ ِ ت َ ث َ ىل َ ع َ ل ْ ر ِ ف َ ِ ع ْ ب َ س َ و ٍ ث َ ق ُ ك ًة ل ُ ه ِ ْ م نلا َ اق ً ة َ د ِ حا َ و إ ِ را ا ُ ول ُ س َ را َي َ ي ِ ه ْ ن َ م َ ق ِ ا َ لو لا َ لا ا َ م َ ىل َ ع ْ م ُ ه َ ني ِ ذ َ أ َ ان َ ل َ ع َ و ِ ه ْ ي َ ا ِ با َ ح ْ ص “Benim ümmetim, yakında yetmişüç fırkaya ayrılacakdır Bunların hepsi Cehennem’dedir Ancak birisi müstesnâdır - O bir fırka kimlerdir? Yâ Rasûle’llâh (denilince)- Onlar, benim ve ashâbımın bulunduğumuz i’tikad üzere bulunanlar, benim ve ashâbımın gitdiği yoldan gidenlerdir” 3 ْ م ُ ه َ ف َلا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ه ر ُ ض َي ق َْ ا َ ىل َ ع َ ني ِ ر ِ ها َظ ِ م ُا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئا َط ُ لا َ ز َ ت “Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife (kıyâmete kadar) hiç eksik olmayacaktır” 4 Bunun için Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in gösterdiği bu doğru yoldan gidenlere ve O’nun Sünnet’ine yapışanlara “Ehl-i sünnet”, O’nun gösterdiği ve teblîğ buyurduğu ahkâmı, kendi keyf ve arzûlarına göre te’vîl ve tefsîr edip değiştirenlere de “Ehl-i bid’at” denilmişdir Ehl- i bit’at’in, bir çok şu’beleri ve kısımları vadır ki bunlar, Kelâm ve Akâid kitâblarında anlatılmışdır 5 3 - Usûl -i Fıkıh Dersleri, ss 84 Büyük Haydar Efendi A kâid -i Hayriyye Tercemesi, ss 9 Mehmed Vehbi “Bu Hadîs -i şerîfi, Hâkim, Müstedrek’inde rivâyet etmişdir” Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi C 11 ss 64- 65 Kâmil Miras 4 - Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim 5 - Ehl- i bid'at fırkaları ( mezhebleri) hakkında geniç bilgi için bak: Kısa İlm -i Hâl Bilgileri ,ss 192-202 A Celâleddin Karakılıç İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 7 Bunun için bir Müslüman’ın , bu esâsları dikkâte almadan ve Ehl- i sünnet veyâ Ehl -i bid’at olduğunu belirtmeden ( umûmî olarak ) “Ben, n e Sünn î’yim, ne Şiî; Müslüman’ım” demesi, aslâ doğru bir inanış şekli değildir İşte, bu en önemli hakikati bir kere daha “Ben de Müslüman’ım” diyen kardeşlerimize hatırlatmak maksâdı ile “islâm dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yolu, E hl-i sünnet ve’l -cemâat esaslarina göre inanip yaşamakdı r” isimli bu kitâbı hazırlamaya çalıştım Maksâdımız, ْ لا ُ غ َب ْلا ِ إ ا َن ْ ي َل َ ع ا َ م َ و ُ م ُ ِ ب “Bizim üzerimize (düşen görev), ap-açık bir teblîğ’den başka (bir şey’) değildir” 6 âyet- i kerîme’sinin ışığında Tevhîd, Şirk , küfür, Bid’at ve Dalâlet konularını bir kere daha hatırlatmaktan , E hl -i sünnet ve’l -cemâat esaslarını göstermekd en ve bunlarla ilgili ba’zı konuları tebliğden başka bir şey’ değildir Bu bakımdan Teblîğ bizden, takdir kardeşlerimizden, huküm Allâhü Teâlâ’dandır Ali Celâleddin Karakılıç 02 -Kasım -2014 09 -Muharrem-1436 6 - Yâsîn, 17 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 8 ُ ا ِ د ِ ر ُي ْ ن َ م ِ ني دلا ِ ُه ْ ه ق َ ف ُي ًا ْ َ خ ِ ه ِ ب “Allâhü Teâla, bir kimsenin hayrini dilerse, onu dinde fakih yapar (anlayışlı ve bilinçli kılar)” Buhârî, Kitâbü’l -ilm, Cüz’ 1 ss 28 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 9 ْ س ِ ب ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ا ِ م YARATILIŞIN AMACI َ نو ُ د ُب ْ ع َ ي ِ ل ِ إ َ س ْن ِ ْا َ و ن ِ ْ ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 7 Âyet -i kerîme’sinde ve ُ أ ْ ن َ أ ُ ت ْ ب َب ْ ح َ أ َف ًا ّي ِ ف ْ خ َ م ًاز ْ ن َ ك ُ ت ْ ن ُ ك ، َ ق ْ ل َ خ ْلا ُ ت ْ ق َل َ خ َف َ ف ِ ر ْ ع “Ben gizli bir hazîne idim, bilinmek istedim, bilinmek için de mahlûkâtı yaratdım” 8 Hadîs -i kudsî’sinde ifâde buyurulduğu gibi, “Yaratılışın amacı” , bizleri ve tüm varlıkları yoktan var edip kendisini tanıtan Yüce Rabb’imize kulluk edib O’nun ulu rızâsını kazanmaya çalışmakdır Bunun için merhû m ve mağfûr büyük müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, bu konuyu şöyle dile getirmişdir: 7 - Zâriyât, 56 8 - Keşfü’l -Hafâ,II,173 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 7 ss 5161 ve Sad eleştirilmiş Mülk suresi tefsiri C 8 ss 183 Elmalılı M Hamdi Yazır Bu Hadîs -i kudsî hakkında ba’zı kimseler senedi zayıf demişlerse d e, Aliyyü’l -Kârî gibi bir kısım büyük muhaddis’ler de, bu Hadîs -i Kudsî hakkında, “Senedi olmasa da ma’nâsı sahîhdir, hakk ve hakikate uygundur” demişlerdir İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 10 “İlahi! Hamdini sözüme sertâ c ettim, zikrini kalbime mi'râ c ettim, kitâbını kendime minhâ c ettim 9 Ben yoktum var ettin, varlığından haberdâ r ettin, aşkınla gönlümü bikarâr ettin İnâyetine sığındım, kapına geldim, hidâ yetine sığındım lûtfuna geldim, kulluk edemedim afvına geldim Şaşırtma beni doğruyu söylet , n eş ’eni duyur, hakikatı öğret Sen duyurmazsan ben duyamam, se n söyletmezsen ben söyleyemem, sen sevdirmezsen ben sevdiremem Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yar et bize erdirdiklerini Sevdin H abîbini kainata sevdirdin; Sevdin de hil'at- i risâleti giydirdin Makâm -ı İbrâ him'den makâm -ı Mahmûda erdirdin Server- i asfiyâ kıldın Hâtem -i enbiyâ kı ldın Muhammed Mustafâ kıldın Salat- ü selam, tahiyyat -ü ikram, her türlü ihtiram ona, onun Al- ü Ashab-u etabına, ya Rabb! ” Amaç bu olunca , O’na kulluk etmenin yollarını da, Rasûlü ve Habîbi Hazreti Muhammed sallâ’lllâhü aleyhi ve sellem vâsıtası ile bi’z -zât yaşatıp göstermek suretiyle bizlere teblîğ 9 - Minhâc: Doğru yol Minhâc -i hidâyet : Hidâyet yolu, doğru yol İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 11 et dirmiş olduğu Yüce İslâm Dîni’ni , doğru bir şekilde öğrenip kulluk yapmak mecburiyetindeyiz Çünkü, âyet -i kerîme’de “ َ ت ْ ر ِ م ُا َام َ ك ْ م ِ ق َت ْ س َاف : Emr olunduğun gibi dosdoğru ol” 10 buyurulmakta, bu suretle de aynı emir, Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in şahsında, “Ben Müslümanım” diyen tüm Müslümanlara emr edilmiş olmaktadır Bunun için de, insanlığın muhtaç olduğu en doğru yolun, insanları ve içinde bulundukları toplumları idâre edecek en doğru sistemin , ancak kendi ilâhî sistemi olduğunu belirterek, ن ِ إ ْ س ِ ْا ِ ا َ د ْ ن ِ ع َ ني دلا ُ م فق "Hak dîn, (insanları dünyevî ve uhrevî mutluluğa erdiren gerçek düzen, gerçek sistem, gerçek rejim, gerçek inanış) , Allâh ındinde (ancak) İslâm'dır" 11 ُ ت ْ ل َ م ْ ك َا َ م ْ و َ ي ْل َا َ ا َ و ْ م ُ ك َني ِ د ْ م ُ ك َل ْ ت ُ ت ْ م َ م ُ م ُ ك َل ُ تي ِ ض َ ر َ و ِ ت َ م ْ ع ِ ن ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ًاني ِ د َ م ْ س ِ ْا "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm'ı beğenip seçtim , ondan (ve onun îcâblarını yerine getirenlerden) râzı oldum" 12 10 -Hud, 112 v e Şûrâ, 15 Bu âyet -i kerîme’lerin tamâmı şöyledir: َ ت ْ ر ِ م ُا َام َ ك ْ م ِ ق َت ْ س َاف ْ ن َ م َ و ا ْ و َغ ْط َت َ َ و َ ك َ ع َ م َ با َت ط ِ ب ُه ن ِ إ ٌ ِ ص َب َ نو ُل َ م ْ ع َ ت ا َ م "Maiyyetindeki tevbe edenlerle berâber, emr olunduğun (uz) gibi dosdoğru ol (unuz) Aşırı gitmeyin Çünkü O, ne yaparsanız (hepsini) hakkıyle görücüdür" ُ ع ْ دا َف َ ك ِ ل َ ذ ِ ل َف ج َ ت ْ ر ِ مُأ ا َ م َ ك ْ م ِ ق َت ْ سا َ و ج َ و َ َ ءا َ و ْ هَأ ْ ع ِ ب ت َ ت ْ م ُ ه ج “İşte bunun için sen (onları Tevhîd’e) da’vet et Emr olunduğun gibi dosdoğru ol Onların hevâ (ve heves) lerine uyma…” 11 -Âl -i İmrân 19 12 -Mâide, 3 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 12 buyurmakda; bundan sonra da, her türlü bid’atin, nifâkın, tefrîkanın, şirkin ve küfrün kaynağını teşkil eden, her türlü dünyevî ve uhrevî felâketin sebebi olan, ُه ْ ن ِ م َ ل َب ْ ق ُي ْ ن َل َ ف ًاني ِ د ِ م ْ س ِ ْا َ ر ْ ي َ غ ِ غ َت ْ ب َي ْ ن َ م َ و ج َ ن ِ م ِ ة َ ر ِ خ ْا ِ َ و ُ ه َ و َ ني ِ ر ِ س َا ْا "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekill eri) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 13 e sâsını ifâde buyurarak İslâm dışı fikir, görüş, sistem, düzen, rejim ve inanışlara gönül vermememizi emr etmekte ve َ نو ُ م َل ْ ع َ ت ْ م ُت ْ ن َ أ َ و ق َْ ا او ُ م ُت ْ ك َت َ و ِ ل ِ طا َب ْلا ِ ب ق َْ ا او ُ س ِ ب ْ ل َ ت َ َ و “Kendiniz bilib dururken, hakk’ı bâtıl’a karıştırıb da gerçeği gizlemeyin” 14 َ نو ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ه َ و ِ إ ِ ا ِ ب ْ م ُ ه ُ ر َ ث ْ ك َا ُ ن ِ م ْ ؤ ُي ا َ م َ و “Onların çoğu, Allâh’a ortak tutmaksızın îmân etmez (şirk koşmadan îmân etmez)” 15 اَ م ُ ف ْ ق َ ت َ و ٌ م ْ ل ِ ع ِ ه ِ ب َ ك َل َ س ْ ي َل ط َ ك ِ ئ َلو ُا ل ُ ك َ دا َ ؤ ُ ف ْلا َ و َ ر َ ص َب ْلا َ و َ ع ْ م سلا ن ِ إ ً وُئ ْ س َ م ُه ْ ن َ ع َ نا َ ك “Bilmediğin bir şey’in arkasına düşme, hakkında huküm verme Şübhe yok ki kulak, göz, kalb, bunlardan 13 -Âl -i İmrân, 85 14 -Bakara, 42 15 -Yûsuf, 106 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 13 her biri kendisinden, kendisi ile sâhibinin işlediği şey’den mes’ûl olacakdır ” 16 uyarısında bulunmaktadır Çünkü İslâm Dîni bir bütündür Tec ezzî ( bölünme ) kabul etmez Onun bir kısmını kabul etmemek, tamamını kabul etmemek demekdir ز َ ج َت َي ا َ م ُ ر ْ ك ِ ذ ِ ه ل ُ ك ِ ر ْ ك ِ ذ َ ك ى “Mütecezzî olmayan bir şey’in ba’zısını zikr etmek küllünü zikr gibidir, (ya'nî bölünme kabûl etmeyen bir şey’in bir kısmını bölmeye kalkışmak, o şey’in tamâmını parçalamakdır) ” 17 Küllî kâidesi de bunun en açık bir delî lidir Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem de, daha önce geçtiği gibi, aşağıdaki Hadîs -i şerîf’lerinde, bu konuya işâretle, şöyle buyurmaktadır: ِ ْ م ُ ه ل ُ ك ًة َق ْ ر ِ ف َ ِ ع ْ ب َ س َ و ٍ ث َل َث َ ىل َ ع ِ ت م ُا ُ ِ َ ت ْ ف َ ت َ س ا ُ ول َاق ً ة َ د ِ حا َ و إ ِ را نلا ِ با َ ح ْ ص َا َ و ِ ه ْ ي َل َ ع َان َ أ ا َ م َ ىل َ ع ْ م ُ ه َ ني ِ ذ لا َ لا َق ِ ا َ لو ُ س َ را َي َ ي ِ ه ْ ن َ م “Benim ümmetim, yakında yetmişüç fırkaya ayrılacakdır Bunların hepsi Cehennem’dedir Ancak birisi müstesnâdır - O bir fırka kimlerdir? Yâ Rasûle’llâh (denilince)- Onlar, benim ve ashâbımın bulunduğumuz i’tikad üzere bulunanlar, benim ve ashâbımın gitdiği yoldan gidenlerdir” 18 16 -İsrâ’ Sûresi, âyet 36 17 - Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -ı Fıkhiyye Kâmûsu, C 1 ss 275 (Madde 63) Ömer Nasûhu Bilmen Mecelle Mecelle- i Ahkâm-ı Adliye Madde,63 Ali Himmet Berki 18 -Usûl -i Fıkıh Dersleri, ss 84 Büyük Haydar Efendi A kâid -i Hayriyye Tercemesi, ss 9 Mehmed Vehbi “Bu Hadîs -i şerîfi, Hâkim, Müstedrek’inde rivâtet etmişdir” Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi C 11 ss 64- 65 Kâmil Miras İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 14 ْ م ُ ه َ ف َلا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ه ر ُ ض َي ق َْ ا َ ىل َ ع َ ني ِ ر ِ ها َظ ِ م ُا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئا َط ُ لا َ ز َ ت ( ) ِ ا ُ ر ْ م َ أ َِ ْ أ َي ت َ ح “Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife (kıyâmet e kadar) hiç eksik olmayacaktır (Allâh’ın emri geli nceye , kıyâmet kopuncaya kadar)” 19 Şu halde , İslâm dîni’ne göre , dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yolu, Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esaslarina göre inanıp yaşamakdır Bunun için de, Ehl- i sünnet ve’l -cemâat kitaplarında belirtilen esâslara göre yaşayışımızı tanzim etmek en doğru yoldur Allâhü Teâlâ’dan Sırât-i müstekîm ’e (doğru yola) hidâyeti istemek Biz, her Fâtiha sûresi’ ni okuduğumuz zaman Allâhü Teâlâ’ ya, “Yâ Rabb, biz Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle O kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet Gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil” diyerek, “kendiler inde hayır görüp sırât-ı müstekîm 'ine (doğru yoluna) iletdiğin , hidâyet verip dünyevî ve uhrevî mutluluklara gark ettiğin, Sana ve Rasûlüne itâat edip k esbî îmân sâhibi 19 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim Et-Tâcü’l -Câmiu li’l -Usûl fî Ehâdîsi’r -Rasûl, s a v C 5 ss 304 ve 344 Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf (Müslim, îmân Tirmizî, hibe Ebû Dâv ud, cihâd ) İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 15 olan peygamberler, sıddîklar, şehîdler, sâlihler zümresine” ilhak eyle “Sana ve Rasûlüne gereği gibi itâ at etmeyerek Kesbî îmân sâhibi olmayıp dalâletde kalanların, gazâba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil” diye duâ ederiz Çünkü, âyet -i kerîme’de şöyle buyurulmuştur: 20 ْ ن َ م َ و للا ِ ع ِ ط ُي َ لو ُ س رلا َ و َ ه للا َ م َ ع ْ ن َ أ َ ني ِ ذ لا َ ع َ م َ ك ِ ئ َلو ُ أ َف ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ُه ِ م َ ي ِ ب نلا َ ن ِ ءا َ د َ ه شلا َ و َ ِ قي د صلا َ و َ ِ ِ ا صلا َ و ج َ ن ُ س َ ح َ و ا ً قي ِ ف َ ر َ ك ِ ئ َلو ُ أ ط “Kim Allâh’a ve Peygamber’e itâat ederse işte onlar, Allâh’ın, kendilerine ni’metler verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle, iyi adamlarla berâberdirler Onlar ne iyi arkadaşdır” 21 Şu halde dünyaya gelişimizdeki gâye ve hedef bu olunca; diğ er bir if âde ile yaratılışımızın amacı , rûhlar âlemindeki fıtrî îmân’ ımızı, dünyâ hayatındaki kendi hür irâdemiz ile kesbî îmân ’a çevirip imtihân -ı ilâhî’yi kazanmak olunca, dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yolu da , Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esaslarina göre inanıp yaşamak olur 20 -Allâhü Teâlâ, ezelde, ruhlar âleminde, kıyâmete kadar meydana gelecek zürriyyetin tamâmını Âdem aleyhi’s-selâm ’ın zahrından çıkarıp “( kendilerini kendilerine şâhid tutmuş -Ben sizin Rabb’iniz değil miyim ?- deyince, Onlar da - Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk - demişlerdi)” İşte, Ahd- i mîsâk ’daki bu îmâna, Fıtrî îmân denir ki her insan, dünyaya gelişinde bu îmân ile dünyâya gelir Mükelleflik çağına gelince de kendi hür irâdesi ile bu fıtrî îmânını k esbî îmâna çevirip çevirmemek konusunda, ( Ma’rifetu’llâh konusunda, ya’nî Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini bilib O’na inanma; O’nu noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl s ıfatları ile muttasıf kılarak O’na kulluk etme konusunda) serbestdir Bunun için tüm insanlar, dünyaya gelip ezeldeki bu fıtrî îmânlarında samîmî olup olmadıkları konusunda, (ya’nî fıtrî îmânlarını kendi hür irâdeleri ile kesbî îmâna çevirip çevirmemek konusunda ), imtihan olmadıkça ve kendi ameline kendisi şâhid olup bir i’tir az hakkı kalmadıkça, kıyâmet kopmaz Bu hususda fazla bilgi için bak: “Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî” kitabına Ali Celâleddin Karakılıç 21 -Nisâ’, 69 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 16 Çünkü, Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , daha önce geçen hadîs -i şerîf’de belirtildiği gibi, “Benim ümmetim, yakında yetmişüç fırkaya (partiye, guruba) ayrılacakdır Bunların hepsi Cehennem’dedir Ancak birisi müstesnâdır -O bir fırka kimlerdir? Yâ Rasûle’llâh (denilince)- Onlar, benim ve ashâbımın bulunduğumuz i’tikad üzere bulunanlar, benim ve ashâbımın gitdiği yoldan gidenlerdir ” buyurarak ümmetlerinin ta’kîb edeceği yolu açıkça belirtmişdir Bunun içi n Ehl- i sünnet ve’l -cemâat kitaplarında belirtilen esâslara göre yaşayışımızı tanzim etmeyerek kula kul olup Ehl- i bid’at yollarından herhangi birine intisâb etmek aslâ doğru bir yaşayış hâli değildir Böyle bir yaşayış hâlinin sonu, âhiretdeki azâb -ı ilâhî’yi görünce, “Eyvâh aldanmışım, aldatılmışım” diyerek fayda vermeyecek bir pişmanlıktan başka bir şey’ değildir Lâ ilâhe ille’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh Kelime-i Tevhîdi’nin anlamı ِ م ُا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئا َط ُ لا َ ز َ ت ْ م ُ ه َ ف َلا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ه ر ُ ض َي ق َْ ا َ ىل َ ع َ ني ِ ر ِ ها َظ ( ) ِ ا ُ ر ْ م َ أ َِ ْ أ َي ت َ ح “Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife (kıyâmet e kadar) hiç eksik olmayacaktır (Allâh’ın emri geliceye, kıyâmet kopuncaya kadar )” 22 22 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim Et-Tâcü’l -Câmiu li’l -Usûl fî Ehâdîsi’r -Rasûl, s a v C 5 ss 304 ve 344 Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf (Müslim, îmân Tirmizî, hibe Ebû Dâv ud, cihâd ) İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 17 “Hadîs -i şerîf’inde ifâde buyurulan böyle bir haber, kıyâmet koparken bir kısım mü’min’lerin hayatda bulunacaklarını ifâde ederse de, umûm ifâde eden bu haber tahsîs edilmekle -Kıyâmet koparken halkın çoğu müşrik, münâfık olacak; Mü’min az bulunacakdır - ma’nâsına olur ” 23 “Bu bakımdan -“Lâ ilâhe ille’llâh” diyen bir kimse Cennet’e girer ve “Lâ ilâhe ille’llâh” diyen bir kimse kalmayınca kıyâmet kopar- denilmesi, Kelime-i Tevhîd’ in her iki ruknünün ve -Allâhü Teâlâ’yı her türlü noksanlıklardan tenzîh edip kemâl sıfatları ile muttasıf kılmak gibi - her şartının eksiksiz olarak - hem lâfzı, hem de ifâde etdiği bütün İslâmî ma’nâları ile birlikde - kalb ile tasdîk edilip dil ile ikrâr edildiğini ifâde eder ki böyle bir îmân, bir çok yerde sâdece “Lâ ilâhe ille’llâh” cümlesinin (ruknünün) söylenmesi ile kısaltılarak iktifâ’ edilmişdir Böyle bir ifâde ise, hiç şübhe yok ki “Lâ ilâhe ille’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh” cümlelerinin ( rukünlerinin) eksiksiz olarak kabûl edilip söylenmesi ve Allâhü Teâlâ’yı noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılmak ( Tesbih etmek ) anlamındadır” 24 Zikir ise, “Lâ ilâhe ille’llâh” cümlesi ile yapılır; sonunda da “ Muhammedü’r-Rasûlü’llâh” denir Çünkü Allâhü Teâlâ, sevgili Rasûlü Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in mübârek Rûh-i şerîf’lerini ( nûrunu ) yaratdığı zaman, ismini “Muhammed” koyarak O’na “Habîbim” demiş ve ismini kendi ismi ile berâber yazıp Tevhîd ’in aslı, esâsı ve kaynağı olan, 23 -S B M Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 12 ss 295 (2114 nolu h ş ve îzâhı) Kâmil Miras 24 -Hulâsatü’l -Beyân fî Tefsîri’l -Kur’ân C 8 ss 2938 Mehmed Vehbi Tesbih: Allâhü Teâlâ’yı bütün noksanlıklardan tenzîh etmek (uz ak kılmak) dır Sübhâne lâfzı ise, tenzîh ma’nâsına tesbîh’dir İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 18 “( ِ ا ُ لو ُ س َ ر ٌ د م َ ح ُ م ُا ِ إ َه َل ِ إ َ ) : Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r -Rasûlü’llâh :Allâh’dan başka hiç bir ilâh, - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed - aleyhi’s-selâm - Allâh’ın ( kulu ve) Rasûlü’dür ” Kelime- i Tevhîd’ini, Levh-ı mahfûz ’a yazmış, yarattığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla, ( kendisini tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirerek bu esâsın gereklerini yerine getiririp kulluk yapmaları ile sorumlu tutmuşdur Bununla da kalmayarak dünyâyı ve âlemleri yaratmaya senden başlayıp seni hilkatin başlangıcı ve risâlet’in sonuncusu yaptım Çünkü, “ َ ك َ ْف َ ْ ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َل َ ك َ ْ و َل َ ك َ ْ و َل : (Habîbim)! Sen olmasaydın, sen olmasaydın, (seni yaratmaydım, seni yaratmasaydım) felekleri, (yerleri gökleri - âlemleri -) yaratmazdım” 25 buyurmuşdur İşte bütün bu esâslardan dolayıdır ki “Lâ ilâhe ille’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh” ma’nâsında, َة ن َْ ا َ ل َ خ َ د ُ ا ِ إ َه َل ِ إ َ لا َق ْ ن َ م “-Lâ ilâhe ille’llâh - diyen bir kimse Cennet’e girer ”, ve “-Lâ ilâhe ille’llâh - diyen bir kimse kalmayınca kıyâmet kopar ”, denilmişdir 25 -Rıfkı Melül Meriç, A Ü İlahiyat Fakültesi Paleografi notları 1955 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 19 Merhûm ve mağfûr muhaddis Kâmil Miras’ın tesbitleri Bu konu ile ilgili olarak merhûm ve mağfûr muhaddis Kâmil Miras, ِ را َ ر ِ ش ْ ن ِ م ُ ة َ عا سلا ُ م ُ ه ُ ك ِ ر ْ د ُت ْ ن َ م ِ سا نلا ٌءا َي ْ ح َا ْ م ُ ه َ و “Kendileri hayatda bulunup da kıyâmetin koptuğu zamâna erişen kimseler, insanların şerlilerindendir” 26 hadîs -i şerîfinin îzâhında, şöyle demektedir: “Müslim’in de Abdu’llâh ibn -i Mes’ûd’dan rivâyetine göre, Rasûl -i Ekrem: - Kıyâmet ancak nâs’ın (insanların) şerlileri üzerine kopacakdır - buyurmuşdur Ebû Hurayra’den bir rivâyete göre de, -Lâ ilâhe ille’llâh, diyen hiç bir kişiye kıyâmet kopmıyacakdır - buyurulmuşdur Bu rivâyetlerin delâletine göre, kıyâmet ancak kâfirler, münâfıklar, şerîrler üzerine kopacakdır Sâlih mü’min'ler tamâmiyle ölmüş bulunacaktır” Çünkü, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in gösterdiği doğru yoldan giden ve O’nun Sünnet’ine yapışan “Ehl -i sünnet” yolundaki Müslümanlar kalmayacak; bunun aksine olarak O’nun gösterdiği ve teblîğ buyurduğu ahkâmı, kendi keyf ve arzûlarına göre te’vîl ve tefsîr edip değiştiren “ Ehl- i bid’at” ve “Ehl -i şirk” kalacakdır 26 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 12 ss 295 (2114 nolu hadîs-i şerîf) Kâmil Miras İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 20 Ebû Hurayra radıye’llâhü anh ’den rivâyet edilen şu hadî -i şerîf de, bu husûsu, ayrıca te’yîd etmektedir: - Kıyâmetin tekarrubu zamânında Allâhü Teâlâ lâtif bir rüzgâr gönderecek ve gönlünde zerre kadar îmân’ı olan hiç bir kimseyi bırakmayıp rûhunu kabz edecek ” Câbir radıye’llâhü anh’ den rivâyet edilen bir hadîs -i şerif”de de, şöyle buyurulmuşdur ِ ه ْ ي َل َ ع ُ ا ىل َ ص ٍ د م ََ ُ ي ْ د َ ه ِ ى ْ د َْ ا َ ر ْ ي َ خ َ و ِ ا ُ ب َات ِ ك ِ ثي ِ د َْ ا َ ر ْ ي َ خ ن ِ إ َف َ س َ و ِ ر ُ وم ُ ْا ر َ ش َ و َ م ل ٌ ة َل َ ض ٍ ة َ ع ْ د ِ ب ل ُ ك َ و ا َ ه ُن َاث َ د ُْ “Sözlerin en hayırlısı, Allâhü Teâlâ’nın kitâbı Kur’ân -ı Kerîm’dir En hayırlı hidâyet, Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm’ın irşâd ve hidâyetidir Din işlerinin en fenâları, sonradan u ydurulan şey’lerdir Ve her bid’at, dalâlet’dir” 27 “Âhir zamanda, ü mmetim, (Ehl-i sünnet ve’l-cemâat yolunu terk ederek) eski âdetleri, bâtıl inançları birer birer bulup çıkaraca k ve onları hayata geçirecekdir ” "Zamanla İslâm'ın esâsları marangozun ağaç yonttuğu gibi yontula yontula geriye namazla oruç kalacakdır Bir müddet sonra o da terk edilip İslâm'a âit bir şey' kalmayacakdır" 28 27 -Müslim Riyâzü’s -sâlihîn, C 1 ss 164 (172 nolu hadîs -i şerif) 28 - Namaz, şehâdeteyn'den ya’nî (Eşhedü en -lâ ilâhe illâ’llâh ve eşhedü en ne Muhammeden abdühû ve rasûlüh : Ben şâhidlik ederim ki (şübhesiz bilirim ve bildiririm ki ) Allâhü Teâlâ’dan başka hiçbir ilâh ( hiçbir tanrı, hiçbir ma’bûd ) yokdur Yine ben şâhidlik ederim ki ( şübhesiz bilirim ve bildirim ki) Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm Allâhü Teâlâ’nın kulu ve rasûlüdür) şehâdetlerinden so nra en mühim dînî bir rukündür Bunun için nasıl imkân bulunursa o şekilde kılınması lâzım gelir Hiç bir halde sâkıt olmaz Hattâ namaz kılmaya kudret bu lunmadığı zamanlarda bile baş ile, o da olmazsa göz işâreti ile kılmak lâzım gelir Bu b akımdan meşrû' bir sebeb olmadan namaz kılmamaya , -Bî -namaz özrü - denilmesinin sebebi budur İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 21 "İslâm'ın yapışacak kulpları elbette birer birer kopacakdır Her biri çözüldükçe halk, geriye kalanlara yapışıp tutunacaklardır Bunların en evvel kopanı hükümde adâlet , en sonu da namaz olacakdır" 29 Bunun için kıyâmetin takarrübü zamânında Müslüman’ım diyen bir çok insanlar, Tevhîd'den çıkıp bâtıl dinler, i nançlar, fikirler arkasına düş ecek ve şuna buna kulluk eymeye başlaya cakdır 30 Yirminci ve yirmibirinci asırdaki Deccâl’lere, Tâğut’lara , Mücrim’lere ve yâ Bâtıl inanç ve fikirlerinde büyüklük S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 3 ss 121 Ahmed Naim 29 -S B M Tecrîd -i Sarîh Tecemesi,C 3 ss 121 Ahmed Naim 30 - Merhûm ve Mağfûr büyük müfessir Ekmalılı Muhammed Hamdi Y azır, Nisâ' sûresi'nin (119) cu âyet -i kerîmesinde ifâde buyurulan İblis'in, ِ ا َ ق ْ ل َ خ ن ُ ر ي َغ ُ ي َل َ ف ْ م ُ ه ن َ ر ُ م َ َ و ط "Muhakkak onlara emr edeceğim de Allâh'ın yaratdığını değiştirecekler" sözünü, şu şekilde tefsîr etmektedir ki zamânımızda ibretle oku nması tavsıye olunur: “İblîs’in iğvâ’sına kapılan ve onun telkin etdiği şey ’leri doğru bir davranış zann eden insanlar, yaratılışın sûretini veyâ sıfatını değişti rerek şeklini bozacaklar, yaratılışı kemâline götürecekleri yerde bozup çığırında n çıkaracaklar, tefsîr’lerde anlatılan misallere nazaran kadını erkek erkeği kadın yapmaya çalışacaklar, bıyıklarını sakallarını yolacaklar, kılıklarını değiştirece kler, suratlarını boyayacaklar, kulak burun kesip göz çıkaracaklar, erkekleri iğdiş edi p hadım ağası yapacaklar, organlarını yaratılış gâyelerinin dışında kullanmaya başl ayacaklar, nikâh yerine sifah yapacaklar (nikâhsız yaşayacaklar), temiz olan şey’leri b ırakıp pis olan şey’lere k oşacaklar, faydalı olanları bırakıp zararlı olanları tercîh edecekler, vazîfeden kaçıp oyuna gidecekler, doğruluğu budalalık sayıp eğriliği hü ner sayacaklar, haramı helâl, helâli haram, iyiye kötü, kötüye iyi diyecekler, hayı r yerine şerr işleyecekler, i’mâr edilmesi lâzım gelen yerleri tahrîb edip tahrîb edilm esi lâzım gelen yerleri de i’mâr edecekler, rûhlarının fıtratındaki selâmet ve safvet duy gularını bozacaklar, yaratılışlarındaki din duygusunu, hakk anlayışını, sırâ t- ı müstekîm inancını bırakacaklar, mahlûk’u Hâlik yerine koyacaklar, Tevhîd’den çıkıp bâ tıl dinler, inançlar, fikirler arkasında koşacaklar, şuna buna kulluk etmeye başlayacaklar, Allâh’ın yaratdığını değiştirdiklerini bilmeyecekler, bilseler de tanımayacaklardır” Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir C 3 ss 1473 Elmalıl ı M Hamdi Yazır İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 22 taslayan insanlara, “Yer yüzünde fesâd yapmayın” diye Kur’ân hükümleri hatırlatıldığı halde; onların, “Biz ancak islâh edicileriz” 31 diyerek İslâm Dîni’nin esâslarını bırakıp Allâhü Teâlâ’nın ilâhî kânunları dışında -demokrasî, lâiklik, özgürlük gibi - bir takım beşerî sistemleri kabul edip hayata geçirmek istemeleri veyâ bir takım insanları lider, önder, kurtarıcı tanıtarak -Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiylerini bırakıp İslâm Dîni’nin hükümlerini kifâyetsiz görüp veyâ beğenmeyip veyâ kabul etmeyip zamânın ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün değildir gibi bir düşünce ile - onların fikir ve düşüncelerinin peşinden götürmeye çalışmaları , Tevhîd'den çıkıp bâtıl dinler, inançlar, fikirler arkasına düş menin ve şuna buna kulluk etmenin gizli veyâ açık başka türl ü bir şirk şeklidir Çünkü, böyle insanların bu şekildeki çalışmalarına işâretle, âyet -i kerîme’ lerde şöyle buyurulmuşdur ُ ن ن َل او ُ ر َ ف َ ك َ ني ِ ذ لا َ لا َق َ و ب َ ن ِ م ْ ؤ ِ َ َ و ِ نآ ْ ر ُ ق ْلا ا َ ذ َ ه ى َ ر َ ت ْ و َل َ و ِ ه ْي َ د َي َْ َب ي ِ ذ لا ِ ب ِ ذ ِ إ َ نو ُ م ِ لا ظلا ْ ن ِ ع َ نو ُفو ُق ْ و َ م َ د ّ ب َ ر ِ ُ لو ُ ق َي َ ل ْ و َ ق ْلا ٍ ض ْ ع َب َ ِ إ ْ م ُ ه ُ ض ْ ع َب ُ ع ِ ج ْ ر َي ْ م ِ ه َ ني ِ ذ لا َ ْ و َل او ُ ر َ ب ْ ك َت ْ سا َ ني ِ ذ ل ِ ل او ُ ف ِ ع ْ ض ُت ْ سا ْ ن َ أ َ ِ ن ِ م ْ ؤ ُ م ا ن ُ ك َل ْ م ُت ْ م ُ كا َن ْ د َ د َ ص ُ ن َْ َ أ او ُ ف ِ ع ْ ض ُت ْ سا َ ني ِ ذ ل ِ ل او ُ ر َ ب ْ ك َت ْ سا َ ني ِ ذ لا َ لا َق لا ِ ن َ ع ْ ه ُ ى َ د َ ءا َ ج ْ ذ ِ إ َ د ْ ع َب ْ م ُ ك ْ ن ُ ك ْ ل َب م م ُت ْ ج ُ َ ِ م ِ ر َ ني ِ ذ لا َ لا َق َ و او ُ ر َ ب ْ ك َت ْ سا َ ني ِ ذ ل ِ ل او ُ ف ِ ع ْ ض ُت ْ سا ْ ذ ِ إ ِ را َ ه نلا َ و ِ ل ْ ي للا ُ ر ْ ك َ م ْ ل َب ْ ن َ أ ا َن َنو ُ ر ُ م ْ أ َت َ ن ْ ن َ أ ُه َل َ ل َ ع َْ َ و ِ ه للا ِ ب َ ر ُ ف ْ ك ا ً دا َ د ط َ ة َ ما َ د نلا او ر َ س َ أ َ و ا ُ و َ أ َ ر ا م َل 31 -Bakara, 11 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 23 َ با َ ذ َ ع ْلا ط ْ ا ا َن ْ ل َ ع َ ج َ و َ ْ غ َ او ُ ر َ ف َ ك َ ني ِ ذ لا ِ ا َن ْ ع َ أ ِ َ ل ط ِ إ َ ن ْ و َ ز ُْ ْ ل َ ه ا َ م َ نو ُل َ م ْ ع َي او ُنا َ ك “O küfr edenler (Deccâl’ler, Tâğut’lar, Mücrim’ler ve büyüklük taslayanlar) : -Biz ne bu Kur’ân’a, ne de ondan öncekilere aslâ inanmayız - dedi (ler) O zâlimler Rabb’lerinin dîvânında mevkûf dururlarken, sözü (kabahati ) birbirine evirib çevirir (lerken, içlerinde) zaif sayılanlar (idâre edilenler) o büyüklük taslayanlara (idâre edenlere) : -Siz olmasaydınız muhakkak ki biz mü’minler (den) olmuşduk - derler (ken) sen (onların hâlini) bir görmelisin” “Büyüklük taslayanlar zaif sayılanlara (Deccâl’ler, Tâğut’lar, Mücrim’ler ve büyüklük taslayanlar idâre ettikleri kimselere), -Size hidâyet geldiği zaman biz mi sizi ondan çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçlu idiniz - der (ler)” “Zaif sayılanlar da büyüklük taslayanlara: -Hayır, gece gündüz (işiniz) hilekârlık idi Çünkü siz bize hep Allâh’a küfr etmemizi, O’na ortaklar tanımamızı emr ediyordunuz - derler Azâbı görünce de hepsi pişmanlıklarını içlerine atarlar (da suçlu olduklarını i’tiraf edemezler) Biz de o küfr edenlerin boyunlarına (ateş) tomrukları (nı) takarız (Böylece) onlar, ancak yapmakta oldukları günahları yüzünden cezâlandırılırlar” 32 Kezâ, bir hadîs -i şerîf’de şöyle buyurulmuşdur: َ ْ َب ا َ م ِ لا ج َ دلا َ ن ِ م ُ ر َ ب ْ ك َا ٌ ر ْ م َا ِ ة َ عا سلا ِ م َاي ِ ق َ ِ ا َ م َ دآ ِ ق ْ ل َ خ 32 -Sebe’ 32 -33 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 24 "Âdem'in yaratıldığı zamandan beri, kıyâmete kadar, (insanları şirk, küfür ve nifâk yollarına sevk eden) Deccâl'in (ve benzerlerinin) şerrinden daha büyük bir fitne olmamışdır" 33 Rasûlü’llâh aleyhi’s-selâm , başka bir hadîs -i şerîf' lerinde de şöyle buyurmuş dur: Kıyâmet yaklaştığı zaman: "Hâkimler, rüşvet alarak haksız karar verir Adam öldürmek (hâdiseleri) çoğalır Gençler, ana ve babalarını, hısım ve akrabâsını arayıp saymaz olur Kur'ân -ı Kerîm mizmârdan (çalgı âletlerinden) okunur Tecvîd ile güzel okuyanları, şerîate uyan hâfızları dinlemeyip mûsiki ile (teğannî ile) şarkı gibi okuyanları dinlerl er" 34 "Öyle bir zaman gelir ki Müslümân'lar, birbirlerinden ayrılıp parçalanırlar Şerîati bırakıp kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar Kur'ân -ı Kerîm'i mizmârdan (çalgılardan) şarkı gibi okurlar Allâh için değil, keyf için okurlar Böyle okuyan ve dinleyenlere hiç sevâb verilmez Allâhü Teâlâ bunlara la'net eder, azâb verir" 35 "Bir zaman gelecek ki ümmetimde müslümânlığın yalnız adı kalacak Mü'min olanlar, yalnız bir kaç İslâm âdetini yapacak İmânları kalmayacak, Kur'ân -ı Kerîm yalnız okun acak, emirlerinden, yasaklarından haberleri bile olmayacak Düşünceleri yalnız yiyip içmek olacak Allâhü Teâlâ'yı unutacaklar, yalnız paraya tapacaklar Kadınlara köle 33 -Riyâzü's -Sâlihîn,C 3 ss 326 (1846 nolu h ş ) Müslim 34 - Terğîbü's -salât kitâbı, Kitâbü'l -kırâe risâlesi Seâdet -i Ebediyye (Tam İlmihâl), ss 727 35 - Muhyiddîn -i Arabî'nin "Müsâmere" adlı kitâbından Ebâ hurayra radıye'llâhü anh rivâyeti Tam İlmihâl,ss 727 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 25 olacaklar Az kazanmak ile kanâat etmeyecekler, çok kazanınca da doymayacaklar" 36 "Bir zaman gelecek ki elbîsenin renginin ve zînetinin solduğu gibi yer yüzünde İslâmiyyet de solup kalkacak Öyle olacak ki namaz, oruc, hacc ve sadaka unutulacak Yer yüzünde, Kur'ân -ı Kerîm'den bir âyet bile kalmayacak" 37 Ayrıca, şu âyet -i kerîme’ler ve benzerleri de, bu hakîkati te’yîd edip ispatlar اَ ِ إ ُ ون َ مآ َ ني ِ ذ لا َ نو ُن ِ م ْ ؤ ُ م ْلا ِ ه ِ لو ُ سر َ و ِ ا ِ ب ا “Mü’min’ler ancak onlardır ki Allâh’a ve Rasûl’üne hakîkaten îmân etmişlerdir” 38 ُ م ْ ك ُْ ا ِ ن ِ إ ِ إ ِ ط َ ي َ ِ ل ِ صا َ ف ْلا ُ ر ْ ي َ خ َ و ُ ه َ و ق َْ ا ص ُ ق “Huküm ancak Allâh’ındır Doğruyu O haber verir ve O, (hakk ile bâtılı) ayırd edenlerin en hayırlısıdır” 39 ًار ْ م َا ُه ُلو ُ س َ ر َ و ُ ا ى َ ض َق ا َ ذ ِ إ ٍ ة َن ِ م ْ ؤ ُ م َ و ٍ ن ِ م ْ ؤ ُ م ِ ل َ نا َ ك ا َ م َ و ُ م َُ َ نو ُ ك َي ْ ن َ أ ْ م َا ْ ن ِ م ُة َ ر َ ي ِ ْ ا ِ ر ْ م ِ ه ط ًاني ِ ب ُ م ً َ ض ل َ ض ْ د َ ق َ ف ُه َلو ُ س َ ر َ و َ ا ِ ص ْ ع َي ْ ن َ م َ و “Allâh ve Rasûl’ü, bir iş hakkındaki hukmünü bildirdiği zaman mü’min olan bir erkek ile mü’min olan bir kadın için ( (Allâh’ın ve Rasûl’ünün emri hilâfına) işlerinde kendilerine bir muhayyerlik yokdur Kim Allâh’a 36 -Tam İlmihâl,ss 775 37 - İbn -i Mâce Tezkire -i Kurtubî, Abdü'l -vehhâb -ı Şa'rânî rahmetü'llâhi aleyh Tam İlmihâl, ss 775 Bu husûsda, Kurtubî şöyle diyor: "İslâm'ın unutulması, Îsâ aleyhi's-selâm'ın gökden inip öldükden sonra olacakdır Ondan önce, mü slümân'lar garîb olacak, Kur'ân -ı Kerîm'e uyulmayacak ise de büsbütün unutulmayacakdır" 38 -Nûr, 62 39 -En’âm,57 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 26 ve Rasûl’üne isyân ederse muhakkak ki o, ap -açık bir sapıklıkla yolunu sapıtmışdır” 40 َان َءا َبآ ِ ه ْ ي َل َ ع َان ْ د َ ج َ و ا َ م ُ ع ِ ب ت َن ْ ل َب ا ُ ول َاق ُ ا َ ل َ ز ْ ن َا ا َ م ا ُ وع ِ ب تا ُ م َُ َ لي ِ ق َاذ ِ إ َ و ط ِ ِ ع سلا ِ ب َاذ َ ع َ ِ إ ْ م ُ ه ُ وع ْ د َي ُ ن َاط ْ ي شلا َ ن َاك ْ و َل َ و َ أ “Onlara, (Allâhın indirdiğine tâbi’ olun) denildiği zaman, ( Hayır, Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey’lere uyarız), dediler Ya şeytan onları yalınlı azâba çağırıyor idiyse?” 41 َان َء َابآ ِ ه ْ ي َل َ ع َان ْ ي َ ف ْل َا ا َ م ُ ع ِ ب ت َن ْ ل َب ا ُ ول َاق ُ ا َ ل َ ز ْ ن َا ا َ م ا ُ وع ِ ب تا ُ م َُ َ لي ِ ق َاذ ِ إ َ و ط ُ ول ِ ق ْ ع َي ْ م ُ ه ُءا َبآ َ ن َاك ْ و َل َ و َ أ َ ن ُ ود َت ْ ه َي َ و ًائ ْ ي َ ش َ ن “Onlara (müşriklere), Allâh’ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, (Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey’e uyarız) dediler Ya ataları bir şey’ anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?” 42 ْ م ُ ك ْ ن َ ع ْ ر ف َ ك ُي َ و ًان َاق ْ ر ُ ف ْ م ُ ك َل ْ ل َ ع َْ َ ا ا ُ وق ت َ ت ْ ن ِ ا ا ُ ون َ م َا َ ني ِ ذ لا َاه ي َا َاي ْ م ُ ك َل ْ ر ِ ف ْ غ َي َ و ْ م ُ ك ِ ت َائ ي َ س ط ِ مي ِ ظ َ ع ْلا ِ ل ْ ض َ ف ْلا ُ وذ ُ َ و “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhibidir” 43 40 -Ahzâb, 36 41 -Lukmân, 21 42 -Bakara, 170 43 -Enfâl, 29 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 27 Ehl- i sünnet esâslarına göre inanan ve inanmayan insanlar hakkındaki Kur’ân âyetleri’nden ba’zıları Bizleri, halifelik vasfı ile yaratılmışların en efdali olarak yaratan, İblîs’den başka tüm yaratılmışları hizmetimize âmâde kılan, bu sûretle de sayısız ni’metlere nâil buyuran Allâhü Teâlâ, varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğuna kalbimizle inanıp îmân etmek, dilimizle hamd- ü senâ’ da bulunmak, bedenimizle ibâdet yapıp sâhip olduğumuz ni’metler ile hayr-u hasenât’da bulunmak sûretiyle Tevhîd ve Îmân yolunu tercih edenlerin dünyâda ve âhiretde mutlu olacaklarını; küfür, şirk ve nifâk yollarından birisini tercih edip ona göre yaşamak isteyenlerin de nankörlükde bulunmuş olacakları nı, bu sûretle de kendi nefislerine zulm eden zâlimler olacağı husûsu nu da ehemmiyetle belirtilerek, inanan ve inanmayan insanların âkıbetleri hakkında şöyle buyurmaktadır : ُ ي ْ ل َ ف َءا َ ش ْ ن َ م َف ْ م ُ ك ب َ ر ْ ن ِ م ق َْ ا ِ ل ُق َ و ْ ؤ ْ ر ُ ف ْ ك َي ْ ل َ ف َءا َ ش ْ ن َ م َ و ْ ن ِ م ا َن ْ د َت ْ ع َا ا ن ِ إ ًارا َن َ ِ م ِ لا ظل ِ ل ِ ب َ طا َ ح َا ا َ ه ُ ق ِ دا َ ر ُ س ْ م ِ ه ط ُ وثي ِ غ َت ْ س َي ْ ن ِ إ َ و ُ وثا َغ ُي ا ٍ ءا َِ ا ُهو ُ ج ُ و ْلا ي ِ و ْ ش َي ِ ل ْ ه ُ م ْلا َ ك ط ُ با َ ر شلا َ س ْ ئ ِ ب ط ًاق َ ف َ ت ْ ر ُ م ْ ت َءا َ س َ و “(Habîbim) de ki: Hakk olan şey’ (Kur’ân-ı Kerîm) Rabb’iniz tarafından gelen bir hakk’dır (gerçekleri bildiren bir Kitâb’dır) Artık dileyen kimse îmân etsin, (O’nun emir ve nehiy’lerini hakkıyle yerine getirsin ve O’nun ahlâkı ile ahlâklansın) Dileyen kimse de îmân etmesin, (küfür ve şirk yolunu tercih ederek O’nu kabullenmesin ve gösterdiği yoldan gitmesin) Biz de (küfür ve şirk yolunu tercih ederek ve İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 28 ni’metlerimize nankörlük yaparak nefsine zulm eden) zâlimlere öyle bir ateş hazırladık ki (o ateşin) etrâfını saran dıvarları, kendilerini çepçevre kuşatacakdır Onlar (orada, susuzlukdan) feryâd etdikce ve yardım istedikce (kaynamış ve) kalın bir mâyi’a (zeytin yağı tortusuna) benzeyen ve yüzleri yakıp kavuran bir su ile imdâd olunacaklardır O, ne fenâ içecekdir (Ve o ateş) ne kötü bir dayanakdır, (ne kötü yaşanılacak bir yerdir)” 44 ُ ول ِ م َ ع َ و او ُن َ مآ َ ني ِ ذ لا ن ِ إ ا ن ِ إ ِ تا َِ ا صلا ا َ ر ْ ج َا ُ عي ِ ض ُن ً َ م َ ع َ ن َ س ْ حا ْ ن َ م َ ر ِ وا َ س َا ْ ن ِ م ا َ هي ِ ف َ ن ْ و ل َُ ُ را َ ه ْ ن َ ْا ُ م ِ ه ِ ت َْ ْ ن ِ م ي ِ ر َْ ٍ ن ْ د َ ع ُ تا ن َ ج ْ م َُ َ ك ِ ئ َلو ُا ً ابا َي ِ ث َ نو ُ س َب ْ ل َي َ و ٍ ب َ ه َ ذ ْ ن ِ م َ و ٍ س ُ د ْ ن ُ س ْ ن ِ م ًار ْ ض ُ ح ا َ هي ِ ف َ ِ ئ ِ ك ت ُ م ٍ َ ر ْ ب َت ْ س ِ ا ِ ك ِ ئا َ ر َ ْا َ ىل َ ع ط َ م ْ ع ِ ن ثلا ُ با َ و ط َ ف َ ت ْ ر ُ م ْ ت َن ُ س َ ح َ و ًاق “Îmân edib de güzel güzel amel (ve haraket) lerde bulunanlar (a gelince) : Biz, şübhe yok ki iyi amel ve hareket edenin (ni’metlerimize karşı nankörlük etmeyenin) mükâfâtını zâyi’ etmeyiz” “Onlar (işte böyledir) : Altından ırmaklar akar Adn Cennet’leri onlarındır Orada tahtlar üzerinde kurularak, orada altın bileziklerle bezenecekler İnce dibâ’dan (ipekden) , kalın dibâ’dan yeşil elbîseler giyecekler Ne güzel sevâb, ne güzel dayanak (ne güzel yaşanılacak bir yer)” 45 ٍ ف ْ ر َ ح َ ىل َ ع َا ُ د ُب ْ ع َي ْ ن َ م ِ س انلا َ ن ِ م َ و ج ٌ ر ْ ي َ خ ُه َب َاص َا ْ ن ْإ َف ِ ن ِ ه ِ ب ن َا َ م ْطا ج ٌة َن ْ ت ِ ف ُه ْ ت َب َاص َا ْ ن ِ إ َ و ِ ن ِ ه ِ ه ْ ج َ و َ ىل َ ع َ ب َل َ ق ْ نا فق َ ة َ ر ِ خ ْ ا َ و َاي ْن دلا َ ر ِ س َ خ ط َ ك ِ ل َ ذ ُ ِ ب ُ م ْلا ُ ن َار ْ س ُْ ا َ و ُ ه 44 -Kehf, 29 45 -Kehf, 30-31 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 29 “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (cân-ü gönülden değil de işine gelen tarafından, bir kenarından, bir ucundan tutarak veyâ dil ucu ile müslümân olarak) Allâh’a ibâdet eder Eğer kendilerine bir hayır dokunursa ona yapışır, yatışır, (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir zarar) isâbet ederse yüz üstü dönüverir (de irtidâd bile eder) (İşte bu şekilde Allâh’a kulluk eden bir kimse), dünyâ’da da, âhiret’de de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap-açık bir ziyandır, (ap-açık bir hüsrândır)” 46 Bu ve benzeri âyet -i kerîme’lerden anlaşıldığına göre her insana , bülûğ çağından ölünceye kadarki yaşamında, Yüce Rabb’inin emir ve nehiylerini yerine getirip getirmemek konusunda serbest bırakılarak İlâhî imtihana tâbi’ tutulup kendi ameline kandisinin bi’z -zâ t şâhid olarak bir i’tiraz hakkının bulunmayacağı husûsu, bunun neticesi olarak da Cennet’lik veyâ Cehennem’liklerden olacağı konusu, önemle belirtilip uyarılmaktadır Bunun neticesi olarak da şirk, küfür ve nifâkdan şiddetle kaçarak Tevhîd ve Îmân yolunun tercih edilmesi önerilmektedir Allâhü Teâlâ’ya şirk koşarak îmân etmek, l bir îmân değildir û h ve makb sahî ِ ض ْ ر َ ْا َ و ِ تا َ و َ م سلا ِ ا َ م ُه َل ُ ح ب َ س ُي ط ُ مي ِ ك َ ح ْلا ُ زي ِ ز َ ع ْلا َ و ُ ه َ و “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nu (Allâh’ı) tesbîh (ve tenzîh) eder O, Azîz ve Hakîm’dir, (O, mutlak gâlibdir, yegâne hüküm ve hıkmet sâhibidir ” 47 46 -Hacc, 11 47 -Haşr,24 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 30 Âyet -i kerîme’sinden ve benzeri âyet -i kerîmelerden anlaşıldığına göre Allâhü Teâlâ, “( ِ ا ُ لو ُ س َ ر ٌ د م َ ح ُ م ُا ِ إ َ ه َل ِ إ َ ) : Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh : Allâh’dan başka hiç bir ilâh, - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed - aleyhi’s-selâm - Allâh’ın ( kulu ve) Rasûlü’dür ” Kelime- i Tevhîd’ini, ilk önce, Levh -ı mahfûz’a yazdıktan sonra, yarattığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla, ( kendisini tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirerek bu esâsın gereklerini yerine getiririp kulluk yapmaları ile sorumlu tutmuşdur Halîfelik vasfı ile en güzel bir şekilde yarattığı insanlar için de şöyle buyurmuşdur: َ و ُ ه َ و َ ن َاك َ و ٍ ما ي َا ِ ة ت ِ س ِ َ ض ْ ر َ ْا َ و ِ ت َاو َ م سلا َ ق َل َ خ ي ِ ذ لا َ ىل َ ع ُه ُ ش ْ ر َ ع ً َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك ي َا ْ م ُ ك َ و ُل ْ ب َي ِ ل ِ ء َام ْلا ط “(Halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin ameli daha güzel olduğu (husûsunda) sizi imtihana çekmek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur (Bundan evvel ise) Arş’ı, su üstünde idi” 48 ً َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك ي َا ْ م ُ ك َ و ُل ْ ب َي ِ ل َ ة َ وي َْ ا َ و َ ت ْ و َ م ْلا َ ق َل َ خ ي ِ ذ ل َا ط ُ زي ِ ز َ ع ْلا َ و ُ ه َ و ُ ر ُ وف َغ ْلا “O, (halîfelik vasfını kazanabilmeniz için) hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını imtihân etmek için ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır 48 -Hûd, 7 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 31 O, Azîz’dir, (kendisine isyân edenlerden intikam almakda Gâlib -i mutlak’dır) Ğafûr’dur, (Kendisine tevbe ile yönelip emir ve nehiy’lerine teslîm olanlar hakkında da bağışlayıcıdır) ” 49 ْ م ُ ك َل َ ع َ ج ي ِ ذ لا َ و ُ ه َ و َ ْ ا َ ف ِ ئ َ َ خ ٍ تا َ ج َ ر َ د ٍ ض ْ ع َب َ ْ و َ ف ْ م ُ ك َ ض ْ ع َب َ ع َف َ ر َ و ِ ض ْ ر ِ ل ْ م ُ ك َ و ُل ْ ب َي ْ م ُ كا َتآ ا َ م ِ ط مي ِ ح ر ٌ رو ُ ف َغ َل ُه ن ِ إ َ و ِ با َ ق ِ ع ْلا ُ عي ِ ر َ س َ ك ب َ ر ن ِ إ “O, sizi yer yüzünün halîfeleri yapan; sizi, size verdiği şey’lerde imtihana çekmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çıkarandır” 50 ِ ه َاج ُ م ْلا َ م َل ْ ع َن ت َ ح ْ م ُ ك ن َ و ُل ْ ب َن َل َ و َ ني ِ ر ِ با صلا َ و ْ م ُ ك ْ ن ِ م َ ن َي ِ د ْ م ُ ه َ ر َاب ْ خ َا ا َ و ُل ْ ب َن َ و "And olsun, sizi imtihan edeceğiz Tâki içinizden mücâhidleri ve sabr -u sebât edenleri (halifeliğe lâyık olanlar ile olmayanları) belirtelim Haberlerinizi açıklıyalım" 51 Bu âyet -i kerîme’lerde belirtildiğine göre, kulları içerisinde kimlerin daha iyi ibâdet ve kulluk edeceğini imtihân edip göstermek ve hesâb gününde herkesin kendi ameline kendisinin şâhidlik edip bir i’tiraz hakkının kalmayacağını gözler önüne sermek amacı ile yerleri, gökleri, ölümü ve hayâtı yaratıp -İblîs’den başka - tüm yaratıkları insanın hizmetine verip ona itâatkâr kılmak sûretiyle halifelik gibi yüce bir vasfa namzet kılan Allâhü Teâlâ, hiçbir zaman afv ve mağfiret etmeyeceği şirk ve küfür konusunda şöyle buyu rmaktadır: َ ا ن ِ إ ا َ م ُ ر ِ ف ْ غ َي َ و ِ ه ِ ب َ ك َ ر ْ ش ُي ْ ن َ أ ُ ر ِ ف ْ غ َ ي ُءا َ ش َي ْ ن َ م ِ ل َ ك ِ ل َ ذ َ نو ُ د ج ْ ن َ م َ و ِ د َ ق َ ف ِ ا ِ ب ْ ك ِ ر ْ ش ُي ً امي ِ ظ َ ع ًا ْ ِ ا ى َ ر َ ت ْ فا 49 -Mülk, 2 50 -En’âm, 165 51 -Muhammed, 31 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 32 “Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, kendisine şirk (ortak, eş) koşulmasını aslâ mağfiret etmez (bağışlamaz) Bundan başkasını ( şirkden başka olan günahları ), dilediği kimseler için ( kendisinde hayır gördüğü kimseler için ) mağfiret eder ( bağışlar ) Kim Allâh’a şirk koşarsa, muhakkak çok büyük bir günah ile iftirâ’ etmiş olur” 52 Sûre -i Yûsuf’u n 105-108 nci âyet -i kerîme’leri de , göklerde ve yerde Cenâb -ı Hakk’ın varlığına, birliğine, kudret ve azametine âit nice delillerin mevcud olduğu bildirerek bir çok insanların bunlardan ibret almayarak îmândan mahrum olduklarını; hem yaşadıkları hâli, hem de gelecek hayatlarına âit konuları düşünmekden gâfil bulunduklarını; Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın ve O’nun peygamberliğini kabul eden Mü’min’lerin vazifelerinin, insanları ap -açık hüccetler ile irşâda çalışmakdan ibâret olduğunu beyân buyurarak bir kısı m insanların Yüce Rabb’lerine îmân konusunda bir çok hatâlar yaparak kendilerini gizli veyâ açık bir şirk, küfür ve nifâk hâlinden kurtaramadıklarunı, bu suretle de böyle bir îmânın aslâ kabul olunmayacağını açık bir şekilde ifâde buyurarak bu şekilde olan insanları şöyle uyarmaktadır: اوُ ِ س َف ْ نا َف ِ ض ْ ر َا ِ او ُ ر ُظ َ ف ْ ي َ ك َ ِ ب ذ َ ك ُ م ْلا ُة َب ِ قا َ ع َ نا َ ك “Yer yüzünü gezin, dolaşın da (Allâh’ın âyetlerini) yalan sayanların âkıbetleri ne olmuş, görün” 53 ْ ن ي َ أ َ ك َ و ِ م ْ ن َ ْ ا َ و ِ تا َ وا َ م سلا ِ ٍ ة َيآ َ ي ِ ض ْ ر ا َ ه ْ ي َل َ ع َ نو ر ُ م ا َ ه ْ ن َ ع ْ م ُ ه َ و َ نو ُ ض ِ ر ْ ع ُ م 52 -Nisâ’ Sûresi, âyet 48 53 -Âl -i İmrân,137 Nahl, 36 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 33 “Göklerde ve yerde (Allâh’ın varlığını, birliğini, kemâl -i kudretini, ilmini ve hıkmetinin kemâlini isbât eden) nice âyetler (nice nişâneler, nice alâmetler) vardır ki (insanlar) bunların üzerine basıb geçerler de (onlara uğrarlar da) onlardan yüz çevirirler (ve onlardan ıbret alıp Tevhîd’e yönelmezler) ” 54 َ نو ُ ك ِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ه َ و ِ إ ِ ا ِ ب ْ م ُ ه ُ ر َ ث ْ ك َا ُ ن ِ م ْ ؤ ُي ا َ م َ و “(Onlar , Allâh’ın varlığını, birliğini ve kudretini kabul etseler bile) Onların çoğu, Allâh’a ortak tutmaksızın îmân etmez, (dünya ağına düşüp şirk koşmadan îmân etmez)” 55 Bu âyet -i kerîme’ lerde ifâde buyurulan böyle insanlar, ulûhiyyeti ( Allâh’ın varlığını ve birliğini ) büsbütün inkâr etmeseler bile O’na açık veyâ gizli bir şirk ( ortak) karıştırmadan Allâh’a îmân etmezler ve Allâh’dan başkasına da bir ma’bûdluk pâyesi vererek mâ -sivâ’ya ( Allâh’dan başka şey’lere ) de taparlar ki böyle bir îmân makbul değildir Böyle müşrikâne bir haldeki îmân, hakîkî bir îmân olmadığı için kabulü de mümkün değildir 54 -Yûsuf, 105 55 -Yûsüf, 106 Mekke’liler, “Tanrı birdir, ortağı yodur Melekler O’nun kızlarıd ır” derlerdi Puta tapanlar, “Tanrı birdir, Putlar ibâdete müstehık olmak husûsunda O’ nun ortaklarıdır” derlerdi Yahûdî’ler, “Tanrı birdir, Uzeyr, O’nun oğludur” derlerdi Hri stiyan’lar, “Tanrı birdir Mesih, O’nun oğludur” derlerdi Bunların hiç biri, bu halleri ile, mü’min değildir Allâh’dan ğayriye tapmak; papasları rabb edinmek; Allâh’a, hâşâ, oğul ve kız isnâd etmek; nur ve zulmete Tanrı diye bakmak ve bütün bunların b enzerleri de şirkdir (Beyzâvî) Riyâ ve nifâk da bir şirk -i hafî veyâ şirk -i sağîr’dir (İmam Rağıb) Dünyâ ağına düşmüş olan kimseler (İmam Rağıb) Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 365 Hasan Basri Çantay Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir,C 4 ss 2932 -2934 Elmalılı M Hamdi Yazır İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 34 Zamânımızın şirk ve küfür şekilleri Yirminci ve yirmibirinci asrın şirk şekilleri, Allâhü Teâlâ’ya ortak koşarak bir takım putlara, yerlere, göklere, yıldızlara ve benzerlerine tapmak şeklinde değil, O’nun ilâhî kânunlarının dışında -demokrasî, lâiklik, özgürlük gibi - bir takım beşerî sistemleri kabul edip hayata geçirmek veyâ bir takım insanları lider, önder, kurtarıcı tanıyıp -Allâhü Teâlâ’nın emir ve nehiylerini bırakıp İslâm Dîni’nin hükümlerini kifâyetsiz görüp veyâ beğenmeyip veyâ kabul etmeyip zamânın ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün değildir gibi bir düşünce ile - onların fikir ve düşüncelerinin peşinde gitmek şeklindedir , G izli veyâ açık böyle bir şirk ve küfür şekli, diğer şirk şekillerinden daha beter bir dalâlet şeklidir ki tüm insanları dalâlete sevk eden ve Allâhü Teâlâ’nın ilâhî kânunlarını tanımayan veyâ tatbik edilmesini istemeyen beşerî sistemlerdir Çünkü Allâhü Teâlâ, beşeriyyet için bir kurtuluş rehberi olan ve insanlığın muhtaç olduğu en doğru yolun ve kendisini idâre edecek en doğru sistemin kendi ilâhî sistemi olduğunu belirten Kur’ân -ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır: ْ س ِ ْا ِ ا َ د ْ ن ِ ع َ ني دلا ن ِ إ ُ م فق "Hak dîn, (insanları dünyevî ve uhrevî mutluluğa erdiren gerçek düzen, gerçek sistem, gerçek rejim, gerçek inanış) , Allâh ındin de (ancak) İslâm'dır" 56 56 -Âl -i İmrân 19 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 35 َ ا َ م ْ و َ ي ْل َا َ ا َ و ْ م ُ ك َني ِ د ْ م ُ ك َل ُ ت ْ ل َ م ْ ك ْ ت ُ م ُ ك َل ُ تي ِ ض َ ر َ و ِ ت َ م ْ ع ِ ن ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ُ ت ْ م َ م ًاني ِ د َ م ْ س ِ ْا "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm'ı beğenip seçtim , ondan (ve onun îcâblarını yerine getirenlerden) râzı oldum" 57 buyurmakda; bundan sonra da her türlü dünyevî ve uhrevî felâketin ve dalâletin sebebi, şirkin ve küfrün kaynağı olan şu uyarıyı yapmaktadır: َ ف ًاني ِ د ِ م ْ س ِ ْا َ ر ْ ي َ غ ِ غ َت ْ ب َي ْ ن َ م َ و ُه ْ ن ِ م َ ل َب ْ ق ُي ْ ن َل ج َ ن ِ م ِ ة َ ر ِ خ ْا ِ َ و ُ ه َ و َ ني ِ ر ِ س َا ْا "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekilleri) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 58 Ayrıca şu âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîf ve benzerleri de, bunun açık bir delîlidir: َ و ٍ ف ْ ر َ ح َ ىل َ ع َا ُ د ُب ْ ع َي ْ ن َ م ِ س انلا َ ن ِ م ج ْ ن ِ إ َف ٌ ر ْ ي َ خ ُه َبا َ ص َا ِ ن ا ِ ه ِ ب ن َا َ م ْط ج ٌ ة َن ْ ت ِ ف ُه ْ ت َبا َ ص َا ْ ن ِ إ َ و ِ ن ا ِ ه ِ ه ْ ج َ و َ ىل َ ع َ ب َل َ ق ْ ن قف َ ة َ ر ِ خ ْا َ و َاي ْن دلا َ ر ِ س َ خ ط َ ك ِ ل َ ذ ُ ِ ب ُ م ْلا ُ ن َار ْ س ُْ ا َ و ُ ه “İnsanlardan bir kısmı da vardır ki (cân-ü gönülden değil de işine gelen tarafından, bir kenarından, bir ucundan 57 -Mâide, 3 58 -Âl -i İmrân, 85 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 36 tutarak veyâ dil ucu ile müslümân olarak) Allâh’a ibâdet eder Eğer kendilerine bir hayır dokunursa ona yapışır, yatışır, (fit olur) Eğer bir fitne (bir şerr, bir zarar) isâbet e derse yüz üstü dönüverir (de irtidâd eder) (İşte bu şekilde Allâh’a kulluk eden bir kimse), dünyâ’da da, âhiret’de de hüsrâna uğramışdır Bu ise, ap-açık bir ziyandır, (ap-açık bir hüsrândır)” 59 ِ ل ْ ي للا ِ ع َط ِ ق َ ك ًان َت ِ ف ِ ل َام ْ ع َ ْا ِ ب او ُ ر ِ د َاب ى ِ س ُْ َ و ًان ِ م ْ ؤ ُ م ُ ل ُ ج رلا ُ ح ِ ب ْ ص ُي ِ م ِ ل ْظ ُ م ْلا َاي ْن دلا َ ن ِ م ٍ ض َ ر َ ع ِ ب ُه َني ِ د ُ عي ِ ب َي ًار ِ ف َاك ُ ح ِ ب ْ ص ُي َ و َان ِ م ْ ؤ ُ م ى ِ س ُْ ْ و َ أ ًار ِ ف َاك “Karanlık gecenin (zifîrî) karanlıkları gibi fitneler zuhur etmeden amellere koşuşun (Zîrâ o fitneler zuhur edince) kişi mü’min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak veyâ mü’min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak, dînini (az) bir dünyâ metâı mukabilinde satacaktır” 60 Bu hadîs -i şerîf’in şerhinde, merhûm Ahmed Davudoğlu şöyle diyor: “Bu hadîs -i şerîf’de, “Fitneler zuhur ettiği vakit kişi mü’min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacaktır” buyurulması, fitnenin dehşetinden insan bir günde öyle bir değişiklikler geçirecek ki günü gününe, saati saatine uymayacaktır Çünkü fitneler çoğaldığı zaman kalbler bozulur; îmân sâfiyeti kalmaz Kalblere gaflet ve fısk -u fücur dolar Bunlar da, bir insanın şekâveti ( eşkiyâlığı) için kâfi sebeblerdir Nitekim kominizm felâketine ma’rûz kalan yerlerde bir çok Müslümanların -El -ıyâzü bi’llâh - irtidâd ettiklerini gözümüzle gördük” 61 59 -Hacc, 11 60 -Müslim, Îmân, (186 nolu h ş ) Sahîh -i Müslim Terceme ve şerhi,C 1 ss 446 Ahmed Davudoğlu 61 -Sahîh -i Müslim Terceme ve şerhi,C 1 ss 447 Ahmed Davudoğlu İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 37 Bu gün içinde bulunduğumuz şu zaman diliminde, Müslüman’ım diyen bir çok kimselerin bir ellerinde İslâm bayrağı, bir ellerinde demokrasi, lâiklik, özgürlük ve çağdaşlık bayrakları ile mücâdele ettiklerini görüyoruz ki Müslüman Arab’ların sâhib oldukları İslâm Dîni esâslarını bırakı p bir çok mücâdele ile elde etmeye çalıştıkları ve peşinde koştukları Deccâl’lerin, Tâğut’ların, Mücrim’lerin ve Bâtıl inanç ve fikirlerinde büyüklük taslayanların fikir, fitne, fesâd, tefrika ve ihtilâllerinden başka bir şey’ olmayan “Arab Bahârı” , bu şekildeki inanış ve yaşayın en açık bir örneğidir َ أ ْ ن َ أ او ُن ِ م َ أ َف ِ ه ّللا ِ با َ ذ َ ع ْ ن ِ م ٌة َي ِ شا َ غ ْ م ُ ه َ ي ِ ت ْ أ َت ْ م ُ ه َ و ًة َت ْ غ َب ُة َ عا سلا ُ م ُ ه َ ي ِ ت ْ أ َت ْ و َ أ َ نو ُ ر ُع ْ ش َي َ “Acebâ onlar, (böyle insanlar), ammeyi kaplayacak bir azâb -ı ilâhî’nin kendilerine gelip çatmasına, yâhud kendileri farkında olmayarak başlarına ansızın kıyâmetin kopup gelmesine karşı, kendilerini emîn mi gördüler? 62 Âyet -i kerîme’sinde belirtildiği gibi , böyle insanlar acebâ, kendilerini emin mi buldular ki bunca âyetlere, bunca delîllere karşı hakkı söylemeyerek imansızlık, müşriklik edip duruyolar da Allâhü Teâlâ’dan korkmuyorlar! Allâhü Teâlâ’nın sayısız ni’metlerine karşı nankörlük edip duruyorlar! Hayır, onlar eman bulduklarından değil, basiretsizliklerinden ve hakka yönelip ona teslim olmak istemeyişlerinden öyle yapıp d uruyorlar Onun için (Habîbim) onlara şöyle de: ِ ه ِ ذ َ ه ْ ل ُق و ُع ْ د َ أ ي ِ لي ِ ب َ س ا ِ ن َ ع َ ب تا ِ ن َ م َ و ا َن َ أ ٍ ة َ ِ ص َب ى َل َ ع ِ ه ّللا َ ِ إ ط َ نا َ ح ْ ب ُ س َ و َ ِ ك ِ ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ِ م ا َن َ أ ا َ م َ و ِ ه ّللا 62 -Yûsuf,107 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 38 “De ki: İşte benim yolum budur Ben (insanları) Allâh’a (körü körüne değil) bir basiret üzere (Tevhîd’e) da’vet ediyorum Ben de, bana tâbi’ olanlar da böyleyiz Allâh’ı (ortaklardan) tenzîh ve takdîs ederim Ben müşriklerden değilim” 63 َ نو ُ م َل ْ ع َ ت ْ م ُت ْ ن َا َ و ق َْ ا او ُ م ُت ْ ك َت َ و ِ ل ِ طا َب ْلا ِ ب ق َْ ا اوس ِ ب ْ ل َ ت َ و “(Ey îmân edenler!), Kendiniz bilib dururken, hakk’ı bâtıl’a karıştırıb da gerçeği gizlemeyin” 64 او ُن َ مآ َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َ أ ا ِ ي ِ إ ْ ن ُ وق ت َ ت ا ْ ل َ ع َْ َه ّللا َ ل ْ ن َ ع ْ ر ف َ ك ُي َ و ًانا َق ْ ر ُ ف ْ م ُ ك ْ م ُ ك ْ م ُ ك َل ْ ر ِ ف ْ غ َي َ و ْ م ُ ك ِ تا َئ ي َ س ط و ُذ ُه ّللا َ و ِ مي ِ ظ َ ع ْلا ِ ل ْ ض َ ف ْلا “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhibidir” 65 Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm ’ın Ashâb -ı Kirâm’ı dînî konularda nasıl haraket ederdi? Hazreti Muhammed aleyhis-selâm’ın Ashâb -ı Kirâm’ı, dînî konularda bir müşkilleri olduğu zaman, ba’zıları ba’zılarına mürâceât ederek fetva’ alırlar ve onunla amel ederlerdi Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm da onların bu fetvâ’larını 63 -Yûsuf,108 64 -Bakara, 42 65 -Enfâl, 29 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 39 ya tasvîb eder veyâ sükût ile karşılardı Yanlış olanları olursa onları da düzeltirdi onların bu şekildeki davranışları, istinbât ve ictihâd ’ın temelini ve esâsını teşkîl etmişdir Bunun için , fürû’ konularında -ya’nî şer’î olan fer’î mes’eleler hakkında - İstinbât melekesine ( ya’nî ictihâd yapmak kudret ve yetkisine ) sâhib bulunan kimselerin ictihâd yapmaları ve bunların ictihâdlarını taklîd etmek câizdir Bu bakımdan bir mukallidin taklîd edeceği kimse , (fetvâ’ verecek veyâ fetvâ’sı alınacak kimse ), ilim ve adâlet sâhibi ma’rûf bir kimse olmalıdır Bu iki şart kendisinde bulunmayan bir kimseden fetvâ’ almak veyâ ictihâdını taklîd etmek, -ittifakla- makbûl değildir Hal böyle olunca da b ir mukallidin, bu şartları kendisinde bulunduran iki veyâ daha fazla ictihâd sâhibi müctehidlerden birisinin ictihâdını, diğerine nisbetle daha efdâl, daha isâbetli, sünnete ve maslahata daha muvâfık görerek taklîd etmesi câizdir Aksi takdîrde böyle bir kimsenin ictihâdını taklîd etmesinin hıkmeti kalmaz Bu bakımdan mukallid bir kimse, ictihâd sâhibi kimselerin ictihâdlarından biri sinin ictihâdlarını taklîd etmekde serbestdir Bunun için de dilediği müctehidin ictihâdlarını taklîd ederek amel eder Bununla berâb er diğer ictihâd sâhibi kimselerin kadrini azaltmak veyâ düşürmek gibi bir husûs da, aklından geçmez Hepsine de hurm et eder Onların da isâbet edebilmiş oldukları ihtimâlini kabûl eder ki böyle bir davranış, Ehl-i sünnetin şiârıdır Çünkü -İmâm A’zâm, İmâm Mâlik, İmâm Şâfiî, İmâm Hanbel, Evzâî ve Sevrî gibi - ictihâd sâhibi müctehidlerin hepsi de, dînî mes’elelerin hâllinde esâsdan ayrılmamışlar ve Ehl -i İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 40 sünnet yolunu tutarak ittifâk etmişlerdir Bunun için de aralarında -esâsda - bir ayrılık olmamışdır Ancak ikinci derecede bulunan ba’zı fer’î konularda ihtilâf etmişlerdir ki bunların da çoğu, zâhirî bir ihtilâfdan başka bir şey’ değildir Asılda bir ihtilâf yokdur Asla zarar vermeyen bu ihtilâf da, şer’î olan fer’î mes’elelerin hâllinde, ta’kîb etdikleri usûl ve kâıdeler ile birinin bir azîmet ve takvâ yolunu, diğerinin de bir ruhsat ve müsâade yolunu ihtiyâr etmiş olmalarındandır Böyle bir özellik ise, İslâm Dîni’ne mahsûs olup ümmet -i merhûme önünde geniş bir rahmet ve kolaylık sâhasının açık bulunuşuna, her asırda -asla zarar vermeyen fer’î konularda- ictihâdın yapılabileceğine bir delîldir Çünkü Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm , bu husûsa işâretle, ( ِ م ُا ُ ف ِ ت ْ خ ِ ا ْ ح َ ر ٌ ة َ م - ٌ ة َ ع ِ س َاو - : Ümmetimin -müctehidlerinin - ihtilâfı -geniş - bir rahmetdir ) 66 buyurmuşdur Yine bunun içindir ki temiz bir i’tikâda, güzel bir ahlâka sâhib bulunan ehliyet sâhibi bu müctehidlerin, isâbet edebildikleri konulardan dolayı ikişer kat sevâba, isâbet edemedikleri konulardan dolayı da birer kat sevâba nâil olacakları bildirilmişdir Bununla b erâber İctihâd ve iftâ’ vazîfeleri, en mühim bir dînî görev olduğu kadar çok müşkil ve zor bir görevdir Çünkü böyle bir görev, geniş bir bilgi, sağlam bir ihtisâs ve samîmî bir takvâ sâhibi olmayı gerektirir 66 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 6 ss 78 ve 155 Elmalılı M Hamdi Yazır (Keşfü’l -Hafâ, C 1 66 -153-) İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 41 Bu bakımdan gerek Kur’ân -ı Kerîm’in, gerekse Hadîs -i şerîf’lerin ulvî ma’nâlarını sathî bir şekilde anlayabilenlerin ve bunları ezberleyenlerin, -bir müctehide tâbi’ olmadan - şer’î delîllerden huküm çıkarmaya kalkışmaları veyâ kendi namlarına fetvâ vermeleri, aslâ câiz değildir Bunun için bir çok âlim ve muhaddisler, böyle bir ictihâd sevdâsına düşmemişler, kendi namlarına fetvâ vermekden çekinmişler, böyle büyük ve mes’ûliyyetli bir işi fukahâ’ya bırakmak olgunluğunu göstermişlerdir Hattâ Şa’bî rahmetü’llâhi aleyh gibi büyük bir muhaddis bile, “Biz fukahâ’dan değiliz Biz ancak işitmiş olduğumuz Hadîs -i şerîf’leri fukahâ’ya ve işiteceği şey’ ile amel ed ecek kimselere rivâyet ederiz” demişdir ki kalblerinde Allâh korkusu bulunan bu kimseler için böyle bir yol ta’kîb etmek, en isâbetli bir davranış olmuşdur İctihâd kapısı kapalı mıdır? İctihâd şartlarını kendisinde bulunduran ilim adamları mevcûd olduğu müddetce, bu kimselerin ictihâdını men’ eden veyâ ictihâdına mâni’ olan şer’î bir engel yokdur Bunun için de ictihâd kapısı kapalı değildir Ancak -kendisinde ictihâd şartları ve melekesi bulunmadığı hâlde - kendi hevâ ve hevesine uyarak amel etmek isteyen kimselerin ictihâd yapmaları câiz olmadığından, ictihâd ehli bulunmayan devir ve zamanlarda ictihâd kapısı kapa lıdır Çünkü, ( ِ ع ِ ف َان َ م ْلا ِ ب ْ ل َ ج َ ىل َ ع ٌ م د َ ق ُ م ِ ع ِ ئ َار ذلا د َ س : Sedd- i İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 42 zerîa, -ya’nî fitne, fesâd ve zarara sebeb olan şey’leri men’ etmek-, menfeatleri celb etmekden önce gelir )67 küllî kâıdesi, İslâm’da yapılması ve uyulması gereken esâslardandır Bu bakımdan dînî hukümleri ta’yîn edip açıklamak yetkisi, ictihâd şartlarına sâhib olan ve bu melekeyi kendisinde bulunduran ihlâs ve takvâ sâhibi fukahâ’ya âitdir Kendi hevâ ve hevesine veyâ başkalarının hevâ ve hevesine uyarak ictihâd yapmaya kalkışan kimselere âit değildir Çünkü böyle kimseler, birer ( ِ جا َ م ِ ْ ف ُ م ْ ن : Müftî mâcin : Halka hîle ta’lîm eden, öğreten bir kimse ) den başka bir şey’ değildir 68 Bunun için hâfızalarında binlerce Hadîs -i şerîf, binlerce ilmî mes’ele bulunan bir çok islâm âlimleri, dînî hukümleri ta’yîn edip açıklamak için kendilerini yetkili görmemişler, bu husûsda sözü fukahâ’ya bırakarak bu çok ince ve müşkil görevi îfâ’ etmekden kaçınmışlardır Hattâ ictihâd şartlarına sâhib olan ve ictihâd melekesini kendisinde bulunduran müctehidlerden -İmâm A’zâm, İmâm Mâlik, İmâm Şâfiî ve İmâm Hanbel gibi - her birine tâbi’ olan Müslümânlar arasında öyle ilim sâhibi kudretli âlimler yetişmişdir ki bunların her biri bir ilim ve irfan harikası olduğu hâlde ictihâda cür’et göstermemişler, bu büyük imâmlardan birisine intisâb ederek onun ictihâdı ile amel etmeyi kendileri için bir şeref bilmişlerdir Aynı zamanda, ictihâd yetkisine 67 - Muhâdarâtü fî Usûli’l -Fıkhi alâ Mezâhibi Ehli’s -Sünneti ve’l -İmâmiyye, Cüz’ 2 ss 190 Bedrul -Mütevellî Abdü’l -bâsit Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu, C 1 ss 382 -383 Ö N Bilmen 68 - Muhâdarâtü fî Usûli’l -Fıkhi alâ Mezâhibi Ehli’s -Sünneti ve’l -İmâmiyye, Cüz’ 2 ss 190 Bedru’l -Mütevellî Abdü’l -Bâsit Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercmesi, C 12 ss 374 Kâmil Miras İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 43 sâhib olanlar bile -kendi ictihâdlarının da gâlib bir zann’dan başka bir şey’ olmadığını düşünerek - yeni bir ihtilâfa sebebiyyet vermemek için, onların ictihâdlarına uymayı ve o şekilde amel etmeyi, şer’a daha uygun bulmuşlardır Durum böyle olunca da mahdûd bilgi sâhibi kimselerin kısır bilgileri ile kendilerinde böyle bir selâhıyyet görerek fetvâ vermeye kalkışmaları, elbetde ki doğru bir davranış olmaz Çünkü böyle bir halde hem dâl l, hem mudıll (hem dalâlete düşen, hem de dalâlete düşüren kimse ) olabilirler Bunun için âmmenin kabûlüne mazhâr olmuş olan müctehidlerden birisine tâbi’ olarak amel etmek, ma’nevî mes’ûliyyetden kurtulmanın, İslâm birlik ve berâberliğinin te’mîninin tek çâresidir Aksi takdirde -herkes kendi anlayışına göre amel ederse - dînin asliyyeti ve ulvî mâhıyeti kayb olmuş olur ki bu da büyük bir dalâlet ve zulmet içinde kalmanın sebebi olur Böyle bir hâl ise, geçmiş ümmetlerin bir çoğunda görülmüş bir vâkıadır Dînî konuları, Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarının dışına çıkarak anlatmaya çalışmak , büyük bir sorumluluk gerektirir Buraya kadar anlatılan esâs ve açıklamalardan sonra bize düşen görev, şer’î mes’elelerin ve hâdiselerin hukümlerini, aşağıda görüleceği üzere , bütün Müslümânların takdîr ve tasvîbine mazhar olmuş olan ictihâd sâhibi müctehidlerden öğrenip amel etmekdir İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 44 Bunun için ictihâd yetki ve melekesine sâhib olmayan kimselerin, dînî konuları, -Ehl-i sünnet esâslarına aykırı olarak- kendi anlayışlarına göre çözmeye veyâ anlatmaya kalkışmaları, büyük bir mes’ûliyyet gerektirir Böyle bir kimse vereceği bir cevâbda, verdiği bir hukümde isâbet etse bile , bilmeden cevâb vermiş olacağından , yine sorumluluktan kurtulamaz Çünkü bir hadîs -i şerîfde, şöyle buyurulmuşdur: ( ِ ر انلا َ ىل َ ع ْ م ُ ك ُأ َ ر ْ ج َا َاي ْ ت ُ ف ْلا َ ىل َ ع ْ م ُ كُأ َ ر ْ ج َا : Sizin ateşe atılmaya e n cür’etkârınız, fetvâ’ya -ya’nî şer’î mes’elelere âit konularda cevâb vermeye - en ziyâde cür’et gösteren inizdir) 69 D înî konular dışındaki bir çok mes’eleler hakkında bile, bilgi sâhibi olmadan gelişi güzel konuşmak veyâ davranmak, insanı çok zor ve gülünç durumlara düşürdüğü her zaman ve her yerde görülen hâdiselerdendir Bunun için âmmenin kabûlüne mazhâr olmuş olan müctehidlerden birisine tâbi’ olarak amel etmek, ma’nevî mes’ûliyyetden kurtulmanın, İslâm birlik ve berâberliğinin te’mîninin tek çâresidir Aks ine -herkes kendi anlayışına göre amel ederse- dînin asliyyeti ve ulvî mâhıyeti kayb olmuş olur ki bu da büyük bir dalâlet ve zulmet içinde kalmanın sebebi olur Böyle bir hâl ise, geçmiş ümmetlerin bir çoğunda görülmüş bir vâkıadır Bu bakımdan zaman zaman meydana çıkacak olan ba’zı mes’elelerin, ba’zı hâdiselerin hukümlererini ta’yîn etmek husûsunda ta’kîb edilecek yol, daha önce gelip geçmiş olan ve bütün İslâm âleminin takdîr ve tasvîbini kazanmış bulunan 69 - Hukûk -ı İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu, C 1 ss 250 Ömer Nasûh Bilmen Dârimi, Mukaddim e, 20 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 45 müctehidlerden birisinin -İmâm A’zâm, İmâm Mâlik, İmâm şâfiî ve İmâm Ahmed ibn -i Hanbel rahmetü’llâhi ale yhim gibi- ta’kîb etmiş olduğu esâs ve usûllere mürâceat ederek o mes’eleyi hâll ve ta’yîn etmekdir ki insanı, dünyevî ve uhrevî mutluluğa götüren en doğru yol da budur Bunun için bu konuların ehemmiyetine binâen âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîf’lerde şöyle buyurulmuşdur: َ ت ْ ر ِ م ُا َام َ ك ْ م ِ ق َت ْ س َاف ْ ن َ م َ و ا ْ و َغ ْط َت َ َ و َ ك َ ع َ م َ با َت ط ٌ ِ ص َب َ نو ُل َ م ْ ع َ ت ا َِ ُه ن ِ إ "Maiyyetindeki tevbe edenlerle berâber, emr olunduğun (uz) gibi dosdoğru ol (unuz) Aşırı gitmeyin Çünkü O, ne yaparsanız (hepsini) hakkıyle görücüdür" 70 ُ ع ْ دا َف َ ك ِ ل َ ذ ِ ل َف ج َ ت ْ ر ِ م ُ أ ا َ م َ ك ْ م ِ ق َت ْ سا َ و ج َ و َ َ ءا َ و ْ ه َ أ ْ ع ِ ب ت َ ت ْ م ُ ه ج “İşte bunun için sen (onları Tevhîd’e ve Ehl-i sünnet yoluna) da’vet et Emr olunduğun gibi dosdoğru ol Onların hevâ (ve heves) lerine uyma…” 71 ً امي ِ ق َت ْ س ُ م َ ك ب َ ر ُ طا َ ر ِ ص ا َ ذ َ ه َ و ط ا َن ْ ل ص َف ْ د َق ْ ا َ نو ُ ر ك ذ َي ٍ م ْ و َ ق ِ ل ِ تا َي “Bu (İslâm ve Kur’ân) , Rabb’inin dosdoğru yoludur Biz âyet’leri, aklını başına alıp düşünecek bir toplum için (apaçık) beyan etmişizdir” 72 َ و ا َ م ُ ف ْ ق َ ت ٌ م ْ ل ِ ع ِ ه ِ ب َ ك َل َ س ْ ي َل ط َ ك ِ ئ َلو ُا ل ُ ك َ دا َ ؤ ُ ف ْلا َ و َ ر َ ص َب ْلا َ و َ ع ْ م سلا ن ِ إ ً وُئ ْ س َ م ُه ْ ن َ ع َ نا َ ك “Bilmediğin bir şey’in arkasına düşme, hakkında huküm verme Şübhe yok ki kulak, göz, kalb, bunlardan 70 -Hud, 112 71 -Şûrâ, 15 72 -En’âm, 126 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 46 her biri kendisinden, kendisi ile sâhibinin işlediği şey’den mes’ûl olacakdır ” 73 ْ م ُ ه َ ف َلا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ه ر ُ ض َي ق َْ ا َ ىل َ ع َ ني ِ ر ِ ها َظ ِ م ُا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئا َط ُ لا َ ز َ ت “Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife (kıyâmete kadar) hiç eksik olmayacaktır” 74 ْ م ُ ك ْ ن َ ع ْ ر ف َ ك ُي َ و ًان َاق ْ ر ُ ف ْ م ُ ك َل ْ ل َ ع َْ َ ا ا ُ وق ت َ ت ْ ن ِ ا ا ُ ون َ م َا َ ني ِ ذ لا َاه ي َا َاي ْ م ُ ك َل ْ ر ِ ف ْ غ َي َ و ْ م ُ ك ِ ت َائ ي َ س ط ِ مي ِ ظ َ ع ْلا ِ ل ْ ض َ ف ْلا ُ وذ ُ َ و “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size, iyi ile kötülüğü ayırd edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar Çünkü Allâh büyük lûtuf sâhibidir” 75 Ehl- i sünnet esâslarına uygun Fıkhî mezheblerin ortaya çıkışı İslâm’ın ilk zamanlarında büyük küçük her âlim, kendi ilmi ile amel eder, hiç bir kimseyi taklîd etmezdi Bilmedikleri bir şey’ olursa onu da bilenlere sorup öğrenirlerdi Bunun için de hiç bir kimse, Ashâb -ı Kirâm’dan veyâ Tâbiî’den olan bir fakîhe nisbet edilmezdi Herkes dilediği şey’i dilediği kimseye sorup öğrenirdi Bundan dolayı da ortada, bu günkü anlamı ile bir mezheb konusu yokdu Fakat Tâbiî’nin (ikinci asrın ) son zamanlarına doğru Fıkıh ilmi, husûsî bir ders olarak oku tulmaya başlandı Bu bakımdan 73 -İsrâ’, 36 74 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim 75 -Enfâl, 29 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 47 fakîhler, yaptıkları ictihâdlarda ta’kîb etdileri usûl ve kurallara göre, İslâm’ın esâslarını tesbît ederek tahrîf ve tağyîrden kurtarmaya çalıştılar Bunun netîcesi olarak da, -ictihâd kavillerine göre - fakîhler, bir birinden ayrıldı ve ta’kîb etdikleri usûl ve kâıdelere göre “İctihâd meslekleri” meydana geldi Irak ’da İmâm A’zam Ebû Hanîfe, Hicâz’da İmâm Mâlik, Mısır ’da İmâm Şâfiî gibi büyük müctehidler, fıkıh mes’elelerini inceliyerek hukme bağladılar Bu sûretle de Tâbiîn devrinin sonlarına doğru, gerek Fıkıh Usûlü ve gerekse Fıkıh Fürûu’ na âit esâslar tesbit edilerek az veyâ çok bir birinden farklı “Fıkıh meslekler i” meydana gelmiş oldu Müslümân’ların büyük bir çoğunluğu da, bu müctehidlerin ictihâdlarına uyup onların yolundan gitmeye başladı İslâm Dîni’nin esâslarını, tahrîf ve tağyîrden korumak için ta’kîb edilen bu yola da “Mezheb” denildi Böyle bir durumda ictihâdlarına uyulup yolundan gidilen müctehidlere, -kendilerine uyanların önderi ve başı durumunda oldukları için - “Mezheb imâmı” adı verildi Bu sûretle de “Mezheb imâmları” adı ve şöhreti, her tarafa yayıldı İslâm beldelerinin her birinden binlerce ilim meraklısı gelerek bu imâmlardan ders okudu Öğrendikleri ilimleri ve İslâm esâslarını, gitdikleri yerlerde yaydılar Bunun netîcesi olarak da mezhebler ve mezheb imâmları, her tarafa yayılarak şöhret buldu Bir çoklarının taraftarları çoğaldı Mensûb olduğu mezhebin imâmına nisbet edilerek o imâmın adı ile anılmaya başlandı Bu sûretle de -Hanefî mezhebi, Mâlikî mezhebi, Şâfii mezhebi, Hanbelî mezhebi gibi- hakk mezhebler, teessüs etmiş oldu İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 48 Tâbiîn ve Tebe -i Tâbiîn’den olan ve sayıları onyediyi aşan bu mezheb imâmlarından her biri, birer mezheb sâhibi olmuşlar ise de Hicrî dörtyüz târihlerinden sonra bir çoğunun mensûbu kalmamış olduğundan hâlen dört mezhebe münhasır kalmışdır 76 Bunlar da Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebleridir Bu dört mezhebin fakih ve müctehidleri de, kendi aralarında -ilmî ihtisâslarına göre - derecelere ayrılmış ve bu konu ile ilgili olarak her mezhebde, müctehidlerin derecelerini belirleyen “Tabakât kitâbları” yazılmışdır Meselâ, bunlardan Hanefî fakihleri , Şeyhü’l -İslâm ibn -i Kemâl Paşa’nın beyânına göre, şu yedi kısma ayrılarak incelenirler: 77 1-Dînde ictihâd sâhibi olan mutlak müctehid İmâm A’zam Ebû Hanîfe, İmâm Mâlik, İmâm Şâfiî, İmâm Ahmed ibn- i Hanbel ve diğer müctehidler gibi 2-Mezhebde müctehid İmâm Ebû Yûsüf, İmâm Muhammed Eş -Şeybânî, İmâm Züfer, İmâm Hasen ibn -i Ziyâd rahmetü’llâhi aleyhim gibi 3-Mes’elede müctehid Hassâf, Tahâvî, Ebu’l -Hasen Kerhî, Şemsü’l -Eimme Helvânî, Şemsü’l -Eimme Serahsî, Fahru’l -İslâm Pezdevî, 76 -Bu mezheb imâmlarının başlıcaları şunlardır: Evzâî abdu’r -Rahmân, Hasen -i Basrî, Süfyân -i Sevrî, Nehâî İbrâhim, İbnu Ebî Leylâ’, Hasen ibn -i Salîh, Amr ibn -i Hâris, Leys ibn -i Sa’d, İshâk ibn -i Râheveyh, Ebû Ubeyde Kâsım ibn -i selâm, Ebû Sevr -i Bağdâdî, İbnu Nasr -i Mervezî, İbnu Münzir -i Nisâbûrî, Dâvûdu Zâhirî, İbn -i Cerîr -i Taberî, İbnu Şübrime, Abdu’llâh ibn -i Ebî Ca’fer ve İbnu Huzeyme rahmetü’llâhi aleyhim Hukûk -ı İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhiyye Kâmûsu,C 1 ss 313 Ömer Nasûh Bilmen 77 -Bunlar hakkında fazla bilgi için bak: Fıkıh Usûlü,ss 482 Celâleddin Karakılıç İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 49 Kâdîhân, Burhânü’d -dîn Mahmûd Buhârî rahmetü’llâhi aleyhim gibi 4-Tahric erbâbı (veyâ Ashâbı ) Ebû Bekr Cessâs, Ebû Bekr Râzî ve O’nun talebesi Ebû Abdi’llâh Cürcânî rahmetü’llâhi aleyhim gibi 5-Tercih erbâbı (veyâ ashâbı ) Muhtasar- i Kudûrî sâhibi Ebu’l -Huseyn Kudûrî, Hidâye sâhibi Şeyhü’l -İslâm Burhânü’d -dîn Merginânî, Fethu’l- Kadir sâhibi Kemâlü’d -dîn ibn -i Hümâm rahmetü’llâhi aleyhim gibi 6-Temyîz ashâbı Kenz sâhibi Ebu’l -Berekât Hâfızu’d -dîn Nesefî, Muhtar sâhibi Ebu’l -Fazl Mecdü’d -dîn Mevlisî, Vikâye sâhibi Tâcü’ş - şerîa Mahmûd Buhârî, Mecma’ sahibi Muzafferu’d -dîn ibnü’s -Sâatî rahmetü’llâhi aleyhim gibi 7-Mukallid-i mahz (Sırf mukallid ) Hicrî sekizyüz târihlerinden sonra gelen Hanefî fakihlerinin çoğu, bu kısma dâhildir Haskefî Alâü’d -dîn ve İbn -i Âbidîn rahmetü’llâhi aleyhim gibi Şer’î hükümlerde ihtilâf câiz midir? Her müctehid , sebebleri belirti len fer’î konular dışındaki dînî esâslara, akâıde, dînî ferâize ve mekârim -i ahlâka âit hukümlerde ittifak etmişdir Çünkü bu esâslarda tefrîkaya düşmek ve ictihâdda bulunmak aslâ câiz değildir Bunun için İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 50 bütün Müslümân’lar tarafından kabûl edilen ve hakkında kat’î delîl bulunan dînî hukümlere muhâlif bir ictihâdda bulunmak, bid’atdır Böyle bir şey’i yapanlar, bid’at ve dalâlet ehlinden saylır ki bundan şiddetle sakınmak lâzımdır Çünkü böyle bir durum, şu ayet -i kerîme ile açık bir şekilde men’ edilmişdir ا َن ْ ي ص َ و ا َ م َ و َ ك ْ ي َل ِ إ ا َن ْ ي َ ح ْ و َا ي ِ ذ لا َ و ًاحو ُن ِ ه ِ ب ى ص َ و ا َ م ِ ني دلا َ ن ِ م ْ م ُ ك َل َ ع َ ر َ ش او ُ مي ِ ق َا ْ ن َ أ َ ىسي ِ ع َ و َ ىسو ُ م َ و َ مي ِ ه َ ر ْ ب ِ ا ِ ه ِ ب ِ هي ِ ف او ُق ر َ ف َ ت َ ت َ و َ ني دلا ط َ ىل َ ع َ ر ُ ب َ ك ْ لا ُ م ِ ه ْ ي َل ِ إ ْ م ُ هو ُع ْ د َت ا َ م َ ِ ك ِ ر ْ ش ط َ م ِ ه ْ ي َل ِ إ ِ َت َْ ُ َا ِ ه ْ ي َل ِ إ ي ِ د ْ ه َي َ و ُءا َ ش َي ْ ن ْ ن َ م ُ بي ِ ن ُي “O, dîni doğru tutun, onda ayrılığa (ve tefrîkaya) düşmeyin, diye (asl-ı) dinden Nûh’a tavsıye etdiğini, sana vahy eylediğimizi; İbrâhîm’e, Mûsâ’ya ve îsâ’ya da tavsıye etdiğimizi, sizin fâideniz için şerîat yapdı Senin kendilerini da’vet etmekde olduğun (bu) şey’, müşriklere ağır geldi Allâh kimi dilerse buna (bu dîne, bu Tevhîd’e ) onu seçip çeker ve (ancak kendisine itâat ile) dönmekde olanları buna muvaffak eder ” 78 Hadîs -i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: ِ ني دلا ِ ُه ْ ه ق َ ف ُي ًا ْ َ خ ِ ه ِ ب ُا ِ د ِ ر ُي ْ ن َ م “Allâhü Teâlâ, bir kimenin hayrini dilerse, onu dinde fakih yapar (anlayışlı ve bilinçli kılar” 79 Bu bakımdan vahye müstenid olan ve her Peygambere emir ve tavsıye buyurulmuş bulunan bir dînde ve o dînin esâs hukümlerinde ihtilâf edilmesi aslâ câiz değildir Şâri’ -i mübîn 78 -Şûrâ,13 79 -Buhârî, Kitâbü’l -ilm, Cüz’ 1 ss 28 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 51 olan Allâhü Teâlâ’nın isteği ve murâdı budur Bunun için de ( ِ ة َ عا َ م َْ ا َ ع َ م ِ ا ُ د َي : Allâhın eli, cemâat ile berâberdir ) buyurulmuşdur 80 Ancak bu esâslar dışında kalan ve fürûâtdan, cüz’iyyâtdan sayılan tâlî mes’eleler , fer’î konular hakkında ihtilâf edilmesi, Şâri’ -i mübîn’in isteğine muhâlif olmaz Şer’î bir hıkmete mebnî olarak ictihâda ve müşâvereye müsâade edilmesi de, yine Şâri’ -i mübîn’in müsâadesi iledir ْ م ُ ه َ ن ْ ي َب ى َ رو ُ ش ْ م ُ ه ُ ر ْ م َا َ و ص "Onların işleri, dâimâ aralarında müşâvere (ile) dir" 81 ِ ر ْ م َ ْا ِ ْ م ُ ه ْ ر ِ وا َ ش َ و ج "İş husûsunda onlarla müşâvere et" 82 ْ م ُ ك ْ ن ِ م ِ ر ْ م َ ْا ِ ُ وا َ و َ لو ُ س رلا او ُعي ِ ط َا َ و َ ا او ُعي ِ ط َا ا ُ ون َ مآ َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َا ا َي ج ِ ا ِ ب ن َ و ُ ن ِ م ْ ؤ ُت ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ن ِ إ ِ لو ُ س رلا َ و ِ ا َ ِ إ ُهو د ُ ر َ ف ٍ ء ْ ي َ ش ِ ْ م ُت ْ ع َ زا َن َ ت ْ ن ِ إ َف ِ ر ِ خ ْا ِ م ْ و َ ي ْلا َ و ط ْ أ َت ُ ن َ س ْ ح َا َ و ٌ ر ْ ي َ خ َ ك ِ ل َ ذ ًي ِ و “Ey îmân edenler, Allâh’a itâat edin Rasûl’e (Muhammed aleyhi’s-selâm ’a) itâat edin ve sizden olan emir sâhiblerine (ülü’l-emr’e) de itâat edin Eğer (dîne âid işlerinizden) bir şey’ hakkında ihtilâf ederseniz, hemen onu Allâh’a (Allâhü Teâlâ’nın kitâbı Kur’ân’a) ve Rasûl’üne (Rasûl’ünün Sünnet’ine) döndürün (mürâceat edin) Eğer Allâh’a ve âhiret günü’ne inanıyorsanız, (bu mürâceat , sizin 80 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 2 ss 279 ve C 7 ss 16 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (Tirmizî, Fiten, 7 ) ve (Neseî, Tahrîm, 6 ) 81 -Şûrâ, 38 82 -Âl -i İmrân, 159 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 52 için) hem hayırlı, hem netîce i'tibâriyle daha güzeldir (daha iyidir) ” 83 Gibi âyet -i kerîme’ler ve ( ٌ ة َ ْ َ ر ِ م ُا ُ ف ِ ت ْ خ ِ ا – ٌ ة َ ع ِ سا َ و - :Ümmetimin -arasında bulunan müctehidlerin, fürûât ve muâmelâtdaki - ihtilâfları, -ümmetim hakkında vüs’ât ve sühûlete vesîle olacağı cihetle - büyük bir rahmetdir) 84 Gibi hadîs-i şerîf’ler, bunun açık bir delîlidir Hazreti Muhammed aleyhi!s-selâm’ın, hakkında vahy bulunmayan ba’zı konularda ictihâd yaparak veyâ Ashâb -ı Kirâm’ı ile istişârede bulunarak o mes’eleyi şer’î bir hukme bağlamış olması da bunun ayrı bir delîlidir Çünkü İslâm'da istişâre, bir konuyu, İslâmî ölçüler içerisinde inceleyip Allâhü Teâlâ'nın emrine ve murâdına en yakın bir hukme vararak netîcelendirmek dir 83 -Nisâ’, 59 Merhûm ve mağfûr Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, bu âyet -i kerimenin altındaki (60) ncı âyet -i kerîmede, Allâh'ın ve Rasûlünün hukmüne râzı olmayan münâfıkların durumuna işâretle, "Bu emirleri tesbitden sonra evvel emirde adlî ve teşriî esâslar üzerinde cereyan eden itâati te'mîn etmek; mü'minlerin, -adl ile hukme me'mûr oldukları hâlde - adl ve hakk olan bir hukmün hılâfına tâlib olmamaları, muhâkeme mesâilinde tuğyankâr bir vaz'ıyyet almamaları, tâgutlar mahkemesine mürâceat etmemele ri lüzûmunu telkîn etmek; mü'min nâmı altında Peygambere itâatden hoşlanmayan ve O'nun hukmüne râzı olmayıb da başka mahkemelere mürâceat edenlerin münâ fık olduğunu tefhîm etmek; bunun netîcesi olarak da Rasûlü'llâh sall'llâhü aleyhi ve sellem' e itâat etmeyi tahkîm etmek üzere, şöyle buyuruluyor " diyor ki ba'zı kimselerin, müslüman olduklarını söyledikl eri hâlde -İnsan hakları - nâmı altındaki gayri müslim mahkemelerinden meded ummaları, ne derece doğru olabilir? Bilmem Hak Dîni Kur'ân Dili Türkce Tefsîr, C 2 ss 1379 Elmalılı M Hamdi Yazır 84 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 6 ss 78 ve 155 Elmalılı M Hamdi Yazır (Keşfü’l -Hafâ, 1 66 -153 -) İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 53 Çünkü bir emr -i ilâhî olan "Müşâvere" den maksad, kendisi ile amel olunması lâzım gelen Hukmü'llâh'ı (Allâh'ın hukmünü: Kendisi ile amel edilmesi lâzım gelen Me'mûrun bih'i) ta'yîn etmek veyâ Cenâb -ı Hakk'ın murâdına en yakın bir netîcenin alınmasına çalışmak, tahakküm ve istibdâd fikrinden uz ak rûhî bir olgunluğa, İslâmî bir ahlâka, İslâmî bir siyâset anlayışına ve doğru bir Tevhîd inancına sâhib olmak; toplumun birlik ve berâberliğini tehlikeye düşüren muhtelif irâde ve re'ylerin tenâkuz ve cidâlinden toplumu kurtarmak; nass karşısında veyâ e mr-i ilâhî karşısında kendi aklına göre re'y ve kıyâsda bulunarak isyân eden İblîs gibi olmamak ve bu şekildeki davranışla, hevâ ve hevesle, gizli veyâ açık bir şirk yoluna sapmamakdır 85 İslâm Dîni’nde tefrîka câiz midir? İslâm ve Müslüman düşmanlarının, yıllarca demokrasî, özgürlük, lâiklik, hoşgörü gibi beşeri sistem felsefelerini kullanarak Müslümân’lar içinde durmadan fitne, fesâd, tefrîka ve düşmanlık tohumları ekip Müslümân’ları parça parça, gurup gurup, ekol ekol, cemâat cemâat ayırıp bid’at, dalâlet, fitne ve fesâd yollarına sürüklemek suretiyle birlik ve berâberliklerini yok etmelerine zemin hazırlamak, aslâ câiz değildir Çünkü, 85 -Me'mûrun bih: Allâhü Teâlâ tarafından emr edilen şey'ler, mükellef b ir kimsenin şer'an yapmaya veyâ terk etmeye mecbûr bulunduğu müsbet vey â nenfî fiiller Tenâkuz ve cidâl : Birbirine zıdd ve çelişik fikirler ile münâkaşa etmek, tartışma yapmak, düşmanca davranışlarda bulunmak, savaşmak İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 54 “( ِ ا ُ لو ُ س َ ر ٌ د م َ ح ُ م ُا ِ إ َ ه َل ِ إ َ ) : Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh : Allâh’dan başka hiç bir ilâh, - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed - aleyhi’s-selâm - Allâh’ın ( kulu ve) Rasûlü’dür ” Kelime- i Tevhîd ’inin esâsı üzerine kurulmuş olan İslâm Dîni, tefrika ve ihtilâf a, aslâ cevâz vermez Bunun için Allâhü Teâlâ, beşeriyyet için bir hidâyet rehberi olan Kur’ân -ı Kerîm’inde, ُه ْ ن ِ م َ ل َب ْ ق ُي ْ ن َل َ ف ًاني ِ د ِ م ْ س ِ ْا َ ر ْ ي َ غ ِ غ َت ْ ب َي ْ ن َ م َ و ج َ ن ِ م ِ ة َ ر ِ خ ْا ِ َ و ُ ه َ و َ ني ِ ر ِ س َا ْا "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekilleri) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 86 esâsını ifâde ederek İslâm dışı fikir, görüş, sistem, düzen, rejim ve inanışlara gönül vermememizi emr eder Bu bakımdan İslâm Dîni’nde tefrîka aslâ câiz değildir Ayrıca, dünyâda ve âhiretde felâh bulup mutlu olmamız için de, َام َ ك ْ م ِ ق َت ْ س َاف َ ت ْ ر ِ م ُا ْ ن َ م َ و ا ْ و َغ ْط َت َ َ و َ ك َ ع َ م َ با َت ط ٌ ِ ص َب َ نو ُل َ م ْ ع َ ت ا َِ ُه ن ِ إ "Maiyyetindeki tevbe edenlerle berâber, emr olunduğun gibi dosdoğru ol (emr olunduğunuz gibi dosdoğru ol unuz) Aşırı gitmeyin Çünkü O, ne yaparsanız (hepsini) hakkıyle görücüdür" 87 86 -Âl -i İmrân, 85 87 -Hud, 112 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 55 ُ ع ْ دا َف َ ك ِ ل َ ذ ِ ل َف ج َ ت ْ ر ِ م ُ أ ا َ م َ ك ْ م ِ ق َت ْ سا َ و ج َ و َ َ ءا َ و ْ ه َ أ ْ ع ِ ب ت َ ت ْ م ُ ه ج “İşte bunun için sen (onları Tevhîd’e) da’vet et Emr olunduğun gibi dosdoğru ol Onların hevâ (ve heves) lerine uyma…” 88 َ ك ب َ ر ُ طا َ ر ِ ص ا َ ذ َ ه َ و ً امي ِ ق َت ْ س ُ م ط ا َن ْ ل ص َف ْ د َق ْ ا َ نو ُ ر ك ذ َي ٍ م ْ و َ ق ِ ل ِ تا َي “Bu (İslâm ve Kur’ân) Rabb’inin dosdoğru yoludur Biz âyet’leri, aklını başına alıp düşünecek bir toplum için (apaçık) beyan etmişizdir” 89 hakîkatlerini emr ederek şu îkâzları yapmakda ve aklımızı başımıza toplayıp sonunda pişman olup -Eyvâh aldanmışım, aldatılmışım - demememizi hatırlatmaktadır ا ُ وق ر َ ف َ ت َ و ًاعي ِ َ ِ ا ِ ل ْ ب َ ِ ا ُ وم ِ ص َت ْ عا َ و ص ُ ك ْ ي َل َ ع ِ ا َ ت َ م ْ ع ِ ن او ُ ر ُ ك ْذا َ و ْ م "Hepiniz toptan Allâh'ın ipine (Kur'ân-ı Kerîm'e ve İslâm Dîni esâslarına) sımsıkı sarılın Parçalanıp dağılmayın, (fikir, görüş, yorum, inanç ve düşünce ayrılıkları ile gurup gurup, cemâat cemâat, ekol ekol, parti parti olmayın İslâm Dîni’nin gösterdiği yolda birlik ve berâberliğinizi koruyarak) Allâh'ın üzerinizdeki ni'metini düşünün" 90 او ُِ ْ صا َ و ْ م ُ ك ُ ِ ر َ ب َ ه ْ ذ َت َ و ا ُ ول َ ش ْ ف َ ت َ ف ا ُ وع َ ز َان َت َ و ُه َلو ُ س َ ر َ و َ ا ا ُ وعي ِ ط َا َ و ط ن ِ إ َ ني ِ ر ِ با صلا َ ع َ م َ ا "Allâh'a ve O'nun Rasûlüne itâat edin (Fikir, görüş, yorum, inanç ve düşünce ayrılıkları ile) birbiriniz ile çekişip didişmeyin Sonra korku ile za'fa düşersiniz Rüzgarınız 88 -Şûrâ, 15 89 -En’âm, 126 90 -Âl -i İmrân, 103 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 56 (kuvvet ve kudretiniz kesilip) gider (Allâh'ın size olan yardımı kesilir Kuvvet iniz ve devletiniz yok olup gider) Bir de sabr (-u sebât) edin, (sıkıntılara katlanın) Çünkü Allâh, sabr edenlerle berâberdir" 91 ُ ت َان ي َ ب ْلا ُ م ُ ه َءا َ جا َ م ِ د ْ ع َب ْ ن ِ م ا ُ وف َل َ ت ْ خا َ و ا ُ وق ر َ ف َ ت َ ني ِ ذ ل َاك ا ُ ون ُ وك َت َ و ط ِ ظ َ ع ٌ ب َاذ َ ع ْ م َُ َ ك ِ ئ َل ُ وا َ و ٌ مي “Siz, kendilerine ap -açık delîl’ler, âyet’ler geldikden sonra parçalanıp ayrılanlar, ihtilâfa düşenler gibi olmayın İşte onlar (ın hâli) : En büyük azâb onlarındır” 92 Tefr îka ve İhtilâfın nedenleri ve zararları Son yılların İslâm ve Müslüman düşmanları , büyük bir gaflet eseri olarak bunların mel’un çalışmalarına zemin hazırlayan cemâatler , kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri, dînî yönden câhil kalmış Müslümanları, İslâmî bir esâsa dayanmayan cemâat, tarikat, demokrasi, hoşgörü, lâiklik, özgürlük, ılımlı İslâmiyet, demokratik İslâmiyet gibi bir takım isimler altında guruplara, ekollere, partilere ayırarak, İslâm Dîni esâslarını -Ehl-i sünnet ve ’l-c emâat esâslarının dışın a çıkarıp - kendi görüş ve anlayışlarına göre yeniden te’sis edip bid’at, fesâd , nifâk ve şirk yollarına götürüp birlik ve berâberliklerini yok ederek büyük bir tahrîbat çabası içine girmişlerdir Bu sûretle de dînî ve siyâsî tefrîkanın, Ehl -i 91 -Enfâl, 46 92 -Âl -i İmrân, 105 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 57 sünnet ve ’l-cemâat esâslarından ayrılışın, dînî ta’vîzler in, farzları terk ederek nâfileler ile meşkul olmanın, gayr -i müslimlerin yaşayışlarına imrenerek Avrupaî âdetlerin benimsenmesinin, bunun netîcesi olarak da lüks ve isrâfın zemînini hazırlıyarak kuvvet ve kudretlerinin zayıflamasının sebebi olmuşlardır Ne yazıkdır ki 1921 Anayasa’sının ikinci maddesinde , “Türkiye Devleti’nin Dîni, Dîn -i İslâm’dır” şeklinde ifâde edilen ve temeli İslâm esâslarına göre kurulmuş olan Türkiye Cumhûriyeti Devleti’ni ve onun mensûbları olan bizleri de aynı âkıbete sürüklemek isteyen iç ve dış düşmanlar veyâ cehâletleri yüzünden “Müslümân’ları kendi hallerine bırakırsak birlik ve berâberliklerini yeniden te’min ederek bu memleketde şerîat esâslarını tatbik ederler” korku ve endîşesine kapılan ve Müslüman olduklarını söyledikleri halde muhtelif şekillerde şirk yollarına sapan ve büyük bir gaflet içerisinde bulunan bir kısım yetkililer ve onların hem fikir olan ortakları, kendi siyâsî emellerini gerçekleştirmek için, bilerek veyâ bilmeyerek aslı esâsı olmayan ve İslâm Dîni ile hiç bir benzerliği bulunmayan fikir, görüş, yorum ve inanç ayrıcalıklarına , tarîkat ve cemâat nâmı altındaki çalışmalara zemin hazırlamışlar, bir kısım Müslümân’ların dînî duygularını istismar ederek nüfuzlarını artıran menfaat ve makam düşkünü insanlara, -Demokrasî’nin gereğidir gibi - mesnedsiz lâflar ile, göz yummuşlar, bu sûretle de her köşede, aslı esâsı olmayan ve İslâm Dînî ile bağdaşmayan bir takım tarîkatlerin , cemâatlerin, vakıfların ve ekollerin türemesine sebeb olmuşlardır Bunların netîcesi olarak da koskoca bir milletin büyük bir çoğunluğu ve onların gençleri, beyinleri yıkanarak hakîkatkeri İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 58 göremez, işitemez ve anlayamaz bir hâle getirilmiş, her köşede fitne, fesâd, bid’at, anarşi, terör, isyan ve hakk isteme çığlıkları pervâsızca at oynatır bir hâle gelmişdir Çünkü son derece aç ve susuz kalan bir insanın eline geçirdiği her hangi bir şey’i, zararlı veyâ zararsız olduğunu düşünmeden yiyebileceği veyâ içebileceğı nasıl şübhe götürmez bir gerçek ise, yaratılışın bir gereği olarak her insanın da dînî ihtiyaçlarını, doğru veyâ yanlış olarak tatmin etmek cihetine gideceği husûsu da şübhe götürmez bir hakîkatdir Bu konularda araştırma yapan meslekdaşlarımızdan birisi, güzel bir noktaya işâret ederek, ا ن ِ إ َ ِ ة َئا ِ م ل ُ ك ِ س ْ أ َ ر َ ىل َ ع ِ ة م ُ ْا ِ هِ ذ َِ ُ ث َ ع ْ ب َي ا َ ه َ ني ِ د ا ََ ُ د د َُ ْ ن َ م ٍ ة َن َ س “Şübhesiz Allâhü Teâlâ, her yüz sene başında bu ümmetin dînini yenileyen bir müceddid gönderir” 93 hadîs -i şerîfinin izâhında şöyle diyor: “İçinde bulunduğumuz şu zamanda çeşitli İslâmî cemâatler ile görüşüp teâtî -i efkâr’da ( fikir alış-verişinde ) bulunduk Onlardan her bir cemâat -Bizim hocamız İslâm’a daha fazla insan yetiştirmişdir Bunun için zamânın müceddidi veyâ mehdî’si varsa o da bizim hocamızdır, başka bir kimse olamaz” diyor ve böylece çeşitli fikirler ve birbirine zıd iddiâlar ortaya çıkarak tefrîka meydana geliyor ” 94 “İslâmda halîfe ta’yin etmenin büyük hıkmetlerinden biri de, Müslümân’ları bir araya getirip birleştirmekdir Bunun için bir zamanda iki halîfe ta’yin edilmesi câiz değildir ” 95 93 -Et -Tâcü’l -Câmiu li’l -Usûl fî Ehâdîsi’r -Rasûl s a v C 3 ss 428 (Ebû Dâvud, El -Hâkim ve El -Beyhekî) Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf 94 -Günümüz Mes’elelerine Fetvâ’lar, C 2 ss 251 Halil Gü nenç 95 -Aynı eser, C 2 ss 207 Halil Günenç İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 59 İşte bu hâli ile İslâm esâslarından ayrılan ve onlarla hiç bir ilgisi bulunmayan bir takım maksatlı kimselerin İslâm’ı bozup mensublarını bid’at, fesâd, nifâk ve dalâlet yollarına sevk etmeye yönelik, tarîkat, vakıf, dernek ve bunlara benzer şey’ler nâmı altındaki cemâatleşmeler, her zaman ve her yerde sonu felâket olan tefrîkanın ta kendisidir Müslümân’ların böyle bir tuzağa ve böyle bir felâkete düşmemeleri için yapılacak tek şey’, “Ben Müslüman’ım” diyen bir kimsenin, Tevhîd, Şirk, küfür ve nifak konularını iyice anlayıp kavramaya çalışması, İslâm’ın i’tikâd, ibâdet ahlâk ve muâmelât konularını Ehl -i sünnet yolundaki i’tıkâdî ve amelî mezheblerin tesbit etmiş olduğu esâslar dâhilinde öğrenip öğretmeye gayret sarf etmesi , -İslâm’a ve Müslümân’lara hizmet nâmı ile de olsa - bid’at, fesâd ve nifâk yolların dan kaçınması lâzımdır ki Câbir radıye’llâhü anh ’den rivâyet edilen şu hadîs -i şerîf de, bu hakîkatleri te’yîd edip gözlerimizin önüne sermektedir ِ ه ْ ي َل َ ع ُ ا ى ل َ ص ٍ د م َُ ُ ي ْ د َ ه ِ ى ْ د َْ ا َ ر ْ ي َ خ َ و ِ ا ُ با َت ِ ك ِ ثي ِ د َْ ا َ ر ْ ي َ خ ن ِ إ َف ا َث َ د ُْ ِ رو ُ م ُ ْا ر َ ش َ و َ م ل َ س َ و ُ ن ٌة َل َ ض ٍ ة َ ع ْ د ِ ب ل ُ ك َ و ا َ ه “Sözlerin en hayırlısı Allâh’ın Kitâb’ı (Kur’ân -ı Kerîm) dir En hayırlı hidâyet, Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm’ın irşâd ve hidâyeti’dir Din işlerinin en fenâları sonradan uydurulan şey’lerdir ve her bid’at bir dalâlet’dir” 96 Ümmetlerinin böyle tehlikeler içine düşüp dalâlet yollarına sapma ması için olanca gücü ile çalışan Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve ellem, Vedâ' Haccı'ndan dönüp Uhud şehidlerini ziyâret ettikden sonra Medîne'ye gelip Mescid-i Nebevî 'de 96 -Riyâzü’s -Sâlihîn, C 1 ss 164 (172 nolu hadîs -i şerif) (Sahîh -i Müslim) den İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 60 minbere çıkarak -ölülere ve dirilere vedâ' eder gibi - okuduğu hutbede de şöyle buyurmuştur: :97 "Bundan sonra sizin bir daha putperestliğe döneceğinizden endîşe etmiyorum Endîşe etdiğim şey', sizin dünyâ işlerine dalarak ve servet peşinde koşarak birbirinizin kanını dökmenizdir İhtiras ile nefsâniyyet güdüp didişmenizdir İşte o zam an siz de sizden evvelki milletler gibi helâk olursunuz Çünkü ihtiras, ni'metden mahrûmiyyete sebeb olur" "Siz iyi olursanız, âmirleriniz de iyi olur Kötülerin başına kötü geçerse, kimin kimde hakkı varsa helâllaşsın Zîrâ âhiretde cezâ'ya uğramak, dünyâda mahcûb olmakdan kötüdür" Tefrîka ve ihtilâfın neticesi Azâb-ı ilâhî’dir Adâlet ve fazîletin en esâslı hukümlerini ihtivâ’ eden, hakk ve adâletin en büyük ve en feyizli kaynaklarından biri olan, millî benliğimize mal olmuş İslâmî terbiyenin ailede ve okullarda kuvvetlendirilmesini sağlayan İslâm Dînî ve İslâm hukûku , asırlarca en medenî milletlerin ihtiyaçlarına cevâb verdiği gibi, uzun bir zamandan beri mensûbu bulunduğumuz büyük Türk milletinin nizâm ve intizâmını da te’mîn etmişdir B öyle bir hukûk sistemi, Türk Medenî Kânûnu’nun kabûlü ile terk edilmiş, bunun netîcesi olarak da şer’î kazâ’ makâmı kaldırılmış, fetvâ makâmı bırakılmış; hakk ile bâtıl birbirine karıştırılarak yüce İslâm Dîni’nin esâsları sarsılmış; bunun 97 -S B M Tecrîd-i Sarîh Tercemesi,C 4 ss 510 -519 (660 ve 661 nolu Hadîs -i şerîf ve îzâhı) ve C 10 ss 223 -224 (1587 nolu Hadîs -i şerîf ve îzâhı) Kâmil Miras İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 61 yerine l âik, demokratik, özgür, fikir ve batıl inanç sistemleri geçirilerek koskoca bir milletin büyük bir çoğunluğu ve onların gençleri, beyinleri yıkanarak hakîkatkeri göremez, işitemez ve anlayamaz bir hâle getirilmiş, her köşede fitne, fesâd, bid’at, anarşi, terör, isyan ve hakk isteme çığlıkları pervâsızca at oynatır bir hâle gelmişdir Bu gün, Müslümanım dediği halde Tevhîd esâslarından uzaklaşan dünya Müslümanlarının başına gelen eşi görülmemiş sayısız felâketler , böyle bir çalışmanın neticesidir ki böyle bir netîce, şu âyet -i kerîme ve benzerlerinde ifâde buyurulan azâb -ı ilâhî’den başka bir şey’ değildir: ا ًبا َ ذ َ ع ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع َ ث َ ع ْ ب َي ن َ أ ى َل َ ع ُ ر ِ دا َ ق ْلا َ و ُ ه ْ ل ُق ِ م ْ ن ِ ت َْ ن ِ م ْ و َ أ ْ م ُ ك ِ ق ْ و َ ف مُ ك َ ض ْ ع َ ب َ قي ِ ذ ُي َ و ًاع َي ِ ش ْ م ُ ك َ س ِ ب ْ ل َي ْ و َ أ ْ م ُ ك ِ ل ُ ج ْ ر َ أ ٍ ض ْ ع َب َ س ْ أ َب ط ُ ا ْ ن َ ف ْ ي َ ك ْ ر ُظ َ نو ُ ه َ ق ْ ف َي ْ م ُ ه ل َ ع َل ِ تا َيا ُ ف ر َ ص ُن “De ki: O (Allâh), size üstünüzden (fırtına, şimşek,tufan, sayha gibi) , yâhud ayaklarınızın altından (kuraklık, zelzele, kıtal gibi) zorlu bir azâb göndermeye veyâ sizi bir birinize katıp kiminizden kiminin hıncını tatdırmaya kâdirdir Bak, âyetleri, onlar iyice anlasınlar diye, nasıl türlü türlü açıklıyoruz” 98 Câbir radıye’llâhü anh, bu âyet -i kerîme’nin nâzil oluşunu şöyle rivâyet etmektedir: ( ا ًبا َ ذ َ ع ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع َ ث َ ع ْ ب َي ن َ أ ى َل َ ع ُ ر ِ دا َ ق ْلا َ و ُ ه ْ ل ُق ِ م ْ ن ْ م ُ ك ِ ق ْ و َ ف :-Yâ Muhammed- de ki: Allâh size üstünüzden bir azâb göndermeye kâdirdir) âyeti nâzil olunca, Rasûlü’llâh 98 -En’âm, 65 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 62 aleyhi’s -selâm ( َ ك ِ ه ْ ج َ و ِ ب ُذ ُ وع َ أ :Yâ Rabb, Senin zatına sığınırım ) dedi ( ْ ن ِ م ْ و َ أ ْ م ُ ك ِ ل ُ ج ْ ر َ أ ِ ت َْ :Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye kâdirdir) kısmı nâzil olunca ( ُ ذ ُ وعَأ َ ك ِ ه ْ ج َ و ِ ب : Yâ Rabb, Senin zatına sığınırım ) dedi ( م ُ ك َ ض ْ ع َب َ قي ِ ذ ُي َ و ًاع َي ِ ش ْ م ُ ك َ س ِ ب ْ ل َي ْ و َ أ ٍ ض ْ ع َب َ س ْ أ َب ط :Yâhud sizi birbirinize katıp kiminizden kiminin hıncını tatdırmaya kâdirdir) kısmı nâzil olunca da ( ُ ر َ س ْي َ أ َاذ َ ه ْ و َ أ ُ ن َ و ْ ه َ أ َاذ َ ه :Bu hafîfdir, yâhud kolaydır ) buyurdu” Bu konuların tefsirinde, Kâmil Miras merhum şöyle demektedir: “Âyet -i kerimede üstden gönderileceği bildirilen azâb, Lût kavminin, Ashâb -ı Fîl’in başına taş yağdırılması; Nûh kavminin su tûfânına tutularak helâk edilmesi nev’inden azâblardır Altdan gelen azâb da Kârûn’un yere batırılması ile, Âl -i Fir’avn’in suda boğulması ile helâk olmaları gibi” “Ba’zı âlimler de yukarıdan gelecek azâbı sultanlarla, pâdişahlarla ve iş başındaki büyük devlet adamlarının zulümleri ile; aşağıdan gönderilecek azâbı da ayak takımının çapulculukları ile tefsir etmişlerdir Gerek rüesanın zulmü, gerek ayak takımının toplum nizâmını bozacak bir hâle gelmesi, bir milletin harâb olmasını mûcib olan en büyük azâb ve felâkettir Bu azâb, doğrudan doğruya Allâh tarafından İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 63 gönderildiği için hadîsde bildirildiği üzere Peygamberimiz bu azâbdan Allâh’a sığınmışdır” “Âyet -i kerîme’nin ikinci kısmında ise, bir milletin muhtelif ve birbirine zıd ictimâî fırkalarının büyük bir ihtiras ve ihtilâf ile meydana getirdikleri kargaşalık ve anarşiyi mûcib büyük bir âfet ve bir azâb -ı ilâhî’dir , deniliyor” “Dînimiz, hakka, adâlete ermek için, âmme işlerinde milletin refâh ve saâdeti için vukû’ bulan ictihâd ve ihtilâfı ( geniş mikyasda bir rahmet ) diye tavsif ettiği halde bu mukaddes millî gâyelerden kör bir ihtirâs ile hâsıl o lan ayrılığı ve birbirlerine saldırışı, büyük bir âfet ve mahv -ü helâkı mûcib bir azâb olarak tavsif etmişdir Bu azâb, kulların biribirlerine saldırmaları ile vücûde geldiği için Peyamber Efendimiz bu husûsda: Allâh’ın semâvî ve arzî âfetlerinden ehvendir , buyurmuştur” Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına aykırı yenilikçi din adamlarının görüş ve yorumları İslâm birlik ve berâberliğinin en büyük düşmanlarından biri olan tefrîka, ihtilâf ve görüş ayrılıkları , İslâm düşmanlarının mel’ûn emellerini gerçekleştirmek maksâdı ile kurulmuş bir er tuzak olduğu halde, 1970 lerden sonra,“Değişim ve yenilenme hayatın bir gerçeği ve her alanı kuşatan bir ulgudur” inancına sâhip îmân ve akıl fukarası yenilikçi bâzı din adamlarının çalışmaları, Ehl-i sünnet esâslarının sarsılmasına ve bir takım görüş ayrılıklarının meydana gelmesine sebeb olmuşdur ki bunlara göre üç türlü din adamı vardır İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 64 1- Yenilenme fikrine veyâ kavramına tamamen olumsuz bakan din âlimleri Bunlara göre dinde yenilenme olmaz Yenilenme dinin özünden sapma anlamına gelir Böyle bir yetki, yalnız Allâhü Teâlâ’ya mahsusdur (Bu görüş, Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına uygundur) 2-İslam dünyasının zayıf düşmesinin sebebini, Batı’nın ilim, teknoloji ve ekonomide ilerlemesi karşısında geri kalmasının sebebi olarak yenilenmemeyi, dini doğru anlayamamayı sebeb gösteren din adamları Bunlara göre dinin, modern dünyanın gereklerine göre yeniden yorumlanması lazımdır 3-Dinin aslını muhafaza ederek, din olarak algılanmaya başlayan gelenek ve kültürel etkenlerden dini ayırmak anlamında yenilenmenin gerekli olduğuna inanan görüş Bu son iki görüşe sâhip olanlar, batının ilimd e ve teknolojide ulaştığı seviyeyi yakalayabilmek için, bilim ve teknoloji alanında olduğu gibi dînî alanda da reforme ihtiyaç olduğunu düşünürler ve dinin modern dünyanın gereklerine göre yorumlanması lazımdır, derler ki bu son iki görüş yanlış bir yorum şeklidir 99 Yenilikçi din adamlarının İslâm dîni’n e ve Müslüman’lara verdikleri zararlar Fıkıh kitablarında, dînî hukümleri ta’yîn edip açıklamak yetkisi, ictihâd şartlarına sâhib olan ve bu melekeyi 99 - Diyanet aylık dergisi, sayı 223 Temmuz 2009 İslamda yen ilenme,ss 2 Dr Yüksel Selman İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 65 kendisinde bulunduran ihlâs ve takvâ sâhibi fukahâ’ya âit denildiği halde, sathî bilgileri ile kendi hevâ ve hevesine veyâ başkalarının hevâ ve hevesine uyarak ictihâd yapmaya kalkışan yenilikçi din adamlarının böyle bir yetkileri yoktur Çünkü böyle kimseler, birer ( ْ ن ِ جا َ م ِ ْ ف ُ م : Müftî mâcin : Halka hîle ta’lîm eden, öğreten bir kimse ) den başka bir şey’ değildir Bunun için Semerkand, Buhâra, Belh gibi şehirleri ile Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esaslarına bağlı İlim yatağı Afkanistan’ın bu günkü durumuna gelmesine sebeb olan yenilikçi Cemâleddin Efkânî ve aynı zihniyete sâhip olan ekiblerinin; Kezâ, Ezher Ünüversitesi gibi bir ilim merkezine sâhib olan Mısır’ın bu günkü duruma gelmesine sebeb olan yenilikçi Muhammed Abduh ve aynı zihniyete sâhip olan ekiblerinin; Kezâ, Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtında ve din eğitimi veren eğitim müesseselerinde, “Değişim ve yenilenme hayatın bir gerçeği ve her alanı kuşatan bir ulgudur” inancına sâhip îmân ve akıl fukarası yenilikçi bir kısım din adamlarının; Ayrıca kırk -elli yıldan beri bâzı din adamı geçinen kimselerin, bilerek veyâ bilmeyerek, kiliselerde, papazların günah çıkartıp cennetlik yaptıkları Hristiyanlar gibi , “Bir mürşide, bir şeyhe intisab etmezsen cennete giremezsin” inancını yaymaya çalışarak bir takım menfaatler elde etmeye çalışan mürşid, şeyh, hoca, önder ve lider nâmı altındaki kimselerin; g örüş, yorum ve çalışmaları da aynı şekilde olup birer hüsrandan , dalâletden başka bir şey’ değildir İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 66 Bunun için bu şekildeki ihtilâf, tefrîka ve çalışmaların hepsi, Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarının tahrîfine ve Dîn-i Tevhîd Seddi ’nin (Müslümân Türk Kudreti’nin ) zayıflayıp yok olmasına ortam hazırlamaktan başka bir netîce doğurmaz Böyle büyük bir felâketin vukuu ise, büyük müfessir Elmalılı Muhammed hamdi Yazır’a göre , Eşrât -ı sâat ’dendir" 100 Bu şekildeki fikir ve düşünceleri ile Ehl -i sünnet ve’l - cemâat esâslarına bağlı kalarak İslâm’ı yaşamanın Müslüman’ları geri bıraktığına inanmak ise, Allâhü Teâlâ’ya, Hâşâ, cehil isnad etmek dir ki şirk ve küfürdür Çünkü, Cenâb -ı Hakk, ğayr -i müslimlerin yaşayışına imrenerek bir hayat tarzı oluşturmanın zararları hakkında şöyle buyurmaktadır: ُ ول َئ ْ س َف ْ م ُت ْ ن ُ ك ْ ن ِ إ ِ ر ْ ك ذلا َ ل ْ ه َا ا َ ت َ نو ُ م َل ْ ع “(Ey îmân edenler), Eğer (bu konuları) bilmiyorsanız ehl -i zikr’e (Kur’ân’ı bilen Ehl -i sünnet ve’l -cemâat âlimlerine, mü’min’lere) sorun” 101 َ ءا َي ِ ل ْ و َ أ ْ م ُ ك و ُ د َ ع َ و ي و ُ د َ ع او ُ ذ ِ خ ت َ ت َ او ُن َ مآ َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َ أ ا َي ْ ن ِ إ ْ م ُ كو ُ ف َ ق ْ ث َي ً ءا َ د ْ ع َ أ ْ م ُ ك َل او ُنو ُ ك َي ُ ط ُ س ْ ب َي َ و ْ م ُ ه َي ِ د ْي َ أ ْ م ُ ك ْ ي َل ِ إ او ْ م ُ ه َ ت َن ِ س ْل َ أ َ و ْ و َل او د َ و َ و ِ ءو سلا ِ ب َ نو ُ ر ُ ف ْ ك َت ط Ey îmân edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız (olanlar) ı dostlar edinmeyin, (âdetlerini benimseyip tuzaklarına düşmeyin) ” “Eğer onlar size bir tırnak tuttururlarsa, (sizi ele geçirir size istediklerini yaptırırlarsa, sahte dostlukları size bir fayda 100 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 5 ss 3291 Elmalılı M Hamdi Yazır 101 -Enbiyâ’, 7 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 67 vermeyip ) hepinizin düşmanları olacaklar ve ellerini, dillerini kötülükle size uzatacaklardır (Zâten) onlar (ah bir dîninizden dönüp) kâfir olsanız (diye) temenni edib durmaktadırlar” 102 َ ن ُ وم َل ْ ع َ ي ُ ث ْ ي َ ح ْ ن ِ م ْ م ُ ه ُ ج ِ ر ْ د َت ْ س َن َ س َان ِ ت َايآ ِ ب ا ُ وب ذ َ ك َ ني ِ ذ لا َ و ج “Âyetlerimizi yalan sayanları biz bilmeyecekleri nokta (lar) dan yavaş yavaş helâke yaklaştırırız” 103 ْ م ُ ه َ ت ل ِ م َ ع ِ ب ت َ ت ت َ ح ى َ را َ ص نلا َ و ُ دو ُ ه َ ي ْلا َ ك ْ ن َ ع ى َ ض ْ ر َ ت ْ ن َل َ و ط ن ِ إ ْ ل ُق ىَ د ُْ ا َ و ُ ه ِ ا ى َ د ُ ه ط َ ن ِ م َ ك َءا َ ج ي ِ ذ لا َ د ْ ع َب ْ م ُ ه َءا َ و ْ ه َا َ ت ْ ع َ ب تا ِ ن ِ ئ َل َ و ِ م ْ ل ِ ع ْلا ٍ ِ ص َن َ و ٍِ َ و ْ ن ِ م ِ ا َ ن ِ م َ ك َل ا َ م “Ne Yahûdî’ler, ne Hıristiyan’lar, -Sen onların dînine (milletine) uyuncaya kadar-, senden (aslâ) hoşnûd olmazlar De ki: -Allâh’ın hidâyet (yolu olan İslâm yok mu? İşte) O, doğru yolun ta kendisidir - Eğer (vahy ile) sana gelen (bunca) ilimden sonra (bi’l-farz) onların hevâ ve heveslerine uyacak olursan, and olsun, Allâh’dan (başka seni koruyacak) ne hakîkî bir dost, ne de hakîkî bir yardımcı yokdur” 104 ْ ف ُ ت ْ ن َل َ و ْ م ِ ه ِ ت ل ِ م ِ ْ م ُ كو ُ دي ِ ع ُي ْ و َ أ ْ م ُ كو ُُ ْ ر َي ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع او ُ ر َ ه ْظ َي ْ ن ِ إ ْ م ُ ه ن ِ إ ًاذإ او ُ ح ِ ل دَب َا ً ا 102 -Mümtehıne, 1 -2 103 -A'râf, 182 Allâhü Teâlâ, böyle kimselerin ni’metlerini bir istidrâc kabilinden artırdıkça, bunu bir lûtf -i ilâhî sanarak şımardıkça şımarırlar Bu ni’metlere şükr ede cekleri yerde, bu şımarmalarına ve ma’sıyetlerine devam etdikce de azâbları ar tdıkça artar Hokkabazların, sihirbazların ma’rifetlerini, san’atlarını ve hünerler ini göstermeleri ise, bir isdidrâc değildir 104 -Bakara, 120 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 68 “Çünkü onlar size galebe ederlerse sizi ya taşla öldürürler, yâhud sizi (zorla) kendi dînlerine (milletlerine) döndürürler Bu takdîrde ise ebedî felâh bulamazsınız” 105 او ُ د َت ْ ه َ ت ى َ را َ ص َن ْ و َ أ ًادو ُ ه او ُنو ُ ك او ُلا َق َ و ط ًافي ِ ن َ ح َ مي ِ ه َ ر ْ ب ِ ا َ ة ل ِ م ْ ل َب ْ ل ُق ط َ ِ ك ِ ر ْ ش ُ م ْلا َ ن ِ م َ نا َ ك ا َ م َ و “(Yahûdî ve Hıristiyanlar Müslümânlara) -Yahûdî veyâ Nasrânî olun ki doğru yolu bulasınız - dediler De ki (Habîbim) : -Hayır (biz) hanîf olarak (muvahhid ve müslim olarak) İbrâim’in dinindeyiz (milletindeyiz) O, Allâh’a eş tutanlardan değildi” 106 Müftî mâcin’lerin verdiği fetvalara güvenilir mi? İctihâd şartlarını kendilerinde bulundurmayan yenilikçi din adamları, verdikleri yanlış fetvâlar ile hem kendilerini hem de başkalarını dalâlete düşüren, hem dâll, hem mudıll olan ( hem dalâlete düşen, hem de dalâlete düşüre n) ve (Halka hîle ta’lîm eden), birer kimse olduklarından , kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar B üyük Sahâbî Abdu’llâh ibn -i Mes’ûd radıye’llâhü anh ’ın , talebelerine yaptığı şu vasiyetleri, bu konunun açık bir ifâdesidir: “Kardeşlerim, ilim ortadan kalkmadan ilim tahsîline ehemmiyet veriniz İlmin ortadan kalkması, tabii ehl -i ilmin 105 -Kehf, 20 106 -Bakara, 135 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 69 ölümü iledir Sizden hiçbiriniz, kendisine ne zaman mürâceat edileceğini ta’yîn edemez Fakat yakında bir sınıf insanlar ile karşılaşırsınız ki onlar, sizi, Kitâbü’llâh’a da’vet etdiklerini iddia ederler Halbuki bu ehl- i bid’at, Kitâbü’llâh’ı arkalarına atdıklarını fark edemezler Böyle dalâlet zamânında, ilmin sâye -i irşâdına sığınmanızı tavsiye ederim Bid’at iltizam etmekden (bid’at olan şey’leri lüzumlu görerek yapmakdan), kelâmî tekellüfden (hakîkatleri ikinci plâna atarak gösterişli konuşmalar yapmakdan), felsefî teammukdan (felsefî fikirler içerisine dalarak yeni yeni şey’ler ortaya koymakdan) sakınınız Dînimizin safvet -i asliyyesini (saf ve temiz hâlini) muhâfaza etmeye çalışınız” 107 Kezâ, Abdu’r -Rahmân ibn -i Yezîd radıye’llâhü anh ’ın rivâyet etdiği, َ ا ِ ْ ْ ا َ ن ِ م ُ ل َ ض ْف َا ِ ة ن سلا ِ ُ دا َ ص ِ ت ْق ِ ْ لا ِ ِ دا َ ه ِ ت ْ ج ِ ب ِ ة َ ع ْ د “Sünnet’de iktisâd , (Sünnet’in hakkını gereği gibi yerine getirerek ifrât ve tefrîtde bulunmamak, Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’in ve Ashâb -ı Kirâm’ının inanıp yaşadığı gibi inanıp yaşamak), bid’atde i ctihâddan daha efdaldir” إ ْ ع َب َ م ْ ل ِ ع ْلا ُعِز ْ ن َي َا ن َ ع َ م ْ م ُ ه ْ ن ِ م ُه ُع ِ ز َت ْ ن َي ْ ن ِ ك َل َ و ًاع َاز ِ ت ْنا ُه ُ و ُ َاط ْ ع َ أ ْ ن َ أ َ د ْ م ِ ه ِ ي ْ أ َ ر ِ ب َ ن ُ وت ْ ف ُ ي َ ف َ ن ْ و َ ت ْ ف َ ت ْ س ُي ٌ ل اه ُ ج ٌ س َان َ ىق ْ ب َي َ ف ْ م ِ ه ِ م ْ ل ِ ع ِ ب ِ ء َام َل ُع ْلا ِ ض ْ ب َ ق َ ن ول ِ ض َي َ و َ ن ول ِ ض ُي َ ف "Allâhü Teâlâ, ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hâfızanızdan) zorla söküp almaz Lâkin toplumun ilim adamlarını bilgileri ile birlikde o toplum içinden alır Artık 107 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 4 ss 63 Kâmil Miras (Hammâd ibn -i Ebî Süleymân rivâyeti) İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 70 kara câhil bir zümre kalır O sırada halk bunlardan dîni ihtiyaçlarını soracaklar, onlar da (şahsî) re'y ve arzûları ile cevab vererek hem halkı idlâl edecekler (yanlış yollara sevk edecekler), hem de kendileri dalâlette kalacaklar" 108 َ ع ْ ن َ ع ِ ل ى َ ر ِ ض َ ى ا ُ َ م ل َ س َ و ِ ه ْ ي َل َ ع ُ ا ىل َ ص ِ ا َ لو ُ س َ ر ُ ت ْ ع ِ َ َ ُه ْ ن َ ع َ ن ُ ول ُ وق َي ِ م َ ْ ح َ ْا ُء َاه َ ف ُ س ِ ن َان ْ س َ ْا ُء َاث َ د ُ ح ٌ م ْ و َ ق ِ ن َام زلا ِ ر ِ خآ ِ ى ِ ت ْ أ َي: ُ ل ُ وق َي َ ن ِ م ُ م ْ ه سلا ُ ُ ر َْ َام َ ك ِ م َ ْ س ِ ْا َ ن ِ م َ ن ُ وق ُ ر َْ ِ ة ي ِ َ ْلا ِ ل ْ و َ ق ِ ْ َ خ ْ ن ِ م َ ِ ة ي ِ م رلا ْ م ُ ه َ ر ِ ج َان َ ح ْ م ُ ه ُن َا ِ ا ُ ر ِ و َا ُ ْ م ُ ه ُ ول ُت ْ ق َاف ْ م ُ ه ُ وم ُتي ِ ق َل َام َن ْ ي َ أ َف ٌ ر ْ ج َ أ ْ م ُ ه َل ْ ت َ ق ن ِ ا َف ِ ة َ م َاي ِ ق ْلا َ م ْ و َي ْ م ُ ه َل َ ت َ ق ْ ن َ م ِ ل Hazreti Ali ibn- i Ebî Tâlib radıye’llâhü anh ’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ben Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğunu, işittim: Âhir zamanda yaşları küçük, tecrûbeleri kıt bir zümre yetişecektir Onlar ( Hârîcî’ler gibi mahlûkâtın hayırlısı olan ) Peygamber’in teblîğâtından bahsedecekler Fakat bunlar ( şiddetle atılan ) okun av (ı delerek av ) dan öte çıktığı gibi İslâm ( Dîni’n) den hemen çıkıvereceklerdir Onların îmânları boğazlarından öte geçmiyecektir Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz Çünkü ( bunlar bozguncudur ), 108 -S B M Terîd -i Sarih Tercemei,C 12 ss 406 (2174 nolu h ş ) Kâmil Miras Bu hadî -i şerîf'in açıklamasında, Kâmil Miras merhûm şöyle diyor: "Öyle sanıyorum ki, İslâmî ilimlerin, bunları bilenlerin âhirete gitmeleri ile zevâle uğrayacağı ve bunların yerlerini câhil bir zümre ala rak hem kendileri, hem de halkı idlâl edecekleri, terceme ettiğimiz hadîsde bildiril en dalâlet zamânı hulûl etmişdir Bu gün gazete sütunlarına geçen dînî mevzûlara dâir yazı lar tam bir anarşi hâlindedir" Acebâ merhûm Kâmil Miras, bu gün hayatta olsa -bizim içinde bulunduğumuz şu zamanda- , bu konu hakkında ne der? İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 71 bunları öldürmekte, öldüren kişiye kıyâmet gününde ecr -u sevâb vardır” 109 Bu Hadîs -i şerîf’de vasıfları belirtilen kişiler, mürtedd olup İslâm Dîni’nden çıkmış olacaklarından “Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz” veyâ mecâzî ma’nâsına göre “ görevden uzaklaştırınız ” buyurulmuştur Mürtedd demek, kendi hür irâdesi ile İslâm Dîni’ni kabul ettikden sonra Allâhü Teâlâ ile yapmış olduğu bu mukâveleyi - şu veyâ bu şekilde - bozup İslâm Dîni’nden çıkıp küfür veyâ şirk yolunu tercih eden kimse demekdir ki böyle kimselerin İslâm Dîni’ne göre cezâsı, -vakit geçirmeden tevbe edip tekrâr İslâm Dîni’ne girmezse - katl edilmektir Merhûm ve mağfur büyük âlim Ahmed Davudoğlu da, “Dîni Tâmir Davâsında DİN TAHRİPÇİLERi” ismli kitabının önsözünde bu konuya işâretle şöyle diyor ki, bu gün üzerinde ibretle durulması en önemli bir konudur “Reformcuların (yenilikçilerin ) serâpâ hatâlı bir yol tuttuklarını İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde öğretim üyesi bulunduğum yıllar boyunca talebelerime anlatmağa çalıştım Maatteessüf öyle görülüyor ki muvaffak olamamışım Çünkü bugün talebelerimden ba’zılarının hâlâ bu müflis nazar iye peşinde olduklarını üzülerek işitiyor ve görüyorum” Bir hadîs -i kudsî’de de şöyle buyuruluyor : “Ben Allâhü Azîmü’ş -şân, melikü’l -mülûk’um (hukümdarların hukümdarıyım) Hukümdarların kalbleri ve nâsıyeleri (alınları) benim elimdedir Kullar bana itâat 109 -Sshîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarîh Tercemesi ,C 9 ss 300-301 (1472 nolu H Ş ) Kâmil Miras İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 72 ederlerse ben de onları onlara rahmet (vesîlesi) kılarım Eğer kullar bana isyân ederlerse ben de onları onlara ukûbet (ezâ, cefâ ve azâb) vesîlesi kılarım Binâen -aleyh hukümdarlara sebb ile (sövme sayma ile) meşkul olmayın Fakat bana tevbe ede rek mürâceat edin ki ben de onları size bükeyim, (sizin için rahmet vesîlesi yapayım)” 110 ًاحو ُ ص َن ًات َب ْ و َ ت ِ ا َ ِ إ ا ُ وب ُ وت ا ُ ون َ مآ َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َا ا َي ط ْ ن َ أ ْ م ُ ك ب َ ر َ ىس َ ع ُ ي ْ م ُ ك ِ ت َائ ي َ س ْ م ُ ك ْ ن َ ع َ ر ف َ ك ن َ ْا َاه ِ ت َْ ْ ن ِ م ي ِ ر َْ ٍ ت ان َ ج ْ م ُ ك َل ِ خ ْ د ُي َ و ْ ُ ر َاه ُه َ ع َ م ا ُ ون َ مآ َ ني ِ ذ لا َ و ِ نلا ُ ا ي ِ ز ُْ َ م ْ و َي ج ْ م ِ هي ِ د ْي َ أ َْ َ ب َ ىع ْ س َي ْ م ُ ه ُ ر ُ ون ِ نا َْ َ أ ِ ب َ و ْ ت َا َان ب َ ر َ ن ُ ول ُ وق َي ْ م ِ ه َان َل ْ ر ِ ف ْ غا َ و َان َ ر ُ ون َان َل ْ م ِ م ج ن ِ إ ل ُ ك َ ىل َ ع َ ك ٍ ء ْ ي َ ش ٌ ري ِ د َق "Ey îmân edenler, tam bir sıdk -u hulûsa sâhib bir tevbe ile Allâh'a dönün Olur ki Rabb'iniz kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan Cennet'lere sokar O gün Allâh, peygamberini ve îmân edip O'nunla berâb er olanları rüsvây etmeyecek Çünkü onlar (Sırât üzerinden geçerken) nûrları önlerinde ve sağlarında koşacak da (şöyle) diyecekler:- Ey Rabb'imiz, bizim nûrumuzu tamamla ve bizi mağfiret et (de bizi Cennet'e ulaşdır) Şübhesiz ki Sen her şey'e hakkıyle kâdi rsin-" 111 110 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 2 ss 1071 Elmalıl ı Hamdi Yazır (Ebu’s -suûd Tefsîri’nden) 111 -Tahrim, 8 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 73 Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre İnanılması ve yerine getirilmesi gerekli dört ana şart َ ني ِ ذ لا َ و ُ ول ِ م َ ع َ و او ُن َ مآ ُ ون َ مآ َ و ِ تا َِ ا صلا ا ْ ن ِ م ق َْ ا َ و ُ ه َ و ٍ د م َُ ى َل َ ع َ ل ز ُن ا َِ ا َ ر ّ ب ِ ْ م ِ ه ِ تا َئ ي َ س ْ م ُ ه ْ ن َ ع َ ر ف َ ك ْ م َُ ا َب َ ح َل ْ ص َ أ َ و ْ م ِ ه “(Allâhü Teâlâ), îmân eden, sâlih amel işleyen, Muhammed - aleyhi’s-selâm - a indirilene (vahy edilene) inanan ve (bu vahy edilen şey’lerin) Rabb’lerinden gelen bir hakk (ve gerçek) olduğuna (şeksiz şübhesiz) îmân eden kimselerin günahlarını yarlığamış (bağışlamış) ve hallerini iyileştirmişdir” 112 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan şu dört ana esâs, şirkden, küfürde, nifâkdan uzak, tam ve kâmil bir îmânın , amelin, ahlâkın ve muâmelâtın tam ve kâmil olmasını ap-açık bir şekilde ifâde edip gözlerimizin önüne sermektedir: 1-Îman etmek, 2-Sâlih amel işlemek, 3-Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm ’a vahy edilene inanmak, 113 4-Hazreti Muhammed aleyhi’sselâm’a vahy edilen Kur’ân’ın hakk ve gerçek olduğuna inanmaktır 112 -Muhammed, 2 113 -Son zamanlarda, “ Dinler arası uzlaşma ve Hoşgörü felsefesi nâmı altında” siyâsî ve şeytânî kelime oyunları ile Müslümân'ların inanç ve y aşayışlarına bir takım şübheler sokarak kendi inanç ve mel'ûn emellerini gerçekl eştirmeye çalışanların, Kelime-i Tevhid ’in ikinci rüknü olan “Muhammedü’r-Rasûlü’llâh” ilkesini, (farzını) kabullenmediklerini esefle görüyür ve şâhit o luyoruz ki böyle bir fikir empozesi, âyet -i kerîme’de belirtilen üçüncü şarta tamamen aykırıdır İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 74 B u bakımdan bu dört ana şarttan birisinin eksik olması halinde o îmânın sahih ve makbûl olmayacağı husûsu, açık bir şekilde ifâde buyurulmuştur Bunun için, “islâm dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yolu, Ehl -i sünnet ve’l -cemâat esaslarina göre inanıp yaşamakdı r” denilmişdir T e ş h i s ve n e t î c e Son zamanın büyük müfessir lerinden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır merhum, bu şekildeki tehlikelere işâretle şöyle diyor: "Eğer, (Zü’l -Karneyn’in üçüncü seferinde karşılaştığı) kavim, müfessirlerin nakl ettikleri gibi Türk kavmi ise, burada Zü'l -karneyn'e kuvvetle yardım eden Türk'lerin mazîde yer yüzünü fitne ve fesaddan kurtarmak için yaptıkları hizmetlerin ehemmiyyetine işâret edilmiş olduğu gibi, Hazreti Muhammed aleyhi'-selâm'ın Bi'set’inden (Peygamber olarak gönderilmesinden) sonra İslâm'a yapacakları hizmetlere de işâret edilmiş olur Bunun için (Müslüman) Türklerin inkirâzı, Ye'cûc ve Me'cûc seddinin yıkılması ve nizâm -ı âlemin fesâdı demek olacakdır ki böyle büyük bir felâketin vukûu, Eşrât-ı sâat ’dendir" 114 Bu bakımdan Müslüman Türk’lerin inkırâzı, Dîn -i Tevhîd Seddi’nin yıkılmasını ve Ye’cûc ve Me’cûc denilen fitne ve fesad topluluğunun yer yüzünü isti’lâ’ etmesini ifâde eder 114 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 5 ss 3291 Elmalılı M Hamdi Yazır İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 75 A sırlar boyunca dünyânın bir denge unsuru olan Osmanlı İmparatorluğu 'nun, diğer bir ifâde ile "Dîn-i Tevhîd seddi' nin" yıkılmasından sonra onun devâmı olarak onun yerini alan ve bu gün Orta Doğu’da dünyânın bir denge unsuru olan Türkiye Cumhûriyeti Devleti'nin de aynı "Sedd" in küçük bir devâmı olduğu husûsu, şübhe götürmez bir hakîkatdir Çünkü bu gün böyle bir devletin yıkılmasına çalışan iç ve dış düşmanlar, aç kalmış kurtlar gibi saldırmanın yollarını her an arayıp durmaktadırlar Böyle bir hâlin vukûu ise, akla hayâle gelmedik felâketlerin meydana gelmesi demek olacağından bu duruma sebeb olanlar, âyet -i kerîme'de de işâret edildiği gibi, “Eyvâh bizlere, doğrusu biz bunun böyle olacağını düşünmemiştik Biz böyle yapmakla kendimize yazık ettik, hem kendimizin hem de dünyânın huzûrunu kaçırdık, istediğimiz çıkarlarımızı elde edemedik” , diyerek pişman olacaklardır ki şu âyet -i kerîme, bunun ap - açık bir ifâdesi olsa gerekdir Allâhü a'lem َ ح ُ ج ُ وج ْا َي ْ ت َ ح ِ ت ُف َاذ ِ ا ت َ ن ُ ول ِ س ْ ن َي ٍ ب َ د َ ح ل ُ ك ْ ن ِ م ْ م ُ ه َ و ُ ج ُ وج ْا َ م َ و ا ُ ور َ ف َ ك َ ني ِ ذ لا ُ را َ ص ْب َا ٌة َ ص ِ خ َاش َ ى ِ ه َاذ ِ ا َف ق َْ ا ُ د ْ ع َ و ْلا َ ب َ ر َ ت ْ قا َ و ط َ ان َل ْ ي َ و َاي َ ِ م ِ ل َاظ ان ُ ك ْ ل َب َاذ َ ه ْ ن ِ م ٍ ة َل ْ ف َ غ ِ ان ُ ك ْ د َق "Nihâyet Ye'cûc ve Me'cûc (un seddi) açılıp da her tepeden saldıracakları ve gerçek va'd olan (kıyâmet) yaklaşdığı vakit, işte o zaman o küfr (ve inkâr) edenlerin gözleri hemen belirip kalac ak, -Eyvâh bizlere, Doğrusu biz İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 76 bundan gaflet içindeydik Hayır, biz (kendimize zulm eden) zâlim kimselerdik - (diyecekler) " 115 Bunun için bu gün, biz Müslüman’ların üzerimize düşen en büyük görev, yüce İslâm dîni’ni, “ Eyvâh bizlere, Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik (aldanmışım, aldatılmışım) Hayır, biz (kendimize zulm eden) zâlim kimselerdik” deyip pişmân olmadan, kuş kafesden uçmadan, rûh tenden çıkmadan “ Ehl- i sünnet ve’l -cemâat” esâ slarını, hakîkî İslâm’ı, -dalâlete, bid’ate, hatâya , ihtilâfa ve tefrîkaya düşmeden - bütün hukümleri ile yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak olmalıdır ki nedâmet duyup boş yere inlemeyelim Akıllı olup şaşırmadığını, gerçeği görüp yanılmadığını, basîretli olup aldanmadığını, anlayışlı olup aldatmadığını, ha kkı dinleyip bâtıla kulak vermediğini, kendisinin veyâ başkalarının hevâ ve heveslerine uyup onların peşinden gitmediğini, Allâh’a karşı denkler, eşler, benzerler, ortaklar, düzenler, sistemler, önderler tutarak onları -Allâh’ı sever gibi - sevmediğini, iddiâ edenler, bu yola yönelmeli, bu yolu sevmeli, bu yolda ömür tüketmeli ve bu yo lda can verip Yaratan’a dönmelid ir Gerçek yol, doğru istikâmet, zevkli ticâret, temiz kazanç, mutlu bir hayat, mes’ûd bir netîce, ancak bu anlayış ve yaşayış ile mümkündür Aksi ise boş, bâtıl ve fayda vermeyen bir pişmanlıkdır Bunun için daha önce zikri geçen şu âyet -i kerîme’ye gör e tek kurtuluş yolu, Allâhü Teâlâ’nın azâbından gazabından korkup O’na sığınmak; tüm varlığımız ile O’na yönelip günahlarımızın afvini dilemek; O’nu severek O’nun lütuf ve 115 -Enbiyâ', 96 -97 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 77 ihsânını ümîd ederek O’na kulluk yapmak; küfrün, şirkin, nifâkın, gurur ve kibirin gizli ve açık her çeşidinden şiddetle kaçınıp O’nu noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak kulluğumuzu isbât etmekdir ki bu da ancak Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamak ile mümkündür َ ني ِ ذ لا ا َ ه ي َ أ ا ِ ي ِ إ ْاو ُن َ مآ ْ ن ُ وق ت َ ت ا َ ل ل َ ع َْ َه ّللا ْ م ُ كن َ ع ْ ر ف َ ك ُي َ و ًانا َق ْ ر ُ ف ْ م ُ ك ْ م ُ ك َل ْ ر ِ ف ْ غ َي َ و ْ م ُ ك ِ تا َئ ي َ س ط ِ مي ِ ظ َ ع ْلا ِ ل ْ ض َ ف ْلا و ُذ ُه ّللا َ و “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhibidir” 116 ( َ ىد ُْ ا َ ع َب تا ِ ن َ م َ ىل َ ع ُ م سلا َ و : (Dünyâda ve âhiretde) Selâm - ve selâmet -, doğruya (ve güzele) tâbi’ olanlaradır ) 117 116 -Enfâl, 29 117 -Tâ -Ha, 47 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 78 Hamd- ü senâ’ ve küçük bir duâ örneği ب ْ س م ِ ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ا ْ ب اه َ و ْلا َ ىل ْ ع َ ْا ى ِ ل َ ع ْلا َ َ ر َ ن َاح ْ ب ُ س Sübhâne Rabbiye’l -aliyyi’l -a’le’l -vehhâb 118 حْل َا َ ِ م َلا َ ع ْلا ب َ ر ِ ِ ُ د ْ م َ ِ ق ت ُ م ْ ل ِ ل ُة َب ِ قا َ ع ْلا َ و َ ىل َ ع ِ ا َ ن َاو ْ د ُع َ َ و َ ِ م ِ ل اظلا ا َ و صل ِ ه ِ ب ْ ح َ ص َ و ِ ه ِ لآ َ ىل َ ع َ و ٍ د م َُ ا َن ِ لو ُ س َ ر َ ىل َ ع ُ م َ سلا َ و ُة َ ول ِ ب ي طلا َ ْ ن َ م َ و َ ني ِ ر ِ ها طلا ِ ني دلا ِ م ْ و َي َ ِ إ ٍ نا َ س ْ ح ِ إ ِ ب ْ م ُ ه َ ع ِ ب َت El-hamdü li’llâhi Rabb’i’l -âlemîn; ve’l -âkıbetü li’l - müttekîn; ve lâ udvâne illâ ale’z -zâlimîn Ve’s -salâtü ve’s -selâmü alâ Rasûlinâ Muhammed’in ve alâ Âlihî vesahbihî’t -tayyibîne’t -tâhirîn ve men tebiahüm bi - ihsânin ilâ yevmi’d -dîn َ ا ِ ذ لا ِ ه ّل ِ ل ُ د ْ م َْ ي ْ ِ ل ا َني َ د َ ه ي ِ ِ م ْ س ِ ْا َ و ِ نا َ م َ ِ إ ُءا َ ش َي ْ ن َ م ي ِ د ْ ه َي ُ ا َ و ٍ طا َ ر ِ ص ٍ مي ِ ق َت ْ س ُ م ط Bizi, îmân’a ve ( fıtrat dîni olan) İslâm’a hidâyet eden Allâh’a hamd olsun Allâh, kimi dilerse onu , (kendisinde hayır gördüğü kimseleri ) doğru yola iletir 119 َ ِ م ِ ل ْ س ُ م ْلا َ ن َ م َان َل َ ع َ ج َ و َان َاق َ ص َ و َان َ م َ ع ْط َا ِ ىذ لا ِ ه ل ِ ل ُ د ْ م َ ح ْل َا ْ ن َ أ َ و ا َن ْ ق ُ ز ْ را َ و َ ت َ ِ ق ِ زا رلا ُ ر ْ ي َ خ 118 -Meâli: "Çok yüce, en âlî, çok bağışlayıcı olan Rabb'im, her türlü noksanlıkdan berîdir, kendisini tesbîh ve tenzîh ederim" 119 -Bakara, 213 Bu âyet -i kerîme’nin baş tarafındaki kısım, Eş -Şeyh Mansûr Ali Nâsıf’ın Tac’daki bir Hadîs -i şerîf’in sonunda yapmış olduğu bir duâdır İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 79 “Bizi yediren, içiren ve Müslüman’lardan yapan Allâh’a hamd olsun Ya Rabb, Bizi rızıklandır Sen rızık verenlerin en hayırlısısın” 120 م ُ ه لل َا ا َي ْ ن دلا ِ ا َن ِ تآ ا َن ب َ ر ِ را نلا َ با َ ذ َ ع ا َن ِ ق َ و ًة َن َ س َ ح ِ ة َ ر ِ خا ِ َ و ًة َن َ س َ ح َ ك ِ ت َ ْ َ ر ِ ب َ ِ ِ ا رلا َ م َ ح ْ ر َا َاي “Ey Rabb’imiz, bize dünyâda da iyi hal ver, âhiretde de iyi hal ver ve bizi o ateş (cehennem) azâbından koru” 121 Ey merhametlilerin en merhametlisi Sen bize rahmet et َ ِ ن ِ م ْ ؤ ُ م ْ ل ِ ل َ و ي َ د ِ لا َ و ِ ل َ و ِ ْ ر ِ ف ْ غا ا َن ب َ ر ُ مو ُ ق َي َ م ْ و َي ُ با َ س ِ ْ ا ع “Ey Rabb’imiz , (kıyâmetde) hesâb görüleceği gün beni, ana ve babamı ve bütün Îmân edenleri mağfiret et” 122 ِ ي ر ُذ ن ِ م َ و ِ ة َ صلا َ مي ِ ق ُ م ِ ن ْ ل َ ع ْ جا ب َ ر ْ ل ب َ ق َ ت َ و ا َن ب َ ر ِ ءا َ ع ُ د “Ey Rabb’im, beni dosdoğru namaz kılmakda ber devâm et Zürriyyetimden de (namaz kılanlar yarat) Ey Rabb’imiz, duâmı kabûl et” اَن َل ْ ر ِ ف ْ غا ا َن ب َ ر َ و ِ ِ ا َن ِ نا َ و ْ خ ْ ا ِ ب ا َنو ُ ق َ ب َ س َ ني ِ ذ لا َ َ و ِ نا َ ِ ا َن ِ بو ُل ُ ق ِ ْ ل َ ع َْ ا ِ غ ِ ل َ ني ِ ذ ل ٌ مي ِ ح ر ٌ فو ُ ؤ َ ر َ ك ن ِ إ ا َن ب َ ر او ُن َ مآ “Ey Rabb’imiz, bizi ve îmân ile daha önden bizi geçmiş olan (dîn) kardeşerimizi bağışla Îmân etmiş olanlar için kalblerimizde bir kin bırakma Ey Rabb’imiz, şübhesiz ki s en, çok şefkatli, çok merhametlisin” 123 120 -Mâide, 114 121 -Bakara, 201 122 -İbrâhîm, 40 -41 123 -Haşr, 10 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 80 Yâ Rabb, kendisinde hayır görüp doğru yola ilettiğin ve beğenip seçtiğin kullarından eyle Kur’ân’ın yolundan, Rasûl’ünün sünnetinden ve onlara ihsân ile tâbi’ olup onların yolundan gidenlerin yolundan ayırma Doğru yola ilettiğin peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihler zümresine idhâl eyle diğin kullarından eyle Cennet’in kapısına varınca da, görevli melekler tarafından, َ ِ ن ِ مآ ٍ م َ س ِ ب َاه ُ ول ُ خ ْ د ُا "Dünya hayâtında iken yaptığınız amellerin karşılığı olarak kazanmış olduğunuz Cennet’e), selâmetle, korkusuzca girin" 124 denilecek ve orada selâmına muhâtab olacak kullarından eyle Yâ Rabb, Rasûlün Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm bizlere örnek olmak maksâdı ile Senden neler istemişse bizler de onları Senden istiyoruz, Sen bizlere ihsân eyle Nelerden de Sana sığınmışsa onlardan da Sana sığınıyoruz, Sen bizleri koru Sana nasıl hamd -ü senâ' etmişse bizler de aynı şekilde hamd- ü senâ' etmek istiyoruz Hamdimizi, şukrümüzü, senâ'mızı ilâhî rızâna muvâfık buyur 125 Yâ Rabb, bizleri sırât -i müstekîm'inden ayırma Hidâyetini üzerimizden eksik etme Kusurlarımızı, günahlarımızı afv -ü mağfiret edip bizlerden râzı ol Azâbından, gazâbın dan Sana 124 -Hıcr, 46 125 -"Geçmiş ve gelecek günâhını Allâh'ın bağışlaması, seni n üzerindeki ni'metini tamamlaması ve seni doğru yola iletmesi içindir" Fetih, 2 Âyet -i kerîme'sine göre, Rasûlü'llâh aleyhi's-selâm'ın geçmiş ve gelecek günahları afv edilmiş olmasına rağmen, ümmetlerine örnek olmak maksâdı il e yaptığı duâları aklında tutamayan Ashâb -ı Kirâm'dan ba'zıları, "Yâ Rasûle'llâh, yaptığınız bu d uâları aklımızda tutamıyoruz" deyince, O da bu şekilde duâ etmelerini tavsıye etmişdir İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 81 sığınır, Senden yine Sana ilticâ' ederiz Bizleri Sen muhâfaza buyur Yâ Rabb, hayat ve memat fitnelerinden, Mesih Deccâl'in fitnesinden, tenbellikden, korkaklıkdan, cimrilikden, faydasız ilimden, borçlu olmakdan, câhillerden olmakdan, nefisl erimizin şerrinden, senin hoşlanmayacağın şey'lere sâhib bulunmakdan, ölüm ânının korkunç sıkıntılarından, kabir azâbından, kabir fitnelerinden, kimsenin kimseye bir faydası olmayacak mahşer gününün sıkıntılarından Sana sığınırız Sen bizleri muâfaza buyur Allâhümme salli alâ Muhammed'in ve alâ âli Muhammed'in fi'l- evvelîne ve'l -âhirîn, ve fi'l -mele-i'l-a'lâi ilâ yevmi'd -dîn 126 Âmîn, âmîn, âmîn ve’l -hamdü li’llâhi Rabbi’l -âlemîn 126 -"Allâh'ım, Hazreti Muhammed'e, Muhammed'in âl ve etb âına, Dîn gününe kadar, Mele- i a'lâ'da, evvel ve âhirde salât eyle, (rahmet et)" Mele- i a'lâ': Büyük ve ileri gelen meleklerin toplandığı yer Re fîk-i a'lâ' İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 82 Mesnevî'den ْ ك َ سي ِ ا ْ ر ً ول ُ وا ه َن ْ ر َ ه ْ ل َ ك ْ ل َ ك , ْ ل َ ك ، ْ ك ِ ر ْ ش ُ م ْ ر َ ت ْ س ِ ا ى ِ س ُ و َ ْ ر َ ت ْ س ِ ا ْ ر ِ ف َاك ْ ر َ ت ْ س ِ ا ، ْ ر ِ د ْ ل ِ ك َ د ى ِ ه َ ك ْ ر َ د ْ ك ِ ل ْ ز ِ س ْ تي ِ م ُ وا ْ ز ِ م ِ ه ً ك ْ ر َ د ْ م ِ زي ِ ب ْ ل َ ك ه َ د ْ ك َ س ْل ُ وا ْ ش ُ وم ْ ز ُ وب ى ِ ك َب ْ و َ ت ه ر َ ك ْ ز ُ وي Gel, gel, her ne olur isen gel, İster kâfir, ister mecûsi, ister müşrik, Bizim dergehimiz ümitsizlik dergehi değildir, Yüz kerre tevbeni bozmuş olsan da gel Mevlânâ Celâleddin -i Rûmî ( Kaddese'llâhü sırrahû ) İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 83 BA ’ZI FAYDALI BİLGİLER Ba’zı âyet -i kerîme’lerin fazîleti Ebû Eyyûbi’l -Ensârî radıye’llâhü anh ve Hazreti Ali radıye’llâhü anh ’dan rivâyet edildiğine göre Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve selem şöyle buyurmuşdur: ) ْ ب َات ِ ك ْلا ُة َِ َاف ) , ( ّ ى ِ س ْ ر ُ ك ْلا ُة َي آ ) , ( ِ إ َ ه َل ِ إ ُه ن َ أ ُ ا َ د ِ ه َ ش َ و ُ ه ن ِ إ َ دن ِ ع َ ني دلا ُ م َ ْ س ِ ا ِ ه ّللا فق ) ve ( َ ك ِ لا َ م م ُ ه للا ِ ل ُق ِ ك ْ ل ُ م ْلا ٍ با َ س ِ ح ِ ْ َغ ِ ب ( âyet -i kerîmeleri, nâzil oldukları zaman -Allâhü Teâlâ ile aralarında hiçbir hicâb (perde) bulunmaksızın - Arş -i ilâhî’ye yapışarak “Yâ Rabb, bizi, yer yüzüne ve sana âsî olan insanlara indiriyorsun, onlar bizim kıymetimizi bilmezler” dediler Allâhü Teâlâ da “Ahdim olsun ki sizi her namazın arkasında okuyan bir kimsenin kusurlarına bakmayarak makâmını Cennet kılacağım Onu Hazîre -i kuds’de (Cennet’de) iskân edeceğim Her gün kendisine yetmiş kere nazar edeceğim ve yetmiş hâcetini kazâ’ edeceğim ki onun en aşağısı mağfiretdir Onu her düşmandan ve her hasedcinin hasedinden himâye edip koruyacağım ve onu mağfiret edeceğim ” buyurdu 127 Bu âyet -i kerîme’lerin tamâmı ve mealleri şöyledir: 127 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 2 ss 1071 Elmalılı M Hamdi Yazır İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 84 ب م ْ س ِ ِ مي ِ ح رلا ِ ن َْ رلا ِ ا رلا َ ِ م َل َاع ْلا ب َ ر ِ ه ل ِ ل ُ د ْ م َْ َا َ ْ ِ م ْ و َي ِ ك ِ لا َ م ِ مي ِ ح رلا ِ ن ِ ني دلا ُ د ُب ْ ع َن َ كا ي ِ إ ُ ِ ع َت ْ س َن َ كا ي ِ إ َ و َ ط َار صلا ا َن ِ د ْ ه ِ ا ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن َا َ ني ِ ذ لا َ ط َار ِ ص َ مي ِ ق َت ْ س ُ م ْلا َ لا ضلا َ َ و ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ِ بو ُ ض ْ غ َ م ْلا ِ ْ َ غ Bi’smi’llâhi’r -Rahmâni’r -Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü’nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz yalnız sa na kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle, o kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet, gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil َ و ُ ه ِ إ َه َل ِ إ َ ُه ّللا ج ُ مو ي َ ق ْلا ي َْ ا ج ٌ ة َن ِ س ُه ُ ذ ُ خ ْ أ َت َ ٌ م ْ و َن َ َ و ط َ ل ِ ا َ م ُه اَ م َ و ِ تا َ وا َ م سلا ِ ض ْ ر َا ِ ط ْ ن َ م ِ ه ِ ن ْ ذ ِ إ ِ ب ِ إ ُه َ د ْ ن ِ ع ُ ع َ ف ْ ش َي ي ِ ذ لا ا َ ذ ط ُ م َل ْ ع َي َ ْ َب ا َ م ْ م ُ ه َ ف ْ ل َ خ ا َ م َ و ْ م ِ هي ِ د ْي َ أ ج ِ م ٍ ء ْ ي َ ش ِ ب َ نو ُطي ِ ُ َ َ و ا َ ِ ِ إ ِ ه ِ م ْ ل ِ ع ْ ن َ ءا َ ش ج اَ وا َ م سلا ُه ي ِ س ْ ر ُ ك َ ع ِ س َ و َ ض ْ ر َا َ و ِ ت ج ا َ م ُ ه ُظ ْ ف ِ ح ُه ُ دو ُ ؤ َي َ َ و ي ِ ل َ ع ْلا َ و ُ ه َ و ُ مي ِ ظ َ ع ْلا “Allâh (o Allâh’dır ki) kendisinden başka hiçbir Tanrı yokdur (O, zâtî, ezelî ve ebedî hayât ile) diridir Zâtiyle ve kemâliyle kâimdir (yarattıklarının, her an tedbîr ve hıfzında yegâne hâkimdir, her şey’ onunla kâimdir) O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nun O’nun izni olmadıkca nezdinde şefâat edebilecek kim miş? O, (yarattıklarının) önlerindekini, arkalarındakini, (yaptıklarını, yapacaklarını, bildiklerini, bilmediklerini, açıkladıklarını, gizlediklerini, İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 85 dünyâlarını, ahretlerini, hulâsa her şey’ini, her şey’ini) bilir (Mahlûkâtı) , O’nun ilminden yalnız kendisinin dilediğinden başka hiçbir şey’i (mümkün değil) kavrayamazlar O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kucaklamışdır Bunların nigehbanlığı O’na ağır da gelmez O, çok yüce, çok büyükdür” 128 َ و ُ ه ِ إ َ ه َل ِ إ ُه ن َ أ ُ ا َ د ِ ه َ ش ِ ط ْ س ِ ق ْلا ِ ب ًام ِ ئا َق ِ م ْ ل ِ ع ْلا او ُلو ُا َ و ُة َ ك ِ ئ َل َ م ْلا َ و ط إ َه َل ِ إ ُ مي ِ ك َْ ا ُ زي ِ ز َ ع ْلا َ و ُ ه ط َ دن ِ ع َ ني دلا ن ِ إ ُ م َ ْ س ِ ا ِ ه ّللا فق ْ ن ِ م ِ إ َ با َت ِ ك ْلا او ُتو ُ أ َ ني ِ ذ لا َ ف َل َ ت ْ خا ا َ م َ و َ ءا َ ج ا َ م ِ د ْ ع َب ْ م ُ ه َ ن ْ ي َب ا ًي ْ غ َب ُ م ْ ل ِ ع ْلا ُ م ُ ه ط ِ تا َيآ ِ ب ْ ر ُ ف ْ ك َي ن َ م َ و َ ه ّللا ن ِ إ َف ِ ه ّللا ِ با َ س ِ ْ ا ُ عي ِ ر َ س “Allâhü Teâlâ, muhakkak (Lâ ilâhe illâ hû) olduğuna (kendisinden başka hiçbir tanrı, -hiçbir ilâh, hiçbir ma’bûd - olmadığına) -delîl’leri ile, âyet’leri ile - bi’z -zât kendisi şehâdet etdi Melek’ler de şehâdet etdi Hakîkaten ilim sâhibi olan (Peygamber’ler ve) kâmil ilim sâhibleri de şehâdet etdi, (veyâ tüm melekler ve hakîkaten ilim sâhibi olan kâmil ilim sâhibleri de O’nun vahdâniyyet’ine -ya’nî O’nun “Lâ ilâhe illâ hû ” olduğuna, O’ndan başka hiçbir ilâh, ( hiçbir tanrı, hiçbir ma’bûd ) olmadığına - îmân edip ikrâr etdi) Öyle ki ( ِ ط ْ س ِ ق ْلا ِ ب ًام ِ ئا َق : Kâimen bi’l -kısd : Adâletle kâim olarak ) adâleti ayakda tutarak (O’nun var ve bir olduğuna, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf 128 -Bakara, 255 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 86 bulunduğuna) îmân edip ikrâr etmek sûretiyle, şehâdet etdiler (Şu halde ey ins -ü cin, iyi bilin ki) O’ndan başka hiç bir ilâh, ( hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd) yokdur Ancak O vardır, birdir ve noksan sıfatlardan münezzehdir O, Azîz’dir, (mutlak kuvvet ve kudret sâhibidir) ve O, Hakîm’dir, (yegâne huküm ve hıkmet sâhibidir )” “Hak dîn, Allâh ındinde İslâm’dır Kitâb verilenler (başka sûretle değil) ancak kendilerine ilim geldikden sonra, aralarındaki ihtirasdan dolayı, ihtilâfa düştüler Kim Allâh’ın âyetlerini inkâr ederse şübhesiz ki Allâh hesâbı pek çapuk görücüdür” 129 َ ك ْ ل ُ م ْلا ِ ْ ؤ ُت ِ ك ْ ل ُ م ْلا َ ك ِ لا َ م م ُ ه للا ِ ل ُق ْ ن َ م ُ ءا َ ش َت ْ ن َ ت َ و ْ ن ِ َ ك ْ ل ُ م ْلا ُعِز ُ ءا َ ش َت ز ْ ن َ م ز ِ ع ُت َ و ُ ءا َ ش َت ل ِ ذ ُت َ و ْ ن َ م ُ ءا َ ش َت ط ُ ر ْ ي َْ ا َ ك ِ د َي ِ ب ط ٍ ء ْ ي َ ش ل ُ ك َ ى َل َ ع َ ك ن ِ إ ٌ ري ِ د َق َ ل ْ ي للا ُ ج ِ لو ُت ا ِ نل ل ْ ي للا ِ َ را َ ه نلا ُ ج ِ لو ُت َ و ِ را َ ه ز ِ ت ي َ م ْلا َ ن ِ م ي َْ ا ُ ج ِ ر ُْ َ و َ و ي َْ ا َ ن ِ م َ ت ي َ م َلا ُ ج ِ ر ُْ ز ْ ن َ م ُ ُ ز ْ ر َ ت َ و ُ ءا َ ش َت ٍ با َ س ِ ح ِ ْ َغ ِ ب “De ki: -Ey mülkün sâhibi Allâh, Sen mülkü kime dilersen ona verirsin, mülkü kimden dilersen ondan alırsın (dilediğine mülk verirsin , dilediğinden de mülkü alırsın) Kimi dilersen onun kadrini yükseltir, kimi delersen onu alçaltırsın (dilediğini azîz edersin, dilediğini zelîl edersin) Hayır, yalnız Senin elindedir Şübhesiz ki Sen her şey’e hakkıyle Kâdirsin” 129 -Âl -i İmrân, 18 -19 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 87 “Geceyi gündüzün içine koyarsın, gündüzü geceye sokarsın Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkararırsın Sen kimi dilerden ona (dilediğine) sayısız rızık verirsin” 130 130 -Âl -i İmrân, 26 -27 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 88 Nasîhat ifâde eden âyet-i kerîme’lerden ba’zıları َ ل او ُ ر َ ف َ ك َ ني ِ ذ لا َ و ه ُ ْ م َ م ن َ ه َ ج ُ را َن ج ُ ي َ َ و او ُتو ُ م َي َ ف ْ م ِ ه ْ ي َل َ ع ى َ ض ْ ق ُي َ ُ ف ف َ خ ْ م ُ ه ْ ن َ ع ِ م ْ ن ِ با َ ذ َ ع ا َ ه ط ٍ رو ُ ف َ ك ل ُ ك ي ِ ز َْ َ ك ِ ل َ ذ َ ك ج ْ م ُ ه َ و َ نو ُ خ ِ ر َط ْ ص َي ا َ هي ِ ف ج ا ن ُ ك ي ِ ذ لا َ ر ْ ي َ غ ا ًِ ا َ ص ْ ل َ م ْ ع َن ا َن ْ ج ِ ر ْ خ َ أ ا َن ب َ ر ُ ل َ م ْ ع َن ط َ م م ُ ك ْ ر م َ ع ُن َْ َ و َ أ ْ ن َ م ِ هي ِ ف ُ ر ك َ ذ َت َي ا َ ءا َ ج َ و َ ر ك َ ذ َت ُ ري ِ ذ نلا ُ م ُ ك ط ا َ م َف او ُقو ُ ذ َف َ ن ن ِ م َ ِ م ِ لا ظل ِ ل ٍ ِ ص ع “O kimseler ki küfr etdiler, cehennem ateşi onlar içindir Ödürülmezler ki ölsünler O cehennemin azâbından bir kısmı, onlardan kaldırılıp hafifletilmez de İşte biz küfürde ileri giden herkesi böyle cezalandırırız” “Onlar orada şöyle bağrışırlar: Ey bizim Rabb’imiz! Bizi çıkar Daha evvel yapmakda devam etdiğimizden bambaşka iyi amel ve hareketler yapacağız Size iyice düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar, öğüt kabul edebileceği kadar, bir ömür vermedik mi? Size azâb ile korkutan, (âkıbetinizi haber veren, Peygamber, K itâb, ihtiyarlık v s de) gelmişdi Şimdi tadın azâbı Artık zâlimler için hiçbir yardımcı yok” 131 131 -Fâtır, 36 -37 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 89 ُ ق ِ ا ِ ة َْ َ ر ْ ن ٍ م ا ُ وط َن ْ ق َ ت ْ م ِ ه ِ س ُ ف ْ ن َا َ ىل َ ع ا ُ وف َ ر ْ س َا َ ني ِ ذ لا َ ى ِ د َاب ِ ع َاي ْ ل ط ِ ا ن ًاعي ِ َ َ ب ُ ون ذلا ُ ر ِ ف ْ غ َي َا ط َ و ُ ه ُه ن ِ ا ُ مي ِ ح رلا ُ ر ُ وف َغ ْلا " (Yâ Muhammed, tarafımdan onlara) de ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allâh'ın rahmetinden ümid kesmeyin (Eğer şirkden sakınır ve günahlarınıza tevbe ederseniz) Allâh bütün günahları bağışlar Çünkü O, çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir" 132 َ و َ ِ ا ا ُ وبي ِ ن َا َ نو ُ ر َ ص ْ ن ُت ُ ُ ب َاذ َ ع ْلا ُ م ُ ك َي ِ ت ْا َي ْ ن َا ِ ل ْ ب َ ق ْ ن ِ م ُه َل ا ُ وم ِ ل ْ س َا َ و ْ م ُ ك ب َ ر "Size azâb gelip çatmadan Rabb'inize dönün O'na teslim olun Sonra size yardım edilmez" 133 َ و ْ م ُ ك ب َ ر ْ ن ِ م ْ م ُ ك ْ ي َل ِ ا َ ل ِ ز ْن ُا َام َ ن َ س ْ ح َا ا ُ وع ِ ب تا ُ ب َاذ َ ع ْلا ُ م ُ ك َي ِ ت ْا َي ْ ن َا ِ ل ْ ب َ ق ْ ن ِ م ْ م ُت ْ ن َا َ و ًة َت ْ ع َب َ ن ُ ور ُع ْ ش َت "Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azâb gelmezden önce Rabb'inizden size indirilenin en güzeli (olan Kur’ân’a ve peygamberlerin en hayırlısı olan Hazreti Muhammed aleyhi's -selâm'a) uyun" 134 َ ا ْ ر َ ْا ِ ْ م ُ ها ن ك َ م ْ ن ِ إ َ ني ِ ذ ل َ و َ ةو َل صلا او ُ ما َق َا ِ ض ُ وتآا او ُ ر َ م َا َ و َ ةو َ ك زلا ِ فو ُ ر ْ ع َ م ْلا ِ ب ِ ر َ ك ْ ن ُ م ْلا ِ ن َ ع ا ْ و َ ه َن َ و ط ِ رو ُ م ُ ْا ُة َب ِ قا َ ع ِ ِ َ و “Eğer (hayır ve îmân yolunu tercîh eden mü’min kullarımızın) kendilerine, yer yüzünde bir iktidar mevkîi verirsek, onlar namazı dosdoğru kılarlar (ve kıldırırlar), zekâtı verirler (ve verdirirler), iyiliği emr ederler ve 132 -Zü mer, 53 133 -Zümer, 54 134 -Zümer, 55 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 90 kötülükden vaz geçirmeye çalışırlar Her yapılan işin âkıbeti Allâh’a âiddir, (O, gereken karşılığını tam olarak verir)” 135 ْ ن َ م َ و َ ن ُ وع ِ ج ْ ر َي ْ م ُ ه ل َ ع َل ِ َ ْ ك َ ْا ِ ب َاذ َ ع ْلا َ ن ُ ود َان ْ د َ ْا ِ ب َاذ َ ع ْلا َ ن ِ م ْ م ُ ه ن َ قي ِ ذ ُن َل َ و ُ ث ِ ه ب َ ر ِ تآيآ ِ ب َ ر ك ُذ ْ ن ِ ُ م َل ْظ َا َاه ْ ن َ ع َ ض َ ر ْ ع َا م ط َ ِ م ِ ر ْ ج ُ م ْلا َ ن ِ م ان ِ إ َ نو ُ م ِ ق َت ْ ن ُ م “Biz, o en büyük azâbdan (âhiret azâbından) önce de onlara mutlakâ yakın azâbdan (katl, esâret, kıtlık, salgın hastalıklar ve düşman tasallutu gibi dünyevî azâblardan) tatdıracağız Tâ ki ric’at etsinler (küfür, şirk ve nifakdan îmâna dönsünler diye) ” 136 “Kendilerine Rabb’inin âyetleri ile öğüt verilib de sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kimdir? Hiç şübhesiz ki biz günahkârlardan intikam alıcılarız” 137 135 -Hacc, 41 136 -İbn -i Abbâs radıye'llâhü anhümâ , bu husûsa işâretle, "Bir toplum, Allâhü Teâlâ'ya karşı olan ahdini bozarsa, Allâ hü Teâlâ, o topluma düşmanlarını musallat eder" buyurmuşdur Taberânî 137 -Secde, 21- 22 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 91 Özet bir Y a k a r ı ş Yâ Rabb, bizleri, Rasûlün Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm ’ın, Ashâb -ı Kirâmı’nın ve Ehl-i sünnet ve’l -cemâat âlimlerinin yolundan giderek rızâ -i ilâhî’ni kazanmaya çalışan kullarından eyle Yâ Rabb, Sevgili Rasûlün Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in mübârek Rûh -i şerîflerini yaratdığın zaman, Levh-i mahfûz ’a, kendi isminle O’nun ismini berâber yazdığın ve yaratdığın tüm mahlûkâtı bu esâsa inanıp yaşamakla ( Seni tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirip Sana kulluk yapmakla sorumlu tuttuğun Kelime-i Tevhîd ’in bütün özelliklerini kalbimize yerleşdir ve ondan başka hiçbir şey’e yer verme Kalbimizi, dilimizi ve tüm organlarımızı, zikrinden , Sana kullukdan ve Sana muhabetden , bir an dahî ğâfil bırakma Âmîn, âmîn, âmîn; ve’l -hamdü li’llâhi Rabbi’l -âlemîn A Celâleddin Karakılıç 15 -Mayıa -2015 26 -Receb-1436 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 92 ْ م ُ ه َ ف َلا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ه ر ُ ض َي ق َْ ا َ ىل َ ع َ ني ِ ر ِ ها َظ ِ م ُا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئا َط ُ لا َ ز َ ت “Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife (kıyâmete kadar) hiç eksik olmayacaktır” 138 Allah'a dayan, sa'ye sarıl , hikmete ram ol; Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol! Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır; Fazîlet hissi insanlarda Allâh korkusundandır 138 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 93 F İ H R İ S T ISLÂM DÎNI’NE GÖRE DÜNYEVÎ VE UHREVÎ MUTLULUĞUN TEK YOLU, EHL- I SÜNNET VE’L-CEMÂAT ESASLARINA GÖRE INANIP YAŞAMAKDIR 1 Besmele, Hamdele, Salvele 3 Ö N S Ö Z 5 YARATILIŞIN AMACI 9 Allâhü Teâlâ’dan Sırât -i müstekîm’e (doğru yola) hidâyeti istemek 14 Lâ ilâhe ille’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh Kelime- i Tevhîdi’nin anlamı 16 Merhûm ve mağfûr muhaddis Kâmil Miras’ın tesbitleri 19 Ehl- i sünnet esâslarına göre inanan ve inanmayan i nsanlar hakkındaki Kur’ân âyetleri’nden ba’zıları 27 Allâhü Teâlâ’ya şirk koşarak îmân etmek, sahîh ve ve makbûl bir îmân değildir 29 Zamânımızın şirk ve küfür şekilleri 34 Hazreti Muhammed aleyhi’s-selâm ’ın Ashâb -ı Kirâm’ı dînî konularda nasıl haraket ederdi? 38 İctihâd kapısı kapalı mıdır? 41 Dînî konuları, Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarının dışına çıkarak anlatmaya çalışmak, büyük bir sorumluluk gerektirir 43 Ehl- i sünnet esâslarına uygunFıkhî mezheblerin ortaya çıkışı 46 Şer’î hükümlerde ihtilâf câiz midir? 49 İslâm Dîni’nde tefrika câiz midir? 53 Tefrîka ve İhtilâfın nedenleri ve zararları 56 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 94 Tefrîka ve ihtilâfın neticesi Azâb -ı ilâhî’dir 60 Ehl-i sünnet ve’l -cemâat esâslarına aykırı yenilikçi din adamlarının görüş ve yorumları 63 Yenilikçi din adamlarının İslâm dîni’ne ve Müslüman’lara verdikleri zararlar 64 Müftî -mâcin’lerin verdiği fetvalara güvenilir mi? 68 Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanılması ve yerine getirilmesi gerekli dört ana şart 73 T e ş h i s ve n e t î c e 74 Hamd- ü senâ’ ve küçük bir duâ örneği 78 Mesnevî'den 82 BA’ZI FAYDALI BİLGİLER 83 Ba’zı âyet -i kerîme’lerin fazileti 83 Nasîhat ifâde eden âyet -i kerîme’lerden ba’zıları 88 Özet bir yakarış 91 F İ H R İ S T 93 İslâm Dîni’ne göre dünyevî ve uhrevî mutluluğun tek yo lu Ehl- i sünnet ve’l -cemâat esâslarına göre inanıp yaşamakdır 95 İSLÂM DÎNİ’NE GÖRE DÜNYEVÎ VE UHREVÎ MUTLULUĞUN TEK YOLU, EHL-İ SÜNNET VE’L -CEMÂAT ESASLARINA GÖRE İNANIP YAŞAMAKDIR َ نو ُ د ُب ْ ع َ ي ِ ل ِ إ َ س ْن ِ ْا َ و ن ِ ْ ا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 139 ْ م ُ ه َ ف َلا َ خ ْ ن َ م ْ م ُ ه ر ُ ض َي ق َْ ا َ ىل َ ع َ ني ِ ر ِ ها َظ ِ م ُا ْ ن ِ م ٌة َ ف ِ ئا َط ُ لا َ ز َ ت “ Ümmetimden dâimâ hakk üzere gâlib ve zâhir, muhâliflerinden kendilerine zarar gelmez bir tâife (kıyâmete kadar) hiç eksik olmayacaktır” 140 ِ ف ْ غ َي َ و ْ م ُ ك ِ ت َائ ي َ س ْ م ُ ك ْ ن َ ع ْ ر ف َ ك ُي َ و ًان َاق ْ ر ُ ف ْ م ُ ك َل ْ ل َ ع َْ َ ا ا ُ وق ت َ ت ْ ن ِ ا ا ُ ون َ م َا َ ني ِ ذ لا َاه ي َا َاي ْ م ُ ك َل ْ ر ط ُ وذ ُ َ و ِ مي ِ ظ َ ع ْلا ِ ل ْ ض َ ف ْلا “Ey îmân edenler, eğer Allâh’dan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü (hakk ile bâtılı) ayırd edecek bir anlayış (bir ma’rifet ve nûr) verir, suçlarınızı örter ve sizi mağfiret eder Allâh, büyük lûtuf ve ihsân sâhibidir” 141 ْ لا ُغ َب ْلا ِ إ ا َن ْ ي َل َ ع ا َ م َ و ُ م ُ ِ ب “Bizim üzerimize (düşen görev), ap-açık bir teblîğ’den başka (bir şey’) değildir” 142 139 -Zâriyât, 56 140 -Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi, C 1 ss 78 Ahmed Naim 141 -Enfâl, 29 142 -Yâsîn, 17