CKarakilic.com
Current View

Îmân'ın Aslı ve İmtihân-ı İlâhî

Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 0 Î M  N’ I N A S L I V E Î M T İ H  N -I İ L  H Î Y A Z A N Ali Celâleddin Karakılıç 2013 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 1 Î M  N ’ I N A S L I V E Î M T İ H  N -I İ L  H Î Y A Z A N Ali Celâleddin Karakılıç 2013 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 2  Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 3 Besmele, Hamdele, Salvele ْ سِ ب ِ ميِ ح � رلا ِ ن َْ حْ � رلا ِ للها ِ م َ ينِ م َلا َ ع ْلا ِّ ب َ ر ِ للهِ ُ د ْ م َْ لْ َالا ِ ميِ ح � رلا ِ ن َْ حْ � رلالا ِ نيِّ دلا ِ م ْ و َي ِ كِ لا َ مط ُ ينِ ع َت ْ س َن َ كا �يِ إ َ و ُ د ُب ْ ع َن َ كا �يِ إط ْ مِ ه ْ ي َل َ ع َ ت ْ م َ ع ْ ن َا َ نيِ ذ� لا َ طا َ رِ ص َ ميِ ق َت ْ س ُ م ْلا َ طا َ ر ِّ صلا ا َنِ د ْ هِ الا لآ َ و ْ مِ ه ْ ي َل َ ع ِ بو ُ ض ْغ َ م ْلا ِ ْ يْ َ غ َ ينِّ لا � ضلا ْ ن َ م يِ د ْ ه َي ُ للها َ و ِ ملآ ْ سِ لإ ْا َ و ِ نا َيمِ لإِ ل ا َني َ د َ ه يذ� لا ِ للهِ ُ د ْ م َْ لْ َا ٍ ميِ ق َت ْ س ُ م ٍ طا َ رِ ص َ لىِ إ ُءا َ ش َي َ ىف َط ْ صا َ نيِ ذ� لا ِ هِ دا َبِ ع َ ىل َ ع ٌ ملآ َ س َ و ِ للهِ ُ د ْ م َْ لْ َا ِ ب ْ م ُ ه َ عِ ب َت ْ ن َ م َ و َ نيِ رِ ها� طلا َ ينِ ب ِّي� طلا ِ هِ ب ْ ح َ ص َ و ِ هِ لآ َ ىل َ ع َ و ٍ د � م َُ � ا َنِ لو ُ س َ ر َ ىل َ ع ُ م َلا � سلا َ و ُة َ ول � صل َا ٍ نا َ س ْ حِ إ ِ نيِّ دلا ِ م ْ و َي َ لىِ إ Bi’smi’llâhi’r -Rahmâni’r -Rahîm Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun Yâ Rabb, biz Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz Bizleri doğru yola hidâyet eyle O kendilerine ni’met ve rdiklerinin yoluna ilet Gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil Bizi, îmân’a ve (fıtrat dîni olan) İslâm’a hidâyet eden Allâh’a hamd olsun Allâh, kimi dilerse onu, (kendisinde hayır gördüğü kimseleri) doğru yola iletir Hamd olsun Allâh’a ve selâm olsun O’nun beğenip seçtiği (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ) kullarına Salât ve selâm, Rasûl’ümüz Hazreti Muhammed üzerine, tayyîb ve tâhir olan Âl ve Ashâb’ının üzerine ve Kıyâmet’e kadar ihsân ile Âl ve Ashâb’ına tâbi’ olanların üzerine olsun Âmîn    Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 4 َ نو ُ د ُب ْ ع َ يِ ل � لاِ إ َ س ْنِ لا ْا َ و � نِ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttası f kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 1 1 -Zâriyât, 56 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 5 Bu kitâbın özeti Muhterem Müslümân Dikkât et ve iyi düşün ِ ميِ ج � رلا ِ ن َاط ْ ي � شلا َ نِ م ِ للهاِ ب ُذ ُ وع َا ِ ميِ ح � رلا ِ ن َْ حْ � رلا ِ للها ِ م ْ سِ ب َ نو ُ د ُب ْ ع َ يِ ل � لاِ إ َ س ْنِ لا ْا َ و � نِ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 2 Âyet -i kerîme’sine göre yaratılışın amacı , “Ma’rifetü’llâh” dır : ya’nî Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini bilib O’na inanma; O’nu noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak “O’na kulluk etme” dir Bunun için Allâhü Teâlâ, َ م ًاز ْ ن َ ك ُ ت ْ ن ُ ك ُأ ْ نَأ ُ ت ْ ب َب ْ حَ أ َف ًا ّيِ ف ْ خ ، َ ق ْ ل َ خ ْلا ُ ت ْ ق َل َ خ َف َ فِ ر ْ ع “Ben gizli bir hazîne idim, bilinmek istedim, bilinmek için de mahlûkâtı yaratdım” 3 2 -Zâriyât, 56 3 -Keşfü’l -Hafâ,II,173 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 7 ss 5161 ve Sadeleştirilmiş Mülk suresi tefsiri C 8 ss 183 Elmalılı M Hamdi Yazır Bu Hadîs -i kudsî hakkında ba’zı kimse ler senedi zayıf demişlerse de, Aliyyü’l - Kârî gibi bir kısım büyük muhaddis ’ler de, bu Hadîs -i Kudsî hakkında, “Senedi olmasa da ma’nâsı sahîhdir, hakk ve hakikate uygundur” demişlerdir Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 6 َ خ َل ْ ق ُت َ ك ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ و ْ ج ِ هي َ و َ خ َل ْ ق ُ ت ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ ك َء َاي ْ ش ْ لْا � ل ُ ك “Seni kendi veçhimin (zâtımın) nûrundan) , diğer şeyl eri de senin nû rundan yarattım” 4 kudsî hadis ’ler inde bildirildiğine göre, sevgili Rasûlü Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in mübârek Rû h-i şerîf ’lerini (nûrunu ) yaratdığı zaman, ismini “Muhammed ” koyarak O’na “Habîbim” demiş ve ismi ni kendi i smi ile berâber yazıp Tevhîd ’in aslı, esâsı ve kaynağı olan, “( ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا ) : Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r -Rasûlü’llâh :Allâh’dan başka hiç bir ilâh, -hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed -aleyhi’s -selâm - Allâh’ın ( kulu ve ) Rasûlü’dür ” Kelime -i Tevhîd ’ini, Levh -ı mahfûz ’a yazmış, yarattığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla, ( kendisini tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirerek bu esâsın gereklerini yerine getiririp kulluk yapmaları ile sorumlu tutmuşdur ki îmân’ın ve İslâm’ın aslı, esâsı ve temeli olan bu mübârek cümleye “Kelime -i Tevhîd”, bunu söylemeye de “Tehlîl ” denir 5 4 -Îmân Ahmed, Müsned IV -127; Hâkim, Müstedrek II -600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV -312/6404; Aclûnî, Keşfü'l -Hafâ I -265/827 5 -Levh -ı mahfuz : Korunmuş levha anlamınadır ki kazâ ve kaderin yazıldığı ezelî ve ebedî ilm -i ilâhî’dir Allâhü Teâlâ’dan başka hiçbir kimse bunu bilemez Âdem aleyhi’s -selâm Cennet’den çıkarılıp Serendib’e indirildikden sonra, afv ve mağfiret edilmesi için ikiyüz sen e ağlayarak tevbe ve istiğfâr etmişdir Bir cevab alamayınca “Yâ Rabb, âhir zaman peygamberi Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm hürmetine beni afv ve mağfiret et” diye duâ edince, Cenâb -ı Hakk “Sen O’nu nereden biliyorsun?” demiş, O da, “Yâ Rabb, beni halk ed ib yaratdığın zaman başımı kardırırken Levh’ı Mahfûz’da -Lâ ilâhe İllâ’llâh, Muhammedü’r - Rasûlü’llâh - yazılı olduğunu gördüm de ondan biliyorum” cevâbını verince, “Eğer Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 7 Yerlerin göklerin yaratıcısı, âlemlerin Rabbi ve sâhibi Allâhü Teâlâ, Mâsivâ’yı 6 (kâinâtı ) îcâd için ( yaratmak için ) O olmasaydı seni yaratmazdım” denilerek afv ve mağfiret edildiği müjdelenmişdir ki böyl e bir rivâyet, bu konuyu te’yîd etmektedir Ayrıca diğer bir rivâyetde de, Allâhü Teâlâ tarafından şu âyet -i kerîme telkin edilince bu âyet -i kerîme ile duâ etdi ve duâsı kabul olundu ا َن َل ْ رِ ف ْ غ َ ت ْ� لَّ ْ نِ إ َ و ا َن َ س ُ فنَأ ا َن ْ م َل َظ ا َن �ب َ ر َ نيِ رِ سا َْ لْا َ نِ م � ن َنو ُ ك َن َل ا َن َْ حْ ْ ر َ ت َ و “Ey Rabb’imiz, biz kendimize yazık etdik Eğer bizi bağışlamaz, bizi esirgemezsen her halde (maddî ve ma’nevî en büyük) zarara uğrayanlardan olacağız” A’râf, 23 Tefsîr -i Mevâkib, Osmanlıca ss 5 Ed-Dürrü’l -Mensur C 1 s 142 Aynı şekilde, aşağıdaki Hadîs -i şerîf de, her mahlûkun, Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’a karşı olan inancını , sevgisini ve O’ndan ayrı düşmenin üzüntüsünü ifâde eder : Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , ilk zamanlar, Mescid -i Nebî’de, mihrâbın sağ tarafına konulmuş bir hurma kütüğüne dayanarak ( veyâ üzerine çıkarak ) hutbe okurdu Daha sonra üç basamaklı minber yapılıp mihrâbın sağ tarafına konulunca onun üzerine çıkarak hutbelerini okumaya başladı Bir Cum’a günü bu minbbere çıkıp hutbe okurken bir köşeye konulmuş olan bu hurma kütüğü, -bir ananın kendisinden ayrılan evlâdına hüzün ve kederinden dolayı şiddetli bir arzû ve iştiyâk ile ağlayıp inlediği gibi - inleyip feryâd etmeğe başladı O’nun bu h âlini gören Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , minberden inip O’nu kucakladı ve “İstersen seni eskiden yetişip büyüdüğün yere götürüp yeniden dikeyim Sen de yeni başdan olduğun gibi yetiş İstersen cennet’de dikeyim de cennet ırmaklarından, pınarl arından kana kana iç, güzelce yetiş, meyve ver ve meyveni Allâh’ın sevgili kulları yesin Nasıl istersen öyle yapayım” dedi O da, ( kendi lisânı ile) âhireti ve cenneti, dünyâ’ya tercîh etdiğini ifâde edip -susturulan bir çocuk gibi - hafîf hafîf inleyerek susdu Bunun üzerine Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , şöyle buyurdu: “Eğer ben O’nu kucaklamamış olsaydım, kıyâmet gününe kadar hep böyle inleyip duracakdı Siz O’nu ayıplamayınız Zîrâ Allâh’ın Rasûlü hangi şey’den a yrı düşerse, o şey’ mutlakâ mahzûn olur” Bu hâdise, Mescid -i Nebî’ de bir Cum’a günü bir mescid dolusu Ashâb -ı Kirâm’ın huzûrunda cereyan etmişdir ki Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in nübüvvetine delâlet eden ap -açık mu’cizelerden bir isidir Bu hâdiseyi bildiren Hadîs -i şerîf’e, “Hanîn -i Ciz’: Hurma kütüğünün feryâd -ı iştiy âkı ” hadîsi denir ki Kur’ân -ı Kerîm âyetleri gibi mütevâtir 'dir 6 -Mâ sivâ: Bir şey’den başka olan şey’lerin hepsi Allâhü Teâlâ’dan başka olan bütün varlıklar, âlemler, kâinât Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 8 irâdesini izhâr etdiği zaman, kendi nûrundan yaratmış olduğu bu nûra, ( ن ُ وك ِ ى ًاد � م َ ح ُم : Muhammed ol , (yerlerdeki göklerdeki mahlûkâtıma, sonsuz rahmetimin müjdecisi olarak , eşsiz bir sevgi ve övgüye lâyık ol ) diye hitâb etti ki böyle bir hitâb -ı ilâhî, “ َ ينِ م َلا َ ع ْ لِّ ل ًة َْ حْ َ ر � لاِ إ َ كا َن ْ ل َ س ْ رَأ ا َ م َ و :(Habîbim), biz seni ancak âlemlere rahmet için gönderdik (yarattık)” 7 Âyet -i kerimesinde ifâde buyurulan hakikate de uygundur Bu rûh, (bu nûr ) da, âlemlere rahmet için yaratılmış olduğunu ifâde etmek üzere Allâhü Teâlâ’nın hicâbına kadar her şey’i aydınlatıp büyük bir teslîmiyyetle secdeye kapanarak ( ِ لله ُ د ْ م َ ح ْل َا : Her türlü hamd -ü senâ’, yalnız Allâhü Teâlâ’yadır) deyip Muhammediyyetini ( eşsiz bir sevgi ve övgüye lâyık olarak âlemlere rahmet için yaratıl mış olduğunu ) ifâde etdi 8 7 -Enbiyâ’,107 8 -Böyle bir hamd -ü senâ’da “ Rabbi’l -âlemîn : âlemlerin Rabbi” ifâdesi yokdur Çünkü henüz âlemler yaratılmamışdır Bu ifâde, âlemler yaratıldıktan sonra , َ ينِ م َلا َ ع ْلا ِّ ب َ ر ِ للهِ ُ د ْ م َْ لْ َالا ِ ميِ ح � رلا ِ ن َْ حْ � رلالا ِ نيِّ دلا ِ م ْ و َي ِ كِ لا َ مط “Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun” şeklinde kemâlini bulmuşdur Aynı hâ disenin bir tekrârı da, Allâhü a’lem , Hâtemü’l -enbiyâ’ (peygamberlerin sonuncusu) olarak Mi’râc Gecesi’nde, " R e f r e f " denilen ve mâhiyyeti beşer akıl ve idrâkine sığmayan bir vâsı ta ile yüksele yüksele yükseldi de O, bir ve tek olan mukaddes, münezzeh varlığın, Allâhü Teâlâ Hazretlerinin dilediği bir makama (yakınlığa ) ulaştı Esrar perdesi kaldırıldı Allâhü Teâlâ Hazretleri zaman ve mekândan münezzeh olarak, her türlü teşbîh ve temsillerden uzak bulunarak kabûl buyurduğu Harem -i Akdes 'inde, Habîbi ’ne ve Hâtemü'l -Enbiyâ 'sına, v ahy edeceği şey'leri vahy etdi ki bu hâl, Kur'ân -ı Kerîm'in Necm sûresi’nde şöyle ifâd e buyurulur: ىَأ َ ر ا َ م ُ دا َ ؤ ُ ف ْلا َ ب َ ذ َ ك ا َ م “O’nun gördüğünü kalbi yalana çıkarmadı” Necm,11 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 9 Allâhü Teâlâ da, “Ben de, yarattığım varlık âlemini, seninle ş ereflendirip övdüm ve Mahmûdiyyet’imi ( her türlü hamd -ü senâ’nın yalnız bana olduğunu ) bildirdim Bunun için de dünyâyı ve âlemleri yaratmaya senden başlayıp seni hilkatin başlangıcı ve risâlet’in sonuncusu yaptım Çünkü, “ ا َ م َل َ ك َلا ْ و َل َ ك َلا ْ و َل َ ك َلا ْف َ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ : (Habîbim)! Sen olmasaydın, sen olmasaydın, (seni yaratmaydım, seni yaratmasaydım) felekleri, (yerleri gökleri -âlemleri -) yaratmazdım” 9 Bu nûr, Allâh’ın kudretiyle O’nun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu O vakit daha hiçbir şey yoktu Ne Levh, ne kalem , ne cennet, ne ateş ( ne cehennem ), ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne ay, ne cin ve ne de insan vardı” Allâh ü Teâlâ, ( ِ ا َ ق َل َ خ ىِ ذ� لا َ ك ِّب َ ر ِ م ْ ساِ ب ْا َ ر ْ ق :Yaratan Rabb’inin adı ile oku” 10 âyet -i kerîme’sindeki ilk emirde belirtildiği gibi , mahlûkları yaratmak istediği vakit, bu nûru dört parçaya ayırdı 11 Birinci parçasından kalem’ i ( akl’ı ), ikinci parçasından Levh ’i ( Levh -i Mahfûz’u ) yarattı da kalem’e ( ْ ب ُت ْ ك ُا :Yaz) dedi Kalem, bu emrin heybetinden , dehşetinden titredi ve “Yâ Rabb, n e yazayım ?” dedi Allâhü Teâlâ da , “( ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا ): Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedü’r - Rasûlü’llâh : Allâh’dan başka hiç bir ilâh -hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed -aleyhi’s - selâm - Allâh’ın (kulu ve) Rasûlü’dür ” diye yaz , buyurdu ىَأ َ ر ْ د َ ق َل ى َ ر ْ ب ُ ك ْلا ِ ه ِّب َ ر ِ تا َيآ ْ نِ م “And olsun ki O, Rabb’inin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüşdür” Necm,18 9 -Rıfkı Melül Meriç, A Ü İlahiyat Fakültesi Paleografi notları 1955 10 -Alâk, 1 11 -Bu dört parça ifâdesi için, aşağıda gelecek olan Câbir r a hadîs -i şerîf’ine bak: Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 10 Ve tekrar Kalem’e ( ْ ب ُت ْ ك ُا :Yaz) dedi O da “Yâ rabb, ne yazayım? Dedi Kaderi yaz dedi işte o saatde kalem, (sonsuza kadar) olmuş ve olacak şey’leri (her türlü vasıfları ile) yazdı” 12 Bunun için Kâinatta en büyük hâdise , hiç şüphe yok ki, âlemlerin efendisi Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in, “ َل ْ و َلا َ ك َ ك َلا ْ و َل َل َ م َ خ ا َل ْ ق ُ ت َ ْ لْا ْف َلا َ ك : (Habîbim)! Sen olmasaydın, sen olmasaydın eflâki (yerleri gökleri -âlemleri -) yaratmazdım Ya’nî bilinmek için seni yaratmasaydım, bilinmek için seni yaratmasaydım yerleri 12 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5262 -5263 Elmalılı M H Yazır Tirmizî , (ğarîbün isnâden), Kader, 17 Ahmed bin Hanbel, V 317 Keşfü’l - Hafâ’,1 309 El -Hâki m El -Müstedrek, 2/498 Beyhakî, Es-Sünenü’l -Kübrâ’, III 9 X, 204 Kâinât’da olmuş ve olacak şey’lerin yazılması Allâhü Teâlâ’nın bu emri ile Kalem tarafından yazılmış, bundan sonra da aşağıdaki âyet -i kerîme’de bildirildiğine gibi, inasanların amellerini ve fiillerini yazmaya me’mûr melekler tarafında n yazılmaya başlanmışdır İnsanlardan ilk yazı yazan da ilk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhi’s -selâm olmuşdur ا َ م َ نو ُ م َل ْ ع َ ي َ ينِ بِ تا َ ك ًاما َ رِ ك َ ينِ ظِ فا َ ح َل ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع � نِ إ َ و َ ن ُ ول َ ع ْ ف َ ت “Muhakkak ki sizin üstünüzde hakîkî bekçiler (amel ve hareketlerinizi dâimâ murakabe eden melekler) ” “(Allâh ındinde) çok şerefli yazıcılar vardır” “ki onlar ne yapıyorsanız hepsini bilirler” 12 İnfitar, 10 -11-12  “Rivayete göre Adnan ibn -i uded’in hükümdarlığı zamanında Tasm kabilesinden ( ْ د َ ج ْب َا :Ebced), ( ْ ز � و َ ه :Hevvez), ( ىِّ ط ُ ح :Hutti), ( ْ ن َ م َل َ ك :Kelemen), ( ْ ص َ ف ْ ع َ س :Sa’fes), ( ْ ت َ ش َ ر َ ق :Karaşet) isimli altı kişi kendi isimlerinde bulunan ( ma’nâsı bilinmeyen fakat Arab harflerine konu olan ) harfleri ilk defa vaz etmişlerdir Kendi isimlerinde bulunmayan ( ذ خ ث ) ( ْ ذ � خ َث :Sehhaz) ve ( غ ظ ض ) ( ْ غِ ظ َ ض :Dazığ) + ( ْ ن َل :Len) harflerini de önceki 22 harfe ilave ederek Arab yazısının harflerini tamamlamışlar ve son altı harfe Revâdif ismini vermişlerdir ” 12 Rıfkı Melül Meriç A Ü İlâhiyat Fakültesi Paleoğrafi notları 1955 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 11 gökleri -âlemleri - yaratmazdım ” 13 kudsî hadisinde belirtildiği üzere, rûhunun yaratılıp âlemlere rahmet vesilesi olarak Levh -ı mahfûz’a “ ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا : Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh” olarak yazılması hâdisesi ’dir En son ve en büyük bir peygamber olarak âlemlere rahmet, inse ve cinne peygamber olarak gönderilmesi; Mi’râc’da Sidretü’l -müntehâ’ya varınca kâinâtın künhüne vâkıf olarak Cennet ve Cehennem’in temâşâ etdirilmesi ve Sidretü’l -müntehâ’dan ötede hiçbir mahlûka nasîb olmayan yüce bir makâma yükseltilmesi, Mescid -i Aksâ’da Mi’râc’a çıkarken ve Mi’rac’dan dönerken tüm peygamberlerin tecessüm eden rûhlarına imâm olup namaz kıldırması, mahşerin en sıkıntılı bir zamânında Makâm -ı mahmûd’a ( en büyük şefâat makâm ına ) sâhib olması gibi hâdiseler de, bu büyük ve eşsiz şerefli hâdise ’nin birer uzantısıdır Çünkü, “ Hilkat ağacı” nın çekirdeği O’dur Eğer Kâdir -i Zü’l -celâl, bilinmek için, “ Ma’rifetü’llâh için”, O’nun yaratılışını; âlemlere rahmet, inse ve cinne en son peygamber olarak gönderilmesini takdîr etmemiş olsaydı, kâinat da, hiçbir şey’ olmadığı gibi halifelik vasfına namzet insan da olmayacaktı Dolayısıyla imtihan dünyasının kapısı da açılmayacak, bunun neticesi olarak Cennet ve Cehennem hayâtı da olma yacakdı 13 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 7 ss 4937 Elmalılı M H Yazır Ed-Dürrü’l -Mensur C 1 s 142 Müstedrek C 2 s 671 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 12 Bunun için Yaratan Rabb’ini iyi tanı ve O’na iyi kulluk yap ki -O senden râzı, sen O’ndan râzı olarak - imtihân -ı ilâhî’yi kazanmış olasın 01-Eylül -2013 25-Şevvâl -1434 A Celâleddin Karakılıç    Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 13 İ M  N ’ I N A S L I V E İ M T İ H  N -I İ L  H Î Ö N S Ö Z İslâm’a ve Müslümân’lara büyük bir hizmet şevki ve özlemi ile çalışan Mütekaddimîn ve Müteahhirîn âlimlerinden bir çok kimse, 14 te’lîf etdikleri eserlerinde, İslâm Dîni esâslar ını, Kur’ân -ı Kerîm’in ve Hadîs -i şer îf’lerin ışığı altında tefekk ür edip öğrenme k isteyen din kardeşlerimize , husûsiyle Mü’min ve Mü’mine gençlerimize , bir hizmet ümîdi ile fedâkarca çalışmışlar ve bir çok değerli eserler bırakıp gitmişlerse de onların bu değerli eserlerinden ilhâm alarak , unutulmaya yüz tutmuş bir kısım îmân esâsları ile ilgili bu kitabcığı, Yüce Rabb’imizin afv ve mağfiretine sığınarak, hazırlamaya çalışdım 14-Moğol fâciâsından sonra İslâm ilim müesseseleri sönmeye başladığı bir zamanda yetişen ve asıl ismi Mes’ud bin Ömer olan Allâme Sa’dü’ d-din Taftazani Hazretleri ’nin çalışmaları ile İslâm ilimleri yeniden canlanıp kuvvetlenmeye başlamış, yazdığı değerli eserleri talebeleri tarafından İslâm âleminin her tarafına yayıyılarak yeniden neşv -ü nema’ bulmuşdur Bunun için m işAllâme Teftezânî’den evvelki devirlerdeki âliml ere (Mütekellimîn veyâ Mütekaddimîn: Selef: Öncekiler ), O’ndan sonraki devirlerdeki âlimlere de Müteahhirîn : Ha lef: Sonrakiler ) ismi verilmişdir Hicrî 727 veyâ 722 de Teftezân’da doğmuş ve 793 veyâ 792 târihinde Semerkand’da vefât etmiş, na’şı Serahs’e na kl edilmişdir Hukûk -i İslâmiyye ve İstılâhât -i Fıkhıyye Kâmûsu,C 1 ss 448 Ömer Nasûhi Bilmen Ruhu’l Beyan Tefsiri, Cilt 1 sahife 25 Mütekaddimin alimleri, daha ziyade Selef -i salihin diye bilinen ilk üç asır alimleridir ki bunlar, Sahabe, Tâbiin ve Tebe -i tabiin âlimleri dir Müteahhirin âlimleri ise , İmam Eş’arî ve Maturidî ile başlayıp günümüze kadar gelen âlimlerdir Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 14 َ نو ُ د ُب ْ ع َ يِ ل � لاِ إ َ س ْنِ لا ْا َ و � نِ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle de ğil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 15 Âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulduğu üzere yaratılışın hıkm eti ve amacı bu olunca, her akıl ve îmân sâhibi Mü’min ve Mü’mine’nin Rabb’ine ibâdet ve kulluğunun mükemmel olabilmesi için îmân esâslarını ve her an bir imtihân -ı ilâhî ile karşı karşıya bulunduğunu bilmesi, kaçınılmaz bir netîce olur Ayrıca, kulla rı içerisinde kimlerin daha iyi ibâdet ve kulluk edeceğini imtihân edip göstermek ve hesâb gününde herkesin ameline kendisinin şâhidlik edip bir i’tiraz hakkının kalmayacağını gözler önüne sermek amacı ile yerleri gökleri, ölümü ve hayâtı yaratıp -İblîs’de n başka - tüm yaratıkları insanın hizmetine verip ona itâatkâr kılmak sûretiyle halifelik gibi yüce bir vasfa namzet kılan Allâhü Teâlâ, elbetteki kendisinin var ve bir olduğunun, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğunun bilinmesini ister ki bu, O’nun -hiçbir şekilde kaçınılması mümkün olmayan - hakkıdır Bunun için her mükellef insanın, “Ma’rifetü’llâh ile -Allâhü Teâlâ’yı bilme ve O’na inanma duygusu ile, ya’nî Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini bilme ve noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğuna inanma duygusu ile - ilgili îmân e sâslarını bilmesi, her şey’den önce üzerine farz olan hususlardandır 15 -Zâriyât, 56 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 15 Bu küçük kitâbcıkdan istifâde ederek hayâtı boyunca bu ilâhî gerçeği gereği gibi anlayıp amel etmeye çalışan din kardeşlerim ize Cenâb -ı Hakk’ın hidâyet ini , nusrat ını , rahmet ini ve ulu rızasını niyaz eder hayırlı başarılar dilerim Tevfîk ve hidâyet, yalnız ve yalnız Allâhü Teâlâ’dandır A Celâleddi n Karakılıç 10 -Ramazan -1434 18 -Temmuz -2013    Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 16 ْ سِ ب ِ ميِ ح � رلا ِ ن َْ حْ � رلا ِ للها ِ م î m â n İslâmî konuların tamâmı, îmân esâsları üzerine binâ’ edilmiş olduğundan îmân esâsları ile ilgili konuları bilmek, dînen bilinmesi ve inanılması lâzım gelen ( zorunlu olan ) şey’lerden ( Zarûrât -i dîniyye’den ) dir Aynı zamanda bu îmân esâslarını son nefese kadar muhâfaza etmek de, yine dînen zorunlu olarak yapılması gerekli olan hususlardandır Lügatda, inanmak ma’nâsına olan îmân, istilâhda ( dînde ), Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm ile diğer peygamberlerin Cenâb -ı Hakk’dan vahy ile alıp ümmetlerine bildirmiş oldukları haberlere -istisnâsız olarak - şeksiz ve şübhesiz inanmakdır Böyle bir îmân her şey’den önce kalbin bir fiili, onu ifâde eden lisâ nın bir sözüdür Bunun için bir hadîs -i şerîf’de şöyle buyurulmuşdur: ( ٌ ل ْ عِ ف َ و ٌ ل ْ و َ ق ُ نا َ مِ ْ لإ َا :Îmân, fiil ve sözdür) 16 Buradaki fiil, kalbin bir fiili, inanış ı; kavil de inanılan bu fiilin dil ile ifâde edilmesi olarak tefsir edildiğinden Ehl -i sünnet ulemâ’sınca “Îmân, kalb ile tasdik, dil ile ikrâr’dır” diye ta’rîf edilmişdir Bunun için her akl -ı selîm sâhibi mükellef bir kimsenin, Cenâb -ı Hakk’ın varlığına, birliğine, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile mutta sıf bulunduğ una, her türlü kuvvet ve kudretin O’na âit olduğuna, yakinen ve kat’î 16 -Buhârî, Kitâbü’l -îmân, ss 10 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 17 olarak bilib inanması farzdır ki böyle bir inanış, îmânın ana esâsını (ruknünü ya’ ni farzını ) teşkil eder Aynı zamanda Cenâb -ı Hakk’ın ( ِ ك ْ ل ُ م ْلا ُ كِ لا َ م :Mülkün tek sâhibi ) olduğuna şeksiz şübhesiz inanıp , -( ٌء ْ ي َ ش ِ هِ ل ْثِ م َ ك َ س ْ ي َل : O’ nun benzeri hiçbir şey’ yokdur 17 ) âyet -i kerîme’ sinde ifâde buyurulduğu gibi -, O’nun bir şerîki nin ve ortağının olmadığına, bir benzerinin bulunmadığına da bütün varlığı ile inanarak açık ve gizli her türlü şirk hallerinden kendisini uzak tutup hakîkî Tevhîd ’e yönelme si şartdır ki şu âyet -i kerîme’ler bunun en açık birer delilidir: ٌ د َ حَأ ُه� للا َ و ُ ه ْ ل ُق ج ُ د َ م � صلا ُه� للا لا ْ دِ ل َي َْ لَّ ْ د َلو ُي َْ لَّ َ و لا َل ن ُ ك َي َْ لَّ َ و ٌ د َ حَأ ا ً و ُ ف ُ ك ُه “De ki: O, Allâh’dır, birdir (tekdir )” “Allâh, Samed’dir , (zevâl bulmayan bir Bâkî’dir Hiç bir şey’e muhtaç değildir, fakat her şey’ ve herkes doğrudan doğruya her an O’na muhtaçdır ” “O, doğurmamış ve doğurulmamışdır” “Hiç bir şey’ de O’nun dengi (ve benzeri) değildir” 18 ٌ دِ حا َ و ٌه َلِ إ ْ م ُ ك ُ ه َلِ إ َ وج ُ ميِ ح � رلا ُ ن َْ حْ � رلا َ و ُ ه � لاِ إ َه َلِ إ � لا ع “Hepinizin ilâhı (zâtında ve sıfatlarında aslâ benzeri bulunmayan) bir tek ilâhdır Ondan başka hiçbir İlâh (hiçbir tanrı, hiçbir ma’bûd) yokdur Rahmân ve Rahîm (olan da ancak ) O’dur 19 ِ لآ ا َ مِ هيِ ف َ نا َ ك ْ و َل َ س َ ف َل ُه� للا � لاِ إ ٌة َ ه ا َت َ دج ِّ ب َ ر ِ ه� للا َ نا َ ح ْ ب ُ س َف ِ ش ْ ر َ ع ْلا َ نو ُ فِ ص َي ا � م َ ع 17 -Şûrâ, 11 18 -İhlâs, 1 -2-3-4 19 -Bakara, 163 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 18 Eğer göklerde ve yerde Allâh’dan başka ilâhlar olsaydı bunların ikisi de (gökler ve yer) , muhakkak fesâda uğrayıb giderdi O halde Arş’ın Rabb’i olan Allâh, onların vasf (ve isnâd) edegeldikleri her şey’den uzakdır , münezzehdir” 20 ُ ود ُب ْ عا َ و َلا َ و َ للها ا ًائ ْ ي َ ش ِ هِ ب او ُ كِ ر ْ ش ُت “Allâh’a ibâdet (ve kulluk) edin O’na hiç bir şey’i eş (ortak) tutmayın” 21 َ للها � نِ إ ا َ م ُ رِ ف ْ غ َي َ و ِ هِ ب َ ك َ ر ْ ش ُي ْ نَأ ُ رِ ف ْ غ َي لآ ُءا َ ش َي ْ ن َ مِ ل َ كِ ل َ ذ َ نو ُ دج ْ كِ ر ْ ش ُي ْ ن َ م َ و ِ د َ ق َ ف ِ للهاِ ب ًاميِ ظ َ ع ًا ْ ثِْ ا ى َ ر َ ت ْ فا “Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, kendisine şirk (ortak, eş ) koşulmasını aslâ mağfiret etmez (bağışlamaz) Bundan başkasını ( şirkden başka olan günahları ), dilediği kimseler için ( kendisinde hayır gördüğü kimseler için ) mağfiret eder (bağışlar ) Kim Allâh’a şirk koşarsa, muhakkak ki o, çok büyük bir güna h ile iftirâ’ etmiş olur” 22 َ ك ْ ر ِّ شلا � نِ إ ٌ ميِ ظ َ ع ٌ م ْ ل ُظ َل “Şübhesiz, şirk , çok büyük bir zulümdür” 23 َا ُ نم ْ ؤ ُي ا َ م َ و َ ن ُ وكِ ر ْ ش ُ م ْ م ُ ه َ و � لاِ إ ِ للها اِ ب ْ م ُ ه ُ ر َ ث ْ ك 4 “Onların çoğu, Allâh’a şirk (ortak) koşmaksızın îmân etmez” 24 Bunun için bu esâslar dâhilinde Rabb’ine yönelmesini ve O’na teslî m olmasını bilen îmân sâhibi bir kimse, her yönü ile mükemmel bi r Bilgisayara benzer Bu bakımdan îmân sâhibi 20 -Enbiyâ’, 22 21 -Nisâ’, 36 22 -Nisâ’, 48 23 -Lukmân, 13 24 -Yûsüf, 106 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 19 böyle bir kimse, sâhib olduğu îmân esâslarını, her yönü ile her zaman ve her yerde şir k ve küfür virüslerinden koruması lâzımdır Nasıl ki bir bilgisayara her hangi bir şekilde bir veyâ bir kaç virüs girince, bütün bilgileri ve çalışmaları bir anda alt -üst edip bozar ve işe yaramaz bir hâle getirirse, her hangi bir şekilde insanın îmân ına musallat olan bir şirk veyâ küfür hâli de, o kimsenin îmân ve tevhîd esâslarını bir anda yok eder Bu bakımdan bozulan bir bilgisayarı temizleyip yeniden bilgiler yüklemek gerektiği gibi, yok olan veyâ işe yaramaz bir hâle gelen îmân ve tevhîd esâslarını da yeniden tâzeleyip tevbe ederek şirk ve küfür virüslerinden temizlemek lâzımdır ki hadîs -i şerîf’de ve âyet -i ker îm e’lerde şöyle buyurulmuşdur: ِ إ � ن ِ ْ لإاي َام َ ن َل ُي ْ خ َل ُ ق ِ ف َ ج ْ و ِ ف َا َ ح ِ د ُ ك ْ م َ ك َ م َي ا ْ خ ِ ل ُ ق � ثلا ْ و َ ب َف ْ سا َئ ُ ول َللها ا َت َاع َ لى َأ ْ ن ُي َ ج ِّ د َ د ِ ْ لإا َ مي َ نا ِ ف ُق ُ ول ِ ب ُ ك ْ م ُ ر َاف ْ غِ ت ْ سِ ْ لاا َاه ُ ؤ َلاِ ج َ و ِ ديِ د َ ح ْلا ِ ء َاد َ ص َ ك ًء َاد َ ص ِ ب ُ ول ُ ق ْ لِ ل � نِ إ “Îmân, sizin içinizde (kalblerinizde) elbisenin eskidiği gibi eskir (köhnelendiği gibi köhnelen ir) Allâhü Teâlâ’dan onu n tecdî dini (yenilenmesini) taleb ediniz “Kalbler, demirin paslandığı gibi paslanır Onun cilası, istiğfâr’dır, ( للها ُ رِ ف ْ غ َ ت ْ س َا :Estağfiru’llâh : Yâ Rabb, beni afv et, beni mağfiret et) demekdir ” ا َ هي� كز ْ ن َ م َ ح َل ْ ف َا ْ د َق لا ص “Onu (nefsini, şirk, küfür ve günahlardan) tertemiz yapan, muhakkak (dünyâ ve âhiret selâmetine) ermişdir” 25 25 -Şems, 9 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 20 ا َ هي � س َ د ْ ن َ م َ با َ خ ْ د َق َ وط “Onu (nefsini, şirk, küfür ve günahlar ile) alabildiğine örten (hakîkâtleri göremez, işitemez, anlayamaz hâle getiren) ise, elbetde (dünyâda ve âhiretde) ziyana uğramışdır” 26 ًاحو ُ ص َن ًة َب ْ و َ ت ِ للها َ لىِ إ ا ُ وب ُ وت ا ُ ون َ مآ َ نيِ ذ� لا َاه �ي َا َايط ُي ْ نَأ ْ م ُ ك �ب َ ر ى َ س َ ع ْ م ُ ك ْ ن َ ع َ رِّ ف َ ك ْ م ُ كِ ت َا ِّي َ س ن َلا ْا َاهِ ت َْ تَ ْ نِ م ىِ ر َْ تَ ٍ ت� ان َ ج ْ م ُ ك َلِ خ ْ د ُي َ و ْ ُ ر َاه لا "Ey îmân edenler, tam bir sıdk -u hulûsa mâlik bir tevbe ile (bir daha günâha dönmemek şartıyle) Allâh'a dönün Olur ki Rabb'iniz kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar" 27 ِ للها ِ ة َْ حْ َ ر ْ نِ م او ُط َن ْ ق َ ت لآ ْ مِ هِ س ُ ف ْ ن َا َ ىل َ ع او ُف َ ر ْ س َا َ نيِ ذ� لا َ يِ دا َبِ ع ا َي ْ ل ُقط ُ رِ ف ْ غ َي َ للها � نِ إ ًاعيِ َ جَ َ بو ُن� ذلا ط ُ ميِ ح � رلا ُ رو ُ ف َغ ْلا َ و ُ ه ُه� نِ إ “(Yâ Muhammed, tarafımdan onlara) de ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden (günahkâr) kullarım Allâh’ın rahmetinden ümid kesmeyin (Eğer Tevhîd ’e yönelir, şirk’den sakınır ve günahlarınıza tevbe ederseniz) Allâh bütün günahlarınızı bağışlar Çünkü O, Ğafûr ve Rahîm’dir, (çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir )” 28 لىِ إ او ُبيِ ن َا َ و ُ م ُ ك َيِ ت ْا َي ْ نَأ ِ ل ْ ب َ ق ْ نِ م ُه َل او ُ مِ ل ْ س َا َ و ْ م ُ ك ِّب َ ر َ نو ُ ر َ ص ْ ن ُي لآ � ُ ثُ ُ با َ ذ َ ع ْلا 26 -Şems, 10 27 -Tahrîm, 8 Hazreti Ali radıye'llâhü anh, İyi bir tevbeyi şu altı şart ile ifâde etrmişdir: 1-Geçmiş günahlara karşı pişmanlık duymak, 2-Terk edilmiş farzları ödemek, 3-Kul hakkını redd ve edâ' etmek, 4-Hısımlarla halâllaşmak, 5-Bir daha günâha dönmemek, 6-Nefsini ma'sıyet içinde terbiye ettiğin gibi Allâh'a itâatde de terbiye etmek Kur'ân -i Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 3 ss 1038 Hasan Basri Çantay 28 -Zümer, 53 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 21 “Size azâb gelib çatmadan Rabb’inize dönün O’na teslim olun Sonra size yardım edilmez” 29 ْ نِ م ْ م ُ ك ِّب َ ر ْ نِ م ْ م ُ ك ْ ي َلِ إ َ لِ ز ْن ُا ا َ م َ ن َ س ْ ح َا او ُ عِ ب� تا َ و ْ م ُت ْ ن َا َ و ًة َت ْ غ َب ُ با َ ذ َ ع ْلا ُ م ُ ك َيِ ت ْا َي ْ نَأ ِ ل ْ ب َ ق َلا َ نو ُ ر ُ ع ْ ش َتلا “Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azâb gelmezden önce Rabb’inizden size indirilenin en güzeli (olan Kur’ân -ı Kerîm’e ve peygamberlerin en hayırlısı olan Hazreti Muammed) e uyun” 30 َ نو ُنِ م ْ ؤ ُ م ْلا َ ح َل ْ فَأ ْ د َق “Mü’min’ler muhakkak kur tuluşa ermişdir” 31 ى� ك َ ز َ ت ن َ م َ ح َل ْ فَأ ْ د َق لا ى� ل َ ص َف ِ ه ِّب َ ر َ م ْ سا َ ر َ ك َذ َ و ط “Hakîkat, (küfürden, şirkden, günahlardan) iyi temizlenen” “Ve Rabb’inin adını zikr edib de namaz kılan kimse umduğuna erişmişdir” 32 Bunun için azâb -ı ilâhî gelmeden, kuş kafesden uçmadan, sâhip olduğumuz yüce imkânlar elden gitmeden, hayât son bulmadan, sonunda da -Eyvâh, aldanmışım , aldatılmışım - demeden, bütün varlığımızla yüce Rabb’i mizin sonsuz rahmet ve merhametine sığınıp O’na yönelerek, O’nun emir ve nehiylerin e kayıtsız şartsız teslim olup tam bir Tevhîd inancına sâhib olalım ki dünyâda ve âhiretde mutlu ola lım    29 -Zümer, 54 30 -Zümer, 55 31 -Mü’minûn, 1 32 -A’lâ, 14 -15 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 22 ْ سِ ب ِ ميِ ح � رلا ِ ن َْ حْ � رلا ِ للها ِ م YARATILIŞIMIZIN AMACI VE ÎMÂN’IN ASLI ك Yaratılışımızın amacı , “( ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا ): Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r -Rasûlü’llâh :Allâh’dan başka hiç bir ilâh -hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed -aleyhi’s -selâm - Allâh’ın ( kulu ve ) Rasûlü’dür ” Kelime -i Tevhîd’ inin ikinci rüknü olan Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in Nûrunu (Rûhunu ), kendisinden başka hiç bir şey’ yok iken , ezeldeki rûhlar âleminde , halifelik vasfı ile bir nûr (bir rûh ) olarak yokdan var eden ; veyâ “Seni kendi veçhimin (zâtımın) nû rundan, diğer şey’leri de Senin nû rundan yaratdım” 33 hadîs -i kudsî’sine göre kendi nû rundan halifelik vasfı ile bir nûr (bir rûh ) olarak yokdan var eden; ismini “Muhammed” 34 koyarak Levh -ı mahfûz’a kendi ismi ile Habîbi Hazreti Muhammed aleyhi ’s-selâm ’ın ismini “Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh” şeklinde yazan ; “ َ ك ُت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و ُ ه َلا ْ و َل: (Ey Âdem ) O , olmasaydı (Muhammed aleyhi’s -selâm’ı yaratmasaydım) Seni yaratmazdım” 35 hadîs -i kudsî’sine göre de, rûhlar âleminde, O’nun nû rundan 33 -Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV -127 Hâkim, Müstedrek,II -600 -4175 34 -Muhammed : Her yerde ve her zamanda övgü ile anılan, övülüp sevilen 35 -Ahmed bin Hanbel, Müsned, C 4 ss 128 Ed-Dürrü’l -Mensur C 1 s 142 Müstedrek, C 2 s 671 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 23 (rûhundan ) Âdem aleyhi’s -selâm ’ın nûrunu (rûhunu ) yaratan; “Hani Rabb’in Âdem oğullarından, onların sırtlarından (sulblerinden ) zürriyyetlerini çıkarıp kendilerini kendilerine şâhid tutmuş ”36 âyet -i kerîme’sine göre O’nun nûrânî ( rûhî ) sulbünden de kıyâmete kadar ne kadar insan gelip geç ecekse hepsini Âdem aleyhi’s -selâm ’ın nûrânî ( rûhî ) sulbünden yaratarak eğitim ve öğretimini yapıp mükellef bir hâle getirerek “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” süâlini sorup “Evet, Rabb’imizsin, şâhid olduk” 37 cevâbını alarak kendisini tanıtan ; bundan sonra meleklere hitâben “Ben, kuru bir çamu rdan, sûretlenmiş bir balçıkdan bir beşer (bir halîfe) yaratacağım ”38, “B en onun yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim (can verdiğim) zaman siz onun için (onu kıble edinerek bana) secde edi n, (veyâ O’nun ve evlâtlarının hizmetine girin)” 39, “And olsun, sizi (evvelâ ruhlar âleminde ) yaratdık, sonra (maddî varlığınızı yaratarak) size sûret verdik” 40, “Sonra onu (Âdem aleyhi’s - selâm’ın nesli olan insanı ) sarp ve metin bir karargâhda (rahimde ) bir nutfe yapdık” 41 gibi âyet -i kerîme ’lerde belirtildiğine göre de , Âdem aleyhi’s -selâm ’ın fizîkî ( maddî ) varlığını toprakdan yaratdıkdan sonra tüm insanları O’nun sulbünden çıkan zürriyyetler hâlinde yazıb takdir ed en; sayama yacağımız kadar sayısız ni’metler verip Halîfe ’lik vasfı na namzet olma vasfı ile şereflendiren ; İblîs’den başka tüm varlı klar ı hizmetimize âmâde kılıb “Rabb ” ism -i şerîfinin muktezâsı olarak eğitim ve öğretim imizi en güzel bir 36 -A’râf, 172 37 -A’raf, 172 38 -Hıcr, 28 39 -Hıcr, 29 40 -A’râf,11 41 -Mü’minûn, 13 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 24 şekilde yapdıkdan sonra Kur’ân -ı Kerîm ’in ve Emânet Duygusu ’nun bütün özelli klerini -daha rûhlar âleminde iken - kalblerimizin derinliklerine indirib mükellef bir insan hâle getiren ; Yüce Rabb’imizin var olduğunu, bir olduğunu , noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf bulunduğunu idrâk edib bilmek ve O’na kulluk etmekdir ki bu yüce hakikate “Ma’rifetü’llâh ” denir َ نو ُ د ُب ْ ع َ يِ ل � لاِ إ َ س ْنِ لا ْا َ و � نِ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 42 Âyet -i kerîme’si , bu yüce hakikati , en belirgin bir şekilde ifâde buyurup gözlerimizin önüne serer    Nûr (rûh) nedir ? Burada bahs edilen “Nûr ” veyâ “Rûh” , nedir? N asıl bir şey’dir? Mâ hiyeti nedir? Bunların hiç biri si, bizim bilgimiz ve idrâkimiz dâhilinde değildir Her gün bir çok işlerimizde çeşitli şekillerde kullandığımız elektriğin veyâ b ir cep telefonu ile bir tanıdığımız ile ko nuşurken bizi konuşturan şey’in veyâ elektriğin ( elektrik meleğin in) mâhiyetini , keyfiyyetini ve ne olduğunu bilmediğimiz gibi; veyâ her 42 -Zâriyât, 56 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 25 hangi bir şekilde kendisine bir hareket verdiğimiz zaman mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çevirip elektrik akımı üreten bir dinamonun veyâ bir jeneratör ün elektrik enerjisini nasıl meyd ana getirdiğni bilmediğimiz gibi 43 Bildiğimiz bir şey’ varsa o da, Âdem aleyhi’s -selâm ’ın maddî varlığını (fizîkî yapısını) çamurdan ve sûretlenmiş bir balçıkdan yaratıp , َ ن َ س ْ حَأ يِ ذ� لا ْنِ ْ لإا َ ق ْ ل َ خ َأ َ د َب َ و ُه َ ق َل َ خ ٍ ء ْ ي َ ش � ل ُ ك ْ نِ م ِ نا َ س ٍ ينِ طج َ ل َ ع َ ج � ُ ثُ ُه َل ْ س َن ْ نِ م ِ م ٍ ة َل َ لا ُ س ْ ن َ م ٍ ءا َ م ٍ ينِ هج ُها � و َ س � ُ ثُ ِ هيِ ف َ خ َ ف َن َ و ْ نِ م ُ ر ِ هِ حو لا ُ م ُ ك َل َ ل َ ع َ ج َ و َ ع ْ م � س َ ة َ دِ ئ ْف َ ْ لْا َ و َ را َ ص ْب َ ْ لْا َ وط ً لايِ ل َق َ م َ نو ُ ر ُ ك ْ ش َت ا “O, yaratdığı her şey’i güzel yapan, insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır” “Sonra O, bunun zürriyyetini hakîr bir sudan meydana gelen nutfeden (menîden) yapmışdır” “Sonra onu düzeltip tamamladı İçine rûhundan üfürdü (can verdi) Sizin için kulaklar, gözler, gönüller yaratdı Ne az şükredersiniz!” 44 َ لا َق ْ ذِ إ َ و ِ ئ َلا َ م ْ لِ ل َ ك �ب َ ر ِ م ا ً ر َ ش َب ٌ قِ لا َ خ ِّ نِِّ إ ِ ة َ ك ْ ن ِ م ٍ لا َ ص ْ ل َ ص َ م ٍ إ ََ حْ ْ ن ٍ نو ُن ْ س ا َ ذِ إ َف ْ نِ م ِ هيِ ف ُ ت ْ خ َ ف َن َ و ُه ُت ْ ي � و َ س ُ ر يِ حو او ُع َ ق َ ف َ نيِ دِ جا َ س ُه َل “Hatırla o vakti ki Rabb’in meleklere: Ben, kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıkdan bi r beşer yaratacağım, demişdi” “O halde ben onun yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim (can verdiğim) zaman siz derhal onun için secdeye kapanın” 45 43 -Bu konuyu az -çok anlayabilmek için aşağıda gelecek olan Atom’un yapısı konusuna bak 44 -Secde, 7 -U-9 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 26 âyet -i kerîme’ lerinde ifâde buyurulan, ( ُث � م َ س � و ُها َ و َن َ ف َ خ ِ ف ِ هي ِ م ْ ن ُ ر ِ حو ِ ه : Sonra onu düzeltib tamamladı Ona rû hundan üfürdü (can verdi )” 46 ve ( ْ نِ م ِ هيِ ف ُ ت ْ خ َ ف َن َ و ُه ُت ْ ي � و َ س ا َ ذِ إ َف ُ ر يِ حو : O’nun yaratılışını bitirdiğim ve O’na rûhumdan üflediğim (can verdiğim) zaman” 47 âyet -i kerîme’ lerinde ki “Rûh ’un ü fürülmesi” konusudur ki o da, � نِ إ ُ نو ُ ك َي َ ف ْ ن ُ ك ُه َل َ لو ُ ق َي ْ نَأ ا ًئ ْ ي َ ش َ دا َ رَأ ا َ ذِ إ ُه ُ ر ْ مَأ ا َ م “O ’nun emri, bir şey’i dilediği zaman, ona ancak -Ol - demesinden ibâretdir; O da (hemen) oluverir ” 48 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan -Ol - emrinin, şeksiz şübhesiz bir gereğidir Keyfiyyetinin ve mâhiyyetinin ne olduğunu, kendisinden başka hiçbir kimse bilmez Çünkü böyle bir konu, âyet -i kerîme’de şöyle ifâde edilmiş ve rûhun (can vermenin ), bir emr -i ilâhî olduğu bildirilmişdir ْ س َي َ و ِ حو � رلا ِ ن َ ع َ ك َنو ُلَ أط ِّ بّ َ ر ِ ر ْ مَأ ْ نِ م ُ حو � رلا ِ ل ُق ْ م ُتيِ توُأ ا َ م َ و ِ م َ ن ًلايِ ل َق � لاِ إ ِ م ْ لِ ع ْلا “Sana -Rûh - u sorarlar De ki: Rûh, Rabb’imin emri (cümlesi) ndendir (Zâten) size az bir ilimden başka (bir şey’) de verilmemişdir” 49 Bunun için “O’na rû hundan üfürdü (can verdi )” veyâ “O’na rûhumdan üflediğim (can verdiğim) zaman ” fâdesi 45 -hıcr, 28 -29 46 -Secde, 9 47 -Hıcr, 29 48 -Yâsin, 82 Bu âyet -i kerîme, Cenâb -ı Hakk’ın “Tekvîn” sıfatının bir ifâdesidir Tekvîn , Kevn : olmak’dan Tef’îl dir ki oldurmak, var etmek, demekdir Bunun için olana kâine , hâdise derler ki cemi’leri Kâinât ve Hâdisâ t’dır Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 2 ss 758 Hasan Basri Çantay 49 -İsrâ’, 85 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 27 ile , “Seni kendi nû rumdan, diğer şeyl eri de senin nû rundan yarattım” 50 hadîs -i kudsî’sinde ifâde edilen “Seni kendi nû rumdan yaratdım” ifâdesinde , mahiyyeti ve keyfiyyeti bizim tarafımızdan bilinib idrâk edilmeyen bir benzerlik vardır ki o da, -Ol - emrinin, rast gele bir oluş değil, ezelde, bir hıkmete istinâden, Levh -ı mahfûz’a, -hesablı -kitâblı bir şekilde - yazılmış olduğu gibi -Ol- emrinin bir gereği olarak, şeksiz şübhesiz hemen oluvermesidir ki şu hadîs -i şerîf’ler, bunun açık bir delilidir: َأ ُ لو َ م َ خ ا َل َ ق ُللها ُ ون ري ) :ةياور فيو يحور دحاو اهمانعمو ،( ( � رون للها قلخ ام لوا دم “Allâ h’ın y arattığı şeylerin ilki, benim nûrumdur ( benim rûhumdur) ” 51 (Allâh’ın yarattığı şey’lerin ilki, Muhammed’in nûrudur) َ خ َل ْ ق ُت َ ك ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ و ْ ج ِ هي َ و َ خ َل ْ ق ُ ت ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ ك َء َاي ْ ش ْ لْا � ل ُ ك يرون نم ءيش لكو للها رون انأ ( “Seni kendi veçhimin (zâ tımın ) nû rundan) , diğer şeyl eri de senin nû rundan yarattım” 52 (Ben,Allâh’ın nûrundanım; diğer şey’ler de benim nûrumdandır) ُ خ ِ ل َ ق ِ ت ْلا َ م َلا ِ ئ َ ك ُة ِ م َ ن � ونلا ِ ر َ و ، ُ خ ِ ل َ ق ْ لْا َا � ن ِ م ْ ن َام ِ ر ِ م ٍ ج ْ ن َان ٍ ر َ و ، ُ خ ِ ل َ ق َ دآ ُ م ِ م � ا ُ و ِ ص َ ف َل ُ ك ْ م ) ةشئاع ثيدح نم حيحصلا في ملسم هاور اهنع للها يضر( “Melekler nû rdan halk olundu, cânn da (cinn yâhud cinnin babası İblîs de ) yalın bir ateşden yaratıldı 53 ÆGHP DOH\KL¶V - selâm) da daha önce vasfedildiği gibi (bardak gibi çınlayan kupkuru bir balçıkdan) 54 yaratıldı” Hazreti Îsâ aleyhi’s -selâm da babasız yaratıldı 50 -Îmân Ahmed, Müsned IV -127; Hâkim, Müstedrek II -600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV -312/6404; Aclûnî, Keşfü'l -Hafâ I -265/827 51 -Tirmizî, (ğarîbün isnâden) Keşfü’l -Hafâ 1, 309, 311 52 -Îmân Ahmed, Müsned IV -127; Hâkim, Müstedrek II -600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV -312/6404; Aclûnî, Keşfü'l -Hafâ I -265/827 53 -Rahmân, 15 54 -Rahmân, 14 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 28 َ ل َاق ُ ب ُت ْ كا َام َ و ِّ ب َ ر َاي َ ل َاق ْ ب ُت ْ ك ُا : ُه َل َ ل َاق َف َ م َل َ ق ْلا َ ق َل َ خ ُللها َ ق َل َ خ ا َ م َ ل � و َا � نِ إ ِ في ُ م َل َ ق ْلا ى َ ر َ ج َف َ ل َاق َ ر َ د َ ق ْلا ِ ب ُت ْ ك ُا َ ن َاك ا َ مِ ب ِ ة َ عا � سلا َ ك ْ لِ ت َ لىِ إ ٌ نِ ئ َاك َ و ُ ه َام َ و ِ د َب َ ْ لْا “Haberiniz olsun ki Allâh ilk halk etdiğinde kalemi (aklı) halk etdi de ona yaz dedi Yâ rabb, ne yazayım? Dedi Kaderi yaz dedi (Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi vesellem buyurdu ki:) Dedi ki, işte o saatde kalem, olmuş ve (sonsuza kadar) olacak şey’leri (her türlü vasıfları ile) yazdı” 55 Bunun için kâinat’da olmuş ve olacak her şey’, zamânı ve mekânı meydana gelince, Cenâb -ı Hakk’ın -Ol - veyâ -Olma - emri ile, Levh -ı mahfûz’da yazıldığı gibi aynen vukû’ bulur ki Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in Vedâ’ Haccı hutbesinde ki “Ey insanlar, bu âlemde olan işler Allâh'ın kazâ ve kaderine tâbi'dir Her şey' vaktini bekler Allâh acele etmez Takdîre galebe etmek isteyenler mağlûb ve mahcûb, Allâh'a hîle etmek isteyenler perîşân olur” sözleri , bu husûsu, açık bir şekilde te’yîd eder Ayrıca, şu âyet -i kerîme’lerde ifâde buyurulan Âdem aleyhi’s -selâm ’ın maddî varlığının ( fizîkî yapısının ) yaratılış konusu da, bu husûsun başka bir ifâdesidir: ْنِ ْ لإا ا َن ْ ق َل َ خ ْ د َق ْ نِ م َ نا َ س ِ م ٍ ة َل َ لا ُ س ْ ن ٍ ينِ طج ٍ ينِ ك � م ٍ را َ ر َ ق ِ في ًة َ ف ْط ُن ُها َن ْ ل َ ع َ ج � ُ ثُص � ُ ثُ ا َن ْ ق َل َ خ َف ًة َغ ْ ض ُ م َة َ ق َل َ ع ْلا ا َن ْ ق َل َ خ َف ًة َ ق َل َ ع َة َ ف ْط�نلا ا َن ْ ق َل َ خ ا َن ْ و َ س َ ك َف ا ً ما َظِ ع َة َغ ْ ض ُ م ْلا ا ً م َْ لْ َ ما َظِ ع ْلاق ْنَأ � ُ ثُ ا ً ق ْ ل َ خ ُها َنْ أ َ ش َ ر َ خآط َ ك َ را َب َت َ ف َ ينِ قِ لا َْ لْا ُ ن َ س ْ حَأ ُه� للا “And olsun biz insanı (Âdem aleyhi’s -selâm’ı) çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yaratdık” 55 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5262 -5263 Elmalılı M H Yazır Tirmizî, (ğarîbün isnâden), Kader, 17 Ahmed bin Hanbel,V 317 Keşfü’l - Hafâ’,1 309 El -Hâkim El -Müstedrek,2/498 Beyhakî,Es -Sünenü’l -Kübrâ’, III 9 X,204 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 29 “Sonra onu (Âdem aleyhi’s -selâm ’ın nesli olan insanı) sarp ve metin bir karargâhda (rahimde) bir nutfe yapdık” “Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı hâline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğdem et yapdık, o bir çiğdem eti de kemik (ler) e kalb etdik de o kemiklere de et giydirdik Daha sonra da onu başka yaratılışla inşâ’ etdik, (şekilden şekile sokarak yarat dık, can verdik, nutuk verdik) Sûret yapanların en güzeli olan Allâh’ın şânı ne yücedir; (ki O, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıfdır) ” 56 Bu bakımdan Allâhü Teâlâ’nın , Habîbi m diye şereflendirdiği ve halî felik vasf ına sâhib kıldığı Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in mübârek nûr -i şerîf ’leri ( rûh -i şerîf’leri ) başta olmak üzere , bütün insanların rûhları, ebedî olarak ölmez Ölen , ancak , -yukarıdaki âyet -i kerîme’ ler de belirtildiği gibi - topr akdan yaratılmış olan ceseddir ki bu cesedler çürür Fakat gözle görül emeyecek kadar küçük olan ve haşir vaktine kadar kendi rûhu ile dâimâ irtibat hâlinde bulunan ve Acbü’z -zenb denilen insan tohomu ile peygamberlerin ve hakîkî velîlerin cesedleri çürümez Bu gün tıb âleminin daha çok mezarlık topraklarında mikroskopla inceleyip görebildiği insan şeklindeki küçük zerrecikler, aşağıdaki hadîs -i şerîf’lerde ifâde buyurulan “Acbü'z -zenb” dinilen insan timsâli bir cüz’ün kendisi olsa gerekdir ki bu küçük cüz’ler, -bitki tohumları gibi - her türlü insan özelliğini kendisinde bulunduran parçacıklardır ki canlı olup çürümezler 56 -Mü’minûn, 12 -13-14 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 30 ُ ق ْ ل َْ لْا ُ ب� ك َ ر ُي ِ هيِ ف ِ هِ ب َن َذ َ ب ْ ج َ ع � لاِ إ ِ ن َاس ْنِ لا ْا َ نِ م ٍ ء ْ ى َ ش � ل ُ ك َ ىل ْ ب َي َ و "İnsan (ın vücûdun) dan her cüz'ü çürür, yalnız kuyruk sokumundaki -acbü'z -zenb dinilen - cüz'ü çürümez (İkinci) hılkat, o cüz'ü ile yuğrulur" 57 ُ للها ُ لِ ز ْ ن ُي � ُ ثُ ُ ق ْ ل َْ لْا ُ ب� ك َ ر ُي ِ هيِ ف ِ هِ ب َن َذ َ ب ْ ج َ ع � لاِ ا ِ نا َ س ْنِ لا ْا َ نِ م ٍ ء ْ ى َ ش � ل ُ ك َ ىل ْ ب َي َ و َ نِ م ُ ل ْ ق َ ب ْلا ُ ت ُب ْ ن َي َام َ ك َ ن ُ وت ُب ْ ن َ ي َ ف ًءا َ م ِ ءا َ م � سلا "İnsanın her cüz'ü çürür Yalnız -Acbü'z -zenb - denilen kuyruk sokumundaki hurda kemik kalır İkinci hilkat, ondan teşekkül eder Sonra Allâhü Teâlâ gökden hayat yağmuru indirir, bunun üzer ine insanlar yer yüzünden, mevsiminde tohumundan biten nebat gibi, zuhûr ederler" 58 َ نو ُ ر ُظ ْ ن َي ٌ م َايِ ق ْ م ُ ه َاذِ إ َف ى َ ر ْ خ ُا ِ هيِ ف َ خِ ف ُن � ُ ثُ "Sonra ona (Sûr'a) bir daha üfürülmüşdür (üfürülecekdir) O anda görürsün ki (ölüler dirilip) ayakda bakınıp duruyorlar" 59 ٍ ر ُ ك ُن ٍ ء ْ ى َ ش َ لىِ إ ِ عا� دلا ُ ع ْ د َي َ م ْ و َيلا ٌ رِ ش َت ْ ن ُ م ٌ دا َ ر َ ج ْ م ُ ه� ن َ أ َ ك ِ ثا َ د ْ ج َلْ ْا َ نِ م َ ن ُ وج ُ ر َْ يَ ْ م ُ ه ُ را َ ص ْب َا ًاع � ش ُ خلا ِ عا� دلا َ لىِ إ َ ينِ عِ ط ْ ه ُ مط ٌ رِ س َ ع ٌ م ْ و َي ا َ ذ َ ه َ نو ُ رِ ف َاك ْلا ُ ل ُ وق َي "O günkü da'vetci (İsrâfil aleyhi’s -selâm ), görülmedik müdhiş bir hısâba çağırır" "(Bunun üzerine i nsanlar) , gözleri düşük (zelîl ve hakîr) bir halde kabirlerinden çıkar Sanki onlar bir çekirge dalgası hâlinde" 57 -S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 11 ss 174 (1732 nolu h ş ) Kâmil Miras 58 -Riyâzü's -Sâlihîn,C 3 ss 341 (1868 nolu h ş ) Buhârî ve Müslim 59 -Zümer, 68 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 31 "(Boyunlarını uzatıp) çağırana doğru koşa rlar (İçlerinde bulunan) Kâfirler (ise) , -(Aman) bu ne müşkil bir gün - der" 60 Yaratılışın , ölümün ve tekrar dirilişin hakikati böyle olunca da , Allâhü Teâlâ’nın Habîbi şerefi ile şereflenen ve halîfelik vasfına sâhib olan Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , hem rûhlar âleminde, hem dünyâ hayâtına teşriflerinde ve hem de Mele -i A’lâ’da , ( ِ للها ُ بيِ ب َ ح : Habîbu’llâh), ( ِ ة َ م ْ ح � رلا ُ لو ُ س َ ر : Rasûlü’r -Rahme), ( ِ ء َايِ ب ْن ْ لْا ُ م َت َاخ : Hâtemü’l -enbiyâ’), ( ِ ل ُ وس � رلا ُ م َت َاخ : Hâtemü’r -Rasûl), ( ُ د ِّي َ س َ ينِ ل َ س ْ ر ُ م ْلا : Seyyidü’l -mürselîn), ( َ ينِ ق �ت ُ م ْلا ُ ما َ مِ إ : İmâmü’l - müttekîn) ( َ ع ْ لِ ل ٌة َ م ْ ح َ ر َلا ِ م َ ين : Rahmetün li’l -âlemîn), ( ُ د ِّي َ س َ ينِ ل � و َ ْ لْا َ نيِ رِ خ ْ لآا َ و : Seyyidü’l -evvelîne ve’l -âhirîn) isimleri ile şereflenir ve anılır Bundan dolayı da O, Allâhü Teâlâ’nın Habîbi olan ilk insan , tüm insanların rûhlar âlemindeki ilk babası , Allâhü Teâlâ’nın tüm insanlara bir şâhid , bir müjdeci , bir korkutucu , bir da’vetci ve nûr saçan bir kandil olarak gönder diği hem ilk , hem de son peygamber ’dir Yüce Rabb’imize sonsuz hamd -ü senâ’lar olsun ki -eğer kıymetini ve değerini bilirsek - böyle bir peygamberin ümmeti olmuşuz    60 -Kamer, 6 -7-8 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 32 Mâhiyeti ve keyfiyyeti bizim tarafımızdan bilinmeyen “Ol ” vey â “O lma ” emrininin gereğine bir kaç örnek Hazreti İbrâhîm aleyhi's -selâm ateşe atılırken , yalnız Yüce Rabb'i Allâhü Teâlâ’ya dayanıp güvenerek “ ُللها َان ُب ْ س َ ح ُ ليِ ك َ و ْلا َ م ْ عِ ن َ و :Hasbüne'llâh ve ni'me'l -vekîl : Allâh bize yeter O ne güzel vekildir ” deyince Cenâb -ı Hakk da , َان ْ ل ُ ق َ ميِ ها َ ر ْ بِ إ ى َل َ ع ا ً م َ لا َ س َ و ا ً د ْ ر َب ِ نِّو ُ ك ُ را َن ا َي لا " Ey ateş, İbrâhîm'e karşı serin ve selâmet ol , dedi k" 61 Bunun üzerine sıcaklık ve yakıcılık vasıfları giden ateş de, Hazreti İbrâhîm aleyhi's -selâm' ı yakmadı ve o anda, güzel bir bahçe hâline gelib güllük gülistanlık oldu ve Hazreti İbrâhîm aleyhi's -selâm 'ı korudu Nemrûd ve adamlarına karşı da, üç veyâ yedi gün ıbretli sahneler arz etdi Kezâ, Süleyman aleyhi’s -selâm , ( نَأ َ ل ْ ب َ ق ا َ هِ ش ْ ر َ عِ ب ِ نِيِ تْ أ َي ْ م ُ ك �يَأ ُ َ لَ َلما ا َ ه �يَأ ا َي َ ينِ مِ ل ْ س ُ م ِ نِّو ُتْ أ َي :Ey ileri gelenler, o’nun (Belkîs’ın ) tahtını , o buraya gelip Müslüman olmadan önce , hanginiz bana getirir ”62 deyince, ِ م ٌ م ْ لِ ع ُه َ دنِ ع يِ ذ� لا َ لا َق ِ با َتِ ك ْلا َ ن َ كيِ تآ ا َنَأ ا � م َل َ ف َ ك ُف ْ ر َط َ ك ْ ي َلِ إ � د َت ْ ر َي نَأ َ ل ْ ب َ ق ِ هِ ب ا َ ذ َ ه َ لا َق ُه َ دنِ ع ا � رِ ق َت ْ س ُ م ُهآ َ ر ِ ل ْ ض َف نِ م ِّ بّ َ رفق 61 -Enbiyâ, 69 62 -Neml, 38K Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 33 “Yanında bulunan kitâbdan ilim sâhibi olan bir (zât veyâ veziri Âsaf bin Berhiyâ) sen gözünü yumub açmadan ben sana onu getiri rim dedi ve o anda (Belkıs’ ın) tahtı (nı), orada gördü ve -Bu, Rabb’imin fazl (-u lûtf) undandır - dedi (ve Rabb’ine şükr etdi) ”63 Kezâ, Mûsâ aleyhi’s -selâm ’’ın göstermiş olduğu mu’cizeleri, sihir zann eden Fir’avn ve adamları, bütün sihirbazlarını ve sihirlerini toplayıp Mûsâ aleyhi’s -selâm ile mücâdele etmeye karar verdiler ve büyük bir meydanda her türlü sihir ve ma’rifetlerini ortaya koyup onları türlü şe killerde hareket etdirmeye başladılar ve halkın gözlerini büyüleyip onlara korku saldılar Sıra Mûsâ aleyhi’s -selâm ’a gelince, O da , -Allâhü Teâlâ’nın emri ile - elindeki asâ’sını yere bırakdı O an da büyük bir yılan hâline gelen asâ da onların hep sini yutmaya başladı ve meydanda hiç bir şey’ bırakmayıp yutdu Bunu gören sihirbazlar da derh al, “Âlemlerin Rabb’ine, Mûsâ ve Hârûn’un Rabb’ine îmân Etdik” diyerek îmân edip secdeye kapandılar ki şu âyet -i kerîme’ler bunun apaçık birer delilidir: َ كا َ ص َ ع ِ ق ْلَأ ْ نَأ ى َ سو ُ م َ لىِ إ ا َن ْ ي َ ح ْ وَأ َ و ج ا َ م ُ ف َ ق ْ ل َ ت َ يِ ه ا َ ذِ إ َف َ نو ُ كِ فْ أ َي ج “Biz de Mûsâ’ya: -Bırak asânı - diye vahy etdik Bir de ne görsünler: Bu, onların uydurub düzdükleri her şey’lerini yakalayıb yutuyor” 64 َ يِ ق ْلُأ َ و َ نيِ دِ جا َ س ُة َ ر َ ح � سلا ج ا�ن َ مآ او ُلا َق َ ينِ م َلا َ ع ْلا ِّ بِ رِ ب لا َ نو ُ را َ ه َ و ى َ سو ُ م ِّ ب َ ر “(Bunu gören) sihirbazlar , hep birden secdeye kapandılar” 63 -Neml, 40 64 -A’râf, 117 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 34 “Âlemlerin Rabb’ine, Mûsâ ve Hârûn’un Rabb’ine îm ân e tdik , dediler ” 65 Kezâ, Fir’avn, Mûsâ aleyhi’s -selâm ’ı ve ashâbını öldürmek için İsrâil Oğulları ile Kıbt kavminden oluşan ordusu ile ta’kîb etmeye başlayınca, Cenâb -ı Hakk, Mûsâ aleyhi’s -selâm ’ a, “Asânı denize vur” dedi ve O d a vurunca Kızıl deniz yarılıp koca iki dağ gibi oldu ve esbâtının adedince kupkuru oniki yol açıldı Mûsâ aleyhi’s -selâm ve ashâbı kurtuldu Denizi kapatınca da arkalarından gelen Firâvn ve orduları boğulup helâk oldu ki şu âyet -i kerîme’ler de bu hakîkâti ifâde eder ًاس َب َي ِ ر ْ ح َب ْلا ِ في ًاقيِ ر َط ْ م َُ لَ ْ بِ ر ْ ضا َف يِ دا َبِ عِ ب ِ ر ْ س َا ْ نَأ َ ىسو ُ م َ لىِ إ ا َن ْ ي َ ح ْ و َا ْ د َ ق َل َ وج لآ ْ م ُ ه َ يِ ش َ غ ا َ م ِّ م َي ْلا ْ نِ م ْ م ُ ه َ يِ ش َغ َ ف ِ هِ دو ُن ُِ بِ ُ ن ْ و َ ع ْ رِ ف ْ م ُ ه َ ع َ ب ْ ت َا َف َ ىش َْ تَ لآ َ و ًاك َ ر َ د ُ فا ََ تَ ط َ م َ و ُه َ م ْ و َ ق ُ ن ْ و َ ع ْ رِ ف � ل َ ض َا َ و َ ىد َ ه ا “And olsun ki biz Mûsâ’ya, -Kullarım ile geceleyin yola çık da, (düşmanların) yetişmesinden korkmayarak, (buğulmanızdan da) endîşe etmeyerek, onlara, denizde kuru bir yol aç - diye vahy etdik” “Derken (Fir’avn), orduları ile arkalarına düşdü Deniz de, kendilerini nasıl kapladıysa öylece kaplayıverdi (de hepsi birden boğulup helâk oldular) ” “(Böylece) Fir’avn, kavmini saptırdığı (gibi onları) doğru yola da iletemedi” 66 ر َت ا � م َل َ ف َا َء َ لا َق ِ نا َ ع ْ م َْ لْا َ نو ُ ك َ ر ْ د ُ م َل ا� نِ إ ى َ سو ُ م ُ با َ ح ْ صَأ ج َ لا َق � لا َ كج ِ إ ِّ بّ َ ر َ يِ ع َ م � ن ِ نيِ د ْ ه َ ي َ س بِ ر ْ ضا ِ نَأ ى َ سو ُ م َ لىِ إ ا َن ْ ي َ ح ْ وَ أ َف ِ ب َ ر ْ ح َب ْلا َ كا َ ص َ عط ْ نا َف ٍ ق ْ رِ ف � ل ُ ك َ نا َ ك َف َ ق َل َ ف 65 -A’râf, 120 -121 -122 66 -Tâ Hâ , 77-78-79 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 35 ِ ميِ ظ َ ع ْلا ِ د ْ و� طلا َ ك ج َ نيِ ر َ خ ْ لآا � َ ثُ ا َن ْ ف َل ْ زَأ َ و ج ا َن ْ ي َنجَأ َ و ْ ن َ م َ و ى َ سو ُ م َ م َ ينِ ع َْ جََأ ُه َ ع ج � ُ ثُ َ نيِ ر َ خ ْ لآا ا َن ْ ق َ ر ْ غَأ ج ًة َي َ لآ َ كِ ل َذ ِ في � نِ إط ا َ م َ و م ُ ه ُ ر َ ث ْ كَأ َ نا َ ك َ ينِ نِ م ْ ؤ � م “İki ordu birbirini gör ünce , Mûsâ’nın ashâbı -Eyvah, yakalandık - dediler” “(Mûs â), Hayır, dedi, şübhesiz ki Rabb’im benimle berâberdir O, beni (selâmet) yol (una) iletecektir” “Bunun üzerine Mûsâ’ya: -Asânı denize vur - diye vahy etdik (Vurunca deniz) derhâl yarıldı , her parça (sı) koca bir dağ gibi oldu , (ve kupkuru oniki yol aç ıldı) ” “Ötekileri ni de buraya yaklaştırdık” “Mûsâ ile maıyyetinde bulunanların hepsini kurtardık” “Sonra öbürlerini (denizi kapayarak suda) boğduk” “Bunda elbetde bir ıbret vardır (Buna rağmen ) onların çoğu îmân etmiş değillerdi” 67 Kezâ, ْ نا َف ُه ْ ت َل َ م َ ح َف َت ْ ت َ ذ َب ا �يِ ص َق ا ًنا َ ك َ م ِ هِ ب َءا َ جَ أ َف ِ ة َل ْ خ�نلا ِ ع ْ ذِ ج َ لىِ إ ُ ضا َ خ َ م ْلا ا َ ه ج ْ ت َلا َق ْ ن ُ ك َ و ا َ ذ َ ه َ ل ْ ب َ ق � تِ م ِ نِ َت ْ ي َل ا َي َ م ا ًي ْ س َن ُ ت ْ ن ا �يِ س ْ نِ م ا َ ها َ دا َن َ ف َ ل َ ع َ ج ْ د َق ِ نِّ َ ز َْ تَ � لاَأ ا َ هِ ت َْ تَ �ب َ ر ِ ك ا �يِ ر َ س ِ ك َت َْ تَ ا �يِ ن َ ج ا ًب َط ُ ر ِ ك ْ ي َل َ ع ْ طِ قا َ س ُت ِ ة َل ْ خ�نلا ِ ع ْ ذِِ بِ ِ ك ْ ي َلِ إ ي ِّ ز ُ ه َ و ز يِ ل ُ ك َف ا ًن ْ ي َ ع ي ِّ ر َ ق َ و ِ بّ َ ر ْ شا َ وج “Nihâyet , (Meryem , Cebrâil aleyhi’s -selâm ’ın üfürmesi ile ) O’na (Îsâ aleyhi’s -selâm ’a) gebe kaldı da, bununla (karnındaki bu çocuğu ile) uzak bir yere (bir dağın arkasına) çekildi” 67 -Şuarâ’,61 -67 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 36 “Derken doğum sancısı O’nu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etdi -Keşki, bundan evvel öleydim de unutulub gideydim - dedi” “Aşağısından O’na şu nidâ geldi: -Tasalanma, Rabb’in senin alt (yan) ında bir su arkı vücûde getirmişdir Hurma ağacını kendine doğru silk, üstüne derilmiş tâze hurma dökülecekdir 68 Artık ye, iç Gözün aydın olsun ” 69 Kez â, َ ه ْ ن َي َ نيِ ذ� لا َان ْ ي َْ نج َا ِ هِ ب ا ُ ورِّ ك ُذ َام ا ُ وس َن ا � م َل َ ف ا ُ وم َل َظ َ نيِ ذ� لا َان ْ ذ َ خ َا َ و ِ ءو � سلا ِ ن َ ع َ ن ْ و َ ن ُ وق ُ س ْ ف َي ا ُ ون َاك َاِ بِ ٍ سيِ ئ َب ٍ ب َاذ َ عِ ب "Vaktâki onlar artık yapılan va'zları unutdular Biz de kötülükden vaz geçirmekde sebât edenleri selâmete çıkardık Zulm edenleri de yapmakda oldukları fısklar yüzünden şiddetli bir azâb ile yakaladık" ُن َام ْ ن َ ع ا ْ و َ ت َ ع � ام َلف ُه ْ ن َ ع ا ُ وه َ نِ ئِ س َاخ ًة َ د َ رِ ق ا ُ ون ُ وك ْ م َُ لَ َان ْ ل ُ ق "Bu sûretle onlar (kibir ve inatları yüzünden) serkeşliğe devam ederek yasak edileni yapmakda ısrâr edince kendilerin e: -Hor ve zelîl maymunlar olun - dedik" 70 68 -Rivâyet olunduğuna göre bu hurma ağacı başı ve meyvesi olmayan kupkuru bir kütükdü Mevsim de kışdı Meryem silkince Cenâb -ı Hakk ona baş verdi, yaprak verdi, tâze hurma verdi Bu da O’nun nezâhet ve iffetine delâlet eden bir mu’cize idi Beyzâvî, Kâdî, Celâleyn Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 2 ss 522 Hasan Basri Çantay 69 -Meryem, 22 -25 70 -A'raf, 165 -166 Bu hâdiseye işâretle Kur'ân -ı Kerîm'in Bakara sûresinde şöyle buyurulur: "And olsun, içinizden Cumartesi günü (ne saygı göstermek) hakkında (ki dînî emri) tanımayıp geçen (Eyle'li) ler (in başına gelenler) i her halde bil (ib öğren) mişsinizdir İşte biz onlara -Hor ve zelîl maymunlar olun - dedik" "Bunun için onu (bu kıssayı), hem önündekilere (hâzır olanlara), hem de ardındakilere (sonra geleceklere) ıbret verici bir cezâ', takvâya erenlere de bir öğüt yaptık" Bakara, 65 -66 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 37 Âyet -i kerîme’ler inde belirtildiği üzere , isyân eden bir toplum, O’nun -Ol - emri ile , ânında bir maymun toplumu hâline döndürülmüşdür ki bu mesh hâli (bir şey’in şeklini değiştirerek çirkin bir hâle getirme hâli ) gibi haller, şu âyet -i kerîme ve benzerleri ile açıkça ifâde buyurulmuşdur: ُءا َ ش َن ْ و َل َ و ْ م ُ ها َن ْ خ َ س َ م َل َ نو ُ عِ ج ْ ر َي َ لا َ و ا �يِ ض ُ م او ُ عا َط َت ْ سا ا َ م َف ْ مِ هِ ت َنا َ ك َ م ى َل َ ع “Eğer dileseydik onları oldukları yerde suratlarını değiştirib bam başk a çirkin bir hâle getirirdik de ne ileri gitmeye, ne de geri dönüb gelmiye güçleri yetmezdi” 71 İşte, b u âyet -i kerîme ve benzerlerin de ifâde buyurulduğu gibi , koskoca bir ateş kütlesinin İbrâhim aleyhi’s -selâm için de rhâl güllük güli stan lık bir bahçe hâline gelmesi; Be lkîs’ın tahtının bir anda Süleymân aleyhi’s -selâm ’ın huzuruna getirilmesi; Hazreti Mûsâ aleyhi’s -selâm ’ın a sâsının yılan hâline gelip her şey’ i yutup yok e tdikden sonra t ekrar asâ hâline gelmesi ; yine Hazreti Mûsâ aleyhi’s -selâm ’ın asâsın ı denize vurunca denizin her parçasının koca bir dağ gibi olup kupkuru oniki yol hâline gelmesi ve kapanıp Fir’avn ve ordularını boğup helâk etmesi; Hazreti Meryem’in kupkuru bir hurma kütüğünü sallayınca o anda yeşerip üzerine tâze hurmaların dökülmesi; isyanında ısrâr eden bir toplumun bir anda sefil bir maymun sürüsü hâline gelmesi; Yüce Rabb’imizin, -belki de o anda enerjînin maddeye, maddenin enerjiye dönüşmesi veyâ benzeri haller gi bi- mâhiyetini ve keyfiyyetini bilmediğimiz -Ol - emrinin bir gereğidir ki bir atomun yapısı, elektron mikros kopları ile incelendiği zaman, kudret -i ilâhî’nin tecellisi daha iyi anlaşı labi lır    71 -Yâsin, 67 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 38 Zamânımızın Dâbbe’sinde (televizyon ve benzerlerinde) bu gibi halleri seyr edip görmek mümkün müdür? ْ م ُ ه ُ مِّ ل َ ك ُت ِ ض ْ ر َلا ْا َ نِ م ًة �ب َاد ْ م َُ لَ َان ْ ج َ ر ْ خ َا ْ مِ ه ْ ي َل َ ع ُ ل ْ و َ ق ْلا َ ع َق َ و َاذِ ا َ ولا � ن َا ا ُ ون َاك َ س� انلا َانِ ت َايآِ ب َ ن ُ ونِ ق ُ ويلآع "Söylenen söz (kıyâmet ve azâb günü) kendilerinin aleyhinde vukûa geldiği (kıyâmet alâmetleri tahakkuk etmeye başladığı) zaman, yerden bir dâbbe çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kat'î bir kanâat ile (yakîn bir inanış ile) inanmaz olduklarını (başlarına kakarak) kendilerine söyler (hatırlatır) " 72 Âye t-i kerîme’sinde ifâde buyurulan ve kıy âmetin on büyük alâmetinden birisi olan “yerden bir dâbbe çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kat'î bir kanâat ile inanmaz olduklarını (başlarına kakarak) kendilerine söyler ” ifâdesinde belirtilen “Dâbbe”, zamânımızda bir takım elektronik âletler ile televizyon, bilgisayar ve cep telefonu gibi elektronik âlet ekranlarında her gün görüp seyr etdiğimiz görüntülerin, seslerin, yazıların, resimlerin, heberlerin , oyunların , -henüz mâhiyetini ve keyfiyyetini bilmediğimiz fakat her gün bir çok yerlerde kullandığımız - elektrik enerjisinin (elektrik meleklerinin ) muhtelif şekillerde , 72 -Neml, 82 Bir kısım müfessir ve muhaddisler, Dâbbe 'nin, insanların en kötüsü, en zararlısı ve en şerlisi anlamında, yalan haberler yayan bir "Cessâse" olduğunu ifâde etmişler ve Deccâl'ler için yalan -yanlış bir takım haberler tecessüs eden ( araştırıp yayan ) câsus 'dur, kanâatinde bulunmuşlardır Hazret -i Ali radıye'llâhü anh da, "Dâbbe, kuyruğu olan bir dâbbe değil, sakalı olan (anteni olan) bi r dâbbe'dir" demiş ve Dâbbe'nin bir insan veyâ insana benzeyen bir şey' olduğu husûsuna işâret etmişdir Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 39 ânında şekil değiştir ip ses, görüntü, enerji, sıcaklık, soğukluk gibi şekillerde bize hizmet vermesinden başka bir şey’ değildir Böyle bir enerjinin maddeye dönüşme hâli ise, henüz keşf edilmemişdir    Göklerin ve yerin nû ru ve mâhiyeti َا ِ تا َ وا َ م � سلا ُ رو ُن ُه� لل ِ ض ْ ر َ ْ لْا َ وط ٌ حا َب ْ صِ م ا َ هيِ ف ٍ ةا َ ك ْ شِ م َ ك ِ هِ رو ُن ُ ل َث َ مط َا ِ في ُ حا َب ْ صِ م ْل ٍ ة َ جا َ ج ُ زط َا ُ د ٌ ب َ ك ْ و َ ك ا َ ه� نَ أ َ ك ُة َ جا َ ج � زل ُ د َقو ُي � ي ِّ ر ُ م ٍ ة َ ر َ ج َ ش نِ م و ُت ْ ي َ ز ٍ ة َ ك َ را َب َن ٍ ة َلا َ لا َ و ٍ ة �يِ ق ْ ر َ ش ٍ ة �يِ ب ْ ر َ غلا � را َن ُه ْ س َ س َْ تَ َْ لَّ ْ و َل َ و ُءيِ ض ُي ا َ ه ُ ت ْ ي َ ز ُ دا َ ك َيط ُن ٍ رو ُن ى َل َ ع ٌ روط ِ هِ رو ُنِ ل ُه� للا يِ د ْ ه َي ْ ن َ م ُءا َ ش َيط َ لا َث ْ م َ ْ لْا ُه� للا ُ بِ ر ْ ض َي َ و ِ سا�نلِ لط ٍ ء ْ ي َ ش ِّ ل ُ كِ ب ُه� للا َ و ٌ ميِ ل َ علا “Allâh, göklerin ve yerin nûrudur O’nun nûrunun sıfatı, sanki içinde bir çerâğ bulunan bir hücre gibidir (O’nun nûrunun temsîli, sanki içinde bir fitil, bir lamba bulunan bir kandil gibidir ) O çerâğ da bir sırça içindedir (O fitil, o lamba da cam bir kandil içindedir) O sırça da sanki bir inci (gibi parlayan) bir yıldız gibidir ki (O kandil de sanki bir inci gibi parlayan bir yıldız gibidir ki ) güneşin doğduğu yere de, batdığı yere de nisbeti olmayan mübârek bir ağacdan, zeytinden tutuşturulub yakılır O’nun yağı, kendisine bir ateş dokunmasa da, hemen hemen ışık verir (Bu ışık da) nûr üstüne nû rdur (îmân nûru üstü ne bir nû rdur) Allâh kimi dilerse onu (kendisinde hayır gördüğü kimseyi bu) nû runa kavuşdurur Allâh insanlara (yaratılışın amacı olan Kesbî îmâna yönelip kulluk Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 40 yapmaları için) meseller îrâd eder O, her şey’i hakkıyle bilendir” 73 Âyet -i krîme’sinde ifâde buyurul an Nûr -i ilâhî , bütün âlemleri ay dınlıklar içinde bırakacak bir m âhiyetde dir ve her türlü tasavvurların, ulviyyetlerin üstündedir Bu nû ru anlamak, onun künhüne ermek, beşeriyyet için mümkün değildir Ancak Cenâb -ı Hakk, bu kudsî nû run ebedî şa ’şaasını (parlaklığını ) zihinler imiz de bir dere ceye kadar tasavvur edib anlayabilmemiz için “ ٌ حا َب ْ صِ م ا َ هيِ ف ٍ ةا َ ك ْ شِ م َ ك ِ هِ رو ُن ُ ل َث َ مط َا ِ في ُ حا َب ْ صِ م ْل ٍ ة َ جا َ ج ُ زط َا ُ د ٌ ب َ ك ْ و َ ك ا َ ه� نَ أ َ ك ُة َ جا َ ج � زل ُ م ٍ ة َ ر َ ج َ ش نِ م ُ د َقو ُي � ي ِّ ر و ُت ْ ي َ ز ٍ ة َ ك َ را َب َن ٍ ة َلا َ لا َ و ٍ ة �يِ ق ْ ر َ ش ٍ ة �يِ ب ْ ر َ غلا � را َن ُه ْ س َ س َْ تَ َْ لَّ ْ و َل َ و ُءيِ ض ُي ا َ ه ُ ت ْ ي َ ز ُ دا َ ك َيط : O’nun nûrunun sıfatı (meseli) , sanki içinde bir çerâğ (bir fitil , bir lâmba ) bulunan bir hücre (bir kandil) gibi dir O çerâğ bir sırça (cam bir kandil) içindedir O sırça (kandil) de sanki bir inci (gibi parlayan) bir yıldızdır gibidir ki güneşin doğduğu yere de, batdığı yere de nisbeti olmayan mübârek bir ağacdan, zeytinden tutuşturulub yakılır O’nun yağı, kendisine bir ateş dokunm asa da, hemen hemen ı şık verir” diyerek bir temsil ile konuyu beyan buyur maktadır İşte Kur’ân -ı Kerîm, bu güzel ve eşsiz beyânı ile nüzul târihine nazaran keşfi istikbâle âit olan elektrik kuvvetinin özel vasıflarını tasvîr edip açıklar gibidir ki bu da Kur’ân’ın mu’cizelerinden biri si olsa gerekdir Aynı şekilde İnsan göğsünün içinde bulunan ve mâhiyeti bizce bilinmey en ma’nevî kalbdeki , -gökleri ve yeri 73 -Nûr, 35 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 41 aydınlatan nû rdan daha kuvvetli ve te’sirli olan - “îmân nuru” da , aynı şekilde şarka garbe nisbeti olmayan ve etrafına ışıklar saçan çerağ içindeki bir sırça gibidir ki Allâhü Teâlâ dilediği kullarına ( kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ve peygamberler, sıddîklar, şehîdler, sâlihler zümresine ilhâk etdiği kullarına ) bu îmân nû runu nasîb eder Bunun için, ِ تا َ م ُل� ظلا َ ل َ ع َ ج َ و َ ض ْ ر َلْا َ و ِ تا َ وا َ م � سلا َ ق َل َ خ يِ ذ� لا ِ ه ّلِ ل ُ د ْ م َْ لْا َ رو�نلا َ وط َ نيِ ذ� لا � ُ ثُ ّب َ رِ ب ْاو ُ ر َ ف َ ك ِ َ نو ُلِ د ْ ع َي مِ ه “-Gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve nûru (aydınlığı ) var eden - Allâh’a ham d olsun Kâfir olanlar (bu âyet ve delillerin zuhû rundan) sonra (onları , ay, güneş, yıldız v b gibi şey’leri veyâ bir kısmını) Rabb’leriyle denk tutarlar” 74 âyet -i kerîme’sinde ifâde buyurulan nûr, Allâhü Teâlâ ’nın kendisi değil dir O, hakikati ve mâhiyyeti bizim tarafımızdan bilinmeyen ve âlemlerin esâsını teşkil edip ismine “Nûr” denilen hakîkatin yaratıc ısıdır ki bu nûr , her türlü maddî ve ma’nevî zulm etlerin karşılığı olarak yarat ılmışdı r Bunun için Allâ hü Teâlâ’ya nûr demek aslâ câiz değildi r Çünkü bu konudaki nûr ifâdesi, hem müteşâbih bir ifâdedir 75 , hem de 74 -En’âm, 1 75 -Müteşâbih: Kendisi ile ne kasd edildiği herkes tarafından bilinemeyen âyet ’ler; ma’nâsı gizli olup lügaten anlaşılmadığı gibi, akıl ve nakil yolu ile de ma’nâsı anlaşılmayan, başka bir deyimle ibâresi ( ya’nî lâfız ve kelimeleri), Şârî -i Mübîn’ in murâdına delâlet husûsunda şübheli olan ve ihtimâlden uzak bulunmayan âyetlere denir ki böyle âyetlerin ma’nâları açı k olmayıp kapalıdır ve kendileri ile ne kasd edildiği belli değildir Bu özellikleri ile de, Muhkem âyet’lerin zıddıdır Müteşâbih olan âyet -i kerîmeler, başlıca iki kısımdırlar: Bunlardan bir kısmı, hem lâfzı hem de ma'nâsı ciheti ile Müteşâbih olanlardır Ba'zı sûrelerin başlarında bulunan ve "Mukattaa Harfleri" ismi verilen ( ق - سي - هط Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 42 “ ٌء ْ ي َ ش ِ هِ ل ْثِ م َ ك َ س ْ ي َل : O’nun benzeri hiçbir şey’ yokdur” 76 âyet -i kerîme’sine aykırıdır Bu iki âyet -i kerîme’yi mukâyese etdiğimiz zaman, Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın nûrunun güneşin nû rundan daha kuvvetli ve daha mühim olduğunu anlarız Çünkü Cenâb -ı Hakk, güneş hakkında ( � لا َ ك َ ر َاب َت ِ ذ َ ج ى َ ع َ ل ِ ف ًايْ ِ ن ُ م ًار َ م َق َ و ًاجا َ ر ِ س ا َ هي ِ ف َ ل َ ع َ ج َ و ًاج ُ ور ُب ِ ء َام � سلا ) :Gökde burçlar yaratan, onların içinde bir çerâğ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran (Allâh) ın şânı ne yücedir!” 77 buyurduğu halde, Habîbi Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm hakkında ( ِ للها َ لىِ ا ًايِ ع َاد َ و ًايْ ِ ن ُ م ًاج َار ِ س َ و ِ هِ ن ْ ذِ اِ ب ) : ve Allâh’a, O’nun emiri ile bir da’vetci ve Nur saçan bir kandil ”78 buyurmuşdur ki bu âyet -i kerîme’nin tamâmı şöyledir: ا َ ه �يَأ ا َي ا ً دِ ها َ ش َ كا َن ْ ل َ س ْ رَأ ا� نِ إ �ِ بِ�نلا ا ً ريِ ذ َن َ و ا ً ر ِّ ش َب ُ م َ و لا ا ًيِ عا َ د َ و ا ً يِْ ن � م ا ً جا َ رِ س َ و ِ هِ ن ْ ذِ إِ ب ِ ه� للا َ لىِ إ “Ey peygamber, biz seni hakikaten bir şâhid, (kendilerine peygamber olarak gönderildiğin insanların seni - لَّا ) âyet -i kerîmeleri gibi Bunların ne lâfızları ve ne de ma'nâları, bizim için ma'lûm değildir Allâhü Teâlâ ile Rasûl'ü arasında birer şifre m esâbesindedir Diğer bir kısmı da, yalnız ma'nâ ciheti ile Müteşâbih olanlardır ( ُ د َي ِ للها َ ف ِ هيِ د ْي َا َ ق ْ و ْ م : Allâh'ın eli, onların ellerinin üstündedir) âyet -i kerîmesindeki ( ْ د َي : el ) ta'bîri gibi Bu şekilde müteşâbih olan âyet -i kerîmelerin, lügat ma'nâları ma'lûm ise de hakîkî ma'nâlarını ve keyfiyyetlerini anlamak mümkün değildir 76 -Şûrâ, 11 77 -Fürkân, 61 78 -Ahzâb, 46 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 43 tasdik veyâ tekzîb etdiklerine bir şâhid ), bir müjdeci (Sen i tasdik edenlere cenneti müjdeleyici bir müjdeci ) ve bir korkutucu (Seni tekzîb edenleri cehennemle korkutucu) ” “ve Allâh’a, O’nun emiri ile (Allâhü Teâlâ’nın var ve bir olduğunu, O’nu noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf k ılarak O’na kulluk yapmayı teblîğ eden) bir da’vetci ve (nûr üstüne) nû r saçan (îmân nû ru saçan) bir kandil olarak gönderdik” 79 İşte bu îmân nûru , öyle bir nûrdur ki bu nûr , “ ُن ٍ رو ُن ى َل َ ع ٌ روط ْ ن َ م ِ هِ رو ُنِ ل ُه� للا يِ د ْ ه َي ُءا َ ش َيط َ لا َث ْ م َ ْ لْا ُه� للا ُ بِ ر ْ ض َي َ و ِ سا�نلِ لط ٍ ء ْ ي َ ش ِّ ل ُ كِ ب ُه� للا َ و ٌ ميِ ل َ علا : nûr üstüne nû dur Allâh ü (Teâlâ) kimi diler se onu, (kendisinde hayır görüp doğru yola iletdiği ve peygamberler, sıddîklar, şehîdler, sâlihler zümresine ilhâk etdiği kullarını ) bu nû runa kavuşdurur Allâh insanlara (yaratılışın amacı olan Kesbî îmâna yönelip kulluk yapmaları için) meseller îrâd eder O, her şey’i hakkıyle bilendir    Zerreler âlemi ndeki atom (Cüz’ -i lâ yetecezzâ) ve Atom ’un (Cüz’ -i lâ yetecezzâ’nın) içinde bulunan enerj î, etrafına ışık saçan bir kandil gibi midir? Elektron mikros kopları’nın keşfi ve gelişme si ile meydana çıkan ve görenleri şa şkına uğratacak kadar küçük ve muazzam âlemleri içine alan en küçük evrene , “Kozmos ” veyâ “Zerreler âlemi ” denil diği gibi, bu âlemlerden her bir 79 -Ahzâb, 45 -46 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 44 elementin bütün kimyasal özelliklerini taşıyan en küçük birime de , İslâm âlimlerine göre “Cüz’ -i lâ yetecezzâ” , Batılı âlimlere göre de “Atom” denir İlk zamanlarda bölünmesi mümkün olmayan en küçük parçacıklar olarak düşünülen bu küçüğün küçüğü küçücük parçacıklar, bu günkü bilim gerçeklerine göre bölünebilir bir özelliğe sâhip bir bütündür Küçük bir çekirdek ile bunu çevreleyen elektronlardan oluşur 1900 yıllarından sonra elektron ve radyoaktif’lik keşf edilince de, atomlar tek tek ayırt edilir, sayılır ve tartılabilir bir hâle gelmiştir Bu suretle de maddenin atomlardan oluştuğu kesinlik kazanmıştır Deneysel bulguların ve kurumsal çal ışmaların ışığında, her atomda küçük bir çekirdeğin bulunduğu ve elektronların bu çekirdek çevresinde dolandığı bilinir bir hâle gelmiştir Bir atomun yarı çapı 10 -8 cm dolaylarında, çekirdeğin yarı çapı ise 10 -12 cm kadardır Atomun büyüklüğü elementten e lemente büyük bir değişiklik göstermez Fakat çekirdeğin büyüklüğü, kütlesi ile doğru orantılı olarak artar Bir atomdaki tüm elektronların kütlesinin kabaca 4 000 katı olan çekirdek , atomun toplam kütlesinin yüzde %99,9’undan fazlasını oluşturur Çekirdek ise , birim artı elektrik yüklü protonlardan ve elektrik yüklü olmayan nötronlardan oluşur Çekirdekteki protonların sayısı, o elementin atom numarası olarak kabul edilir Nötronların sayısı değişebilir ve atom numarası aynı olduğu halde değişik sayıda nöt ron içeren atomlara, o elementin izotopları denir Çekirdeğin kararlı bir bütün olmasını sağlayan iki ayrı kuvvet vardır Bunlardan çekirdek kuvveti, çekme özelliği gösterir ve hem protonlar, hem nötronlar arasında rol oynar Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 45 Elektrostatik kuvvet ise, yalnız protonlar arasında vardır ki bu kuvvet de yalnız itme özelliği gösterir Çekirdeğin çevresinde , proton sayısına eşit sayıda elektron yer alır Her elektron, birim eksi elektrik yükü taşıdığından, elektronlar protonlardaki artı yükleri tam olarak dengeler Bu bakımdan atomun bütünü , elektron yükü açısından nötrdür Bununla berâber atomun, artı yüklerinden daha çok veyâ daha az sayı da elektronu bulunabilir Bunun için de böyle eksi vayâ artı yüklü atomlara İyon denir Başka bir deyimle, n ormal olarak nötral olan atoma dışarıdan bir elektron girecek veyâ bir elektron çıkacak olursa, atomun elektrik dengesi bozulur Bu halde atom nötralliğini kaybederek dışarıdaki bir noktaya karşı pozitif veyâ negatif elektrik te’sîri yapar ki bu hâle iyonl aşma denir Atom elektron kaybederse negatif iyon , dışarıdan elektron alırsa pozitif iyon hâline gelir Bir protonda mevcut olan pozitif elektrikli yük, elektro nda mevcud olan negatif elektrik yüke, miktar bakımından eşittir Bunun için normal olarak atom, bütünü ile elektrik bakımından nötraldir Çünkü, normal olarak bir atomda mevcud olan protonların sayısı, elektronların sayısına eşittir Arzın, güneşin câzibesine tâbi’ olarak onun etrâfında dönmesi gibi ki elektronlar da pozitif ve negatif yükler a rasındaki çekme kuvvetine tâbi’ olarak çekirdek etrâfında bir elips çizerek dönerler Atom veyâ iyondaki elektronlar durağan değildir Birbirlerini iterek yapıdan uzaklaşmaya çalışan elektronlar, bu kaçışı engelleyen çekirdeğin çevresinde , sürekli har eket Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 46 hâlinde olurlar Bu suretle de atomun neredeyse tüm hacmini kaplayan eksi yüklü bir bulut hâli oluştururlar Bu çekirdeğin çevresindeki elektronların uzamda yerleştikleri veyâ yoğunlaştıkları özel bölgelere de yörümgemsi adı verilir Bu yörümgemsiler, taşıdıkları enerjiye bağlı olarak ve kuvantum mekaniğinin kuralları gereğince, kabuklar veyâ guruplar hâlinde bir düzenleniş gösterir 80 Bunun için y apılan incelemeler, yıldızlar âlemindeki kânunların aynen atomlar dâhil inde de hüküm sürdüğünü göstermişdir Nâmütenâhî büyük olan kâinata âit kânunları, nâmütenâhî küçük olan atomlar içine sığdıran ezelî ve ebedî kudret’e hayranlık duymamak mümkün değildir Atom bombası ise , Plütonyum veyâ Uranyum gibi ağır elementlerin çekirdeklerinin bölünmesi sonucunda açığa çıkan enerjiden kaynaklanan büyük bir patlama gücüdür 81 Bu güç, uzun bir zamanda açığa çıkan enerjinin, kısa bir zamanda açığa çıkarılmasından başka bir şey’ değildir Bir atom bombası infilâkında, milyonlarca atom çekirdeği parçalanarak atom bombasını, o muazzam tahr ip kudretini, meydana getirir Böyle bir enerjinin meydana gelmesi için bir veyâ birkaç atomun parşalanması kâfi değildir Milyonlarca atom 80 -Uzam: Bir nesnenin uzayda kapladığı yer Uzamsal biçimlenme : Kimyâda, bir molekül içindeki atomların uzamdaki dağılım veyâ yerleşim düzeni Uzamsal yerleşme : Bir molekül içindeki atomların, molekülü oluşturan atom guruplarının tek bir bağ çerçevesinde dönmesi nedeni ile uzamda alabileceği sonsuz sayıdaki yerleşim düzeninin her biri 80 AnaBritannica, Genel Kültür Ansiklopedisi,C 21 ss 489 81 -AnaBritannica, Genel Kültür Ansiklopedisi,C 2 ss 587 -588 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 47 çekirdeğinin bir biri arkasında parçalanması lâzımdır Bir atomdan açığa çıkan nötronlar, diğer atom çekirdeklerini bombalar ve bu suretle de zincirleme bir reaksiyon meydana gelir ki buna zincirleme reaksiyon denir 82 Bu bakımdan atom enerjisi veyâ nükleer enerjî, atom çekirdeğini etkileyen süreçler son ucunda açığa çıkan bir enerjidir Bu enerjiyi elde etmenin yolu, atom çekirdeğinin reaktörde denetimli bir şekilde bölünmesidir (fisyon) Bir başka yol da çekirdek kaynaşmasıdır (füsyon) Bunun için hem çekirdek bölünmesi, hem de çekirdek kaynaşması yolu ile nükleer enerji , patlamalı bir şekilde açığa çıkarılabilir Atom çekirdeğini oluşturan ve atomun kendisinden 10 bin kez daha küçük olan protonlar ve nötronlar, birbirlerini son derece güçlü nükleer kuvvetlerle çekerler Bu suretle de atom çekirdekle rinin enerjisi, atomların kendi enerjîlerinden bir milyon kez daha büyük olur 83 Bu günkü bilim adamlarının bu ifâdelerindeki “A tom çekirdeğini etkileyen süreçler sonucunda açığa çıkan Atom enerjisi veyâ nükleer enerjî” ifâdesi, âyet -i kerîme’de ifâde buyurulan “ ت َْ لَّ ْ و َل َ و ُءيِ ض ُي ا َ ه ُ ت ْ ي َ ز ُ دا َ ك َي َ � را َن ُه ْ س َ س ْ مط : O’nun yağı, kendisine bir ateş dokunmasa da, hemen hemen ışık verir” ifâdesi ile örtüşüp aynı hakikati if âde eder gibidir ki onun yağının ışığı (nûru) , kendindendir İşte bunun için b u hakikatlerin hepsi, Allâhü Teâlâ’nın ilminin ve kudretinin ne kadar muazzam ve sonsuz olduğunun açık bir delili olduğu gibi, All âhü Teâlâ’nın , “ ُ فيِ ط� لل َا :El - 82 -Yeni bir tabiye silâhı: Atom Mehmet Özgüneş 83 - AnaBritannica, Genel Kültür Ansiklopedisi,C 17 ss 16 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 48 Lâtîf: En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, rûh ve akıl gibi şey'lerin nasıl yapıldığına nüfûz edilemiyen en ince ve en gizli şey'leri yapan, görülüp bilinemeyen yollardan kullarına çeşitli menfaatler sağlayan” , ism -i şerîf’ inin bir tecellisi dir    Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm hakkın daki diğer rivâyet ve haberler Bir hadîs -i kudsî’de şöyle buyurulmuşdur: َ خ َل ْ ق ُت َ ك ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ و ْ ج ِ هي َ و َ خ َل ْ ق ُ ت ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ ك ُ ك � ل ْ لْا ْ ش َاي َء “Seni kendi veçhimin (zâ tımın ) nû rundan) , diğer şeyl eri de senin nû rundan yarattım” 84 َ خ َل ْ ق ُت َ ك ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ و ْ ج ِ هي َ و َ خ َل ْ ق ُ ت ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َُ � � م ٍ د ُ ك � ل ْ لْا ْ ش َاي َء “Seni kendi veçhimin (zâtımın) nurundan, diğer şey’leri de Muhammed’in nû rundan yaratdım” 85 َ م َ دآ ا َي َ ك ُت ْ ق َل َ خ ا َ م ٌ د � م َح ُ م َلا ْ و َل “Ey Âdem, Muhammed olmasaydı (Muhammed’i yaratmasaydım) Seni yaratmazdım” 86 ُ ك ْ ن ُ ت َن ِ ب ّي َ و ًا َ دآ ُ م َب َْ ين � ورلا ِ ح َ وا ْل َ ج َ س ِ د ) :نِّابللْا لاق دنسلما في لبنح نب دحْأ هجرخأ( “Âdem, rûh ile cesed arasında iken ben peygamberdim” 87 ُ ك ْ ن ُ ت َن ِ ب ّي َ و ًا َ دآ ُ م َب َْ ين ْلا َام ِ ء َ و ِّ طلا ِ ين “Âdem, su ve çamur arasında iken ben peygamberdim” 84 -Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II -600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV -312/6404; Aclûnî, Keşfü'l -Hafâ I -265/827 85 -Ahmed bin Hanbel Müsned,C 4 ss 128 86 -Ahmed bin Hanbel Müsned,C 4 ss 128 87 -Ahmed bin HanbelK Müsned,C 5 ss 59 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 49 ، َ ين ِّيِ ب�نلا َُ تَا ََ لْ ِ با َتِ ك ْلا ِّ مُأ ِ في ِ ه� للا ُ د ْ ب َ ع ِّ نِِّ إ ِ في ٌ لِ د َ ج ْ ن ُ م َل َ م َ دآ � نِ إ َ و ِ هِ ت َنيِ ط َ كِ ل َذ ِ ليِ وْ أ َتِ ب ْ م ُ ك ُئ ِّب َنُ أ َ س َ و “Ben, Âdem (aleyhi’s -selâm) ba lçıkda yuğrulurken Ümmü’l -kitâb’da (Levh -ı Mahfûa’da veyâ Kur’ân’da) haber verilen peygamberlerin sonuncusu Abdu’llâ h idim” ; ki bunun böyle olduğuna şu âyet -i kerîme’lerde işâret vardır: 88 ًلاو ُ س َ ر ْ مِ هيِ ف ْ ث َ ع ْ با َ و ا َن �ب َ ر ِ م ْ م ُ ه ْ ن و ُل ْ ت َيا َة َ م ْ كِ ْ لْا َ و َ با َتِ ك ْلا ُ م ُ ه ُ مِّ ل َ ع ُي َ و َ كِ تا َيآ ْ مِ ه ْ ي َل َ ع ْ مِ هيِّ ك َ ز ُي َ وط ْنَأ َ ك� نِ إ ُ ميِ ك َلْا ُ زيِ ز َ علا َ ت ع “Ey Rabb’imiz, onların (müslim olan o soyumuzun) içinden onlara Senin âyetlerini okuyacak, onlara Kitâbı (Kur’ân’ı), hıkmeti öğ retecek, onları (şirkden) temizleyecek bir peygamber gönder 89 Şübhesiz Sen, Azîz ve Hakîm’sin” 90 ا ًق ِّ د َ ص � م م ُ ك ْ ي َلِ إ ِ ه� للا ُ لو ُ س َ ر ِّ نِِّ إ َ ليِ ئا َ ر ْ سِ إ ِ نِ َب ا َي ََ يَ ْ ر َ م ُ ن ْبا ى َ سيِ ع َ لا َق ْ ذِ إ َ و ِ ل َْ ين َب ا َ م ا ً ر ِّ ش َب ُ م َ و ِ ةا َ ر ْ و � تلا َ نِ م � ي َ د َي ْ نِ م ِ تِْ أ َي ٍ لو ُ س َ رِ ب ُ د َْ حَْأ ُه ُْ سْا يِ د ْ ع َبط َءا َ جا � م َل َ ف ْ م ُ ه ٌ ينِ ب � م ٌ ر ْ حِ س ا َ ذ َ ه او ُلا َق ِ تا َن ِّ ي َ ب ْلاِ ب “Meryem oğlu îsâ da bir zaman şöyle demişdi: Ey İsrâîl Oğulları, ben size Allâh’ın peygamberiyim Benden evvelki Tevrât’ı tasdik edici, benden sonra gelecek bir peygamberi de -adı Ahmed’dir - müjdeleyici olarak (geldim) Fakat O, kendilerine açık açık bürhanlar getirince -Bu,apâşikâr bir büyüdür - dediler” 91 88 -Ahmed bin Hanbel Müsned ,C 4 ss 127 -128 Hâkim, Müstedrek,C 2 -ss 600 89 -Bu hus ûsda, “Ben Atam İbrâhim’in duâsının mahsulüyüm ” veyâ “Ben, ceddim İbrâhîm (a s)’in duâsı, kardeşim Îsâ (a s)’nın müjdesi ve annemin rüyasıyım ” meâlinde bir hadîs -i şerîf rivâyet edilir Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 39 Hasan Basri Çantay 90 -Bakara, 129 91 -Saf, 6K Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 50 ِ ما � شلا ُ رو ُ ص ُق ُه ْ نِ م ْ ت َءا َ ضَأ ا ً رو ُن ْ ت َ ع َ ض َ و ا َ ه� نَأ ا َ هِ ما َن َ م ِ في ْ تَأ َ ر ، ي ِّ مُأ ا َي ْ ؤ ُ ر َ و “Âmine’nin rü’yâsı: “Annem beni rü’yâsında dünyaya getirirken bir nû r doğduğu nu ve bu nû run şam saraylarına kadar her yeri aydınlattığını gördü ” 92 ُ ك ْ ن ُ ت َأ � و ُ ل َ ْ لْا ْن ِ ب َاي ِ ء ِ في ْلا َ خ ْ ل ِ ق َ و ِ خآ ُ ر ُ ه ْ م ِ في ْلا َ ب ْ ع ِ ث “Ben yaratılış bakımından peygamberlerin ilki olduğum halde, onların hepsinden sonra gönderildim” 93 İbn -i Mes’ûd radıye’llâhü anhümâ ’dan rivâyet edilen şâzz bir kırâet’de de şöyle buyurulmuşdur: “ َ و ْ م ُ ه َل ٌ بَأ َ و ُ ه : O, (peygamber) onların babasıdır” 94    Peygamberler arasında bir fark varmı dır? Allâhü Teâlâ’nın sevdiği ve peygamber olarak seçtiği kulları arasında bir fark yokdur Fakat aralarında sâhib oldukları meziyetler ve özellikler bakımından ba’zı farklar vardır ki şu âyet -i kerîme’ler, bunun açık bir ifâdesidir: ِ هِ ل ُ س ُ ر ْ نِ م ٍ د َ حَأ َْ ين َب ُ ق ِّ ر َ ف ُن َلافق “Onun (Allâh’ın) peygamberlerinden hiç birini diğerinden ayırmayız (hepsine inanırız) ” 95 Bu husûsda Abdu’llâh ibn -i Selâm radıye’llâhü anh şöyle der: “Tevrât’da (Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in sıfatı yazılıdır Meryem oğlu Îsâ aleyhi’s -selâm da O’nun yanına defn edilecektir” Ebû Dâvud ve Tirmizî de, Ravza -i mutahhare’de bir kişilik kabir yeri kalmış olduğunu rivâyet ederler Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 3 ss 1038 Hasan Basri Çantay 92 -Ahmed bin Hanbel Müsned,C 4 ss 1 27 93 -Hâkim Taberî 94 -Kur'ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 2 ss 708 Hasan Basri Çantay Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 51 ِ م ٍ د َ حَأ َْ ين َب ُ ق ِّ ر َ ف ُن َلا ْ م ُ ه ْ نز “Onlardan (O peygamberlerden) hiç birini diğerinden ayırmayız” 96 ى َل َ ع َ ين ِّيِ ب�نلا َ ض ْ ع َب ا َن ْ ل � ض َف ْ د َ ق َل َ و ٍ ض ْ ع َب “And olsun ki, biz peygamberlerin kimini kiminden üstün kılmışızdır ” 97 ْ م ُ ه َ ض ْ ع َب َ ع َف َ ر َ و ُه ّللا َ م� ل َ ك ْ ن َ م م ُ ه ْ نِ م ٍ ض ْ ع َب ى َل َ ع ْ م ُ ه َ ض ْ ع َب ا َن ْ ل � ض َف ُ ل ُ س � رلا َ ك ْ لِ ت ٍ تا َ ج َ ر َ دط “O peygamberler ki biz onların kimine k iminden üstün meziyyetler verdik , (bunun için birinde bulunan bir meziyet diğerinde bulunmaz) Allâh onlardan biri ile söyleşmiş, (Mûsâ aleyhi’s -selâm ile Tûri sînâ’da, Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm ile de Mi’râc gecesinde ) Birini de (Habîbi Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm ’ı da) bir çok derecelerle yükseltmişdir” 98 Bu âyet -i kerîme’de ifâde buyurulduğuna göre , Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi vesellem ; Allâhü Teâlâ’nın Habîbi olduğundan rûhlar âlemindeki ilk insan ve ilk peygamber olduğu gibi diğer peygamberlerden farklı olarak bir çok dereceler ile yükseltilmiş bir Hâtemü’l -enbiyâ ’dır O’nun şerîati, diğer şerîatlerin hepsini nesh edip hükümsüz bıraktığından en yüksek bir derece vasfına sâhibdir O, Mescid -i Aksâ’da Mi’râc’a çıkarken ve Mi’ra c’dan dönerken tüm peygamberlerin tecessüm eden rûhlarına imâm olup namaz kıldırmış, Mi’râc Gecesi ’nde Sidretü’l -müntehâ ’ya 95 -Bakara, 285 96 -Âl-i İmrân, 84 97 -İsrâ’, 55 98 -Bakara, 253 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 52 varın ca kâinâtın künhüne vâkıf olmuş, Cennet v e Cehennem temâşâ etdirilmiş ve Sidretü’l -müntehâ’dan ötede hiçbir mahlûka nasîb olmay an yüce bir makâma yükseltilerek orada ilâhi vahye bi’ z-zât nâil olmuşdur O’nun ümmetleri diğer ümmetlerden daha fazla olduğu gibi , diğer ümmetlere göre de daha efdaldir O, mahşerin en dehş etli bir ânında Makâm -ı mahmûd (en büyük şefâat makâmı ) s âhibidir İsmi, Kelime -i Tevhîd ve Kelime -i Şehâdet’de Allâhü Teâlâ’nın ismi ile berâber yazılmış olduğundan Îmân ’ın ve İslâm’ın es âsını ve temelini teşkil etmişdir Bunun için kendisine itâatin Allâhü Teâlâ’ya itâat olacağı , kendisine isyânın Allâhü Teâlâ ’ya isyân olacağı ve kendisine bîat edilmesinin Allâhü Teâlâ’ya bîat olacağı husûsu da âyet -i kerîme’lerde ve hadîs -i şerîf’lerde belirtilmişdir Bu bakımdan Hazreti Mu hammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in sâhib olduğu dereceler , tüm peygamberle rin derece lerinden daha yücedir ki bu konuda İcmâ -i ümmet vardır O, âlemlere rahmetdir; b ütün insanların, bütün ins -ü cinn’ in peygamberidir; Makâm -i mahmûd ’da ilk şefâat sâhibidir; tüm peygamberlerde bulunan meziyetlerin hepsine sâhib olduğu gibi diğer meziyetleri n de hepsinin üstündedir En büyük mu’cizesi olan Kur’ân Kerîm ise, kıyâmete kadar bâkî’dir Allâhü Teâlâ, göndermiş olduğu tüm peygamberlere, O’nun eşsiz vasıflarını zikr etmesi, bu vasıfları ümmetlerine teblîğ edi p bildirmesi ve O’na inanıp îmân etmeleri gerektiğini anlatması konusunda da kendilerinden ahd -ü mîs âk almışdır Hazreti Ali radıye’llâhü anh ve kerreme’llâhü vecheh de bu konuya işâretle şöyle der: “Allâhü Teâlâ, Âdem aleyhi’s - Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 53 selâm’dan ve ondan sonra gelen her peygamberden -eğer Muhammed aleyhi’selâm ba’s olunduğu zaman kendileri hayatda bulunurlarsa - O’na Îmân edip dînine yardım etmeleri ve ümmetlerinden de bu konuda kat’î söz almaları husûsunda ahz -i mîsâk etmişdir” 99 ki şu ây et-i kerîme’de de bu hususa işâret edilmişdir: ْ نِ م َ و ْ م ُ ه َ قا َثيِ م َ ين ِّيِ ب�نلا َ نِ م ا َن ْ ذ َ خَأ ْ ذِ إ َ و ْ نِ م َ و َ ك ُن َ ميِ ها َ ر ْ بِ إ َ و ٍ حو ِ ن ْبا ى َ سيِ ع َ و ى َ سو ُ م َ و ََ يَ ْ ر َ مص ِ م م ُ ه ْ نِ م ا َن ْ ذ َ خَأ َ و ا ًظيِ ل َ غ ا ًقا َثيلا “Hatırla o zamânı ki biz peygamberlerden mîsâklarını almışdık Senden de, Nûh’dan da, İbrâhim’den de, Mûsâ ile Meryem’in oğlu Îsâ’dan da (Evet) biz onlardan (ahidlerine sâdık kalacakları hakkında) sapasağlam bir mîsâk aldık” 100 Bu âyet -i kerîme’de “P eygamberlerden yalnız beşinin zikr edilmesi, her birinin kitâb ve şeriat sâhibi ulü’l -azîm peygamber olmasından; peygamberimizi daha evvel beyan buyurması da O’nun şeref ve faziletçe hepsinden daha üstün bulunmasındandır” 101 İşte Allâhü Teâlâ ’nın , Kelime -i Tevhîd ’i, Levh -ı mahfûz’a , kendi ismi ile berâber yazdıktan sonra yaratdığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla ( kendisini tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirmesi de -Allâhü a’lem - bundandır ki îmânın ve İslâm’ın aslı, esâsı ve temeli de budur Bunun için de bu yüce konuya işâretle âyet -i kerîme’lerde şöyle buyurulmuşdur: 99 -Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 97 Hasan Basri Çantay 100 -Ahzâb,7 101 -Medârik Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 2 ss 709 Hasan Basri Çantay Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 54 ِ ن ُ وت ْي � زلا َ و ِ ين ِّتلا َ ولا َ ينِ نيِ سِ ر ُ وط َ ولا ِ ف َ نا َ س ْنِ لا ْا َان ْ ق َل َ خ ْ د َ ق َل ِ ينِ م َلا ْا ِ د َل َ ب ْلا ا َ ذ َ ه َ و ٍ يَِ و ْ ق َ ت ِ ن َ س ْ ح َاط ْ د َ د َ ر � ُ ثُ َ ينِ لِ فا َ س َ ل َ ف ْ س َا ُه َانلا ِ تا َِ لْا � صلا ا ُ ولِ م َ ع َ و ا ُ ون َ مآ َ نيِ ذِّ لا � لاِ إ ٍ ن ُ ون ْ َ م ُ ر ْ ي َ غ ٌ ر ْ ج َا ْ م ُ ه َل َ فط ِ ني ِّ دلاِ ب ُ د ْ ع َب َ ك ُبِّ ذ َ ك ُي َام َفط ِ م َ ك ْ ح َاِ بُ للها َ س ْ ي َل َا َ ينِ مِ ك َا ْ لْا "Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şehir hakkı için ye mîn ederim ki biz, insanı, (halifeliğe lâyık olabilmesi için ) Ahsen -i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) yaratdık Sonra da O'nu, (halifeliğe lâyık olup olmadığını denemek için) aşağıların aşağısı olan Esfel -i sâfilîn'e redd etdik (Cehennem'in en alt tab akalarına kadar götüren şehevî arzûlarına, hevâ ve hevesine düşkün bir nefis ile berâber kıldık ve onun arzûlarına meyyâl bir hâle çevirdik) Ancak îmân edip güzel güzel amel ve hareketlerde bulunan kimseler, (halifeliğe lâyık olup) bundan müstesnâdır Onl ar için bitmez, tükenmez (başa kakılmaz) mükâfât vardır O hâlde (Sen bu hakîkate inandıkdan sonra ) sana dîni (bu hakikatleri) ne tekzîb etdirebilir? Allâh, hâkimlerin hâkimi değil midir?" 102 َ م َ دآ ِ نِ َب ا َن ْ م � ر َ ك ْ د َ ق َل َ و “And olsun ki biz Âdem oğullarını üstün bir ızzet ve şerefe mazhar kıldık” 103 ِ إ ْ ك َا � ن َ ر ُ ك َ م ْ م ْ نِ ع َ د ْ ت َا ِ للهاي َ ق ُ ك ْ م ط َ خ ٌ ميِ ل َ ع َللها � نِ إ ٌيِْ ب "Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz takvâca en ileride olanınız (samîmî bir îmân ile sâlih ameller işleyerek Esfel -i sâfilîn'den kendisini kurtarıp halîfe olmaya 102 -Tîn, 1 -8 103 -İsrâ’, 70 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 55 lâyık olanınız) dır ” Allâh her şey’i bilen, her şey’den haberdâr olandır” 104    “Rabb” ism -i şerifi ’nin muktezâsı Yaratılmışların her türlü e ğitim ve öğretim ini (ta’lîm ve terbiye sini) yapan, Yaratan Rabb’ine karşı nasıl kulluk ve ibâdet yapılmasını öğreten Allâhü Teâlâ’dır Böyle yüce bir vasıf, Allâhü Teâlâ’nın sonsuz “Rahmetinin ” ve “Rabb” ism -i şerîfinin bir muktezâsıdır ki Rabb, “Esmâü’l -Husnâ: En güzel isimle r” sâhibi olan Allâhü Teâlâ’nın isimlerinden birisi olup yaratdığı her şey’i gereği gibi terbiye edip kemâle îsâl edici ( ulaştırıcı ) ma’nâsınadır Eğer, Allâhü Teâlâ’nın, mahlûkâta ( yaratılmışlara ) karşı “Rabb” ism -i şerîfinin muktezâsı olan bu eğitim ve öğretim “ta’lîm ve terbiye” olmasaydı, bütün mahlûkât ve mükevvenâtın, bi’l -hâssa insanlığın, kendisini her türlü zarar ve noksanlıklardan kurtarıp kemâle ulaştırması ve istenilen gâyeye vâsıl olması, hiç şübhes iz mümkün olmazdı Fâtiha -i şerîf’in ve Kur’ân -ı Kerîm’in ilk âyet -i kerîme’si olan ( َا ْل َ ح ْ م ُ د ِ لله َ ر ِّ ب ْلا َاع َل ِ م َ ين : El -hamdü li’llâhi Rabbi’l -âlemîn: Her türlü Hamd -ü senâ’, âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a mahsûsdur ) buyurulması da bundandır Bu i’tibârla var olan, bir olan, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olan ve bildiğimiz ve bilmediğimiz her türlü eğitim ve öğretmimizi yapan eşsiz kudret sâhibi yüce Rabb’imize 104 -Hucurât, 13 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 56 sonsuz hamd -ü senâ’lar ed er, O’nu her an tesbîh ve tenzîh ederiz İnsanlığın en büyük ihtiyâcı olan bu inâyet -i ilâhiyyeyi (Allâhü Teâlâ’nın bu lûtuf ve ihsânını ), mahlûkâtın en güzeli, en şereflisi ve en üstünü olmak isteyen her insanın, iyi düşünmesi ve ona göre değerlendi rmesi, ancak kendi menfeati îcâbıdır Bunun için İmâm Ca’fer -i Sâdık radıye’llâhü anh şöyle der : “Kim bir derde ve mûsıbete giriftâr olur veyâ olacağ ından endîşe eder de beş def’a ( َان �ب َ ر : Rabbenâ ) derse, (Rabbenâ, diye duâ ederse), Allâh ü Teâlâ onu lûtfu ile selâmete çıkarır” Tâbiîn’in büyüklerinden olan Hasan -ı Basrî rahmetü’llâhi aleyh de bunu te’yîd eder 105 Bunun için duâlarımızda ( Yâ Rabb’i : Ey benim Rabb’im) veyâ ( Yâ Rabbenâ: Ey bizim Rabb’imiz) diye hitâb ederek duâ ve isteklerde bulunmamızda büyük yararlar vardır    Yaratılmışların en efdali olan insan َ م َ دآ ِ نِ َب ا َن ْ م � ر َ ك ْ د َ ق َل َ و “And olsun ki biz Âdem oğullarını üstün bir ızzet ve şerefe mazhar kıldık” 106 Âyet -i kerîme’sine göre Cenâb -ı Hakk, halîfe olarak vasıflandırdığı “insanı , yaratdıklarının hepsinden üstün 105 - Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 116 Hasan Basri Çantay 106 - İsrâ’, 70 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 57 kılmış ve İblîs’den başka her şey’i onun hizmetine âmâde kılmış dır Bunun için Allâhü Teâlâ katında Mü’min, meleklerden şereflidir Çünkü meleklerde şehvetsiz akıl, hayvanlarda akılsız şehvet, insanlarda ise hem akıl, hem şehvet vardır Bunun için kimin aklı şehvetine gâlib olursa o, meleklerden mükerremdir; kimin de şehveti aklına galebe ederse o, yalnız meleklerden değil, hayvanlardan da aşağıdır ” “Mükerremlik, cismânî ve rûhânî olmak üzere iki nevi’dir: Cismânî olanı mü’mine de, kâfire de şamildir Rûhânî olanı ise ancak Cenâb -ı Hakk’ın ikrâm etdiği nübüvvete, risâlete, velâyete, îmân ve İslâm’a ve hidâyete mazhar olan peygamberlere, velîlere ve mü ’min kullarına hâsdır” 107 Bu bakımdan Allâhü Teâlâ, y ukarıdaki â yet -i kerîme’de ifâde buyurul an “Mükerem insan vasfını : ızzet ve şeref sâhibi insan vasfını ”, aşağıdaki âyet -i kerîme’lerde de ayrı bir şekilde ifâde buyura rak , yerleri gökleri, ölümü ve hayâtı yaratıp -İblîs’den başka - tüm yaratıkları müker rem kıldığı bu insanın hizmetine verip ona itâatkâr kılmak sûretiyle Halifelik vasfı gibi yüce bir vasfa namzet kılmışdır ki bü yüce vasıf , dünyâda ve âhiretde, ancak Aslî (fıtrî) îmânını Kesbî îmâna çevirerek takvâ s âhibi bir Müslümân olmaya çalışanlara mahsûsdur ًة َ فيِ ل َ خ ِ ض ْ ر َلْا ِ في ٌ لِ عا َ ج ِّ نِِّ إ ِ ة َ كِ ئ َلا َ م ْ لِ ل َ ك �ب َ ر َ لا َق ْ ذِ إ َ وط “Rabb’in meleklere: -Ben ,Yer yüzünde (benim emirlerimi teblîğ edecek ve infaza me’mûr olacak) bir halîfe (bir insan) yaratacağım - demişd i” 108 107 -(Keşşâf, Medârik, Te’vîlât -ı Necmiyye) Kur’ân -ı Hakîm ve Me âl-i Kerîm, C 2 ss 488 -489 Hasan Basri Çantay 108 -Bakara, 30K Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 58 ًاعيِ َ جَ ِ ض ْ ر َلا ْا ِ في َام ْ م ُ ك َل َ ق َل َ خ يِ ذ� لا َ و ُ ه “O (Allâh), Yerde (ve gökde) ne varsa hepsini sizin için (sizin fâideniz için, sizi imtihan etmek için) yaratdı” 109 ْ ن َ ت َ لا َ و َة َ رِ خ ْ لآا َ را� دلا ُه� للا َ كا َتآ ا َ ميِ ف ِ غ َت ْ با َ و َ س َ ك َبيِ ص َن ا َ م َ ك نِ س ْ حَأ َ و ا َي ْ ن� دلا َ نِ م َ ك ْ ي َلِ إ ُه� للا َ ن َ س ْ حَأ ِ ض ْ ر َ ْ لْا ِ في َ دا َ س َ ف ْلا ِ غ ْ ب َ ت َ لا َ وط َ نيِ دِ س ْ ف ُ م ْلا � بِ ُ � َ لا َه� للا � نِ إ “Allâh’ın sana verdiği (ni’metler ile) âhiret yurdunu ara Dünyâdan nasibini de unutma All âh’ın sana ihsân etdiği gibi sen de ihsânda bulun Yer yüzünde fesad arama Çünkü Allâh, fesadcıları sevmez” 110 Bu bakımdan böyle yüce bir vasıf ile şereflenen insanlar, sâhib oldukları meziyetler ve özellikler bakımından birbirinden farklı olduğu için , şöyle sınıfland ırılmış lar dır: 1-Bütün yaratılmışların en efdali , Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’dir Aynı zamanda ezeldeki rûhlar âleminde iken hem ilk insan, hem ilk peygamber, hem de dünyâ âlemine teşrif edince âlemlere rahmet, Ma’rifetü’llâh ’a da’vet, insanlara ve cinlere nûr saçan Raûf ve Rahîm sıfatlarının sâhib i, kendisinden önce gelenler ile kendisinden sonra ge lenlerin en son ve en büyük bir peygamber olarak inandığı müjdeleyici ve uyarıcı bir peygamber olarak gönderilen son peygamberdir ki tüm peygamberler, Tevrat ve İncil gibi kitâblar, böyle bir peygamberin geleceğini -sıfatları ile birlikde - ümmetlerine müjdeleyip haber vermişlerdir Hattâ mi’râca çıkarken gök kapılarını vuran Cebrâîl aleyhi's -selâm ’a, semâ'yı muhâfaza eden me'mû r Melek ler 109 -Bakara 29 110 -Kasas, 77 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 59 tarafından “Kimdir o?” denilince, “Ben Cebrâîl 'im, açınız” dedi “Yanında kim vardır?” diye sorulunca da “Muhammed -sallâ'llâhü aleyhi ve sellem - vardır” diye cevâb verdi Böyle bir da’vetin vukû’ bulacağını daha önceden bilen melekler de “O'na Mi'râc da'veti, vahiy gönderildi mi?” diyerek böyle bir peygamberin geleceğinden haberdar olduklarını belirtdiler ki bu da O’nun için ayrı bir şeref idi Böyle olduğu için de Kelime_i Tevhîd ’in ikinci rüknü olan ismi , Levh -i mahfûz’a, “( ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا ) :Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r -Rasûlü’llâh : Allâh’dan başka hiç bir ilâh, -hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed -aleyhi’s -selâm - Allâh’ın ( kulu ve ) Rasûlü’dür ” şeklinde yazılan Allâhü Teâlâ’ nın Habîbi, kulu ve son peygamberidir 2-O’ndan sonra d iğer peygamberler; 3-O’nlardan sonra m eleklerin büyükleri olan Cebrâil, İsrâfil, Mikâil, Azrâil aleyhimü’s -selâm ’dır 4-O’nlardan sonra p eygamberlerin dışındaki halifelik vasfına namzet tüm insanlar; “Peygamberlerden sonra insanların en efdali (en şereflisi), Hazreti Ebû Bekri’s -sıddîk, sonra Hazreti Ömer ibni’l -Hattâb, sonra Hazreti Osmân ibn -i Affân, sonra Hazreti Ali ibn -i Ebî Tâlib radıye’llâhü anhüm ’dür Onlardan sonra da Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın Ashâb -ı Kirâm’ı ve -sıdk, ihlâs, huşû’, hudû’ ile ibâdet ve kulluk yapan diğer Müslümân’lardır” 111 111 -Fık h-ı ekber, İmâm A’zâm rahmetü’llâhi aleyh Hadîsi şerîf’de, bu güzîde şahıslar hakkında şöyle buyurulmuşdur: Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 60 5-O’nlardan sonra da Büyük meleklerden başka tüm melekler dir 112 Bunun için de böyle yüce vasıf lara sâhib olan Âdem oğulları hakkında şöyle denilmişdir: “Asluhû nûr, cismuhû âdem; Ve lekad kerremnâ benî Âdem ” Ya’nî, aslı nû r, görünüşü beşer , öyle bir benî âdem ki; “Biz Âdem oğullarını üstün bir ızzet ve şerefe mazhar kıldık ” şerefi ile Halîfelik vasfına namzet olan insan Ne mutlu böyle bir vasfı kazanmasını bilenlere    Yaratılışımızın başlangıcı Ezel ’de ve ebed’de , (başlangıcı ve sonu olmayan bir zamanda ), zamandan ve mekândan münezzeh olan, var olan, bir olan, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olan Allâhü Teâlâ , zâtı ile, sıfâtı ile, ef’âli ile, sonsuz kudreti ve azameti ile vardı ve O’ndan başka hiçbir يِ د ْ ع َب ْ نِ م َ ين ِّيِ د ْ ه َ م ْلا َ نيِ دِ شا � رلا ِ ءا َ ف َل ُْ لْا ِ ت�ن ُ س َ و ِ تِ�ن ُ سِ ب ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع “Benim sünnetime ve benden sonra hidâyete mazhar olmuş Hulefâ’ -i Râşidîn’in sünnetlerine yapışınız -İttibâ’ ediniz, ittibâ’ etmeniz vâcibdir -“ Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsir, C 2 ss 452 Elmalılı Hamdi Yazır Keşfü’l -Hafâ 1 148 (381) َ أِ ب ِ مو ُ ج�نلا َ ك ِ بّا َ ح ْ ص َا ْ م ُت ْ ي َ د َت ْ هِ ا ْ م ُت ْ ي َ د َت ْ قا ُ مِ ه ِّي “Ashâb’ım, yıldızlar gibidir Hangisine uyarsanız yolunuzu şaşırmazsınız -hidâyete ulaşırsınız -“ Sahîh -i Buhârî Muhtasarı Tecrîd -i Sarih Tercemesi,C 1 s s 60 C 2 ss 452 Ahmad Naim Ve C 4 ss 83 ve 92 C 8 ss 213 Kâmil Miras 112 -Fık h-ı ekber, İmâm A’zâm rahmetü’llâhi aleyh İslâm Dîni (Îtikad, İbâdet ve Ahlâk) Ahm ed Hamdi Akseki Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 61 şey’ yokdu Ehadiy yet veyâ vahdâniyyet mertebesinde , “ya’nî var olmak, bir olmak, zâtında, sıfâtın da, işlerinde tek olup eşi, benzeri ve ortağı olmamak; doğmamış ve doğurulmamış olmak; varlığı vâcib ve zâtının muktezâsı olmak i’tibârıyle hiç bir benzeri, ortağı, örneği ve cüz’l eri olmamak ve her bakımdan bir ve tek olmak ; Samed olmak (ya’nî hiç bir şey’e muhtaç olmamak , fakat her şey’ ve herkes her an O’na muhtaç olmak ), dilediği her şey’ i yaratmaya -Ol veyâ Olma emri ile - kayıtsız şartsız muktedir olmak mertebesinde ” gizli bir hazîne idi Mahlûkâtı yaratmadan önce nasıl idiyse, yarattıktan sonra da ebedî olarak aynıdır Bunun için bir hadîs -i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: ُه ُ ر ْ ي َ غ ٌء ْ ي َ ش ْ ن ُ ك َي ْ م َل َ و ُللها َ ن َاك “(Ezelde) All âh vardı ve Allâh’dan başka bir şey’ yokdu ” 113 Bu hususlara işâretle âyet -i kerîme’ ler de de şöyle buyurulmuşdur: ُ نِ طا َب ْلا َ و ُ رِ ها� ظلا َ و ُ رِ خ ْ لآا َ و ُ ل � و َ ْ لْا َ و ُ هج ٌ ميِ ل َ ع ٍ ء ْ ي َ ش ِّ ل ُ كِ ب َ و ُ ه َ و “O, evvel ve âhirdir Zâhir ve bâtındır O, her şey’i kemâliyle bilendir” 114 ٌء ْ ي َ ش ِ هِ ل ْثِ م َ ك َ س ْ ي َل “O’nun benzeri hiçbir şey’ yokdur” 115 ِ تِ َْ حْ َ ر ٍ ء ْ ي َ ش � ل ُ ك ْ ت َ عِ س َ وط “Rahmetim, her şey’i kuşatmışdır” 116 113 -Buhârî, Kitâbü bed’i’l -halk S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 9 ss 6 (1317 n h ) Kâmil Miras 114 -Hadîd, 3 115 -Şûrâ, 11 116 -A’râf, 156 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 62 � نَأ ْ و َل َ و ِ ض ْ ر َ ْ لْا ِ في ا َ م َي ُ ر ْ ح َب ْلا َ و ٌ م َ لا ْقَأ ٍ ة َ ر َ ج َ ش نِ م ْبَأ ُة َ ع ْ ب َ س ِ هِ د ْ ع َب نِ م ُه� د ُ م ٍ ر ُ ح َ م ا ِ ه� للا ُ تا َ مِ ل َ ك ْ ت َ دِ ف َنط ٌ ميِ ك َ ح ٌ زيِ ز َ ع َه� للا � نِ إ “Yer yüzündeki (her bir) ağaç birer kalem, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek, (mürekkeb) olsa , yine Allâh’ın kelimeleri tükenmez Şübhesiz ki Allâh, Azîz ve Hakîm’dir” 117 ِ ض ْ ر َلْا َ و ِ تا َ وا َ م � سلا ُ عيِ د َبط � نِ إ َف ًار ْ مَأ ى َ ض َق ا َ ذِ إ َ و ُ نو ُ ك َي َ ف ن ُ ك ُه َل ُ لو ُ ق َي ا َ م “Göklerin ve yerin (örneksiz, misâlsiz ) Yaratıcısı O’dur O, bir şey’e hukm etdi mi ona ancak - Ol - der, o da oluverir” 118 ِ ض ْ ر َلْا َ و ِ تا َ وا َ م � سلا ُ عيِ د َبط “Gökleri ve yeri yok iken (örneksiz, misâlsiz ) var eden O’ dur” 119 او ُ ر َ ف َ ك َ نيِ ذ� لا َ ر َي َْ لَّ َ وَأ ا ً ق ْ ت َ ر ا َت َنا َ ك َ ض ْ ر َ ْ لْا َ و ِ تا َ وا َ م � سلا � نَأ ُ ها َن ْ ق َ ت َ ف َ فا َ مط ا َن ْ ل َ ع َ ج َ و َ نِ م ِ ءا َ م ْلا ي َ ح ٍ ء ْ ي َ ش � ل ُ كط َ نو ُنِ م ْ ؤ ُي َ لا َفَأ “Göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları birbirinden yarıb ayırdığımızı, her canlı şey’i de sudan 117 -Lukmân, 27 118 -Bakara, 117 119 -En’âm, 101 “Allâhü Teâlâ’nın âlemi var etmesi bakımından değişmez üç sıfatı vardır: 1-İbdâ’: Bir şey’i bir şey’den olmayarak ( örneksiz, misâlsiz ) var etmek Bu âyet -i kerîme’de olduğu gibi 2-Halk: Bir şey’i bir şey’den var etmek Âdem aleyhi’s -selâm ’ı toprakdan, cinni de ateşden yaratması gibi 3-Tedbîr: Yaratılan âlemlerin tamâmını büyük bir nizam ve intizam içinde gereği gibi idâre etmek Bulutdan yağmurun yağması, Ateşe atılan İbrâhîm aleyhi’s -selâm ’ı koruyarak o ateşi güllük gülistanlık bir hâle getirmesi gibi Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 200 Hasan Basri Çantay Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 63 yaratdığımızı o küfr edenler görmedi mi? Onlar, hâlâ inanmayacaklar mı?” 120 Bu yüce hakikatleri çok iyi bilen i mâ mların imâmı İmâm A’zam rahmetü’ll âhi aleyh’ e, “Allâhü Teâlâ , İnsanları, cinle ri ve kâin âtı yaratmazdan önce nasıldı ?” diye soranlara “Kendi kudreti ile berâberdi ” cevâbını vermişdir Bu bakımdan Allâhü Teâlâ da, bir Hadîs -i Kudsî ’de, şöyle buyurmuşdur: ُ ك ْ ن ُ ت َ ك ْ ن َ م ًاز ْ خ ِ ف ّي َف ًا َ أ ْ ح َب ْ ب ُ ت َأ ْ ن ُأ ْ ع ِ ر َ ف َف َ خ َل ْ ق ُ ت ْلا َ خ ْ ل َ ق ، “Ben gizli bir hazîne idim, bilinmek istedim, bilinmek için de mahlûkâtı yaratdım” 121 120 -Enbiyâ’, 30 121 -Keşfü’l -Hafâ,II,173 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 8 ss 183 Elmalılı M Hamdi Yazır (Sadeleştirilmiş Mülk sur esi tefsirinden) Bu Hadîs -i kudsî hakkında ba’zı kimse ler senedi zayıf demişlerse de, Aliyyü’l - Kârî gibi bir kısım büyük muhaddis’ler de, bu Hadîs -i Kudsî hakkında, “Senedi olmasa da ma’nâsı sahîhdir, hakk ve hakikate uygundur” demişlerdir Bu hadîs -i şerîf, k udsî bir kelâmdır ve Kur’ân -ı Kerîm’den sonra ikinci derecede bulunan Allâh kelâmıdır Allâhü Teâlâ, bu şekildeki hadîslerin ma’nâsını ilhâm yolu ile Rasûlü Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’e haber verm iş, O da o ma’nâyı kendi ifâdesi ile ümmet lerine teblîğ etmişdir Kudsî olmayan h adîs -i şerîf’lerin hem ma’nâsı hem de lâfzı Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’e âiddir Çünkü bu şekildeki hadîs -i şerîf’ler de, aşağıdaki âyet -i kerîme’lere göre, yine vahye ve ilhâma müsteniddir : ْ ن َي ا َ م َ و ُ قِ ط ْلا ِ ن َ ع ى َ و َ هط ى َ حو ُي ٌ ي ْ ح َ و � لاِ إ َ و ُ ه ْ نِ إلا ى َ و ُ ق ْلا ُ ديِ د َ ش ُه َ م� ل َ ع لا “O, kendi (re’y ve) hevâsından söylemez O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka (bir şey’) değildir Onu m üthiş kuvvetlere mâlik olan (Cebrâîl aleyhi’s -selâm ) öğretdi” (Necm, 3-4-5) ِ ليِ وا َق َلاا َ ض ْ ع َب ا َن ْ ي َل َ ع َ ل � و َ ق َ ت ْ و َل َ و لا ََ لا ِ ينِ م َي ْلاِ ب ُه ْنِ م ا َن ْ ذ َ خ لا ْ م ُ ك ْ نِ م ا َ م َف َ ينِ ت َ و ْلا ُه ْ نِ م ا َن ْ ع َط َ ق َل � ُ ثُ َ نيِ زِ جا َ ح ُه ْ ن َ ع ٍ د َ ح َا ْ نِ م “Eğer (Peygamber söylemediğimiz) ba’zı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı” “Elbetde O’nun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverirdik (boynunu vururduk)” Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 64 Ma’nâsı, hem sahîh, hem de hakk ve hakikate uygun olan bu H adîs -i Kudsî’ nin ifâde buyurduğu hakikati, şu âyet -i kerîme ve benzerleri de açık bir şekilde te’yîd edip ifâde buyurmaktadır: َ نو ُ د ُب ْ ع َ يِ ل � لاِ إ َ س ْنِ لا ْا َ و � نِ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben c inleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 122 Bunun için ( ِ ل َ نو ُ د ُب ْ ع َ ي :Bana kulluk etsinler ) lâfzını, ( َ ن ُ وفِ ر ْ ع َ يِ ل : Beni tanısınlar ) diye tefsir edenlerin maksatları da budur 123 Şu halde her yaratılış ın bir amacı , bir hıkmeti vardır Bunun için de yaratılmış olan her şey ’, bu amaca hizmet etmek için yaratılmışdır Kâinatın ve insanların yaratılış amacının da , yaratıcısı olan Allah ü Teâlâ ’nın varlığını, birliğini, noksan sıfatlardan münezzeh olup kemâl sıfatları ile muttasıf olduğunu; O’nun ilmini n, iradesini n, kudretini n, rahmetini n, hâkimiyetini n, ru bû biy yetini n (yegâne Rabb ve Ma’bûd olduğun un) , ulûhiy yetini n (tanrılık vasfının ), hallâ kiy yetini n ( yaratılıcığının ), razzâ kiy yetini n ( rızık vericiliğinin ) büyüklüğünü, sonsuzluğunu, eşsizliğini anlatıp idrâk etdirerek göstermek dir Bunun için de her mahlûkat, kendine mahsus özel halleri ile , kendine mahsus bir şuur ile “Sonra da, hiç şübhesiz, O’nun kalb damarını koparırdık (da yaşatmazdık)” “O vakit sizden hiç biriniz buna (bu katlimize) mâni’ de olamazdınız” Hâkka ,44-45-46-47 122 -Zâriyât, 56 123 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 8 ss 183 Elmalılı M Hamdi Yazır (Sadeleştirilmiş Mülk suresi tefsirinden) Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 65 (iç güdüsü ile ) yaratıcısı olan Allah ü Teâlâ’yı tanıyarak O’nu tesbîh ve tenzih eder ki şu ve benzeri âyet -i kerîme’ler bunun en açık bir delilidir: ِ ض ْ ر َ ْ لْا َ و ِ تا َ وا َ م � سلا ِ في ا َ م ُه َل ُ ح ِّب َ س ُيج ُ ميِ ك َْ لْا ُ زيِ ز َ ع ْلا َ و ُ ه َ و “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nu tesbîh (ve tenzîh) eder ” “O, Azîz’dir (gâlib -i mutlakdır) ” “Hakîm’dir (Yegâne huküm ve hıkmet sâhibidir) ” 124 َْ لََّأ � نَأ َ ر َ ت ْ ن َ م ُه َل ُ ح ِّب َ س ُي َه� للا ُ ر ْ ي� طلا َ و ِ ض ْ ر َ ْ لْا َ و ِ تا َ وا َ م � سلا ِ في ٍ تا� فا َ صط ْ د َق �ل ُ ك ُه َ حيِ ب ْ س َت َ و ُه َت َ لا َ ص َ مِ ل َ عط َ نو ُل َ ع ْ ف َي ا َِ بِ ٌ ميِ ل َ ع ُه� للا َ و “Görmedin mi? Göklerdekiler, yerdekiler ve havada kanatlarını çarpa çarpa uçan kuşlar, hakîkatde, hep Allâh’ı tesbîh (ve tenzîh) ediyorlar Onların her biri duâsını da, tesbîhini de muhakkak bilir Allâh, ne yaparlarsa hepsini hakkıyle bilendir” 125 ُ تا َ وا َ م � سلا ُه َل ُ ح ِّب َ س ُت َ ْ لْا َ و ُ ع ْ ب � سلا ْ ن َ م َ و ُ ض ْ ر � نِ هيِ فط ْ نِ إ َ و ِ م ْ ن ٍ ء ْ ي َ ش ِ د ْ م َِ بِ ُ ح ِّب َ س ُي � لاِ إ ِ ه ْ نِ ك َل َ و َلا ْ م ُ ه َ حيِ ب ْ س َت َ نو ُ ه َ ق ْ ف َ تط ا ً رو ُ ف َ غ ا ً ميِ ل َ ح َ نا َ ك ُه� نِ إ “Yedi gök ile yer ve bunların içinde bu lunan (mel ekler, cinler, insan lar ve en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm yaratılmış ) lar O’nu tesbîh (ve tenzih) eder (ler) Hiçbir şey’ hâric değil, hepsi (kendilerine mahsus bir şuur ile , bir iç güdü ile ) O’na hamd ile tesbîh eder Fakat siz, onların tesbîhini iyi anlamazsınız O, hakikaten Halîm’d ir, (gücü yetdiği halde suçluların cezâsını hemen vermeyip y umuşak 124 -Haşr, 24 125 -Nûr, 41 Burada ifâde buyurulan bilgi, akıl sâhibleri için ihtiyârî, diğerleri için tabiîdir Allâhü Teâlâ her birinin namazını da, duâsını da, tesbîhini de bilir Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 2 ss 605 Hasan Basri Çantay Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 66 davranan, tevbe ve istiğfâr etmeleri için mühlet verip cezâlarını geriye bırakandır ), hakîkat en Gafûr’dur (Avf ve mağfireti çok olandır )” 126    İslâm Dînî’ni n diğer dinlerden üstün kıl ın ma sı Kelime -i Tevhîd’in, -gerek lâfız olarak gerek ma’nâ olarak - ifâde buyurduğu yüce İslâm dîni ’nin aslı ve esâsı , tüm peygamberlerin teblîğ etdiği îmân esâslarında aynı olduğu gibi , îmân esâslarına te’sîr etmeyen ba’zı ameli konulardaki değişklikler ile de -ba’zı sebeb ve hıkmetlere binâen - aynıdır Bunu n için Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in bi’z -zât yaşayarak teblîğ etdiği yüce İslâm Dîni , kendisinden önceki şerîatlerin amelî konulardaki ba’zı hükümlerini nesh ederek yüceliğini i’l ân etmiş ve İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen , rejim ve inanış şekillerinin Allâhü Te âlâ ındinde hiç bir şekilde kabul olunmayacağı husûsu nu , aşağıdaki âyet -i kerîme’lerde açık bir şekilde belirtmişdir لآ ْ سِ لإ ْا ِ للها َ د ْ نِ ع َ ني ِّ دلا � نِ إ ُ مفق "Hak dîn, (insanları dünyevî ve uhrevî mutluluğa erdiren gerçek düzen, gerçek sistem, gerçek rejim, gerçek inanış) , Allâh ındinde (ancak) İslâm'dır" 127 ْت َا َ و ْ م ُ ك َنيِ د ْ م ُ ك َل ُ ت ْ ل َ م ْ ك َا َ م ْ و َ ي ْل َا ًانيِ د َ ملآ ْ سِ لإ ْا ُ م ُ ك َل ُ تيِ ض َ ر َ و ِ تى َ م ْ عِ ن ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ُ ت ْ م َ م 126 -İsrâ’, 44 127 -Âl-i İmrân 19 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 67 "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdi m, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size dîn olarak İslâm'ı beğenip seçtim, ondan (ve onun îcâblarını yerine getirenlerden) râzı oldum" 128 ُه ْ نِ م َ ل َب ْ ق ُي ْ ن َل َ ف ًانيِ د ِ ملآ ْ س ِ لإ ْا َ ر ْ ي َ غ ِ غ َت ْ ب َي ْ ن َ م َ وج َ نيِ رِ س َا ْلْا َ نِ م ِ ة َ رِ خلآ ْا ِ في َ و ُ ه َ و "Kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa (İslâm dışı fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekillerine uyarsa) ondan (bu dîn, İslâm dışı bu fikir, görüş, yorum, sistem, düzen, rejim ve inanış şekilleri) aslâ kabûl olunmaz ve o, âhiretde de en büyük zarara uğrayanlardandır" 129 ْلاِ ب ُه َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ رَأ يِ ذ� لا َ و ُ هه ُ ُه َ رِ ه ْظ ُيِ ل ِّ ق َْ لْا ِ نيِ د َ و ى َ د َ هِ ر َ ك ْ و َل َ و ِ هِّ ل ُ ك ِ ني ِّ دلا ى َل َ ع َ نو ُ كِ ر ْ ش ُ م ْلا ع “M üşriklerin hoşuna gitmese de O, dînini (İslâm dînini) diğer bütün dinler den üstün kılmak için peygamberini hidâyet le (Tevhîd ve Kur’ân ile ) ve hakk dîn ile (İslâm dini ile) gönderendir” 130 ْلاِ ب ُه َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ رَأ يِ ذ� لا َ و ُ هه ُ ِ نيِ د َ و ى َ د ِ هِّ ل ُ ك ِ ني ِّ دلا ى َل َ ع ُه َ رِ ه ْظ ُيِ ل ِّ ق َْ لْاط ِ ه� للاِ ب ى َ ف َ ك َ و ا ً ديِ ه َ ش ط “Onu (İslâm dînini) , diğer tüm dinler den üstün kılmak için peygamberini hidâyetle (Te vhîd ve Kur’ân ile) ve hakk dîn ile (İslâm Dîni ile) gönderen O’dur (Buna) şâhid olarak da Allâh yeter” 131 يِ ذ� لا َ و ُ ه ْلاِ ب ُه َلو ُ س َ ر َ ل َ س ْ رَأه ُ ِّ ق َْ لْا ِ نيِ د َ و ى َ د ِ ني ِّ دلا ى َل َ ع ُه َ رِ ه ْظ ُيِ ل ِ هِّ ل ُ كلا َهِ ر َ ك ْ و َل َ و َ نو ُ كِ ر ْ ش ُ م ْلا 128 -Mâide, 3 129 -Âl-i İmrân, 85 130 -Saff, 9 131 -Fetih, 28 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 68 “O, Müşrikler hoşlanmasalar da Rasûlünü hidâyetle (Tevhîd ve Kur’ân ile) , hakk dîn ile (İslâm dîni ile) -o dîni (İslâm dînin i) diğer dinlere ğâlib kılmak için (nesh edib üstün kılmak için) - gönderen O’dur” 132 آ َ نيِ ذ� لا ا َ ه �يَأ ا َي اونو ُ ك او ُن َ م ْنَأ ْ ن َ م َ ين ِّيِ را َ و َ ح ْ لِ ل ََ يَ ْ ر َ م ُ ن ْبا ى َ سيِ ع َ لا َق ا َ م َ ك ِ ه� للا َ را َ ص ِ ه� للا َ لىِ إ يِ را َ صنَأط ْنَأ ُ ن َْ � َ نو �يِ را َ و َْ لْا َ لا َق ِ ه� للا ُ را َ ص “Ey îmân edenler, Allâh ’ın (dîninin) yardımcıları olun Nitekim Meryem oğlu Îsâ havârîlerine -Allâh (yolunda) benim yardımcılarım kim (olacak) ? deyince, havârîler de -Allâh’ın yardımcıları biziz - demişlerdi…” 133 َ نيِ ذ� لا ا َ ه �يَأ ا َي ْ نِ إ او ُن َ مآ ْ ن َ ت ْ ن َي َه� للا او ُ ر ُ ص َث ُي َ و ْ م ُ ك ْ ر ُ ص ْ م ُ ك َ ما َ د ْقَأ ْ ت ِّب “Ey îmân edenler, siz Allâh (ın dînine) yardım ederseniz, O da size (her zaman ve her yerde) yardım eder ve ayaklarınızı s âbit kılar (mücâdelenizde size sebât verir) ” 134 َ ليِ ئا َ ر ْ سِ إ ِ نِ َب ا َي ََ يَ ْ ر َ م ُ ن ْبا ى َ سيِ ع َ لا َق ْ ذِ إ َ و ْ م ُ ك ْ ي َلِ إ ِ ه� للا ُ لو ُ س َ ر ِّ نِِّ إ ا ًق ِّ د َ ص � م ِ ل َْ ين َب ا َ م ْ نِ م ِ تِْ أ َي ٍ لو ُ س َ رِ ب ا ً ر ِّ ش َب ُ م َ و ِ ةا َ ر ْ و � تلا َ نِ م � ي َ د َي ُ د َْ حَْأ ُه ُْ سْا يِ د ْ ع َبط “Meryem oğlu Îsâ şöyle demişdi: Ey İsrâîl oğulları, ben size Allâh’ın rasûlüyüm Benden evvelki Tevrât’ı tasdik edici ve benden sonra gelecek bir rasûlün müjdecisi olarak gönderildim ki o rasûlün ismi Ahmed’dir” 135 132 -Tevbe, 33 133 -Saff, 14K 134 -Muhammed, 7 135 -Saff, 6 Abdu’llâh ibn -i Selâm radıye’llâhü anh şöyle der: “Tevrat’da Muhammed salla’llâhü aleyhi ve sellem ’in sıfatı yazılıdır Meryem oğlu Îsâ aleyhi’s -selâm da onun yanına derfn edilecektir” Ebû Dâvûd ile Tirmizî de, Ravza -i mutahhera’da bir kişilik bir kabir yeri kalmış olduğunu rivâyet ederler Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 3 ss 1014 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 69 Cübeyr ibn -i Mud’ım radıye’llâhü anh ’dan rivâyet edilen bir hadîs -i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: ُي ىِ ذ� لا ُ رِ ش َا ْ لْا َانأ َ و ٌ د َْ حْأ َانأ َ و ٌ د � م َُ � َانأ ٌء َا ْ سَْأ ِ لِ � نِ إ َانأ َ و يِ م َ د َق َ ىل َ ع ُ س� انلا ُ ر َ ش ْ ح َي يِ ح َام ْلا ُ بِ ق َاع ْلا َانأ َ و َ ر ْ ف ُ ك ْلا َ يِ ب ُللها و ُ ح ْ م “Beni m müteaddid isimlerim vardır: Ben Muhammed’im; Ben Ahmed’im; Ben Hâşir’im (toplayıcıyım) ki insanlar benim kademim (ayaklarım) üzere haşr olunacaklardır (toplanacaklardır) Ben Mâhî’yim (mahvediciyim) ki Allâh benimle küfrü mahvedecektir Ben Âkıb’im ( sonuncuyum, Hâtemü’l -Enbiyâ’yım) ki benden sonra peygamber gelmeyecektir” 136 Bu âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîf’ lerde açık bir şekilde bildirilen Allâhü Teâlâ’nın va’d -i ilâhîsi ve müjdesi , her zaman ve her yerde bütün mü’minlere şâmildir Bunun için Allâh’ın yardımcıları olmayanlar, -zamânımızda olduğu gibi - Allâh’ın yardımından mahrum kalıb perişan bir duruma düşüyorlarsa, bu mah rûmiyyetlerinin sebebini Dîn -i Hakk’ da değil , kendi günahlarında , davranışlarında , İslân dışı düzenlerin peşinde koşuşlarında ve Tevhîd anlayışlarında aramalıdırlar Çünkü İslâm Dîni ile hiçbir ilgisi olmayan lâiklik, sınırsız bir özgürlük, demokrasi ve demokrasi kültürü nâmı altında yapılan tüm hareketler, İslâm’ı çökertip yerine kendisini geçirmek için yapılan bir mücadeleden başka bir şey’ değildir ki şu âyet -i kerîme ve benzerleri , bunun açık bir delilidir: َ م ِ ه ّللا َ نِ م َف ٍ ة َن َ س َ ح ْ نِ م َ ك َبا َ صَأ از ْ نِ م َ ك َبا َ صَأ ا َ م َ و ِّي َ س ْ نِ م َف ٍ ة َئ َ كِ س ْ ف� نط 136 -Bu hadîs -i şerîf’i, İmâm Mâlik, Buhârî, Müslim, Dârimî, Tirmizî, Neseî rivâyet etmişdir Hak Dîni Kur’â n Dili Türkçe Tefsîr,C 7 ss 4930 Elmalılı M H Yazır Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 70 “Sana gelen her iyilik Allâh’dandır Sana gelen her fenalık da kendindendir” 137 Îsâ aleyhi’s -selâm ’ın yardımcıları nasıl havârîler olmuşsa Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in yardımcıları (havârîleri ) de, en başta Aşere -i mübeşşere il e Hazreti Hamza ve Osmân ibn -i Maz’ûn radıye’llâhü anhümâ ile Ashâb -ı Kirâm olmuşdur ki bunların can -siperâne yardımları ile Dîn -i Hakk, diğer dinlerin ve bâtıl inançların hepsine g âlib ge lib her cihetden kıyâmete kadar olan üstünlüğünü îlân etmişdir Böyle bir üstünlük için çalışmayıb da f âni hevesler ve şehvetler peşinde koşan fâcirlerin, haksızların, zâlimlerin, dinsizlerin, müşriklerin başına kıyâmet koparken ; diğer bir deyimle reform nâmı altında İlâhî dinlere karşı çıkıp Allâh’a karşı isyankâr bi r tavır takınan bir takım Tâğut’ lar ın, Deccâl’ lerin, Mücrim ’lerin ve Bâtıl fikirleri ile büyüklük taslayanlar ’ın başına kıyâmet koparken ; Cenâb -ı Hakk ’a gönül ver ib de bu üstünlük için çalışan Ehl -i hakk ’ın hayâtı, Cenâb -ı Hakk’ ın himâ yesinde Arş’ın gölgesi altında gölgelenerek büyük bir murada ercekdir Bunun için b u âyet -i ke rîme ve hadîs -i şerîf ’lerden anlaşıldığına göre, “Risâlet -i Ahmediyye ’nin hıkmet ve gâyesi, Kur’ân’ı ve hakk dîn olan İslâm’ı, diğer dinlerin ve bâtıl inançların hepsini nesh edib üstün kılmakdır Bu suretle de bu dînin zuhur ve galebesi, Allâhü Teâlâ’nın beyânı (açıklaması ), va’di (müjdesi ), irâdesi (dilemesi ) ve şehâdeti muktezasıdır (gereğidir ) Buna Tasavvûf lisânında M azhariyyet -i Muhammediyye denildiği gibi , bu 137 -Nisâ’, 79 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 71 mazhariyyetin (şerefin ) hamd -ü senâ’ hakikati ile birleştirilmesi mertebesine de Hakîkat -i Muhammediyye denir Bu bakımdan bu ma’nâ ile Hakîkat -i Muhammediyye’nin zuhuru (ortaya çıkışı ), bütün hilkatin (yaratılışın ) gâyesi d emekdir ki ( َل ْ و َلا َ ك َ ك َلا ْ و َل َل َ م َ خ ا َل ْ ق ُ ت َ ْ لْا ْف َلا َ ك : Sen olmasaydın , Sen olmasaydın eflâki yaratmazdım ) ifâdesi ndeki ma’nâ da , aynı hakîkâti ortaya koyan başka bir delîldir ” 138    Yaratılışın amacı ve şekli Yaratılışın amacını ve şeklini bildiren âyet -i kerîme ve Hadîs -i Kudsî’ ler de n ba’zıları şöyle dir: َ نو ُ د ُب ْ ع َ يِ ل � لاِ إ َ س ْنِ لا ْا َ و � نِ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 139 ُ ك ْ ن ُ ت َ ك ْ ن َ م ًاز ْ خ ِ ف ّي َف ًا َ أ ْ ح َب ْ ب ُ ت َأ ْ ن ُأ ْ ع ِ ر َ ف َف َ خ َل ْ ق ُ ت ْلا َ خ ْ ل َ ق ، “Ben gizli bir hazîne idim, bilinmek istedim, bilinmek için de mahlûkâtı yaratdım” 140 َل ْ و َلا َ ك َل ْ و َلا َ ك َل َ م َ خ ا َل ْ ق ُ ت َ ْ لْا ْف َلا َ ك 138 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 7 ss 4937 Elmalılı M H Yazır 139 -Zâriyât, 56 140 -Keşfü’l -Hafâ,II,173 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 7 ss 5161 ve Sadeleştirilmiş Mülk sur esi tefsiri C 8 ss 183 Elmalılı M Hamdi Yazır Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 72 (Habîbim)! Sen olmasaydın , sen olm asaydın eflâki (yerleri gökleri -âlemleri -) yaratmazdım” 141 “Ya’nî bilinmek için seni yaratmasaydım, bilinmek i çin sen i yaratmasaydım yerleri gökleri - âlemleri - yaratmazdım” َ خ َل ْ ق ُت َ ك ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ و ْ ج ِ هي َ و َ خ َل ْ ق ُ ت ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ ك ُ ك � ل ْ لْا ْ ش َاي َء “Seni kendi veçhimin (zâtımın) nûrundan) , diğer şeyl eri de senin nû rundan yarattım” 142 َ خ َل ْ ق ُ ت ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َُ � � م ٍ د ُ ك � ل ْ لْا ْ ش َاي َء “Diğer şey’leri de Muhammed’in nûrundan yaratdım” 143 َ ك ُت ْ ق َل َ خ ا َ م ٌ د � م َح ُ م َلا ْ و َل َ م َ دآ ا َي “Ey Âdem, Muhammed olmasaydı (Muhammed’i yaratmasaydım) Seni yaratmazdım” 144 َأ � و ُ ل َ م َ خ ا َل َ ق ُللها ُ ون ري ) :ةياور فيو يحور دحاو اهمانعمو ،( “Allâ h’ın y arattığı şeylerin ilki, benim nûrumdur (benim rûhumdur) ” 145 Câbir radıye’llâhü anh ’dan rivâyet edilen bir hadîs -i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: ْ رِ با َ ج َاي َ ك ِّيِ ب َن ِ ر ُ ون ُللها َ ق َل َ خ ا َ م ُ ل � و َا 141 -Keşfü’l -Hafâ,II,214 (2123 Hâkim, Müstedrek C 2 s 671 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 18 E M H Yazır (Sadeleştirilmiş’den) Bu Hadîs -i kutsî hakkında da bir takım zayıf iddiâlar ileri sürülmüş is e de Kur’ân -ı Kerîm’in bir çok  yet-i kerîme ’leri ile Hadîs -i şerîfler, bunun mevz û bir hadîs -i şerîf olmadığını açık bir şekilde ifâde buyurmaktadırlar ki bunlar ile ilgili âyet -i kerîme ve hadîs -i şerîfler, bundan sonraki konularda delil olarak getirilip anlatılacaktır 142 -Îmân Ahmed, Müsned IV -127; Hâkim, Müstedrek II -600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV -312/6404; Aclûnî, Keşfü'l -Hafâ I -265/827 143 -Ahmed bin Hanbel Müsned,C 4 ss 128 144 -Ahmed bin Hanbel Müsned,C 4 ss 128 145 -Tirmizî, (ğarîbün isnâden) Keşfü’l -Hafâ 1, 309, 311 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 73 (Yâ Câbir), Allâ h’ın ilk yarattığı şey ’ senin peygamberinin nûrudur O nû r, All âh’ın kudretiyle O’ nun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu O vakit daha hiçbir şey yoktu Ne Levh, ne kalem, ne cennet, ne ateş (ne cehennem ) vardı Ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne a y, ne cin ve ne de insan vardı” “Allâh mahlû klar ı yaratmak istediği vakit, bu n ûru dört parçaya ayırdı Birinci parçasından kalem ’i (akl’ı) , ikinci parçasından Levh ’i (Levh -i Mahfû z’u), üçüncü parçasından Arş ’ı yarattı Dördüncü parçayı ayrıca dört parçaya böldü: Birinci parçadan Hamele -i Arşı (Arşın taşıyıcılarını), ikinci parçadan Kürsi ’yi, üçüncü parçadan diğer melekleri yarattı Dördüncü kısmı tekrar dört parçaya böldü: Birinci parçadan gökleri , ikinci parçadan yerleri , üçüncü parçadan cennet ve cehennemi yarattı Sonra dördüncü parçayı yine dörde böldü: Birinci parça dan mü ’minler in basîret nurûnu (imâ n şuurunu ), ikinci parçadan kalblerin nû ru olan Ma’rifetü’llâh ’ı, üçüncü parçadan Tevhîd nû runu ( La ilâ he illâ’llâ h Muhammedu’r -resû lü’llâ h nû runu) yarattı” 146 Bunun için Rasûlü’llâh aleyhi’s -sel âm ’a salât edib selâm verirken ( ا َي ِ للها ِ ق ْ ل َ خ َ ر ْ ي َ خ :Yâ hayra halkı’llâh ), ( ِ للها ِ ش ْ ر َ ع َ ر ُ ون َاي : Yâ nûra Arşi’llâh ), ( ْ ت َاد ُ وج ْ و َ م ْلا ُة َ ص َلا ُ خ : Hulâsatü’l -mevcûdât (Hulâsa -i mevcûdât ) ( ْ ت َاد ُ وج ْ و َ م ْلا ُ ر َ خ ْ ف َ م : Mefharu’l -mevcûdât (Mefhar -i mevcûdât ) ( َ ينِ م َل َاع ْ لِ ل ًة َْ حْ َ ر ا َي :Yâ Rahmeten li’l - âlemîm) diye hitâb edilmesi de bundandır Başka bir hadîs -i şerîf’de de şöyle buyurulmuşdur: 146 -İmâm Ahmed, Müsned IV -127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV -312/6404; Kastalanî, Mevahibü'l -Ledünniye: 1/6; Krş Aclunî, I/262 -6 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 74 ِ إ � ن َا � و َ ل َ م َ خ ا َل َ ق ُللها َ خ َل َ ق ْلا َ ق َل َ م َف َاق َ ل َل ُه : ُا ْ ك ُت ْ ب َاق َ ل َاي َ ر ِّ ب َ و َام ْ كا ُت ُ ب َاق َ ل ُا ْ ك ُت ِ ب ْلا َ ق َ د َ ر َاق َ ل َف َ ج َ ر ْلا ى َ ق َل ُ م ِ في ِ ت ْ ل َ ك � سلا َ عا ِ ة ِ ب َ م َاك ا َ ن َ و َام ُ ه َ و َاك ِ ئ ٌ ن ِ إ َ لى َ ْ لْا َب ِ د “Haberiniz olsun ki Allâh ilk halk etdiğinde kalemi (aklı) halk etdi de ona yaz dedi Yâ rabb, ne yazayım? Dedi Kaderi yaz dedi (Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi vesellem buyurdu ki:) Dedi ki, i şte o saatde kalem, olmuş ve ile’l -ebed olacak şey’ler i yazdı ” 147 Baş ka haberlerde de şu bilgiler vârid olmuşdur ki bunların hepsi -ya’nî mahlûkâtın aslı olan nûr (cevher ), akıl ve kalem ’in hepsi - aynı şey’dir Bu konuda bir ten âkuz ve bir çelişki yokdur 148 ( َأ � و ُ ل َام َ خ َل َ ق ُللها �نلا ُ رو : Allâh ’ın ilk yaratdığı Nûr’ dur (Cevher ’dir) Ona heybetle nazar buyurdu, o eridi ve sühunet -sıcaklık - meydana getirdi, ondan bir duman ve köpük çıkdı Dumandan Semâvât, köpükden de arz yaratıld ı) 149 ( َأ � و ُ ل َام َ خ َل َ ق ُللها ْلا َ ع ْ ق ُ ل :Allâh’ın ilk yaratdığı Ak ıl’dır -Nûr ’dur -) 150 ( َأ � و ُ ل َام َ خ َل َ ق ُللها ْلا َ ق َل ُ م : Allâh’ın ilk yaratdığı Kalem’ dir) 151 147 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5262 -5263 Elmalılı M H Yazır Tirmizî, Kader, 17 Ahmed bin Hanbel,V 317 Keşfü’l -Hafâ’,1 309 El-Hâkim, El -Müstedrek,2/498 Beyhakî, Es -Sünenü’l -Kübrâ’,III 9 X,204 148 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5263 -5264 Elmalılı M H Yazır 149 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5263 -5264 Elmalılı M H Yazır Fahru’r -Râzî, Mefâtih u’l-Ğayb,XXX,78 150 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5263 Elmalılı M H Yazır Keşfü’l -Hafâ,I,309 (823) 151 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5263 Elmalılı M H Yazır Ebû Dâvud, Sünen 16 Tirmizî, Kader, 17 Ahmed bin Hanbel,V 3 17 Keşfü’l -Hafâ,I,309 (823) Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 75 ( َق ْ د َ ج � ف ْلا َ ق َل ُ م ِ ب َام ٌ نِ ئ َاك َ و ُ ه :Olacak şey’leri kalem yazmış bitirmişdir ” 152 Artık y eniden yazılacak hiçbir şey’ yokdur Bu hadîs -i kudsî ve hadîs -i şerîf ’lerden anlaşıldığına göre Allâhü Teâlâ, ilk önce Nûr ’u (cevher’i), sonra Akl ’ı, sonra da Kalem ’i yarattı da ona “Yaz” dedi O da “Ne yazayım” deyince “ Kaderi (olmuş ve olacak şey’leri) yaz ” buyurdu ki bu, Levh -i mahfûz ’dur 153 Bunların hepsinin mâhiyeti ve keyfiyyeti, bizim bilgimiz ve idrâkimiz dışında olup hakikatini ancak sonsuz ilim ve kudret sâhibi yüce Rabb’imiz bilir    Levh -ı mahfuz ve özelliği Levh -ı mahfuz hakkında Kur’ân -ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır: َب َ م ٌ نآ ْ ر ُ ق َ و ُ ه ْ ل ٌ ديِ جلا َ م ٍ ح ْ و َل ِ في ٍ ظو ُ ف ْ ح “(Kâfirlerin tekzîb etdikleri) o (Kitâb) çok şerefli (ve kadri çok yüce) bir Kur’ân’dır”; “Ki m ahfûz bir levhadadır” 154 ا َ م َ و ْ نِ م َ ْ لْا ِ في ٍ ة �بآ َ د ِ ط َي ٍ رِ ئا َط َلا َ و ِ ض ْ ر ب ُ يْ ِ ِ ه ْ ي َ حا َن َ ج ٌ م َ مُأ � لاِ إ ْ م ُ ك ُلا َث ْ مَأ ط َ م ِ في ا َن ْط � ر َ ف ا ْلا ْ نِ م ِ با َتِ ك ٍ ء ْ ي َ ش ُث ّب َ ر َ لىِ إ � م ِ َ نو ُ ر َ ش ُْ � ْ مِ ه “Yerde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyle uçan hiç bir kuş hâric olmamak üzere hepsi sizin gibi 152 -Buhârî, Nikâh,8 Neseî, Nikâh, 4 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 3 ss 1920 C 4 ss 3004 Elmalılı M H Yazır 153 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5262 -5263 Elmalılı M H Yazır 154 -Bürûc, 21 -22 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 76 ümmetlerdir (Hepsi muhtelif birer cins olup Tevhîd ve Ma’rifet’de, gıdâlanmakda, rızıkla rını aramada, tehlikelerden korunmakda, yaratılışda, ölümde, ba’sde sizin gibidirler) Biz o Kitâb’da (Levh -ı mahfûz’da) hiçbir şey’ i eksik bırakmadık; (âlemde cereyan edecek her ş ey’in ahvâli tamamen ve muf assalan yazılmış, hiç biri ihmâl edilmemişdir ) Nihâ yet hepsi de Rabb’lerinin huz ûruna toplanıp getirilirler (de herkes yaptığının karşılığını gö rür, boynuzsuzlar boynuzlulardan hakkını alır, ilâhî adâlet yerini bulur) ” 155 “V ahşî hayvanlar da korkdukları şey'leri unutarak ne birbirlerine, ne de insanlara her hangi bir zarar vermeden kısas için ba's olunup mahşerde toplanacaklar; biribirlerinden haklarını alıp ödeşecekler, herkesin hakkı kendine verilip adalet -i ilâhî tecellî etdikden ve boynussuz koyun boynuzlu koyundan hakkını aldıkdan sonra, taraf -ı ilâhî'den kendilerine "Toprak olun" denilecek, bu sûretle de bütün hayvânât toprak olacaklardır ” 156 Kâfirler ise , bu hâle imrenerek, ْ ن ُ ك ِ نِ َت ْ ي َل ا َي ُ رِ فا َ ك ْلا ُ لو ُ ق َي َ و ُ ت ُ ت ا ًبا َ ر “(O gün ) kâfir, -Keşke (insan olacağıma) toprak olaydım - diyecek” 157 ٍ ء ْ ي َ ش � ل ُ ك َ و ا ًبا َتِ ك ُها َن ْ ي َ ص ْ حَأ “Biz her şey’i (Levh -ı mahfûz’da) yazıb (tesbit) etmişizdir” 158 ٍ ينِ ب ُ م ٍ ما َ مِ إ ِ في ُها َن ْ ي َ ص ْ حأ ٍ ء ْ ي َ ش � ل ُ ك َ و ع 155 -En’â m,38 156 -Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 8 ss 5599 ve 5549 Elmalılı M H Yazır 157 -Nebe’,40 158 -Nebe’, 29 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 77 “Biz her şey’i ap -açık bir kitâbda (Levh -ı mahfûz’da yazıb) saymışızdır” 159 ْ نِ ع َ و َ و ُ ه � لاِ إ ا َ ه ُ م َل ْ ع َي َلا ِ ب ْ ي َغ ْلا ُ حِ تا َ ف َ م ُه َ دط ِ في ا َ م ُ م َل ْ ع َي َ و ِ ر ْ ح َب ْلا َ و ِّ ر َ ب ْلاط ُ ط ُ ق ْ س َت ا َ م َ و ٍ ة �ب َ ح َلا َ و ا َ ه ُ م َل ْ ع َي � لاِ إ ٍ ة َق َ ر َ و نِ م ِ تا َ م ُل ُظ ِ في َ ْ لْا ِ في � لاِ إ ٍ سِ با َي َلا َ و ٍ ب ْط َ ر َلا َ و ِ ض ْ ر ٍ ينِ ب � م ٍ با َتِ ك “Ğaybın anahtarları O’nun yanındadır Kendinden başkası bunları bilmez Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez Yer (yüzün) ün karanlıkla rı içindeki tek bir tâne, yaş ve kuru (hiçbir şey’) müstesnâ’ olmamak üzere hepsi ap -açık bir Kitâb’dadır, (Levh -ı mahfûz’da, İlm -i ilâhî’dedir) ” 160 Bu âyet -i kerîme’ ler de ifâde buyurulan ve Allâhü Teâlâ’nın koruması ile her türlü tağyir ve tahrîfden korunmuş anlamına gelen Levh -ı mahfuz ismi, Kur’ân -ı kerîm’de, Kitâb, Kitâb -ı mübîn, İmâm -ı mübîn, Kitâb -ı müeccel, Kitâb -ı ma’lûm, Kitâb -ı hafîz, Kitâb -ı meknûn, Ümmü’l - kitâ b isimleri ile de geçer ki âlemin yaratılışından sonuna kadar ne olub bitecekse Allâhü Teâlâ hepsini takdir ve kazâ’ edib yazmış, mahlûklar da yazıldığı gibi meydana gelmiş, sâbit olmuşdur Biz böyle bir Levh -ı mahfûz ’un (ve kalemin) varlığına inanırız , fakat mâhiyetinin nasıl olduğunu Allâhü Teâlâ’nın ilmine havâle ederiz Bildiğimiz bir şey’ varsa o da, şu âyet -i kerîme’de belirtildiği gibi, olmuş ve olacak her şey’in yazılıb muhâfaza edildiği sahifelerin varlığına inanmakdır ki onun da aslı Ümmü’l -kitâb olan ilmü’llâh ’dır 161 159 -Yâsîn, 12 160 -En’âm, 59 161 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5696 Elmalılı M H Yazır Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 78 ُ ب ُت ْ ك َن َ و ى َت ْ و َ م ْلا يِ ي ُْ � ُ ن َْ � ا� نِ إ ْ م ُ ه َ را َثآ َ و او ُ م� د َق ا َ مط ٍ ما َ مِ إ ِ في ُها َن ْ ي َ ص ْ حأ ٍ ء ْ ي َ ش � ل ُ ك َ و ٍ ينِ ب ُ م ع “Şübhesiz, ölüleri diriltecek olan, önden gönderdikleri şey’leri ve (bıraktıkları) eserleri yazmakda bulunan biziz biz (Zâten) biz her şey’i ap -açık bir kitab ’da (L evh -ı mahfûz’da yazıb) saymışızdır” 162 ٍ ر َ د َ قِ ب ُه َان ْ ق َل َ خ ٍ ء ْ ى َ ش � ل ُ ك � انِ ا “Şübhesiz ki biz, her şey’i bir kader ile (kulun kendi isteği ve ameli doğrultusunda bir takdir ile) yarattık” 163 ُ تِ ب ْث ُي َ و ُء َاش َي َامُ للها ا ُ وح َْ يمج ِ ب َاتِ ك ْلا � م ُا ُه َ د ْ نِ ع َ و “Allâh dilediğini mahveder, dilediğini yerinde bırakır (Tağyîre uğramayan şey', ancak) kendi yanındaki Ana kitâb 'dır (L evh -ı mahfûz’dur) ” 164 Âyet -i kerîme’ leri nde ifâde buyurulan İmâm -ı mübîn, Kitâb, Ümmü’l -kitâb ifâdeleri, Levh -ı mahfûz, kader ve ezelî ilm -i ilâhî' dir Mahv ve isbât sûretiyle tağyîre uğrayan ise kazâ' dır    Kazâ ve kader Ehl -i sünnet ve’l -cemâat âlimleri, kazâ ve kader hakkında şöyle demişlerdir: “Cenâb -ı Hakk, eşyâyı yaratmazdan önce eşyânın miktarlarını, hallerini, îcâd zamanlarını takdîr edib bilir Sonra takdîr etdiği o şey'i, bu ilmi îcâbı îcâd eder Bunun için 162 -Yâsîn, 12 163 -Kamer, 49 164 -Ra'd, 39 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 79 îmân, küfür, hayır, şerr, menfaat, mazarrat gibi bütün şuûnât (işler ), Cenâb -ı Hakk'ın ezelî ilmi, irâdesi ve kudreti ile vücûd bulur O'nun mülkünde, O'nun huküm ve takdîrinden başka hiç bir kimsenin ve hiç bir kuvvetin huküm ve nüfûsu yokdur Cenâb -ı Hakk, bu ezelî ilmi îcâbı lâ -yezâlde ( zeval bulmayan bir zamanda ) eşyâya vücûd verir ” Çünkü O, “ َ ف � ع ٌ لا ِ ل َ م ُي ا ِ ر ُ ديط : O ne dilerse onu hakkıyle yapandır” 165 “Bununla berâber kazâ ve kader bahsinde en doğru bilgi kaynağı Kitâb ve Sünnet'dir En doğru hareket de bunlardan ilhâm alarak tevakkuf etmekdir, ( ya’nî sükût edip her hangi bir fikirde bulunmamaktır ) Çünkü kazâ ve kader bilgisi, Allâhü Teâlâ'nın kendisine tahsîs etdiği bir sırdır ” 166 Şukadar var ki kul un işlediği şerr işler, Cenâb -ı Hakk’ın irâdesi, İlmi ( dilemesi ), kazâ’sı (yaratması ) ve takdîri iledir Rızâsı, muhabbeti ve emri ile değildir Bu bakımdan şerr işlerde Cenâb -ı Hakk’ın rızâsı, muhabbeti ve emri yokdur “Kazâ ve kadere îmân, sebeblere teşebbüse mâni’ değildir Ancak kazâ ve kadere îmân, Cenâb -ı Hakk’a tevek kül ve i’timâddan ibâretdir Bunun için Müslümanlar, kazâ ve kaderin neden ibâret olduğunu bilmedikleri nden her şey’den evvel sebeplere tevessül eder, sonra da Cenâb -ı Hakk’a tevekkül ve i’timâd ederek hakkındaki ilâhî kazâ’nın zuhû run u bekler ve her ne zuhû r ederse onu takdî re havâle etmekle kalbleri müsterih olur ”167 ki Allâh onlardan râzı olmuşdur, onlar da O’ndan (Allâh’dan) râzı olmuşdur    165 -Bürûc, 16 166 -S B M Tecrîd -i Sarîh Tercemesi,C 12 ss 222 -225 Kâmil Miras 167 -Akâid -i Hayriyye Tercemesi,ss 138 Mehmed Vehbi Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 80 Yaratılış amacımızın tescili ve Âdem aleyhi’s -selâm ’ın yaratılışı Yukarıdaki âyeti -i kerîme ve hadîs -i şerîf’lerden anlaşıldığına göre , Cenâb -ı Hakk’ın , “Bilinmek için ”, ilk def’a , Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm ’ın nû runu yarat ıp Levh -ı mahfûz’a, Kelime -i Tevhîd ’in aslı ve esâsı olan “( ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا :Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh) Kelime -i Tevhîd’ini, -diğer bir deyimle kendi ismi ile Habîbi’nin ismini berâber - yazdıktan sonra , Habîbi’nin, âlemlere rahmet, Ma’rifetü’llâh ’a da’vet, insanlara ve cinlere nûr saçan Raûf ve Rahîm sıfatlarına sâhib son peygamber olarak gönderilmesi için , daha rûhlar âleminde iken , Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm ’ın nû rundan 168 Âdem aleyhi’s -selâm ’ın nûrunu yaratıb, kıyâmete kadar gelib gelecek zürriyyetin tamâmını Âdem aleyhi’s - selâm ’ın zahrından (sırtından ) karınca misüllü zerrecikler hâlinde çıkarıp şuur sâhibi mükellef bir insan timsâli hâline getirmesinin; bunda n sonra kendilerini kendilerine şâhid tuarak “Ben si zin Rabb’iniz değil miyim ?” süâline karşı “Evet, (Rabb’imizsin), şâhid olduk ”-sözünü alıp bir andlaşma yapmasının; böyle bir andlaşmada samîmî olup olmadıklarını denemek için de , -gökleri ve yeri altı günde yarat ıp insanların 168 -Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın bu nûru , kıyâmete kadar devam edecek olan nûrdur Tâ Âdem aleyhi’s -selâm ’dan i’tibaren gelen bütün peygamberler hep Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm ’ın bu nûru ile geldiler Bu nûr, her birinin alnında parlıyordu Nihayet bu nûr, sahibine kadar (Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’e kadar) geldi Zâten bu nûr, O’nun n ûru idi Bu suretle de nûr nûra kavuşmuş oldu Çünkü Allâhü Teâlâ, göndermiş olduğu tüm peygamberlere, O’nun eşsiz vasıflarını zikr etmesi, bu vasıfları ümmetlerine teblîğ edip bildirmesi ve O’na inanıp îmân etmeleri gerektiğini anlatması konusunda da kend ilerinden ahd -ü mîsâk almışdır Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 81 ve mahlûkâtın hizmetine âmâde kıldıktan sonra - kimin ameli daha güzel olduğu husûsunda imtihana tâbi’ tutmak için , Âdem aleyhi’s -selâm ’ın maddî varlığını çamu rdan ve sûretlenmiş bir balçıkdan yaratıp ona can vermesinin ve O’nun neslinden kıyâmete kadar gelib geçecek tüm insanları bir Halife namzedi olarak yaratmasının asıl amacı , “Ma’ rifetü’llâh ” dır Ya’nî A llâhü teâlâ’nın varlığını, birliğini bilib ona inanma; o’nu noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak O’na kulluk etme” dir ki şu âyet -i kerîme ’ler bunun açık bir ifâdesidir: ًة َ فيِ ل َ خ ِ ض ْ ر َلْا ِ في ٌ لِ عا َ ج ِّ نِِّ إ ِ ة َ كِ ئ َلا َ م ْ لِ ل َ ك �ب َ ر َ لا َق ْ ذِ إ َ وط “Rabb’in meleklere: -BenYer yüzünde (benim emirlerimi teblîğ edecek ve infaza me’mûr olacak) bir halîfe (bir insan) yaratacağım - demişdi ” 169 Ya’nî, “ Öyle bir hal îfe yapacağım , öyle bir halîfe ta'yîn edec eğim ki ona kendi irâdemden irâde, kendi kudretimden kudret, kendi sıfatımdan ba'zı selâhıyyetler vereceğim Bu sûretle de o, bana izâfeten, bana niyâbeten (bana vekâleten) mahlûk âtım üzeri nde bir takım tasarr ufâta sâhip olacak, benim n âmım a ahk âmımı icr â ve tenfîz edecek; fakat o bu hususda asîl olmayacak, kendi z âtı ve şahsı nâmına bi'l -asâle icr âyı ahk âm edece k değil, a ncak benim bir nâibim (benim bir vekîlim), bir kalfam olacak, kendi hü r irâdesi ile benim irâdelerimi, benim emirlerimi, benim kân ûnlarımı tatbîke me'mûr bulunacak, sonra onun ark asından gelenler ve ona halef olarak aynı vazîfeyi icrâ edecek olan lar bulunacaktır” 170 169 -Bakara, 30 170 -Hak Dîni Kur'ân Dili Türkçe Tefsir,C 1 ss 299 Elmalılı M Hamdi Yazır Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 82 ِ ئ َلا َ م ْ لِ ل َ ك �ب َ ر َ لا َق ْ ذِ إ َ و ا ً ر َ ش َب ٌ قِ لا َ خ ِّ نِِّ إ ِ ة َ ك ِ م ْ ن ِ م ٍ لا َ ص ْ ل َ ص َ ح ْ ن َ م ٍ أ َ م ٍ نو ُن ْ س ا َ ذِ إ َف ْ نِ م ِ هيِ ف ُ ت ْ خ َ ف َن َ و ُه ُت ْ ي � و َ س ُ ر او ُ ع َ ق َ ف يِ حو يِ دِ جا َ س ُه َل َ ن ْ م ُ ه� ل ُ ك ُة َ كِ ئلآ َ م ْلا َ د َ ج َ س َف ْ جَأ َ نو ُ ع َ م لا ِ إ َ سيِ ل ْبِ إ � لاط َ نيِ دِ جا � سلا َ ع َ م َ نو ُ ك َي نَأ َ بَّأ “Hatırla o vakti ki Rabb’in meleklere: -Ben, kuru bir çamu rdan, sûretlenmiş bir balçıkdan bir beşer (halîfe) yaratacağım - demişdi” “-O halde ben onun yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim (can verdiğim) zaman siz derhâl onun için (O’ nu kıble edinerek bana) secde edin, (veyâ O’nun ve evlâtlarının hizmetine girin)” “Bunun üzerine meleklein hepsi topdan secde etdiler” “Ancak İblîs secde edenler ile berâber olmakdan çekinerek dayatdı” 171 َ ك �ب َ ر َ لا َق ْ ذِ إ ِّ نِِّ إ ِ ة َ كِ ئ َ لا َ م ْ لِ ل ْ نِ م ا ً ر َ ش َب ٌ قِ لا َ خ ٍ ينِ ط ِ هيِ ف ُ ت ْ خ َ ف َن َ و ُه ُت ْ ي � و َ س ا َ ذِ إ َف ْ نِ م � ر َ نيِ دِ جا َ س ُه َل او ُ ع َ ق َ ف يِ حو ْ م ُ ه� ل ُ ك ُة َ كِ ئ َ لا َ م ْلا َ د َ ج َ س َف ْ جَأ َ نو ُ ع َ م لا َ سيِ ل ْبِ إ � لاِ إط ِ ا َ نِ م َ نا َ ك َ و َ ر َ ب ْ ك َت ْ س َ نيِ رِ فا َ ك ْلا 171 -Hıcr, 28 -29-30-31 Buradaki “Ben, kuru bir çamu rdan, sûretlenmiş bir balçıkdan bir beşer (halîfe) yaratacağım ” sözü ve “ona ruhumdan üflediğim (can verdiğim) zaman ” sözü, Îsâ aleyhi’s -selâm ’ın bir mu’cize olarak ifâde buyurduğu “Hakîkat, ben size çamurdan kuş biçimi gibi bir şey’ yapar, ona üfürürüm de Allâh’ın izni ile derhâl (canlı) bir kuş olur” sözünün bir başka şekilde ki ifâdesidir ki sonsuz kudret sâhibi Allâhü Teâlâ’nın -Ol- veyâ -Olma - emrinin bir gereğidir Bunun için Rûh (can), Allâhü Teâlâ’nın emrinin bir tecellisidir ki şu âyet -i kerîme bunun açık bir delilidir: َأ ْ نِ م ُ حو � رلا ِ ل ُق ِ حو � رلا ِ ن َ ع َ ك َنو ُلَ أ ْ س َي َ و ِّ بّ َ ر ِ ر ْ م “Sana -Rûh - u sorarlar De ki: Rûh, Rabb’imin emri (cümlesi) ndendir” İsrâ’,85 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 83 “O vakit Rabb’in meleklere -Ben çamurdan bir insan (halîfe) yaratacağım - demişdi” “Onun yaratılışını tamamlayıb ruhumdan üflediğim (can verdiğim ) zaman hepiniz dehal onun için (O’nu kıble edinerek bana) secde edin, (veyâ O’nun ve evlâtlarının hizmetine girin) ” “Bunun üzerine bütün melekler topdan secde etdiler” “Yalnız İblîs secde etmedi Çünkü o, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu ; (zâten o, ılm -i ilâhîde kâfirlerdendi) ” 172 Bu âye t-i kerîme’lerde ifâde buyurulduğu gibi , Âdem aleyhi’s -selâm ’ın maddî varlığı (fizîkî yapısı) toprakdan (kuru bir çamu rdan, sûretlenmiş bir balçıkdan ) yaratılmadan önce , âlemde nû rdan yaratılmış olan ve “M elek” adı verilen değerli varlıklar ile “İblîs” yaratılmış ve onlara insan hakkında ba’zı bilgiler verilmişdi Bunun için Cenâb -ı Hakk’ın “Ben Yer yüzünde (benim emirlerimi teblîğ edecek ve infaza me’mûr olacak) bir halîfe (bir insan) yaratacağım ” sözüne karşı, “Biz seni hamd ile tesbîh ve takdîs edip dururken orada bozgunculuk yapacak, kanlar dökecek kimseler mi yaratacaksın? ” demişlerdi ki şu âyet -i kerîme’ler de , bir tarafdan bu hususları te’yîd e dib açıklarken, diğer taraftan da Âdem aleyhi’s -selâm ’ın ve neslinin yaratılış hıkmetini ifâde buyurmaktadır: ِ ض ْ ر َْ لاا ِ ف َ فِ ئلآ َ خ ْ م ُ ك َل َ ع َ ج ىِ ذ� لا َ و ُ هط “O, sizi yer yüzünde hal îfeler yapan , (yer yüzünde her türlü tasarrufa iktidâr veren ve onun menfaatlerini ihsân eden) dir ” 173 172 -Sâd, 71 -72-73-74 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 84 ْ م ُ ك َل َ ع َ ج يِ ذ� لا َ و ُ ه َ و َ ْ لْا َ فِ ئ َلا َ خ َ ض ْ ع َب َ ع َف َ ر َ و ِ ض ْ ر ِ ل ٍ تا َ ج َ ر َ د ٍ ض ْ ع َب َ ق ْ و َ ف ْ م ُ ك ْ م ُ ك َ و ُل ْ ب َي ْ م ُ كا َتآ ا َ م ِ فيط ميِ ح � ر ٌ رو ُ ف َغ َل ُه� نِ إ َ و ِ با َ قِ ع ْلا ُ عيِ ر َ س َ ك �ب َ ر � نِ إ “O, sizi yer yüzünün halîfeleri yapan; sizi, size verdiği şey’lerde imtihana çekmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çıkarandır” 174 َ نيِ رِ با � صلا َ و ْ م ُ ك ْ نِ م َ ن َيِ دِ ه َاج ُ م ْلا َ م َل ْ ع َن � تى َ ح ْ م ُ ك� ن َ و ُل ْ ب َن َل َ ولا ْ م ُ ه َ ر َاب ْ خ َا ا َ و ُل ْ ب َن َ و "And olsun, sizi imtihan edeceğiz Tâki içinizden mücâhidleri ve sabr -u sebât edenleri (halifeliğe lâyık olanlar ile olmayanları) belirtelim H aberlerinizi açıklıyalım" 175 َاي ا ُ وف َ را َ ع َ تِ ل َ لِ ئ َاب َق َ و ًابو ُ ع ُ ش ْ م ُ كا َن ْ ل َ ع َ ج َ و َ ىث ْن ُا َ و ٍ ر َ ك َذ ْ نِ م ْ م ُ كا َن ْ ق َل َ خ ا� نِ إ ُ سا�نلا ا َ ه �ي َاط ْ م ُ كي َ ق ْ ت َا ِ للها َ د ْ نِ ع ْ م ُ ك َ م َ ر ْ ك َا � نِ إ ط ٌ يِْ ب َ خ ٌ ميِ ل َ ع َ للها � نِ إ “Ey insanlar, hakîkat, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yaratdık Sizi, (sırf) birbiriniz ile tanışasınız diye, büyük büyük cem’iyyetlere, küçük küçük kabîlelere ayırdık Şübhesiz ki sizin Allâh nezdinde en şerefliniz, (halîfeliğe hakk kazananınız) takvâ ca en ileride olanınızdır Hakîkaten Allâh, her şey’i bilen, her şey’den haberdâr olandır” 176 ْ م ُ ك ْ حا َف ِ ض ْ ر َ ْ لْا ِ في ًة َ فيِ ل َ خ َ كا َن ْ ل َ ع َ ج ا� نِ إ ُ دو ُ وا َ د ا َي ِ سا�نلا َْ ين َب ْلاِ بح َ ِ عِ ب �ت َ ت َ لا َ و ِّ ق ْلا َ ه ْ ن َ ع َ ك� لِ ض ُي َ ف ى َ و َ نو� لِ ض َي َ نيِ ذ� لا � نِ إ ِ ه� للا ِ ليِ ب َ س ْ ن َ ع ِ ه� للا ِ ليِ ب َ سط ٌ با َ ذ َ ع ْ م َُ لَ ِ با َ سِ ْ لْا َ م ْ و َي او ُ س َن ا َِ بِ ٌ ديِ د َ ش “Ey Dâvûd, biz seni yer yüzünde bir halîfe yapdık O halde insanlar arasında hakk (ve adâlet) ile hu kmet 173 -Fâtır, 39 174 -En’âm, 165 175 -Muhammed, 31K 176 -Hucurât, 13 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 85 (Hukmün de) hevâ (ve heves) e uyma ki bu, seni Allâh yolundan sapdırır Çünkü Allâ h yolundan sapanlar, hesab gününü unutdukları için onlara pek acıklı bir azâb vardır” 177 ُا ْن ا َن ْ ل � ض َف َ ف ْ ي َ ك ْ ر ُظ ٍ ض ْ ع َب ى َل َ ع ْ م ُ ه َ ض ْ ع َبط ْ لآ َل َ و ًلايِ ض ْ ف َ ت ُ ر َ ب ْ كَأ َ و ٍ تا َ ج َ ر َ د ُ ر َ ب ْ كَأ ُة َ رِ خ “Bak, biz onların kimini kiminden , (mü’min olarak âhireti dileyib halîfelik şerefine sahib olmak için çalışan kimse ile dünyâ ni’metini dileyip dünyâ için çalışan kimseyi birbirinden) nasıl üstün kıldık Elbetde âhiret, (inanan insanların dünyâda yapmış oldukları işlere göre) dereceler bakımından da, üstünlük bakımından da daha büyükdür , (eşit olmayıp birbirinden farklıdır) ” 178 َ و ُ ه َ و َ ن َاك َ و ٍ ما �ي َا ِ ة �تِ س ِ في َ ض ْ ر َلا ْا َ و ِ ت َاو َ م � سلا َ ق َل َ خ يِ ذ� لا م ْلا َ ىل َ ع ُه ُ ش ْ ر َ ع ْ م ُ ك َ و ُل ْ ب َيِ ل ِ ء َا ًلا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك �ي َاط “(Halîfelik vasfını kazanabilmeniz için ) hanginizin ameli daha güzel olduğu (husûsunda) sizi imtihana çekmek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur (Bundan evvel ise) Arş’ı, su üstünde idi” 179 ًلا َ م َ ع ُ ن َ س ْ ح َا ْ م ُ ك �ي َا ْ م ُ ك َ و ُل ْ ب َيِ ل َة َ وي َْ لْا َ و َ ت ْ و َ م ْلا َ ق َل َ خ يِ ذ� ل َاط ُ ر ُ وف َغ ْلا ُ زيِ ز َ ع ْلا َ و ُ ه َ ولا “O, (halîfelik vasfını kazanabilmeniz için ) hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını imtihân etmek için ölümü de, dirim i de takdîr eden ve yaratandır O, Azîz’dir, (kendisine isyân edenlerden intikam almakda Gâlib -i mutlak’dır ) Ğafûr’dur, (Kendisine tevbe ile yönelip 177 -Sâd, 26 178 -İsrâ’, 21 179 -Hûd, 7 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 86 emir ve nehiy’lerine teslîm olanlar hakkında da bağışlayıcıdır) ” 180 َ و ِّتلا ُ وت ْي � زلا َ و ِ ين ِ نلا ُ وط َ و ِ نيِ سِ ر َ ينلا ْلا ا َ ذ َ ه َ و َل َ ب ِ م َلا ْا ِ د ِ ين ِ ف َ نا َ س ْنِ لا ْا َان ْ ق َل َ خ ْ د َ ق َل ٍ يَِ و ْ ق َ ت ِ ن َ س ْ ح َاط � ُ ثُ َان ْ د َ د َ ر َ ف ْ س َا ُه َ ينِ لِ فا َ س َ للا ا � لاِ إ ِّ ل ِ ذ ُ ون َ مآ َ ني ُ ولِ م َ ع َ و ا َِ لْا � صلا ا ِ تا َ ف َل َ غ ٌ ر ْ ج َا ْ م ُ ه ُ ون ْ َ م ُ ر ْ ي ٍ ن ط ِ ني ِّ دلاِ ب ُ د ْ ع َب َ ك ُبِّ ذ َ ك ُي َام َفط ِ م َ ك ْ ح َاِ بُ للها َ س ْ ي َل َا َ ينِ مِ ك َا ْ لْا "Tîn, Zeytûn, Sînîn dağı ve bu Emîn şehir hakkı için yemîn ederim ki biz, insanı, (halifeliğe lâyık olabilmesi için ) Ahsen -i takvîm üzere (en güzel bir sûretde) yaratdı k Sonra da O'nu, (halifeliğe lâyık olup olmadığını denemek için ) aşağıların aşağısı olan Esfel -i sâfilîn'e redd etdik (Cehennem'in en alt tabakalarına kadar götüren şehevî arzûlarına, hevâ ve hevesine düşkün bir nefis ile berâber kıldık ve onun arzûların a meyyâl bir hâle çevirdik) Ancak îmân edip güzel güzel amel ve hareketlerde bulunan kimseler, (halifeliğe lâyık olup) bundan müstesnâdır Onlar için bitmez, tükenmez (başa kakılmaz) mükâfât vardır O hâlde (Sen bu hakîkate inandıkdan sonra ) sana dîni (bu hakikatleri) ne tekzîb etdirebilir? Allâh, hâkimlerin hâkimi değil midir?" 181    180 -Mülk, 2 181 -Tîn, 1 -8 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 87 Yaratılış amacı mız ve Kelime -i Tevhîd’in aslı َ نو ُ د ُب ْ ع َ يِ ل � لاِ إ َ س ْنِ لا ْا َ و � نِ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َ و “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hıkmetle değil) ancak bana kulluk etsinler, (benim varlığımı ve birliğimi bilsinler, beni noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak bana kulluk etsinler), diye yaratdım” 182 Âyet -i kerîme’sine göre yaratılışın amacı , “Ma’rifetü’llâh” dır : ya’nî Allâhü Teâlâ’nın varlığını, birliğini bilib O’na inanma; O’nu noksan sıfatlardan münezzeh kılıp kemâl sıfatları ile muttasıf kılarak “O’na kulluk etme” dir Bunun için Allâhü Teâlâ, ُأ ْ نَأ ُ ت ْ ب َب ْ حَ أ َف ًا ّيِ ف ْ خ َ م ًاز ْ ن َ ك ُ ت ْ ن ُ ك ، َ ق ْ ل َ خ ْلا ُ ت ْ ق َل َ خ َف َ فِ ر ْ ع “Ben gizli bir hazîne idim, bilinmek istedim, bilinmek için de mahlûkâtı yaratdım” 183 َ خ َل ْ ق ُت َ ك ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ و ْ ج ِ هي َ و َ خ َل ْ ق ُ ت ِ م ْ ن ُ ون ِ ر َ ك َء َاي ْ ش ْ لْا � ل ُ ك “Seni kendi veçhimin (zâtımın) nûrundan), diğer şeyleri de senin nûrundan yarattım” 184 182 -Zâriyât, 56 183 -Keşfü’l -Hafâ,II,173 Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr, C 7 ss 5161 ve Sadeleştirilmiş Mülk suresi tefsiri C 8 ss 183 Elmalılı M Hamdi Yazır Bu Hadîs -i kudsî hakkında ba’zı kimseler senedi zayıf demişlerse de, Aliyyü’l - Kârî gibi bir kısım büyük muhaddis ’ler de, bu Hadîs -i Kudsî hakkında, “Senedi olmasa da ma’nâsı sahîhdir, hakk ve hakikate uygundur” demişlerdir 184 -Îmân Ahmed, Müsned IV -127; Hâkim, Müstedrek II -600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV -312/6404; Aclûnî, Keşf ü'l-Hafâ I -265/827 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 88 kudsî hadis’lerinde bildirildiğine göre, sevgili Rasûlü Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in mübârek Rûh -i şerîf’lerini ( nûrunu ) yaratdığı zaman, ismini “Muhammed” koyarak O’na “Habîbim” demiş ve ismini kendi ismi ile berâber yazıp Tevhîd ’in aslı, esâsı ve kaynağı olan, “( ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا ) : Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r -Rasûlü’llâh :Allâh’dan başka hiç bir ilâh, -hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed -aleyhi’s -selâm - Allâh’ın ( kulu ve ) Rasûlü’dür ” Kelime -i Tevhîd ’ini, Levh -ı mahfûz ’a yazmış, yarattığı her mahlûku bu esâsa göre inanıp yaşamakla, ( kendisini tesbîh ve tenzih etmekle ) görevlendirerek bu esâsın gereklerini yerine getiririp kulluk yapmaları ile sorumlu tutmuşdur ki îmân’ın ve İslâm’ın aslı, esâsı ve temeli olan bu mübârek cümleye “Kelime -i Tevhîd”, bunu söylemeye de “Tehlîl ” denir 185 185 -Levh -ı mahfuz : Korunmuş levha anlamınadır ki kazâ ve kaderin yazıldığı ezelî ve ebedî ilm -i ilâhî’dir Allâhü Teâlâ’dan başka hiçbir kimse bunu bilemez Âdem aleyhi’s -selâm Cennet’den çıkarılıp Serendib’e indirildikden sonra, afv ve mağfiret edilmesi için ikiyüz sene ağlayarak tevbe ve istiğfâr etmişdir Bir cevab alamayınca “Yâ Rabb, âhir zaman peygamberi Hazreti Muhammed aleyhi’s - selâm hürmetine ben i afv ve mağfiret et” diye duâ edince, Cenâb -ı Hakk “Sen O’nu nereden biliyorsun?” demiş, O da, “Yâ Rabb, beni halk edib yaratdığın zaman başımı kardırırken Levh’ı Mahfûz’da -Lâ ilâhe İllâ’llâh, Muhammedü’r - Rasûlü’llâh - yazılı olduğunu gördüm de ondan bili yorum” cevâbını verince, “Eğer O olmasaydı seni yaratmazdım” denilerek afv ve mağfiret edildiği müjdelenmişdir ki böyle bir rivâyet, bu konuyu te’yîd etmektedir Ayrıca diğer bir rivâyetde de, Allâhü Teâlâ tarafından şu âyet -i kerîme telkin edilince b u âyet -i kerîme ile duâ etdi ve duâsı kabul olundu َ نيِ رِ سا َْ لْا َ نِ م � ن َنو ُ ك َن َل ا َن َْ حْ ْ ر َ ت َ و ا َن َل ْ رِ ف ْ غ َ ت ْ� لَّ ْ نِ إ َ و ا َن َ س ُ فنَأ ا َن ْ م َل َظ ا َن �ب َ ر Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 89 Yerlerin göklerin yaratıcısı, âlemlerin Rabbi ve sâhibi Allâhü Teâlâ, Mâsivâ’yı 186 (kâinâtı ) îcâd için ( yaratmak için ) irâdesini izhâr etdiği zaman, kendi nûrundan yaratmış olduğu bu nûra, ( ًاد � م َ ح ُم ىِ ن ُ وك : Muhammed ol, ( yerlerdeki göklerdeki mahlûkâtıma, sonsuz rahmetimin müjdecisi olarak, eşsiz bir sevgi ve övgüye lâyık ol ) diye hitâb etti ki böyle bir hitâb -ı ilâhî, “ َ ينِ م َلا َ ع ْ لِّ ل ًة َْ حْ َ ر � لاِ إ َ كا َن ْ ل َ س ْ رَأ ا َ م َ و :(Habîbim), biz seni ancak “Ey Rabb’imiz, biz kendimize yazık etdik Eğer bizi bağışlamaz, bizi esirgemezsen her halde (maddî ve ma’nevî en büyük) zarara uğrayanlardan olacağız” A’râf, 23 Tefsîr -i Mevâkib, Osmanlıca ss 5 Ed-Dürrü’l -Mensur C 1 s 142 Aynı şekilde, aşağıdaki Hadîs -i şerîf de, her mahlûkun, Rasûlü’llâh aleyhi’s - selâm ’a karşı olan inancını, sevgisini ve O’ndan ayrı düşmenin üzüntüsünü ifâde eder: Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , ilk zamanlar, Mescid -i Nebî’de, mihrâbın sağ tarafına konulmuş bir hurma kütüğüne dayanarak ( veyâ üzerine çıkarak ) hutbe okurdu Daha sonra üç basa maklı minber yapılıp mihrâbın sağ tarafına konulunca onun üzerine çıkarak hutbelerini okumaya başladı Bir Cum’a günü bu minbbere çıkıp hutbe okurken bir köşeye konulmuş olan bu hurma kütüğü, -bir ananın kendisinden ayrılan evlâdına hüzün ve kederind en dolayı şiddetli bir arzû ve iştiyâk ile ağlayıp inlediği gibi - inleyip feryâd etmeğe başladı O’nun bu hâlini gören Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , minberden inip O’nu kucakladı ve “İstersen seni eskiden yetişip büyüdüğün yere götürüp yeniden dikeyim Sen de yeni başdan olduğun gibi yetiş İstersen cennet’de dikeyim de cennet ırmaklarından, pınarlarından kana kana iç, güzelce yetiş, meyve ver ve meyveni Allâh’ın sevgili kulları yesin Nasıl istersen öyle yapayım” dedi O da, ( kendi lisânı ile) âhireti ve cenneti, dünyâ’ya tercîh etdiğini ifâde edip -susturulan bir çocuk gibi - hafîf hafîf inleyerek susdu Bunun üzerine Rasûlü’llâh sallâ’llâhü aleyhi ve sellem , şöyle buyurdu: “Eğer ben O’nu kucaklamamış olsaydım, kıyâmet gününe kadar hep bö yle inleyip duracakdı Siz O’nu ayıplamayınız Zîrâ Allâh’ın Rasûlü hangi şey’den ayrı düşerse, o şey’ mutlakâ mahzûn olur” Bu hâdise, Mescid -i Nebî’ de bir Cum’a günü bir mescid dolusu Ashâb -ı Kirâm’ın huzûrunda cereyan etmişdir ki Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in nübüvvetine delâlet eden ap -açık mu’cizelerden birisidir Bu hâdiseyi bildiren Hadîs -i şerîf’e, “Hanîn -i Ciz’: Hurma kütüğünün feryâd -ı iştiyâkı ” hadîsi denir ki Kur’ân -ı Kerîm âyetleri gibi mütevâtir 'dir 186 -Mâ sivâ: Bir şey’den başka olan şey’lerin hepsi Allâhü Teâlâ’dan başka olan bütün varlıklar, âlemler, kâinât Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 90 âlemlere rahmet için gönderdik (yarattık)” 187 Âyet -i kerimesinde ifâde buyurulan hakikate de uygundur Bu rûh, ( bu nûr ) da, âlemlere rahmet için yaratılmış olduğunu ifâde etmek üzere Allâhü Teâlâ’nın hicâbına kadar her şey’i aydınlatıp büyük bir teslîmiyyetle secdeye kapanarak ( ِ لله ُ د ْ م َ ح ْل َا : Her türlü hamd -ü senâ’, yalnız Allâhü Teâlâ’yadır) deyip Muhammediyyetini ( eşsiz bir sevgi ve övgüye lâyık olarak âlemlere rahmet için yaratılmış olduğunu ) ifâde etdi 188 Allâhü Teâlâ da, “Ben de, yarattığım varlık âlemini, seninle şereflendirip övdüm ve Mahmûdiyyet’imi ( her türlü hamd -ü senâ’nın yalnız bana olduğunu ) bildirdim Bunun için de dünyâyı ve âlemleri yaratmaya senden başlayıp seni 187 -Enbiyâ’,107 188 -Böyle bir hamd -ü senâ’da “ Rabbi’l -âlemîn : âlemlerin Rabbi” ifâdesi yokdur Çünkü henüz âlemler yaratılmamışdır Bu ifâde, âlemler yaratıldıktan sonra , َ ينِ م َلا َ ع ْلا ِّ ب َ ر ِ للهِ ُ د ْ م َْ لْ َالا ِ ميِ ح � رلا ِ ن َْ حْ � رلالا ِ نيِّ دلا ِ م ْ و َي ِ كِ لا َ مط “Bütün âlemlerin Rabb’i, Rahmân ve Rahîm, Din Günü'nün sâhibi olan Allâh’a hamd olsun” şeklinde kemâlini bulmuşdur Aynı hâdisenin bir tekrârı da, Allâhü a’lem , Hâtemü’l -enbiyâ’ (peygamberlerin sonuncusu) olarak Mi’râc Gecesi’nde, " R e f r e f " denilen ve mâhiyyeti beşer akıl ve idrâkine sığmayan bir vâsıta ile yüksele yüksele yükseldi de O, bir ve tek olan mukaddes, münezzeh varlığın, Allâhü Teâlâ Hazretlerinin dilediği bir makama (yakınlığa ) ulaştı Esrar perdesi kaldırıldı Allâhü Teâlâ Hazretleri zaman ve mekândan münezzeh olarak, her türlü teşbîh ve temsillerden uzak bulunarak kabûl buyurduğu Harem -i Akdes 'inde, Habîbi’ne ve Hâtemü'l -Enbiyâ 'sına, vahy edeceği şey'leri vahy etdi ki bu hâl, Kur'ân -ı Kerîm'in Necm sûresi’nde şöyle ifâde buyurulur: ىَأ َ ر ا َ م ُ دا َ ؤ ُ ف ْلا َ ب َ ذ َ ك ا َ م “O’nun gördüğünü kalbi yalana çıkarmadı” Necm,11 ىَأ َ ر ْ د َ ق َل ى َ ر ْ ب ُ ك ْلا ِ ه ِّب َ ر ِ تا َيآ ْ نِ م “And olsun ki O, Rabb’inin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüşdür” Necm,18 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 91 hilkatin başlangıcı ve risâlet’in sonuncusu yaptım Çünkü, “ َ ك َلا ْف َ ْ لْا ُ ت ْ ق َل َ خ ا َ م َل َ ك َلا ْ و َل َ ك َلا ْ و َل : (Habîbim)! Sen olmasaydın, sen olmasaydın, (seni yaratmaydım, seni yaratmasaydım) felekleri, (yerleri gökleri -âlemleri -) yaratmazdım” 189 Bu nûr, Allâh’ın kudretiyle O’nun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu O vakit daha hiçbir şey yoktu Ne Levh, ne kalem, ne cennet, ne ateş ( ne cehennem), ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne ay, ne cin ve ne de insan vardı” Allâhü Teâlâ, ( ِ ا َ ق َل َ خ ىِ ذ� لا َ ك ِّب َ ر ِ م ْ ساِ ب ْا َ ر ْ ق :Yaratan Rabb’inin adı ile oku” 190 âyet -i kerîme’sindeki ilk emirde belirtildiği gibi, mahlûkları yaratmak istediği vakit, bu nûru dört parçaya ayırdı 191 Birinci parçasından kalem’ i ( akl’ı ), ikinci parçasından Levh ’i ( Levh -i Mahfûz’u ) yarattı da kalem’e ( ْ ب ُت ْ ك ُا :Yaz) dedi Kalem, bu emrin heybetinden, dehşetinden titredi ve “Yâ Rabb, ne yazayım?” dedi Allâhü Teâlâ da, “( ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا ): Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh : Allâh’dan başka hiç bir ilâh - hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed -aleyhi’s -selâm - Allâh’ın ( kulu ve ) Rasûlü’dür ” diye yaz, buyurdu Ve kalem’e ( ْ ب ُت ْ ك ُا :Yaz) dedi O da “Yâ rabb, ne yazayım? Dedi Kaderi yaz dedi işte o saatde kalem, (sonsuza kadar) olmuş ve olacak şey’leri (her türlü vasıfları ile) yazdı” 192 189 -Rıfkı Melül Meriç, A Ü İlahiyat Fakültesi Paleografi notları 1955 190 -Alâk, 1 191 -Bu dört parça ifâdesi için, daha önce geçmiş olan Câbir r a hadîs -i şerîf’ine bak: 192 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 8 ss 5262 -5263 Elmalılı M H Yazır Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 92 Bunun için Kâinatta en büyük hâdise , hiç şüphe yok ki, âlemlerin efendisi Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in, “ َل ْ و َلا َ ك َ ك َلا ْ و َل َل َ م َ خ ا َل ْ ق ُ ت َ ْ لْا ْف َلا َ ك : (Habîbim)! Sen olmasaydın, sen olmasaydın eflâki (yerleri gökleri -âlemleri -) yaratmazdım Ya’nî bilinmek için seni yaratmasaydım, bilinmek için seni yaratmasaydım yerleri gökleri -âlemleri - yaratmazdım ” 193 kudsî hadisinde belirtildiği üzere, rûhunun yaratılıp âlemlere rahmet vesilesi olarak Levh -ı mahfûz’a “ ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا : Tirmizî, (ğarîbün isnâden), Kader, 17 Ahmed bin Han bel,V 317 Keşfü’l - Hafâ’,1 309 El -Hâkim El-Müstedrek,2/498 Beyhakî,Es -Sünenü’l -Kübrâ’,III 9 X,204 Kâinât’da olmuş ve olacak şey’lerin yazılması Allâhü Teâlâ’nın bu emri ile Kalem tarafından yazıl mış, bundan sonra da aşağıdaki âyet -i kerîme’de bildirildiğine gibi, inasanların amellerini ve fiillerini yazmaya me’mûr melekler tarafından yazılmaya başlanmışdır İnsanlardan ilk yazı yazan da ilk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhi’s -selâm olmuşdur ِ إ َ و َ ن ُ ول َ ع ْ ف َ ت ا َ م َ نو ُ م َل ْ ع َي َ ينِ بِ تا َ ك ًاما َ رِ ك َ ينِ ظِ فا َ ح َل ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع � ن “Muhakkak ki sizin üstünüzde hakîkî bekçiler (amel ve hareketlerinizi dâimâ murakabe eden melekler) ” “(Allâh ındinde) çok şerefli yazıcılar vardır” “ki onlar ne yapıyorsanız hepsini bilirler” 192 İnfitar, 10 -11-12  “Rivayete göre Adnan ibn -i uded’in hükümdarlığı zamanında Tasm kabilesinden ( ْ د َ ج ْب َا :Ebced), ( ْ ز � و َ ه :Hevvez), ( ىِّ ط ُ ح :Hutti), ( ْ ن َ م َل َ ك :Kelemen), ( ْ ص َ ف ْ ع َ س :Sa’fes), ( ْ ت َ ش َ ر َ ق :Karaşet) isimli altı kişi kendi isimlerinde bulunan ( ma’nâsı bilinmeyen fakat Arab harflerine konu olan ) harfleri ilk defa vaz etmişlerdir Kendi isimlerinde bulunmayan ( ذ خ ث ) ( ْ ذ � خ َث :Sehhaz) ve ( غ ظ ض ) ( ْ غِ ظ َ ض :Dazığ) + ( ْ ن َل :Len) harflerini de önceki 22 harfe ilave ederek Arab yazısının harflerini tamamlamışlar ve son altı harfe Revâdif ismini vermişlerdir ” 192 Rıfkı Melül Meriç A Ü İlâhiyat Fakültesi Paleoğrafi notları 1955 193 -Hak Dîni Kur’ân Dili Türkçe Tefsîr,C 7 ss 4937 Elmalılı M H Yazır Ed-Dürrü’l -Mensur C 1 s 142 Müstedrek C 2 s 671 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 93 Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedü’r -Rasûlü’llâh” olarak yazılması hâdisesi ’dir En son ve en büyük bir peygamber olarak âlemlere rahmet, inse ve cinne peygamber olarak gönderilmesi; Mi’râc’da Sidretü’l -müntehâ’ya varınca kâinâtın künhüne vâkıf olarak Cennet ve Cehennem’in temâşâ etdirilmesi ve Sidretü’l -müntehâ’dan ötede hiçbir mahlûka nasîb olmayan yüce bir makâma yükseltilmesi, Mescid -i Aksâ’da Mi’râc’a çıkarken ve Mi’rac’dan dönerken tüm peygamberlerin tecessüm eden rûhlarına imâm olup namaz kıldırması, mahşerin en sıkıntılı bir zamânında Makâm -ı mahmûd’a ( en büyük şefâat makâ mına ) sâhib olması gibi hâdiseler de, bu büyük ve eşsiz şerefli hâdise ’nin birer uzantısıdır Çünkü, “ Hilkat ağacı” nın çekirdeği O’dur Eğer Kâdir -i Zü’l -celâl, bilinmek için, “ Ma’rifetü’llâh için”, O’nun yaratılışını; âlemlere rahmet, inse ve cinn e en son peygamber olarak gönderilmesini takdîr etmemiş olsaydı, kâinatda, hiçbir şey’ olmadığı gibi halifelik vasfına namzet insan da olmayacaktı Dolayısıyla imtihan dünyasının kapısı da açılmayacak, bunun neticesi olarak Cennet ve Cehennem hayâtı da olm ayacakdı Bunun için Yaratan Rabb’ini iyi tanı ve O’na iyi kulluk yap ki -O senden râzı, sen O’ndan râzı olarak - imtihân -ı ilâhî’yi kazanmış olasın    Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 94 Evet, Muhabbetden sordular , “Allâh” dedim; Başka yok mu dediler, “Allâh” dedim İlâhlar’ dan sordular, “Allâh” dedim; Başka yok mu dediler; “O Ş irk” dedim Peyganberin mürşidin , kim dir? Dediler , Allâh’ın Rasûlü O, “Muhammed” dedim, Ya o şeyh -i kâmil’in , kimdir ? dediler ? Allâh’ın Habîbi O, “ Muhammed” dedim  Değerli hocam merhum ve mağfur Kemâl Edib Kürkçüoğlu’nun şu mısrâları da , güzel bir kulluk ifâdesidir: “Bana cânân’ı suâl etdiler “Allâh” dedim, Şân -ı sübhânını târîf edemem “Âh” dedim Varsa bir bildiğim ancak şu ki, âlemde O’dur, Kibriyâ mülkünü hu kmünde tutan “Şâh” dedim”  Merhûm ve mağfû r Şâir Nâbî ’nin şu mısrâları da, peygamber sevgisinin en güzel ifâdelerinden biridir Sakın terk -i edebden , kû y-i mahbû b-i Hü dâdır bu, 194 Nazargâh -ı ilâhî’dir, Makâm -ı Mustafâ'dır bu Şâ hidim , arz -u semâdır bütün ecrâmiyle, Âşıkım sıdk ile ben , Hazret -i Şâh -ı Ra sûle Yaksa da âh -ı derûnum, beni bu hasret ile, Tâkatı yok dilimin, hâlimi takrîre bile Ey bâd -ı sabâ ! Uğrarsa yolun Semt -i harameyne, Selâmımı arz eyle Rasûlü’s -sakaleyne    194 -Kûy: Allâhü Teâlâ’nın Habîbi ’nin bulunduğu yer, yattığı yer Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 95 Böyle bir Tevhîd’in şartları “( ِ للها ُ لو ُ س َ ر ٌ د � م َ ح ُ م ُللها � لاِ إ َه َلِ إ َلا ): Lâ ilâhe illâ’llâh , Muhammedü’r -Rasûlü’llâh :Allâh’dan başka hiç bir ilâh, -hiç bir tanrı, hiç bir ma’bûd - yokdur, ancak O vardır ; Muhammed -aleyhi’s -selâm - Allâh’ın ( kulu ve ) Rasûlü’dür ” Tevhîd ’in in tam olması için şu beş ana esâsa, kayırsız şartsız inanıp kalbimize yerleştirmemiz ve kalbimizde, Allâhü Teâlâ’nın sevgisinden ve korkusundan başka hiçbir şey’e yer vermememiz lâzımdır: 1-Mutlak varlığı , vâcibü’l -vücûd olan, ya’nî varlığı kendisinden olup var olma konusunda hiçbir şey’e, hiçbir varlığa muhtaç olmayan Allâhü Teâlâ’y a hasr ederek O’ndan başkasına bu vasfı vermemek; 2-Arş’ın, Kürsî’nin, göklerin, yerin ve bütün varlıkların yaratıcısının Allâhü Teâlâ olduğuna inanmak; 3-Göklerin, yerin ve bunla r arasında olan her şey’in Allâ hü Teâlâ tarafından tedbîr ve idâre edilmekde olduğuna inanmak; 4-İbâ dete, O’nd an başka hiçbir kimsenin müstehı k bulunmadığına inanmak 5-Korkunun , ümidin ve sevginin tek merkezi nin Allâhü Teâlâ olduğuna inanmak 195 İşte, b u esâsların hepsini birden ifâde eden Kelime -i Tevhîd, bir tarafdan Cenâb -ı Hakk’ın sevgili Rasûlü Hazreti Muhammed aleyhi’s -selâm vâsıtası ile “Ma’rifetü’llâh” ın âlemlere nakşı nı ifâde et mekde , diğer tarafdan da sonsuz 195 -Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 311 Hasan Basri Çantay Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 96 rahmet ve mağfiret kapılarının her mahl ûka açılışının bir müjdecisi, bir nuru ve bir zikri olduğunu ifâde e tmektedir Bunun için zikrin efdali ( َلا ُللها � لاِ إ َه َلِ إ :Lâ ilâhe illâ ’llâh ), duânın efdali ( ِ للهِ ُ د ْ م َْ لْ َا :El -hamdü li’llâh ) denilmişdi r ki bu esâsları bildiren âyet -i kerîme’lerde n ba’zıları şöyle dir: َأ ا َ م َ و َ كا َن ْ ل َ س ْ ر ِ ل ًة َْ حْ َ ر � لاِ إ َ ينِ م َلا َ ع ْ ل “(Habîbim)! Biz seni âlemlere rahmet için gönderdik (yaratdık) ” 196 َبَأ ٌ د � م َُ � َ نا َ ك ا � مآ ِ م ٍ د َ حَأ ْ ن ِ ر ْ نِ ك َل َ و ْ م ُ كِ لا َ ج َ ر َ نا َ ك َ و َ ين ِّيِ ب�نلا ََ تَا َ خ َ و ِ ه� للا َ لو ُ س ُه� للا ميِ ل َ ع ٍ ء ْ ي َ ش ِّ ل ُ كِ ب ًا “Muhammed, adamlarınızdan hiç birinin babası değildir Fakat O, Allâh’ın (kulu ve) Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur Allâh her şey’i hakkıyle bilir” 197 ا َ ه �يَأ ا َي �ِ بِ�نلا َ كا َن ْ ل َ س ْ رَأ ا� نِ إ ا ً ر ِّ ش َب ُ م َ و ا ً دِ ها َ ش ا ً ريِ ذ َن َ و ا ًيِ عا َ د َ و َ لىِ إ ا ً جا َ رِ س َ و ِ هِ ن ْ ذِ إِ ب ِ ه� للا ا ً يِْ ن � م “Ey peygamber, biz seni bir şâhid , bir müjdeci ve bir korkutucu ”; “Ve Allâh’a, O’nun emri ile bir da’vetci ve nûr saçan bir kandil olarak gönderdik” 198 َل ٌة َ و ْ س ُا ِ للها ِ لو ُ س َ ر ِ في ْ م ُ ك َل َ نا َ ك ْ د َ ق َ ر َ ك َذ َ و َ رِ خلآ ْا َ م ْ و َ ي ْلا َ وَ للها او ُ ج ْ ر َي َ نا َ ك ْ ن َ مِ ل ٌة َن َ س َ ح ًايِْ ث َ كَ للهاط 196 -Enbiyâ’,107 197 -Ahzâb, 40 198 -Ahzâb, 45 -46 ve Fetih, 8 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 97 "And olsun ki Allâh'ın Rasûlünde sizin için, Allâh'ı ve âhiret gününü ummakda olanlar ve Allâh'ı çok zikr edenler için güzel bir (imtisâl) numûne (si) vardır" 199 ْ ع َ د ا َ هيِ ف ْ م ُ هي َ و َ ك َنا َ ح ْ ب ُ س � م ُ ه� للا ا َ هيِ ف ْ م ُ ه ُ ت �يِ َ تَ َ و ٌ م َلا َ س ج ْ م ُ ها َ و ْ ع َ د ُ رِ خآ َ و ِ ه ّلِ ل ُ د ْ م َْ لْا ِ نَأ ِّ ب َ ر َ ينِ م َلا َ ع ْلا ع “Onların (cennetdeki) duâları -Sübhâneke’llâhümme: Yâ Allâh, Seni tesbîh ve tenzîh ederiz - Sözüdür Oradaki (cennetdeki) tahıyyetleri (sağlık temennîleri) de selâm’ dır Duâlarının sonu da -El -hamdü li’llâhi Rabbi’l -âlemîn: Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a - (demekdir) ” 200 Bunun için bir kısım tasavvuf erbâbı, “Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’in rûhu ve nû ru , bütün insanlardan, peygamberlerden, hatta meleklerden önce yaratılmış olduğundan Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm, rûhların babası ve insanlığın ma’nevî babasıdır Hz Adem aleyhi’s - selâm ise sonradan yaratılmış olup insanların ma ddete n babası ( ِ ر َ ش َب ْلا ُ بَأ : Ebu ’l beşer : insanların babası) dı r” derler Rasûlü’llâh aleyhi’s -selâm ’ın b u nû ru, kıyâ mete kadar dev am edecek olan nû rdur Tâ Âdem aleyhi ’s-selâm ’dan i’tibaren gelen b ütün peygamberler hep Hazreti Muhammed aleyhi ’s-selâm ’ın bu nûru ile geldiler Bu nû r, her birini n alnında parlıyordu Nihayet bu nû r, sah ibine kadar (Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem ’e kadar ) geldi Zâ ten bu nûr, O’ nun nûru idi Bu suretle de nûr nû ra kavuşmuş oldu 199 -Ahzâb, 21 200 -Yûnüs, 10 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 98 Çünkü Allâhü Teâlâ, göndermiş olduğu tüm peygamberlere, O’nun eşsiz vasıflarını zikr etmesi, bu vasıfları ümmetlerine teblîğ edip bildirmesi ve O’na inanıp îmân etmeleri gerektiğini anlatması konusunda da kendilerinden ahd -ü mîsâk almışdır "Ben, -devirden devire, ailede n aileye intikâl eden, bu sûretle de seçilip ayırd edilen - Âdem oğullarının en temizinden nakl olundum Nihâyet şu içinde bulunduğum Hâşimî topluluğundan neş'et etdim" "Allâh, İbrâhîm oğullarından İsmâîl'i, İsmâîl oğullarından Benî Kinâne'yi, Kinâne oğullarından Kurayş'i, Kurayş 'den de Benî Hâşim'i, Benî Hâşim 'den de beni seçmişdir" 201 "Allâh beni, dâimâ helâl babaların sulbünden pâkize anaların rahmine nakl ederek, nihâyet babamla anamdan izhâr buyurmuşdur ve -Âdem ile Havvâ 'dan, Abdu'llâh ile Âmine 'ye kadar olan - ebeveynim, kat'iyyen nikâhsız bir birliğe uğramamışdır" Hadîs -i şerîf’leri de, bu özellikleri açık bir şekilde ifâde eder niteliktedir Ayrıca , âyet -i kerîme’lerde de şöyle buyurulmuşdur: ًاعيِ م َ ج ْ م ُ ك ْ ي َلِ إ ِ للها ُ لو ُ س َ ر ِّ نِِّ إ ُ س� انلا َاه �ي َا َاي ْ ل ُق ِ ن ِ ت َاو َ م � سلا ُ ك ْ ل ُ م ُه َل يِ ذ� لا ِ ض ْ ر ْ لْا َ وج ُ تيِ م ُي َ و ىِ ي ْ ح ُي َ و ُ ه � لاِ إ َه َلِ إ لآص “(Habîbim) De ki: Ey insanlar, ben, şübhesiz göklerin ve yerin mülk (-ü tasarruf) una mâli k olan, kendisinden başka (hiçbir) ilâh olmayan, diriltmekde ve öldürmekde 201 -Fıkh -ı Ekber ve îzâhı,ss 55 Diyanet İşleri Reisliği Yayınları 1957 Îmân’ın Aslı ve İmtihân -ı İlâhî 99 bulunan Allâh’ın size, sizin hepinize gönd erdiği (son) peygamberim ” 202 َءا َ ج ْ د َ ق َل ِ م ٌ لو ُ س َ ر ْ م ُ ك ْ نَأ ْ ن ٌ زيِ ز َ ع ْ م ُ كِ س ُ فق ْ م ُ ك ْ ي َل َ ع ٌ صيِ ر َ ح ْ م �تِ ن َ ع ا َ م ِ ه ْ ي َل َ ع َ ينِ نِ م ْ ؤ ُ م ْلاِ ب َ ر ٌ فو ُ ؤ َ ر ٌ ميِ ح “And olsun, size kendinizden öyle bir peygamb er gelmişdir ki sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir Üstünüze çok düşkündür Bütün mü’minler hakkında Raûf ve Rahîm’ dir , (Bütün mü’minleri cidden esirgeyici ve bağışlayıcıdır) ” 203 Not: Bu âyet -i kerîme’deki ( ْ نَأ ْ م ُ كِ س ُ ف : Enfüsiküm) lâfzını şâzz bir kırâetde ( ْ نَأ َ ف ْ م ُ كِ س : Enfesiküm) okuyanlar da vardır ki o zaman ma’nâ “(aslı ve nesebi belli) Sizin en şerefliniz (olan) ” öyle bir peygamber gelmişdir ki sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir ” demek olur Ayrıca İbn -i Mes’ûd radıye’llâhü anhümâ ’dan rivâyet edilen şâzz bir kırâetde de “( ْ م ُ ه َل ٌ بَأ َ و ُ ه َ و : O, (peygamber) onların (mü’minlerin) babasıdır” buyurulmuşdur 204 ا � م ِ م ٍ د َ حَأ ا َبَأ ٌ د � م َُ � َ نا َ ك ْ ن ِ ر ْ نِ ك َل َ و ْ م ُ كِ لا َ ج َ ر َ ين ِّيِ ب�نلا ََ تَا َ خ َ و ِ ه� للا َ لو ُ سط ُه� للا َ نا َ ك َ و ا ً ميِ ل َ ع ٍ ء ْ ي َ ش ِّ ل ُ كِ ب ع “Muhammed, adamlarınızdan hiç birinin babası değildir Fakat O, Allâh’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur Allâh her şey’i hakkıyle bilendir” 205 202 -A’râf,158 203 -Tevbe, 128 204 -Şifâ -i şerîf Kur’ân -ı Hakîm ve Meâl -i Kerîm,C 1 ss 303 H B Çantay 205 -Ahzâb, 40 ...